Bölüm 1: Açık hava tekstil fuarı. Osmanbey’de erken. Kumaşlar rulolar hâlinde atölyenin güneş almayan duvarına yaslanmış, kesilmiş olanlar raflarda, kenarları perçem perçem sarkmakta. Dikiş makineleri çok uzun süre bakacak gözleri hipnotize etmek ister gibi iğnelerini pazene, jarseye, kotona daldırıyor. İplik kenarda gaze, sürfile, verev, hristo şekiller alıyor. İşi biten elbise, gömlek, pantolon ve etekler askılarda buharlı ütü ile buluşmak üzere yerini alıyor, ardından geniş kolilere, yeniden kırışmak üzere sıkıştırılıyor.
Bölüm 2: Osmanbeylileri alışverişte görün. Markete birbirinin peşi sıra girmiş 3 kişi. Boynuna kadar iliklediği gömleğinin yakasına bağladığı lacivert kravatlı olan "Çakmak" diyor, fosforlu pembe olanı seçip kredi kartını uzatıyor. İkincisi eşofmanın altında flip flop'lar ve bir gece önceden silinmemiş makyajın gözlük altından akmış kalıntılarıyla sırasını bekliyor. Ricası yarım kilo siyah zeytin. Gemlik. Para üstünü iade almayacak şekilde tam uzatıyor. Üçüncüyü market sahibi yakinen tanıyor, "Olga" diye hitap ediyor, "Nasıl gidiyor çizimler, hazır mısın sergiye?" İlerlediğini belirtiyor Olga. Tuvalet kâğıdı istiyor. Bir de çamaşır suyu.
Çay servisi
Bölüm 3: Üretim kozmosu. Gece kadife perdenin ardında sahnenin; ferforjeli kapılar arkasında eğlencenin; gündüz Şair Nigar, Nakiye Elgün, Sadık Şendil gibi isimler almış sokaklarda on sekiz, yirmi altı, Şark, İz, Trak, Huzur Palas apartmanlarının katlarına yayılmış dairelerde soran, sorgulayan, sahip çıkan kültür aktörlerinin arasında.
Son bölüm: Hayal-i Osmanbey. Belleğine yaratıcı göçü, merkezine konfeksiyon atölyelerini, yol ortasına metro çıkışı kalabalıklarını, geleceğine art deco binalardan devşirme hayalleri alan bir mahalle.
Osmanbey’deyiz bugün, mihmandarımız Ali Taptık ile.
Eşlikçi: Astor Piazzola - Libertango
Hazal
SOLİ
Seyahat ve kültür yayını SOLİ, şehirleri ve içindeki farklı kültürel toplulukları araştırmak üzere mahallelere ve mahallelilerin hikâyelerine odaklanıyor.
MAHALLELİ: Sanatçı, mimar, yayıncı, Onagöre’nin kurucusu: Ali Taptık. İstanbul’da Nişantaşı-Osmanbey arasında bir yerde yaşıyor; kalbinde Meşrutiyetli. Şu an bir kooperatif kurmaya çalışıyor.
MAHALLE MAHALLE: Hâlâ sanata destek veren, mütemadiyen özüne dönen, hem kozmopolit hem de kültür aktörlerinin yoğunlukta olduğu bir semt: Osmanbey.
ROTA: Sokaklara ismini veren suretler peşinde.
AYAKÜSTÜ: Pulların, koli bantlarının ve renkli kumaşların arasında. 1995’ten beri mahalleli KA-AN Tekstil. Soru: Tekstil sektörü nasıl Osmanbeyli oldu?
Ali Taptık
Onagöre'de, basıma hazırlanan kitapların yoğunluğu eşliğinde, sohbette.

- Dostlarım bana Ali der.
- Şu an bir kooperatif kurmaya çalışıyorum. Eğer bunu yapmasaydım konsomasyon yapmayı isterdim.
- Arkadaşlarıma göre uzmanlık alanım fotoğraf ve yayıncılık, bana sorarsan iletişim.
- İstanbul’da Nişantaşı-Osmanbey arasında bir yerde yaşıyorum; kalbimde Meşrutiyetliyim.
- Osmanbey’de en yoğun saatler öğleden sonra 16.00 civarıdır. Bu saatlerde mahalleli genellikle dar sokaklarda konfeksiyoncular mal indirirken trafikte bekler, korna çalanlara ayar yapar.
- Bir mahallede sabah güler yüzlü insanlar bulursam kendimi oraya ait hissediyorum.
- Osmanbey’de keşke hâlâ açık olsaydı dediğim kültür sanat alanı: PİST.
- Mahallede çok kültürlü yaşamı en çok hissettiğim yer "Bayancılar" sokağı.
- Osmanbey benim için meşrutiyetin merkezi.
- Son günlerde İstanbul’a dair en çok konuştuğum konu deprem.
- Bu aralar aklımda dönen soru: Sahiplendiklerimize nasıl karşı çıkacağız?
Hangi Osmanbey'in, hangi hikâyesi?
Mahalle:Osmanbey. Mahalleli: Ali Taptık.

Mahalle: Osmanbey. Mahalleli ve anlatıcı: Ali Taptık. Fotoğraflar: Deniz Sabuncu.
19. yüzyılın sonunda Taksim'den sonra şehrin büyümesinde ve bilimlenmesindeki en kritik akslardan biri; günümüz adıyla Cumhuriyet ve Halâskârgazi Caddesi. Meşrutiyet Mahallesi 20. yüzyılın başında gelişiyor. Etrafımızdaki binaların çoğu 1960 ve 1990'larda iki dalga şeklinde inşa ediliyor. 19 Mayıs Mahallesi en son gelişen.
Benim "Osmanbey’im" diye tanımladığım yer aslında iki buçuk mahalleyi kapsıyor. Valikonağı Caddesi ile Halâskârgazi Caddesi’nin ayrıldığı, köşede Türkiye Ekonomi Bankası binasının olduğu kısım ve oradan üçgen çizerek oluşan ada: Halâskârgazi Mahallesi, Rumeli Caddesi'nden itibaren Nişantaşı’na kadar olan bölge Meşrutiyet Mahallesi ve 19 Mayıs mahallelerin toplamını bir semt olarak kabul edersek. Osmanbey-Pangaltı-Nişantaşı-Şişli sınırlarını coğrafi olarak belirlemek, çizmek zor ama sosyal olarak Osmanbey'i tanımladığım alan tekstil ticaretinin, üretiminin ve endüstrisinin yerleştiği bölge.
Ali
Osmanbey’in ilk okuması: Açık hava tekstil fuarı
Osmanbey'de üretilen ürünlerin etiketlerine eskiden mahallenin ismi yazılırmış. Bir nevi kalite ibaresi. Konfeksiyona yani hazır giyime geçişte buradaki terziler önemli rol oynamış. 1980’lere kadar Osmanbey, konutla iş yerlerinin karışık olduğu bir bölge, ardından dönüşüm başlıyor.
Osmanbey’de iş yeri sahipleri, semti "açık hava tekstil fuarı" diye betimliyor. Bu konuma nasıl gelindiğini, ticaret ve üretimin; mekânları ve binaları nasıl dönüştürdüğünü araştırıyorum. Osmanbey'in Nişantaşı'na mütemadiyen yakınlığı, alt komşusu Teşvikiye’nin kalbur üstü burjuva mahallesi olması tekstilin gelişmesinde önemli etken. Dolmabahçe Sarayı yapıldıktan sonra Teşvikiye; teşvik alanı olarak konumlanıyor, “Gelin, buraya yerleşin” diyor Sultan II. Abdülhamid, göç başlıyor; ilk taş konaklar ve iş hanları, ardından bir merkez olarak mahalle oluşuyor. Aynı dönem Tarihî Yarımada’dan yani Sultanahmet bölgesinden hem sarayın hem üst düzey bürokratların ayrılmasına tekabül ediyor Osmanbey’in yükseliş zamanı. Şair Nigar Hanım'ın günlüklerinde burada Osmanlı entelijansının buluştuğu "salonları" takip edebiliyoruz.
Osmanbey’de tekstilin bu kadar yoğunlaşmasının nedenini tarihî konjonktürde inceleyecek olursak buranın zaten terzilerin, butiklerin yoğun olduğu bir bölge olması, İstanbul’da sanayi üretim alanlarından Bomonti ve Çağlayan’a yakınlığı ve küresel ticareti etkileyen çeşitli faktörlerin üstüne akümüle etmesi sonucu kontrol edileyemeyen bir yığılmaya dönüşmesiyle açıklayabiliriz. Bir etken de 6-7 Eylül olaylarının akabinde mahalleyi terk edenlerin ya da terk etmek zorunda bırakılanların ücra binalarını tekstil endüstrisinin ele geçirip izlediği yayılmacı politika.
Osmanbey vitrinleri
Tekstil endüstrisinde zaman çizelgesi
Osmanbey’i tekstilin merkezi yapan diğer önemli tarihî olay da yanılmıyorsam 1974’te, Sirkeci’de Gürün Han isimli dev handa çıkan kontrol edilemez yangın. Sentetik kumaşlarla dolu olan bu binada her yer cayır cayır yanıyor, yangın çok zor söndürülüyor. Bir sürü firma açıkta kalıyor, bunu takiben tekstil piyasası; Laleli, Beyoğlu ve Merter’de yer aramaya koyuluyor.
Ancak müşterilerin Beyoğlu'na alışamaması öngörülemeyen bir problem olarak karşılarına çıkıyor. Çünkü Beyoğlu’nun kulüpler, gazinolar, tiyatrolarla dolu olduğu en şaşalı zamanları. Böyle olunca tekstil tutunamıyor. Atölyeler, coğrafi olarak aynı sırtı takiben kuzeye doğru Nişantaşı ve Osmanbey’e kayıyor. Yaklaşık 20 yıl içinde Rusya'nın serbest piyasa ekonomisine geçmesinin etkisiyle Osmanbey’deki üretim ve işyerleri artıyor. Sovyet Ruslar özel kooperatif yapılara izin veren böyle bir sistem başlatıyor; Perestroika, bu bavul ticaretini teşvik ediyor. İstanbul'daki konfeksiyon üretimi, Bomonti’nin kent ve endüstri merkezi hâline gelmesi, şu anda Osmanbey’de gördüğümüz firmaların Bomonti'de daha büyük atölyelerinin olması gibi birbirini tetikleyen olayların sonucunda Osmanbey tekstil merkezi olarak İstanbul’un ortasında yerini alıyor.
Vitrin arkasından
İkinci okuma: Mahalleli olmak ya da ol(ama)mak
Küresel olayların yerele etkisini çok net gözlemleyebildiğim bir mahalle Osmanbey. 2015'te Rusya’dan gelen uçağın düşürülmesinden sonra Rusya'ya ihracat yapan firmaların hepsi 6-7 ay içinde kapandı çünkü ticari ambargo uygulandı. Ardından daha çok Ortadoğu, Kuzey Afrika coğrafyasına hizmet eden yeni dükkânlar açıldı. Tekstilcilerin binaların tümünü alması, üst katların dönüşebilmesine ideal alan sağladı. Üst katlar, turistik geçici konaklama alanları olarak kullanılmaya başlandı.
Şu an Osmanbey’de sokakları istila eden, yerleşik mahalle sakini profili yok. Burada yaşamayı tercih edenleri; özel hayatına düşkün, komşu kültürüyle yaşama derdinde olmayan, aslında dışarı açık ama toplumun muhafazakar normlarından uzak durmak isteyen kitle olarak tanımlayabilirim belki de. Bölgenin kuzeyinde, Fulya’ya doğru konut olarak kullanılan binaların yoğunluğu dikkat çekiyor. Spesifik olarak belirtmek gerekirse eski Teneke Mahallesi burası. 1980'lerin sonunda başlayıp 1990'lardan itibaren hızla yükselen, gecekondu olan yerlere kondurulan dev binaların, apartmanların bulunduğu bölge. Benim alt Nişantaşı olarak tabir ettiğim bu kısımda daha yoğun bir hayat akışı gözlemleyebiliyoruz. Mahallenin coğrafi olarak biçimi plato gibi, sadece bugün dev SOSKO iş merkezinin olduğu yer bir falez, hatta ufak bir çağlayan var belli haritalarda.
Mechroutiete mahallesi
Şehrin merkezi değişirken
İstanbul’un merkezi, merkezleri değişip durdu. 1980 öncesinde Nişantaşı’nda Beşiktaş’ta insanların sokakta siyasi nedenlerle birbirilerine ateş açtığını anlatır boomer’lar. Yaşanılan siyasi olaylar şehir merkezinin boşalmasında önemli etken. Günümüzde de benzer bir sürecin içindeyiz, merkezde kiralar diğer ilçelere göre daha fazla artıyor. Şehir merkezinde mülklerin el değiştirdiği; böylelikle de ıssızlaşan bir döngü var. Örneğin Laleli veya Beyazıt Meydanı eskiden Taksim Meydanı gibi çok kültürlü yerlerdi. 1960’larda İstanbul Üniversitesi kampüsü ve Beyazıt Meydanı hakkında yapılan tartışmalar bana Taksim Meydanı üzerine 2012-2013’de yapılanları hatırlatıyor. İstanbul Üniversitesi'nin çıkışı kozmopolit bir bütündü. Bugünse Laleli-Beyazıt denince akla ilk olarak pek de nezih olmayan gece kulüpleri pavyonların olduğu başka türlü bir mahalle geliyor.
2015’te Rusya’dan gelen uçağın düşürülmesinden, Beyrut’daki patlamaya burada da benzer bir dönüşüm sürüyor. Son 10 senedir aynı dönüşüm Meşrutiyet Caddesi için de geçerli. Bu söylemi metaforik olarak ele alırsak “meşrutiyete de bir zarar geliyor.” Sonuçta 100'üncü senesinde olduğumuz cumhuriyetin kökeni de aslında o meşrutiyet. Osmanlı mirasına negatif bir şey olarak bakmıyorum. Acaba bir bilim kurgu hikâyesi yazılsa ve I. Dünya Savaşı’ndan Türkiye bambaşka çıkmış, meşrutiyet varlığı devam ettiriyor olsaydı İngiltere'deki, Hollanda'daki gibi bir Osmanoğulları ailesi olsaydı ne olurdu? Türkiye'nin çok ulusluluğuna pozitif etkileri olur muydu? Çok kritik bir konu.
Onagöre: 9
Üçüncü okuma: Bir ev, bir mahal, bir üretim alanı: Onagöre
Arkadaşlarımla konuştuğumda hep esprisini yaparız; “Uzaylılar İstanbul'u işgale geldiklerinde ben Osmanbey’de siper kuracağım, meşrutiyeti bırakmam” gibi bir yaklaşımım var. Bir şekilde araştırdıkça, yaşarken deneyimledikçe buradaki insanların organik, komik, ilginç, acayip komik düzenini sever hâle geldim. Teşvikiye’de doğdum. 1961'den beri 3-4 sokak yukarıdaki Şair Nigar Sokak'ta aileme ait bir dairede ikâmet ediyorum. 12 senedir buradayım. Evim de Onagöre’nin buluşma alanı da burası.
Osmanbey hâlâ sanata destek veriyor, özüne dönüyor mütemadiyen. Hem kozmopolit hem de kültür aktörlerinin yoğunlukta da olduğu bir semt. 2020’de Beyoğlu'nun çöküşüyle bu tarafa doğru akış oluştu, döngü gibi birbirleriyle paslaşıyorlar. Şehir planlamacıları bu fenomene kültürel koridor diyor hatta. Gece hayatının yoğun olduğu bölgelerde gösteri hayatının, oradan çıktıktan sonra gidilen mekânların, yerleşimlerin belirli bir çerçevede konumlandığını gözlemliyoruz. Pangaltı tarafında kalan PİST diye bir yer vardı. Osman Bozkurt ile Didem Özbek'in kurduğu. Yaklaşık 10 sene kadar kadar aktif olmuş bir sanatçı insiyatifi. Biz hâlâ buradayız. Taşınmaya mecbur bırakılsak da. 2016’da Zeynep Öz, Yunanistan'dan gelen dans tiyatrosu sayesinde Kenter Tiyatrosu’nu tekrar canlandırdı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi sahiplendi tiyatroları. Aynı şekilde Dormen Tiyatrosu, Kent Sineması, Fitaş’ı da. Şu an Osmanbey yine kültürün merkezinde. Bomontiada’nın çok büyük etkisi var bunda, oradan akan ve oraya akan kalabalığın. Mimar Sinan Üniversitesi’nin kampüsünün gelmesinin de.
Ofis okuması
2005 yılından beri İstanbul’un kültür sanat ortamında üretim yapan, sanatçılar için yaşam alanı kurgulayan çok işlevli bir atölye ve yayınevi Onagöre, neden burada? Çünkü evim fazlasıyla geniş. Başka bir yer kiralamak yerine evimi ona göre organize ettim, içindeki bir odayı da kendime ayırdım. Ekipçe kalabalıklaşınca bu Tuğrul Sokak'taki yere geçtik. Ama maalesef bize burayı kiralayanlar da kiracı ve bunu bahane eden ev sahibemiz düzenimizi bildiği hâlde bize tahliye davası açtı. Kültür sanat üreticileri, emekçileri olarak şehir merkezindeki alanlarımıza geri gelemeyeceğiz endişem var. Sanatın, hayatın, şehrin merkezinde yer tutması, mahal edinmesi gerekiyor. O yüzden uzaklaşmamak için çaba gösteriyorum.
Mahalle’ye bakmak: “On clothing and grooming: Looking at Osmanbey”
I. İstanbul Tasarım Bienali’nde sergilenen On clothing and grooming: Looking at Osmanbey; mahalledeki binaların cepheleri üzerine yapılan kapsamlı analizin ilk aşaması. Enstelasyon; yapıların dış cephelerine odaklanarak Osmanbey'in mimari, ekonomik ve sosyal yönlerini; çeşitli mimari planlardan, dönüştürülmüş cephelerin çizim ve fotoğraflarını içeren metinlerden yararlanarak anlatıyor.
Osmanbey'in bavul ticareti ekonomisi ve tarihini içeren bu araştırma aslında bir sergiye davet edilmemle ve doktora araştırmam ile şekillendi. Mimari Araştırma olarak Sanatsal Üretim. Tezimin başlığı buydu. 2012 Tasarım Bienali’nin küratörü; Emre Arolat, Nil Aynalı (Eğler) da yardımcı küratördü. Nil, benim mekâna dair işler ürettiğimi bildiği için “Bir şey önermek ister misin?” dedi. Bacağım kırık, hareket kabiliyetim az, mahallemdeki tekstilciler üzerine bir şey yapmayı planladım. Daha öncesinde Komşular isimli 49 fotoğraftan oluşan bir proje vardı elimde. Konular üst üste gelince daha geniş araştırma olarak planlamak istedim. Ve ideolojik sebeplerle bıraktığım doktora araştırmamı da bu alanda yürüttüm. Daha sonra 2015’te Beyrut'ta Home Works isimli sanat oluşumunda gösterildi. Orası için hazırlarken Türkiye, Osmanbey ve tekstil endüstrisinin tarihini harmanladığım birtakım metinler çıkardım. Sonrasında harita olarak basıp dağıttılar.
Osmanbey'den şehre, şehirden Osmanbey'e
Son okuma: Osmanbey ve soylulaşma ihtimalleri
Osmanbey’de 18.30-19.00 gibi, paydos saatinde metro girişlerine bakıldığında İstiklal Caddesi sanılabilecek bir kalabalık oluyor tekstil yerlerinden ötürü; geceleri tekinsiz bir boşluk. Korkulabilir bile. Ama sokaklar güvenilirdir. Şair Nigar Sokak’ta oteller çok, sürekli dizi çekimlerine denk gelir insan devasa ışıklar altında. Bir yandan da geceleri elektronik müzik çalan kafelerle doludur Halâskârgazi. Burası hep böyleydi aslında. Metronun açılması Osmanbey’i daha hareketlendirmedi, kolaylaştırdı belki. Mahallenin biraz daha kalabalıklaşmasının ana nedenlerinden biri de Cihangir’in fiyatlarının yükselmesi. Bu Kurtuluş’a doğru kreatif göçün olmasına neden oldu sanırım. Trafik kaosunun nedeni ayrı; Nişantaşı arkaları, Fulya aşağısı, Ihlamur tarafına ait site yapılaşmaları.
Osmanbey’i kamusallaştırmak zor. Osmanbey mesela Laleli’leşebilir. Bu bir tehdit. Daha çok otel olması, Beyoğlu'nda olduğu gibi, aile apartmanlarının azalması, yoğun yapılaşma ve daha bir çok ek neden yüzünden sabit mahallelisini tamamen kaybetmekle yüzyüze kalması muhtemel. Aynı zamanda Kurtuluş’un deprem açısından riskli olması buradaki olası dönüşümün de habercisi niteliğinde. Herkese tahliye davası açılıyor, en köklü grid sistemin olduğu bitişik nizam evler insanları korkutuyor. Ama ben Osmanbey’de eski iş hanlarına bakıyorum en çok; aslında çoğu boşlar. Büyük potansiyel var ama İstanbul’un metruk bırakılmış diğer eski alanları gibi sermayesini bekliyor. Art deco binalar üzerinde alucobond kaplamalarla ortaya çıkan, yaratılan melezlik, acayiplik beni çok heyecanlandırıyor. Turistler gelmemeye başlar, oteller kapanırsa belki burası tüm endüstirinin içinde kültür sanat ve barınma gibi işlevleri üretim ve pazarlamayla paylaştığı bir mahalleye dönüşebilir. Sadece kolaycılıktan ve hızlı kar peşinde vur-kaç operasyonlarından uzak durmalıyız zihniyet olarak.
BİFO’dan Leyla Gencer anısına: Stabat Mater
Nedir? 20. yüzyıl opera dünyasının en değerli isimlerinden Leyla Gencer’i vefatının 15. yılında anmak üzere Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası, Giochiano Rossini’nin bestelediği dinsel eserlerden biri olan Stabat Mater’ı sahneye taşıyor. Jozef Chabroň yönetiminde Slovakya Filarmoni Korosu’nun konuk olacağı konserde BİFO’yu Carlo Tenan yönetecek.
Nerede ve ne zaman? 25 Mayıs saat 20.00’de Zorlu PSM Turkcell Sahnesi’nde.
Neden gitmeli? Leyla Gencer’in anılacağı bu gecede koral müziğin yıldız solistlerinden Güney Koreli koloratur soprano Jay Yang, 2018 yılında Leyla Gencer Şan Yarışması’nda birincilik ödülü kazanan, aynı zamanda BİFO Özel Ödülü ve Leyla Gencer Halk Ödülü’ne layık görülen mezzosoprano Ezgi Karakaya, başarılı Britanyalı tenor Theodore Browne ve dünya sahnelerinde önemli roller üstlenen bas bariton Burak Bilgili’yi aynı sahnede dinleme şansı bulacaksın.
Türkiye tarihinin en önemli sopranolarından Leyla Gencer’in anılacağı bu özel gecede yerini almak için biletleri burada bulabilirsin.
Osmanbey sokaklarına ismini veren suretlerin peşinde
Halâskârgazi Caddesi'nden Ergenekon Caddesi'ne.

Semte ismini veren Osman Bey, 19. yüzyılda II. Abdülhamit Han tarafından Çemberlitaş’ta kurulan Matbaa-i Osmaniye’nin müdürü Hafız Osman’ın hat yazılı Kuran’ını basmasıyla büyük ilgi görüyor, zenginleşiyor, eline geçen servetle bugün Osmanbey olarak bilinen bölgedeki araziye yatırım; konak yaptırıyor. Belki de Osmanbey semtinde sokaklara burada yaşamış veya semt için önemli kişilerin isimlerinin verilmesinin öncüsü olmuş ilk gelenek.
Halâskârgazi Caddesi: Cumhuriyet öncesinde Şehit Muhtar Bey olarak biliniyor. 31 Mart 1909’da, II. Meşrutiyetin ilânını takiben İstanbul'da yönetime karşı yapılmış büyük ayaklanmada Taksim civarında ölen Muhtar Bey'in anısına bu isim veriliyor. 1927’de, Atatürk’ün annesi ve kız kardeşiyle yaşamasını takip eden dönemde kurtarıcı’ 'halâskâr' ve 'gazi' kelimelerinin birleştirilmesiyle ona atfen değiştiriliyor.
Sadri Maksudi Arsal Sokak'a doğru
Şair Nigar Sokak: Adını aldığı 1862 doğumlu Şair Nigar Hanım Osman Paşa’nın kızı. Babası musikiye düşkün, annesiyse şiir meraklısı. Şair Nigar Hanım semtin sanatla iç içe olmasında önemli bir rol oynuyor. Konağında sanat buluşmaları, şiir okumaları yapıyor. Önemli bir kadın hakları savunucusu, feminizmin öncüsü.
Nakiye Elgün Sokak: Türkiye'de Osmanlı döneminde ve Cumhuriyet’in ilk yıllarında kız çocuklarının eğitiminin yaygınlaştırılması için çalışmış eğitimci Nakiye Elgün. Bugün Fevziye Mektepleri Vakfı olarak da bilinen Yeni Mektep adlı özel okulu, 1923’te Beyazıt’tan Şişli'ye (Teşvikiye Karakolu karşısında bulunan Naciye Sultan Konağı'na) taşımış, 11 yıl müdürlüğünü yapmış.
Teyyareci Fehmi Sokak: Adını sadece Osmanbey’deki bu sokağa değil aynı zamanda Ercan Havalimanı’na da bırakmış olan Fehmi Ercan 1960 yılında teğmen olarak başladığı görevinde 1972’de binbaşı rütbesine yükselmiş.
Reha Yurdakul Sokak: Türk sinema oyuncusu, yapımcı ve senaryo yazarı Reha Yurdakul, Berkin Elvan, Keriman Halis Ece, Süleyman Seba gibi isimlerin de bulunduğu Feriköy Mezarlığında definli.
Sadık Şendil Sokak: Ekseriya Kemâl Sunal filmleri ve Hababam Sınıfı serisinin senaristliğiyle tanınan, sokağa ismini veren Sadık Şendil, Müjdat Gezen ile birlikte Güldürü Üretim Merkezi’nde çalıştı. Senede Bir Gün şarkısının da yazarı.
Kiralık ofis mağaza
Sadri Maksudi Arsal Sokak: 1878-1957 yılları arasında yaşamış Türkiye ile Tatar’da kökleri bulunan devlet adamı, hukukçu, akademisyen, düşünür ve siyasetçi; Ankara Hukuk Fakültesi’nin kurucu hocalarından, aynı zamanda Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu’nun kurulmasında önemli katkıları var.
Ergenekon Caddesi: 19 Ocak 2007, 15.00 sıralarında Halaskârgazi Caddesi üzerinde, Agos ofisinin yer aldığı Sebat Apartmanı önünde uğradığı silahlı saldırı sonucunda ölen gazeteci Hrant Dink ismiyle değiştirilmek isteniyor ancak bu talep 8 Şubat 2010’da İstanbul Büyükşehir Belediyesi Meclis oturumunda reddediliyor.
Editör’ün notu: Sokaklar, isimleri üzerine düşündürdü bu rota bizi. İki kitap aldık. Evrak Çantası - Murathan Mungan (Metis Yayınları), İstanbul Sokakları – 101 yazardan 100 sokak (Yapı Kredi Yayınları)

26, 28, 32, 34, 40, 42, 44, 46. Mavi, yeşil, mor, pembe, pullu, pulsuz. Arnavut kaldırımları arasına sıkışmış karton koli parçaları arasında, ayakkabıya yapışan koli bantları eşliğinde KA-AN İstanbul’a, kurucusu İbrahim Erdinç’e doğru atıyoruz adımları. Saat 12.49, Meşrutiyet Caddesi Kodaman Sokak’ta etraf yeni yeni kalabalıklaşıyor, öğrenmek istediğimiz: Osmanbey kimin mahallesi?
Toptancıların, satış temsilcilerinin, tasarımcıların ve moda endüstrisindeki birçok kişinin buluşma noktası Osmanbey nasıl bir semt? Mahalledeki birliktelik başka mahallelerle/şehirlerle/ülkelerle nasıl bir iş birliği içinde?
Perakende satışın başladığı Rumeli Caddesi ile Valikonağı Caddesi arasında, Şair Nigar Sokak’tan Şişli’ye kadar olan kısım benim için Osmanbey. Zamanında Sultan Hamam'da yapılan tekstil daha da gelişerek Osmanbey'e taşındı. 1995 yılında mahalleye geldim, geldiğimde hâlihazırda düzen kurulmaya başlanmıştı bile. İlk geldiğim dönemlerde konutlar daha çok oturuma açıktı. Başlarda giriş katları tekstil atölyelerinin showroom’u oldu, sonra üst katlar da imalata dahil oldu ve yayılım başladı.
Osmanbey’deki tekstil sektörü mahalleye sığamayınca arayışa geçildi. Üretim Çağlayan, Okmeydanı, Merter ve Güngören taraflarına doğru kaydı. Ama Osmanbey konum itibarıyla çok değerli bir yerde olduğu için de ilk baştaki sisteme geri dönüldü; mahallede genellikle sadece showroom’lar var artık. Mahallelerin ritmi bu aslında: Önce keşfediliyor, sonra üretiliyor, ardından yayılıyor, yayıldıkça komşu mahallelere taşıyor ve başlangıç noktasındaki boşluğa geri dönülüyor. Osmanbey ne kadar boşalırsa boşalsın yine Osmanbey’dir. Atıl kalması mümkün olmayan bir merkez. Şu andaysa tekrar Osmanbey’de mesken kavramı revaçta, konutların kullanım alanları değişiyor. Airbnb mantığıyla kısa dönem sirkülasyonu artıyor. Bu da 2023 Osmanbey’inin mahallelisini oluşturuyor; çok kültürlü, değişken ve kalıcı. Osmanbey'in hayatı bu. Tekrar döngüsünün başındayız biz de; yerleşik yaşamın kurulmaya başladığı evre.
İbrahim Bey
Atölyenin Osmanbey ile ilişkisi nasıl oluştu?
2005 yılına kadar buradaki tekstil sektörü iç piyasaya hitap ediyordu. Bizim için yabancı Anadolu esnafıydı, 2005 sonrası internetin de sayesinde Osmanbey dünyaya açılmaya başladı. Bir nevi Osmanbey ülkelerin tekstil konusunda buluşma noktası, iletişim köprüsüne dönüştü. Güney Amerika, Almanya, Hollanda, Fransa, Kosova, Filistin ve daha birçok farklı coğrafyadan müdavimlerimiz var artık. Her ay düzenli iletişimde olduğumuz yurtdışından dostlarımız oldu. İlk başlarda yüz yüze iletişim daha hâkimdi, bir dönem Covid-19’un da etkisiyle tamamiyle online'a dönüldü ama şimdilerde tekrar mahalle ziyaretleri başladı.
Abdi İpekçi ve Rumeli’nin yoğun olması, oradaki ürünlerin perakendelerinin görülmesi insanları üretimin yapıldığı sokaklara yönlendiriyor. Nişantaşı’nın arka sokakları Osmanbey’in müdevimlerini oluşturuyor aslında. Mahalleye gelmeyi seçenler merak edenlerden oluşuyor genellikle. Bu da bizim daha sağlam ilişki kurmamızı sağlıyor. Yıllar önce bir elbise almaya gelenler şimdi ülkelerindeki mağazaları için tasarımları toptan alıyor. Kurulan iletişim sayesinde edindiğimiz aile dostlarımız bile oldu.
Tekstil sektörüne “doğal olarak tahsis edilmiş”, mahalleye yayılan açık hava ticaret merkezinde bu işi yapmanın ne gibi kolaylıkları ve zorlukları var?
Bu birliktelik aslında mahalleye daha çok müşteri çekmemizi sağlıyor. Bugün altın almak istenildiğinde ilk akla gelen yerlerden biri Kapalıçarşı. Sebebi bu toplaşma, bir aradalık. Aynısı Osmanbey için de geçerli. Tekstil’in Kapalıçarşı’sı diyebiliriz buraya. Konumu gereği etrafındaki her mahalleyle birleşen bir sokağı var mahallenin. “Komşuma gelen müşteri bugün oradan alır, yarın gelir benden beğenir, benden alır” felsefesi hâkim.
Mahalle içindeki iletişim de düşünüldüğü kadar sık değil. Esnaf lokantaları birer birer kapanıyor nedeni de hemen hemen her firmanın kendi bünyesinde bu işi halletmeye çalışması. Yemek içeride dönen bir kültür burada. Müşteri iletişimi en öncelikli iş olduğu için dükkânın boş kalmaması adına pratik çözümler bulunuyor, yemek fabrikaları gibi. Yine de yıllardır vazgeçemediğim bir Tatbak’ın lahmacunu var. Güzel bir gün geçiriyorsam benim ödülüm oluyor.
Osmanbey'in anahtarı
Geçen hafta: Eskilerin sayfiyesi şimdilerin şehir merkezi Florya'da. Marmaray'ın arkasında, ağaçların içinde üretmeye alan açan İPA Kampüs.
Gelecek hafta: Şehrin seslerinin peşinde. Caddebostan’dan Süreyya’ya.