Merhaba. Bu hafta alışılanın aksine pek çok kez e-posta kutunda ya da Aposto uygulamasında karşına çıktık. Daha sık buluşmaktan dolayı mutluyuz. Şehrin sunduğu yenilikleri, yanı başımızda mucizeler yaratan yetenekleri ve kanadına atlayıp bulutlara uçuran özneli hikâyeleri paylaşmak heyecan verici.
Bu sayıda pek çok başlangıca, döngüye, karmaya, iyiliğe, iyileşmeye ev sahipliği yaptık. Keyifli okumalar.
Tarih: 15 Nisan 1990, Sun Ra Arkestra İstiklal Caddesi'nin başında | Fotoğraf: Cem Akkan
📷 Kadrajda müzik: İki haftada bir pazartesi günleri yayımlanacak müzik odaklı içerik serilerimiz Kadrajına müziği alan fotoğrafçılar’ın Oastabis’in konuk olduğu ilk sayısı yayımlandı. Albüm kapaklarından, konserlerden, turnelerden ve müzisyenlerin özel hayatlarından çok fazla duyguyu tek bir kareye sığdıran hikâye anlatıcılarını odağımıza almaya devam edeceğiz.
📽️ Filmekimi: Formül basit. Ekim ayı = Filmekimi. 2002 yılından beri devam eden Filmekimi, yine yaza vedayı iyiden iyiye kabullendiğimiz günlerde geldi çattı. Neredeyse tüm seansların biletleri tükense de sezonun devamında vizyonda ya da çeşitli platformlarda radarımızda olması için Filmekimi’nin programında keşfe değer bir seçki oluşturduk. Tam burada, cebine koyabilirsin.
🎸 Rock tarihini etkileyen şehirler: Bu hafta yanımızda yeni hazırladığımız tematik çalma listelerimizle geldik. Beymen 2022-23 Sonbahar/Kış Kampanyası “Volume Up” için rock tarihinde bir yolculuğa çıktık. Işığını yansıtan, ilham veren ve sesini yükselten rock yıldızlarına ev sahipliği yapan New York, Manchester ve Berlin’in sokaklarında dolaştık. Kulağımıza takılan şarkılardan birer çalma listesi hazırladık. New York, Manchester ve Berlin temalı listelerimiz seni bekliyor.

Duende
Her hafta sinema ve müzik evreninden söyleşiler, incelemeler, öneriler, podcast’ler ve keşif notları e-posta kutunda.
Ahmet Uluğ’dan Omni'ye uzanan yol
Yeni bir yolculuğun başındayız. Ahmet Uluğ'la dünyanın dört bir yanından ve ötesinden hipnotik sesleri keşfetmeye bir adım kala.

Bu söyleşiye başlayacağımda kuşkusuz duyacaklarımdan dolayı çok heyecanlıydım. İçinde pek çok sihirli anın olduğu aşikârdı. Üstelik anların yaratıcı ve en yakın tanığı da karşımdaydı. Bir saati aşkın sohbetimizde zihnimde dönen tek kelime “karma” oldu. Budist öğretilerden hayatıma katılan çok şey var. Dönüp dönüp en başa geldiğim ya da gelmediğim yerler var. Tıpkı Nick Cave’in son albümü Ghosteen’de yer alan ve arşivindeki en özel şarkılarından biri olan Kisa Gotami’nin hikâyesinden çıkma Hollywood gibi.
Bir diğeri, Hermann Hesse’nin Siddhartha kitabı. Döngüler içinde ruhuna katmanlar ekleyerek yolunda devam eden bir hikâye. Kitaptan notlarımın arasına eklediğim “İnsanların büyük çoğunluğu Kamala, düşen bir yaprak gibidir, kapılıp gider rüzgarın önüne, havada süzülür, dönüp durur, sağa sola yalpalar vurarak iner yere. Pek az kişide vardır, yıldızlara benzer, belli bir yörüngede ilerler durur, hiçbir rüzgâr varamaz yanlarına, kendi yasalarını ve izleyecekleri yolu kendi içlerinde taşırlar.” kısmı da bu yazıda hemen yerini buldu. Hiçbir rüzgârın yanına varamadığı isim Sun Ra. İzleyeceği yolu kendi içinde taşıyanlardan biri de hikâyenin kahramanlarından olan Ahmet Uluğ. Şimdi o karşımda. Dharma’nın dediği gibi, “Bir insan, sadece kendi varlığıyla ya da ruhuyla ifade edilmesinden çok daha fazlasıdır.” Konuşacak çok şey var.
Ahmet Uluğ'la Galata'da sokaklarında | Fotoğraf: Deniz Sabuncu
Belki pek çoğumuz hafızasında unutulmaz konserler, Babylon’lu Asmalımescit, Rock’n Coke’lar ya da diğer özlem duyulan “o anlardan" dolayı Pozitif’i, onu var edenleri anmaktan hiç vazgeçmedik. Ancak Ahmet Uluğ, 2018’de Pozitif’e vedasının ardından bir süre ortalarda pek yoktu. Ta ki yapımcılığını üstlendiği Sun Ra Arkestra’nın yeni albümü ve beraberinde tanıttığı plak şirketi Omni Sound’dan haber alana kadar. “Nasıl geçti aradaki zaman? Dinlenebildin mi?” diye sordum ilk olarak. Önce kendine verdiği sözlerden bahsetti. Sonra ekledi: “Stres istemiyordum. Başarılı olmak için çok çalışmak lazım. Ve dönem dönem de agresif olmak gerekiyor. O tarafımı sevmiyorum. Dolayısıyla o agresif yanımı ortaya çıkartacak bir yapının içinde olmak istemiyordum.” Geride kalan 30 yıl belki bir dolu unutulmaz an yaşattı ancak alıp götürdükleri de oldu. Hele ki bu ayrılığın ardından yaşamının son bir yılında babasının yanında olabilmişken.
Öbür dünyaya hoş geldin
Geleceğin belirsizliğinde daha görünür hâle gelen tarih, bireysel olarak baktığında mazi, kendini hatırlamak için en uygun zamandı. Ahmet için de öyle oldu. 1996 yılından 2003’e kadar, onun değimiyle çocuklar doğana kadar, aralıksız devam ettirdiği Açık Radyo’daki Öbür Dünya isimli programı değişmeyen bir tutkunun eviydi. Pandemide Ahmet o eve geri döndü. Aslında bir yanı o evden hiç ayrılmadı. Programı bıraktığından beri sanki her hafta yeni bir yayın hazırlayacakmış gibi yeni müziklerin peşinden gitmeye, sık sık güzel şarkılar biriktirdiği arşivine uğramaya devam etti. Nihayetinde sabit kalabilmenin açtığı zaman tüneli, bir dönemin alışkanlıklarını ve eskide kalan hareketli müzik çalma arzunu soydu. Altından çıkan daha dingin, daha yumuşak ve daha atmosferik seslerden oluşan müzik, sakinleşmeyi, stresten arınmayı ve daha da önemlisi iyileşmeyi hatırlattı.
Omni Sound'un iki kişilik dev kadrosu: Ahmet Uluğ ve Rana Uludağ
Mayıs 2020’de Öbür Dünya tekrardan Açık Radyo’da yayımlanmaya başladı. İki radyo dönemi boyunca Ahmet, beğendiği şarkıların yaratıcıları olan müzisyenlerle iletişim kurmaya ve aynı hislerle yan yana koyduğu caz, neoklasik, indie ve dünya müziklerinin diyaloğuna tekrardan hayran kaldı. Ne de olsa insandan insana olan mesafe her zaman kısaydı. Önemli olan duyguları yakalamaktı. Tabii bir de o duyguları paylaşabilmekti. Pozitif döneminde stajyeri olan, hem birlikte çalışmaktan hem de fikirler deryasına birlikte yelken açmaktan keyif aldığı Rana Uludağ tam da bu sırada Amerika’da eğitimini bitirip İstanbul’a geri döndü. Pek çok açıdan tek başına bir yola çıkmaması gerektiğinin farkında olan Ahmet için bu buluşmanın bir anlamı vardı. İçinde bir süredir döndürdüğü Doublemoon Records döneminden kalma müzik yayıncılığı hevesi, “Bir yola çıktığınızda birazcık ne istediğinizi biliyorsanız hayat sizin karşınıza çıkartıyor o şeyi.” sözünden de anlaşılan o beklenen karşılaşmayı sağladı. “Suç ortağım” dediği Rana, ekibe katıldı.
Sun Ra Arkestra'nın İstiklal Caddesi'nde bir kamyonun arkasında gerçekleştirdiği performanstan bir kare | Fotoğraf: Cem Akkan
Omni'ye yolculuk
Her başlangıcın bir isme ihtiyacı vardır. O isim de hep en başta saklıdır. Yıllar önce Pozitif’in Cihangir’deki üç katlı ofislerisinin kapısındaki zilde üç isim vardı. En altta Bob Marley, ortada Pozitif, en üstte Sun Ra. Bob Marley’in Positive Vibration şarkısından ismini alan Pozitif, İstanbul’da Sun Ra konseri yapabilme hayaliyle kuruldu. O hayalin gerçekleştiği 1990 yılındaki konserden önce Sun Ra’nın el yazısıyla yazdığı “Omniverse is the totality of all the universes and you are welcome to be citizens of the omniverse.” notu da Omni Sound’u yarattı. Sun Ra’nın ölümünden sonra bile yaymaya devam ettiği birleştirici güç, Ahmet’in türler ötesine geçen kapsayıcı müzik yaratımına eşlik etme amacının merkezindeydi. Kuşkusuz akışın tersine giderek ticari kaygıdan öte kaliteli müziği önceliklendirerek çalışan iki kişilik dev kadro için bu iyi bir sığınaktı.
Yola başka bir albüm projesi için çıkan Omni ekibi, ister kozmik ister karmaya dair sebeplerden deyin, uzun süre farkında olmadan tek bir gerçeğe doğru ilerledi. Çağrışımların ve hatırlamaların ardından Ahmet, bir anda kendini Sun Ra Arkestra’nın menajerini yeni bir albüm için ikna ederken buldu. Çoğu üniversite yılları olmak üzere, Sun Ra’nın New York’ta ve Philadelphia’da verdiği 50’den fazla konserine giden Ahmet’in her seferinde yaşadığı deneyim birbirinden farklıydı. Zaten öyle olmasa bu buluşmalardan Mehmet Uluğ ve Cem Yegül’le birlikte zihinlerine atılan bereketli tohumların her biri, başta İstanbul olmak üzere tüm Türkiye’de 1990’lardan bugüne müzikle büyüyen görkemli bir ormana dönüşmezdi.
Sun Ra Arkestra, Living Sky albümünün kaydında. Tarih: 15 Haziran 2021, Yer: Rittenhouse SoundWorks | Fotoğraf: Vladimir Radojicic
Şifalı bir albüm
Dünya bir süre yaşam üflemeyi bıraktığında Ahmet Uluğ iyileştirici gücü yüksek olan seslerin peşindeydi. Sun Ra Arkestra’nın menajerinden albüm kaydı için bir tarih almayı başardı. Grubun Grammy’e aday gösterilen 2020 çıkışlı Swirling albümündeki geleneksel yaklaşımın ve vokal ağırlıklı müziğinden daha farklı bir akış istedi. Seneler önce Cappadox’ta Babylon TV’ye verdiği röportaj sayesinde diyaloğunun arttığı Marshall Allen’a menajerinin de önerisiyle hayalindeki albümü anlatan bir mektup yazdı. “Bir enstrümental albüm kaydetmek istiyoruz. Manevi ve hipnotik. Bu nedenle de düşük tempoda melodik ve ritmik. Koradan EVI’ya, geçmişten geleceğe. Erişilebilir ve şifalı bir albüm.” cümleleri Ahmet’in isteklerinden daha çok sıkışan ruhların tek bir ağızdan yaptığı yardım çağrısı gibiydi.
Marshall Allen, Living Sky'ın kayıt seansında | Fotoğraf: Vladimir Radojicic
Döngüler arasında bir kayıt
15 Haziran 2021'de Marshall Allen ve beraberindeki 19 müzisyen Philadelphia'daki Rittenhouse SoundWorks stüdyosunda buluştuğunda Ahmet için bir döngü daha tamamlandı. İlk kez 1985 yılında yine aynı şehirde dinlediği, beraber aynı heyecanı yaşadığı yol arkadaşlarıyla eşsiz bir yolcuğa sebep olan Sun Ra’nın değerli mirasına o da bir ekleme yaptı. 6 saatlik kayıt seasının ardından yedi şarkıdan oluşan Living Sky albümü ortaya çıktı. Öncesinde paylaşılan mesajlar, yapılan tüm yazışmalar, süreçteki belirsizlik ve nihayetinde ihtimallerin güzelliğinde ortaya çıkan bir albüm. O güne dair Ahmet’ten cümlelere taşan hislerin tarifi şöyle: “Duygusal tarafı çok muhteşemdi. Birkaç sebebi var bunun. Bir kere stüdyoyu çok seviyoruz. Stüdyoda olmak istiyoruz. Omni Sound diye bir şey başlattık. İlk albümümüz. Tüm bunların yanında Sun Ra Arkestra ile stüdyoyadayız. Philadelphia’dayız. İşin mutfağında, onlarla aynı odada, aynı amaç için oradayız. Kendimizi çok şanslı hissettik ve çok mutluyduk.” Müzikal taraftaki yoğunluğu da “Bazı motifler, bazı ritimler ve bazı dokular o kadar genlerine işlemiş, o kadar doğal bir akışları var ki Sun Ra Arkestra’nın, hangi parçayı çalarsa çalsınlar bu devam ediyor.” cümlesinden anlamak mümkün.
Sun Ra Arkestra, Living Sky | Sanat tasarım: Damon Locks
Bugüne inat telaşsızlık
Bu yazıyı yazarken Living Sky’ı defalarca dinledim. Dünyanın sıkıntıyla içine çektiği derin nefesler, şimdi 98 yaşında olan Marshall Allen’ın alto saksofonuyla geri üflenerek yaşam enerjisine dönüştü. Özenle takip edilen ses motiflerinin zarifliği ve kompozisyonlardaki bugüne inat telaşsızlık, zamandan kopmamı ve tarifli hislere tekrardan kavuşmamı sağladı. Bir özden çıkan sesler, etrafında toplanlarla birlikte değişim gücünü ortaya çıkarır. İçgüdüsel olan, iyileştirici ve hayat vericidir. Marshall Allen’ın öncülüğündeki Sun Ra Arkestra, bu albümde o özü bir kez daha evrenle paylaştı. Üstelik bunu türlerin ötesine geçerek hem nitelikli ve derinliği olan hem de dinlenebilir ve erişilebilir bir müzikle başardı. Nitekim bundan 30 yıl önce vefat etmiş Sun Ra’yı özellikle gençlere ulaştırmak isteyen Ahmet Uluğ için Living Sky albümü çok kıymetli.
Sun Ra'ya giden yol
Living Sky’ı geride bırakmadan önce albümün Bandcamp’te paylaşılan künyesinde “anısına” başlığı altında yer alan iki ismi Ahmet Uluğ’a sormak istedim. İlki Hartmut Geerken. Kendisi bugüne kadar Sun Ra üzerine yazılan en kapsamlı kitabın yazarı. Ahmet’le Living Sky albümü üzerine olan yazışmalarından kısa bir süre sonra vefat etti. Sun Ra mirasını taşıyan önemli isimlerden biri olarak künyeye yerleşti. Diğeri ise “Omni'nin Sun Ra'ya giden yolu.” notuyla Mehmet Uluğ. Ahmet’in kendi başlangıç noktası: "Bugün geldiğim noktaya baktığımda beni bu yola sokan, bu vizyonu omuzlarında taşıyan kişi Memo’dur. Yani Memo olmasa ne yapıyor olurdum bilmiyordum. Memo’nun açtığı yolda kendimi mutlu ve çok şanslı hissediyorum.”
Hipnotik sesleri keşfetmek
Bu sihirli yolculuktan ayrılmadan önce “Dünyanın dört bir yanından ve ötesinden hipnotik sesleri keşfetmek.” amacında olan Omni Sound’un geleceğine dokunmak isterim. Plak şirketinin bir sonraki durağı yine Sun Ra. Bu sefer odakta onun kozmik ses evreninde değil, kelimelerle oyunlar oynayarak zihinlere sızdığı şiirleri var. Sun Ra’nın kaleminden çıkar şiirler, Amerika’da yaşayan 12 caz müzisyeni tarafından okundu. Bir şiir ayrıca Marshall Allen’in performansı eşliğinde Knoel Scott tarafından seslendirildi. Albüm, önümüzdeki yıl 23 Nisan’da gerçekleşecek Record Store Day’de satışa çıkacak. Omni’nin dünyasında Mulatu Astatke’yle Etiyopya’daki kabile müziklerini kendi besteleriyle birleştirdiği bir proje, Danûk isimli bir grubun 1902-1912 yılları arasında Kudüs'te bir kilisede ve Gaziantep'de Zincirli Höyük'te kaydedilen seslerin 100 yıl sonra Snarky Puppy’den tanıdığımız Michael League ile birlikte yeniden bestelenip aranje edildiğ bir albüm de var.
Ahmet ve Rana’nın kanatları altındaki Omni’nin yolculuğu başladı. Özenle seçilmiş projelerle eşsiz bir müzik kataloğu derleyerek disiplinlerarası ve kültürel olarak aşkın işbirlikleriyle evreni beslemeye devam edecekler.
Takipte kal: Omni Sound’u Instagram ve Facebook hesaplarından takip edebilirsin.
Men I Trust’la bulutların üstünde
Pop müziğin hülyalı ve hiptonik üçlüsü Men I Trust’layız, grubun başlangıcından bugününe bir yolculuğa çıkıyoruz.

2016 yılından beri bir üçlü olarak yoluna devam eden Men I Trust, son iki albümüyle pop müziğinin hülyalı, müşfik ve hipnotik tonlarıyla münzevi mahremiyet odalarından sesleniyor. Grubun 2019 tarihli 24 şarkıdan (İki, hatta üç albümlük bir sayı!) oluşan Oncle Jazz’la yakaladıkları uluslararası başarı, albümün hayli uzun süresine rağmen pürüzsüzce akan, neredeyse yekpare bir şarkı gibi hissettiren bütüncüllüğünde saklıydı. Pandemi izolasyonunda yazılmış şarkılardan bir araya gelen ve 2021’de yayımlanan Untourable Album’le grup, dingin pop müziklerini kelimenin tam anlamıyla Jessy, Dragos ve Emma’nın bedroom’larına sıkıştırdı, ortaya birbirinden içten 13 şarkı çıkardı.
Bu akşam MIX Festival’le Zorlu PSM’de izleyeceğimiz grup, Men I Trust’ın ikiliden üçlüye dönüşme hikâyelerini, müzik üretimi ve dağıtımı süreçlerinde benimsedikleri “kendin yap” etosunu, adıyla taban tabana zıt olan Untourable Album’lerinin turnesini Duende’ye anlattı.
Men I Trust bir ikili projesi olarak 2014 yılında kuruldu. Ancak Emmanuelle Proulx’nun vokallerde olduğu Men I Trust, tekli ve albümler kaydetmeye iki yıl sonra başladı. Emmanuelle’in ekibe katılmasından sonra grubun müziğinin nasıl değiştiğini düşünüyorsunuz?
Emma’nın aramıza katılışıyla müziğimiz kesinlikle bir dönüşüm yaşadı. 2014 yılında Jessy ve Dragos ikilisi bir şarkı yazmak için bir araya geldi, ancak o bir şarkılık birliktelik tastamam bir albüme evrildi. 2015 yazında üçümüz (Jessy, Dragos ve Emma) hâlihazırdaki üçlü Men I Trust’ı oluşturduk. Bu, müziğimizi kemikleştirmemize ve canlı performanslarımızı daha da geliştirmemize çok yardımcı oldu. Kalıcı grup üyelerine sahip olmak birbirimizi derinden tanımamızı, doğaçlama provalarımızın ve şarkı yazım sürecimizin iyice doğal olmasını sağladı. Projemizin yıllar içinde olgunlaştığını görmek harikulade bir heyecan.
Emmanuelle Proulx | Kaynak: Zorlu PSM
Özellikle son uzunçalarınız Untourable Album için geçerli olmak üzere; müziğinizi bestelerken ve onu hayranlarınıza ve yeni bir dinleyici kitlesine ulaştırırken “Kendin Yap” yaklaşımını benimsiyorsunuz. Kendin Yap etosunuzun yaratıcılığınızı nasıl beslediğini söylersiniz?
"Kendin Yap" yaklaşımımız, projemizin büyümesine yardımcı olmaya hevesli hiçbir plak şirketi olmamasından ötürü bir gereklilik olarak ortaya çıktı. Müzik yayım sürecini yönetmeyi öğrenmek zorunda kaldık ve nihayetinde bu sürece iyice alıştık. Yaratıcılık anlamında bize bağlı bir zaman akışının olması muhteşem bir şey. Ne zaman bir kayıt bitirsek bunu dünyaya hemen sunabiliyoruz. Herhangi bir halkla ilişkiler stratejimiz ya da planımız yok; müziğimizi hemen sosyal medya hesaplarımızda ve müzik platformlarında yayımlıyoruz ve bu sayede yayın öncesi sürecin getirdiği gecikmeden kaçınabiliyoruz. Şarkılarımız dinlemeye açıldığında müziğimiz bizim kulaklarımıza da yeni geliyor, bu sayede ürettiklerimizi dinleyicilerimize benzer bir şekilde takdir edebiliyoruz. Bizim için müzik yayın sürecinin en heyecan verici ve değerli kısmı da bu.
Men I Trust sahnede | Kaynak: Zorlu PSM
Son uzunçalarınız Untourable Album’un ismi, albüm için çıktığınız uzun soluklu turneyi düşündüğümüzde kulağa ironik geliyor. Untourable Album’u COVID-19 pandemisinden dolayı turlayamayacağınızı düşünerek bir ev inzivasında tamamladığınızı göz önünde bulundurduğumuzda, albüme dair algınızın turne sırasında ya da sonrasında değiştiğinden bahsedebilir miyiz?
Albümü turlayabildiğimiz için tabii ki çok minnettarız. Öte taraftan, turneden sonra albüme dair algımızın pek de değiştiğinizi söyleyemeyiz. Albümde yüksek enerjili anlara eşlik eden hayli mahrem kısımlar olduğu konusunda haklısınız. Yine de Untourable Album’le gurur duyuyoruz ve albümü çalarken orijinal hâline (tonlarıyla, melodileriyle vs.) mümkün olduğunca sadık kalmaya çalışıyoruz. Doğaçlamaya ve sololara alan açmak için albümden birkaç şarkı üzerinde canlı denemeler yapmak istedik, ancak bu Untourable Album’e dair hissettiklerimizi değiştirmedi.
Bu yazın başında YouTube kanalınızda Music Documentary 2022 adında bir video yayımladınız. Başlığın imlediğinin aksine, video Jessy Caron’ı ABD, Kanada ve Almanya boyunca takip eden bir akışa sahip. Video ne tam olarak bir belgesel ne de bir müzik klibi gibi hissettiriyor, gerçekten de özgün bir çalışma. Music Documentary 2022’nun yaratıcı sürecinin gelişiminden bahsedebilir misiniz?
Müzik videolarımızla anlatısal dünyalara yavaş yavaş yolculuk etmeye başladık. Film üreten insanlara saygımız büyük. Film üretimi bütüncül bir ustalık demek, iyi bir hikâye yazmak da zor bir iş. Birkaç “tanığın” gözlerinden bir hikâye anlatabilmek için anlatısal ve belgesel video estetiğini birleştirmek, doğaçlama ve hazır sahnelerin bir karışımını mümkün kılmak için iyi bir başlangıç noktasıydı. Keşfetmek istediğimiz birkaç fikrimiz vardı. Yeterince derin kazdığın takdirde kimsenin ne yapıldığına dair makul bir tahmini olamayacağı fikri bunlardan birisiydi. Bir diğeri de eğer herkesin söylediği her şeyi doğrularsan, insanlara dair budalaca ve adaletsiz bir yargıya varacağın fikriydi. Zira “belgesellerin” aksine hiçbir insan bu ölçüde bir araştırmaya gerçek hayatta maruz kalmıyor.
Men I Trust | Untourable Album kapağı
Untourable Album’un kapak fotoğrafı rock ‘n roll fotoğrafçılığının yaşayan efsanelerinden biri Lynn Goldsmith tarafından yaratıldı. Goldsmith’le neden ve nasıl çalışmaya karar verdiniz?
Untourable Album’un kapak fotoğrafını 1984 yılında basılmış “A Day in the Life of Canada” kitabında gördük ilk defa. Fotoğraf; Lunenburg, Nova Scotia’da Lynn Goldsmith tarafından çekilmişti ve gündelik Kanada hayatının çeşitli anlarını yakalamaya çalışan çok fotoğrafçılı devasa bir projenin parçasıydı. Fotoğrafı lisanslamak için kendisine ulaşmaya çalışırken Lynn Goldsmith’in müzik fotoğrafçılığı dünyasında hâlihazırda büyük bir yıldız olduğunu öğrendik. Önceden çalıştığı efsanevi isimleri düşündüğümüzde bizimle işbirliği yapacağına pek ihtimal vermemiştik ama şansımızı denedik ve o da çok nazikçe evet dedi!
Bu sene haziranın bitişine yakın son tekliniz Hard to Let Go’yu yayımladınız. Ama maalesef ki yeni bir albümün geleceğine dair hiçbir haber alamadık. Tahmin edersiniz ki Men I Trust’ın yakın geleceğine ilişkin çalışmalarınız ve planlarınız hakkında hayli meraklanıyoruz. Men I Trust yaratıcı çantasında neler saklıyor?
2022 güzü için kenarda tuttuğumuz bir iki adet şarkımız, yapım aşamasında da bolca taze malzememiz var. Ancak yeni bir albüm fikrine şu an biz de yabancıyız. 2023 yılında bir mola verip bir dizi yeni işler üzerinde çalışabiliriz. Bu arada siz de çıkacak birkaç teklimize hazırlanabilirsiniz!
Paribu’nun destekçilerinden olduğu 212 Photography Istanbul başladı
Paribu, fotoğraf ve sanat dünyasının önemli etkinliklerinden 212 Photography Istanbul’un destekçisi oldu.
Nedir? Fotoğraf odağında kurgulanan farklı disiplinlerdeki içeriklerin yer aldığı 212 Photography Istanbul, 16 Ekim'e kadar devam ediyor. Festival programında özel film gösterimleri, konserler, söyleşiler, atölyeler ve gastronomi tadımları gibi farklı başlıklar yer alıyor.
Neler var? İstanbul’un başrolde yer aldığı ve “Şehrin Festivali” olarak tanımlanan 212 Photography Istanbul 5’inci yılında 60’tan fazla sanatçının 500’ü aşkın eserini sanatseverlerle buluşturuyor. Festival kapsamında Paribu’nun katkılarıyla değişmekte olan sanat pratiklerinin değerlendirileceği, çağdaş sanatın dönüşümü, teknolojiyle sanat ilişkisinin bugünü ve yarınına dair kavramların ele alınacağı söyleşiler de yer alıyor.
Akaretler Sıraevler ve bomontiada’nın ana mekân olduğu festivalde bu yıl; Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Tophane-i Amire Kültür ve Sanat Merkezi, St. Benoît Kilisesi, Kale Tasarım ve Sanat Merkezi, Taksim Sanat, Institut Français, Yeldeğirmeni Sanat, ALAN Kadıköy, Evin Sanat Galerisi, FOTOGRAFEVİ, Kalyon Kültür, Art On İstanbul ve Zilberman Galeri gibi farklı mekânlarda paralel sergiler gerçekleşiyor. Bunların yanı sıra, Beşiktaş ve Kadıköy meydanlarında gerçekleşecek kamuya açık sergiler de festival programında yer alıyor.
212 Photography Istanbul ve Paribu sponsorluğunda gerçekleşen tüm etkinlikler hakkında detaylı bilgi almak için burayı ziyaret edebilirsin.
👀 Bizi takip et: Duende'yi Instagram (@duende.magazine )'dan ve Twitter (@duende_______)'dan takip et.