Gündem
Odak
İzleme Listesi
Bugünkü Destekçimiz
Arşivden

📺 Succession'ın vedası, Kaş'tan haberler

HBO'nun hit dizisi Succession'a veda, Kaş Uluslararası Kısa Film Festivali öncesi festival direktörü Seren Topaloğlu ile röportaj
The Irish Spirit ile birlikte

The Irish Spirit buluşmalarında nerede kalmıştık? Jam’s Space’te , Kombo ile canlı performanslara, tasarım, sinema, moda ve gastronomiden çeşitli etkinliklere, atölye ve konuşmalara ve dönemsel olarak gerçekleşen pop-up içeriklere uğramaya devam ediyoruz. Jam’s Space ve Kombo ’da sırada Meşeli Sohbetler var: Meşeli Sohbetler: Gürkan Gümüş, Teoman Hünal | 1 Haziran 21.00: Meşe tadında bir sohbete hazırsanız viskiye dair ne var ne yok konuşmak üzere iki uzman isim Gürkan Gümüş ve Teoman Hünal’la bir randevuya davetlisin. The Irish Spirit ’le yönümüzü şehrin diğer yakasına çevirdiğimizde ufukta Onurr bizleri karşılıyor. Onurr 7 Haziran Çarşamba günü, hafta içine bir tutam hafta sonu havası serpiştirmek üzere BLOK Mekan ’da olacak. Peki ya İzmir peki ya Ankara? İzmir | 3 Haziran ’da Kulp Alaçatı’da Ege Çubukçu , Buenas’ta ise Adige , Eclectica ve Sonic Boom sahnede olacak. Ankara | 30 Mayıs ’ta Siyah Beyaz’a Solanch , 2 Haziran ’da Persona’ya DJ Miuar , 8 Hazira n ’da Cafe Bien’e ise İlhan Erşahin konuk olacak. Jam’s Space ve Kombo ’da neler olacağını takip etmek için burayı , The Irish Spirit buluşmalarını kaçırmamak için şurayı takip edebilirsin.

Daha fazlasını öğren

Succession | Kaynak: IMDb

Merhaba. Teselliye, tutunacak bir şeylere olan ihtiyacı belki de her zamankinden çok hissettiğimiz hâletiruhiyemiz için dopdolu bir haziran ayı kapıda. Henüz ayın ilk günlerinde Ankara'da 26. Uçan Süpürge Kadın Filmleri Festivali, Kaş'ta 2. Kaş Uluslararası Kısa Film Festivali, İstanbul'da ise 51. İstanbul Müzik Festivali başlıyor. 

Aposto'nun seçim gündeminin ardından yaptığı çağrıdaki gibi "birleştiren, yaraları saran, adil bir gelecek inşa etmek" için, en azından bu çağrıya uyacak sabrı bulabilmek için kültür ve sanata, sinema ve müziğe sığınmamız şart.

Neler var bu sayıda?
🌿 GündemKaş Uluslarası Kısa Film Festivali öncesi, festival direktörü Seren Topaloğlu ile röportaj
📺 Odak: Vedasının ardından bir Succession güzellemesi
🗄️ Arşivden: 2022'den Kaş Uluslararası Kısa Film Festivali röportajları

Mutlu haziranlara,
Emre

Duende

Duende

Her hafta sinema ve müzik evreninden söyleşiler, incelemeler, öneriler, podcast’ler ve keşif notları e-posta kutunda.

Gündem

Film Kaş'ta başlıyor, yeniden.

2. Kaş Uluslararası Kısa Film Festivali 1-4 Haziran tarihleri arasında gerçekleşecek.

2022 yazı benim için Kaş'ta bir dolu kısa film izleyerek ve birbirinden tatlı, yetenekli, değerli insanlar tanıyarak başlamıştı. 10 Haziran 2022'de yayımlanan yazımın ilk satırlarında şöyle yazmıştım: "Geçtiğimiz hafta sonu, filmler izlemek üzere huzurlu bir sahildeydim: Trafikten dolayı filmlere yetişme derdinin olmadığı, film gösterimleri arasında denize girmenin sıradanlaştığı, katılımcılarının aynı sofrada buluşmayı rekabetin önüne koyduğu o yaz festivallerinden birinde."

Geçtiğimiz yıl festivali yerinde takip etme fırsatı bulsam da, bu yıl Kaş'tan uzaktayım. Festivalin bu yıl da benzer hisler uyandıracağına, benzer bağlar kurmaya aracı olacağına ve Kaş'ın tarihî ve doğal güzelliklerine yine çok yakışacağına eminim.  

Kaş Uluslararası Film Festivali'nde bu yıl Uluslararası Kısa Film Yarışması ve Ulusal Kısa Film Yarışması'nda 11'er, Uluslararası Su Altı Kısa Film Yarışması ve Ulusal Öğrenci Yarışması'nda ise 5'er film yarışıyor. Su altı filmlerine özel bir yer ayıran festivalde iki su altı filmi de yarışma dışı gösteriliyor. Filmleri yapımcı Anna Maria Aslanoğlu, geçtiğimiz yılki Uluslararası Kısa Film Yarışması'nı kazanan yönetmen ve senarist Zig Dulay, yönetmen Nisan Dağ, oyuncu Aslı İnandık ile yazar ve yönetmen Melikşah Altuntaş'tan oluşan jüri değerlendiriyor.

Seren Topaloğlu | Kaynak: Kaş Uluslararası Kısa Film Festivali

"En önemli hedefimiz festivalin uzun soluklu olması. Bu nedenle, her yıl bir önceki yıldan bir adım daha ileri gitmeyi hedefliyoruz." diyen festival direktörü Seren Topaloğlu, ikinci kez o harika atmosferi yaratmak ve festivali planlamak için bir süredir ekibiyle birlikte Kaş'ta. Bense "Keşke yine orada olabilseydim." diyorum ona ulaştığımda ve geçtiğimiz seneyi düşünerek, bu seneyi merak ederek, biraz da aklım orada kalmış bir şekilde soruyorum:

İlk festivalden ekipçe çok şey öğrendiğinize eminim. Aldığınız yapıcı eleştiriler ve ekipçe edindiğiniz deneyimler bu seneki festivali nasıl geliştirdi, neleri değiştirdi?

Geçtiğimiz yıl her yönüyle öğretici bir süreç yaşadık. Festivali planlama, kurgulama ve gerekli kaynakları bulma çalışmalarımız iki yıl sürmüştü, ancak festivalin gerçekleştiği o dört gün tam bir hızlandırılmış ders programı gibiydi. Her ne kadar plan, program yaparsak yapalım asla ön göremediğimiz olaylar da olabiliyor. Festivalimiz bittikten sonra hem kendi ekibimizdeki herkesten hem de senin gibi fikirlerine güvendiğimiz profesyonellerden geribildirim istedik. 

Ekip olarak da güçlü olduğumuz ve zayıf kaldığımız alanları test etme şansımız oldu. Açıkçası bu festival süreci bizi birbirimize daha çok bağladı diyebilirim. Tamamen gönüllülerden oluşan bu ekip gerçekten de Kaş’a ve sinemaya bu kadar gönül vermiş olmasa, bir araya gelip bu kadar yoğun ve uzun bir süre çalışamazdı sanırım. Bana kalırsa festivalin sürekli gelişiyor olmasında bu özveri ve her zaman süregelen “daha iyi nasıl olur?” sorusunu kendimize, birbirimize çekinmeden soruyor ve eleştirilerimizi yapıcı bir yerden yapabiliyor olmamız yatıyor.

Geçtiğimiz yılki izleyici profilini değerlendirdiğinde ne kadarı Kaş’ın dışından gelmişti ve bu yıl Kaş dışından izleyici çekmek için özel bir çabanız oldu mu?

Festivalimiz halka açık ve etkinlikler ücretsiz olduğu için, geçen yıl Kaş’ın dışından gelecek olan izleyiciler bir yana, biz Kaş’ın içinden bile ne kadar insan geleceğini hiç ön görememiştik. Elimizde resmî bir veri olmasa da sırf bu festival için gelmiş yerli bir kitle olduğunu gözlemledik. Ayrıca festival süresince izleyicilerle ettiğim sohbetlerde, örneğin Koreli bir arkadaş grubunun Kaş seyahatlerini uzatıp festivalin başından sonuna kadar kaldığını öğrendim. 

Bu yıl Turizm Tanıtım ve Geliştirme Ajansı’yla birlikte bir çalışma yaparak Kaş’a gelen ve Kaş’ta yaşayan yabancı profili üzerine yoğunlaştık. Geçen yıl olduğu gibi bu yıl da tüm basılı materyallerimiz, sosyal medya paylaşımlarımız ve bütün filmlerin altyazıları hem Türkçe hem de İngilizce olacak. Sanıyorum ki bu yıl, özellikle yurt dışından katılım geçen yıla göre daha yüksek düzeyde gerçekleşecek. Neyseki tarihi boyunca pek çok etkinliğe ev sahipliği yapmış Antik Tiyatro’nun kapasitesi 4000 kişi, minderlerinizi kapın gelin, bekliyoruz!

Uluslararası Su Altı Kısa Film Yarışması Türkiye’de ve Türkiye dışında nasıl yankılar uyandırdı? Bu yarışmanın orta ya da uzun vadede Türkiye’deki su altı filmleri üretimini teşvik edeceğini düşünüyor musun?

Uluslararası Su Altı Filmleri Yarışması Türkiye’de hem yerel kuruluşlar hem de dernekler, yurt dışında ise özellikle serbest dalışçılar tarafından çok ilgi gördü. Denizin tüm yıl korunan sıcaklığı ve berraklığıyla Kaş serbest dalışçılar için çok ideal bir bölge. Başvuru istatistiklerinde pek bir değişiklik olmadı, ancak su altı filmlerinin yalnızca belgesellerden ibaret olduğu algısını kırmak için daha fazla çalışma yapmamız gerektiğini düşünüyorum. Bu nedenle, geçen yıl festivalimiz kapsamında Türkiye’de ilk defa düzenlenen Su Altı Film Prodüksiyonu atölyesini, kapsamını ve içeriğini büyüterek Dragoman dalış teknesine taşıdık bu yıl. Muhteşem yeteneği ve mütevazılığıyla Okan Avcı, bu alana ilgisi olan herkesi yine deniz ve sinemayla buluşturuyor. Kendisi geçtiğimiz 5 ayda yönetmen Guy Ritchie’nin Kaş’a yarım saat uzaklıktaki setinde 26 kişilik ekibiyle hem ön prodüksiyon, hem de set aşamasında marin koordinatörü olarak muazzam bir iş çıkardı. Kendisinden öğrenebileceğimiz çok şey var.

Hikâyeyi beğendiniz mi? Paylaşın.
Odak

Kuralı olmayan bir oyun, kazananı olmayan bir yarış: Succession

Succession, dördüncü sezonunun final bölümüyle televizyonlara veda etti.

Veraset. Halefiyet. Succession sözcüğünü Türkçeye tam olarak nasıl çevirirsin bilmiyorum. Ama televizyonların en iyi dizisi olmak, tüm dünyada fırtınalar estirmek, milyonlarca izleyicisini diken üstünde tutmayı başarabilmek için ne kadar sıkıcı bir isim; öyle değil mi? Üstelik sadece ismi de değil. 2018 ilkbaharında HBO'nun yeni dizisinin fragmanını gördüğümde tek bir şey düşünmüştüm: "Bir HBO dizisi olmak için ne kadar sıkıcı duruyor! Bunu kim izler ki?" Hiç tanınmamış ya da az tanınmış oyuncular; gökdelen pencerelerinden bakan, ofislerde tartışan takım elbiseli, tayyörlü insanlar; bakışmalar, konuşmalar, bol bol "iş İngilizcesi" ve o meşhur replik: "F*ck off!".

Armstrong, Britell. İlk sezonu heyecanla takip eden birkaç kişi, üstelik dizi zevkine güvendiğim birkaç kişi, 2019'un ilk yarısında Succession'a bir şans vermemi söylüyor. İsmini ve o fragmanı hatırlayıp duymazdan geliyorum. O yaz ilk sezon, 71. Primetime Emmy Ödülleri'nde En İyi Drama Dizisi dâhil beş dalda adaylık elde ediyor. O güz dizinin yaratıcısı Jesse Armstrong senarist kimliğiyle, dizinin müziklerini yapan Nicholas Britell ise jenerik müziğiyle Emmy heykeline uzanıyor. İsmini ve fragmanını hatırlasam da "acaba?" diyorum. ABD'deyim o zamanlar ve HBO üyeliğim yok. Erteliyorum.

Pandemi. 2020'nin ilk çeyreğinin sonunda dünya küresel bir salgına teslim oluyor. Eve kapanıyoruz; umuda, küçük mutluluklara açız. Bir haber bağlantısı görüyorum: "HBO, Succession ve Watchmen dâhil birçok yapımını kısa bir süreliğine ücretsiz erişime açıyor". İşte doğru zaman. Succession'ını izlemeye başladığım gecenin sabahının ilk ışıklarıyla dizi yeni bir hayran kazanıyor. Biraz uyuyup, ikinci sezon için başlat tuşuna basıyorum. Kervana geç katılanlardanım ama sonraki iki sezonda dizinin en sıkı takipçilerinden birine dönüşüyorum.

Kaynak: IMDb

"Successionkim kazanacak?" Succession'ın en temel derdi, bir zamanlar sıkıcı bulduğum o ismin de vadettiği üzere, zengin ve güçlü bir ailenin ve şirketlerinin başına babanın yaklaştığı düşünülen ölümü ya da emekliliğinin ardından kimin geçeceği. Diziyi ekranların en sürükleyici, en merak uyandırıcı ve en heyecanlı dizisi yapan da bu sorunun yanıtını dört sezon boyunca alamamış olmamız. Koltuğuna veda edip etmememek arasında gidip gelen bir baba, onun yanında mı karşısında mı olduğu hiçbir zaman belli olmayan dört evlat, gözü dönmüş bir güce dönüşen medya imparatorluğunun politik ve ekonomik belirleyiciliği, alımlar ve satımlar, birbirinin üzerine basanlar, entrikalar... Diziyi en iyi özetleyen belki de üçüncü sezonun tanıtım afişleri: Bir yanda baba, bir yanda ikinci sezon finalinde ona ihanet etmiş oğlu ve her birinde ikisinin arkasında yürüyen karakterlerin yer değiştirdiği çeşitli afişler. Büyük finale yaklaşırken biri soruyor bana: "Sence Succession'ı kim kazanacak?". Sanki bu tüm ülkeyi ekran karşısına kitlemiş, SMS'le oy verilen bir yarışmaymış gibi... Finali izlediysen biliyorsun ki yanıt hiç tahmin etmediğin biri.

Buzdağının görünmeyen yüzü. Aile içi entrikaların ve ailenin içinde türlü entrikalarla durmaksızın değişen dinamiklerin Succession'ın en temel derdi olduğunu söyledim. Fakat tabii ki buzdağının görünmeyen yüzü çok daha büyük, çok daha heybetli. Succession'daki kurmaca Logan Roy karakteri ve Roy ailesinin yaratıcı Jesse Armstrong'un saklamadığı üzere ABD’nin medya imparatorlarından Rupert Murdoch ve ailesinden yola çıkılarak yazıldığı biliniyor. 

Fox News, Sky News, The Wall Street Journal, New York Post ve The Sun en bilinenleri olmak üzere; yüzlerce uluslararası, ulusal ve yerel medya kuruluşunun, televizyonun ve gazetenin sahibi olan Murdoch'un medya imparatorluğu, ABD gündemini (hatta başkanlık seçim sonuçlarını) belirlemekte tarif edilemez bir güce sahip. Succession'da tek bir alım ya da satım işlemiyle ABD ve dünya ekonomisine etki eden, skandalları ve davaları ülkece izlenen, medya aracılığıyla yaptıkları manipülasyonları kendi güçlerini arttırmak için kullanan Roy ailesinin yarattığı etkiyi izlemek de gerçek dünyadaki medyanın halk üzerindeki etkisi konusunda bir bilinç oluşturmayı amaçlıyor böylece. Tüm bunların ve yarattıkları izleme zevkinin tesadüfen Türkiye'deki cumhurbaşkanlığı seçimlerinin birinci turuyla aynı gün yayınlanan seçim bölümü America Decides'da zirveye ulaştığını söylemek mümkün. Muhalif bir seçmen olarak bu bölümü ne yazık ki zevkle değil, umutsuzlukla izlediğimi ise belirtmem gerek.

Hiç kimsenin tarafını tutmak. Hikâyelerde, filmlerde ve dizilerde sevilen ve sevilmeyen karakterler olur. Beklenmedik gelişmeler ve twist'lerle izleyicinin karaktere bakışı ya da tarafı değişebilir. Kahramanlar vardır, ve anti-kahramanlar. Succession’ın şimdiden televizyon tarihinin unutulmazları arasına yerleştirenin tam da bu taraf meselesi olduğunu düşünüyorum. Hiçbir karakterin siyah ya da beyaz olmadığı, hiç kimseyi tam olarak sevemediğim ama her birinden nefret etmek için birden çok sebebim olan bir diziydi Succession. Hiç kimsenin tarafını tutamadım, "veraseti" hiç kimseye layık göremedim. Ve birbirlerini yemelerini, ezmelerini, aşağılamalarını, kandırmalarını; ihanetlerini, hainliklerini, taraf değiştirmelerini zevkle izledim.

Kaynak: IMDb

Toplu performans. Herhangi bir yapımı ikna edici kılan yanlarından, olmazsa olmazlarından biri, oyuncuların birbiriyle olan uyumudur. Succession'ın en güçlü yanlarından biri de hem Brian Cox, Jeremy Strong, Sarah Snook ve Kieran Culkin'in başı çektiği çekirdek kadrosunun hem de sadece bir bölümde görünen konuk oyuncularına kadar tüm oyuncu kadrosunun birbiriyle olan o güçlü bağı bana kalırsa. Özellikle toplantı ya da yemek masaları etrafındaki kalabalık sahnelerde hissedilen, her bir oyuncunun sanki en iyi bireysel performansı çıkarma yarışındaymış izlenimini verirken, kolektif olarak da en iyi olmak için çabalaması ve bunu başarmalarıydı. İzleyici olarak bazen kimin kimden neyi sakladığını, kimin zihninde hangi çarkların döndüğünü bilme lüksüne, şansına ve avantajına sahiptik. Bazense bir sonraki sahnede neyin geleceğini bilmeden, o şok edici anda yaşanacaklara layığıyla ve karakter odaklı uzunca sahneler eşliğinde hazırlayan bir diziye kendimizi bırakabilmenin... Oyuncular söz konusu olduğunda Succession'la ilgili tek bir hayal kırıklığım olduğunu söyleyebilirim: Hiam Abbass'ı ve karakteri Marcia'yı ilk sezondaki kusursuz tanıştırmadan sonra kaybetmiş, izleyiciden mahrum bırakmış olması.

Nicholas Britell. Succession'ı ve yarattığı etkiyi Nicholas Britell'in müzikleri olmadan düşünmek de imkânsız. Henüz diziyi izlemediğim dönemde bile jenerik müziğini ezbere biliyor, sıkça dinliyordum. Sinema tarafında Barry Jenkins'in Moonlight (2016) ve If Beale Street Could Talk (2018) filmleriyle hayranı olduğum besteci, kimi zaman piyanosu kimi zaman yaylılarıyla dizinin heyecanını daha yükseğe taşıyıp durdu dört sezon boyunca. Britell'in görkemli ve kırılgan müziğinin beni en çok etkilediği anlar arasında üçüncü sezonun The Disruption ve dördüncü sezonun Living+ bölümlerindekiler başta olmak üzere kapanış jenerikleri öne çıkıyor. Öte yandan Britell, karakter ve kişilik odaklı tema müziklerini ve dizinin esas tema müziğini varyasyonlarla diziden bağımsız olarak da zevkle dinlenebilecek bir klasik müzik ziyafetine dönüştürüyor. Britell'in dördüncü sezon için bestelediği Succession müziklerinin yer aldığı albüm, dizinin finalinin ardından yayınlandı.


Veda sezonu. Succession'a veda edeceğimizi, 10 bölüm sürecek dördüncü sezonun ilk bölümü  The Munsters 26 Mart 2023'te yayınlandığında biliyorduk. “Veraset başlığının vadettiği bir şey var.” diyordu dizinin yaratıcısı Jesse Armstrong, “Bunun sonsuza kadar devam edebileceğini hiç düşünmedim. Aklımda her zaman bir son vardı." Tadında bırakılmış, uzadıkça ilk gün verdiği zevkten mahrum bırakmaya başlamış o dizilerden olmayacaktı Succession. İlk bölüm yayınlandığında belki de hepimiz sezonun odağında İsveçlilerle ortaklığın gerçekleşip gerçekleşmeyeceği sorusunun ve bu sorunun yanıtını değiştirecek  aile ve şirket içi entrikalar olacağını düşünmüştük. Öyle olmadı. 

Kolektif bir zevk. Bir benzerini belki de en son Game of Thrones ile yaşadığımız o hep birlikte, hızlıca tüketilmek zorunda hissedilen dizilerdendi SuccessionYeni bölüm yayınlandığı gün sosyal medyayı sürprizbozanlarla dolu bir mayın tarlasına dönüştüren en son dizi. Sezonun şok edici twist'ini içeren Connor's Wedding bölümü yayınlandığında, benim gibi anında izleyememiş herkesin üzerinde bir gerginlik vardı sanki. Üstelik böyle kolektif zevklerde ortaya çıkan o dayanışmayla; izleyenler sürprizi bozmamak için saygı gösteriyor, bir şey söylememek için zor duruyordu. En azından birkaç günlüğüne...

- Yazının buradan sonrası, dizinin son sezonunu henüz izlemediysen bazı sürprizleri bozabilecek detaylara sahip. -

Bir karakter. Succession'ın veda sezonunda beni en çok şaşırtan karakter Roman (Kieran Culkin) oldu. Roman en başından beri korkularını umursamazlığının, aşağılanmaktan zevk alışını sahte bir egonun ardına saklamaya çalışan bir karakterdi. Kardeşler arasında baba sorunları en belirgin, dolayısıyla babası tarafından manipüle edilmeye en açık olanıydı. Kardeşlerinin en ikna edici planlarına, en kışkırtıcı tekliflerine rağmen babasının tek bir sözüyle geri dönen bir bumerang gibiydi. Roman'ın hem dizinin hem de sezonun başından sonuna yaratılmış karakter gelişimi ve çizilmiş karakter portresi Kieran Culkin'in onu anlamış oyunculuğunun da katkısıyla bu sezon tüm karakterlerin önüne geçti. Logan'ın ölümünden en çok etkilenen Roman'dı, etkilenmemiş gözükmeye en çok çalışan da. Sondan bir önceki bölümde, cenaze bölümü Church and State'te yani, bölümün başında izlediğimiz karizmatik Roman ve finalde gerçek anlamda çöken ve ezilen Roman arasındaki tezat dizi boyunca beni en çok etkileyen karakter dönüşümü oldu. Daha önce benzerlerini Kendall için birkaç kez izlemiş olsam da; Roman'ın aksine Kendall çok göz önünde, Kendall'ın iniş-çıkışları çok beklendikti. 

Kaynak: IMDb

Bir sahne. Vedalar üzücüdür. Gerçek hayatta da, dizilerde de. İzlediğim en kötü dizinin final bölümünde dahi ağlamış biri olarak, Succession gibi asla unutamayacağım bir dizinin finalinden etkilenmemeyi beklemiyordum. Zaten final bölümleri, izleyicinin etkilenmesi için kasıtlı olarak yerleştirilmiş, birleştirici veda sahneleri olmadan düşünülemez. Final bölümü With Open Eyes'ın söz konusu sahnesi, Logan'ın eşyalarının paylaştırıldığı sırada, onu dizinin hemen hemen tüm ana karakterleriyle birlikte bir masanın etrafında ve istisnai bir şekilde herkesi mutlu gördüğümüz videonun oynadığı sahneydi. Beklemedikleri bu karşılaşmayı yaşayan evlatlarını en hassas anlarında izlediğimiz bu anda bizim de duygulanmamız bekleniyordu. Fakat "benim veda sahnem" başka: Kendall ve Shiv annelerine sığınan Roman'ı yanlarına çekmek için okyanusun öteki kıyısına uçtuğunda, bir geceyarısı mutfakta geçen o haylaz, eğlenceli ve saçma sahnede ettim ben vedamı. Succession'ı Roman'ın peynir yaladığı, Shiv'in bir mutfak robotu kullanarak olabilecek en iğrenç karışımı hazırladığı, Kendall'ın başından aşağı o karışımın döküldüğü bir sahneyle hatırlayacağımı hiç düşünmezdim. Ama tarafını tuttuğum hiç kimsenin olmadığı bu dizide, hiçbir zaman hiçbir karakter için göz yaşı dökmek istemedim belki de.

Dördüncü ve final sezonunun Succession'ın en iyi sezonu olduğunu düşünmüyorum. Logan'ın tahmin edilemez ölümünün yarattığı etki ve şaşkınlık çok büyük olsa da, bunun önceki sezon finallerindeki twist'lerden ya da zevkle izlediğimiz sürpriz ihanetlerden çok farklı bir olay olduğunu da. Üstelik bir düğün, bir seçim, bir cenaze ve kritik bir yönetim kurulu toplantısının sıkıştırıldığı düşünülürse; kendi akışını yaratan ve neyin geleceğini çok da kestiremediğimiz önceki sezonların aksine, özel günler üzerinden ilerleyen ve akışı bir ajandanın aylık takvimine göre belirlenmiş bir sezondu bu. Öte yandan her karakterle vedalaşmayı mümkün kılan, hiçbir defteri ya da yarayı açık bırakmayan, toparlayıcı bir sezondu. İzledim, vedalaştım; tutacak bir taraf bulamadım. Kuralı olmayan bu oyun ve kazananı olmayan bu yarışın sonunda Nicholas Britell'in son notaları çalmaya başladığında; o otomobilin arka koltuğunda elimi uzattım, kabullendim, teslim oldum.

Hikâyeyi beğendiniz mi? Paylaşın.
İzleme Listesi

Sinemalarda, evde ve şehirde izleyebileceklerine dair kısa notlar ve öneriler bulabileceğin haftalık podcast programı İzleme Listesi; Aposto Premium üyelerine özel bir yazılı yayına dönüştü: Duende İzleme Listesi. Buradan abone olabilir, İzleme Listesi'nin son bölümünü buradan dinleyebilirsin:

Bugünkü Destekçimiz

The Irish Spirit buluşmalarında nerede kalmıştık? 


Jam’s Space’te, Kombo ile canlı performanslara, tasarım, sinema, moda ve gastronomiden çeşitli etkinliklere, atölye ve konuşmalara ve dönemsel olarak gerçekleşen pop-up içeriklere uğramaya devam ediyoruz. Jam’s Space ve Kombo’da sırada Meşeli Sohbetler var:

  • Meşeli Sohbetler: Gürkan Gümüş, Teoman Hünal | 1 Haziran 21.00: Meşe tadında bir sohbete hazırsanız viskiye dair ne var ne yok konuşmak üzere iki uzman isim Gürkan Gümüş ve Teoman Hünal’la bir randevuya davetlisin.

The Irish Spirit’le yönümüzü şehrin diğer yakasına çevirdiğimizde ufukta Onurr bizleri karşılıyor. Onurr 7 Haziran Çarşamba günü, hafta içine bir tutam hafta sonu havası serpiştirmek üzere BLOK Mekan’da olacak.

Peki ya İzmir peki ya Ankara? 

  • İzmir | 3 Haziran’da Kulp Alaçatı’da Ege Çubukçu, Buenas’ta ise Adige, Eclectica ve Sonic Boom sahnede olacak.
  • Ankara | 30 Mayıs’ta Siyah Beyaz’a Solanch, 2 Haziran’da Persona’ya DJ Miuar, 8 Haziran’da Cafe Bien’e ise İlhan Erşahin konuk olacak.

Jam’s Space ve Kombo’da neler olacağını takip etmek için burayı, The Irish Spirit buluşmalarını kaçırmamak için şurayı takip edebilirsin.

Arşivden

Kaynak: Kaş Uluslararası Kısa Film Festivali

  • Succession'ın final sezonununu karşılarken hazırladığımız "Entrika imparatorluğu Succession'da final sezonu" başlıklı yazıyı buradan,
  • 1. Kaş Uluslararası Kısa Film Festivali öncesinde festival direktörü Seren Topaloğlu'yla "İki bin yıllık antik tiyatroda kısa film gösterimleri" başlıklı röportajımızı buradan,  
  • 1. Kaş Uluslararası Kısa Film Festivali'nin Ulusal Kısa Film Yarışması'nda En İyi Film seçilen Büyük İstanbul Depresyonu'nun başrol oyuncularından Kübra Balcan ve Uluslararası Su Altı Filmleri Yarışması'nda En İyi Film seçilen Incipience'ın yönetmeni Yaroslav Bulavin'le filmlerini ve festivali konuştuğumuz "Kaş Uluslararası Kısa Film Festivali'nin ardından" başlıklı yazıyı ise buradan okuyabilirsin.

Kaydet

Okuma listesine ekle

Paylaş

Duende

Duende

Her hafta sinema ve müzik evreninden söyleşiler, incelemeler, öneriler, podcast’ler ve keşif notları e-posta kutunda.

YAZARLAR

Duende

Her hafta sinema ve müzik evreninden söyleşiler, incelemeler, öneriler, podcast’ler ve keşif notları e-posta kutunda.

İLGİLİ BAŞLIKLAR

Kaş

Kaş Uluslararası Film Festivali

Su Altı Kısa Film

Anna Maria Aslanoğlu

Film

Zig Dulay

Nisan Dağ

Aslı İnandık

+19 more

İLGİLİ OKUMALAR

0%

;