Yaşamı belirleyen faktörlerden biri de bölgedir. Yaşadığımız yerle bütünleşir ona evrilir, onu dönüştürürüz. Dünyada tükettiğimiz zamanı anlamlandırabilmek ve bizi biz yapanla tanışabilmek ayağımızı bastığımız toprakta yetişir. Gezmek ve yolculuk yapmak da işte tüm bu birleşimin hem ayrı hem aynı noktasına değinmektir...Mundo:&nbsp;Kente selam!Sabor: Yerele dönüş!Libre: Yaşama saygı!Unutmadan: Geçtiğimiz haftanın Line'ı bu haftaya düştü çünkü küçük ve teknik bir aksaklık yaşandı. Bu sebepten af dilemek isterim tüm bekleyenlerden... Anıları ve kültürleri paylaşmaktan keyif alıyorsan,&nbsp;Line’ın dolaşımına katılmak istersen bu e-postayı birincil klasörüne taşıyabilirsin.Keyifli pazarlar...EZA

Bir bölgeye ait olmak ve ondan ilham almak, onun sahipleriyle aynı havayı soluyarak ortaklıkların ve farklılıkların getirdiklerine “merhaba” demek istersen, Line her hafta bir kenti, bir köyü, bir dünyayı dolaşıyor!

Line her hafta bir kenti, bir köyü, bir dünyayı dolaşıyor!

Line

Yerleşmek ve ulaşmak...

Bölge ve bağ!

Başı boş dolaşmak da belki bir seyahatin en keyifli anıdır. Gittiğin yerde her şeyi deneyimlemeye çabalamakta yorulunca sokaklarda yürümek ve o kentin, köyün insanlarına dokunmak iyi gelir. Bazen de hiçbir şey yapmana gerek kalmadan dolaşırken orada öğrenmek zorunda kalırsın ve bu seni yola vurulmak için bir adım daha öteye taşır.Bugün Prag’da uzun uzun dolaşmasak da şöyle bi’ bakıp çıkmak iyi gelecektir.Mundo:&nbsp;Prag, yapısal bir dönüşümSabor: Derrida’nın rüzgarında...Libre: Kentin sesi sanatla yükselirAnıları ve kültürleri paylaşmaktan keyif alıyorsan, Line’ın dolaşımına katılmak istersen bu e-postayı birincil klasörüne taşıyabilirsin.Keyifli pazarlar...EZA

Bir adım daha ileri...

Prag!

Açık konuşmak gerekirse bugünün Line’ına başlamak benim için çok zor oldu. Henüz nasıl bitireceğim konusunda fikrim olmadığı gibi kurgu da tam anlamıyla şekillenmiş sayılmaz. Bazen olur böyle şeyler kriz anlarında ne iş yapabilirsin ne de sosyal hayatına devam edersin.<img src="https://images.aposto.com/2021/7/6/1628316146283.jpeg" style="display: block; vertical-align: top; margin: 5px auto; text-align: center; width: 100%; max-width: 550px; border-style: none; position: relative; cursor: pointer; padding: 0px 1px; box-sizing: border-box;" alt=" Benjamin Lizardo - Unsplash" ratio="Infinity" fr-original-style="display: block; vertical-align: top; margin: 5px auto; text-align: center; width: 100%; max-width: 550px;" fr-original-class="fr-draggable">Yangınlar iklim krizinin basamakları olarak yüzümüze çarpsa da onların politik etkileri toplumsal açıdan da kendini göstermeye başladı. Özellikle göçmenlerle ilgili kendini gösteren nefret söylemleri ve tutumlar yangınların kanıtlanmış bir kumpasçısı olmamasına rağmen göçmenler çevresinde şekillendi. Bu durumun doğanın yaşadığı krize ek olarak toplumsal açıdan yüzleşmemiz gereken başka krizleri de doğuracağı açık. Şu an için en önemli sorunlarımızdan birinin doğa ve iklim olduğunu tekrar etmeme gerek yok sanıyorum.Mundo:&nbsp;Yangınlardan bazı başlıklar, bazı cümleler...Sabor: Yetkililerden...Libre:&nbsp;Umutlarımız her zaman yeşil...Anıları ve kültürleri paylaşmaktan keyif alıyorsan, Line’ın dolaşımına katılmak istersen bu e-postayı birincil klasörüne taşıyabilirsin.Keyifli pazarlar...EZA

Geçtiğimiz haftanın kara bulutları üstümüzde…

Tarihe notlar: Doğadan!

Serzeniş… O içimizde çırpınan, bizi harekete geçiren bazen de besleyen minik duygu... Özellikle hayatı hakkını vererek yaşamak fikriyle doğaya, yola, görmeye ve deneyimlemeye adanan zihinler için şikayet tanrısının özellikle oyunlar kurdurduğu bir tahta belki de.&nbsp;Kışın küllerini üstümüzden atmaya çalıştığımız şu günlerde, yazın mis kokusu yazlık yerlerin korkunç kalabalığına merhaba diyor. Bu bayram Ayvalık’ın trafik sorununa, Bodrum’un ateş pahası fiyatlarına, Çeşme’nin sosyal medya fenomeni oluşuna bir kez daha tanıklık ettik.Mundo:&nbsp;Yeni kalabalıklara gebe Ayvalık.Sabor: Sosyal medya fenomeni Çeşme.Libre:&nbsp;Ah Bodrum Bodrum.Anıları ve kültürleri paylaşmaktan keyif alıyorsan, Line’ın dolaşımına katılmak istersen bu e-postayı birincil klasörüne taşıyabilirsin.Keyifli pazarlar...EZA

Ayvalık, Çeşme, Bodrum’dan…

Yazın serzenişi!

Deneyimlemek, bir mekanı, bir lezzeti, bir eseri deneyimlemek gezmekle ve öğrenmekle gelişen ve kişiye verdiği hazla pahabiçilemez bir &nbsp;olanlardan…Çocukluktan yetişkinliğe benliğimiz otururken tüm dış etkenlere ek insanın içini ısıtan, ufkunu geliştiren ve hep özlemle baktığı bir uçurtma sanki seyahat deneyimi. Ve bu deneyimi vazgeçilmez yapan yegane nokta da gezi esnasındaki kazançlar. Başta o seyahat için özel seçilmiş bir kitap ve o geziye, bölgeye özel onlarca bilgi taraması… Yolu yol yapan ona eklenenler ve zihnin içinde harmanlanan farklı bilgi parçalarının ana Ardından da anıya dönüşmesi.Bugünün Line’ı yola ve yolculuğa ek tatlara bakınıyor…Mundo:&nbsp;Her yol yeniye gebe.Sabor:&nbsp;Yol tatları!Libre:&nbsp;Yolun başı…Anıları ve kültürleri paylaşmaktan keyif alıyorsan, Line’ın dolaşımına katılmak istersen bu e-postayı birincil klasörüne taşıyabilirsin.Keyifli pazarlar...EZA

Yolu ana, ardından da anıya dönüştüren detaylar…

Yola ek!

Doğaya özlem ve dönüş geçtiğimiz iki yılın getirisi sanıyorum. Evlerimize kapandığımız bu süreçte iş modellerinin dahi tamamen dönüştüğü, bazen umutsuz ve bıkkın bazen de ışığa koştuğumuz farklı bir dönemden geçtik. Çıkabildiğimiz zamanlarda kendimizi park alanlarına ya da kamp alanlarına attık ve tabii ki özellikle şehirlerde yaşayanlar olarak kamusal alanın değerinin bir kez daha farkına vardık.Tam da bu sebeple yüzümüzü bir kez daha yollara çevirdik. Bugün Abant Gölün’nün toprak kokusunu ciğerlerimize çekerken cebimize doldurduğumuz alıçları sevdiklerimize götürecek, günlerce elimizden çıkmayacak böğürtlen lekeleriyle fotoğraflar çekeceğiz…Yolumuz açık olsun!Mundo: Abant Gölü Tabiat Parkı.Sabor: Gölün ruhu…Libre: Mini bir kaçamak…Anıları ve kültürleri paylaşmaktan keyif alıyorsan, Line’ın dolaşımına katılmak istersen bu e-postayı birincil klasörüne taşıyabilirsin.Keyifli pazarlar...EZA

Kamusal alanın değerine atıf.

Abant Gölü

Bugünün Line’ı geçirdiğimiz son 2 yılın yorgun deneyimine ve dur durak bilmeyen (umutlu-umutsuz) bekleyişlere gelsin.Pandemi süreci hepimizi hem maddi hem de manevi açıdan zorladı, yıprattı. Aşıların yaygınlaştığı, açılmaların yaşandığı dünyada kendimize dönüp doğaya etkimizi düşünmemiz gerektiği gerçeğiyle karşı karşıya kaldık. Türkiye’deki zamana yayarak ve kısım kısım açılarak geldiğimiz bugünler, sosyal hayatın da canlanmasına yaklaşma hevesimize sebep.&nbsp;Yeniden başlayan kısmi hareketlilikte gezmek, yol yapmak, araştırmak, deneyimlemek kavramlarına tekrar odaklanabileceğimiz için mutluyuz. Bununla birlikte Line’ın iki haftalık bültenler haline yoluna devam etme kararının da süreç ve yaşam şartları açısından daha doğru olacağını düşünerek direksiyonumuzu buraya kırıyor olduğumuzun haberini vermek isteriz.Mundo: Yolu ve yaşamı düşünmekSabor: Seyahatin tadı…Libre: Kültürün giriş kapısıAnıları ve kültürleri paylaşmaktan keyif alıyorsan, Line’ın dolaşımına katılmak istersen bu e-postayı birincil klasörüne taşıyabilirsin.Keyifli pazarlar...EZA

Sepetindeki çatlak yumurta…

Nereye?

Mimarlık zaman ve mekandan söz etmeli, zamansızlık arzusuyla özleşmeli.” derken Frank Gehry, sadece mimarlığın değil tasarımın genel bir tanımını yapmıştı ister istemez. Zaman denen sonsuz akışın değişen-dönüşen-gelişen-biten-başlayan ve somutlaşan mekanla ortaklığında, söz konusu olanın mükemmelliğine vurgu yapmak istemişti belki de… Ya da fikrin ve idealin yaşama dönüşmesini, toplumla nefes alabilmesini geçmiş ve geleceği yani bütünüyle kültürü kast etmişti bir bakıma. Tasarımın her bir dalı için söylenecek çok söz olsa bugünün Line’ında moda ve kent ilişkisinde Brüksel’in benim için deneyim tasarımına dönüşümünden bahsetmek istedim.Mundo:&nbsp;Düşünme biçimleriSabor: Bir direncin göstergesiLibre:&nbsp;Kültürün giriş kapısıAnıları ve kültürleri paylaşmaktan keyif alıyorsan, Line’ın dolaşımına katılmak istersen bu e-postayı birincil klasörüne taşıyabilirsin.Keyifli pazarlar...EZA

Fikrin hayata dönüşü...

Plazalardan Sokaklara Brüksel!

Mayıs kimimiz için hızla geçip gitti, kimimiz de uzun bir bekleyiş ve arayışla bitirdik onu. Özellikle 17 günlük kapanma sürecini İstanbul'daki evimde geçirdiğimi düşünecek olursak, beni biraz sarstı diyebilirim. Fakat, bu sürecin ardından kendimi canım İzmir'in kollarına atmaya da doyamadım...Her ne kadar zorunlu olmadıkça yollara düşmesek de küçük bir iş için İzmir'e koşmak, ona sarılmak iyi geldi. Onca işin arasında Horacio Castellanos Moya'nın keyifli kitabı "Yılanlarla Dans"ın eşliğiyle adeta dinlenmeye yollandım diyebilirim.İzmir gezmeye, tanımaya, sohbet etmeye ayrıca bağ kurmaya en meyilli kentlerden. Ancak çevresiyle koca bir derya olan bu davetkar kentin sadece bir semtine uğrayacağız bugün. Yapılaşmasıyla İstanbul'un Suadiye'sini de andıran Bostanlı'nın kendine özgü, özgüvenli ve geniş alanlarıyla ziyaretçisini kucaklayan kollarına kafamızı yaslayacağız. Sahili bisikletimizin üstünde dura kalka turlayacağız. Hazır gelmişken boyoza, kumruya, acara elbette ki midyeye damak vuracağız...Mundo:&nbsp;Güneşe sarılmakSabor: Kamusal alanın değeriLibre:&nbsp;Zamanın kentiAnıları ve kültürleri paylaşmaktan keyif alıyorsan,&nbsp;Line’ın dolaşımına katılmak istersen bu e-postayı birincil klasörüne taşıyabilirsin.Keyifli pazarlar...EZA

Koca kentin minik günü: Karşıyaka

Zaman ve güneş ortaklığı: İzmir

İstanbul'un gülen yüzü, unutulmaz tepesi Pierre Loti!Kavgaların ve yazarların şehri İstanbul. Onu en güzel sergileyen tepelerinden biri de Pierre Loti Tepesi. Bir yazardan adını alan, ününden belki de kaderinden kızgınlıklara ve sahiplenmelere boyun eğmek zorunda kalan o şehir ve bu siluet.Bugün Pierre Loti'deyiz, biraz dolaşıp biraz düşüneceğiz.Mundo:&nbsp;Bugünün yolu Haliç!Sabor: Bu sorumluğu kim istedi?Libre:&nbsp;Hayranlıklar ve kızgınlıklar!Anıları ve kültürleri paylaşmaktan keyif alıyorsan, Line’ın dolaşımına katılmak istersen bu e-postayı birincil klasörüne taşıyabilirsin.Keyifli pazarlar...EZA

Pierre Loti Tepesi’nden uzanan büyülü İstanbul.

Haliç’e ait, onun rüzgarında...

Kültür hakkında yayımlanan makaleler ve yayınlar

Kültür

Seyahat

Kentin yeşile susamışlığı en net İstanbul’da anlaşılır sanıyorum. Çünkü yedi tepenin &nbsp;boğaza dökülen etekleri bugün tüm sıkışıklıklarına rağmen ''ben buradayım'' demeye devam ediyor.&nbsp;Canlının yaşadığı yerle bağı doğrudan onunla ilişkisine döner elbette ve yaşamı çevresine göre şekillendirme çabası da karşılıklı olmalıdır. Dolayısıyla yaşadığımız bölgenin, kentlerin yaşayan organizmalara benzetilmesi de yanlış olmayacaktır. Özellikle büyük kentlerin nefes alabilmesi onunla yaşayan diğer ‘şeylerin’ sağlıklı bir şekilde yürüyebilmesi oldukça önemli. Kentlerin ya da yaşam alanlarının kalabalığa ve gürültüye boğulmadan herkes için ve herkesle birlikte dönüşmesi toplum bilincinin yanında kanun koyucuların da harekete geçmesiyle gerçekleşir. Pandemiyle birlikte hayatımızda önemli derecede eksikliğini hissettiğimiz kamusal alan hem yaşamsal anlamda hem de psikolojik açıdan bizi doyuran bir faktör olarak filizlendi.&nbsp;Tabii ki kentler dünya genelinde dönüşme çabasına girmişti ama doğanın ve insanların sarsıcı etkileri pandemi ile birlikte bir kez daha gün yüzüne çıktı dolayısıyla yaşadığımız yeri korumak ya da dönüştürmek bilinçle geliştirilmesi gereken bir konu.&nbsp;Bir mekanı gezerken onun yollarından ağaçlarına, insanlarından abidelerine her şeyi hesaba katarak değerlendiririz. Aldığımız keyif ya da seyahatimizde yetiştirdiğimiz anılara bunlar da katkıda bulunur. Hepimiz yeni yerler gördüğümüzde bölgenin temiz mi kirli mi olduğunu çabucak fark ederiz. Kendi sürekli yaşam alanımızla karşılaştırma yapmaya başlarız ve yeni deneyimlerimizi eskilerle birleştirme eğilimine gireriz. Bu da bize anılarımızı verir.&nbsp;

Canlılığın bölgeyle ilişkisi...

Kente selam!

Yerele dönüş son dönemde daha fazla ilgi görür bir hal aldı. Çünkü en basit ve başlıca konulardan biri olan ve hep söylenen katkılı ürünlerin canlı sağlığına zarar verme durumu daha da ayyuka çıkmaya başladı. Bunun yanında elbette yerel üretimlerin hem ülke ekonomisine hem bireyin ekonomisine, hem çiftçinin kalkınmasına hem de yerelden doğacak üretim kültürünün yayılmasına katkıda bulunduğu açık. Doğayı işlemek sadece yemek kültürümüzle ilgili olmasa da Sabor’un konusu gereği buradan ilerlemek daha sağlıklı olacak diye düşünüyorum. Ve üretime katkının aynı zamanda atıksız yaşama destekle de sağlanacağına ben de gönülden inanıyorum. Paketli üretimlerin, katkı maddelerinin yanında jelatinlerinin de zararının büyük olduğu tartışılmaz bir gerçek. Son dönemde birçok küresel markanın atık yönetimi konusunda harekete geçtiğini biliyor olsak da bunun geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması şart.Seyahat kültüründe gezip öğrenmek aynı zamanda yemekle de birleşir. Bu birleşmeden doğan etkileşim Mundo’da bahsi geçen anılara da katkıdır. Dolayısıyla gittiğimiz yerlerin lokal yiyeceklerini deneyimlemek bize bambaşka bir tat katar. Hatta ufkumuzu genişletir, damak tadımızı geliştirir. Çünkü yeniyi deneyimledikçe merak eder öğrenmek istersin. Her bağın üzümü aynı değildir elbet ve yapılan her şarabın kendi yöntemi vardır yöresinde. Sonuç olarak yerele katkı da işte burada doğar koşar gelir kucağımıza… Yemek kültürünü oluşturmak ve onu öğrenmek seyahatin de geliştirdiği bir şey. Dolayısıyla yerelin seyyahlar için önemi çokça büyük. Tadı deneyimlemek de kültürü deneyimlemekle eş.

Doğayı işlemek...

Yerele dönüş!

Kültürün her zaman sanat ve tasarımla iç içe olduğunu düşündüğüm için iş de olsa eğlence de olsa bakış açım bu tarafa yöneldi. Bunu deneyimlediğim ilk yerse Çek Cumhuriyeti’nin başkenti Prag oldu.Prag, benim ikinci yurt dışı seyahatimde gittiğim bir şehirdi. Kent, yapısı ve dokusu itibarıyla beni gerçek anlamda büyülemişti. Özellikle Anadolu’da kolay kolay karşılaşmadığımız o mimariyi gözlemlemek, dokunmak ve toplumun geçmişini değerlendirmeye çalışmak inanılmaz keyifliydi. Barok ve Gotik mimarinin görülmeye değer ihtişamı, bu kent hakkında okuyarak ve izleyerek öğrendiğim her şeyi deneyimlerken soluğumun kesilmesine sebep oldu (bundan bir yıl sonra gördüğüm Brüksel ise başka bir soluk kesici etki yaratmıştı.Şehrin Ortaçağ esintilerini taşıyan eski meydanı 2. Dünya Savaşı’nda çok fazla zarar görmüş olsa da büyüleyiciliğini Vlatna nehri üstüne yansıtmaktan geri kalmıyor. Bu noktada bir şey var ki postmodern mimarinin soluk kesici örneklerinden… Baktıkça kafası karışıyor insanın. Elbette ki tahmin ettiğiniz gibi Dans Eden Ev. Frank Gehry tarafından tasarlanan bu yapı, Prag gibi Ortaçağ ruhunu taşıyan sert ve eski hatta bazen ürkütücü binalarla ünlenmiş bir kentin keskin bir dokuya sahip olmasına rağmen esnek kısımlarını da görmemiz için bizi teşvik ediyor. Dekonstrüktivizm’in öncülerinden Gehry, tasarladığı bu yapıyla kentte kargaşa hissinin yanında esnek ve sert kavramlarının insan kafasında tekrar şekillenmesini sağlıyor.Modernizmin karşısında duran dekonstrüktivizmin mimarideki yansıması da aslında dekonstrüktivist felsefe etkisinden kaynaklanıyor. Mimarlık teorisinde modernizmin yer aldığı stabil ve rasyonel yapıların aksine; kafa karıştıran, dış cephede kullanılan malzeme ve değişken formlar sayesinde sıra dışı olarak nitelendirebileceğimiz bu yapılar, 2010’lardan sonra dijital dönüşümün yaşandığı, geleneksel, modern ve postmodernin bir arada yer aldığı yapısal bir dönüşüm sunuyor.

Yapısal bir dönüşüm…

Jacques Derrida’dan etkilenen mimarların öncülüğünde mimari ve kent kültürünün içinde filizlenmeye başlayan bu akım, neredeyse dokunduğu her şehir için merak uyandırmaya başladı. Mimarideki dekonstrüktivizm özellikle form ve fonksiyonu gelenekselin ya da modernin dışına taşıyarak bambaşka bakış açısı sunuyor. Bu akımın öncülerinden filozof Derrida da dekonstrüktivizmi “Metinlerin anlaşılması en kolay klasik açıklamalar ile mümkün olabilir. Bu bağlamda bakıldığında dekonstrüksiyon stilinde tasarlanmış herhangi bir mimarlık eseri de var olabilmesi için son derece köklü bir geçmişten gelen geleneksel bir yapının varlığına ihtiyaç duyar; böylece o yapının varlığına karşı esnek bir tasarım olduğunu ortaya koyabilir.”(1) diyerek açıklamış zaten.Prag, Gotik yapılarıyla yeterince akılda kalıcı bir yer olmasına rağmen Dans Eden Ev bu kente bambaşka bir hava katmış. Bu yapı ilk zamanlar Prag halkı için rahatsız edici bulunsa da çoktan önemli mimariler arasında yerini aldı. Bir tasarımın insanı, toplumu ve sosyal yaşamı bu denli etkilemesi hayret verici gelse de sanat yaşamın her alanında yarattığı farkla etkileyiciliğini her defasında gözler önüne seriyor.Sınırların dışına çıkmak her zaman cesaretin ve deneyimlerin artmasına sebep olur. Karşıtlıklarla birlikte bir yaşam sürmek öğretir, geliştirir ve büyütür.

Derrida’nın rüzgarında…

Dans eden ev Prag!

Gezmek sadece gezmekten çıkar ve yol senin için yaşamın akışında zihninde şekillenen tüm soruların cevabı halini alır. Bir yol hikayesinde çevrende konumlarıyla ve yaşlarıyla, anlattıklarıyla ve unuttuklarıyla yapılar seni şekillendirir.GeBir kentin sesi her zaman onunla yürüyen diğer her şeyle gelişir. Kente dokunan sanatın da, orada akan -sakin ya da hareketli- yaşamın da etkisi edebiyattan, felsefeden, mimariden geçer…Hoşça kal!

Kentin sesi sanatla yükselir

Biraz farkla…

Yeme içme mekanları kentin kimliğini oluşturan, onun sanatla ve kültürle bağına destek olan ve yüzümüzü döndüğümüz tarafın kişiliğine bağlandığımız yerlerdendir. Tek seferlik değilse girip zaman geçirmeyi tercih ettiğimiz kafeler mesela beğenilerimizle birleşince bir de fiyat-performans algımıza hitap ediyorsa daha ne isteriz ki.Bir geziyi güzel yapanın deneyim olduğunu düşünecek olursak yeme-içme mekanları da deneyim ve üretim hatta ideoloji ilişkimizde bize tarifsiz tatlar sunabilmeli.Bu yazı tahminimizden daha sıcak, aşılarla birlikte biraz rahatlamış geçiriyor olsak da tatil yerlerinde yaşanan, kısmen pandeminin kısmen de yine pandeminin parmağının da olduğu ekonomik durumların etkisiyle sükunetten uzak geçiriyoruz.Çeşme -her tatil planında adı mutlaka geçen inci- bu tatili de sosyal medyanın gözdesi olma hevesiyle geçirdi… Çok güzel bir tatil yeri olmasının yanında son dönemdeki yapılaşma ve açılan konsept mekanlarla daha da ilgi çekici oldu. Alaçatı’nın tatlı sokaklarında yürürken hediyelik eşyalardan, organik pazarlara, 3. Dalga kahvecilerden kahvaltı mekanlarına, konseri bitmeyen gece kulüplerine kadar Çeşme unutulmaz bir hareket alanı. Çevre illeri gezmeden bile keyif yapabileceğin, deniz etkinliklerine katılabileceğin güzel bir yer. Bu yaz da ünlü ve fenomen akışıyla karşılaşan Çeşme, yeni mekanlarıyla pandeminin yaralarını sarmaya hızlıca girişti.Hizmet sektöründe tartışmalı bir konu, mekana görsellik için harcanan paranın onu deneyimlememize fırsat verip vermediği konusu bana kalırsa. Bu konuyu açmak sayfalar sürecek olsa da talep gören yerlerin (bunu bir tatil yeri olarak düşünelim şu an) dikkat etmesi gereken önemli bir konu bu. Çünkü deneyim sadece görsellikte alkış almaz…Çeşme bende hep mavidir belki de tanıtımlarında hep mavi kullanılmış, zihnime öyle yerleşmiştir -deniz tatili yapılan her yer gibi :)- Bu mavi bu yıl herkesi kendine çekmeye devam etti ve sosyal medyada 2021’e bir anı defteri bıraktı.&nbsp;

Tatil mavisi…

Sosyal medya fenomeni Çeşme

Geçtiğimiz haftalarda Ayvalık’ın serin kokusunu çektik içimize. Daha yaza giriş yapmamışlığın verdiği heyecanla, bu yaz başına geleceklerden habersiz trendlere yükselen Ayvalık, telaşını şaşkınlığıyla örttü…Yazın başında ivmelenen ve bayramın gelişiyle pik yapan Ayvalık kalabalığı, trafiğin korkunç bir hal almasıyla Ayvalık’ta yaşamış olan ve halen orada hayatını sürdüren herkeste şok etkisi yarattı. Ayvalık’ın dışında ortalama 20 dakikalık mesafedeki yazlık sitelere ulaşımın 45 dakikaları bulduğu, Ayvalık‘ın içinde herhangi bir yerinden merkeze ulaşımın da ortalama yarım saati bulduğu bu zaman dilimi takdir edersiniz ki EGE insanı için korkunç bir duyguydu. Umarım bu şaşkınlığı yaz bitene kadar silkelerler üstlerinden... Sıcaklarla mücadele edip dinlenmeye çalışırken yani aslında içinde bulunduğumuz kalabalık ve karmaşadan biraz olsun uzaklaşma hevesindeyken daha küçük bir ilçede aynı karmaşanın içine düşmekse biraz üzdü tabii.Bir de ünlenen tatil yerlerindeki fiyat artışlarını hepimiz az çok deneyimliyoruz. Bu aşamada Ayvalık henüz Çeşme ve Bodrum’u yakalamamış olsa da Cunda ışıltısını parlatmayı ihmal etmiyor gibi…Tatil için gezilecek yerleri, sevimli insanları ve her yeri mavi bayraklı deniziyle harika memleket Ayvalık, biraz mağrur ama heyecanlı misafirlerini ağırlıyor bu yaz da.&nbsp;

Biraz mağrur ve heyecanlı...

Yeni kalabalıklara gebe Ayvalık

Seyahat; dinlenme, eğlenme ve kendini yenilemeyle kucaklaşır. Avucundan kayıp giden her kum tanesi, saçlarına takılan her dal parçası yaşadığın deneyimi mükemmel kılmak için çaba sarf eder, güzellikler dönüp durur etrafında. Aslında genelde tatiller hep güzeldir. Yaşanan aksilikleri görmezden gelir keyfine bakmaya devam edersin. Girdiğin her mekan çok da iyi olmasın sorun değil yine de sen keyif alabilirsin. Çünkü görmezden gelirsin mutsuzlukları zaten tatil de bunu gerektirir öyle değil mi?Koca bir ama ile devam etmek içimden geliyor bu bölümde. Bodrum'un ateş pahası fiyatları! Hoş çok da yabancı değildi o buna fakat, duruma pandemi sonrası bayramın etkisi de eklenince yine dolup taşan Bodrum'dan gelen anlamsız pahalıydı serzenişleri yürek burkmadı değil.&nbsp;Şairlerin dudaklarından dökülen koy koy Bodrum biraz kırgın bugünlerde. Çevresi mücevher bölgenin en gözdesi hepimize açsa ya kapıları... Fakat, kalabalıktan bunalmış, dimdik ve eskisi kadar güzel.Görüşmek dileğiyle, hoşça kal!

Şairlerin dudaklarından dökülen

Ah Bodrum Bodrum!

Her yolun hazırlığı başkadır. İçeriği, süreci ve sonucuyla seni dönüştürmeye hevesli bir rüzgarın esintisi gelir ilk etapta. Ardından farkında olmadığın deneyimlere gebe yokuşları tırmanmaya başlarsın. Aynı zamanda her yol sadece huzur ve mutluluk vermez… Yolu sadece gezmek olarak düşünmediğinde de o aslında bir dönüşümün başlangıcı olarak alır kucaklar seni. Bir düğün ya da cenaze yolu da aslında değişimin kıvılcımıdır.Sadece tatil ve dinlenme amacıyla geçilen yollarsa farklı tat katar ruhuna çünkü onlar dünden yarına bir oluşum sürecinin pırıltılarını sürükler eteklerinde ve uzanır hiç silinmeyecek olan yaşam tahtasında yerini almaya.Kısa da olsa seyahat hazırlığı neşeli ve biraz kaygılı geçer çoğumuzda. Yola selam çaktıktan sonra bavuluna ekleyeceklerin bir bir toparlanır kafanda hatta bazen defalarca dağıtır tekrar toplarsın valizini ve günün sonunda bir bakmışsın gerekli hiçbir şeyi almamışsın yanına 🙂. &nbsp;Bazen de haritalardan kitaplara müze kartlarına kadar her şey hazır ve nazır, full enerjiyle eksiksiz katılırsın macerana.Genelde tüm algıların açıktır, herkesle selamlaşır gördüğün her şeyi yenileri biriktirdiğin ışıltılı kutuna atarsın tek tek. Bir deneyimi geçmişteki bir anıyla birleştirir bazen zihnin ve mucizevi bir bağlantı oluşur uzay ve zaman krallığında! Belki hiç olmadığın kadar huzurlu belki de hiç olmadığın kadar meraklı birine dönüşmene ramak kalmıştır ve açıp kollarını yeni zihinlere, kültürlere merhaba dersin.

Kendinle sürüklediğin anılar yeniyle kavuşur heyecanla…

Her yol yeniye gebe!

Abant Gölü’ne ilk ziyaretimi 10’lu yaşlarımda yapmıştım. Her ne kadar o zaman doğanın içinde yaşıyor olsam da benim için muhteşem bir deneyimdi. Paçalarımı sıyırıp dizlerime kadar girdiğim gölün kocamanlığı ve dağlarla çevrili hali öyle büyüleyiciydi ki…Aradan geçen 20 yılda biriktirdiklerimi kuşağıma bağlayıp koyulduğum aynı yolu bu sefer İstanbul‘dan başlattığım rotayla çiziyorum. Senin de nereden katılırsan katıl şehirler arasına dönen kavşağı geride bıraktığını düşünerek aynı duyguları yaşadığımızı hissediyorum. Bina ve toz toprak silsilesinden kurtulduktan sonra rüzgar tanrısı Aiolos’un içini ferahlatan hareketiyle yazın tadına doyum olmamasını diliyorum ve bana bakıp gülümsüyorsun. Biliyorum senin de isteğin bu…<img src="https://images.aposto.com/2021/5/2021-06-25T22:13:06.562Z_sm.jpeg" style="display: block; float: none; vertical-align: top; margin: 5px auto; text-align: center; width: 100%; max-width: 550px; border-style: none; position: relative; cursor: pointer; padding: 0px 1px; box-sizing: border-box;" ratio="1.51" alt="Abant Gölü" fr-original-style="display: block; float: none; vertical-align: top; margin: 5px auto; text-align: center; width: 100%; max-width: 550px;" fr-original-class="fr-draggable">Abant Dağları üzerinde oluşmuş bir krater ve birikinti gölü olan Abant Gölü, Bolu'nun 34 kilometre güneybatısında yeralıyor. Koca bir park alanı olan gölün çevresinde birçok tepe bulunuyor bakmaya doyamadığın. Baharı, yazı, güzü, kışı başka bir tablo sunan Abant Gölü ve çevresi koca ağaçların kucakladığı ormanın derinliklerine çekiyor insanı. Derinliği 18 metre olan 127 hektar alana sahip göl, yeraltı sularıyla besleniyor ve yıllardır çevresine can veriyor. Bu arada gölün çevresi de 1988 yılında “Tabiat Parkı” olarak korumaya alınmış.Ayağının topraga değdiği her noktada peşinden sürüklenen yaprakların verdiği huzurla güne devam ederken dağ yamacına yollanmanın vakti geldi.