aposto-logoSalı, 6 Haziran 2023
aposto-logo
Salı, Haziran 6, 2023
Aposto Üyelik

Akademik Özgürlüğe Karşı Üç Cepheli Savaş

Baskıcı eyalet yasalarının geri dönüşü şüphesiz Amerika Birleşik Devletleri'ndeki yüksek öğrenim kurumlarında akademik özgürlüğe ciddi bir tehdit oluşturuyor. Ancak, özel bağışçıların büyük etkisi, öğrencileri müşterilere dönüştüren bir öğrenim modeliyle birlikte, aynı derecede zararlı olabilir.

ŞİKAGO – Amerika Birleşik Devletleri'nde akademik özgürlük için zor bir hafta oldu*. Florida Valisi Ron DeSantis, liberal bir sanat okulunun yönetim kurulunu, okulu muhafazakâr bir ideolojik kaleye dönüştürmeye kararlı müttefiklerle doldurdu. İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün eski başkanı Kenneth Roth'un, örgütün İsrail'in insan hakları sicilini eleştirmesi üzerine Harvard'ın Kennedy Yönetim Okulu'ndan üyelik alması reddedildi.Minnesota'daki Hamline Üniversitesi, bir yardımcı profesörün sanat tarihi dersinde Muhammed Peygamber’in asırlık bir görüntüsünü gösterdiği için görevden alınmasının ardından topa tutuldu.

Bilgi üretme ve iletme konusundaki temel misyonlarını ilerletmek için, yüksek öğrenim kurumları üç ana kaynaktan gelen fonlara güvenir: Devlet, piyasa, öğrencileri ve mezunları. Asıl olması gereken, üçü arasında bir denge kurmaktır; bunlardan herhangi birine çok fazla bağımlı olmak, akademik araştırmalar için ciddi bir tehdit oluşturur.

Akademik özgürlüğü kısıtlayıcı uzun bir geçmişe sahip olan devletle başlayalım. Her iki dünya savaşını da takip eden ABD Kızıl Tehlikeleri sırasında, fakülteler yalnızca ideolojik inançları nedeniyle kurumlardan çıkarıldı. Günümüzde fakülteler nadiren açıkça hedef alınsa da, devlet finansmanına bağımlılığın devam etmesi, üniversitelerin - özellikle kamu kurumlarının - politikacıların bütçeleri, müfredatı, personel kararları ve diğer pek çok şeyi etkileme çabalarına karşı savunmasız kaldığı anlamına gelir.

Cumhuriyetçiler bunun cazip bir siyasi mesele olduğunu düşünüyor. Eğitim kurumlarının, özellikle üniversitelerin, liberal endoktrinasyonun yuvaları olduğunu savunuyorlar. Örneğin, 2021'de "Universities Are the Enemy" (Üniversiteler Düşmandır) başlıklı konuşmasında, sonradan ABD Senatörü seçilecek olan J.D. Vance, üniversitelerin "bilgi ve gerçeğin" değil, "aldatmaca ve yalanların" peşinde koştuğunu savundu ve mezun olduğu Yale Hukuk Fakültesi'ni muhafazakâr görüşlere düşmanlığında "gerçekten totaliter" olarak nitelendirdi.

Ancak Cumhuriyetçiler, akademik özgürlüğü korumak şöyle dursun, aynı fikirde olmadıkları fikirlerin yayılmasını engellemeye çalıştılar. DeSantis, okullardaki "eleştirel ırk teorisi" hakkındaki ahlaki paniğin ardından, ırklar hakkında "bölücü" dersleri yasaklama çabalarına önderlik etmiştir. Geçen yıl, çeşitliliği sağlamak için ayrımcılığın kabul edilebilir olduğu görüşü de dahil olmak üzere, ırkla ilgili çeşitli fikirleri "destekleyen, teşvik eden, ilerleten, telkin eden veya zorlayan" öğretimi yasaklayan Çocuklarımıza ve Çalışanlarımıza Yanlışları Durdurun (Stop Wrongs to Our Kids and Employees, Stop WOKE) Yasası'nı imzaladı. Ayrıca, herhangi birinin ırkı veya cinsiyeti nedeniyle "suçluluk, ıstırap veya başka psikolojik sıkıntı biçimleri" hissetmesini önlemeye çalıştı.

Geçtiğimiz kasım ayında, bir federal yargıç,  Stop WOKE Yasası öğretim üyelerinin Birinci Değişiklik (ABD Anayasası Birinci Değişikliği) tarafından korunan ifade özgürlüğü hakkını ihlal ettiği için yasanın yüksek öğrenim bölümlerine karşı geçici bir ihtiyati tedbir kararı verdi. Bu, akademik özgürlük için bir zafer. Ama DeSantis pes etmiyor; şimdi ideolojik hedeflerine başka yollarla ulaşmayı hedefliyor. Muhafazakâr Hillsdale’de bir dekan da dahil olmak üzere, 13 üyeli yönetim kuruluna altı muhafazakâr atayarak New College of Florida’yı "Güney'in Hillsdale'i"ne dönüştürmeyi umuyor.

Ancak devlet, akademik özgürlüğü bastırmada yalnız değil. İyi üniversite liderleri, endüstri ortakları ve hayırseverler de dahil olmak üzere özel bağışçılarını akademik kararların dışında kalmanın önemi konusunda yönlendiriyor. Ancak bağışçı baskısının bir kurumun karar alma sürecini şekillendirebileceğine şüphe yok.

Roth'un üyeliğinin feshi bunun bir örneği gibi görünüyor. Üniversite yetkilileri üyeliğini onaylamama kararlarını kamuoyuna açıklamamış olsalar da, akademisyenler İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün sözde "İsrail karşıtlığının" ana husus olduğunu iddia ediyorlar. Roth'un yaklaşık otuz yıl boyunca yönettiği İnsan Hakları İzleme Örgütü, İsrail savunucuları tarafından İsrail'in bazı bölgelerde Filistinlilere uyguladığı "mahrumiyetlerin" "insanlığa karşı aparteid ve zulüm suçları anlamına gelecek kadar şiddetli olduğunu" iddia eden 2021 tarihli bir rapor da dahil olmak üzere, güçlü bir tepkiyle karşı karşıya kaldı.

Roth, İsrail yüzünden üniversitedeki pozisyonunu kaybeden ilk kişi olmayacaktı. Toronto Üniversitesi, 2020 yılında, Valentina Azarova'ya, İsrail'e yönelik geçmiş eleştirileri üzerine bağışçı baskısına yanıt olarak, hukuk fakültesi’nin insan hakları programını yönetmesi için yaptığı teklifi geri çekti. Üniversite sonunda Canadian Association of University Teachers (Kanada Üniversite Öğretmenleri Birliği) tarafından kınandı.

Kuzey Carolina Üniversitesi mütevelli heyetinin gazetecilik bölümünün 2021'de Nikole Hannah-Jones'a kadro teklif etme önerisini reddetme kararının da arkasında bağışçı baskısı vardı. Görünüşe göre muhafazakâr bağışçılar, Hannah-Jones’un ABD'deki köleliğin politik, sosyal ve ekonomik mirasını incelemeye odaklanan bir New York Times girişimi olan 1619 Projesi'ne katılımını onaylamamıştı.  

Son yirmi yılda iki katından fazla artan öğrenim ücretleri, üniversitelerin kamu bağışçılarına ve özel bağışçılara olan bağımlılığını azaltıyor. Ancak buna aşırı güvenmek, kendi risklerini doğurur ve kurumlar öğrencilerine giderek daha fazla müşteri gibi davranırlar. Sonuç, öğrencilerin saldırgan gördükleri materyallere maruz kalmama taleplerine boyun eğmek oldu.

Derken Hamline Üniversitesi tartışması başlar. Misafir öğretim üyesi Erika López Prater, her şeyi doğru yaptı; müfredatta tetikleyici içerik uyarısı koydu,ve Muhammed Peygamber'in, üm temsillerinin yasak olduğuna inanmayan Müslümanların büyük bir kısmı tarafından uzun zamandır sevilen bir Fars şaheseri olan 14. yüzyıl tasvirini göstermeden önce bağlamı tanıttı.

Öğrenciler yine de şikâyet ettiler ve üniversitenin "kapsayıcılıktan sorumlu başkan yardımcısı" Prater'in eylemlerini "inkâr edilemez bir şekilde İslamofobik" olarak yaftaladı. Görünüşe göre, her öğrencinin sesinin duyulduğunu hissetmesini sağlamak adına bir öğretim üyesini zayıflatmak, açıkça meşru bir pedagojik kararı savunmaktan daha kolay.

Baskıcı devlet yasalarının geri dönüşü kuşkusuz akademik özgürlük için ciddi bir tehdit oluşturuyor. Ancak Harvard ve Hamline vakalarının gösterdiği gibi, özel bağışçıların ve öğrencilerin etkisi aynı derecede zararlı olabilir. Her üç durumda da, kırılan grupların duyguları yüksek öğrenimin içeriğini sınırladı. Bu tür şikâyetlerin dile getirilmesi ve tartışılması gerekiyor ve azınlıklara yönelik tehditlere elbette asla müsamaha gösterilmemeli. Ancak, akademik söylem ve kampüs tartışması, bir kişi her kırgın hissettiğinde kapatılırsa, üniversiteler tartışmalı konuları nasıl inceleyebilir? Amerikan uygarlığının en büyük başarılarından biri olan entelektüel özgürlük olmadan bunu yapamazlar.


Tom Ginsburg, Chicago Üniversitesi'nde Uluslararası Hukuk ve Siyaset Bilimi Profesörü.

Telif hakkı: Project Syndicate, 2023.

www.project-syndicate.org


Not: Bu makalede yer alan tüm görüşler yazara ait olup, Aposto'nun editoryal bakış açısını yansıtmamaktadır.


* Yazının orijinal İngilizce versiyonu 12 Ocak 2023'te yayımlanmıştır.

Hikâyeyi beğendiniz mi? Paylaşın.

İlgili Başlıklar

ŞİKAGO

Amerika Birleşik Devletleri

Florida

İnsan Hakları İzleme Örgütü

Kenneth Roth

İsrail

Minnesota

Hamline Üniversitesi

Muhammed

Yale Hukuk Fakültesi

Hikâyeyi beğendiniz mi?

Kaydet

Okuma listesine ekle

Paylaş

Nerede Yayımlandı?

Akademik Özgürlüğe Karşı Üç Cepheli Savaş

Yayın & Yazar

;