aposto-logoPazartesi, 5 Haziran 2023
aposto-logo
Pazartesi, Haziran 5, 2023
Aposto Üyelik

İhtiyar amca ve atı: Seçim ikinci tura kaldı

"İhtimallerin heyecanına üzülmek yerine bu sefer sarılalım derim."

20’lik ekibi olarak her ay olduğu gibi bu ay da, mayıs için neler çıkarabileceğimizi konuşmak için toplandık. İlk iki hafta nispeten kolaydı, seçim öncesiyle ilgili olacağı aşikâr. Üçüncü hafta, yani bu perşembe içinse hiçbir şey belli değildi. Normalin aksine asla belli bir plan yapamıyorduk, seçimin nasıl biteceği (ve hatta seçimin bitip bitmeyeceği) belli değildi. Nitekim şu an bile neler olacağını bilmiyoruz. Böyle kritik bir dönemde sizlerden uzak kalmak istemedim ama bu yazıda ne anlatsam diye de çok kararsız kaldım. Sonunda sevgili amcamdan öğrendiğim ve çok sevdiğim bir hikâyeyi sizlerle paylaşmaya karar verdim, umarım sizin de hoşunuza gider.

*** 

Zamanın birinde, bilge bir ihtiyar amca varmış. Bu amcanın da dünyalar güzeli bir atı. Bir akşam ne olsa beğenirsiniz, bu güzelim at kaybolmuş. Diğer köylüler üşüşmüş amcanın başına. “Sen ne şanssız adamsın, güzelim atından oldun. Vah vah…” diye başının etini yemişler adamcağızın. Amca sakin, durun daha, demiş. “Şanslı mıyım şanssız mıyım bilemeyiz. Sadece atım gitti.” Köylüler şaşırmışlar hiç üzülmemesine. Nitekim bir süre sonra at geri dönmüş, hem de başka atlarla beraber! Köylüler gelmiş yine, ne kadar şanslısın yahu, demişler. “Başına talih kuşu kondu resmen.” Dur bakalım, demiş yaşlı amca. “Sadece atlar geldi.” Köylüler dalga geçmişler yine bu bunak adamla. Önce üzülmesini bilmiyordu şimdi de sevinmesini bilmiyor, deli midir nedir. Sonra bir de ne olsun, amcanın evi geçindiren oğlu bu atlardan birini ehlileştirmeye çalışırken attan düşüp ayağını kırmış. Gelmiş mi yine köylüler… “Vah vah, bu atlar yüzünden oğlunun bacağı kırıldı, ekmeğinden olacaksın. Yandın bittin sen zavallı adam.” Amca istifini bozmamış, "Siz," demiş, "her şeye böyle erken mi karar verirsiniz? Sadece oğlum bacağını kırdı.” Biraz zaman geçmiş, ülkede savaş çıkmış. Padişah ferman vermiş, eli ayağı tutan her erkeği orduya alacakmış. Geri dönecekler mi belirsiz… Herkesin oğlu giderken, bir tek bizim amcanın oğlu ayağı kırık diye orduya alınmamış. Köylüler gelmiş yine, demişler “Sen ne biçim adamsın, meğer çok şanslıymışsın. Bak bizimkiler gitti, seninki yanında.” Amca ne demiş tahmin edersiniz artık… “Sadece oğlum ayağını kırdı ve burada kaldı. Ne olur bilinmez.”

***

Bunu niye mi anlattım? Seçim gününde ve sonrasında umutsuzluğa kapılan arkadaşlar oldu. “Bitti bu iş, bir şey değişmez bu ülkede” falan diyenler. İnsanım tabii, canım sıkıldı ama neyse ki aklıma bu hikâye geldi. Sadece seçim ikinci tura kaldı diye hatırlattım kendime. Ne olacağını bilemeyiz. Hem 20 yıllık bir dikta sürecinin tek turda bitmemesi, özellikle bütün kanallar ve ekonomik güç iktidarın elindeyken o kadar da garip değil bana göre. Bir yandan da ‘nasılsa sonuç belli’ diye havlu atmak (oy vermeye gitmemek mesela) bu durumda henüz olmayan bir gerçekliğin gerçekleşmesine hizmet etmek demek (kendini gerçekleştiren kehanet.) İlk turda bitireceğiz sloganı içimize işlemiş olabilir ama kimse de 'ikinci tura kalırsak yandık bitti' demedi. Özellikle bu noktada, daha mücadelenin ortasındayken kalkıp pes etmenin veya adayı sorgulamanın hiçbir faydası yok. Yaşlı amca benimle hemfikir olur muydu bilmem ama benim için bir gerçek daha var sizlerle paylaşmak istediğim: bazı şeyler sallandı. Sallanan her şey değişip dönüşmeye mahkumdur dostlar. Hayal kırıklığının verdiği umutsuzluğun bizi mücadele etmekten alıkoymasına izin vermemeliyiz.

Umutsuzluğun bir kaynağının da bunca sorun, açlık, yozlaşma varken ve önlenebilir ölümler “fıtrata” yıkılırken, şu anki iktidarın nasıl bu kadar çok oy alabildiği olduğunu gözlemliyorum. Naçizane hatırlatmak isterim ki manipülasyonun bol olduğu bir ülkeyiz. Başka hangi ülkede TV programlarında “XX simülasyonu” diye iki farklı gerçeklikten söz edilir? Unutmayalım ki sadece kendi iç gruplarıyla paylaşım yapıp hâlâ ülkemizi dış dünyaya parmak sallayan ve bir o kadar da tehlike altında olan bir süper güç zanneden kitleler var. Ekonomik ve politik diğer sorunları nasıl görmüyorlar diyebilirsiniz, haklılık payınız da var. Görmek yetmiyor ki bazen diyorum buna da. Yer yer ilahlaştırılmış bir şekilde algılanan siyasilerimizin, sorunları dış güçlere (dış mihraklar, bilmem ne lobisi, terör örgütleri) yıkması hem paranoya ve korkuya sebep oluyor hem de bu korku onlara güç katıyor. Manipülasyonun gücü maalesef kurbanını kör edebilir. Kanıtları saklar veya farklı lanse eder manipülatörler. Ki kurban da bu kanıtları görse bile algılamak bile istemez bazen. Ekrem İmamoğlu’ya yapılan saldırıda kim suçlu diye sorulduğunda “tabii ki Ekrem, suçlu olmasa niye taş yesin” denmesi gibi… Kurban başkalarını suçlamaya dünden razı gelebilir hatta çünkü bugüne kadar kurban olduğu efendisini kaybederse kendi değerinin kalmayacağına inanır. Tabii içselleştirdiği korkudan da başına çok kötü şeyler geleceğini düşünür. 

Uzun lafın kısası, hayal kırıklığının bizi mücadeleden alıkoymasına izin vermemeliyiz. Bu 20 sene içinde birçok kez yaşadım bunu ben de, fakat şu an için buna takılı kalmanın bir faydası yok. İçimizde (doğal olarak) ortaya çıkan öfke, umutsuzluk gibi hislerimizi sadece 10 gün ertelemeye davet ediyorum sizleri.

Unutmayalım ki ilk turda kimse kazanamadı, sadece seçim ikinci tura kaldı…

Not: Karadağ, ilk turda daha düşük oy olan muhalefetin adayına ikinci turda kazandırdı. Ne de olsa hayat dinamik, ihtimallerin heyecanına üzülmek yerine bu sefer sarılalım derim.

Hikâyeyi beğendiniz mi? Paylaşın.

Hikâyeyi beğendiniz mi?

Kaydet

Okuma listesine ekle

Paylaş

Nerede Yayımlandı?

Geri sayıma devam: kaldı 10

Yayın & Yazar

20'lik

20’lik, kafada oluşan saçma soruların, açılmayı bekleyen ve bazen suratımıza çarpılan kapıların, gündem ile üzerimize çökebilecek fenalığın paylaşıldığı bir bülten.

Irmak Hacımusaoğlu

Beyine bakar, tespit yapar, yazar, çizer ve günün sonunda “ben ne yapıyorum yaa” der 🫠

;