Tiyatro ve sinema iç içe: cehennem boş, tüm şeytanlar burada

Yönetmen Özgürcan Uzunyaşa ile tanışmam, Emre Sefer’in kısa filmi Babamın Öldüğü Gün’ün kurgusunu yapmasıyla olmuştu. Onu ilk önce belgeseller de dahil kurgucu kimliğiyle tanıdım, sonrasında Beyaz Bir Gece (2018) kısa filmini izledim ve zamanla oynama biçimine hayran kaldım. Kendisinin tiyatro oyunun da video içeriklerini çektiğini ve kurguladığını biliyor, aynı zamanda öykü yazarı ve editör kimliğini de yakından takip etmeye çalışıyorum. Tüm bunlara baktığımda son kısa filmi cehennem boş, tüm şeytanlar burada tüm bu kimliklerinden birer yansıma görüyorum. Film bir tiyatro sahnesiyle açılıyor, tıpkı yazar kimliğinin altını çizen Beyaz Bir Gece filmi gibi zaman algımızla oynayan bir hikâye var.
İlk sorum filmin adına dair olacak, pek çok yönetmen/senarist hikâyeyi bulsa bile ismi bulmakta zorlanıyor. Bu filmde sanki önce isim kendini belli etmiş de hikâye onun çemberinde kurulmuş gibi, yanılıyor muyum? Bu filmi neden yapmak istedin? Bu sorunun yanıtı da burada gizli gibi geliyor bana.
İsim ve fikir aynı anda var oldu. Bende süreç biraz böyle işliyor. Fikir, isimle birlikte geliyor. Film bütünsel bir film fikri olarak canlanıyor. Bunun içinde görsel tarzı da, ismi de taşıdığı ritim ve duygu da var. Gözümün önünde set içerisinde koşuşturan, çevresindeki yönetmenin ve çeşitli insanların sürekli bir şeyler söylediği, kendini korumaya çalışan genç bir oyuncu adayı canlandı. Hızla yürürken tökezliyordu, görüntünün üzerinde de “cehennem boş, tüm şeytanlar burada” yazıyordu. Büyük harfler olmadan. Bunların hepsi benim için bir anlam taşıyordu. Bu anlamı yaratan hikâyeyi bulmak için koşuşturdum. Çünkü o anda, bu fikir bana musallat olmuştu. Aylarca da bırakmadı. Ardından bu filmi yapmam gerektiğinden emin olmuştum.
İlk fikir anından bu yana kaç sene geçti? Senaryoyu kaç kez draft ettin? Ülkenin değişen ekonomisini de göz önüne alınca bütçeyi sürekli revize etmen gerektiğini düşünüyorum. Yönetmenliğin en zor yanlarından biri de tüm bu dinamiklerin ve olumsuz şeylerin sete çıkma motivasyonunu düşürmemesi gerektiği, sen bu yolda sabrını nasıl korudun?
Fikir aklıma ilk kez 2020’nin Mart ya da Nisan ayında gelmişti. Senaryonun ilk draftını yazın sonlarına doğru çıkardım. Onun üzerine sete girene kadar elbette defalarca değişti. Sete girdiğimizde yanılmıyorsam senaryoda 11. draft yazıyordu. Arada provalarda ve sette değişen şeyleri de katarsak belki de 13. draftı çekmiş olabiliriz.
Setten bir kare.
Fotoğraf: Khaled Nadeem
Bütçe konusu kesinlikle söylediğin gibi. Sete girdiğimiz gün, ilk hesapladığımız bütçenin yaklaşık 8 katı bir bütçe karşımızdaydı. Bu kadar paramız yoktu. Yaratıcı çözümler bulduk. Ama 2022’de, 2020’de hesapladığımız paranın yaklaşık dört katına çektik filmi. Bu süreç içinde sabrını korumak çok zor. Ben de koruyabildim mi çok emin değilim. Ama arada güvendiğim birkaç yakınımın söylediği sözler etkiledi sanırım. Bunlardan en önemlisi, bence çok vasıflı bir tavsiye. Gönül rahatlığıyla herkes herkese bu tavsiyeyi verebilir: “Hedeflediğin bütçelere, sete ve imkânlara ulaşamasan da, filmde bir vizyon sunacağına inanıyorsan, eline kameranı alıp çekebilirsin. Bu film de öyle bir film. Oyuncularını seç, güvendiğin arkadaşlarını yanına al, elinden geleni yap, olmazsa en minimal hâliyle çek. Bunu yaparak ortaya inandığın bir iş çıkaramayacağını düşünüyorsan da yapma.” Her bunaldığımda, bu fikri düşündüm ve devam ettim.
Filmin oyuncularından Kayhan Berkin ile yönetmen Özgürcan
Fotoğraf: Khaled Nadeem
Peki filmi plan sekans çekmeye nasıl karar verdin? Ben bunun zor bir karar olduğunu düşünüyorum, senin buna cesaret etmeni de uzun zamandır tiyatro sahnelerinde oyunlarının video içeriklerini üretmene bağlıyorum, sence etkisi oldu mu?
Filmin akışkan bir yapısı olması gerekiyordu. Bunu yapmanın tek yolu elbette plan sekans yapmak değil. Gerçekliklerin birbirinin içine geçtiği bir dünya kurmak gerekiyordu. Ben 2014’te çektiğim ilk öğrenci filmim Lohusa’da da plan sekans denemesi yapmıştım. Hem oyuncuları, hem karakteri, hem akışkanlığı hem de geçişleri ön plana çıkaracak bir biçim bulmalıydım. Bunun en maliyetsiz yolu plan sekans gibi göründü gözüme. Filmin diline de uyacaktı.
Zor bir karardı çünkü plan sekanslarda “sıkıcılaşma” potansiyeli çok fazla. Ben meşhur plan sekans filmlerin çoğunu biraz sıkıcı buluyorum. Kamera çokça boşa düşer, senaryonun ve mizansenin yolculuğunu kaçınılmaz olarak görmek zorunda kalırız vs. Biz bunu aşmak için görüntü yönetmenim Ahmed Hamdi Eren ile, plan sekans iddiasını küçültmenin iyi bir fikir olacağına karar verdik. Aynı zamanda kameranın hiç boşa düşmeyeceği bir mizansen planladık. Onun peşinde koştuk. Pratik olarak hayata geçirmek çok zor ve yorucuydu. Böyle anlarda yanınızda güvendiğiniz bir görüntü yönetmeni, yardımcı yönetmen ve ekip olması çok önemli.
Tiyatronun etkisi var ama oradan esinlendiğimi söyleyemem. Ben bu biçimi tiyatrolara yoğun olarak görselleştirme işleri yapmadığım dönemlerde planlamıştım. O işler geldiğinde, bunu bir fırsat olarak gördüm, o işlerde de Ahmed Hamdi Eren ile çalıştık. Bu filmde yapmayı düşündüğümüz birçok yöntemi tiyatrolara çalışırken test ettik. Bu bir şanstı ve karşımıza çıkan fırsatın verimli değerlendirilmesiydi sanırım. Hayat size iki limon verirse falan filan...
Gülşah’ı oynayan Öykü ile bir araya gelmeniz nasıl oldu? Filmin konusundan ve plan sekans bir film olmasından yola çıkarak çok fazla prova yaptığınızı ve Öykü ile diyaloglar hakkında birlikte karar verdiğinizi tahmin ediyorum, öyle mi oldu?
Öyküsu Özyürek’i ilk olarak bu filmde de yardımcı yönetmenim olan sevgili dostum Efe Subaşı’nın “Mesafeler” isimli şahane filminde izlemiştim. O filmi izlediğimde senaryoyu henüz yazmamıştım ama fikir aklımdaydı. Orada yer etti, tanışmak istedim. Biraz sohbet edip deneme yaptıktan sonra da Gülşah artık onunla özdeşleşmişti.
Çok fazla prova şansımız olmadı. Filmin pek çok sahnesini iki, üç prova ile çıkardık. Fakat özellikle Onat Bulut ile birlikte oldukları sahnenin diyalogları, bu provalar esnasında neredeyse tamamen yenilendi. Yapısı aynı kalmakla birlikte, laflar değişti, yerleri değişti vs. Diğer sahnelerde de tabii Öykü’nün ve tüm oyuncularımızın katkıları, fikirleri ve etkileri ile diyaloglar plan sekansın ritmine göre düzenlendi. Zaten senaryoyu yazarken böyle olacağını öngörerek bazı diyalogları bilinçli olarak uzatmıştım. Doğaçlamaya fırsat verecek şekilde “kritik önem” taşımayan epeyce diyalog yazmıştım. Sağ olsun oyuncularım çok kolay uyum sağladılar.
Fotoğraf: Khaled Nadeem
Seti sormak istiyorum, ben de bir gününü ziyaret edebildim, davet için tekrar teşekkür ederim. Kaç günde bitti tüm çekimler? Ziyarette fark ettim ki sette bir hiyerarşi yoktu ve de en ufak bir hatanın ciddi bir maliyet oluşturabileceği bir setti. Buna rağmen sette bir gerginlik yoktu. Herkes ne yapacağını net olarak biliyordu ve hazırdı. Teknik tasarım üstüne uzunca kafa yorulmuş belli ki. Bunu nasıl başardınız?
Sette bir hiyerarşi vardı elbette fakat bu sert bir hiyerarşi değildi. Bu biraz film yapma biçiminizle ve kurduğunuz çevreyle ilgili. Setlerde görevler çok belli olduğu için hiyerarşinin de korunması gerekiyor. Fakat aynı şekilde görevler çok belli olduğu için yönetmen dahil kimse haddini aşmadığı sürece de gerginlik olmaması çok doğal. Bazı sinemacılar film yapmak için büyük bir itki ve bazen tehlikeli bir ihtiyaç duyarlar. Gergin, öfkeli ya da hangi duygu durumunda olurlarsa olsunlar, nihayetinde çıkan film için her şeyi feda edebilirler. Ben pek öyle olamıyorum. Benim için set gergin ve stresli değil, öncesi öyle. Sette çok eğleniyorum, normalde olmadığım kadar enerjik ve keyifli oluyorum. Setteki diğer insanların da öyle olmasını istiyorum. Eğlenmeyeceksek, neden çekelim bu belayı?
Öncesindeki stresten buraya gelmenin yolu da tabii büyük bir ekip çalışması, ekip uyumu ve ön hazırlık. Bu film özellikle ön hazırlığın çok iyi olması gereken bir filmdi. Hiçbir şey sete bırakılamazdı. Biz ön hazırlıkta tüm ekip, Efe, Ahmed, Onur, Nilsu, oyuncularımız, herkes çok hazırdı. Tüm ilişkiler iyice kurulmuştu, nerede ne yapılacağı biliniyordu. Bu yüzden geriye sette eğlenmek kaldı. Tabii zaman stresinin yarattığı ve bazen pratikte çalışmayan planların çözümünü bulma anları kısa süreli gerginlikler yaratıyor. Ama şunu unutmamak lazım, her şeyin bir çözümü var ve dünyanın sonu değil.
Eskizler: Kabuk Studio
Kağıt üzerinde ve bizim örneğimizde dijital ortamda her şey hazırdı. Filmi nasıl çekeceğimizi biliyorduk. Sonucunda ortaya çıkacak olumlu şeyler de olumsuz şeyler de önceden tasarlanmıştı.
Filmin 3D mekân modellemesi
Kurgu süreci ne kadar sürede bitti? Filmin kurgusunu da senin yapacak olmanın sette seni rahatlatan bir yanı oldu mu?
Kurgu çok kısa sürdü. Kaba kurgu setten 3 gün sonra hazırdı. Filmin tamamlanması 3 ay kadar sürdü. Bu süreçte ara vermeler, gidip gelmeler yalnızca bir dakikalık bir kısım için bir sürü ayrı draft denemek gibi şeyler elbette oldu. Fakat filmin yapısı gereği zaten 18 dakikanın 14 dakikası başka şekilde olmuyordu. Bence kurgunun noktalanması için kendinize deadline koymanız önemli. Ben bu deadline’ı ilk gösterim olarak belirlemiştim. Film Antalya Film Festivali programına alınınca, bitmişti. Eğer alınmasaydı, ilk seçkiye kadar kurgu devam ederdi. Tabii festivalden sonra renk ve seste ufak düzeltmeler yaptık ama onlar da siz artık yorulana ya da yeni projeye başlayana kadar devam ediyor.
Filmin kurgusunu benim yapacak olmam sadece beni değil tüm seti çok rahatlatıyor. Bu yönetmenin kurgu yapmasıyla ilgili değil yalnızca, sette, kurguyu bilen birinin olması tüm seti hep rahatlatır. Aslında en az rahatlayan kişi, o kurguyu yapacak kişidir. Bu soru önemli, çünkü bunun üzerine epeyi düşünüyorum. Kurgucu ve yönetmen kimliğimin çakıştığı noktalardan biri. Yönetmen ne kadar kurgu bilmeli? Bence epey bilmeli. Yapmak zorunda değil ama mecbur kalsa yapabilir durumda olmalı. Bu neden önemli? Çok açık sebepler haricinde birkaç şey söylemek istiyorum.
Fotoğraf: Khaled Nadeem
Sette yaptığınız her şey, aldığınız notlar, klakete yazdığınız yazılar, "Kayıt!" "Oyun!" "Kestik!" dediğiniz anlar, kameranın kaydettiği dosya formatlarından sesçinin dosya isimlerine kadar her şey kurguya bir referanstır. Her şey kurgu için yapılır. Sette kayda dair tüm jargon ve terimler kurgu ile iletişim kuran bir dildir. Sette bu dilin natif bir konuşanının bulunması bu yüzden çok önemli. Bu kişi yönetmen değilse de bir süpervizör muhakkak olmalı. Bunun için geliştirilmiş standartlar var ama standartlar her filme uymuyor. Örneğin bu filmde klaket numaralarının çok bir önemi yoktu ya da timecode notlarına yazılan plan ve tekrar notlarının kendi içinde önemi yoktu. Tüm tekrarlar izleneceği için aslında kayıt arasında geçen sürelerde ne olduğu tutulmalıydı. Görünmez kesmelerden emin olmak, kamera hareketlerinin hızını maskelemelere göre hayal edebilmek gerekiyordu. Bunlar bu filme özel detaylar, her filmin kendine özel detayları var. Eğer set ve kurgu arasındaki bu iletişime kurgu dili diyorsak, o zaman filme özel bu parçalara da aksan diyebiliriz. Dili konuşamıyorsan farklı aksanları nasıl anlayacaksın? Ben sette yönetmen ya da yönetmene yakın bir kişinin kurgu ile konuşmayı kesinlikle bilmesi gerektiğine inanıyorum.
Dönüp baktığında filmlerinde anlatmak istediklerini tamamıyla anlatabildiğini düşünüyor musun?
Hayır. Her yönetmenin böyle ukalaca bir sözü var. Ben de şunu söylüyorum: Geriye dönüp baktığımda "ah be!" demediğim bir film olursa, o gün film yapma hevesimi kaybederim. Geliştirebileceğim, seyirciyle daha iyi iletişim kurabileceğim çok fazla yön var. Çok fazla eksik var. Hem bende, hem filmin kendisinde. Bir sonrakinde daha iyi olacağına inanıyorum. Yine eksik kalacak. Tüm eksiklerimi görmekte bile zorlanıyorum. Bu bile bir eksiklik.
Bu film aynı konu ve teknikle uzun metrajda nasıl olurdu sence? Daha maliyetli olurdu, o kesin. 😊 Öteki Sinema’ya verdiğin söyleşide "Bir sonraki filmimi uzun çekeceğim kesin" demişsin. Bence kısa filmde anlatmak istediklerini anlatabilen bir yönetmensin, bu yüzden bu kararının sebebini merak ettim.
Bunun üzerine çok düşündüm. Uzununu yazmak için oturdum, başladım. Sonra bıraktım. Bu kadar niş bir konunun uzun metrajlı bir filmde seyirciyle bağının zayıf olabileceğini düşünüyorum. 18 dakikada işleyen şey 108 dakikada işlemeyebilir. Benim için en önemli şey hep duyguyu korumak, ritmi korumak, seyirciyi sıkmamak. Bir fikir bunların hepsini sağlama potansiyeli taşıyorsa bana parlak geliyor. Sanırım uzunda bu kadar parlamıyordu bu fikir. Yoksa bundan çok daha zor olacağını düşünmüyorum.🙂
Kısa yapmama kararı da ekonomik. Kısa film maddi, sosyal ve kültürel bir meta olamıyor maalesef. Seyircisi kısıtlı, platformu kısıtlı, gösterim alanı kısıtlı, bütçesi kısıtlı ve geliri yok. Cebinden harcadıkların "Biz bunu yaptık" demeye yarıyor. Benim öyle bir lüksüm yok, çevremdeki insanların da yok. Artık iyice pahalı hâle geldi film yapmak. Kısa film bütçesini toplamak ile uzunu toplamak arasındaki duygusal yük farkı çok fazla değil. Hatta bence uzunda daha rahat. Çünkü toplayamayacağından eminsen yapmıyorsun. Kısada "Olur mu be acaba?" deyip ittiriyorsun kendini. Daha zor duruma düşüyorsun. Bir şekilde yaparsan bir sürü gönüllü insanla çalışıyorsun. Bunun sorumluluğu da fazla. Üzerine insanlara haklarını veremiyorsun. Daha sonrasında emeklerinin manevi karşılığını aldıklarından bile emin olamıyorsun. Profesyonel kısa filmlerin yapılmaya devam etmesi için. Kısa filmin alanı genişlemeli. Başka yolu yok.
Biraz da müzik diyeyim ve son sorumu müzikle ilgili sorayım. Sete gidiyorsun, hatta belki de ilk set günün, yolda ne dinlersin?
Ben her çekeceğim şey için bir playlist hazırlıyorum. Senaryo / hazırlık aşamasından, kurguya girene kadar sadece o müzikleri dinliyorum. Zaten çok fazla yeni müzik keşfeden biri değilim. Dönem dönem fetişleştirdiğim 8-10 şarkı oluyor, onlar arasında dönüp duruyorum. Film playlistleri genelde bunlardan bağımsız oluyor.
Şarkı ismi vermek yerine “cehennem boş, tüm şeytanlar burada” için oluşturduğum playlist'in linkini bırakayım buraya.
Kaydet
Okuma listesine ekle
Paylaş
İLGİLİ BAŞLIKLAR
öykü
Özgürcan Uzunyaşa
Emre Sefer
Babamın Öldüğü Gün
Beyaz Bir Gece
cehennem boş
Yönetmen
NEREDE YAYIMLANDI?
"cehennem boş, tüm şeytanlar burada" kısa filminin yönetmeni Özgürcan Uzunyaşa ve oyuncusu Öyküsu Özyürek'le söyleşi.
25 Nis 2023

YAZARLAR

Üretim Kaydı
Kültür ve sanat alanında üreten insanlarla buluşarak “üretim süreçlerini” kayıt altına alan ve bu buluşmalardan kendine kalanların da kaydını tutmayı dileyen yayın.
İLGİLİ OKUMALAR