Geleceğin Fısıltıları

Performans sanatçılarıyla sanat üzerinden gelecek tahayyülleri

3 Hikâye

Performans sanatçılarıyla gelecek tahayyülleri III: Dila Yumurtacı

Geleceğin Fısıltıları serisinin yeni konuğu Dila Yumurtacı . Performans sanatını hayattan ayrı düşünmediğini söyleyen sanatçı, kendi sanat pratiğinde olabildiğince deneyime yer veriyor. Seyirden uzaklaşıp katılıma davet eden performanslar gerçekleştiren Yumurtacı'yla performans sanatı ve zihnimizdeki gelecek kurguları üzerine konuştuk. Performans sanatının hayat ve deneyimlerle kurduğu ilişki nedir? Performans sanatını hayattan ayrı düşünmüyorum. Sanat ve hayat iç içe — ilk insandan bu yana sanat, insanla birlikte var oldu. Medeniyet ve kültür şekillendikçe insan doğadan koptu, sanat ile hayat arasına mesafe girdi. John Dewey ’nin Art as Experience kitabı sanat ve hayat ilişkisini düşünmek için bir yapı taşı diyebilirim. Kitapta öne sürülen, deneyimin, hayat ve sanatın merkezinde olduğu fikri; bundan etkilenen sanatçıların sanata farklı bir gözle bakması ve bunun sonucunda performans sanatının ortaya çıkması. Kendi sanat pratiğimde de olabildiğince deneyime alan açmaya çalışıyorum. Bireysel olarak deneyimlediklerim yerine, birlikte deneyimlenebilen üretiler tasarlamak beni daha çok heyecanlandırıyor — bu yüzden seyirden uzaklaşıp katılıma davet eden performanslar özellikle pratiğimde yer alıyor. Performans sanatının zihin odaklı bir yaklaşımla değil, görmenin ötesine geçerek düşünceyi tüm bedenle duyumsama ve deneyimleme imkânı sunması, yani beden odaklılık, onu diğer sanat dallarından farklı kılıyor. Senin için en zor performansın hangisiydi, neler deneyimledin? Her performans farklı süreçler ve onunla birlikte gelen zorluklar içeriyor — her seferinde zorlukları aşmak için verdiğim çaba ve bitiminde kendime dair farkındalıklarım da sürecin bir parçası. Dolayısıyla her bir performansın deneyimi farklı. Performistanbul ile gerçekleştirdiğim Anicca isimli performansım ilk olarak 2019 yılında gerçekleşti. Her şeyin geçiciliğini vurgulayan Budist literatüre ait bu kelime hayatıma girdikten sonra her şey altüst oldu. Büyük bir yıkımla birlikte küllerimden doğdum. Buna ithafen, kendi günlüğümü okumaya karar verdim. 2020'de Anicca , birebir performanslarda mahremimi açmamla devam etti — "mahremim," kendi zayıflıklarımı ve iç sesimi filtresiz bir şekilde paylaşmak oldu. Performansa katılanların geri dönüşlerini kendi seçtikleri bir şekilde ifade etmelerine olanak tanıyarak onların da mahrem alanlarını açmalarını sağladım ve Anicca 'nın Instagram hesabında paylaştım . Stay Live at Home kapsamında gerçekleşen ve son performansım Ouroboros 'taysa bilinç akışımı filtresiz bir şekilde ortaya çıkarmanın yollarını keşfetmek üzere geceleri canlı yayında, hazırlıksız, plansız bir şekilde iç alanımı paylaştım. Çok zorlandım. Kendimizi sürekli eleştirdiğimiz, diğerlerine beğendirmeye çalıştığımız, uyumlu olmayı istediğimiz bir yapıdan kültürel normlar ve beklenilenlerin dışında kalabildiğimiz bir dünyanın da mümkün olduğunu deneyimlemek üzere, sezgilerim ve mantığım arasında gidip geldiğim bir performans oldu. Bedensellikten biraz daha uzaklaştığım ve kavramsal olana daha yaklaştığım son yıllarda, performanslarımın neye hizmet ettiklerini ve hangi amaçla yaptığımı ifade etmek de benim için zorlayıcıydı. Stay LIVE at Home , no. 85 (Muğla-İstanbul): Ouroboros, 2020. Gelecekten bildir: Bir tarih seç, oraya git ve bize o gün performans sanatının geleceğini düşündüğün noktadan bildir. Yıl 2077 , fiziksel olarak yaşlanmış olsam da performanslarıma devam ediyorum. Artık zihnimde canlandırdıklarım, kendiliğinden bedenleşiyor, uygun olan formu kendiliğinden buluyor. Kimi zaman başka bedenlerde deneyimler yaşıyorum ve bunları diğer zihinlerle eş zamanlı olarak paylaşabiliyorum. Bedenin deneyimlemek için bir araç olduğu ve ihtiyaca dayanan bir zorunluluğun ötesine geçtiği bir dönem. Zihinle birçok şeyi yaratmak mümkün — bedenlenmenin hissini zihinle aldığım bir performans tasarımı. Kulağa her ne kadar ihtimal dışı gelse de gelecekte gerçekleşmemesi için herhangi bir engel olduğunu düşünmüyorum. Geleceği zihninde nasıl konumlandırıyor, tanımlıyorsun? Geleceği zihnimde konumlandırmak sınırlandırıcı geliyor; tanımlamak da benzer şekilde, kalıpların içine sokmama neden oluyor. Herhangi bir düşünceyi ifade etmek ve iletişim kurmak için insanlık olarak hâlâ tanımlara bağlı olduğumuz gerçeği oldukça hüzünlü. İletişimin çok farklı formlara evrildiği, tanımlarla sınırlı kalmadığı bir gelecek hayal ediyorum. Hayal kurmanın gücüne inanıyorum. Tanımlar düşünceyi ve bizi her ne kadar sınırlıyorsa hayaller de bir o kadar genişletiyor. Hayalimde beliren gelecek, tüm formların ve tanımların ötesinde bilincin yükselişiyle birlikte dinamikçe değişebilen insan ve insanların diğer canlılarla ortaklaşa yarattığı bir ekosistem. Gelecek deyince aklına gelen: Bir isim, bir albüm, bir performans, bir kitap, bir mekân. Bazı eserlerin dönemlerinden daha ileride olduklarını düşünüyorum. O dönemin ruhunu yansıtmazlar; bu nedenle, az insan o üretilerin farkındadır, pek dikkat çekmezler. Onları "avangart" olarak da adlandırabiliriz. Belli bir sanat akımına veya sınıflandırmaya ait olmayan, deneysel ve sanatçının sebep-sonuç farkındalığıyla yaptığı üretimlerin kendisini aştığı durumları kastediyorum. Autechre albümlerini dinlerken bunu hissediyorum. Müzik, sesin ötesinde, alan olarak beliriyor. Başka dünyalara götüren bir araç, bir iletişim, yeni bir dil hâline geliyor. Carl Jung'un yazdığı Kırmızı Kitap da sanki gelecekten konuşuyor. Kitabın dili oldukça basit, anlatılar bir o kadar da derinlikli anlamlar taşıyor. Jung'un psikolojik yolculuğunu kendi ağzından dinlemek ve iç dünyasını kendi çizimleriyle deneyimlemek birçoğumuz için büyü gibi.

Performans sanatçılarıyla gelecek tahayyülleri III: Dila Yumurtacı

Temmuz 13, 2021

·

Makale

Performans sanatçılarıyla gelecek tahayyülleri IV: Ayça Ceylan

Performans sanatçısı Ayça Ceylan , Geleceğin Fısıltıları serisinin yeni konuğu. Ceylan, performans sanatından bahsederken yaşamın kendisinden doğan bir sanatın insanlar üzerindeki dönüştürücü ve iyileştirici etkisini "muazzam" olarak tanımlıyor. Kendisiyle 2027 yılına ışınlanarak hayalî performansını ve pek tabii performans sanatı hakkındaki düşünelerini konuştuk. Performans sanatının hayat ve deneyimlerle kurduğu ilişki nedir? Performans sanatında olmazsa olmaz bir beşli var: beden, mekân, zaman, izleyici, ve bir bağlam, mesele veya hayaliniz olması. Tüm bunları bazı boşluklar bırakarak bir araya getirdiğinizde performans sanatından en basit hâliyle bahsettiğimizi söyleyebilirim. Performans sanatı, izleyicinin sürece katılabildiği ve o an, orada gerçekleşen, rollerin değil gerçeğin yansıtıldığı bir disiplin. Bu anlamda yaşamın kendisine çok yakın gelebilir — beden, mekân, zaman dediğimizde varoluştan bahsediyoruz, üstüne diğer ikiliyi de ekleyince bu disiplin ortaya çıkıyor. Yaşamın kendisinden doğan bir sanatın da insanlar üzerindeki dönüştürücü ve iyileştirici etkisi muazzam ! Bu sanatın çıktığı döneme bakmanın ve zamanın dinamiklerini tanımlamanın, bu disiplinin ne denli yaşamla yan yana yürüdüğüne açıklık getireceğini inanıyorum. 2. Dünya Savaşı ve etkileri, ailenin bir ferdi gibi geldi, masanıza oturdu. Yerinden edilen, evleri yerle bir olan, eserleri yok edilen, sevdiği şeyleri geride bırakanlar için devam etmenin bir yolu vardı: b edenlerini sanat nesnesi olarak kullanmak . Performans sanatının çıkışı direnmenin hâlidir. Beden varsa her şeyle mücadele edilir, kaybedilen tekrar inşa edilebilir. #MyInnerFlora / #İçselBahçem manifestosundan Senin için en zor performansın hangisiydi, neler deneyimledin? “Zor” kelimesi benim hayatımda pek de yeri olan bir kelime değil! Her bir eylemimiz ya da eylemsizliğimiz bize bazı deneyimler getirir elbet, öte yandan kelimelerin barındırdığı enerjileri de hatırlamak lazım. Biraz klişe olabilir ama neyi gerçekten çağırır ve yüklerseniz size o hâliyle geleceğine inanıyorum. Performanslarımı da " izleyicinin katılımcıya dönüşmesine alan açan, deneyimlerimizin dairesel bir düzende birbiriyle iç içe geçtiği ritüeller" olarak tanımlıyorum. Aşkınlık hâlinin kendini dünyada görünür kıldığı bu üretimimin her bir aşamasında etrafımızı saran tanecikler yolumu öyle berraklaştırıyor ki, güvende, yaratıcı ve dengenin salıncağında gibi hissediyorum. Doğal olarak performansı başlatan kişi olarak kolektif bilinçten gelen bu hissiyatım izleyiciye veya katılımcıya da dokunuyor. Gelecekten bildir: Bir tarih seç, oraya git ve bize o gün performans sanatının geleceğini düşündüğün noktadan bildir. 22 Haziran 2027 , dijital bir arayüz aracılığıyla katılımcıların 5 duyusunu aktif bir biçimde kullandığı ve dünyanın 56 milyon yıl önceki hâlinin mekân olarak tasarlandığı #MyInnerFlora serilerimin son performansı. Bedenin, o an, orada olma hâlinin de bedensel kalıpların ötesine geçtiği, sanatçı ve katılımcıların deneyimlerini paylaşmasıyla topluluğun kolektif bilincine göre çeşitlenmeler yaratılarak 56 milyon yıl önceki dünyanın farklı coğrafyalarına seyahat ettiği bir an — amaç, o zamanki dünyayı görebilmek, duyabilmek, tadabilmek, koklayabilmek, dokunabilmek. "Lineer zamana göre gelecekte geçen bir performansı neden 55 milyon yıl öncesinin mekânında kurguladın?" sorusuna cevabım şu olur: 55 milyon yıl önce dünya, bilim insanlarının "ateş dönemi" diye de adlandırdıkları Paleosen-Eosen Termal Maksimum devrini yaşamış. Şu an tüm yeraltı rezervleri yakılsa yine de dünyanın sıcaklığının o zamanki kadar yüksek olmayacağı söyleniyor; kuraklık, seller, bazı türlerin yok olması derken bu süreç 150 bin yıldan fazla sürmüş. Performans mekânı olarak tasarlanan 55 milyon yıl önceki dünyada kanyonların zirvelerine yakın dereler, Nil Nehri'nin yatağının farklılığı ve nice veri bir araya gelecek. #MyInnerFlora / #İçselBahçem mekâna özgü performatif yerleştirme serilerimse kadın, doğa ve eko-feminizm kavramları eşliğinde bitkiler dünyası üzerinden ziyaretçilerini tanrıça kültleri, ritüeller, bitki sembolizmi ve bitkisel tedaviyle beraber zamanlar arası bir yolculuğa çıkarıyor. #MyInnerFlora / #İçselBahçem performansı Geleceği zihninde nasıl konumlandırıyor, tanımlıyorsun? #İçselBahçem / #MyInnerFlora manifestosuyla. Gelecek deyince aklına gelen: Bir isim, bir albüm, bir performans, bir kitap, bir mekân. İsim, dünyanın ışıldayan zamanlarına denk düşen Andromeda ; mekân, hiyerarşilerin eridiği dairesel düzen olarak Pasifik Ateş Çemberi ve Nabta Playa ; türler arası dengenin korunması temasını yansıtan albüm, Mort Garson , Mother Earth's Plantasia ; aynı temadaki kitap, Olga Tokarczuk , Sür Pulluğunu Ölülerin Kemikleri Üzerinde ve geçmişle geleceği birbirine bağlayan anahtar olan ayın döngüsünün son aşaması performansı, yani a yın balzamik fazı .

Performans sanatçılarıyla gelecek tahayyülleri IV: Ayça Ceylan

Temmuz 20, 2021

·

Makale

Performans sanatçılarıyla gelecek tahayyülleri V

Sanatçı Meltem Şahin , Geleceğin Fısıltıları serisinin son konuğu olarak bizlerle. Şahin, üretimlerinde farklı disiplinleri kullanmayı seviyor. Biz kendisini çizim ve illüstrasyonlarıyla tanısak da son yıllarda performanslarıyla karşımıza çıkıyor. Çizimi, resimlerle düşünmenin bir yolu olarak gören sanatçı, performanslarını da çizim eylemi etrafında konumlandırıyor. Şahin'le gelecek üzerine sohbet ederken çocukluğa da bir selam verdik. Birinin Acısı Öbürüne Geçmiyor, Stay LIVE at Home Performansı no. 83, 2020 Performans sanatının hayat ve deneyimlerle kurduğu ilişki nedir? Bugüne kadarki bütün performanslarımda çizim vardı. Birinde seyirciler sanal bir ortamdayken gözlüğü takıp Google Tilt Brush'la çizim yapışımı izlediler; bir diğerinde canlı yayında bir şiiri üst üste dinlerken çok eski bir tekniği kullandığım çizimler yaptım. Çizim, bana göre, düşünmenin bir yolu olarak resimlerle etrafınızdaki dünyayı anlamanıza yardımcı oluyor — bir tür birincil araştırma, bilgi kaydetme yöntemi ve etkileyici bir çıkış noktası. John Berger 'e göre çizim, otobiyografik bir aktivite gibi. Çizim sayesinde eylem ve hareketlerimizi anlıyoruz. Ben de hayatımı ve deneyimlerimi çizimlerim üzerinden anlıyorum, tuttuğum kişisel günlüklerim bile görsel günlükler. Yaptığım performanslar da buna bağlı olarak ister sanal ortamda ister evimin salonunda olsun, hep çizimi hareketle birlikte sunduğum işler oldu. İnsanların doğuştan gelen iki dili var: ses ve resimli dil. Resimli dil, hareket etrafındaki dile denk düşüyor. Performanslarım, çizim deneyimimin yoğunlaştığı bir hâl — mekâna düşünceyi hareketle çiziyor, çizimlerimle de duyguları işliyorum. Senin için en zor performansın hangisiydi, neler deneyimledin? Performistanbul iş birliğiyle gerçekleştirdiğimiz Anıt Sayaç performansım diyebilirim. Anıt Sayaç , şairler Birhan Keskin ve Aslı Serin 'in, Zeren Göktan'ın sergisindeki bir eserden ilhamla tam 2 yılda yazdıkları ve kadın cinayetlerini konu alan bir şiir. Performansın temeli o olduğu için kendi yaratım sürecimde de şairlerinki kadar derinlikli bir yaratım süreci geçirmemin gerektiğini düşündüm. Aralarındaki diyaloğun bir parçası olmak için şairlerden şiirin ses kayıtlarını aldım. Kendi konfor alanımın dışına çıkarak performans boyunca kapalı bir alanda ve belirli bir süre boyunca tekrar tekrar şiiri dinleyerek çizimlerimi yaptım. Performans ortamımı da tam ortasında kapalı kalacağım, etrafımı saran büyük bir çember olarak seçtim. Böylece çizimlerimi, döne döne sırayla ve büyük bir sabırla, kendimi fiziksel ve mental olarak da sıkıştırarak büyük bir duygu yoğunluğunda gerçekleştirmiş oldum. Değinmek istediğim bir başka unsur, toplamda iki kere yaklaşık 3'er saat süren bu performansta, çizimlerimde kullandığım monoprint tekniği. Bu teknik, şiirin keskinliğine karşın oldukça hassas bir süreç gerektiriyor — yapıldığı sırada tüm vücut kontrol altında olmalı, sabır istiyor ve doğası gereği, oldukça zorlayıcı. Performans, Instagram ve Zoom üzerinden iki ayrı kanaldan canlı yayımlandı. Daha sonrasında ortaya çıkanlar, hâlâ davası süren 12 kadının fotoğrafı üzerine yaptığım nakış, çizim ve şiirlerle birlikte bir kitapta birleşti. Bunu takiben, gerçekleştirilen arşiv taraması, görsel dünyam ve şiirin bir aradalığı, ortaya sergi fikrini çıkarttı. 6 Ağustos'a kadar ziyaret edilebilen Birinin Acısı Öbürüne Geçmiyor sergisi, İstanbul Kıraathane 'de gerçekleşiyor. Kitap ve sergi için hazırlanırken duygularımı bastırdığımı fark ettim. Performansta yaşadığım yoğunluğu ve sıkışmayı, başta kitap ve sergi sürecine de taşımak isterken, bir anda kendi akıl sağlığımı ve mantığımı da korumak adına kendimi yabancılaştırma kararı aldım. Açılışta genç bir kadının hıçkıra hıçkıra ağladığını gördüğümde uzaklaştırmaya çalıştığım yoğunluk geri geldi. Daha sonra başka ziyaretçilere sergiyi anlatırken ben de ağlamaya başladım — bir zincir etkisi gibi diğer kadınların da ağladığını gördüm. Bu deneyim, sergiyi ne kadar mantığa dayalı bir süreç içinde inşa etmiş olsak da yoğunluğunun gücünü göstermiş oldu. Beni bir insan ve sanatçı olarak oldukça etkiledi. Nakşetmek, Nakışlı Yerleştirme, 2021 | Birinin Acısı Öbürüne Geçmiyor Sergi, Kıraathane Gelecekten bildir: Bir tarih seç, oraya git ve bize o gün performans sanatının geleceğini düşündüğün noktadan bildir. Son üç yıldır Instagram için artırılmış gerçeklik teknolojisini kullanan filtreler üretiyorum ve filtrelerin performans sanatının yeni kıyılarından biri olacağını düşünüyorum. AR filtreler, kullanıcılara yeni bir makyaj, kostüm veya fiziksel özellikler vererek seçilebilen yeni kişilikler sunuyor — yani yeni bir kimlik veriyor. Kullanıcılar, istedikleri görünüme bürünüp bir başkası gibi davranabiliyor, keşfedebiliyor ve aktif bir performans deneyimi sunabiliyorlar. AR filtreler, onları kullananlar sayesinde var oluyorlar — onlarsız bir hiç gibiler. Kullanıcının ruh hâline, kullanımına ve hareketlerine bağlı olarak değişiyorlar. Kısa süreli ve her yeni kullanıcıyla beraber yeniden doğan bir yapıları var. Bu sebeplerden dolayı, hem bir kullanıcının performans yapabilmesine olanak sağlayan hem de bir performans sanatçısının bir aracı olabilecek bu filtrelerle birlikte, hibrit bir kondisyonun ortaya çıktığı bir gelecek mümkün diye düşünüyorum. Geleceği zihninde nasıl konumlandırıyor ve tanımlıyorsun? Bu soruyu sanatçı hayatımın en uzak köşesinden, ilk çizimlerimden biriyle cevaplamak istiyorum. Küçüklüğümden beri gelecekte — ister yapay zekâya sahip robotlar ister başka dünyalardan varlıklar olsun — daha farklı türlerle bir arada yaşayacağımızı hayal ediyorum. Annemler çocuk filmleri izlemeyi sevmedikleri için birlikte bilim kurgu ve aksiyon filmlerine gidiyorduk. O filmlerin etkisiyle geceleri annemden korkmaya başlamıştım. Uzaylılar tarafından kaçırıldığına ve beni gece öpmeye gelen kadının aslında annem olmadığına inanıyordum. Aşağıdaki çizimde hem annem hem de annemin yerine geçen uzaylıyı birlikte ve yanlarında diğer uzaylılarla huzur içerisinde resmetmişim. Uzaylı Annem, Yağlı Pastel, 1995 Gelecek deyince aklına gelen: Bir isim, bir albüm, bir performans, bir kitap, bir mekân. Yıllardır makine öğreniminin, algoritmaların ve yapay zekânın geleceğimizi şekillendireceği konuşuluyor. En büyük tehlikelerinden birinin ön yargılı veriler olduğunu düşünüyorum — eğer yapay zekâ bu verileri içeren algoritmalarla beslenirse bütün sistemin ön yargılı veriler üretmesi endişelendirici bir ihtimal. Bunun sonucu, özgünlüğü yitirmek olacak. Yapay zekânın çoğulcu politikasının dışına çıkma çabasıyla ilgili yapılan proje ve sanat işleri benim için çok önemli. Örnek olarak sanatçı Jake Elwes 'in yapay zekâ ve drag performansının kesişimini araştıran The Zizi Show 'u verebilirim. Drag cinsiyete meydan okuyup ötekiliği keşfederken yapay zekâ da gizemli bir araç görevini görerek sosyal ön yargıyı işliyor. Zizi , bu ikisini, makine öğrenimini kullanarak oluşturulan derin, sahte ve sentezlenmiş bir drag kimliği aracılığıyla birleştiriyor ve toplumu çevreleyen anlatılara meydan okumak için kabare ve müzikal tiyatroyu kullanmayı amaçlıyor.

Performans sanatçılarıyla gelecek tahayyülleri V

Temmuz 27, 2021

·

Makale