<img src="https://images.aposto.com/2021/10/0/1638105146486.jpeg" style="display: block; float: none; vertical-align: top; margin: 5px auto; text-align: center; width: 100%; max-width: 550px; border-style: none; position: relative; cursor: pointer; padding: 0px 1px; box-sizing: border-box;" ratio="0.68" width="550" fr-original-style="display: block; float: none; vertical-align: top; margin: 5px auto; text-align: center; width: 100%; max-width: 550px;" fr-original-class="fr-draggable">Koca yürekli mavi gözlü devimizin yeni serisi başladı. Usta romancı Walter Mosley güçlerini Tom Reilly ile birleştirerek harika bir kitap ortaya çıkarmış. Mosley zaten suç ve gizem konusunda dünyanın en iyilerinden, Reilly’nin stili ise tam bayıldığım gibi. Daha iyi bir The Thing kitabı bekleyemezdim. Kitap geçmişte geçiyor, o yüzden biraz da devamlılık dışı olacak gibi. Bu da sanatçılara bolca özgürlük tanıyacak. Yeni bir kötümüz var, adı Mot. Kendisi milletin kalbini taşa döndürüyor anladığım kadarıyla. Ben Grimm’in taş olmayan tek yeri koca kalbi. Bakalım seri nerelere gidecek.Sayı Mot ile açılıyor. Birinin kalbini söküp, taşa dönüştürüp geriye takmasını izliyoruz. Kendisi stil olarak Azrailvari bir halde dolaşıyor. İnsanüstü güçlerini de ilk panellerden görüyoruz. Mot’un siyahlar ve griler içindeki panellerinden sonra birden karşımıza kocaman, yeşil bereli, tulumlu bir Thing çıkıyor. Ben, balığa gitmiş. Baxter binasına girer girmez ekip arkadaşlarına sesleniyor ama kimse evde değil. Süper dahi Reed Richards durumu düşünmüş ama, hologram mesaj bırakmış Ben’e. Herkes nerede açıklıyor. Nişanlısı Alicia Masters’ın da şehir dışında olduğunu öğrenince bu işte bir gariplik olduğunu anlamaya başlıyoruz. Ertesi gün yolda Alicia ve galeri sahibi arkadaşıyla karşılaşan Ben, yanlış bir anlaşılmadan dolayı tutuklanıyor ve Hercules ile birlikte bir hücrede uyanıyor. Hercules’in Ben üzerinde doğaüstü bir şeyler olduğunu söylese de Ben çok dikkate almıyor ve Reed’in yardımıyla cezası ev hapsine dönüyor. Eve dönünce Alicia tarafından terkediliyor ve melankolik bir şekilde Baxter binasını geziyor. Bu üzgün halleri Reilly’nin rengarenk çizimleriyle birleşince çok komik bir hal alıyor bizim için. Üzgün üzgün uykuya dalan Ben, rüyasında Mot’u görüyor. Bu rüya sahneleri o kadar güzel resmedilmiş ki, görmeniz lazım. Özellikle bir double page spread var ki aman tanrım. Uyandıktan sonrasını da siz okuyun artık.Kitaba bayıldım! Kapağını görünce “Acaba içi de böyle oldskool mu?” diye düşünüyordum. İlk sayfadan kalbimi çaldı. Walter Mosley bize harika bir hikaye yazacaktır kesinlikle. Reilly ise şov yapmaya devam edecek belli ki. Bu hafta bültendeki en az beklentim olan kitaptı açıkçası ama bütün önyargılarımı alt üst etti. İyi ki etti. Gerçekten çok beğendim. Siz de The Thing seviyorsanız ya da kıyısından köşesinden F4 okuduysanız ya da hiç olmadı iyi bir gizem hikayesi arıyorsanız bu kitaba başlayın hemen.Kapak: Tom Reilly

double page spread ile ilgili hikayeler