Çerezlik Hikayeler.

Hikayeler sizden, görseller Serra Utkum İkiz'den. Aldık çerezimizi, içeceğimizi, oturduk dinliyoruz. Anlatın bakalım.

7 Hikâye

Çerezlik 2022 Kararları

Geçtiğimiz hafta Instagram üzerinden yeni yıl kararlarınızın ne olduğunu sordum. Cevaplarınızın bazıları beni güldürdü, bazıları da uzun uzun düşündürdü. Cevaplarınızdan çıkardığım en önemli tema ise şu: Yaşamak. Dibine kadar yaşamak. Bu güzel temanın yanısıra, sizlerden gelenleri paylaşmak istiyorum. Her zamanki gibi düşünceler sizden, çizimler yetenekli mi yetenekli, en son dakika atılan e-maillerime rağmen harika işler çıkaran Serra Utkum İkiz ’den. Görsel: Serra Utkum İkiz Cevaplı Kararlar : Hayır demeyi öğreneceğim. Hayır dedim diye kötü hissetmeyeceğim. Daha çok evet diyeceğim. Görsel: Serra Utkum İkiz Kendimizi Sevmeli Kararlar: ' Canım sağ olsun ' diyeceğim. Kendime zaman ayıracağım. Her sabah güneşi selamlayacağım — (not: buna bayıldım ). Günün tadını çıkaracağım. Kendimi seveceğim. Görsel: Serra Utkum İkiz Değerli Kararlar : Kendi değerimin farkına varacağım. Kendimi başkaları ile karşılaştırmayacağım. Kendimi önceliklendireceğim. Arada durmayı bileceğim. Hayatımdan çıkması gerekenler çıksın, üzülmeyeceğim. Birisi hatalıysa kötü hissetmesin diye hatayı üstüme almayacağım. Görsel: Serra Utkum İkiz Sağlıklı Kararlar : Her sabah kahvaltı edeceğim. Bol bol uyuyacağım. Spor! Yogaya başlayacağım. Bir oturuşta 50 sarma yemeyeceğim ( evet, kararlar almayacağım dedim ama kendimi çerezliklere entegre ederek bu kararımı sizlerle paylaşıyorum ). Görsel: Serra Utkum İkiz Tüketim/Üretim/Eğitim/Kariyer Kararları: Kitap ve filmlerin dibine düşeceğim. Sevdiğim, zevk aldığım bir işe başlayacağım. Üniversite okuyup bitireceğim. Bolca okuyacağım. Görsel: Serra Utkum İkiz Harekete Geçme Kararları : Gezeceğim. Arada her şeyden uzaklaşacağım. Yeni şeyler deneyeceğim. Konfor alanımdan çıkacağım. Başlamak istediklerimi geciktirmeyeceğim. Görsel: Serra Utkum İkiz Bolca dans ettiğiniz, aldığınız kararları gerçekleştirmek için adımlar attığınız harika bir yıl olsun sevgili 20'likler. Burada olduğunuz için çok mutluyum, iyi ki geldiniz.

Çerezlik 2022 Kararları

Aralık 30, 2021

·

Makale

Çerezlik Hikayeler

Görsel : Serra Utkum İkiz Çerezlik Hikayeler’de bu hafta konumuz 20’li yaş beklentileri üzerine. 20’lerine basmamışlara bu yaşlardan beklentilerinin ne olduğunu sorduk, güzel de cevaplar aldık! Çerezlik hikayeler duyurularını 20’liğin Instagram , Twitter ve Linkedin sayfalarından yapıyorum. Takip etmenizi şiddetle öneriyorum. Gelin, çok eğleniyoruz. 🌸 🌸 🌸 🌸 Erol, 5 Gitar almak istiyorum. Elektro gitar. Bir de motorsiklet. Hiçbir şeyden korkmuyorum. Hayvanlara, insanlara davrandığımız gibi davranmalıyız. Onlara zarar vermemeliyiz. Daha az su kullanmamız gerekiyor. Dünyayı iyileştirmek istiyorum. İllüstrasyon: Serra Utkum İkiz Aylin, 9 Yazar olmak ve kitabıma başlamış olmak istiyorum. Dünyaya yardım etmek istiyorum ve çevre kirliliğinden kurtulmak istiyorum. İllüstrasyon: Serra Utkum İkiz Selin, 15 20'li yaşlarımla ilgili en büyük beklentim kendimi daha iyi tanımaya başlamam olabilir. Şu an hiçbir şeyden emin değilim. Neyi kesin olarak seviyorum? Neyi sevmiyorum? Bu sorulara kesin yanıtlar verebilmek o kadar isterdim ki... Bunun 20'li yaşlarımda mümkün olacağına inanıyorum. Bir de kendi kararlarımı kendim alabilmek istiyorum. Ailemin " Büyüyünce yaparsın, daha küçüksün. " diyerek yasakladığı her şeyi denemek istiyorum. İllüstrasyon: Serra Utkum İkiz Ela Naz, 16 Kendimi iklim aktivisti olarak adlandırmaya başladığımda 12 yaşındaydım. 20 yaşımda üniversitede olacağım. İklim krizi hayatımda hep radikal kararlar almama neden oldu. Yaşadığımız krizlerin en büyüğü olan iklim krizi, her ülkeyi eşit şekilde ve eşit şartlarda etkilemiyor. Bu adaletsizliğe dur demek ve geleceğimiz için harekete geçmek için iklimle beraber bakış açımızı beraber değiştirmeliyiz. 20’lerimdeyken gerçekçi ve somut iklim hedefleri ve politikaları uygulanırsa değişim için hala umut var demektir. Üniversitede astrobiyoloji dalında çalışmalar yapma gibi hedeflerim var. Astrobiyoloji ile öğrendiklerimi kullanarak, insan hayatının nasıl iklime uyum içinde olabileceğini anlamak istiyorum. Bu konuda en büyük idollerimden birisi de Betül Kaçar. İllüstrasyon: Serra Utkum İkiz Nevzat, 18 20’lerimden, yaşıtlarıma göre çok umutluyum. Şu an üniversite sınavına çalışıyorum. Üniversiteye, umuyorum bulunduğum yerden farklı şehire, gittiğimde e-ticaret ve yazılımda kendimi geliştirmeye ama aynı zamanda üniversiteyi dibine kadar yaşamaya çalışacağım. Hem çalışacağım hem partileyeceğim. Üniversite kulüplerine katılıp, ağımı geliştireceğim kadar kullanıp yapacağım. Buraya tam içimi dökemesem de benim 20’li yaşlardan çok umudum var. Umarım umduğumu beni mutlu edecek şekilde bulurum. İllüstrasyon: Serra Utkum İkiz Eylül, 18 Yaklaşık 4. sınıftan beri gitar çalıyorum ve müzik benim için vazgeçilmez bir tutku. Eğer dünyada para diye bir olgu olmasaydı ve insanların sürekli olarak çalışması gerekmeseydi hayatımın sonuna kadar gitar çalarak yaşayabilirdim. Çoğu sanatçı emeklerinin karşılığını alamıyor maalesef. Bunu da en yakın pandemiyle tekrar görmüş olduk. Bu yüzden matematik çalışıyorum şu an :) 20'li yaşlarıma geldiğimde ne yapacağıma dair hiçbir fikrim yok. Bilinmezliğin içinde sürükleniyorum şu an. İçimde yeşermek isteyen bir umut var aslında ama onun da yaşamasına izin vermiyorlar. Bende yaşatmak için elimden geleni yapıyorum. Malum bahar geldi, ağaçlar çiçek açıyor, havalar güzelleşiyor. Bende fotoğraf makinemle güzel anları yakalamaya çalışıyorum. İllüstrasyon: Serra Utkum İkiz I.S., 19 Bir yıldan az bir süre sonra hep gözümde çok büyük bir yerde olan 20 yaşına gireceğim için kendimi büyümüş hissediyorum. ‘Her şey hayal ettiğim gibi oldu mu?’ diye sorarsam eğer kendime üzülerek hayır cevabını verirdim. Peki ileriye baktığımda korkuyor muyum? Kesinlikle evet. Daha 19 yaşındayken yorulmuş hissediyorum. Genç olmanın kolay olacağını düşünmüştüm. Yanılmışım. 20 yaşına girmeme sayılı aylar kalmışken istediğim yerden çok uzaktayım. O yere ne zaman ulaşırım onu da bilmiyorum. Bu kadar karamsarlığın yanında elbette içimde hiç umut yok değil. Var. Ufacık da olsa var. Ben en çok bizden umutluyum, benim gibilerden. İllüstrasyon: Serra Utkum İkiz Meryem, 19 20'li yaşların bana getirmesini istediğim şeylerden biri cesaret. Yapabileceklerimi, gücümü, kendimi içine sıkıştırdığım o kalıpları teker teker keşfetmeyi isterim. Olmasını istediğim şeylere ulaşabilecek miyim? Onlara doğru ve sağlam adımlarla yürüyecek miyim? Bu soruların cevabını 20'li yaşlarda bulacağıma adım kadar eminim. İllüstrasyon: Serra Utkum İkiz

Çerezlik Hikayeler

Nisan 28, 2022

·

Makale

Çerezlik Hikayeler: Sofralar

Görsel : Serra Utkum İkiz Çerezlik Hikayeler’de bu hafta konumuz bana göre bizi en keyifli (ve lezzetli) şekilde birleştiren yerlerden biri: sofralar! Ne olursa olsun, bir sandalye çekip her şeyi birkaç saatliğine görmezden gelebileceğin, lezzetli şeyler yediğin, kültür, politika, sanat, aşk konularının bir bir açıldığı o güzel sofralar. Pandemi döneminde ailemle her akşam sofrada bir araya geldik. Küçük bahçemizde hasır amerikan servislerimizi masaya yerleştirdik, yemekleri yerken şarap açtık ve saatlerce konuştuk. Köpeklerimiz Simba ve Rico, eksik olmadılar, sandalyede oturup kafalarını masaya yasladılar. Yalvaran gözlerle bizden yemek istediler — çoğu zaman dayanamadık, bir şeyler verdik. O yüzden biraz şımardılar. O sofrada bazı günler ağladım, bazı günler de güldüm. Sonra da gülmekten ağladım. Arkadaşlarımla doğum günleri kutladım, ailemle yeni yılı kucakladık. O masanın etrafında çok hikaye topladık. Toplarken de bir güzel yedik. Bu sefer aldığımız hikayeler beni şaşırttı; bazıları mutlu, bazıları çok üzücü hikayeler paylaştılar. Aslında çoğu hikaye birçok duyguyu içinde barındırdı. Eee zaten burası 20’lik, her duyguya alan açıyoruz. Çerezlik hikayeler duyurularını 20’liğin Instagram , Twitter ve Linkedin sayfalarından yapıyorum. Takip etmenizi şiddetle öneriyorum. Gelin, çok eğleniyoruz. Esra Ece K., 28 Kardeşim Burcu'nun doğum gününü ilk kez kutlayacaktık. Tam olarak kaç yaşına giriyordu aklımda değil ama pastaya masada ayakta durarak üfleyebildiği bir yaştaydı. Pastanın üstündeki bir mum da yaşını gösteriyor olabilir. Annemle sabah erkenden uyanmış kekinden sosuna kadar çikolatalı ev yapımı bir pasta yapmıştık. Kimler gelebilecek emin değildik o yüzden sadece bir pasta yapmıştık. Bir de annemin peynirli küçük poğaçalarını. Hava karardığında dayımlar elinde pastaneden alınmış bir pasta ile gelmişlerdi. Doğum günü çocuğu kardeşim olsa bile o masanın etrafındaki her çocuk böyle bir kalabalığı bulmuşken pastayı üflemek istiyordu, buna ben de dahildim. Aklımda en belirgin kalan şey o gün kimsenin ülkenin herhangi bir durumuna dair tartışmamış olması. Konuşulanlar yeni yaş, Burcu'nun git gide kime benzediği, genç kuzenlerimin lise hayatlarıydı bizim ise ilkokul durumlarımızdı. Kare bir masanın etrafında toplanmış, flaşlı bir makineye bakarak gülerek babama poz vermiştik. Pastanın herkese yetmemesinden korktuğumu ama ikinci dilimi yeme şansımın olup olmadığını kafamda tarttığımı hatırlıyorum. Görsel: Serra Utkum İkiz Gökçe T., 23 8 yaşındaydım. Turuncu duvarları olan minik mutfağımızda ailecek akşam yemeği yiyorduk. Babam çoğu zamanki gibi gergindi. Annemle tartışmaya başladılar. O kadar hararetli tartışıyorlardı ki korkudan kardeşimle kaskatı kesilmiştik. Ağzımdaki minik ekmek parçasını çeviremiyorum çünkü kendimi ağlamamak için tutuyordum. Babam birden iyice sinirlenip yemek tabağını masaya vurdu ve tabak ikiye ayrıldı. Masaya dağılan yemeğin yere nasıl pıt pıt damlamasını izliyordum. O günden sonra ne oldu biliyor musunuz? Ailecek yemek yemekten nefret ettim, yemek yemekten nefret ettim. Ben en çok yaramı, sınavımı o yemek masalarında yaşadım. İlerde kuracağım aileyle hayatımızın en güzel anılarını biriktirip sohbetlerini ettiğimiz akşam sofraları kuracağım. Ben çok ağladım başkaları ağlamasın. Ağlarsa da gülmekten olsun... Görsel: Serra Utkum İkiz Mert M., 22 Babam kalp rahatsızlığı geçirdiğinde yedi yaşındaydım. Öğrenci tıraşı diye inandırdıkları üç numara saçlarım, pazardan alınan sandaletler, bej rengi kaprim. Yüzümde o korkutan floresan ışıkları. Babam hastanede yatarken beni odasına fazla sokmadılar. Kısa bi süre gördükten sonra beni kırmızı bir arabaya bindirdiler. Gittiğimiz ev, evdeki küçük çocuk, sesi kapalı olsa da çalışan televizyon ve köşedeki masa. Yarım saat kadar etrafı inceledim. Aç olmasam da beni masaya oturttular. Ev sahiplerinin renkli tencereleri ve yaldızlı tabaklarını hatırlıyorum. Ben o zamana kadar hep annemin az tuzlu tereyağlı yemeklerini yedim. Akdenizli birinin zeytinyağlı bol yeşillikli sofrasında her yer tabak olsa da yiyecek bir şey bulamadım. Utangaç ellerle salatadan aldığım birkaç lokmadan sonra yukarda bir gölge belirdi. Kısa saçlı, gülümsediğinde dudakları incecik bir çizgiyi andıran ve daha korkutucu olan kadın, Tabağıma dört beş kaşık pilav koydu. Sofra biraz daha anlamlı gelmeye başladı. Ben, abim, kadın ve eşi. Masada neye dokunsam ne yapsam gözleri bana kayıyor gibi geliyordu. Sanki gizlice kızacak bir şey arıyorlardı. Şimdi düşündüğümde bana ne kadar özenli davrandıklarını fark etmemişim. Pilavda önce kahverengi şehriye tanelerini göremedim. Havuç ve bezelye tanelerini hatırlıyorum, annem olsa “Oğlum bunları yemez.” derdi. Ama o yoktu. Babamla kalıyordu. Döndüğüm yerde onları bulmak istediğim için hiçbir şey söylemedim. O beyaz masa örtüsünün rengi değişti. Herkes yerken ben onlara baktım. Hiçbiri anlamadı. O tabak bitecekti. Ama o gün ne kadar üzgün olduğumu hâlâ unutamadım. Bana bakıp bu pilavın da lezzetli olduğunu, bezelyelerin tatlarını anlattıklarını hatırlıyorum. Abimin bana ara sıra bakıp “Bizi daha fazla zora sokma.” der gibi bakıyordu. Elimden geleni yapsam da barbunyayı, kuru fasulyeyi, bezelyeyi, sevemedim. Biber dolmasına halamlarda mecburen yiyip alıştım. Nohuta da kyk yurdunda. Görsel: Serra Utkum İkiz Mina, 25 Uzayda, şekil değiştiren bir kamilyonun güneşle tanışıp onu tanrılar dünyasına takip etmesiyle ilgili bir dünya vardı kafamda. Bu dünyayı gerçekleştirebilmek için tanrılara bir sofra kurdum. Sonra onlar da geldiler, soframa oturdular.. Güldüler, pasta yediler ve dans ettiler. Tanrılar için çay partisi gibi bir şeydi yani. Görsel: Serra Utkum İkiz Gökçe, 25 2019 yazına ışınlanıyoruz hep birlikte. Babam iş için Özbekistan'a taşındığından beri yılda bir belki denk gelebiliyoruz. Türkiye’de buluşarak hasret gideriyoruz. O sıralar Amsterdam’da kaldığımız öğrenci yurdundan tanışmış olduğum bir de erkek arkadaşım var. Yaklaşık 1,5 yıldır beraberiz o sıralarda, benimle İstanbul’a geldi. Babamın geldiği döneme denk getirdim seyahatimizi tanışabilmeleri için. Gün içerisinde babam ben çocuk, turlayıp durduk. Akşamında, Taksim Çiçek Pasajında rakı-balık yapacaktık, annemi ve teyzemi de çağırdık. Amaç mezuniyet kutlaması. 2016'dan beri Amsterdam’da kolaylıklarıyla, zorluklarıyla, evsiz kalmasıyla, sınavlardan kalmasıyla, üç yılı geride bırakmayı ve yeni maceralara yelken açmayı kutluyorum. Kutluyoruz. Annemin, teyzemin, babamin katkılarını, desteklerini kutluyoruz. Benim için çok duygusal, çok özel bir gün. Çocuk rakıyı sevmedi, bira içiyordu. Şerefeler havada uçuşuyordu. Annemle babam ben çocukken boşanmış olsa da, hala arkadaşlar. Onları gülerken, sohbet ederken ve ortak başarılarını kutlarken görmek beni çok duygulandırdı. Sofrada çeşitli mezeler var; ben en çok deniz börülcesi, midye dolma ve kalamar severim. Keyifler yerindeydi soframızda. Müziğe eşlik etmeler başladı, kemancılar masamıza uğradı. Tam meyve tabakları gelmeye başlarken, can dostum, bu bültenin annesi Yasmin’le mesajlaşıyordum. 'Aaa ben de Galata’dayım, geleyim' demesin mi! Çok sevindim, çok heyecanlandım. Babam ve Yasmin de ilk defa tanışacaktı. Yasmin'le babamın tanışıp kaynaşması yaklaşık beş dakika aldı sanırım. Babam Yasmin’e cüzdanında taşıdığı bebekken çekildiğim vesikalıklardan birini hediye etti. Sağ tarafımda o zamanki sevgilim, sol tarafımda en yakın dostum, karşımda canımdan çok sevdiğim annem babam teyzem… En mutlu anılarımdan biri oldugunu hatırlıyorum, fakat çok uzun süre bu anıyı bastırdım. Ertesi gün babam başka şehire geçecekti, onu bir sonraki yaza kadar göremeyecektim. Ertesi sabah, çocuk yaptığımız planı çöpe atıp ülkesine erken dönme kararı aldı. Beni çok üzdü, hissizleştiğimi hatırlıyorum. Soluğu babamın yanında aldım. Şu an geriye dönüp baktığımda iyi ki de oldu diyorum, güzeliyle çirkiniyle benim için en unutulmaz sofralardan biri oldu. Görsel: Serra Utkum İkiz

Çerezlik Hikayeler: Sofralar

Haziran 23, 2022

·

Makale

Yurt dışından Anekdotlar

New York’ta 5. yılıma giriyorum, yurt dışında yaşamak bağlamında bazı deneyimlerim ve hikayelerim var amaaaaaa benden çok duydunuz, biraz da başkalarının hikayelerini dinleyin diyerekten ilk “çerezlik hikayeler” imizin kurdelasını kesiyorum. Ara sıra çeşitli konularda anılarınızı toplamak için bülten ve Instagram üzerinden ilanlar çıkacağım, hikayelerinizi duymak için çok heyecanlıyım. Hadi bakalım! Hasan Ali, 23, Lozan 2016 senesinde Lozan’a taşınınca ilk fark ettiğim şeylerden biri buradaki ve Türkiye'deki ürün fiyatlarının yerel para birimi bakımından aynı olmasıydı. Türkiye’de paketi 13 liraya satılan ve bir paketinde 5 farklı renkte bulunan kare post-it ler, burada da 13 İsviçre frangıydı (CHF). O senelerde 1 CHF, 3 TL'ye denk geldiğinden kendi kendime ‘36 TL'ye post-it mi alınır’ dediğimi ve arkadaşlarıma resmini çekip attığımı hatırlıyorum. Şimdi sene 2021, Türkiye’de post-it fiyatları nedir bilmiyorum ama İsviçre'de hala 13 CHF. Fakat şimdi 1 CHF 3 TL degil 9,5 TL. Yani orta okulda gereksiz ne varsa yazdığım, sıkıldıkça üzerine resim çizip sonra çöpe attığım post-itlerin paketi 123.5 TL'ye denk geliyor. İyi günler. Görsel: Serra Utkum İkiz M., 26, Brüksel Her şey pandemi başında 10 km koşmaya karar vermemle başladı. Her hafta 0.5 km artırarak mayıs ayında 9 km koşmaya hazırdım. Evimden 1.5 km uzaktaki Parc du Cinquantenaire’a doğru yol aldım. 6. kmde bağırsaklarım hareketlendi. Pandemi sebebiyle hiçbir umumi tuvalet açık değildi. Tutabileceğime inandığım için devam ettim. Ne kadar da yanılmışım. 7,5 km’den sonra eve koşmaya başladım. 8.km’de kötü hissetmeye başladım. Yürüyerek tutmaya çalıştım baktım olmuyor koşmaya başladım. Çok kötü bir his geldi ve ardından inanılmaz meditatif bir hale büründüm. O an altıma yapıyordum ve elimden hiçbir şey gelmiyordu. Tarif edilemeyen bir sakinlik bedenimi sardı. O andan sonra sanki cennetten bir ışık belirdi ve bana bir ara sokak gösterdi. O sokağa girdim park eden iki arabanın ortasına ihtiyacımı giderdikten sonra sokaktan çıktım ve sakince yürümeye devam ettim. Kimse yoktu. Tüm restoran ve marketler pandemi sebebiyle kapalıydı. Zaten işimi hallettim bari sıvayım diyerek eve koşarak döndüm. Travmadan da bir süre koşamadım. Bu olaydan 1.5 ay sonra koşarken, işimi hallettiğim yere bir seyyar tuvalet konulduğunu gördüm. Avrupa parlementosunun 500 metre uzağında bürokrat evlerinin önüne bıraktığım hediye, Türk dış politika tarihinin en büyük başarısıdır. Görsel: Serra Utkum İkiz Harry, 24, Montreal Arkadaşlarımla bir gece kulübüne gittik. 6 kız, ev arkadaşım ve ben ile 2 erkeğiz. Müzikle beraber hepimiz dans etmeye başladık, oda arkadaşım da içki sipariş etmeye gitti. Dans ederek kendimizi kaybederken, meğersem arkamdaki tanımadığımız iki erkek bana tekme atmaya çalışıyor, tuhaf hareketler yapıyorlarmış. Ev arkadaşım da siparişleri verdikten sonra bu ikiliyi farkedip, çocukları yanına çağırmış. Boyu 2,5 metre olduğu için de ikiliyi korkuttu ve kaçmalarına neden oldu. Yani bu hikayeden aldığımız ders : kendinize büyük cüsseli bir ev arkadaşı bulun. Görsel: Serra Utkum İkiz Gökçe, 25, Amsterdam Amsterdam’ın kötü havası meşhurdur. Özellikle yaz ayları hiç olmadığı kadar yağmurludur. Geçen yaz, Netflix’teki müşteri hizmetleri işimi evden devam ettirdiğim akşamcı vardiyamda, yağmur yağmaya başladı. Fakat öyle bir yağmur ki... Rüzgarla karışık, talan ediyor her yeri, göz gözü görmüyor. Ben de mutfak masamdan çalışıyorum, müşteriyle telefondayım, hanımefendiye modemi ve televizyonu 3 dakika prizden çekmeleri gerektiğini izah etmeye çalışıyorum. Bir anda şıp şıp mutfak camı tarafından sesler gelmeye başlıyor. Duvara baktığımda ne göreyim! Duvarın içinden su akıyor delilercesine, müşteriyi de kapatmıyorum, kitliyor beni. Sonra bir anda bilgisayarımın olduğu mutfak masasının üstündeki lambanın içine su dolmaya başlıyor ve şarrrr diye bilgisayarın üstüne su boşalıyor. Müşteriye TEKRAR ARAYIN diye istemsizce bağırıp kapatıyorum. Zaten yerler su, her şeyi prizden çekip dışarı koşuyor, şalteri indiriyor ve itfaiyeyi arıyorum. Ghostbusters pijama şortum, ev terliğim ve sweatshirt imle dışarıda itfaiyenin gelmesini beklerken, bir yandan ülkede olmayan ev arkadaşıma durum raporu veriyorum. İtfaiye 3 gün elektriklerin kesik kalması gerektiğini, benim de başka bir evde kalmamı önerdiğini söylüyor. En yakın arkadaşlarımdan birini arıyor, buzdolabından bozulacak şeyleri ve iki günlük kıyafet alıp evden apar topar çıkıyorum. Umarım ilk ve son defa evimi su basmıştır diye umarken, bir sonraki sene yine yaz aylarında bu olay kendini tekrarlıyor. Fakat ben bu sefer paniklemiyorum, çünkü ne yapacağımı biliyorum. âli, Leuven, 23 Türkiye'de uzun zaman geçirdikten sonra yaşadığımız problemlerin başka ülkelerde olmadığını, hayatın orada çok daha iyi olacağı yanılgısına düşebiliyoruz bazen. 3 ay ev aradıktan sonra Amsterdam’a evim olmadan taşınmaya karar vermiştim. İki hafta arkadaşımla kaldım. Ev sahiplerinden “ Türklere ev yok ” dan tutun, “ Cihatçılara ev vermiyorum ”-a kadar her şeyi duydum. Prag’da aynı şekilde “ Müslümanlara ev vermiyorum ” gibi söylemler ile taşınmadan önceki gece anlaştığımız eve çıkamayacağım haberini almıştım. Sabah gelen nakliye şirketine yeni “evim” yerine depoya götürtmüş, eşyalarımı orada bırakmak zorunda kalmıştım. Evim diyebileceğim bir yer bulmak zor, bulduktan sonra ben buraya ait olabilirim hissini yakalamak daha da zor. Ama en zoru, ksenofobi, islamofobi ve cinsiyetçilik gibi sorunların sadece ülkemize özel olmadığı ve dünyanın her yerinde yaşanan zulümler olduğunu anlayıp onlarla aktif olarak mücadele edebilmek bence… Melisa, 26, Amsterdam Bir kafede oturuyorum, yanımda yabancı bir çift var. Bir şeyler soruyorlar, yarım yamalak cevap verirken ne kadar güzel bir çift olduklarını söylemeye çalışıyorum. Gözümün ucuyla çevreye bakıyorum; her sokakta bir parti ortamı hakim, bol kafein ile izliyorum. Amsterdam’da King’s Day. ‘ Biri o gün bana eşlik edecek ama gelmese de ben böyle sokak sokak gezsem mi ’ diye düşünürken karşıdan biri geliyor! “ Hey, hello! Today is a big day ” diyor. Hareketli, dans ediyor ve kocaman gülümsüyor. İç sesim konuşuyor: ‘ Melisa al sana ruh ikizin! ’ Oturuyor yanıma, “ Sen bizim kızsın herhalde Melisa, ben Ömer ” diyor! Yanımdaki çiftle konuşuyor, “ Hadi kalk ” diyor. İkimiz de bir kahve içeriz derken o gün 22 kilometre kat ediyoruz dans ederek! Gün sonunda veda ediyoruz, arkasından bakarken ‘ne güzel bir arkadaş edindim’ diyorum! Tahmin edemeyeceğim şekilde her şey bir anda değişiyor. Bir buçuk yıl sonra aynı gün “ Benim için hep o daha tanımadan elinden tutup heyecanla kalabalıklara daldığım kızsın Melisa. Sen benim ellerimi tutup bırakmadıkça ben her yere yürüyeceğim ” diyor.

Yurt dışından Anekdotlar

Ekim 7, 2021

·

Makale

Nostaljik Anekdotlar

Çerezlik Hikayeler’de bu hafta konumuz nostalji. Elektroniklerden, kitaplara, peruklardan, oyuncaklara kadar lezzetli bir çerez karışımı ile sizlerleyiz. Yazılar sizden, görseller de yetenekli mi yetenekli 20'liğimiz Serra Utkum İkiz 'den. Kokteyl yanına yemelik, televizyon izlerken didiklemelik. İyi okumalar. İllüstrasyon : Serra Utkum İkiz Yasmin, 23, İstanbul/New York Yıllardan 2007-2008. İlkokul öğrenciliğimin doruğundayım; 1. Sınıfı atlatmış, kız kardeşim ünvanını kazanmış bir sıra arkadaşım, sınıf numaram olan E harfine inanılmaz bir bağlılığım ve beyaz külotlu çoraplara karşı açıklanamayacak bir nefretim var. Bunları geçtim, okul sonrası düzenimi oturtmuşum. Saat 15:00’i gösterdiği an, hoppa servisin en arka koltuklarına. Köprüyü geçtiğimiz yoğun trafikli o süre boyunca aklımda tek bir şey: sucuklu tost ve portakal suyu. Okuldan eve vardığım an çantamı kapının yakınındaki pufa koyar, üstümü değiştirir, ellerimi yıkar ( önemli ), yiyeceklerimi alıp televizyonun karşısına otururdum. O dönem kalitesinin zirvede olduğu Disney Channel’ı açar ve ödevlerime başlamadan önce 2-3 dizi izlerdim. Sucuklu tostum, o eski plastik beyaz tost makinalarından çıktığı için üçgen şeklinde olurdu. Makinanın içine akıp kızaran kaşar peynirleri de çatır çutur , elimi ve damağımı yaka yaka yerdim. Büyümenin getirdiği bilinmezlik beni o dönem çok korkuturdu. Kendi kendime şu sözü verdiğimi hatırlıyorum: ‘ Yasmin, ne olursa olsun, ne kadar büyürsen büyü, sucuklu tostundan ve Disney Channel’dan vazgeçmeyeceksin! ’ Bu sözü kelimesi kelimesine tutmamış olsam da, sözün taşıdığı ağırlığı ve duyguları kendime hep hatırlatıyorum. Büyümek de güzel şey doğrusu, içinizdeki çocuğu unutmadıkça. İllüstrasyon : Serra Utkum İkiz Berkok, 26, Londra Çocukken tüplü televizyonlar daha yaygındı. Tüplü televizyonların da sebebini bilmediğim şekilde bir ‘ aurası ’ olur — muhtemelen ekrana görüntü veren sistemin manyetik alanı. Ekrana elini yaklaştırınca elektriksel bir buluta dokunur gibi olurdum, hafif bir karıncalanma hissi ile avucumu okşardı. Sonra ruh, aura, enerji konseptleri kafamda hep bununla eşleşti. Bir kere suratımı, hatta dilimi de yaklaştırdığımı hatırlıyorum. Ama zararı vardır aptal kalırım diye korktum ve hızla geri çekildim. Bazı insanların enerji alanına girince de bu olur diye korkmuyor değilim. İllüstrasyon : Serra Utkum İkiz Melisa, 21, Istanbul Bana çocukluğumu hatırlatan bir kitap var— adını kendim dışında kimseden duymadım ne yazık ki. Henüz kitap okuma alışkanlığımın ince çocuk kitaplarıyla sınırlı olduğu ilkokul sürecimde kuzenimden aldığım Bilgin Adalı'nın "Kaledibi Sokağı" adlı kitabı. 13 yaşında olmamama rağmen üstünde +13 yazılı bir kitap okuduğum için kendimi çok büyümüş hissetmiştim. Aynı zamanda okuduğum ilk kalın kitaptı, yaz bitiminde okula döndüğümüzde ne yazık ki hiçbir arkadaşım o kadar kalın bir kitabı okuduğuma inanmamıştı. (oysa muhtemelen kalın bir kitap bile değildi). Çok sevdiğim için hep yanımda taşıyordum fakat sonrasında okulda çalındı. Yakın zamanda nostalji için alıp tekrar okumayı planlıyorum. İllüstrasyon : Serra Utkum İkiz Emre, 19, Giresun Bana çocukluğumu hatırlatan, hatta belkide çocukluğumu oluşturan şey radyo, ev telefonu veya başka bir cihaz — ama bozuk olanlardan. Küçüklüğümde bozuk veya eski aletleri söker ve içinde bulunan kablo, ampül, hoparlör vb. gibi kısımlarını alır ve kendimce küçük deneyler yapardım. O zamanlarda bu hobi, yapmaktan mutluluk duyduğum tek şeydi çünkü çoğu yaşıtımın tersine ben dışarı çıkıp oyunlar oynamazdım. Elektronik aletler benim en büyük arkadaşlarımdı. Köyde kimde bozuk veya atacağı bir alet görsem ‘ onu bana verebilir misiniz? ’ derdim. Maalesef evimizin yanması ardından, elime elektronik aletler geçtiğinde bu olayı hatırlar ve hevesim kırılırdı. Her ne kadar arkadaşlarımın gidişinin üzerinde hayli zaman geçmiş olsada köyde eski veya çalışmayan bir elektronik alet gördüğümde içimden " Bunu bana verebilir misiniz? " diyor ama bunu gerçeğe dökemiyor, gülüyor ve kendi kendime " Eskiden olsa bu aleti zevkle söker, her parçasını ayırır ve bir şeyler yapmaya çalışırdım. Ne günlermiş be! " diyorum. İllüstrasyon : Serra Utkum İkiz Ece, 23, İstanbul Game Boy umu tüm oyun kasetlerimle birlikte her yere taşırdım. Game Boy ’un açılmadığı ya da oyunun çalışmadığı zamanlar oluyordu. Bu anlarda hemen ümit yitirmek yerine sihirli “çıkarıp, üfleyip, geri takma” tekniğini uygulardım. Bu yöntem, belirli bir jenerasyona özel, ortak bilinçten gelen bir hareket bence. Bu taktiğin gerçekte işe yarıyor oluşu da muazzam bir mucize bence. Ipad ile büyümüş çocukların asla anlayamayacağı, müthiş bir tatmin, sihir, büyü. İllüstrasyon : Serra Utkum İkiz Ada, 22, İstanbul Küçükken Hannah Montana’ya aşıktım ve kendimi galiba bir ara o sanıyordum. Her şeyim Hannah Montana’lıydı ve bi gün bu koleksiyonuma peruk da dahil oldu. Her yere Hannah Montana peruğumu giyerek gidiyodum. Perukla uyumlu Hannah Montana benzeri kıyafetler kombinliyordum. Annemler adına bir miktar üzücü. Bu arada, her yere derken gerçekten bakkaldan, alışveriş merkezine kadar. Her yere. Peruğu hala saklarım. İllüstrasyon : Serra Utkum İkiz Başak, 20, Antalya Turkcell Selocanı bu benim en çok sevdiğim oyuncaktı. Ablam Turkcell’de çalışırken alıp bana hediye etmişti, fazla oyuncağım olmadığı için de Selocan benim en yakın arkadaşımdı. Ablamı ne zaman sinir etsem, beni onunla sınardı. Her kavgamızda oyuncağın farklı bir yeri koptuğu için annemin sürekli oyuncağımı diktiğini hatırlıyorum. Ablamlar bi gün evdeki gereksiz eşyaları atmaya karar vermişler, benim Selocan da atılanlar arasındaymış. Annemle pazardan eve dönerken mahalleden çocukların onu elli kuruşa sattığını gördüm. O anı düşününce hala içim acıyor.

Nostaljik Anekdotlar

Kasım 18, 2021

·

Makale

Akademik Anekdotlar

Çerezlik Hikayeler’de bu hafta konumuz eğitim. Spiderman zıplayışlarından, armut kostümlerine kadar harika bir seçki ile sizlerleyiz. Çerezlik hikayeler duyurularını 20’liğin Instagram , Twitter ve Linkedin sayfalarından yapıyorum. Takip etmenizi şiddetle öneriyorum. Gelin, çok eğleniyoruz. Hikayeler sizden, görseller yetenekli 20liğimiz Serra Utkum İkiz 'den. Görsel: Serra Utkum İkiz Yasmin, 23, İstanbul/New York Bu sizin ilk okulunuzda olan bir şey miydi bilmiyorum ama bizde bir dönem, sanırım 2. sınıfta, herkes birbirinin jile ve pantalonunu indiriyormuş gibi yapardı. Birine yaklaşıp pantolonunun yanlarından ya da jile eteğinin uçlarından tutar ve aşağı çekerdi. Tabii ki hiçbir zaman pantolonlar yere inmez, kimse için utanç verici bir durum olmazdı. Bir gün yine sınıfta böyle bir terör esiyor, herkes birini kovalıyor, ben de ‘eksik olmayalım biz de bir kere deneyelim’ diyerek bir çocuğa yaklaştım ve pantalonunu çektim. Sonra bir baktım çocuğun pantolonu yerde, sınıfın ortasında donu ile duruyor. Meğersem pantolonu biraz bol geliyormuş… Utançtan kıpkırmızıyım. Çocuk şokta ve biraz kızgın. Benim de bileğimde bir dönem çok popüler olan, hani bileğe vurunca kıvrılan bilezikler varya, ondan vardı. Böyle siyahtı, üstünde mor bir yarasa vardı. Öğretmene beni şikayet etmemesi için bileziğimi ona verdim. Şikayetten öte sanırım çok mahçup hissettiğim için çocuğa bir şey hediye etme gereği duydum. Görsel: Serra Utkum İkiz Ece, 23, İstanbul Üniversitedeki ilk senemde arkadaşımla birlikte radyo kulübünde yayıncı olarak katılıp her hafta yayın yapmaya başladık. Bir yayın günü Toygar Işıklı’nın Spotify’daki Aşk-ı Memnu albümünü keşfettikten sonra o akşam Aşk-ı Memnu temalı bir yayın yapmaya karar verdik. Ben Behlü, o Bihter, arkada albümden Yavaş Aşk, Konaktaki Yalnızlık, bu Sır Elbet Çözülür gibi açtığınızda dizide tam olarak hangi konunun işlendiğini anlayabileceğiniz müzikler çalarken üstüne sohbet ettiğimiz bir yayın. Yayını albümün son şarkısı Yasak Aşk - Remix’le bitirdik. Güzel, eğlenceli bir yayın oldu. Tatlı tatlı odalarımıza doğru ilerlerken radyonun Spotify hesabında yayın yaptıktan sonra açılması gereken bant listesine geçmediğimizi ve Toygar Işıklı albümünü açık bıraktığımızı hatırladık. Radyo grubuna durumu bildirdiğimizde birisi kendi bilgisayarından halledebileceğini, bizim geri dönmemize gerek olmadığını söyleyince yolumuza devam ettik. Sonraki gün, radyo kulübünün sayfasında bir Toygar Işıklı screenshotı ve “ arkadaşlar KURadyo bu değil ” diye başlayan kocaman bir paragraf yazı! Başımızdan aşağı kaynar sular... Tüm gece radyoda Aşk-ı Memnu albümü çalmış durmuş. Bu olay sonrası gittiğimiz kulüp toplantılarında insanların yüzüne bakamıyoruz. Ve o sene sonu Spotify Wrapped zamanı geliyor, KURadyo’nun en çok dinlediği şarkılar bu yazının sonunda tahmin edeceğiniz gibi: baştan sona Toygar Işıklı albümü :’) Not :Burdan canım yayın arkadaşım Orçun’un ve o zamanlar radyo kulübü başkanım olan Şeyma’nın yanağına birer öpücük konduruyorum. Not2 : radyo okul kafeteryasına canlı yayın yapıyor Görsel: Serra Utkum İkiz Beyza, 19, Istanbul Türkçesi az Fransız öğretmenimiz sorumu " oha ula " diyerek yanıtlamıştı. Görsel: Serra Utkum İkiz Ada, 22, İstanbul Hırsız polis oynuyorduk, kızlar erkekleri kovalıyordu. Sınıf arkadaşım olan bir çocuk sırf yakalanmamak icin üçüncü kattaki merdiven boşluğundan ' ben spidermanim, yakalanmam !' diyerek atladı. Hem korkunç, hem komik, hem de bi miktar büyüleyici bir andı. Not : Çocuk bayıldı ama kırık, çatlak, hiçbir şey olmadı. Ayıldıktan sonra hayatına kaldığı yerden devam etti. Notun notu : hırsız polisi kazandı. Çok ilginç bir çocuktu, çok severim kendisini ama açıkçası hiçbirimiz 3. kattan aşağı atlayacağını beklemiyorduk. Görsel: Serra Utkum İkiz Esra Ece, 27, İstanbul Ana sınıfındaydım yerli malı haftası için sınıftan seçilen beş kişi beş farklı meyve olmuştuk, ben de sarı bir armuttum. Evet sulu ve dışı sarı armut! Sarı kartonları birleştirerek dev bir armut kartoneti yapmıştık, annemle. Onu giymiş okulun bahçesinde armut olmaya dair dört satırlık bir şiir okumuştum. Keşke şiiri hatırlayabilsem ama o pek aklımda değil, aklımda kalan o günden sonra tüm üst sınıfların beni bahçede her gördüklerinde ‘armut kız’ diye seslenmesi. O yaşlarda buna çok sinirlendiğimi ve anneme bu ne kadar saçma bir fikirmiş dediğimi hatırlıyorum. Bugün ise bayağı kahkahalar atarak ‘evet sulu ve lezzetli bir armuttum ben’ diyebiliyorum. “ Yerli malı yurdun malı, herkes onu kullanmalı. ” Görsel: Serra Utkum İkiz K, 23, Istanbul Okumayı bir tık erken sökmüştüm. Annemler nazara biraz fazla inandığı için bunun duyulmasını çok fazla istemediler. O yüzden genel olarak beni tembihliyorlardı ' Aman sakın kimseye söyleme bunu!! ' diye. Anaokuluna beni dedem bırakırdı ve girerken bana ' Eğer okumayı öğrendiğini bilirlerse seni yuvadan atarlar! ' dedi. Ben inanılmaz gerildim. Bunun üzerinden zaman geçti dikkatliyim, salağa yatıyorum böyle. Arkadaşlar kitabın var mı diye sorunca ' Ne kitabı? ' falan diyorum (şaka yok hoca anlatıyor bunu annemlere, klasik erkek savunma sanatı). Derken bir gün okuma saatinde herkes resimli kitap almış hocayı dinlerken ben bir yerden sonra dalmışım başlamışım kendi kendime sesli okumaya. Sınıfta bir sessizlik olmuş hoca da bana bakıyor meğersek. Hoca ' Aaa sen okuma biliyor musun? ' dediğinde dedemin dedikleri aklıma geldi ve korkudan deli gibi ağlamaya başlamışım. Hocaya ' N'olur beni okuldan atmayın!! ' diyorum herkes şok... Günün sonunda dedem okuldan beni almaya gelince olayın aslı ortaya çıkıyor ama ben hala atıldığımı düşünüyorum. Eve gelince dedemden önce eve koşup annemle babama okuldan atıldığımı söylüyorum. Neyse en sonunda okuma saatlerinde pastel boyayla ilgilenmeye başlıyorum...

Akademik Anekdotlar

Aralık 16, 2021

·

Makale

Sevgililer Günü Anekdotları

Çerezlik Hikayeler’de bu hafta konumuz Sevgililer Günü. Sevginin her gün kutlanması gerektiğine inanıyorum ama 14 Şubat gibi özel günler elimizdekilerin değerini hatırlatıyor. Olay hediye vermek, büyük kutlamalar yapmak değil, kendimizi ve çevremizdekileri ne kadar sevdiğimizi hatırlamak, o sevgiyi hissettirmek. Çerezlik hikayeler duyurularını 20’liğin Instagram , Twitter ve Linkedin hesaplarından yapıyorum. Takip etmenizi şiddetle öneriyorum. Gelin, çok eğleniyoruz. Hikayeler sizden, görseller yetenekli 20liğimiz Serra Utkum İkiz 'den. O zaman başlayalım bakalım. Görsel: Serra Utkum İkiz N,25 Şu ana kadar herhangi bir kız arkadaşımla yüz yüze geçirdiğim bir Sevgililer Günüm olmadı. Bir kız arkadaşımla long distance yapıyorduk, onunla çevrimiçi bir kutlama yaptık. Son kız arkadaşım Erasmustaydı, 14 Şubatta bildiğin Facetime yaptık. Bu Sevgililer Gününde ise 9 saat uçak yolculuğundan saat 6’da dönmüş bir şekilde ofise gideceğim… Her cümlemde neden batıyorum ben ya? Aşk adamıyım resmen. Görsel: Serra Utkum İkiz C, 23 Sevgililer Gününde önümde durduğu ve yolu tıkadığı için kalp şeklinde balonları olan bir kızın balonlarından birini patlattım. Görsel: Serra Utkum İkiz T, 24 Çocukken Delhi'de yaşıyordum. Sevgililer Günü sezonunda, bir kızla ‘date’ e çıktığımızı gören yaşlı amcalar bizi sokakta kovalardı. Görsel: Serra Utkum İkiz A, 24 Sevgililer gününde, tek başıma gidip Moulin Rouge müzikalini izledim. Harikaydı. Görsel: Serra Utkum İkiz J, 23 Dördüncü sınıfta Sevgililer Günü kartları hazırlıyorduk. Benim hoşlandığım çocuk herkese kart yapmıştı ama sadece bana verdiği kartta ' sevgilim ' yazıyordu. Çok heyecanlanmıştım. Ama sonra bana çıkma teklifinde bulunacağına, gidip başka bir kıza teklif etti. Çıkmaya başladılar.

Sevgililer Günü Anekdotları

Şubat 17, 2022

·

Makale