Berrak zihinler için yalın, zengin, bağımsız bir Türkçe dijital medya üyeliği.
Ücretsiz Kaydol →Pusula: Dış Politika
Partiler, parti programlarında "dış politikayı" nasıl ele alıyor?
3 Hikâye
AK Parti ve MHP dış politikaya nasıl bakıyor?
AK Parti programında dış politika AK Parti, programında Türkiye’nin konumunun pek çok işbirliği için çekim alanı olduğunu ifade ederken bu potansiyelin kullanılmasının “ jeopolitiğin akıllıca kullanılmasına bağlı olduğunu ” söylüyor. Türkiye’nin güç merkezleri ile ilişkilerini “ alternatifli, esnek ve çok eksenli ” şekilde yeniden düzenlemesi gerektiği ifade edilirken, bugün özellikle Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin ardından yaşananlarla, özellikle NATO’nun rolünün artmasıyla tam tersi doğrulansa da “ askeri ittifakların ve blokların, uluslararası ilişkilerin belirleyici unsuru olma niteliğinin önemli ölçüde azaldığı ” iddia ediliyor. Hükümet partisi, “ karşılıklı çıkar ilişkilerine dayalı, gerçekçi bir dış politika ” vaadinde bulunuyor. Dış politikada karar verme ve uygulama süreçlerini sadece bürokrasiyle yürütmenin yerine parlamentonun ve toplumun katılımının da amaçlandığı söyleniyor. “ Demokrasisi, ekonomisi ve insan haklarına saygılı tutumuyla bölgesel istikrar unsuru ” Türkiye’nin kriz bölgelerinde çözüm için daha fazla inisiyatif alacağı, komşularıyla diyaloga dayalı iyi ilişkiler sürdürme çabasını artıracağı söyleniyor. Avrupa ülkeleriyle ve Avrupa Birliği ile iyi ilişkiler kurulacağından, “ AB üyeliği için şartların bir an önce sağlanacağından ve gündemin yapay sorunlarla meşgul edilmesinin önleneceğinden ” söz ediliyor. ABD ile savunma ağırlıklı işbirliğinin süreceği ve ekonomi, yatırım, bilim ve teknoloji alanında daha fazla işbirliği yapılacağı, Rusya ile de “ rekabete değil işbirliğine dayanan dostça ilişkiler ” kurulacağı belirtiliyor. “ Türk dış politikasının geleneksel Atlantik ve Avrupa boyutlarının yanında, Avrasya eksenli bir politikanın da geliştirilmesi yolundaki çabaların süreceği ” belirtiliyor. Çin ve Asya’daki dinamik ekonomilerle daha sıkı ilişkiler kurulacağı söyleniyor. Daily Sabah Yunanistan ile de “ ekonomik çıkarlara dayanan ilişkilerin artarak süreceği, bu ilişkilerin oluşturacağı güven ortamı sayesinde, daha karmaşık olan siyasi sorunların çözümü için zemin hazırlanacağı ” ifade ediliyor. Kıbrıs’ta çözümün iki devletin varacağı uzlaşmaya dayanması gerektiği savunuluyor. AK Parti, Orta Asya Türk Cumhuriyetleri ile ilişkilerin geliştirilmesini savunuyor. İslam ülkeleriyle ilişkilere “ özel önem verildiği ”, İslam Konferansı Örgütü’nün uluslararası alanda daha saygın yer edinebilmesi için çalışılacağı ifade ediliyor. Soğuk Savaş’ın bitişiyle Karadeniz ve Kafkasya’da yeni işbirliği alanlarının ortaya çıktığı aktarılıyor. Türkiye’nin yeraltı ve yer üstü kaynaklarına sahip olan Kafkasya’nın Orta Doğu ve Balkanlar’la ekonomik bütünleşmesine katkı vermeye çalışacağı söyleniyor. Yurtdışında yaşayan Türk vatandaşlarının haklarının daha fazla korunması için çaba sarf edileceği de aktarılıyor. Pratikteki farklar AK Parti her ne kadar realist bir dış politika vizyonu olduğunu ifade etse de, özellikle Arap Baharı ile başlayan süreçte Türkiye’nin ulusal çıkarlarını maksimize etmemek pahasına realizm karşıtı idealist bir dış politika izledi. Bu “ümmetçi” idealizm, Mısır’da Müslüman Kardeşler yönetimini deviren darbenin kalıcı bir hükümete dönüşmesi ve Suriye’de Esad rejiminin yıkılmaması sonucunda sürdürülemez bir hale geldi. Türkiye, AK Parti’nin gerçeklerden kopuk idealist dış politikası sebebiyle bölgesinde izole edilen bir ülke oldu. Özellikle Doğu Akdeniz’deki haklarını ve çıkarlarını koruması oldukça zorlaştı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yıllar önce ağır sözlerle eleştirdiği ve tüm diplomatik ilişkileri kestiği Beşar Esad ya da geçtiğimiz günlerde el sıkıştığı Abdülfettah el Sisi ile görüşme talep etmesi ya da Ukrayna’nın işgali konusunda batı ülkelerinden ayrışarak arabulucu rolünü üstlenmesi ve kendi çıkarlarını riske atmayan bir politika izlemesi, idealizmden realizme dönüşün en net göstergeleri olarak değerlendirilebilir. BBC Türkiye, AK Parti iktidarında Avrupa’nın açık ara en fazla enflasyon oranına sahip ülkesi haline geldi. Göteborg Üniversitesi Demokrasinin Çeşitleri Enstitüsü'nün son Demokrasi Raporu’nda 179 ülke arasında 147’inci sırada yer aldı. 2021’de insan hakları ihlali gerekçesiyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne yapılan başvuruların toplamının %22’si Türkiye ile ilgiliydi. Haliyle Türkiye, AK Parti programında belirtilen “ Demokrasisi, ekonomisi ve insan haklarına saygılı tutumuyla bölgesel istikrar unsuru” olma ve bu niteliğiyle bölgesel krizlerde inisiyatif alma iddiasından oldukça uzaklaştı. Ak Parti’nin Rusya’ya, Kafkasya’ya ve Avrasya’ya yönelik söylemlerine yönelik dış politikasının uygulamada tutarlı olduğunu söylemek mümkün olsa da, AB üyelik şartlarının tamamlanmasına yönelik bir çabadan söz etmek imkansız. Aksine, AB ile Türkiye ilişkileri tarihin en soğuk dönemlerinden birini yaşıyor. Programın aksine, ABD ve Yunanistan ile ilişkilerin geliştirilmesine yönelik de bir çabadan söz etmek zor. Öte yandan, AB, ABD ve Yunanistan’ın Türkiye’ye karşı tutumlarını göz önüne alınca bu durumu yalnızca AK Parti’nin politikalarıyla açıklamak da iktidar partisine haksızlık olacaktır. Bu bölümü bitirmeden, Abdullah Esin’in AK Parti’nin 20 yıllık iktidarında dış politikada yaşadığı savrulmaları, " komşularla sıfır sorundan değerli yalnızlığa, AB ile müzakerelerden Avrasyacılığa ve yeniden denge politikasına değişimleri ” özetleyen yazısına göz atmanızı öneririm . MHP programında dış politika MHP programında da Türkiye’nin jeostratejik konumunun önemine vurgu yapılıyor. “ Gerçekçi, karşılıklı menfaate dayanan milli bir stratejiye dayanan Türkiye merkezli ve çok yönlü bir dış politika ” savunuluyor. Dış politika konusunu programında AK Parti’den daha detaylı şekilde ele alan MHP, dış politikasının hedefini “ Türkiye’nin milli güvenliğini ve milli çıkarlarını korumak ve geliştirmek; çevremizde barış, istikrar ve güvenlik kuşağı oluşturmak; başta komşularımız olmak üzere, bütün ülkelerle karşılıklı saygı ve yarara dayalı ilişkiler kurmak; mevcut sorunları Türkiye’nin hak ve çıkarları korunarak uluslararası hukuk çerçevesinde adil ve kalıcı çözümlere kavuşturmak ” olarak tanımlıyor. Türkiye’nin güçlü, itibarlı, güvenilen, sözü dinlenen ve dostluğu aranan bir ülke olması hedeflenirken “ milli kültüre, toprak bütünlüğüne ve üniter devlet yapısına saygının ” kırmızı çizgi olduğu vurgulanıyor. Diğer devletlerin iç işlerine karışmama prensibinin altı çiziliyor, “ sadece ticari değil, tarihî ve kültürel boyutları da dikkate alan şahsiyetli bir dış politika belirlenmesi ” talep ediliyor. MHP de tıpkı AK Parti gibi Türkiye’nin Kafkasya, Balkanlar ve Orta Doğu arasındaki işbirliğinin artmasına liderlik etmesini savunurken “ bölgeyi istikrarsızlaştıran, kan ve gözyaşı getiren küresel projelere ” karşı çıkıyor. Bu projelerin ne olduğuysa programda açıklanmıyor. Parti, “ Türkiye’ye karşı tarihten gelen husumetleri bugüne taşıyan ve Türkiye’nin milli çıkarlarını hedef alan ülkelere karşı ” meşruiyet çerçevesinde caydırıcı dış politika uygulanmasını savunuyor. Öte yandan ne Türkiye’ye husumet besleyen ülkelerin hangileri olduğu, ne de caydırıcı dış politikanın ne anlama geldiği açıklanmıyor. Dış politikanın öncelikli ilgi alanı Türk dünyası olarak tarif edilirken Kıbrıs, Kafkasya, Orta-Asya Türk Cumhuriyetleri ve Balkan ülkeleriyle ekonomik, sosyal, siyasi ve kültürel ilişkilerin geliştirilmesi ve derinleştirilmesi hedefleniyor. Türkgün MHP, AK Parti’nin aksine Kıbrıs’ı, Türkiye’nin “ en önemli milli davası ” olarak niteliyor. Adada tek gerçekçi çözümün iki milletli ve iki devletli bir yapı olduğu savunuluyor ve federasyon fikrine kapılar kapanıyor. Parti, AB ile ilişkilerin yeniden tanımlanmasını gerekli görürken konunun Türkiye için “ kimlik ve kader sorunu ” olarak değerlendirilmesine karşı çıkıyor. Türkiye’nin “ AB yörüngesinde sürüklenmeye muhtaç olmadığının ” altı çiziliyor. Ancak AB’nin Türkiye’nin milli birliğine, terör, bölücülük, Kıbrıs, Yunanistan ve Ermenistan konularındaki hassasiyetlerini gözetmesi halinde ortaklık müzakerelerinin sürdürülmesinin makul olacağı belirtiliyor. ABD ile ilişkilerin “ ekonomik, siyasi ve güvenlik boyutlarıyla her iki tarafın karşılıklı çıkarlarına hizmet edecek şekilde, eşitlik ve karşılıklılık temelinde yürütülmesi ”, Rusya, İran, Balkan ve Orta Doğu ülkeleriyle barış, istikrar ve bölgesel işbirliği temelinde ortak ekonomik projeler üretilmesi, Afrika, Uzak Doğu ve Güney Doğu Asya ülkeleriyle dinamik bir ekonomik işbirliği ortamının yaratılması savunuluyor. MHP, bu yaklaşıma “ çok yönlü dış politika ” adını veriyor. Irak’ın toprak bütünlüğüne özel olarak vurgu yapılırken “ Irak’taki Türkmen varlığının haklarının korunmasının ve Irak topraklarının Türkiye için güvenlik tehdidi oluşturmamasının ” öneminin altı çiziliyor. Irak topraklarından Türkiye’ye yönelen terör tehdidi karşısında “ terör unsurlarının tasfiyesi için Türkiye’nin uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarını kullanacağı ” ifade ediliyor. MHP’nin belirleyici etkisi Dış politikayı programında kapsamlı şekilde ele alan MHP’nin iktidar ortağı olmasının Türkiye’nin dış politikasında değişikliklere yol açtığı, iki partinin programlarına bakınca da belli oluyor. “Gerçekçi” dış politikaya vurgu yapan MHP’nin, iktidarın yeniden realist bir çizgiye gelmesinde etkili olduğu söylenebilir. İHA Dahası, Kıbrıs konusundaki hassasiyeti programına da yansıyan MHP’nin, bir dönem Annan planı ile Kıbrıs’ta federatif bir yapı kurulmasını destekleyen AK Parti’nin iki devletli çözümde ısrarcı bir noktaya gelmesinde rol oynadığı yorumu da yapılabilir. AK Parti’nin sınır ötesi harekatlarla Orta Doğu’da caydırıcı bir dış politika izlemesinde, AB üyelik müzakerelerini ilerletmeye çalışmamasında, Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki savaşta Azerbaycan'a verdiği büyük destekte de MHP’nin etkisinden söz edilebilir. Son olarak, Türkiye’nin ulusal güvenliğini yakından ilgilendiren Suriye politikasına ve Doğu Akdeniz’deki çıkarlarını ilgilendiren Libya politikasına iki partinin de programlarında yer vermemiş olmasını önemli bir eksiklik olarak not etmek gerekiyor.

Aralık 8, 2022
·
Makale
CHP, DEVA Partisi ve Saadet Partisi dış politikaya nasıl bakıyor?
Altılı Masa'yı oluşturan partiler arasındaki ideolojik farklılıklar, partilerin dış politika yaklaşımlarına da yansımış durumda. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), partinin kurumsal kimliğine paralel olarak " Yurtta sulh, cihanda sulh" ilkesi temelinde inşa edilmiş bir dış politika anlayışını savunurken DEVA Partisi katılımcı, kurumsallaşmış ve Batı ittifakına yakın dış politika anlayışını savunuyor. Saadet Partisi ise "Millî Görüş" geleneğini devam ettirerek "adil düzen" kavramını merkeze alan ve İslami bağların ön plana çıkarıldığı idealist bir dış politika yaklaşımını temsil ediyor. CHP'nin dış politika programı CHP, geleneksel Türk dış politikasının devamı niteliğinde bir parti programı hazırlayarak hem bölgesel ve küresel barış ilkelerine vurgu yapıyor hem de Dışişleri Bakanlığı ve Türk Silahlı Kuvvetleri'nin (TSK) dış politika üzerindeki etki ve gücünün restore edilmesini öngörüyor. PolitikYol "Dış güvenliğin önemli bir gereği bütün bölge ülkeleriyle dostluk ilişkileri kurmak ve sürdürmektir. Onun için Türkiye bütün bölge ülkeleriyle karşılıklı güvene dayanan dostluk ilişkileri geliştirmeyi hedefler." Savunma sanayine yapılan yatırımların artırılması, yerli üretimin desteklenmesi ve TSK'nın ihtiyaçlarının giderilmesine odaklanılması CHP programında önemli yer tutuyor. Bu anlamda, savunma sanayinin yerlileştirilmesi ve güçlendirilmesine yapılan vurgu AK Parti ile paralellikler taşıyor. "CHP, çok sayıda insan gücüne dayanan bir savunma düzeni yerine, Türkiye'nin ulusal dış güvenlik stratejisine ve çağdaş savunma teknolojisinin bütün gereklerine uygun, ateş gücü, vurucu gücü, hareket yeteneği üstün, iletişim olanakları, komuta ve kontrol sistemleri etkin bir savunma gücü oluşturulmasını öngörmektedir. CHP, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin bu anlayışla geliştirilmesini, gerektiği ölçüde yeniden yapılandırılmasını, esnekliğe kavuşturulmasını, gerekli görmektedir." CHP'nin dış politika programında öne çıkan bir diğer yaklaşım ise uluslararası ve bölgesel örgütler ile işbirliğinin güçlendirilmesi ve bu ilişkilerin ulusal çıkarlar doğrultusunda geliştirilmesi. Bu anlamda, Avrupa Birliği'ne üyelik hedefi CHP tarafından desteklenmekte ve AB üyeliği çağdaşlaşma/modernleşme vizyonunun doğal bir uzantısı olarak görülmekte. "CHP başından beri Türkiye'nin AB üyeliğini desteklemektedir. Türkiye'nin AB'ye tam üyelik hedefi, Mustafa Kemal Atatürk'ün çağdaşlaşma devriminin, modernleşme vizyonunun doğal uzantısı olan bir toplumsal değişim projesidir. AB ile ilişkilerimizde koşulumuz; eşit koşullu, Cumhuriyetimizin kuruluş değerlerine saygılı, onurlu tam üyeliktir. CHP bunun dışındaki hiçbir seçeneği kabul etmez." Birleşmiş Milletler'e (BM) yönelik politikaların temelinde ise restorasyon önerisi yer alıyor. Bu anlamda, AK Parti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından sıklıkla dile getirilen " BM'nin restore edilmesi ve adil bir dünya düzeninin kurulması" söylemi CHP’nin programında da kendine yer buluyor. ABD ile ilişkilerde ise işbirliği ve ulusal çıkarlara vurgu yapılıyor: "Amerika ve diğer NATO müttefiklerimizle karşılıklı saygı, dayanışma ve işbirliğine dayanan ilişkiler geliştirilmesini destekler. Ancak başta Irak konusu olmak üzere CHP, ABD'nin izlediği bazı politikalara karşı çıkmaktadır." Öte yandan, AK Parti iktidarı döneminde sıklıkla eleştirilen ve kamuoyunda da karşıt bir algı yaratılan NATO'ya karşı CHP, ilişkilerin güçlendirilmesini savunuyor: "NATO örgütüyle ilişkilerimizin güçlendirilerek devam etmesini; NATO'nun caydırıcı bir güç olarak, barış ve istikrarın sürdürülmesine yönelik görevini etkin olarak yerine getirmesine ve günümüz koşullarında konumunun yeniden belirlenmesine aktif katkımızın sürdürülmesini amaçlar." Türkiye-Yunanistan ilişkileri için karşılıklı çıkarların savunulduğu ve sorunların diyalog yoluyla çözüldüğü ılımlı bir dış politika anlayışı ön plana çıkarılıyor. Burada Lozan Anlaşması'na yapılan vurgu ise CHP'nin kurumsal kimliğini yansıtıyor. "Türk-Yunan ilişkilerinin geliştirilmesi CHP'nin samimi arzusudur. CHP onun için Ege sorunlarında ve her iki ülkede yaşayan Türk ve Rum azınlıkları konusunda, taraflar arasında yapıcı bir diyalog ile ve hakkaniyet esasına göre çözüm aranması görüşünü savunur. Lozan'da kurulan Türk-Yunan dengesinin korunması, Yunanistan ile ilişkilerimizin temel çerçevesini oluşturacaktır. Yunanistan ile aramızdaki sorunların diyalog yoluyla ve karşılıklı menfaat dengesi gözetilerek çözülmesi esas olacaktır." Orta Doğu ülkeleriyle ilişkiler ise AK Parti'nin izlediği dış politikaya göre temel farklılıklar gösteriyor. Bölge ülkeleriyle dostane ilişkilerin geliştirilmesi ve ekonomik/ticari bağlantıların güçlendirilmesi arzulansa da Orta Doğu politikasının "laik devlet yapısı" temelinde şekillendirilmesi gerektiğine vurgu yapılıyor. Bu anlamda, AK Parti'nin ümmetçi/idealist Orta Doğu politikasına karşı Cumhuriyetin geleneksel ve kurumsal dış politika anlayışının savunulduğunu söylemek mümkün: "CHP, başta komşularımız olmak üzere, bütün Orta Doğu ve İslam ülkeleriyle kalıcı dostluk ilişkileri kurulmasından ve ekonomik ilişkilerin geliştirilmesinden yanadır. Ancak, CHP yönetiminde bu ilişkilerin, Türkiye'nin laik devlet yapısına saygı gösterilmesi ve topraklarında terör örgütlerinin yerleşmesine izin verilmemesi gibi konularda gösterilecek ortak duyarlılıkla gelişebileceği bilinmelidir." DEVA Partisi'nin dış politika programı DEVA Partisi, kurumsal, katılımcı ve Batı ittifakıyla ilişkilerin güçlendirilmesini savunan bir dış politika programına sahip. "Türkiye'nin ortak değerler ile şekillenen ittifaklarını koruyacağız. Ortak menfaatler üzerinden şekillenen yeni işbirliklerine de açık olacağız." Parti programında uluslararası kuruluşlar ile ilişkilerin güçlendirilmesi ve uluslararası anlaşmalara uyulmasına vurgu yapılması AK Parti iktidarı döneminde "İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması" gibi toplumda infial yaratan ve kurumsal dış politika yaklaşımını rafa kaldıran hamlelere karşı cevap niteliğinde. "Birleşmiş Milletler Şartı, İnsan Hakları Evrensel Bildirisi gibi temel belgelere, TBMM tarafından onaylanmış olan uluslararası sözleşmelere ve oluşturulmasına katkıda bulunmuş olduğumuz normlara titizlikle bağlı kalacağız." Dış politikanın uzun vadeli çıkarlar temelinde kurgulanması ve ilişkilerin kurumsallaştırılmasına verilen önem AK Parti iktidarı döneminde Türk dış politikasına verilen hasarın telafi edilmesini hedefliyor. "Kısa vadeli, iç politikaya yönelik, dar parti veya kişi propagandası amaçlı polemikçi söylem ve tarzın ulusal çıkarlarımıza zarar verdiğini dikkate alarak ağırbaşlı ve sorumlu üslup ve yaklaşımlar benimseyeceğiz." DEVA Partisi'nin dış politika programında diğer partilerden farklı olarak sunulan yaklaşım dış politikanın tasarlanma süreçlerinde üniversiteler ve sivil toplumun aktif katılımının sağlandığı ve istişarenin ön plana çıkarıldığı "katılımcılık ve kapsayıcılık" olarak tanımlanabilir. "Dış politikanın belirlenmesi ve uygulanması süreçlerinin çoğulcu olması gerektiğine inanıyoruz. Dış politikamızı parlamento, basın, düşünce kuruluşları ve ekonomik-sosyal aktörler dahil, sivil toplum ile işbirliği halinde, geniş ve şeffaf bir istişareye dayandıracağız. Böylece uzun vadeli ulusal çıkarlarımıza ulusal mutabakata dayalı kuvvetli bir temel kazandırmış olacağız." DEVA Partisi, AB üyeliğinin Türkiye'nin çıkarları açısından büyük önem taşıdığı ve tam üyeliğin gerçekleştirilmesi gereken bir hedef olduğunu savunuyor . "Avrupa Birliği'ne üyeliğimizin tarihî öneme sahip bir hedef olduğunu, bu hedefin gerçekleştirilmesinin gerek ülkemiz gerek içinde bulunduğumuz coğrafya açısından büyük önem taşıdığını düşünüyoruz. Bu nedenle Türkiye'nin AB üyeliği bizim için vazgeçilmez orta ve uzun vadeli bir hedef olmaya devam edecektir." Aynı şekilde, NATO'nun Türkiye'nin ulusal güvenliği açısından kritik öneme sahip olduğu belirtilerek Transatlantik ittifakının güçlendirilmesi gerektiği ifade ediliyor. DEVA Partisi programında ABD, Yunanistan, Suriye, Doğu Akdeniz ve Rusya politikalarını aşağıdaki şekilde özetleniyor: ABD ile, stratejik ortaklığımızın ve müttefiklik ilişkilerimizin aksamasına yol açmış olan sebepler ve bunların ortadan kaldırılması konusunda ve bölgesel konularda yeni bir diyaloğa gireceğiz. Yunanistan ile iyi komşuluk hedefiyle, Ege’de yaşanan karasuları, kıta sahanlığı, hava sahası, münhasır ekonomik bölge gibi konular üzerinde öteden beri süren temaslar devam ettirilecek, Batı Trakya’daki soydaşlarımızın sorunları da gündemde tutulacaktır. Doğu Akdeniz havzasındaki petrol ve doğal gaz kaynaklarının bölge ülkeleri arasında hakkaniyete dayalı olarak ve bölgedeki barış ve refaha katkı sağlayacak şekilde birlikte kullanılması konusunda çaba sarf edeceğiz. Bölgenin bir anlaşmazlık ve çatışma alanı değil, işbirliği ve istikrar havzası haline getirilmesini hedefleyeceğiz. Rusya ile çok boyutlu ortaklık niteliği taşıyan ikili ilişkilerimizin sağlıklı ve dengeli biçimde devam etmesini hedefleyeceğiz. Bölgesel ve diğer bazı konulardaki farklılıkların iki ülke çıkarlarına olumsuz yansımaması için azami özen göstereceğiz Suriye'nin toprak bütünlüğünün ve egemenliğinin korunmasını savunuyoruz. Suriye'de kalıcı çözümün, tüm etnik ve dinî grupların, Suriye yönetiminde temsili ve doğal kaynaklarından adil şekilde faydalanmasından geçtiğine olan inancımız tamdır. Bunun öncelikle siyasi ve diplomatik yöntemlerle sağlanacağına inanıyoruz. Dolayısıyla, siyasi-diplomatik çözümün bütün taraflarıyla yapıcı ve gerçekçi bir diyalog sürdürmemizin Türkiye'nin ulusal güvenliği ve çıkarları ile uyumlu bir sonuca ulaşılmasına yardımcı olacağını düşünüyoruz. Böylelikle Türkiye'nin, Adana Protokolü uyarınca kendisine tanınmış olan haklardan istifade ile, Suriye ile potansiyel terör tehdidinin bertaraf edilmesi yönünde işbirliği imkanına kavuşacağını öngörüyoruz. Saadet Partisi'nin dış politika programı Saadet Partisi , Millî Görüş geleneğine uygun bir şekilde "adil dünya düzeni", BM'nin reforme edilmesi, İsrail ve ABD karşıtlığı, Orta Doğu ülkeleriyle İslam temelinde yakınlaşmanın vurgulandığı "idealist" bir dış politika programına sahip. "Yeni Bir Dünya" ideali parti programında şu şekilde ifade ediliyor: " 'Yeni Bir Dünya' idealini programında ifade eden tek siyasi parti olmamız sebebiyle, âdil temellere dayanılarak kurulacak olan yeni dünyada, huzur ve barışın sağlanması her türlü altyapıya sahip olduğumuzun bilinmesini isteriz. 'Yeni Bir Dünya' ideali aynı zamanda ABD eski başkanı Bush'un 'Yeni Dünya Düzeni' adı altında özellikle 11 Eylül 2001 sonrası yapmaya çalıştığı savaş, çatışma ve kargaşa düzeninin de panzehridir." Necmettin Erbakan tarafından kurulan ve nüfusları Müslüman çoğunluğa sahip ülkelerden oluşan D-8 platformu "Yeni Bir Dünya"nın çekirdek kuruluşu olarak tanımlanıyor ve Türkiye'ye öncü bir rol biçiliyor. "… tarihî ve coğrafi şartlar, Türkiye'ye, Yeni Bir Dünya'nın kurulmasına öncülük etme görevini yüklemektedir." AB üyeliği ve entegrasyon Türkiye'nin çıkarlarına bir tehdit olarak görülüyor ve AB üyeliğine karşı çıkılıyor. "Batı ile entegrasyon için yürütülen politikalar, ülkemizi altından kalkılması her geçen gün daha da zorlaşan tehlikelere sürüklemektedir. Avrupa Birliği'nden gelen birçok olumsuz işarete rağmen, AB'ye uyum adı altında çıkarılan yasalar, sosyal açıdan ve siyasi olarak ülkemizi geri dönülmesi zor çıkmazlara götürmektedir. Doğu Akdeniz'de hidrokarbon arama faaliyetlerinde iktidarın yaptığı doğru işler vardır. Bu bölgede elimizi güçlendirecek en önemli çıkış, bölge ülkeleriyle sorunların bir an önce ortadan kaldırılması olacaktır. Kıbrıs hem bölgemizin hem de ülkemizin güvenlik sigortasıdır. Kazanılan haklarımızın korunması için ne gerekiyorsa yapılmalıdır." AB üyeliğinin, "Türkiye'nin bağımsızlığından vazgeçmesi ve ırkçı emperyalizmin plân ve hedeflerinin gerçekleşmesi için adım adım parçalanıp yok olmaya götürülmesi" anlamına geldiği belirtilerek AB üyeliği yerine eşit koşullarda karşılıklı ikili ilişkiler içinde olmanın daha doğru olduğu savunuluyor. Saadet Partisi'nin idealist dış politika yaklaşımında, tarihe referanslar da verilerek Türkiye, ırkçı emperyalizm olarak tanımlanan projeye karşı direnişin kalesi olarak görülüyor. "Yeryüzünün her tarafında, Filistin'deki uygulamalarda görüldüğü gibi, insanları şiddet kullanarak esir ve köle yapmak isteyen ırkçı emperyalizmin bu gayelerini, tarih boyunca, Selçuklular ve Osmanlılar önlemişti. Bu gerçekleri çok iyi bilen ırkçı emperyalizm, bugün dünya planlarını uygularken, asıl hedefleri olan Türkiye'yi 'İşsiz ve aç bırakmak, borca esir etmek ve inancından uzaklaştırmakla birlikte yumuşak lokma' hâline getirmeye çalışmaktadırlar" NATO'nun da İslam ülkelerine karşı düşmanca bir tavır takındığı iddia edilerek politikalarını ve yapısını gözden geçirmesi gerektiği ifade ediliyor. Türkiye'nin ise BM Güvenlik Konseyi'nin daimi üyesi olması gerektiği belirtiliyor. Yukarıda da özetlendiği üzere Saadet Partisi'nin idealist dış politika anlayışını parti programında yer alan şu ifadeler net bir şekilde özetliyor: "Materyalist bakış açısı insanlığının en önemli sorunudur. Bu sorun insanlık için en önemli tehditler in başında gelmektedir. Bu sorun ahlaki ve manevi değerlerin yeniden ihyası ile aşılabilir. Saadet Partisi Millî Görüş anlayışı ile başta milletimiz olmak üzere bütün insanlığı saadete götürecek olan hakka ve adalete dayalı 'Yeni Bir Dünya' kurma görevini tarihî bir sorumluluk olarak yüklenmiştir" Genel olarak bakıldığında, Saadet Partisi'nin dış politika yaklaşımının Millî Görüş geleneğinin bir devamı olduğu, Neo-Osmanlıcılık olarak tanımlanan Türkiye'nin tarihî ve dini bağlarını kullanarak Orta Doğu ve İslam ülkeleri arasında bir öncü olması gerektiği ve dış politikanın dini ve tarihi referanslar üzerine "idealist" bir yaklaşımla inşa edilmesi gerektiği savunuluyor. Bu anlamda, AK Parti'nin Ahmet Davutoğlu döneminde uyguladığı ancak büyük bir başarısızlıkla biten Neo-Osmanlıcı dış politika anlayışının Saadet Partisi tarafından önemli ölçüde savunulduğunu söylemek mümkün.

Aralık 15, 2022
·
Makale
İYİ Parti, Gelecek Partisi, Demokrat Parti ve HDP dış politikaya nasıl bakıyor?
İYİ Parti'nin dış politikaya bakışı İYİ Parti dış politika programına " siyasal gerçekçilik" vurgusuyla başlıyor. Parti, " Büyük Atatürk'ün "Yurtta Sulh, Cihanda Sulh" düsturu temelinde uluslararası hukuku esas alan, caydırıcı, dengeli, barışçı, etkin, akıllı, kararlı, saygın, güvenilir, istikrarlı, gerçekçi, sadece sorunların çözümünü değil, krizlerin önlenmesini de hedefleyen, sonuç odaklı ve çok yönlü bir dış politika" vaadinde bulunuyor. Dış ilişkilerin odağının iç politika değil, Türkiye'nin çıkarları olduğu vurgulanıyor. Independent Türkçe Parti, Avrupa Birliği ile yürütülen tam üyelik sürecinin karşılıklı çıkarlara hizmet etmediğini, " karşılıklı çıkarları temsil edecek doğru ilişki zeminin oluşturulması" gerektiğini savunuyor. " Avrasya coğrafyasına yayılmış olan Türk Dünyası'nın " kardeş olarak kucaklanacağı" , küresel terör ile etkin mücadele konusunda Orta Doğu ülkeleri ve uluslararası yapıların etkin hâle getirilmesi için çalışılacağı ifade ediliyor. Kıbrıs'ı " Millî Dava" olarak tanımlayan İYİ Parti, adada iki devletli çözümü savunurken Yunanistan ile de " iyi komşuluk" ilişkileri geliştirileceği ancak " Türkiye'nin Ege'deki haklarının korunmasında ve ihlâllerin önlenmesinde kararlı davranılacağı ” belirtiliyor. " Dış göçlerin önlenmesinde gerekli tedbirler almayı" vadeden İYİ Parti, iç ve dış güvenliği dış politikadan ayrı bir bölümde ele alıyor, " Türk savunma ve güvenlik sistemini hızla ve yeniden inşa etmekte kararlı olduğunu" ifade ediyor. İki kutuplu dünya düzeninin sona ermesinden sonra terörün " hem asimetrik bir tehdit hem de ülkelerin diğer ülkelere karşı kullandığı bir dış politika aracı hâline geldiği" ifade ediliyor. Bu doğrultuda " Türk ordusunun millî ordu kimliğinden uzaklaşıp silahlı bir parti ordusuna dönüştürülmesine izin verilmeyeceği" belirtiliyor. Türk Silahlı Kuvvetleri ve Millî İstihbarat Teşkilatında kurumların etkinliğini artıracak detaylı yapısal reformlar sıralanıyor. " Ordunun tüm gereksinimlerinin millî imkânlarla karşılanması için savunma sanayinin teşvik edileceği" ifade ediliyor. Değerlendirme Parti, güvenlik konusuna verdiği önemle dikkat çekiyor. AK Parti döneminde uzaklaşılan geleneksel Türk dış politikasına dönülmesini, geleneksel politikanın da realist perspektifle günün koşullarına göre restore edilmesini savunuyor. İYİ Parti'nin Ege'deki hakların korunması konusundaki vurgusu da diğer partilerden ayrışıyor. Gelecek Partisi'nin dış politikaya bakışı Dış politika programı en çok ilgi uyandıran partilerin başında, eski Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu liderliğindeki Gelecek Partisi geliyor olabilir. Davutoğlu bakanlık görevindeyken muhalefet tarafından çokça eleştirilen dış politika vizyonunun bugün Altılı Masa'nın geri kalanıyla göstereceği uyum merak ediliyor. Anadolu Ajansı Gelecek Partisi'nin dış politika programı, liderinin "Hoca" lakabıyla çelişmeyecek şekilde uzunluğuyla ve didaktikliğiyle dikkat çekiyor. Programın başında 2001'deki 11 Eylül saldırılarının, 2008'deki küresel ekonomik krizin ve 2011'de yaşanan Arap Baharı'nın uluslararası siyasal, ekonomik ve kültürel düzende yarattığı değişimler tahlil ediliyor. Türkiye'nin dış politikasının " stratejik bütünlükten koptuğu, kişisel ilişkilerin iyiliğine ya da gerilimine ayarlı bir diplomasi yöntemsizliği ile alan daralması yaşadığı" eleştirisi yapılıyor. Bütün bu gelişmeler sonucunda Türkiye'nin 2000'lerin başında Soğuk Savaş sonrası dönem için tanımladığı komşularla entegrasyona, bölgesel etkinliğe, küresel güçler arası dengeye ve uluslararası örgütlere aktif katılıma dayanan dış politikasını " dinamik uluslararası konjonktüre hitap edecek şekilde" revize etmesi gerektiği, " bütüncül bir stratejik yenilenmeye" ihtiyaç duyulduğu savunuluyor. Düşük riskli, " çoklu güçler dengesinin dinamiklerini doğru okuyan" , akılcı ve esnek, bölgesinde " istikrar ve düzen kurucu" bir dış politika izleneceği sözü veriliyor. Dışişleri Bakanlığı'nda kurumsal bir yenilenme ve parlamentonun dış politikaya aktif katkısı öngörülüyor. Avrupa Birliği üyeliğinin stratejik hedef olduğu ifade edilirken ABD ile " uzun dönemde sürdürülebilir yeni bir stratejik çerçeve çizilmesi" öneriliyor. Rusya, İran, Irak, Yunanistan, Bulgaristan, Ukrayna ve Azerbaycan olmak üzere " ikili üst düzey işbirliği mekanizmalarının derinleştirilerek geliştirilmesi" sonucunda komşu ülkelerle barışçıl ilişkiler kurulması hedefleniyor. Öte yandan, bu listeye alınmayan Suriye'de " tüm toplumsal tarafların katılım sağlayabileceği demokratik bir anayasal düzene geçiş" sığınmacıların dönüşünü sağlamanın yolu olarak tarif ediliyor. Yani diğer muhalefet partilerinin aksine Gelecek Partisi şaşırtıcı olmayan bir şekilde Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ile görüşmeyi değil, Esad'ın kendisini olmasa da yönetim sistemini değiştirmeyi amaçlıyor. Kıbrıs'ta " her iki halkın asli kurucu iradelerinin eşitliği temelinde bulunacak bir çözüm" vurgusu, iki devletli çözümün parti için şart olmadığını düşündürürken Ermenistan ile ilişkilerin normalleştirilmesinin gerekliliği vurgulanıyor. Çin'in Uygur Türklerine yönelik insan hakkı ihlallerinin durdurulması için diplomatik çaba gösterileceği ifade ediliyor. Değerlendirme Gelecek Partisi, dış politikayı " ülke içi siyasi rekabetin değil, Türkiye'nin çıkarlarının konusu " olarak tanımlasa da " gerçekçi dış politika" vurgusu programda yalnızca bir kez geçiyor. Ulusal çıkarların önüne (Suriye gibi) ideolojik ya da (Çin gibi) insani hedefler yerleştiriliyor. Parti, Altılı Masa'da dış politikayı realizmdense idealizme en yakın şekilde ele alan parti olarak dikkat çekiyor. Suriye politikasında değişiklik ve muhalefette Davutoğlu çatlağı başlıklı yazıda ele aldığımız üzere, Altılı Masa'nın iktidara gelmesi hâlinde dış politikada çatlak yaratması en muhtemel parti olarak görülüyor. Demokrat Parti'nin dış politikaya bakışı Türkiye'nin dış politikada "tehditleri bertaraf etmeye" değil "fırsatları değerlendirmeye" odaklanması hâlinde bölgesel lider olacağını savunan Demokrat Parti, bölgesel istikrarın da çok taraflı diplomasiyle sağlanabileceğini ifade ediyor. Parti, dış politikanın merkezine de "Türk ekonomisinin kalkınmasını ve gelişmesini" koyuyor. BirGün Türkiye'nin bir NATO müttefiki olduğunun altını çizen DP, ABD ile ilişkilerin çok yönlü şekilde geliştirilmesinin fayda getireceğini savunuyor. Parti, Rusya ile de ilişkilerin geliştirilmesini savunsa da enerjide Rusya'ya olan bağımlılığın azaltılmasının önemini vurguluyor. Azerbaycan'ın NATO üyeliğine "tam ve koşulsuz destek" veren parti, Kafkasya ve Orta Asya ülkeleriyle ilişkilerin geliştirilmesinin sözünü veriyor. Kıbrıs'ta yeniden birleşme görüşmelerini desteklediğini deklare eden DP, adada yeniden birleşme için "Türklerin varlığını garantiye alan ve eşit bir statüde kalmalarına imkân sağlayan bir temeli" şart koşuyor. Suriye ile ilişkilerin geliştirilmesini savunan DP, Kerkük ve Musul'un "ayrı bir statüde değerlendirilmesini" istiyor, "İran'ın nükleer enerji programının barışçıl bir amaca hizmet ettiğini, tesislerini uluslararası denetime açarak kanıtlaması gerektiğini savunuyor. Ayrıca, ekonomik güç olmanın komşu ülkelerle işbirliğinden geçtiğini ifade eden DP, tüm komşu ülkelerin davet edileceği Avrupa Birliği'nin yapısına benzer bir "Ortak Ekonomik Yaşam Alanı" projesine programında yer veriyor. Değerlendirme Türkiye'yi NATO müttefiki yapan Adnan Menderes'in partisi DP, Türkiye'nin batı ittifakındaki yerinin önemi konusunda en net duruşa sahip partilerin başında geliyor. Partinin Ortak Ekonomik Yaşam Alanı projesi ise göreve gelecek hükümetlerin incelemesi gereken bir plan olarak göze çarpıyor. HDP'nin dış politikaya bakışı Başlıca uluslararası amacını " savaşsız, sömürüsüz, halkların eşitliğine dayalı yeni ve özgür bir dünya kurmak" olarak tanımlayan HDP, öncelikli görevini de " emperyalizmin baskı politikalarına, emperyalist askerî, ekonomik ve siyasi anlaşmalara, askerî üslere ve kurumlara karşı mücadele" olarak görüyor. Ulusal kurtuluş hareketlerini " ulusların kendi kaderini tayin hakkı" ilkesiyle destekliyor. Bianet " Kıbrıs'ın bölünmüşlüğüne son verme çabalarını" destekleyen parti, "tüm yabancı güçlerin çekilmesin i" talep ediyor ve Türkiye'yi Kıbrıs'ta işgalci bir güç olarak tanımlıyor. Filistin'in bağımsızlık hakkına ve İran'daki Kürtlerin siyasi taleplerine destek veriyor. Parti, Türkiye'nin " ABD ve NATO desteğiyle Suriye, Irak ve diğer bölge ülkelerine rejim ihracı girişimlerinin ve müdahalelerinin karşısında yer aldığını" , " demokratik, özgürlükçü, laik ve çoğulcu yeni bir Suriye'nin kuruluşunu" destekliğini deklare ediyor. " Rojava devriminin" bölge için " demokratik bir model olduğunu" savunuyor. Değerlendirme " Kendi kaderini tayin hakkı" ilkesinden bahseden HDP'nin Kıbrıs Türklerinin bağımsız ve uluslararası sistemde tanınan bir devlete sahip olma hakkındansa " adanın birliğini" birinci plana alması çelişkili gözüküyor. Emperyalizme karşı olduğunu bildiren hatta Türkiye'yi ABD desteğiyle rejim ihraç etmekle itham eden partinin " demokratik model" olarak önerdiği Suriye'deki yapılanmanın doğrudan ABD desteğiyle kurulması ve göçe zorlanan insanların yarattığı demografik değişimden faydalanması da bu çelişkileri büyütüyor. Hangi ilke ve hedeflerle ulusal dış politika belirlenmesi gerektiğinden bahsetmeyen parti, Türkiye'nin dış politikasını yönetmeye talip değil gibi gözüküyor.

Aralık 22, 2022
·
Makale