Modanın Dâhi Çocukları

Moda tarihindeki dâhi isimler

4 Hikâye

Kalıpları yıkmak ve Elvis Presley

Yıl 1956, günlerden 5 Haziran. Milton Berle Show’ dayız. Genç bir adam sahnede Hound Dog şarkısını söylüyor. Seyirciler şaşkınlık içinde, televizyon başındakiler meraklı ve gergin. O genç adam, Elvis Presley, kariyerinin en büyük atılımını tam da bu sahnede yapıyor. Üzerinde önü açık kadife yakalı pembe bir ceket, iki renkli bowling gömlek, ayağında mokasen ayakkabıları ve alnından geriye doğru taranmış parlak simsiyah saçlarıyla sahnede tutkuyla dans ediyor. Bu tarih itibarıyla manşetlerde “Beware of Elvis Presley” başlığı yer almaya başlıyor. Herkes onu biliyor, herkes onu konuşuyor. Kim ne düşünürse düşünsün o gerçek bir Rock ’n’ Roll yıldızı olarak kabul ediliyor artık. Elvis, gençlik kültürünü başlatan, cinsellik tabusunun yıkılmasına önayak olan, ırkçılığa karşı savaşan bir sanatçı olarak tarihe adını yazdırıyor. “Şeytanın müziği” ve kaygı çağı: 1950'lerde savaş sonrası dünya ikiye ayrılmıştı: ABD ve diğerleri. ABD’nin ekonomisi hızla büyüyor, “American Dream” idealine hiç olmadığı kadar vurgu yapılıyor, postmodern tüketim kültürü dünyayı ele geçiriyordu. Bu refahın meyveleri: Yeni arabalar, banliyö yerleşim alanları, televizyonlar… ABD'de yaşayan bir ailenin olmazsa olmazları olarak kabul ediliyordu. Rock 'n' roll, baby: İşte tam bu dönemde ortaya çıkan Elvis Presley siyah ve beyaz müziği kendine has bir tarzla birleştirdi. Bu müzik tarzını popüler kültüre taşıdı. Hâlbuki Elvis’ten önce rock ‘n’ roll gençliği bir alt kültür gerçekliğiydi. Siyah argosunda kelime anlamı “cinsel ilişki” olan rock ’n’ roll gençler için kendilerini ifade etme, özgürce hareket etme, ailelerinden ayrışabilmek demekti. Sahneden gardıroplara: Elvis, kışkırtıcı dansı ve farklı giyim kombinleriyle gençlerin sesi olurken eleştirmenlerin ve büyüklerin endişe kaynağı hâline geldi. Kilise ve muhafazakâr kesim onu “Elvis The Pelvis” lakabıyla anıp sosyal ve kültürel normlara karşı çıktığı için suçladı. Erkekler Elvis’in imajını örnek alırken (yüksek bel kot pantolonlar, motorcu deri ceketler, geriye taranmış saçlar), kadınlar Elvis’in imajıyla kadın kimliklerinin farkına varmaya, içgüdülerine kulak vermeye başladı. Beyazların siyahların yaptığı müziği dinlemediği, gençlerin giyim ve yaşam tarzı olarak ailelerinden farklılaşamadığı bir dünyada Elvis, müzikte ırkçı bariyerleri kırdı ve gençlere ifade özgürlüğü için cesaret verdi. Elvis Presley, Milton Berle Show , 1956 Kaynak: The Guardian Elvis ve moda: Elvis’ten önce moda ve müzik iki ayrı kavramdı. Elvis’le birlikte moda insanların hangi müzik tarzını takip ettiklerini gösteren bir sembol hâline geldi. Özellikle erkek giyimin tabularını gerek farklı renk kombinleri gerek sadece bir kot pantolon giyerek kıran Elvis, modada yeni bir akım başlatmış oldu. Kot pantolonlar önceden sadece işçilerin giydiği bir parçayken tüm genç erkeklerin gardırobunda yer almaya başladı. Elvis’in motorcu deri ceketi, özgürlük ve kanun dışı motosiklet kulüpleriyle ilişkilendirildiği için genç erkeklerin vazgeçilmezi oldu. Elvis’in modaya kattığı ve hakkını verdiği iki ana görünüm ortaya çıktı. “The Teddy Boy” : Kadife yakalı resmî takım elbise ceketi, açık yakalı gömlek, takım elbise pantolonu ve iki renkli brogues (sağlam topuklu, üstü deri ayakkabı) veya penny loafers (mokasen ayakkabı) “The Rockabilly” : Önü açık spor gömlek, tişört, kot pantolon, deri motorcu ceketi ve brothel creepers (kalın tabanlı süet ayakkabı) Elvis’in tarzını ve tarzının hissettirdiklerini yıllar sonra bile bir çok modacının tasarımlarında görmek hissetmek mümkün. Saint Laurent, Helmut Lang, Acne Studios’un motorcu deri ceketleri; Dsquared2 ve Hedi Slimane’in “Rockabilly” kombinleri bunlara birer örnek. Elvis Presley, Hawaii’deki performansı, 1973 Kaynak: The Guardian Cinsiyetsiz modanın ilk adımları mı? Elvis Presley alışılmadık ve farklı giyim seçimleriyle döneminin cinsiyet rollerinin keskin sınırlarını sorgulayan bir sanatçı oldu. Milton Berle Show'da giydiği pembe ceketiyle kıvırtarak dans ederken akıllarda “Erkekler pembe giyer mi, kıvırtarak dans eder mi?” soruları vardı ve hâliyle eleştirmenlerin hedefi hâline geldi. Fakat belki de bu performanstan sonra cinsiyetsiz modanın ilk adımlarını atmış oldu. 1960'lı yıllarda Blue Hawaii filmi için tercih ettiği çiçek motifli gömleğiyle çiçek baskılarını erkek modasına tanıtan Elvis’in bu tarzını Prada, Dior, Gucci ve Saint Laurent o zamandan beri takip eden markalardan oldu. Performanslarında sıkça giydiği, vücudu saran tulumları sonraları David Bowie, Michael Jackson, Elton John ve Harry Styles gibi sanatçıların üzerinde de gördük. Terzi Edward Sexton’a göre “Elvis’in sahne kıyafetlerindeki gösterişli seçimleri, erkekleri 19. yüzyıldan beri giydiklerinden daha çirkin kıyafetler giyme konusunda özgürleştirdi . ” "Cinsiyetsiz" koleksiyonlar: Bugün moda endüstrisinin başlıca kavramlarından olan “kadın giyim” ve “erkek giyim” kavramlarının birçok tasarımcı için geçersizleştiğini ve yerine yeni neslin yeni değerlerini gözeten cinsiyetsiz koleksiyonların çıktığını görüyoruz. Bethnals’ın denim pantolonları, Wildfang’in tulumları, TomboyX’in iç çamaşırları, One DNA’in parçaları… Artık insanlar herhangi bir cinsiyetin kalıplarına sıkışmadan kendi giyim tarzlarını özgürce yaratmak ve kendilerini ifade etmek istiyor. Koleksiyonlar cinsiyet tanımlarından bağımsız, bireyin öne çıkmasına işaret ediyor ve yalnızca bir araç olarak ele alınıyor. Tıpkı Elvis Presley’in 1950'lerde yapmaya çalıştığı gibi. Moda dünyasında cinsiyet normlarının kırılması için yapılan değişimleri görmemek imkansız; fakat bu değişimlerin altında yatan nedenleri de sorgulamak önemli. Markalar gerçekten cinsiyetsiz modanın temsil ettiği fikirlere inandıkları için mi bu değişimin içindeler yoksa en önemli müşterileri Z kuşağı ve Y kuşağını kaybetmemek için mi bu yolda yürüyorlar?

Kalıpları yıkmak ve Elvis Presley

Mart 10, 2021

·

Makale

Şiirsel ve güçlü bir başkaldırı: Le Smoking

Kadınların özgürleşmesi, kadınların bedenlerinin özgürleşmesi, kadınların toplumun modern dünyada geçerliliğini yitirmiş ahlaki yargılarından özgürleşmesi, kadınların güçlendirilmesi, cinsiyet eşitliği… 21. yüzyılda “gelişmiş” olarak sınıflandırdığımız ülkelerde bile hâlâ mücadele konusu olan bu ifadeler, 20. yüzyılda Yves Saint Laurent’in semantiğini oluşturuyordu. Chanel’in kadınları korse ve kullanışsız uzun eteklerden kurtararak özgürleştirdiği, Christian Dior’un ölümünden sonra Dior’un yerine geçerek 21 yaşında dünyanın en geç desinatörü olan Saint Laurent’in ise kadınları daha da güçlendirdiği söylenir . Yves Saint Laurent esin kaynaklarından Betty Catroux ve Loulou De La Falaise ile birlikte. Tasarımlarda cinsiyet eşitliği: Kadınlara duyduğu saygı ve hayranlığının yanında Yves Saint Laurent’in diğer tasarımcılardan farkı, kadın ve erkek modası arasındaki sınırı korkusuz yaklaşımı ile bulanıklaştırabilmesiydi. Kadınları özgürleştirmek ve güçlendirme isteği ile yarattığı tasarımları hazırlarken ilhamını yine etrafındaki hayranlık duyduğu kadınlardan alıyordu. Saint Laurent’e esin kaynağı olan kadınlardan bazıları kendisinin kadın versiyonu ve ikiz kız kardeşi olarak tanımladığı Betty Catroux, Saint Laurent’in renkli Marakeş yıllarında kendisine ilham verdiği söylenen Loulou de la Falaise ve Pablo Picasso’nun kızı mücevher tasarımcısı Paloma Picasso idi. Saint Laurent, erkeklere özgü olduğu düşünülen parçaları alarak kadınların da giyebileceği parçalara dönüştürdü ve moda dünyasında yeni bir döneme geçişi sağladı. 1966 Sonbahar-Kış Koleksiyonunda en ikonik tasarımı olan Le Smoking' i sundu. Smokin, o dönemlerde sadece erkekler tarafından sigara odalarında kıyafetlerini puro kokularından korumak için giyiliyordu. Saint Laurent’in yaratıcılık süzgecinden geçerek kadınlar için tasarlanan Le Smoking , modada cinsiyet ayrımına yönelik tutumda bir değişim yarattı. Yves Saint Laurent’in ilk Le Smoking tasarımı Moda dünyasında demokrasi: Saint Laurent sadece kadınların hareketlerini özgürleştirmekle kalmadı. Moda dünyasına demokrasiyi getirdiği de söylenebilir. Tasarımlarının sadece varlıklı müşterileri tarafından değil, herkes tarafından ulaşılabilir olması amacıyla 1966 yılında kendi ismi altında hazır giyim butiği açan ilk desinatör oldu. Saint Laurent’in ruhunda başkaldırış vardı. 1978 yılında Mounia’nın Yves Saint Laurent haute couture defilesinde boy göstermesi ile moda tarihinde ilk kez siyahi bir model couture defilesinde yerini aldı. Başkaldırı: Aslında Saint Laurent markasının, özgür ruhunu ve var olan düzeni sorgulama yaklaşımını yaratıcısından sonra da sürdürdüğü görülüyor. 2008 yılında Saint Laurent’in vefatından sonra kreatif direktörlük görevine getirilen Pedi Slimane, markanın Yves Saint Laurent olan isminin Saint Laurent Paris olarak değiştirilmesini sağladı. İlk koleksiyonunun sunumu öncesinde moda evinin baş harflerinin YSL’den SLP’ye dönüştürülmesi, Silmane’in rejim değişikliği mesaj gibiydi. 2016 yılında Saint Laurent’e katılan ve hala kreatif direktörlük görevini sürdüren Anthony Vaccarello yonetimindeki moda evi, Covid-19 salgınının şiddetli etkilerinden dolayı ‘“Mevcut durumun ve yaşanan değişimlerin bilincinde olan Saint Laurent, kendi temposunu belirlemeye ve programını yeniden düzenlemeye karar verdi.” açıklaması ile 2020 moda haftaları programına uymayacağını belirtti. Peki, bizler dikte edilen inançları, toplumun geneli tarafından kabul gördüğüne inandığımız değerleri kendi değerimiz olarak kabul etmeden önce sorguluyor muyuz? Bize doğru gelmediğinde özgürce söyleyebiliyor muyuz? Günlük işlerimizde, sohbetlerimizde cinsiyet eşitliğine katkıda bulunacak adamlar atabiliyor, cümleler kurabiliyor muyuz mesela? Artık modern dünya ile uyumunu kaybetmiş, sırf çoğunluk tarafından kabul ediliyor diye kabul ettiğimiz ya da "kabul eder gibi" göründüğümüz bazı değerlere başkaldırmak kendini sadece sözlerde göstermek zorunda değil. Saint Laurent kadınları tasarımları ile özgürleştirmişti. Etrafımızdaki kadınları özgürleştirmek için bizim yapabileceğimiz neler var?

Şiirsel ve güçlü bir başkaldırı: Le Smoking

Mart 10, 2021

·

Makale

Issey Miyake'nin moda mühendisliği

Hayatımızda Covid-19 olmasaydı birçok şeyin farklı olacağına şüphe yok. Yazı düşünelim mesela. Hâlâ yaz gibi hissettiren eylül ayına girerken yaza geri dönüp baktığımızda, Covid-19 olmasaydı yaz nasıl geçerdi diye düşünüyor musunuz? Gezgin ruhlar nerelerdeydi? Keşfetmek istedikleri yeni dünyalara ulaşabildiler mi? Şimdi biraz bulunduğumuz yerden uzaklaşıp güneşin doğduğu ülkeye, Japonya’ya doğru yolculuğa çıkalım. Japonya doğumlu moda tasarımıcısı Issey Miyake'yle biraz Uzak Doğu havası alalım. Nihon buyo ceket Kaynak: The Guardian 45 yıl: 1938 yılında Japonya’nın Hiroşima şehrinde doğan ve 1945 yılında şehrine düşen atom bombasının ardından ayakta kalabilen tasarımcının, 45 yıllık profesyonel hayatına ışık tutan tasarımları Miyake Issey Exhibition: The Work of Issey Miyake 2016 yılında Tokyo’da The National Art Center’da sergilenmişti . Issey Miyake’yi anlamaya çalıştığınızda teknoloji ve inovasyon odaklılığına, kültürel mirasa sahip çıkarken aynı zamanda fütürist olabilmesine, tasarımlarında kullandığı kumaşlara ve üretim tekniklerindeki deneysel yaklaşımına, doğu-batı sentezini kullanarak yarattığı avangart tarzına hayran kalıyorsunuz. Miyake ve Reality Lab çalışanları Kaynak: Metropolis Her daim yenilikçi: Issey Miyake’yi anlatmaya çalışırken hangi yenilikçi tasarımından başlayacağıma karar vermekte zorlanacağımı düşünmemiştim. Pleats Please ve 132 5. Issey Miyake kreasyonları, Bao Bao çantası , Japonya’nın geleneksel kâğıdı washi gibi farklı dokuları tasarımlarında kullanması, A-POC (bir parça kıyafet için bir parça kumaş hedefiyle çevreye olan duyarlılığı)… Liste uzadıkça uzuyor. Bir arkadaşı Issey Miyake’nin tasarladığı ısıyla preslenen pilelerin dans kostümleri için mükemmel bir seçim olacağını önerdikten sonra tasarımcı, 1991 yılında polyester triko pileler kullanarak tasarladığı kostümleri William Forsythe’ın Frankfurt Ballet Company’nin The Loss of Small Detail gösterisinde test etme şansı yakalıyor. Tasarladığı kıyafetler, farklı vücut ölçülerine sahip ve daha fazla hareket kabiliyetine ihtiyaç duyan dansçıların bile böylesine rahat hareket etmesine fırsat veriyorsa bu kıyafetlerin günlük yaşamda insanları çok daha rahat ettireceğine inanıyor ve 1993 yılında Pleats Please koleksiyonunu sunuyor . Her daim bilinçli: 2000’li yıllara geldiğinde yeni üretim teknikleri geliştirme ve kaynak tüketimini azaltma çalışmalarını daha da ciddi bir boyuta taşıyor ve deneyimli teknisyen ve mühendislerden oluşan Reality Lab ’ı kuruyor. Laboratuvarın 2010 yılında sunulan 132 5. adlı ilk koleksiyonunun rakamlardan oluşan adı, parçaların farklı boyutlarda nasıl hareket ettiğine işaret ediyor. Yukarıdaki fotoğrafta üyelerin üzerindeki kıyafetler bu laboratuvarda geliştirilen, %100 geri dönüşümü sağlanabilen polyesterden oluşuyor. Steve Jobs ikonik boğazlı siyah gömleğiyle Kaynak: italist Meşhur boğazlı gömlek: Issey Miyake’nin dünyanın bir başka yenilikçi ismi Steve Jobs'la yollarının kesişmesi, hayatta anlamlı ve ilginç bulunabilecek tesadüflerden. Steve Jobs, Japonya’daki Sony ziyaretinden ilham alarak Apple çalışanları için aralarında bağ kurmalarını sağlayacak bir üniforma düşünüyor ve Sony Japan çalışanlarının üniformalarının tasarımcısına ulaşıyor . Steve Jobs’un boğazlı ikonik gömleklerinin ardındaki tasarımcı: Issey Miyake. İnovasyon, sürdürülebilirlik, teknoloji… Artık bu kavramlar moda dünyası için de dikkate alınması gereken önemli kavramlar. Moda severler sadece estetiği dikkate almıyor. Satın aldığı parçanın %100 pamuk kullanılarak üretilmesinden öte, tedarik zinciri boyunca ekosisteme bıraktığı etkiyi sorgulayacak kadar bilinçli ve dünyaya karşı sorumlu hissediyor. Moda endüstrisi su tüketiminde diğer endüstriler arasında ikinci sırada gelirken dünyanın atık suyunun ise %20’sini oluşturuyor . Modada inovasyon ve sürdürülebilirlik konularında bugün 82 yaşında olan Issey Miyake’den ilham almak kendisine duyulan hayranlığı daha da büyütmüyor mu?

Issey Miyake'nin moda mühendisliği

Mart 10, 2021

·

Makale

Haziran 13, 2025

·

Hikaye