Berrak zihinler için yalın, zengin, bağımsız bir Türkçe dijital medya üyeliği.
Ücretsiz Kaydol →Pop Kültürlü 20'lik
Müzik, Kültür, Sanat, ve daha neler neler bu koleksiyonda.
7 Hikâye
Joan Baez ve Bob Dylan’ın Aşk Hikayesi
Girişte de bahsettiğim gibi, Bob Dylan en sevdiğim müzisyenlerden. Onu dinleyerek büyüdüm, şarkılarından Hurricane’i daha ırkçılığın ne olduğunu kavrayamadığım yaşlarda ezbere söylüyordum. Tabii, büyüdükçe Dylan’ın şarkıları benim için yeni anlamlar kazandı. New York’a taşındığımda ise tüm etkisi yeni bir boyuta ulaştı. Onun yürüdüğü sokaklarda yürüyor, ünlenmeden önce sahnelerinde şarkılar söylediği Cafe Wha? gibi yerlerde oturuyordum. Torunlarından biri ile aynı okulda olmakla beraber hep aynı kahve dükkanında karşılaşıyorduk, arada kovboy çizmeleri giyerdi — hatta arkadaşlarımdan biri neredeyse onunla oda arkadaşı olacaktı, çok yakınlardı. 24 Mayıs, Bob Dylan’ın 80. doğum günüydü. Harika bir söz yazarı, müzisyen ve genel ‘cool’ birey olan Bay Dylan’ın bugün müziklerinden, aktivistliğinden ya da hayatından bahsetmektense, aşktan bahsedeceğim. Daha da spesifik olmam gerekirse Joan Baez ile olan aşk hikayesinden. Başlamadan önce Martin Scorsese’nin yönetmenliğini üstlendiği Rolling Thunder Revue: A Bob Dylan Story belgeselinden bir kesit paylaşmak istiyorum. Belgeselin devamını Netflix’ten izleyebilirsiniz. Bu kesitte beni etkileyen şeylerden biri sessizlikleri dolduran yıllar içinde daha da yoğunlaşmış hisler. Baez ve Dylan 1961 yılında New York’ta tanışıyorlar. O dönemde şehirde popülerleşen bir ‘folk’ müzik dünyası var. O yıllarda zaten ünlü bir müzisyen olan Baez, Dylan’ın bir performansını izliyor ve yörüngesine giriyor. Bunun nedeni de hem Dylan’nın yeteneğini görmesi hem de ondan hoşlanması. Baez onu konserlerine çıkarmaya, onu seyircileri ile tanıştırmaya başlıyor. Onun ipek gibi yumuşacık sesine karşılık Dylan’ın sesini çok farklı bulanlar oluyor. Birkaç yıl beraber turnelere çıkıyorlar, politik meselelerde sessiz kalmamak için birbirlerini destekliyorlar. Bob Dylan, 2004’te yazdığı otobiyografisi, Chronicles: Volume One’da Baez hakkında şunları yazıyor: “Ona bakmadan duramıyordum, gözlerimi kırpmak bile istemiyordum. Ona bir bakışım, büyük bir iç çekmeme neden oluyordu. Bir de o sesi vardı. Sesi sizi kötü ruhlardan kurtarabilecek güçteydi. İlahi bir sesle şarkı söylüyordu. Onun yaptığı ve güzel olmayan bir şey yoktu.” Ayrılmaz bir ikili oluyorlar. Ancak 1965’te Dylan’ın İngiltere’de yaptığı turne sırasında ayrılıyorlar. Baez’i bir kere bile sahneye çağırmaması, ona fazlalıkmış gibi davranması bu ayrılığı tetikliyor. Ayrılıktan sonra arkadaş kalsalar da, ilişkileri hakkında konuşmuyorlar. 1975 yılında Rolling Thunder Revue turnesinde geçen yukarıda paylaştığım videoda da birbirlerine olan aşkları çok belli oluyor. Mary Wharton’ın yönetmenliğini üstlendiği Joan Baez: How Sweet the Sound belgeselinin Toronto Uluslararası Film Festivali gösteriminde Dylan, ayrılıktan 44 yıl sonra sessizliğini bozuyor ve bu konuda kötü hissettiğini ve ilişkilerinin bitmesinin onu üzdüğünü paylaşıyor. Baez ise o dönemde Dylan için deli olduğunu paylaşıyor. Baez’in en sevilen şarkılarından Diamonds & Rust, Dylan’ın, 1974 yılında onu bir anda aramasının ardından yazılıyor. Dylan’ın Visions of Joanna adlı şarkısının Baez ile ilgili olduğunu düşünenler var. Hala ikisinin beraber olma umuduna tutunsam da, arkadaş olarak hayatlarına devam edecekler gibi gözüküyor… Tüm fotoğraflar: Daniel Kramer

Mayıs 27, 2021
·
Makale
İlk Ayrılık Şarkım
Sizi de anneniz sahildeki diğer çocuklarla arkadaş olmanız için itekliyor muydu? Ben her yaz, sahilde bir daha görmediğim insanlar ile zorla arkadaş olmaya itiliyor, utana sıkıla annemin arkasında durup onun ilk tanıştırmayı yapmasını bekliyor, sonra da yeni dostlarımla çok eğleniyordum. Anneme sanırım bu teşviği için hiç teşekkür etmedim, o yüzden şimdi ediyorum: Anniş, teşekkürler. Yıllar yıllar önce, ben daha ilkokuldayken, Çıralı’nın oralarda yaptığımız bir tatilde yine bu gelgit yaşandı. Otelin sahilinde beni Alihan adında bir çocukla tanıştırdı ve sonraki birkaç gün hep onunlaydım. Bu çocuk, Gora’yı henüz izlemediğimi duyunca hemen otelin televizyon odasında bana bu filmi izletti. Bir de küçüğüz, akşam tek başımıza film izlemek çok havalı hissettirdi. Günlerimizi denizde yüzerek, kumdan kale yaparak geçirdik. Saf ve güzeldi. Sıska erkek kardeşi göbeğimle dalga geçince ona kızdı, beni teselli etti. Sevdim. Sevmekle kalmadım, küçük Yasmin bu çocuktan hoşlandı. O kadar hoşlandı ki, tatil bitince ve ayrılık zamanı gelince ona veda etmektense otelin oradaki sazlıklara saklanıp Grup Hepsi’nin 2006 hit şarkısı Mum’u söyleyerek bir klipteymiş gibi davrandı. Arkadan çocuğun bana seslendiğini hatırlıyorum, saklanmıştım. Bu şarkı benim ilk ayrılık şarkım olarak yerini aldı — ayrıldığım kişi çıktığımızdan haberdar olmasa da. Ondan sonra, başka ayrılıklar ile bu rafa başka şarkılar da eklendi. Ama ilki Grup Hepsi. Müziğin bu gücü çok güzel. Diğer duyular ile de olduğu gibi, dinleme bir anda unuttuğunuz bir anının aklımızda kilidini açıyor. Malcolm Gladwell’in Revisionist History adlı podcastinde ( evet bazen podcast dinliyorum) bahsettiği üzere, ergenlik dönemimizde dinlediğimiz şarkılara bir bağlılığımız var. Bu bağlılığın nedeni şarkıların melodilerini sevmemizden çok o dönemin anılarının o dönemde dinlediğimiz şarkılar ile birleşmiş olması. Kelly Jakubowski’nin yaptığı bir araştırmaya göre ise müziğe bağlı olarak en çok anı hatırladığımız yaş 14. Bu yüzden ergenliğimizde dinlediğimiz şarkılar şu anki müzik zevkimizden ne kadar uzak olursa olsun, bizler için özel bir yere sahip oluyorlar. Ben o yüzden Hepsi Bir’i ve Disney Channel’da çıkan tüm şarkıları ezbere biliyorum ve bu şarkılara karşı güzel hisler besliyorum. Mark Joseph Stern’in Slate ’te de yazdığı gibi, bu döneme ait en popüler şarkıları dinlerseniz, eğleneceksiniz. Bunun nedenlerinden biri de ‘reminiscence bump’ ya da anımsama tümseği diyebileceğimiz ve gençlik yıllarımızı daha ayrıntılı hatırlamamızın nedeni olarak bilinen fenomen. Tabii ki 20likler olarak ‘gençliğimizi’ hatırlamamız o kadar önemli değil ama yine de ilginç. Merak eden 1998 yılı doğumlular için 2012 yılının en popüler şarkılarını paylaşıyorum: We Are Young - fun., Call Me Maybe - Carly Rae Jepsen, Ho Hey- The Lumineers, İnternational Love- Pitbull, Everybody Talks - Neon Trees, Die Young-Kesha, Bal Gibi - Kenan Doğulu, Dağılmak İstiyorum - Ozan Doğulu ft. Model ve liste gidiyor da gidiyor. Bu şarkıların herhangi birini benim bulunduğum bir odada çalarsanız bağıra çağıra söylerim. Biliyorum. Alihan’dan önce bir yaz aşkım daha vardı Ege ya da Cem’di adı hatırlamıyorum. İkimiz de birinci sınıfa başlayacaktık. O da suya yanlışlıkla kağıt attığında kızdığım için kendini denize atıp kağıdı bulmaya çalışmıştı. Ondan ayrılırken şarkı söylemedim. Umarım hala çevreye duyarlı bir gençtir. Sıkıldığımda insanlarla yaz maceralarımı düşünüp şimdi nerede olduklarını, neye benzediklerini ve ne yaptıklarını merak ederim. Bu düşüncelerin arka fonunda da hep şarkılar çalar. Anneme hala Alihan’ın soyadını hatırlaması için yalvarırım. Unutmuş. Alihan sana sesleniyorum, bul beni.

Mayıs 27, 2021
·
Makale
Pablo Escobar, yanlış anlaşılmış bir şefti aslında…
Bu hafta dolar, pound, euro’nun uçup gitmesi dışında gündemimde olan ve istemsiz güldüğüm üç şey vardı. Kurlar hakkında konuşmayacağım, yükseliyorlar, çarpıyorsunuz, üzülüyorsunuz, ‘neyse ekmek türk lirası ile alınıyor’ diyorsunuz, devam. Hadi, sizi bu birbirinden tamamen alakasız üç şey üzerinden yürüteyim... 1. Süveyş! Detaylara inmeden önce şunu paylaşmak istiyorum: Google’da Suez Canal ’ı aradığınızda, küçük gemilerden oluşan bir animasyon çıkıyor — süveyş yazınca çıkmıyor ama olsun, aşırı şeker. Neyse, konumuza geçelim. 23 Mart günü Süveyş Kanalını kapatan gemi, Ever Given, iki römörkör ve dolunay ile yükselen medcezirin sonucu neredeyse bir haftanın sonunda ancak kurtarıldı. Economic Times ’a göre bu duraksama günde yaklaşık 10 milyar dolara mal olmuş. Tüm hafta boyunca Süveyş Kanalı şakaları günümü aydınlatırken, Vice ’in yayınladığı bir makale gözüme çarptı. Süveyş Kanalında kalan tek gemi Ever Given değil! 1967 yılında, Altı Gün Savaşı nedeniyle Mısır Süveyş Kanalını ablukaya alınca, 14 gemi, tam sekiz yıl boyunca, kanala bağlı bir tuz gölü olan Great Bitter Lake’de mahsur kalmış. 1975’te özgürlüklerine kavuşana kadar, kendi posta servislerini ve pullarını yaratmışlar. Hatta 1968’de kendi olimpiyatlarını bile düzenlemişler. Görsel: Vice Zaman geçtikçe de bu 14 gemi adeta küçük bir şehre döndü. 50 yıl sonra bile gemilerin mürettabatlarından hayatta kalanlar arada sırada buluşuyorlar ve hatta bu dönemi en mutlu zamanlarından biri olarak anıyorlarmış. 2. Lil Nas X’in yeni şarkısı Montero (Call Me By Your Name) ’ya tepki yağmuru 2019 yılında radyolardan eksilmeyen Old Town Road ile ünlenen 21’lik Lil Nas X, 26 Martta yeni şarkısı Montero (Call Me By Your Name)’yu çıkartarak Amerika’nın muhafazakar kesimini kendisine düşman etti. Elde etmek istediği bir erkekle ilgili olan şarkının klibinde Lil Nas X direk dansı yaparak cehenneme iniyor, şeytanın kucağında dans ediyor ve onu öldürüyor. Hristiyanlıkta eşcinselliğin günah olduğunu duyarak büyüyen Lil Nas X, aslında bu şarkı ile bu anlayışa karşı bir duruş sunarak sadece kendisi için değil birçok genç için bir ses oluyor. Görsel: Twitter Şarkı şehvet ve eşcinsel erkek arzusu ile ilgili. Bu, bırakın rap dünyasını, genel olarak çok sık işlenen bir tema değil. İsmi de aslında Luca Guadagnino’nın Call Me By Your Name filminden ilham almış. Aşklarının ve kişiliklerinin toplum tarafından çoğu zaman kabul edilmediği bir dünyada, hayatlarını yaşamaya çalışan insanlar her zaman tepki topluyor maalesef. Haftanın Halleri’nde bizim jenerasyonumuzun şakaya vurma becerilerinin çok gelişmiş olduğundan bahsettim. Lil Nas X’de bunun çok iyi bir örneği. Düşünün 21 yaşındasınız, kim olduğunuzu saklamadan yaşamaya çalışıyorsunuz, bir şarkıdan dolayı bir sürü insan size, şarkınıza ve kişiliğinize sövüyor. Sövenlerden bazıları da devlet büyükleri, din adamları, falan. Bunu alttan alabilmek gerçekten büyük bir beceri. Lil Nas X Tik Tok videoları paylaşarak, komik şakalar yaparak, bu insanlara gülüp geçiyor. Örneğin, bir kırmızı halı etkinliğine giydiği kıyafeti paylaşarak, 'zamanınızı bunu giyen biri ile ilgili tartışmalara girerek harcadınız' yazdı. Şarkıya gelen eleştirilerden bazıları şarkının çocuklara uygun olmadığı ile ilgili — ama komik olan şu ki zaten birçok rap şarkısı cinsellik dolu, tek fark hep heteroseksüel bir cinsellikten bahsedilmesi. Zaten rap müziğinin çocukları eğitmek gibi bir amacı da yok. New York Times pop müzik eleştirmeni Jon Caramanica’nın da dediği gibi Lil Nas X’in yaptığı aslında özenle hazırlanmış kültürel bir hareketin tohumlarının ekilmesi. Bu hareket Lil Nas X'i, şarkıyı ve klibi aşıyor. 3. Pudra Şekeri! Gelelim Türkiye’ye. Birçok uyuşturucunun kod adları oluyor ama kokain için pudra şekeri dendiğini hiç duymamıştım doğrusu. Kısaca ne oldu? Kürşat Ayvatoğlu’nun burnundan beyaz bir şeyler çekerken videosu ortaya çıktı, gözaltına alınınca da "Kokain değil pudra şekeriydi. Şaka yapıyorduk" söylemi sosyal medyayı kasıp kavurdu. Fortis Fortuna Adiuvat yani Talih Cesurdan Yanadır derler. Buna ben de şunu eklemek istiyorum: Adalet Zenginin Yanındadır. Bu olayın ayrıntısına girmeyeceğim, kim haklı kim haksız konularına da değinmeyeceğim — benim yerim de değil, bu bültenin odağı da değil. ( Bu bültenin odağı ne zaten Yasmin? diye sorabilirsiniz, ona da cevabım ‘emin değilim.’) Neyse, genel olarak adalet konularında gülmezsem ağlayacağıma o kadar eminim ki, bu olay olunca direk kendimi internete attım. Twitter da, Türkiye’de hukukun tam tersine, beni yüzüstü bırakmadı. Twitter’ın kralı ilan ettiğim ve tanışmak istediğim Vedat Milor yine harika bir espri ile karşıma çıktı. Cumhuriyet de bildiğimiz, tatlılarda kullanılan pudra şekerinin nasıl kullanıldığı ile ilgili bir yazı yayınladı. Ya, gerçekten gülmemek imkansız.

Nisan 1, 2021
·
Makale
Parti mi? Festival mi? Gece Hayatı mı? O ne?
New York’ta olduğum dönemde en çok üzerine makale yazdığım konu, New York’un gece hayatıydı. Telefon rehberimde bar sahipleri ve alkol lisansı almak için aramanız gereken insanlardan oluşan uzun bir liste var. New York'ta nikah kıymak isterseniz bana haber verin demiştim, sanırım bar açmak isterseniz de bana yazabilirsiniz. İstanbul, Londra, Berlin ve New York gibi geceleri, gündüzleri kadar canlı olan şehirlerde içki, dans, goygoy, müzik diyerek geçtiğimiz konseptin altında yatan bir ekonomi ve düzen var aslında. Bu yüzden bazı ‘uyumayan şehirler’ gündüzleri kadar önemli olan geceleri için devlet ofisleri ve çalışanlar atıyor. Bu ofisler, gece çalışan food-truck’lardan tutun, alkol lisanslarına, yanan ışıklardan, işlenen suçlara kadar her şeye bakıyor. 2012 yılında Amsterdam’da Mirik Milan’ın başlattığı bu pozisyonun benzerlerini, Londra’da 2016 yılında Gece Çar’ı Amy Lamé ve 2018’de New York gece hayatından sorumlu Ariel Palitz, takip etti. Bu pozisyon sayesinde suç oranları düşmekle kalmadı, birçok şehirde daha kapsayıcı ve düzenli sistemler oluşturuldu. Hollanda’nın gece hayatına katkısı burada bitmiyor. Pandemi için küçük, gençlik için büyük bir adım diyerek COVID-19 tehlikesinden uzak festivallerin nasıl gerçekleşebileceği üzerine araştırmalar yapıyorlar. Araştırmacılar ve organizatörlerin güçlerini birleştirip kurduğu Fieldlab , 13 ve 14 Mart’ta Amsterdam’ın biraz dışında bulunan Walibi lunaparkında deneme festivalleri yapacaklar. Farklı uzaklıklar, COVID test süreçleri ve insan sayılarının etkilerini gözlemleyecekleri bu araştırma, güvenli festivallerin gerçekleşme olasılığını ölçmeyi hedefliyor. Bu deneye katılabilecek 3000 kişiye şimdiden iyi eğlenceler diliyorum.

Mart 10, 2021
·
Makale
Durmadan YouTube’da izlediğim performansların derlemesi
Haftanın Hallerinde bu hafta bayıldığım bazı performansların videosunu paylaşmak istedim. Duman’ın Rock’n Coke Festivali’nde ki Seni Kendime Sakladım performansı (2006). Bu festivale asla gidememiş olmanın verdiği üzüntüyü her gün yaşıyorum. Birinciliği kesinlikle hak ettiğimiz Eurovision performansı ile maNga - We Could Be The Same (2010). Doğruyu söylemek gerekirse (şu an gerçekten milliyetçi kanımın fokurdamasından uzak ve tarafsız bir yorum yapıyorum) Türkiye birçok Eurovision performansı ile birinciliği hak ediyordu — Kenan Doğulu Shake It Up şekerim dışında. Büyük Ev Ablukada’nın beni sıcacık ve samimi bir ortamda oturup dinliyormuşum gibi hissettiren Zorlu PSM’de ki 75 Lira performansı (2019) Cher’in Live on the Cher Show’da Satisfaction Performansı (1975). Not: Live on the Cher Show’daki her performans o kadar güzel ki. Jackson 5, David Bowie ve Tina Turner ile yaptığı performansları da izlemenizi tavsiye ediyorum. Anadolu Efes'e Gizli Kamera Sürprizi (2013)

Haziran 10, 2021
·
Makale
Lorde, Solar Power ve Emailler
Lorde’un en son albümü 2017 yılında, koyu mavi temalı Melodrama albümüydü. Bu albümde kalp kırıklıkları, kendini bulma, biraz acı, biraz büyüme konularına değinerek hepimizi ağlatmış ve 60. Grammy Ödülleri’nde yılın albümü kategorisine aday gösterilmişti. 2017’den beri Lorde hayranları yeni bir albüm bekliyor — ben dahil. Şöyle bir durum da var, Lorde sosyal medyadan uzak bir hayat sürdürüyor. O yüzden ne yaptığını, ne ile uğraştığını çok ender gönderdiği emaillerden öğreniyoruz. Yani Lorde da aslında bir bültenci… Geçtiğimiz hafta yeni çıkan şarkısı Solar Power ile geri döndü ve bizi sarı, mavi tonları ile güzelce sarmaladı. Birçok insan Lorde’un bu yeni dönemini tam olarak kabullenmiş değil. Ben gayet beğenerek dinledim, Melodrama’daki hislerden arınıp kendi özüne döndüğü bir albüm geliyor gibi. Ama emin de olamıyorum çünkü klibinde yazın mutlu havasının tersine rahatsız edici semboller de bulunuyor: Deniz kıyısında geçen müzik klibinde, dans eden insanların yüzleri çok nötr ve bir ara yerlerde çöpler gözüküyor — o yüzden yine daha karanlık bir yöne de kayabilir. Triple J adında bir radyo kanalında verdiği röportajda yeni albümünün “hafif, oyuncu ve eğlenceli,” olacağını söyleyen Lorde’a güvenmekten başka bir seçeneğim yok. O yüzden daha çok yorum yapmadan önce albümün çıkmasını bekleyeceğim. Lorde benim için özüne dönen, istemediği şeylerden uzaklaşmayı iyi bilen bir sanatçı. Müziğini kimsenin etkilemesine izin vermiyor. O kadar ünlü olmasına rağmen sosyal medyada yok. 7 milyon takipçisi olan Instagram hesabında sadece 3 fotoğrafı var — en sonuncusu da 2018 yılından. Bu şarkıyı dinledikten sonra ayda bir girdiğim “sosyal medyayı sileceğim” moduna girdim. O kadar yazıyorum biraz teoriye de bakayım diyerek Batuhan ’ın tavsiyesi ile aldığım Z Bir Kuşağı Anlamak kitabında, Evrim Kuran sosyal medyanın yarattığı bağımlılıktan bahsediyor. Jaron Lanier’ın Ten Arguments for Deleting Your Social Media Accounts Right Now ( Sosyal Medya Hesaplarınızı Hemen Şimdi Silmeniz İçin On Neden) adlı kitabında bulunan 10 nedeni sıralıyor. Ben özellikle ilgimi çeken iki nedeni paylaşıyorum, geri kalanları için bahsettiğim bu iki kitaptan birini alabilirsiniz: Sosyal medya seni aptallaştırıyor. (Çünkü orada olmadıkça yoksunluk hissine kapılıyor; orada oldukça onay bekliyorsun). Sosyal medya gerçeğin altını oyuyor. (Çünkü insanların sahte olduğu bir yerde, her şey sahtedir). Sosyal medyadan ne kadar uzaklaşırım bilmiyorum — çoğu şeyde olduğu gibi bu kadar nefret etmeden, ayda bir her şeyi silme isteğini hissetmeden dengeleyebilmenin önemli olduğunu düşünüyorum. Ama dengeyi şaşırmak, insanlık olarak kurtulamadığımız bir özellik. Beğendiğim bir şarkıyı sıkılana kadar dinlemelerimi, çocukken yediğim 12 parça pancar turşusu sonucu yeni ev ziyaretine gittiğimiz aile arkadaşlarımızın beyaz koltuklarına kusmamam için babamın yönlendirmesi ile tişörtünün içine kusmamı hatırlıyorum. Denge şaşıyor. Dünyanın dengesini bile şaşırttık, bknz. iklim krizi. ____________ Sosyal medya ile ilgili birçok şeyden nefret etsem de, üzerinden çok fazla bilgi ediniyorum ve farklı insanlar ile tanışıyorum. 20lik bülten için konuştuğum çoğu insana Instagram’dan ulaşıyorum, oradan email adreslerini buluyorum. Ayrıca birazcık ikiyüzlülük yapıyorum çünkü Instagram’da fazlası ile aktifim. Ama bazen de kullanmak, bağlı olmak istemiyorum. Size de oluyor mu bu? Eskiden tatile çıkıp 2-3 hafta sonra döndüğümde Facebook’a girip biriken bildirimleri görmek heyecan veriyordu. Telefonumu bilgisayarımı bırakıp gidebiliyordum. Artık yapamıyorum, hep birinin ulaşması gerekiyor, bir şeylere bakmam gerekiyor. Sıkıldım. Belki Lorde gibi sadece email üzerinden herkesle haberleşirim. O kadar zor olmamalı değil mi? Yeni şarkısı Solar Power’da ne diyor Lorde? And I throw my cellular device in the water Can you reach me? No, you can't (Aha) Telefonumu suya atıyorum. Bana ulaşabilir misiniz? Hayır, ulaşamazsınız!

Haziran 17, 2021
·
Makale
Nerede o eski Cool Istanbullar?
1 Temmuz'dan itibaren tüm sokağa çıkma yasakları kalkıyor. Yine oley diyerek tuzağa düşmeyelim, yasaklar kalkıyor ancak müzik sınırlaması tam gaz devam ediyor — 4 saatlik bir rötar ile. Müzik ile ilgili sınırlama saat 22.00 yerine saat 24.00’e çekilerek müzik performanslarına özel bir kısıtlama çıkarıldı. Bunu hatırlatmanın önemli olduğunu düşünüyorum, pandemi öncesi dönemde saat 24:00’ten itibaren ses kısma zorunluluğu vardı — yeni kısıtlama bununla ilgili değil. Bu kısıtlama, 24:00’ten sonra müzik yapılamayacağını söylüyor. Bu yasağa karşı çıkanların çoğu da zaten sabahlara kadar çevrelerini rahatsız ederek bangır bangır müzik çalınmasını savunmuyor — kısıtlamalar kalkıyor ise neden diğer sektörler gibi müzikli mekanların, müzik performanslarının rahat bırakılmadığını sorguluyor. Bu kısıtlamanın anlamı nedir? Deja vu yaşıyorum. Daha iki hafta önce sanatçılara pandemi boyunca verilen desteğin ne kadar az olduğundan bahsediyorduk ! Nisan’da sokağa çıkma yasağında tekel kısıtlaması tartışmasını yapıyorduk . Bu kısıtlamalar hayatlarını belli bir şekilde yaşamak isteyen, belli tercihleri olan bir kesime saldırı gibi geliyor. En büyük korkum da, ses çıkarmaya çıkarmaya, bu ‘özel’ kısıtlamaların artması ve kalıcı olması. Neyse ki Twitter üzerinden 266 binden fazla #kusurabakıyoruz etiketli tweet atıldı. Dayanışma önemli. Ses çıkarmak önemli. Change.org Türkiye bir kampanya başlattı, dilerseniz imzalayabilirsiniz. Böyle kurallar, hükümler, yasalar çıktığında hep aklıma Newsweek’in “Cool Istanbul” kapağıyla 2005 yılında çıkarttıkları dergi gelir. Hatta Nadir Tarihi Fotoğraflar adlı hesap iki gün önce bu bahsettiğim kapağı Twitter’da paylaştı. Kapağında “Europe’s hippest city might not need Europe after all,” yazıyor. Avrupa’nın en havalı şehrinin belki Avrupa’ya ihtiyacı yoktur… Avrupa’ya ihtiyacımızı bilemem ama müziğe ihtiyacımız olduğu kesin. Onu bunu boşverin siz bana şunu söyleyin. Gece 24:00’de hangi şarkıyı çalıyoruz?

Haziran 24, 2021
·
Makale