Berrak zihinler için yalın, zengin, bağımsız bir Türkçe dijital medya üyeliği.
Ücretsiz Kaydol →Sanat Tartışmaları
Gerçek sanat nedir? Güncel sanatta hangi konular tartışılıyor?
4 Hikâye
Medusa’nın adaleti: Sanat ve farkındalık
New York ’ta İtalya merkezli sanatçı Luciano Garbati’nin yedi metrelik bronz heykeli Medusa with the Head of Perseus gündem oldu. Bu heykeli yaparken ilhamını ünlü bronz heykel Perseus with the Head of Medusa’dan alan, eserinin ön çalışmalarını yayımlayarak dikkatleri çok önceden çeken ve “Asıl mağduru katletmek nasıl zafer olarak sunulabilir?” mesajıyla orijinal heykele bir antitez yaratmaya çalıştığını belirten Garbati’nin 2018 yılında sosyal medyada heykelle ilgili paylaştığı gönderi kısa sürede viral olmuştu. Sanatçı, ilhamdan hareketle miti MeToo hareketine ithaf edeceği bir farkındalık büstüne çeviriyor. Yeri özenle seçilen ve MeToo hareketiyle anılan taciz/saldırı davalarının görüldüğü New York Ceza Mahkemesi’nin karşısında sergilenen bu heykele dair bazı eleştirilere yakından bakalım. Ana heykel: İlham alınan heykel, 16. yüzyıl Floransa’sında ana meydanda sergilenen bir Benvenuto Cellini eseri. Medusa'nın kafasını kesen Perseus sağ elinde kılıcını aşağı doğru tutuyor, sol eliyle ise Medusa’yı yılan saçlarından göğe kaldırarak adeta bir zafer ilan ediyor. Ovid’in Metamorfoz’una göre Medusa, Athena Tapınağı'nda Poseidon tarafından cinsel saldırıya uğruyor. Zeus’un kızı ve kardeşi Poseidon’un eşi Athena olayın kıskançlığı ve öfkesiyle Medusa’nın saçlarını yılan başına çevirip ona bakanın taşa döneceği şekilde lanetliyor. Medusa, bir mağdur olarak kurbanı olduğu suç için cezalandırılıyor. Bununla da yetinmeyen Athena, üvey kardeşi Perseus ile anlaşarak ölümlü Medusa’nın hayatına son verilmesi için yardım istiyor. MeToo hareketi ve New York Ceza Mahkemesi: 2006’da ABD merkezli aktivist Tarana Burke tarafından azınlık grupların uğradığı cinsel saldırı, istismar, taciz gibi zorbalıklara karşı farkındalık yaratmak, bunlara maruz kalan kadınların dayanışmasını ve rehabilite olmasını sağlamak için başlatılan hareket; Weinstein vakasının açığa çıkmasıyla 2017 yılı ve sonrasında daha çok duyulup kitleselleşti. 80’den fazla kadına cinsel suçta bulunduğu iddiasıyla yargılanan ve 23 yıl hapis cezası alan ünlü yapımcı ve yönetmen Harvey Weinstein davaları da dâhil olmak üzere birçok yüksek profilli taciz davasına ev sahipliği yapan New York Ceza Mahkemesi ise “kadın davaları” nda akla gelen mahkeme olarak sembolik değeriyle biliniyor. Tartışmalar: Heykel, kamuoyunda bazı eleştirilere de maruz kalıyor. Eleştirilerden biri heykeldeki intikamcı bakış açısına karşı gelişiyor ve mağdurların toplum dışı görünümünün harekete zarar verdiği düşünülüyor. Öte yandan siyah bir kadın aktivist tarafından başlatılan MeToo hareketinin Avrupai bir mitle bütünleştirilmesi de eleştiriler arasında yer alıyor. Kimi yorumlar, Medusa’nın bedeninin ortaya konma şeklini ve genital bölgede tüy bulunmamasını “erkek fantezisi” olarak adlandırıyor. Perseus yerine cinsel saldırıda bulunan Poseidon’un kafasını kesen bir heykelin daha doğru olacağı konuşulurken sanatçının bu heykeli ortaya çıkardığı süreçte MeToo hareketinin duyurulmadığı, bu sebeple heykelin sonradan feminist bir eser gibi lanse edildiği söyleniyor. Bir erkeğin kadını intikamcı olarak resmetmesinin kötü niyetli olduğu yorumuna da bu eleştiriyle beraber yer veriliyor. Yazarın yorumu: Eril bir mit üzerinden oluşturulup Floransa meydanında bölgenin en zengin ailesi tarafından sergilenen bir heykele karşı antitez üreterek yeni bir sanat eseri üzerinden yanıt verilmesi beni oldukça etkilemişti. Fakat biraz eleştirel yaklaşınca işler değişti. Elbette, yukarıdaki bütün eleştiriler makul düzlemde, benim kişisel yorumlarım ise şöyle: Medusa’nın ölümsüz tanrıların olduğu bir tapınakta ölümlü gorgon’lardan (Türkçesi: şirret, kötü) biri olarak yaşaması, Athena’nın hegemonik üstünlüğüne maruz kalması bir azınlık kaderi paylaştığı yönünde yorumlanabilir. Heykelin Medusa’yı dingin, rahatlamış ve güçlü resmettiğini düşünüyorum. Bunu da sanatçının mağduru intikamcı olarak yansıttığı değil de “Mit böyle olsa ne düşünürdünüz?” sorusunu akıllara getirdiği şekliyle yorumluyorum. Kadın bedeninin şu anın estetik kaygılarıyla şekillendirilmesi ise beni de rahatsız eden durumlardan. Fakat en çok takıldığım nokta, Medusa’nın yalnızca Perseus’u öldürmesi üzerinden bir antitez üretilmesi. Poseidon tarafından cinsel saldırıya uğraması karşılığında, mağdurun güzelliği yüzünden Athena tarafından lanetlenmesi; mini etek giyen bir kadına saldıran failin yargılanırken bunun bir tahrik unsuru olarak görüldüğü ve failin cezalandırılmazken kadının yıllarca bu adaletsizlikle yaşaması arasındaki tek fark, mit ve gerçek hayat karşılaştırması. Bu durumda adil davranmayan bir hakimin de cezalandırılması gerekmez miydi? Cinsel saldırıya uğratandan sonra bir kadın öldürüldüğünde yalnızca öldüren kişi mi bedel ödemeli? Bir suç diğerini egale eder mi? Bana kalırsa Medusa ancak Poseidon, Athena ve Perseus’un kafasını eline aldığında sanatçının vermek istediği rahatlamış yüz ifadesine erişecektir.

Mart 10, 2021
·
Makale
Yasın öfkeli tezahürü: Heykelleri yıkmak
Ben Birchall / PA ABD’de George Floyd’un polis memuru Derek Chauvin tarafından öldürülmesinin ardından başlayan protestolar, bir liste boyunca uzayıp giden tartışmalı heykelleri yeniden gündeme getirdi. Eylemlerin yankısı Avrupa’ya da ulaştı ve hem ABD’de hem Birleşik Krallık’ta bazı tartışmalı heykeller ya eylemciler tarafından yıkıldı ya da yerel otoritelerce kaldırıldı. Hem bir güç temsili hem de kolektif hafıza unsuru olan heykeller, protestocuların doğrudan hedefi oldu. Bu yazıda güncel gelişmelere değinip anıtsal heykellerin öte anlamına eğiliyoruz. Son gelişmeler: ABD'de tartışmalı heykellere dair ilk haber Philadelphia'dan geldi. Aktivistler tarafından polis şiddeti ve ırkçılığın bir sembolü olarak görülen şehrin eski polis şefi ve belediye başkanı Frank Rizzo'ya ait heykel yerinden kaldırıldı. Virginia eyalet valisi Ralph Northam da tartışmalı konfederasyon ordusu komutanı Robert E. Lee heykelinin kaldırılacağının haberini verdi. Bu haberleri takiben Birleşik Krallık’ın Bristol şehrinde köle taciri olarak tanınan Edward Colston'ın heykeli protestocular tarafından yıkıldı ve nehre atıldı. Londra'da Tower Hamlets semt meclisinin girişimleriyle köle taciri Robert Milligan'ın heykeli kaldırıldı. ABD'de Minnesota ve Virginia’da protestocular tarafından uluslararası köle ticaretinin önünü açtığı söylenen Kolomb’a ait heykellerin yıkılmasının ardından Boston'da da bir başka Kolomb heykeline zarar verildi. 1861-1865 yılları arasında Amerika Konfedere Devletleri başkanı olarak görev yapan Jefferson Davis’in Virginia’daki heykeli de geçtiğimiz günlerde protestocular tarafından yıkıldı. İktidar ve kamusal alan: İhtişamlı ve estetik tasarımlar olarak yaratılan anıtlar ve heykeller kamusal alanda iktidarın, hakim ideolojinin ve kabul edilen tarihin temsili olarak ortaya çıkıyor. Kamusal alanlara yerleştirilen dev heykeller bir meydanla da özdeşleşiyor ve tıpkı yüzyıllar önce inşa edilmiş olan ve büyüklükleri "ataların gücünü" temsil eden Moai heykelleri gibi, bölge halkı için bir sosyalleşme, kutlama, toplanma alanı yaratıyor. Komagene Kralı I. Antiochos'un krallığın en yüksek zirvesine, Nemrut Dağı'na tanrıça ve tanrı heykelleriyle birlikte yerleştirdiği kendi heykeli, kimi kaynaklarca kralın kendisini tanrılarla eşit gördüğü biçiminde yorumlanıyor. Bazı yorumlar, Roma heykellerindeki tutarlı sanatsal dilin, tekrar eden figür ve ayrıntıların imparatorların otoritelerini ifade etmeleri için geliştirildiğini söylüyor. 19. yüzyıl Avrupa başkentlerini şekillendiren heykel merakı kimi tarihçilerce "statuomania" olarak adlandırılıyor ve o dönemde tarihsel figürlerin anıtsallaştırılması için önemli düzeyde kaynak ve enerji harcandığını gösteriyor. Bu tarihsel arka planda, anıtların inşası gücü somutlaştıran; anıtların yıkımı ise tam tersi, gücü alaşağı eden ritüeller olarak yorumlanabiliyor. Virginia’da 9 siyah ABD vatandaşının ölümüyle sonuçlanan Charleston kilise saldırısını takiben verilen konfederasyon komutanlarının heykellerini kaldırma kararının ardından düzenlenen beyaz üstünlükçü gösteriler, heykellerin "kutsallığını" da bir yönüyle ispatlıyor. Hafıza : Öte yandan anıtlar ve heykeller, kolektif hafızanın ve toplumsal bilginin bir formu olma işlevi de üstleniyor. Tarihin bir kesitine atıfta bulunan heykeller ve anıtlar, o tarihsel dönemin ve figürün önemini pekiştirme görevi taşıyor. Hakim ideolojinin ya da kabul edilen tarihin gündelik temsili olarak bir hatırlatıcı işlevi gören bu yapılar, "biz" kimliğinin yaratıcısı olarak toplumsal kimliğin anlamını inşa ediyor ve bazı değerlerin savunucusu hâline geliyor. Mağlubiyeti ya da zaferi, acıyı ya da sevinci estetik biçimde somutlaştırarak her an, herkesçe görünür kılan bu yapılar doğrudan hafızayla ilişkileniyor. Hafızanın farklı yansımalarını temsil eden heykel ve anıtlar kiminin zaferini kiminin acısını taze tuttuğu ve tartışmalı arka planlarda taraflar arasındaki uçurumu derinleştirdiği için ortak bir öfkenin doğrudan nesnesi olabiliyor. Bu noktadan bakınca, Black Lives Matter hareketinde protestocuların diğer taraf için "kutsal" olan ve hatırayı ebedîleştiren temsil unsurlarını yok etmelerinin, yasın öfkeli bir tezahürü olduğu söylenebiliyor.
Mart 10, 2021
·
Makale
Müzeler ve kültürel miras: "Deaccession" tartışması
ABD ve Birleşik Krallık’ta yer alan bazı müzelerin Covid-19 kaynaklı kayıpların yükünü finanse etmek ya da koleksiyonlarını siyah sanatçıların eserleriyle zenginleştirmek gibi gerekçelerle ellerindeki eserlerden bazılarını açık artırma usulüyle satma kararları alması, deaccession tartışmalarını yeniden gündeme getirdi. Deaccession: Müzelerin, koleksiyonlarında yer alan eserleri kalıcı olarak elden çıkarmasını tanımlayan deaccession faaliyetinin hangi koşullarda ve ne gibi etik ilkeler uyarınca gerçekleştirileceği Uluslararası Müzeler Konseyi tarafından oluşturulan rehberde anlatılıyor. Söz konusu rehber, fiziksel olarak hasarlı ve onarma olanağı olmayan, sergilenmesi kamu sağlığını tehdit eden, ait olduğu seriye değer katmayan bir kopya olan, müzenin misyonuyla ve koleksiyon hedefleriyle uyuşmayan, erişiminin başka bir müze tarafından daha uygun biçimde sağlanacağına inanılan eserlerin elden çıkarılmak istenebileceğini belirtiyor. Rehberde, satıştan elde edilecek gelirin müzenin koleksiyonunu yenileme ya da geliştirme hedefleri yönünde kaynak olarak kullanılabileceği söylenirken hiçbir koşulda eserin parasal değerinin deaccession kararı için bir motivasyon olmaması gerektiği belirtiliyor. Kurum; her müzenin deaccession bahsinde paydaşların nasıl bilgilendireceği ve işlemin nasıl gerçekleşeceği konusunda bir süreç tasarlamasını beklerken böyle bir kararda nesnenin öneminin, karakterinin ve bu eylemin sonuçlarının mutlaka hesaba katılmasını öneriyor. Problem nerede? Julia Courtney tarafından derlenen Is It Okay to Sell the Monet? - The Age of Deaccessioning in Museums başlıklı kitapta yer alan bir makalede de belirtildiği üzere müze koleksiyonları, şahıs koleksiyonlarından farklılaşıyor. Müzeler, sanat eserlerinin herkes tarafından erişilebilir olmasında bir görev üstlenirken koleksiyonerliği bir hobi, zevk ya da statü olarak gören şahısların uğraşlarını toplum yararına kullanmaları beklenmiyor. Müzeler birincil değerlerden olan bu kamusal görevin gereği olarak; eserlerin daha iyi anlaşılması için personel istihdam ediyor, programlar düzenliyor, eğitim materyalleri oluşturuyor, araştırmalar finanse ediyor ve bu maliyetli aktiviteleri halkın erişimine açıyor. Dolayısıyla bir müzenin koleksiyonundaki önemli bir parçayı satışa çıkarması ve eserin bireysel koleksiyonerler tarafından satın alınması, halkın o esere erişiminin ortadan kalkması anlamına geliyor. Bu konuda bir kısıtlamanın olmaması durumunda ise bu olanağın çeşitli yolsuzluklara sebep olabileceği ve halkın kurumlara duyduğu güveni zedeleyebileceği endişesi ortaya çıkıyor. Güncel elden çıkarmalar ve eleştiriler: En son Birleşik Krallık'taki Royal Opera House, pop-art akımının temsilcilerinden David Hockney'e ait bir portreyi Covid-19’un finansal yüküyle mücadeleyi kolaylaştırmak amacıyla Christie's müzayede evinde satışa çıkaracağını açıkladı. 18 milyon sterline yakın bir kazanç beklenen satışı eleştiren Birleşik Krallık merkezli gazeteci Charlotte Higgins, The Guardian'da yayımlanan makalesinde ilk olarak Royal Opera House gibi gösteri sanatı odaklı bir kurumun neden o tabloya sahip olduğunu sorguluyor. "Belki de kamu tarafından finanse edilen sanat kuruluşlarının en müreffeh ve ihtişamlısı olduğundandır" diyen Higgins; bir anlamda, üstte sözünü ettiğimiz kitapta da vurgulanan, sanat eserlerinin kurumlar ve bölgeler arasında paylaşımındaki adalet bahsine dikkat çekiyor. Higgins'in bir diğer eleştirisi de bir grubun Royal Academy of Arts’a 150 işi kurtarabilmek için Michelangelo'ya ait Taddei Tondo'yu satması yönünde çağrıda bulunacağı iddiasından yola çıkarak eserin bir "varlık" değil, kurumun temsil ettiği bir "miras" olduğu üzerinden şekilleniyor. Higgins, satışların gerçekleştiği senaryoda kazananların müzayede evleri ve küresel süper-zenginler olduğunu vurgulayarak zorlu koşullarda kültürel varlıkları satmanın tek seçenek olabileceğini, fakat bu durumdan halkın zararlı çıkacağını söylüyor. Öte yandan Pulitzer ödüllü eleştirmen Christopher Knight, Los Angeles Times’ta yayımlanan yazısında Jackson Pollock'a ait Red Composition isimli eseri satışa çıkarmayı planlayan New York merkezli Everson Müzesi'ni "mirasa ihanet etmekle" suçluyor. 18 milyon dolarlık gelir beklentisi olan satışın kamuya ait bir varlığın özelleştirilmesi olduğunu söyleyen Knight, kararı "bağışlanamaz" olarak yorumluyor.

Mart 10, 2021
·
Makale
Banksy’nin hukukla imtihanı
Adı "Telif hakkı ezikler içindir" cümlesiyle de anılan gizemli grafiti sanatçısı Banksy’nin başı bir süredir yasal süreçlerle dertte. Geçtiğimiz günlerde Avrupa Birliği Fikri Mülkiyet Ofisi, Banksy ve Full Colour Black adlı tebrik kartı şirketi arasında süren davada Banksy aleyhine karar verdi. Bu dava, Banksy’nin orijinali Filistin’de bir duvara boyanan Flower Thrower adlı eserinin ticari marka haklarının iptaline ilişkindi. Durum, kimliği gizli olan sanatçının tüm ticari marka kayıtlarını tehdit ediyor. Dava: Banksy'nin işlerini tebrik kartları olarak satan Full Colour Black adlı şirket, 2014 yılının ağustos ayında Banksy'nin eserlerini doğrulayan ve yasal temsilcisi olan Pest Control adlı şirketin talebiyle Flower Thrower eseri için alınan ticari marka statüsünün geçersiz kılınmasına ilişkin 2019 yılının mart ayında bir dava açmıştı. Bunun ardından Banksy, Gross Domestic Product adını verdiği yeni bir işe imza atarak eserlerinin satın alınabileceği kendi ticari markasını yarattı. Ticari marka sahiplerinin markalarını ticarette kullanmasını gerektiren yasaya uyum için faaliyete geçen GDP'ye kadar Banksy kendi adıyla üretim ve satış yapmamıştı. Fakat Avrupa Birliği Fikri Mülkiyet Ofisi'nin kararı, Banksy'nin Flower Thrower markasının yalnızca yasayı aşmayı ve pazarda bir pay yaratarak onu korumayı amaçladığını savunuyor. Anlaşılacağı üzere Banksy eserleri için de marka tescili alıyor ve bu yeni karar, Banksy'nin diğer eserleri için Pest Control aracılığıyla yaptırdığı marka tescillerini de riske atıyor. Full Colour Black üzerinden Telif hakkı ve ticari marka: Banksy; eserlerinin eğlence, aktivizm ve eğitim maksatlı kullanımlar için kopyalanmasını, ödünç alınmasını ve böyle durumlarda kendisine kredi verilmemesini açıkça teşvik ediyor. Öte yandan telif hakkı ve ticari marka, farklı hakları tanımlıyor. Telif hakkı bir fikir ya da sanat eserini belirli bir süre boyunca koruyan bir statüyü tanımlarken ticari marka, bir ürünün spesifik bir üreticiye ait olduğunu doğrulayarak tüketicilerin sahte ürünler almasının önüne geçiyor. Full Black Colour’ın argümanları da bu fark üzerinden şekilleniyor. Şirkete göre eserleri posterlerden anahtarlıklara düzenli olarak farklı formlarda yeniden üretilen Banksy'nin Flower Thrower adlı eseri, yalnızca bir sanat eseri statüsü taşıyor. Banksy'nin eserleri, kendi başlarına tüketicilerin o ürünün üreticisini anlayabilecekleri ayrıntılar içermiyor. Şirkete göre eserlerini korumak istiyorsa Banksy’nin ticari marka yerine telif hakkı yolunu tercih etmesi gerekiyor. Fakat Banksy, sanatsal duruşun ötesinde kimliğini açık etmesini gerektireceği için eserleri üzerinde telif iddia etmeye pek sıcak bakmıyor. Şimdi ne olacak? Banksy'nin ticari marka haklarını korumak için ikinci taraflarla davalık oluşu ilk değil. 2018'in sonunda, Milano'daki Mudec Müzesi'nde gerçekleşen Banksy'nin sanatı - Görsel bir protesto adlı sergiyi organize eden şirketin gerçekleştirdiği promosyon ürün satışları da mahkemeye taşınmıştı. Sergideki eserler orijinal olsa da Pest Control’ün not defteri, kartpostal, silgi gibi promosyon ürünlerin yetkisiz satışının önüne geçmek için açtığı davada Milano mahkemesi, organizatörlerin ticari marka ihlali yaptığına hükmetmişti. Hukukçu Enrica Bonadio, bu davayı haberleştirdiği 2019 tarihli yazısında Banksy'nin sonraki süreçte mahkemeleri ikna edebilmek için ticari markasının pazarda kullanıldığına dair daha güçlü kanıtlar göstermesi gerektiğini söylüyor. Zira ticari marka haklarının korunabilmesi için -Disney’e ait markalarda olduğu gibi- markalı ürünlerin düzenli olarak üretilmesi ve satılması gerekiyor. Bu da yüksek olasılıkla Banksy'nin aktivist duruşuyla çelişiyor.

Mart 10, 2021
·
Makale