Berrak zihinler için yalın, zengin, bağımsız bir Türkçe dijital medya üyeliği.
Ücretsiz Kaydol →Çiftlikten Çatala Blockchain
Tarım ve gıda sektöründe gıda izlenebilirliği ve blockchain teknolojisinin
4 Hikâye
Çiftlikten çatala: Gıda güvenliğinde blockchain (I)
"Blockchain teknolojisi" yaklaşık 10 yıl önce başta bitcoin ve diğer kripto para haberleriyle hayatımıza girdi. Her ne kadar daha çok finans sektöründe adı anılsa da en önemli uygulama alanlarından biri olarak tarım ve gıda sektöründe gıda izlenebilirliği gösteriliyor. Gıda İzlenebilirliği ( food traceability ) nedir? Gıdanın üretimden son tüketiciye satışına kadar zincirin tüm aşamalarında takip edilmesidir. Takip edilen bilgiler arasında ürünün nereden geldiği, nereye gideceği ve ne zaman gönderildiği yer alır. Neden önemli? Çünkü gıda ürünleri, tarladan çatalımıza gelene kadar tohum ve gübre tedariki, çiftçilik, hasat, ürünü işleme, depolama, nakliye ve perakende satışı aşamalarından geçiyor ve her aşama insan sağlığını riske sokabilecek kontaminasyon (bulaş) riski taşıyor. Olası bir olumsuz senaryo karşısında aksiyon almak için her bir aşama hakkında bilgi takibi oldukça kritik. Nasıl önem kazandı? 1990’ların sonunda başlayan deli dana salgınının yarattığı sağlık krizi üzerine AB Komisyonu harekete geçti. 2000 yılında oluşturulan “tarladan çatala gıda güvenliği” yaklaşımıyla 2002’de genel gıda yasası yürürlüğe girdi ve “gıda izlenebilirliği” tüm gıda ve hayvan yemi işletmeleri için zorunlu hâle geldi. Benzer şekilde ABD'de 2002 Biyoterörizm Yasasıyla bir ürünün nereden gelip nereye gittiğinin izlenmesini gerekli kılındı. Türkiye’de ise AB üyeliği uyum süreci çerçevesinde 5 Haziran 2004 tarihinde yürürlüğe konulan 5179 sayılı kanunla iç piyasada da izlenebilirliğin tesis edilmesi zorunlu hâle getirildi. Günümüze gelirsek: Dünya Ekonomik Forumu'nun Innovation with a Purpose girişimi 2019 yılında Teknoloji İnovasyonları ile Gıda Değer Zincirlerinde İzlenebilirliği Artırmak başlıklı raporu yayımladı. Rapora göre dönüştürücü 12 ( transformative twelve ) teknolojiden biri de “ Blockchain teknolojisi”. Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) 13 Temmuz 2020’de teknoloji destekli daha güvenli, daha dijital ve daha izlenebilir gıda sistemleri yaratmak için yeni vizyonu The New Era of Smarter Food Safety'yi duyurdu. Kısa ve uzun dönem hedefleri içeren bu stratejik planın da dört ana bacağından birini teknoloji destekli izlenebilirlik oluşturuyor. Blockchain destekli izlenebilirlikte özel sektör çözümleri: IBM Food Trust™ daha güvenli, daha akıllı ve daha sürdürülebilir bir gıda ekosistemi sağlamak amacıyla blockchain teknolojisini temel alınarak Microsoft’un oluşturduğu bir çözüm. Food Trust'la gıda ürününün geçmişi ve güncel konumunun yanı sıra sertifikasyonları, test verileri gibi bilgilere de blockchain platformunu yüklendikten saniyeler sonra erişilebiliyor. FoodLogiQ 2006’da gıda güvenliği ve izlenebilirlik sorunlarını azaltmayı amaçlayarak kurulan bulut tabanlı bir yazılım platformu. 2018 yılında çeşitli yatırımcılardan (Toysan, Pontifax,…) 19,5 milyon dolarlık yatırım almıştı. Ripe.io 2017’de kurulan Kaliforniya merkezli, blockchain tabanlı izlenebilirlik çözümü sunan bir tarım teknoloji startup 'ı. Benzer şekilde, Danimarka nakliye konteyner şirketi Maersk’in sermaye girişim kolu Maersk Growth ve Şikago merkezli bir gıda inovasyon merkezi olan Relish Works gibi yatırımcılarda 2,4 milyon dolarlık finansman sağladı. Gıda kaynaklı hastalıkların artışıyla önem kazanan ve yasal düzenleme altına alınan “çiftlikten çatala gıda izlenebilirliği” artık yeni nesil teknoloji uygulamalarıyla dijital devrimini gerçekleştiriyor. Covid-19'la birlikte ivme kazanan bu dijital dönüşümle gıda izlenebilirlik pazarının 2023 itibariyle 18,5 milyon dolara ulaşacağı öngörülüyor.

Mart 10, 2021
·
Makale
Gıda ekosistemi neden dönüşmeli? (II)
Geçtiğimiz hafta Blockchain ’in gıda ekosistemindeki dönüştürücü teknolojilerden biri olarak gıda izlenebilirliğindeki yerini irdelemiştik. Peki gıda ekosistemi neden dönüşmeli? Cevabı yine bir soruda gizli: “Mevcut sistem yakın gelecekte bizi besleyebilecek mi?” Rakamlarla mevcut sistem: Günümüzde her zamankinden fazla gıda üretimi olsa da açlıkla karşı karşıya olan insan sayısı 2014’den beri artıyor ve bugün dünya nüfusunun %9’unu oluşturuyor. Çevresel açıdan bakıldığında, gıda ekosistemi dünyadaki sera gazı salınımının %25’inden, temiz su kaynakları kullanımının %70’inden, biyoçeşitlilik kaybının ise %65’inden sorumlu. Biraz geriden: 2017 yılında Dünya Ekonomik Forumu (The World Economic Forum), “2030 yılında 8,5 milyara ulaşacak dünya nüfusunu mevcut gıda ekosistemi sürdürülebilir şekilde besleyebilecek mi?” sorusuna cevaben Deloitte ortaklığıyla gerçekleşmesi olası dört gıda sistemi senaryosu ortaya koydu. Tüketim ve erişim: Senaryolar oluşturulurken iki faktör temel alındı: Birincisi; tüketiciler, yoğun kaynak tüketimi gerektiren beslenme tipine mi yoksa sürdürülebilir üretime mi talep gösterecek? İkincisi; hükümetler ürün, teknoloji ve kaynak paylaşımında küresel pazarlara açık ve iş birlikçi bir yol mu yoksa korumacı ve izole bir politika mı tercih edecek? Birinci senaryoda (Unchecked Consumption) , artan küreselleşme ve ticaretle birlikte yüksek kalorili-düşük besleyici nitelikte batı tipi beslenme talebi artacak ve tüketiciler miktar olarak daha fazla tüketmeye yönelecekler. Küresel oyuncular güçlenirken küçük-orta işletmeler rekabet edemeyecek. Tüketiciler düşük fiyatlarla gıdaya ulaşabilecek çünkü kaynak yoğun üretim pratikleri ve dolayısıyla gıda fiyatlarını ucuz kılmaya devam edecek. Obezite ve sağlık sorunları artarken su kaynakları ve biyoçeşitlilik azalacak. Doğal kaynaklara erişimi zaten kısıtlı olan bölgeleri ise daha da zor günler bekleyecek. İkinci senaryoda (Survival of the Richest) , kaynak yoğun ürünlere tüketim talebi devam edecek ancak gelişmiş ülke hükümetleri gündemdeki iklim krizi ve bunun gibi başka krizlerden kendi vatandaşını korumak için daha kapalı bir politika izleyecek. Böylece kaynak erişimi olan gelişmiş ülkeler, üretmeye ve ihtiyaçlarını karşılamaya devam ederken kaynak bakımından yoksun ve ithalata dayalı ekonomileri olan toplumlar açlık ve yoksullukla karşı karşıya kalacak. Artan nüfus, yükselen gıda fiyatları ve gıdaya erişimdeki sosyal eşitsizlikle birlikte çatışma ve göç de artacak. En nihayetinde, tüm gelecek nesiller geri dönüşümü olmayan çevresel felaketler ve zayıf küresel ekonomiden nasibini alacak. Üçüncü senaryoda (Local is the New Global) , gelişmiş ekonomiler yerel üretime dayalı gıda tüketimini benimsendiği için kaynaklar daha verimli kullanılırken hükümetler, korumacı ticaret politikalarını izlemeye devam edecek. Gıda üretiminde kendi kendine yetebilme becerisi olanlar ihtiyaçlarını sürdürülebilir şekilde karşılayabilecek ancak kaynaklar bakımından yoksun ve ithalata dayalı ekonomisi olan ülkeler kendi ihtiyacını karşılamakta zorlanacak. Dördüncü senaryo (Open-Source Sustainability) ise gıda ekosisteminin dönüşmesinin istendiği yer. Kaynakların verimli kullanıldığı beslenme biçimlerine talep artacak ve gıda ürünlerinin ticareti daha bütünleşmiş pazarlarda ve daha şeffaf bir şekilde gerçekleşecek. Güçlü küresel ekonomi, tüketiciye ürünü gerçek maliyeti yansıtan bir fiyatta sunacak. İyi senaryo: Bu senaryonun kazananı daha fazla. Dünya nüfusunda yetersiz beslenmeyle karşı karşıya kalan birey oranının en düşük seviyeye inmesi, iklim krizinin sürmeye devam etse de çevresel tahribatın kısmi olarak yatışması, çiftçilerin verimini artıracak teknolojilerin ise daha ulaşılabilir olması bekleniyor. Acil ve kaçınılmaz: Dolayısıyla Dünya Ekonomik Forumu aracılığıyla tüm bölgelerden ve çeşitli sektörlerden bir araya gelen liderler; sağlıklı, besleyici, sürdürülebilir ve verimli bir gıda ekosistemine sahip olunması gerektiği konusunda hemfikir. Ancak bugünün gıda sistemleri bu dilekleri karşılama konusunda maalesef yeterli değil; bu yüzden de dönüşüm acil ve kaçınılmaz. Dönüşümde çözüm: Blockchain teknolojisi, nesnelerin internet (IoT) ve yapay zekâ gibi dördüncü sanayi devrimi teknolojileri, gıda ekosistemlerini olumlu şekilde dönüştürme potansiyeline sahip. Ancak yapılan yatırım diğer sektörlere yapılan yatırımların çok gerisinde kalıyor. Belirsiz bir gıda geleceğine doğru yol alırken dönüşüme önayak olacak güç, tüketici talepleri olacak gibi duruyor. Bir sonraki yazımıza tüketicinin gıda dönüşümünde rolünü inceleyeceğiz. Kaynakça: Shaping the future of global food systems:A scenario analysis Report, World Economic Forum, Jan 2017

Mart 10, 2021
·
Makale
Çiftlikten çatala pazarlama: Blockchain uygulamaları (III)
Gıda güvenliği yazı dizisi kapsamında geçtiğimiz hafta gıda ekosisteminin sürdürülebilir olması için acil dönüşmesi gerektiğini ve dijital dönüşümünü blockchain teknolojisiyle gıda izlenebilirliğinde gıda güvenliği amacıyla başlattığını sıcak örnekleriyle birlikte sunmuştuk. Peki, üretimden tüketime uzanan bu zincirde, tüketici bu zincirin neresinde? Bilinçli tüketim arayışı: Tüketiciler sadece yediklerinin sağlıklı olduğuna güvenmek değil aynı zamanda dünya üzerindeki etkisine de dikkat ederek doğru seçimler yapmak istiyor: 2018 tarihli bir tüketici araştırmasına göre tüketicilerin %70’i aldıkları ürünün çevresel etkisini bilmek istiyor. Ancak sadece %41’i ürünlerin bu konuda yeterli bilgi sunduğunu düşünüyor. Bu talep şimdiden gıda endüstrisinde bir baskı oluşturmaya başladı ve tüketici güvenini oluşturmanın yolu da şeffaflıktan geçiyor. • Şeffaflık beklentisi: Günümüzde tüketicilerin büyük kısmını Y kuşağı ve Z kuşağı oluşturuyor. Çevresel ve sosyal etki gibi konulara olan tüketici tutumu elbette sosyo-ekonomik düzeye ve toplumlara göre farklılaşsa da yeni kuşaklar bir konuda hem fikir: İster Y ister Z olsun, büyük çoğunluk (89%) şeffaflığı önemsiyor ve şeffaflığı önce etikette arıyor (36%); ancak bir farkla: Z jenerasyonu kanıt da bekliyor. • Akıllı bir çözüm: Provenance , 2014’te kurulan, blockchain teknolojisiyle dijital formatta markaların tedarik zinciri aşamasında yarattıkları sosyal ve çevresel etkileri şeffaf olarak sunmasını sağlayan bir sosyal girişim platformu. Bu platform, yeni ürünleri Kanıt Noktaları (ProofPoints) ile AB Araştırma ve İnovasyon Programı kapsamında Horizon 2020 ödülüyle 1 milyon avro hibe kazandı . Bu ürünle izlenebilirliğin ötesine geçerek, tüketiciler için kanıtlar sunmayı amaçlıyor. • Nasıl işliyor? Ürün etiketindeki QR kodla ilgili veri tabanına bağlanıp "Markanın etki veya üretim pratikleriyle ilgili iddiası mevcut mudur?","Mevcut ise kanıtları nelerdir?" gibi soruların cevapları görülebiliyor. Böylelikle satış noktasında söylenenlerin doğruluğu kontrol etmeye olanak sağlıyor. • Ne tip kanıtlar var? Provenance adil ticaret etiketi (fair trade label) veya sürdürülebilir çiftçilik (sustainably farmed) gibi sosyal ve çevresel etkiler farklı kategoriler altında toplanıyor ve etkileşimli simgeler olarak gösteriliyor. • Niye güvenelim? Bir marka yarattığı etki üzerine belli standartlarda beyan esaslı kanıt (self-declared) , örneğin imzalanmış bir anlaşma kopyası veya tarafsız üçüncü bir parti tarafından verilen belgeler gibi doğrulanmış kanıt (verified) sunmak zorunda. Tüketiciler ise tüm bu kanıtları istedikleri zaman görüntüleyebiliyorlar. • Taze bir örnek: Provenance girişimiyle perakende gruplarına konserve ürünleri tedarik eden Avrupa’nın büyük gıda ve içecek gruplarından Princes Group, Napolina marka domates konservelerine QR kod ekleyerek akıllı telefon kullanıcısı tüketicilere kalite ve sürdürülebilirlik kimliklerini açtı. • Neden önemli? Her iki kişiden biri, önemsediği bir etki konusunda markanın dürüst olmadığını fark ederse pratikte dürüst olan markayı tercih edeceğini belirtiyor . Diğer bir deyişle, Etki konusunda üretime değil iletişime yatırım yapan büyük markaların (green washing) pazarlama pratikleri etkisini kaybederken etki faktörünü önemseyen markalar ise kendi hikâyelerini anlatırken uzun dönemde güven inşa edeceğe benziyor. Şimdiden bu talebe cevap vermeye başlayan blockchain tabanlı platformlar pazarda oyun kurucu değil ama kartları yeniden dağıtacağa benziyor. Belki de gerçek-ötesi (post-truth) bilgi gürültüsünden yorulduğumuz bu çağda en azından gıda tercihinde rahat bir nefes alacağız.

Mart 10, 2021
·
Makale
Sıkıysa yakala: Gıda sahtekârlığında blockchain (IV)
Serinin diğer yazılarında, gıda güvenliği ve çevresel etki endişesiyle gıda-tarım ekosisteminde kullanılmaya başlanan, tüketicilerin ürünlerde şeffaf iletişim talebine cevap veren blockchain tabanlı girişimleri incelemiştik. Serinin son yazısında blockchain teknolojilerinin bozacağı bir oyuna bakıyoruz: Sahte gıdalar. Son bir haftadır ülke gündeminden de takip ettiğimiz sahte gıda gerçeği, ekonomik zarardan öte insan sağlığını ve yaşamını tehdit ediyor . Blockchain bu kez de gıda izlenebilirliğini yeni bir seviyeye taşıyarak gıda sahtekârlığına çözüm sunuyor. Rakamlarla: Sahte ürünlerin toplam ticareti OECD’nin hazırladığı rapora göre 509 milyar dolar la dünya ticaretinin %3,3’ünü oluşturuyor. Bu ticarette yer alan ürünlerin önemli bir kısmını ayakkabı, giyim, saat, mücevher oluştursa da sahtecilik yapılan ilk beş kategoriden biri de gıda. Sahte gıda pazarı , küresel olarak yıllık yaklaşık 50 milyar dolara ulaşan ve hızla büyüyen küresel bir problem. Gıda sahteciliği gıdaların daha ucuz ve zararlı içeriklerle karıştırılmasıyla yapılabileceği gibi ürünleri yanlış/yanıltıcı etiketleme veya coğrafi işaret/menşe sahteciliğiyle de karşımıza çıkabilir. Gıda sahteciliğinde parçalanmış bir tedarik zinciriyle “merdiven altı” bazı ürünler, cazip bir fiyatla tedarik zincirine girip alışveriş yaptığımız noktalarda karşımıza çıkabiliyor. Tam da bu noktada yine blockchain teknolojisi tedarik zincirinde ürün yolcuğunu baştan sona izleme şansı vererek bir çözüm sunuyor. Alkolde sahtecilik: Gıda sahteciliğinde başı çeken ürünlerin başında alkollü içecekler geliyor. Durum böyle olunca blockchain çözümlerinin de bu kategorilerde çıkması pek de şaşırtıcı değil. Akıllı etiket: Everledger 2015’te kurulan ve güven ekosistemleri yaratmayı amaçlayan küresel bir teknoloji girişimi. Akıllı etiket çözümlerinde küresel lider olan Avery Dennison Corporation iş birliğiyle şarap endüstrisinde uçtan uca izlenebilirliği sağlayarak bir şarap şişenin kökenini güvence altına alan dünyadaki ilk girişim. Nasıl? İlk olarak Wine Trade Network tarafından Napa Valley'den Appellation Earth şaraplarıyla başlayan bu iş birliği, her şarap şişesine Near Field Communication (NFC) destekli kaplamalar aracılığıyla benzersiz bir dijital kimlik veriyor. Böylelikle tüketicilere, şişenin doğrulanmış menşeini ve şarabın üzümden şişeye ömür boyu yolculuğunu keşfetme şansı tanıyor. Çin'de sahte gıda pazarına karşı: Ebottli ise 2019’da Güney Avustralya hükümetinin desteğiyle geliştirilen bir blockchain girişimi olup aslında Çin’de büyümeye devam eden sahte gıda pazarına verilen bir yanıt. Bir sahtecilik vakası: Avustralya Menkul Kıymetler Borsası’nda (ASX) listelenen dünyanın en büyük şarap şirketlerinden biri olan Treasury Wine Estates ’in sahip olduğu ve meşhur Barossa Vadisi Penfolds marka şaraplarının kopyası gibi görünen Benfords etiketli sahte şaraplar, Çin’in en büyük üçüncü e-ticaret platformu olan Pinduoduo ’da ortaya çıktı ve Mart 2018’de 50.000 sahte Penfold şişesi ele geçirildi. Avustralya ve Çin'de görülen davaların neticesinde, Penfolds taklitçisinin, Çin'de ticari marka ihlali için 800 bin dolardan fazla tazminat ödemesi gerekecek. Çözüm: Ebottli ise sektörü korumak için QR kodlarıyla şişeler için coğrafi konum belirleyerek bir şarabın orijinalliğini garanti ediyor. Ebottli şu anda Avustralya genelinde 12 müşteriyle çalışıyor. Birçok sektörde oyun kurucu olmasa da oyundaki kartları yeniden dağıtacağını düşündüğümüz blockchain teknolojisi, konu sahteciliğe geldiğinde oyunu bozacak gibi görünüyor.

Mart 10, 2021
·
Makale