Kostüm tasarımı temasına değinirken pek de güncel olmayan fakat çok sevdiğim bir sergiden bahsetmek istedim. Tate Britain’da her sene çağdaş İngiliz tasarımcıların davet edildiği Duveen Galleries’de gerçekleşen The Squash isimli sergi Loewe’nin kreatif direktörü Jonathan Anderson ve Anthea Hamilton’ın tasarımı. İkili kostümlerin tasarım aşamasında çeşitli kabak ve bal kabaklarının formlarından ilham almış, sergi de ismini buradan alıyor. Squash, 7000’den fazla beyaz yer karosunun üstünde yer alan bir performans olarak kurgulanmış.<img src="https://images.aposto.com/2022/9/5/1666952869896.jpeg" style="display: block; float: none; vertical-align: top; margin: 5px auto; text-align: center; width: 100%; max-width: 550px; border-style: none; position: relative; cursor: pointer; padding: 0px 1px; box-sizing: border-box;" ratio="0.69" width="550" fr-original-style="display: block; float: none; vertical-align: top; margin: 5px auto; text-align: center; width: 100%; max-width: 550px;" fr-original-class="fr-draggable"> Performans her gün, kabak veya bal kabağı çeşitlerinin renk ve şekillerinden ilham alan yedi renkli kostümden birini giymiş tek bir karaktere odaklanıyor.Hamilton tarafından Jonathan Anderson ile iş birliği içinde tasarlanan bu yedi kostüm, hacimli kollar, cesur desenler ve kabak şeklindeki şapkalardan oluşuyor.<img src="https://images.aposto.com/2022/9/5/1666952880567.jpeg" style="display: block; float: none; vertical-align: top; margin: 5px auto; text-align: center; width: 100%; max-width: 550px; border-style: none; position: relative; cursor: pointer; padding: 0px 1px; box-sizing: border-box;" ratio="0.67" width="550" fr-original-style="display: block; float: none; vertical-align: top; margin: 5px auto; text-align: center; width: 100%; max-width: 550px;" fr-original-class="fr-draggable"> Kostümlerin organik dokularını oluşturmak için elle boyanmış deri ve baskılı ipek krepon gibi malzemeler kullanılırken, bazı silüetlerde 1970'lerin kıyafetlerine göndermeler görülüyor.Her gün, sanatçılar, beyaz çinilerin kullanımıyla dönüştürülmüş olan mekanda dolaşırken karakterin bireysel sunumlarını bilgilendiren ve yansıtan bir kostüm seçtiler. Tate'in koleksiyonundan alınan eserler, organik formları ve renkleri nedeniyle Hamilton tarafından seçildi ve performans bu eserler etrafında gerçekleşti.<img src="https://images.aposto.com/2022/9/5/1666952894006.jpeg" style="display: block; float: none; vertical-align: top; margin: 5px auto; text-align: center; width: 100%; max-width: 550px; border-style: none; position: relative; cursor: pointer; padding: 0px 1px; box-sizing: border-box;" ratio="1.78" width="550" fr-original-style="display: block; float: none; vertical-align: top; margin: 5px auto; text-align: center; width: 100%; max-width: 550px;" fr-original-class="fr-draggable"> İlham almak için Hamilton, 20. yüzyılın başlarında Fransız yazar ve oyun yazarı Antonin Artaud'un çalışmalarına ve "görüntülerin fiziksel bilgisi" çağrısına baktı. Hamilton, Squash ile bir fikre veya bir görüntüye verilen bedensel tepki kavramını incelemeyi umuyor. Çalışmanın her bir öğesi, Hamilton'un orijinal kaynağının o zamandan beri kaybolduğu bulunan bir fotoğrafa olan ilgisinden gelişmiş. Anderson’ın el işçiliğine ve zanaate verdiği önemi de göz önüne alarak bu kostümlerin oldukça ilham verici olduğunu düşünüyorum.

Tate Britain’da her sene çağdaş İngiliz tasarımcıların davet edildiği Duveen Galleries’de gerçekleşen The Squash isimli sergi Loewe’nin kreatif direktörü Jonathan Anderson ve Anthea Hamilton’ın tasarımı.

The Squash

<h3 fr-original-style="" style="margin: 0px; color: rgba(0, 0, 0, 0.85); font-weight: 500; padding: 0px; box-sizing: border-box;"><a fr-original-style="" href="https://apos.to/n/icimdeki-dunya" rel="noopener noreferrer" style="color: rgb(9, 9, 9); text-decoration: none; background-color: transparent; outline: none; cursor: pointer; transition: color 0.3s ease 0s; touch-action: manipulation; user-select: auto; box-sizing: border-box;" target="_blank">İçimdeki Dünya</a>, pratikler, ilhamlar, motivasyonlar ve şifa dünyasından haberleri iki haftada bir e-posta kutunuza getiriyor. </h3>Pandemi döneminde çoğunlukla evlerde yapılabilecek spor ve egzersizler ile kendimizi formda tutmaya çalışıyoruz. Dışarda yürümek ve koşmak da bir seçenek. Ancak hafta sonlarına gelen yasaklar, hafta içi sabah ve akşamları dışarda bunları yapmaya yeterli enerjiyi bulamamak gibi sebeplerle çok motive olamıyor olabiliriz. Takım sporlarına zaten veda edildi. Geriye kalan da, şanslı bir kesim için iki kişilik mesafeli şekilde yapılabilecek bir spor olan tenis. Gelin görün ki, spor salonları yasaklandığında bu yasak genelde tenis kortlarını da kapsıyor. Buna bir anlam vermek mümkün olmasa da, her şeyde mantık aramamak lazım.&nbsp;Dünya’da da benzer yasaklar devam ederken, bir çok yerde hızlıca popüler olmuş olan ve belki bizim de ilerde ülkemizde çılgınca oynamamızın mümkün olabileceği bir spordan bahsetmek istiyorum: Padel Tenis ya da kısaca Padel.&nbsp;Tenisi bitirdik de Padeli mi kaldı demeyin. Daha küçük sahalar yapılarak oynanması mümkün olan bu Tenis/Squash karışımı sporun çok eğlenceli olduğu söyleniyor. Meksika orijinli bu spor, öncelike İspanya ve Arjantin’e ordan da dünyaya yayılmış. &nbsp;Peki Padel neden bu kadar popüler oldu? Öncelikle, Padel'i öğrenmesi kolay ve hızlı; başka bir raket sporu hakkında önceden bilgi sahibi olmaya da gerek yok. Tenise çok benzese de, bazı farklılıkları bulunuyor. Her ne kadar Padel’i tekli olarak oynamak mümkün olsa da bu oyun esasen çiftler arasında olan bir müsabaka. Tenis kortundan çok daha küçük ölçüde ve duvarları olan kapalı bir sahada oynanıyor. Bununla birlikte, kullanılan toplar neredeyse tenis toplarıyla aynıdır. Skorlama sistemi de yine tenisteki gibi. Şu an Türkiye’de pek fazla kortu olmayan ve yaygınlaşmamış olan bu spor bakarsınız yakında her yeri sarar.

Editörün Seçkisi

Pandemi döneminde çoğunlukla evlerde yapılabilecek spor ve egzersizler ile kendimizi formda tutmaya çalışıyoruz. Dışarda yürümek ve koşmak da bir seçenek. Ancak hafta sonlarına gelen yasaklar, hafta içi sabah ve akşamları dışarda bunları yapmaya yeterli enerjiyi bulamamak gibi sebeplerle çok motive olamıyor olabiliriz. Takım sporlarına zaten veda edildi. Geriye kalan da, şanslı bir kesim için iki kişilik mesafeli şekilde yapılabilecek bir spor olan tenis. Gelin görün ki, spor salonları yasaklandığında bu yasak genelde tenis kortlarını da kapsıyor. Buna bir anlam vermek mümkün olmasa da, her şeyde mantık aramamak lazım.&nbsp;Dünya’da da benzer yasaklar devam ederken, bir çok yerde hızlıca popüler olmuş olan ve belki bizim de ilerde ülkemizde çılgınca oynamamızın mümkün olabileceği bir spordan bahsetmek istiyorum: Padel Tenis ya da kısaca Padel.&nbsp;Tenisi bitirdik de Padeli mi kaldı demeyin. Daha küçük sahalar yapılarak oynanması mümkün olan bu Tenis/Squash karışımı sporun çok eğlenceli olduğu söyleniyor. Meksika orijinli bu spor, öncelike İspanya ve Arjantin’e ordan da dünyaya yayılmış.&nbsp;&nbsp;Peki Padel neden bu kadar popüler oldu? Öncelikle, Padel'i öğrenmesi kolay ve hızlı; başka bir raket sporu hakkında önceden bilgi sahibi olmaya da gerek yok. Tenise çok benzese de, bazı farklılıkları bulunuyor. Her ne kadar Padel’i tekli olarak oynamak mümkün olsa da bu oyun esasen çiftler arasında olan bir müsabaka. Tenis kortundan çok daha küçük ölçüde ve duvarları olan kapalı bir sahada oynanıyor. Bununla birlikte, kullanılan toplar neredeyse tenis toplarıyla aynıdır. Skorlama sistemi de yine tenisteki gibi.&nbsp;Şu an Türkiye’de pek fazla kortu olmayan ve yaygınlaşmamış olan bu spor bakarsınız yakında her yeri sarar. Hem çok kalabalık olmadan, hem de bir ekip olarak yakın arkadaşlarla keyifli vakit geçirmeyi sağlayacak bir aktivite olabileceğine şüphem yok. &nbsp;Yaygınlaşıp iyice popüler olmadan daha detaylı bilgi edinmek, taktikleri ve kuralları öğrenmek için Youtube’da yer alan "The Padel School" kanalını takip edebilirsiniz. &nbsp;

Squash ile ilgili hikayeler