<img src="https://images.aposto.com/2022/7/5/1661522514145.jpeg" style="display: block; vertical-align: top; margin: 5px auto; text-align: center; width: 100%; max-width: 550px; border-style: none; position: relative; cursor: pointer; padding: 0px 1px; box-sizing: border-box;" width="550" ratio="0.65" fr-original-style="display: block; vertical-align: top; margin: 5px auto; text-align: center; width: 100%; max-width: 550px;" fr-original-class="fr-draggable">Tom King hazretleri ve Elsa Charretier&nbsp;güzelliği Love Everlasting’in ilk sayısı geldi. Tam olarak pek anlamasak da Joan isimli hanım kızımızın aşk hayatını çeşitli durumlar içerisinde izliyoruz. Tom King ilk sayıdan kitapta neler döndüğünü pek anlamamızı istememiş. Biz de anlamadık gerçekten. Ama bu kafa karışıklığı bu güzel hikâyeyi sevmemize engel mi? Kesinlikle hayır. Elsa Charretier ve rahmetli Darwyn Cooke’u andıran dünyalar tatlısı çizimleri bizi kitabın içine kilitliyor adeta. Sayı boyunca bizimle birlikte kafası karışan Joan, adeta okuyucunun kitaba yansıması. Biz de bu güzel aşk hikâyeleri arasında dolaşırken kendimize dönüp bakıyoruz bolca.Sayı, gözü yaşlı sekreter Joan ile açılıyor. Ev arkadaşının sevgilisine vurulan Joan, ne yapacağını bilemez perişan bir haldeyken biz de durumun nasıl buraya geldiğini öğreniyoruz. Okul bitince NYC’ye taşınan Joan, ev arkadaşı Marla’nın yardımıyla bir işe giriyor. Marla’nın sevgilisi George’un sekreteri olarak çalışmaya başlayan Joan, yavaş yavaş George’a düşmeye başlıyor ve vicdan azabından ne yapacağını bilemeyip Indiana’ya dönmeyi planlıyor. Ama öğreniyoruz ki Marla ve George ayrılalı bir süre olmuş, hatta Marla başkasıyla evlenecek. Bir oh çekiyoruz ve görüyoruz ki George da Joan’a evlenme teklifi ediyor. Tam acaba neler olacak derken bir de bakıyoruz Joan bir başkasının kollarında. Küçük bir kasabada babasıyla birlikte yaşayan Joan, geceleri evden kaçıp şehre partilemeye gidiyor. Rock’n Roll altın çağlarını yaşarken Joan da gittiği konserde izlediği şarkıcıya vuruluyor. Bütün geceyi birlikte geçiren ikili, birbirinden çok etkileniyor ve görüşmeye devam ediyorlar. Rockçı Kit’e aşık olsa da arada kim olduğunu bilemediği George’a aklı giden Joan, hem kendisinin kafasını hem de bizim kafamızı karıştırıyor. Tam neler olduğunu anlayamadan bir evlenme teklifi daha alan Joan, bir de bakıyor iki yakışıklı kovboy onun için kavga ediyor. Şerifin oğlu Chad’e çocukluktan beri aşık olan Joan, çiftliğe çalışmaya gelen Bill’den de etkileniyor. George ve Kit’e ne olduğunu çözmeye çalışırken çiftlikten kaçıyor ve vahşi batının sonsuz çöllerinde kayboluyor. Yorgunluktan bayılan Joan, ateşin başında uyanıyor ve bir kovboy görüyor. Joan’a mesaj getiren kovboy, çiftlikten kaçmamalıydın diyerek Joan’ı vuruyor ve yeni hikâyeye geçiyoruz. Bu sefer hemşire olan Joan hastaneye tedavi olmak için gelen Sal’e vuruluyor ve sayı da burada bitiyor.Kitapta neler döndüğünü pek anlamasak da King ve Charretier ikilisinin aklımızı alacağına eminiz. Charretier ve harika çizimleri kitabı olduğundan çok daha güzel gösteriyor. Ki kitap çok çok iyi. Dünya kurguları ve karakter tasarımları, çizimlerdeki detaylar ve renkler, diyaloglar ve Joan’ın anlatısı, kitaptaki her şey leziz. Mmmhh. LEZİZ. Siz de bu güzellikten hiç geri kalmayın, bi’ çırpıda okuyun. Hepiniz okuyun. Seneye ödülden ödüle koştuğunda arkadaşlarınıza hava atarsınız.Kapak: Elsa Charretier

Tom King & Elsa Charretier

Love Everlasting #1

<img src="https://images.aposto.com/2022/6/5/1659101238786.jpeg" style="display: block; vertical-align: top; margin: 5px auto; text-align: center; width: 100%; max-width: 550px; border-style: none; position: relative; cursor: pointer; padding: 0px 1px; box-sizing: border-box;" width="550" ratio="0.65" fr-original-style="display: block; vertical-align: top; margin: 5px auto; text-align: center; width: 100%; max-width: 550px;" fr-original-class="fr-draggable">Kapak: Clay Mann<hr fr-original-style="" style="height: 0px; overflow: visible; border-bottom: none; clear: both; user-select: none; break-after: page; box-sizing: border-box;">Sonunda evlendiler. SONUNDA! BATMAN VE CATWOMAN EVLENDİ! Catwoman çatıdan kaçtığından beri beklediğimiz nikâh sonunda kıyıldı. Tom King ve Clay Mann’in 12 sayılık epic’i son buldu. Hem de ne son. Batburger’ı hayatımıza sokan Tom King bu sefer de Batwedding ile şovunu yaptı. Last Rites&nbsp;evrenine gidip geldiğimiz bu sayıda aslında önemli olan tek şey gerçekten düğündü. En azından benim için öyleydi.Sayı eski zamanlarda bir Noel gecesinde başlıyor. Alfred’i görünce gözümüzden bir damla yaş süzülüyor ve zamanda ileri gidip Selina ve kızı Helena ile bir masada oturuyoruz. Anne-kız tartışmalarını geride bıraktıktan sonra günümüze dönüyoruz ve Bruce ile Selina’yı ayna karşısında konuşurken buluyoruz. Clay Mann burada çizdiği iç çamaşırlı Bruce sayfasıyla ağzımızı sulandırıyor ve üst üste çeşitli heroic pose’lar ile karşılaşıyoruz. Tekrar biraz Selina ve Helena drama'sı izledikten sonra artık ana olaya geçiyoruz.Siyahlar içindeki çiftimizi ufak bir nikâh salonunda Batman kostümlü birinin kıydığı nikâhta izliyoruz. Batwedding lakabını gerçeğe döndüren Tom King, nikâh şahidi olarak Clark ve Lois’i&nbsp;karşımıza çıkarıyor. Arada yine bir şeyler oluyor ama biz hep beraber damadın gelini öptüğü anı bekliyoruz. Ve sonunda bir Clay Mann şovuyla son sayfada yıllarca odalarımızın duvarlarını süsleyecek bir görselle karşılaşıyoruz. Sayı da burada bitiyor.Tom King ve Clay Mann ikilisi uzun süredir kendilerini bu sayıya hazırlıyordu. İkisi de beklentilerimizi boşa çıkarmadı. Clay Mann bu sayıda çizgileriyle döktürmüş. Bol bol tek sayfalık, panelsiz, adeta postervari çizimle gözlerimize şahane anlar yaşattı. Dediğim gibi, bu sayıda benim için tek önemli şey nikâhtı ve Clay Mann tebeşirle asfalta çizse bile olurdu. Ama bu kadar önemli bir sayının bu kadar iyi çizildiğini görmek beni çok mutlu etti. Zaten Mann gibi yetenekli birinden daha azını beklemezdim ama sanırım beklentilerimi de aştı. Daha fazla anlatmak istemiyorum, siz bulun, okuyun, sonra da gelip heyecanınızı benimle paylaşın.Hepiniz okuyun ama bu sayıyı, olur mu?

Tom King & Clay Mann

Batman / Catwoman #12

<img src="https://images.aposto.com/2021/5/2021-06-26T10:43:14.007Z_sm.jpeg" style="display: block; vertical-align: top; margin: 5px auto; text-align: center; width: 100%; max-width: 550px; border-style: none; position: relative; cursor: pointer; padding: 0px 1px; box-sizing: border-box;" ratio="0.65" fr-original-style="display: block; vertical-align: top; margin: 5px auto; text-align: center; width: 100%; max-width: 550px;" fr-original-class="fr-draggable">Tom King ve Bilquis Evely’nin yeni Supergirl serisi başladı. Hem de çok güzel başladı. Tom King’e 8 sayılık mini seri yaz dediğinizde nasıl bir hikayeyle karşılaşacağınızı bilemiyorsunuz. Bu kitap da aynı öyle başladı. Kara, 21. doğum gününü kutlamak için kırmızı güneşi olan bir gezegene gider ve olaylar gelişir şeklinde bir rüya gördüğünü umduğum Tom King, Bilquis Evely’nin harika çizimlerini de arkasına alınca bize okuması çok keyifli bir kitap vereceğini kesinleştirmiş. Artık King’in bu formülünden sıkıldık mı emin değilim ama her karaktere en azından bir Tom King kitabı yazacağına yeminli olduğunu söyleyebilirim. Neyse bu kadar Tom King şakası yeter şimdilik.Kitap, Bilquis Evely’nin gözlere şenlik niteliğindeki gün batımı ters ışığında cinayet sahnesiyle açılıyor. Bu panellere de babasının katlini anlatan Ruthye’nin kelimeleri eşlik ediyor. İzlediğimiz dünyanın sürprizini 3. sayfaya saklayan ikili kurdukları mizansenle D&amp;D vari bir dünyada olduğumuzu gösteriyor. Babasının intikamı için yollara düşen Ruthye, köyden geldim şehre demeden ilk duyduğu kelle avcısının yanına gidiyor ve katili aramaya başlıyor. Kelle avcısı Ruthye’ye tokadı basıp, eşyalarını alıp giderken bir de ne görelim? Bembeyaz bir köpekle yan masada oturan sarı saçlı, içkiyi fazla kaçırmış bir hanımefendi! 21. doğum gününde sarhoş olmak için kırmızı güneşli bir gezegene gelen Kara, göğsünde taşıdığı sembolün gerektirdiklerinden olsa gerek, savunmasız bir kadının şiddet görmesine dayanamıyor ve kelle avcısını kelimenin tam anlamıyla tokat manyağı yapıyor. “Truth, justice and the American way” diye diye adamı dövdükten sonra bir bakıyoruz kendisi kırmızı güneşin radyasyonunda senin benim gibi etten kemikten oluşan birisi. Ruthye, kelle avcısı olarak Kara’yı işe almaya çalışsa da, “Benim bir işim var güzelim. İlk kuralı da insan öldürmemek.” diyerek reddeden Kara’yı takip etmeye başlıyor. Kara’nın uzay mekiğini görünce şok olan Ruthye, karşısındaki kadının aslında başka bir dünyadan geldiğini de orada anlıyor. İkili tam bunları konuşurken Kara’nın göğsüne bir ok saplanıyor ve birden çalıların arasından handaki kelle avcısı ve Ruthye’nin babasının katili çıkıyor. Kırmızı güneşin etkilerinden habersiz Krypto, okun geldiği yere doğru koşarken bir ok da onun göğsüne saplanıyor, bin ok da bizim. Öfke kontrolü konusunda pek başarılı olamamasıyla ünlü Kara, canım köpüşünü o halde görünce önce kelle avcısını tekrar tokat manyağı yapıyor, ardından da tam katille dövüşecekken katilin uzay mekiğine kaçmasını izliyor. Katilin güverteye çıkmasıyla havalanan mekik, Krypto ve Kara’yı yaralı bir şekilde Ruthye’nin yanında bırakıp dünyaya doğru yola koyuluyor. Sayı da burada bitiyor.Bilquis Evely’nin çizimlerine bakıp büyük harflerle “OMG!” diyoruz ilk sayfadan itibaren. Tom King ise yine ne beklediğimizi bizden daha iyi biliyor. Biz “Orta çağ setupında geçen bir Supergirl hikayesi mi? Gerçekten mi? Bu mu yani?” derken Tom King bıyık altından gülüyor ve bize harika bir hikaye kurguluyor. İlerleyen sayılarda Ruthye ve Kara’nın karakter gelişimini ağzımız açık bir şekilde izleyeceğimiz çok belli. Neler olup biteceğini ise kestirmek imkansız. Eğer biraz Supergirl lore’una ilgiliyseniz ya da “Tom King ne yazsa okurum.” diyorsanız, hemen alıp başlamanız lazım çünkü hem King hem de Evely harika iş çıkartmış. Ayrıca buradan Tom King’e seslenmek istiyorum. Zaten Alfred’i öldürdün, eğer Krypto’ya bir şey olursa evini basarım King efendi! Lütfen.Kapak: Bilquis Evely

Tom King & Bilquis Evely

Supergirl: Woman of Tomorrow #1

<img src="https://images.aposto.com/2021/4/2021-05-29T13:44:17.619Z_sm.jpeg" style="display: block; float: none; vertical-align: top; margin: 5px auto; text-align: center; width: 100%; max-width: 550px; border-style: none; position: relative; cursor: pointer; padding: 0px 1px; box-sizing: border-box;" ratio="0.65" fr-original-style="display: block; float: none; vertical-align: top; margin: 5px auto; text-align: center; width: 100%; max-width: 550px;" fr-original-class="fr-draggable"> Yeni Mister Miracle’ımız var. Adi Shilo Norman. Brandon Easton ve Fico Ossio inanılmaz bir sayıyla bizi Shilo ile tanıştırdılar. Tom King ve Mitch Gerards’ın klasikler arasında yerini almış Mister Miracle serisinden sonra biraz şüpheyle yaklaşıyordum bu seriye. Fakat ikili yaptıkları sürprizle şüphelerimi boşa çıkarttı. Shilo’ya kanım çok ısındı. Özellikle karakterin kültürel geçmişi ve şu an yaşadığımız sorunlara bakış açısıyla politik olarak gayet ilgi çekici olarak kurgulanmış. Ossio çizimleri ve renkleriyle harika bir iş çıkarmış. Ayrıca yeni kostümü de fazlasıyla beğendim. Şimdiden gayet ilgi çekici bir seri. Neler olacak diye düşünmeden duramıyorum açıkçası.Açılışta “World greatest escape artist” titrine sahip Mister Miracle’ı namına yaraşır şekilde yerden 100 kilometre yüksekte bir uzay mekiğinden atlayış yapmak üzereyken görüyoruz. 100 kilometrelik bu serbest düşüşün etkileyici kısmı ise bir sandalyeye titanyum zincirlerle bağlı olmasın. “Acaba Mister Miracle bu ölüm tuzağından kendini kurtarabilecek mi?” Tüm dünyanın kafasında bu soru varken biz de adrenalin dolu bu gösteriyi izliyoruz. Kahramanlığı kadar şovmenliğiyle de ünlü olan MM, her zaman olduğu gibi harika bir gösteriye imza atıyor. Biz de döktüğümüz soğuk terlerden sonra derin bir nefes alıyoruz. Menajeriyle aksiyon figürlerinin beklediklerinden az satmasıyla ilgili bir konuşmak yaparken maskesini çıkaran MM, bizi büyük bir şokla baş başa bırakıyor. Biz Scott Free’yi beklerken bir de ne görelim, ikonik sarı, kırmız, yeşil kostümün içinde bambaşka bir adam karşımızda duruyor. Mr. T mohawklı, siyahi Mister Miracle’ımız Shilo ile tanıştıktan sonra ikili yaşantısı ve siyahi bir erkek olmanın yaşamında yarattığı sorunlarla ilgili düşüncelerini okurken ilk şoku atlatıyoruz. Şovmenliği bırakıp kahramanlık yapmaya karar veren Shilo, bir binayı patlatmaya hazırlanan suçluyu yakaladıktan sonra olay yerine gelen itfaiyeci Denise’e ilk görüşte vuruluyor. Menajerini Denise ile buluşma ayarlaması için görevlendiren Shilo, sosyal medyada taklitçi olmakla suçlanmaya başlıyor. Denise ile berbat bir buluşma geçirdikten sonra eve dönüş yolunda saldırıya uğrayan Shilo, hemen kostümünü giyip evine doğru yola koyuluyor. Evde onu da bizi de büyük bir sürpriz bekliyor. Asıl Mister Miracle Scott Free ve Big Barda’nın kızı N’vir Free. Fiziksel özelliklerini annesinden aldığı belli olan N’vir ve Shilo, Mister Miracle ismi için bir kavgaya tutuşacak. Bunu da önümüzdeki sayıda göreceğiz.Sayı boyunca heyecandan kalbim hızlı hızlı attı. Mister Miracle’a yakışır derecede adrenalin ve aksiyon var. Mother Box ise Booster Gold’un robot sidekick’i Skeets vari yorumlarıyla gönlümü çaldı. Shilo çok ilgi çekici bir karakter olmuş. Kitaba dair her şeyi çok beğendim sanırım. Easton’ın diyalogları, Ossio’nun dinamik çizgileriyle birleşince okuması çok keyifli bir kitap çıkmış ortaya. Amerika’nın politik dünyasına da çokça yer verecekleri aşikar. King ve Gerards ikilisinden sonra yeni bir Mister Miracle serisine kuşkulu gözlerle bakıyordum fakat ters köşeye yatırdı bu yeni ikili hepimizi. Kitap oldukça eğlenceli. Siz de benim gibi Mister Miracle ve onun dünyasına ilgili iseniz bu kitabı kesinlikle okumanız gerekiyor. İkinci sayı hemen çıksın biz de Shilo’yu daha da yakından tanıyalım.Kapak: Yanick Paquette

Brandon Easton & Fico Ossio

Mister Miracle: The Source of Freedom #1

<img src="https://images.aposto.com/2021/2/2021-03-16T12:32:50.988Z_sm.jpeg" style="display: block; vertical-align: top; margin: 5px auto; text-align: center; border-style: none; position: relative; max-width: 100%; cursor: pointer; padding: 0px 1px; box-sizing: border-box;" fr-original-style="display: block; vertical-align: top; margin: 5px auto; text-align: center;" fr-original-class="fr-draggable">Tom King’in yazıp, Jorge Fornés’in çizdiği krallara layık polisiye serinin yeni sayısı, karakterlerimiz The Kid ve Wil Myerson’ın ilişkisinin temellerini bize ikisinin birbirlerine yazdıkları mektuplarla açıklıyor.Artık alıştığımız Tom King’in kendine öz tarzını tekrar tekrar bize hatırlatan bu sayıda Fornés’in çizimleriyle karakterlerimizin geçmişlerine kısa bakışlar atıyoruz. Bu sayıyla seriyi yarılamış olsak da hala dipsiz bir kuyuya düşme hissini üzerimizden atamıyoruz. Tom King’in belki de en iyi yazdığı tür olan psikolojik drama bu sayıda iyice kendini gösteriyor. Uzun süredir beni en çok heyecanlandıran seri olmasının yanında, her seferinde Tom King’in beni bu kadar şaşırtması kalbimi de kırmıyor değil. Hem bakması hem de okuması zevk dolu bu sayıyı, size ne kadar övsem de az kalıyor; hemen gidip alıp okumanızı tavsiye ediyorum.

Tom King ile ilgili hikayeler