Haftanın Hikâyeleri

Bir önceki ve içinde bulunulan haftanın gündeminde neler var?

10 Hikâye

Kılıçdaroğlu’nun açıklamaları ne anlama geliyor?

Kılıçdaroğlu "Ya bana katılın ya da önümden çekilin" demişti. CHP lideri bu sözlerle kendi yol arkadaşlarını hedeflediğini belirtti. A Haber, açıklamaların Mansur Yavaş'a yönelik olduğunu öne sürdü. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, cuma günü Twitter hesabından açıklamalar paylaştı. Kılıçdaroğlu açıklamalarında daha önce söylediği "Ya bana katılın ya da önümden çekilin" ifadesini; kendi yol arkadaşlarına söylediğini ifade etti. Kılıçdaroğlu "5'li çeteler, bazı sermayedarlar, varlıkçılar, çantacılar bu ülkenin ikinci 100 yılını dizayn etmeye kararlı. Ben ve arkadaşlarım da onlara karşı dimdik durmaya kararlıyız. 'AK Parti'nin ihalecisi kötü, gelsin bizimkiler' demeyenler yol arkadaşım olacak. Şimdi bazı sermayedarlar, birtakım medya üzerinden, bazı kurmaylarımın beşli çetelerle görüştüğüne dair haberleri devreye sokacakları bilgisi geliyor." dediği açıklamasının devamında şu ifadeleri kullandı: Ne anlama geliyor? CHP liderinin bu açıklaması, parti içinde birtakım çatlakların bulunduğu yorumlarını beraberinde getirdi. Parti içinde belirli bir kesimin “beşli çete” ile bağlantısı olduğu, Kılıçdaroğlu’nun da bu durumdan haberdar olduğu ve bu nedenle gözdağı vermek amacıyla bu açıklamada bulunduğu değerlendirildi. T24 yazarı Yalçın Doğan, dünkü köşe yazısında Kılıçdaroğlu’nun açıklamalarını " Böyle durumlarda ters gibi görünen sorular akla geliyor: ‘CHP içinde AKP'nin ve AKP'li büyük sermayenin adamları mı var?..’ Attığı tweetlerde Kılıçdaroğlu bunu ima ediyor." ifadeleriyle değerlendirdi. Birbirinden farklı değerlendirmeler ve iddialar arasında kesin olan Kılıçdaroğlu’nun özellikle kendi partisi içindeki bir kesime seslendiği ve “gözdağı verdiği.” A Haber ise " Yavaş'ın ihale kıyağına Kılıçdaroğlu'ndan veryansın: Gözünün yaşına bakmam." başlıklı haberinde Kılıçdaroğlu’nun açıklamalarının, gazeteci Barış Yarkadaş'ın İYİ Parti Samsun Milletvekili Bedri Yaşar'ın Ankara Büyükşehir Belediyesi'nden 107 milyon liralık ihale aldığı iddiaları üzerine Mansur Yavaş'a yönelik olduğunu öne sürdü. Haberde "Kılıçdaroğlu, sözlerinin devamında, 'Bırakın herhangi bir kurmayımı; bu çetelerle pazarlık yapan evladımın bile gözünün yaşına bakmam. Gidenlere de uğurlar ola.' dedi. İmamoğlu'nun parti kuracağı iddialarının ayyuka çıktığı dönemde, Kılıçdaroğlu'nun yaptığı bu çıkış, iki belediye başkanına kapıyı gösterdiği şeklinde yorumlandı." denildi. Ne olmuştu? HDP'ye bakanlık verilmesine ilişkin tartışmalar geçtiğimiz hafta CHP İstanbul Milletvekili Gürsel Tekin'in "Elbette HDP'ye bakanlık verilebilir, her partiye verilebilir" ifadeleri üzerine başlamıştı. Tekin'in sözlerine İYİ Parti lideri Akşener "HDP’nin olduğu masada biz olmayız. Bizim olduğumuz masada da HDP olmaz." cevabıyla tepki göstermiş, partinin İstanbul Milletvekili Yavuz Ağıralioğlu da katıldığı bir televizyon programında "Kime sordunuz da kime neyi veriyorsunuz? Biz böyle bir şeye asla razı olmayız. HDP olursa masadan kalkarız." demişti. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu da bu tartışmaya ilişkin "Karar alınırken altı lider oturup karar alacağız. Dolayısıyla şu veya bu herhangi bir şekilde ironi de yapabilir başka bir konuşma da yapabilir. Burada önemli olan altı liderin karar almaları." açıklamasında bulundu. Tüm bu tepkilerin ardından eski CHP milletvekili gazeteci Barış Yarkadaş, "HDP'li seçmenlerin katkısıyla seçilen büyükşehir belediyelerinden ihale alıyorlar. Tek tek biliyorum beni konuşturmasınlar." demiş; ardından katıldığı bir televizyon programında "İYİ Parti’de Koray Aydın ve Yavuz Ağıralioğlu’na yakınlığıyla bilinen Samsun Milletvekili Bedri Yaşar, 2021 yılının mart ayında sahibi olduğu Oğuz Ata Mimarlık Mühendislik firması aracılığıyla Ankara Büyükşehir Belediyesi’nden 107 milyon liralık ihale alıyor" açıklamasında bulunmuştu. Daha önce: İYİ Parti İstanbul İl Başkanı Buğra Kavuncu geçtiğimiz haftalarda "Sahada en çok duyduğumuz isim Mansur Yavaş" ifadelerini kullanmış, bunun ardından İstanbul Milletvekili Yavuz Ağıralioğlu da Yavaş’ın adaylığına ilişkin "CHP’nin iç işine karışmak gibi algılanmasından endişe ederek söylüyoruz ama her şeyi konuşmak zorundayız. Biz sahadaki hissiyatın duyulmasını istiyoruz. Bir aday dayatılmamalı, millet duyulmalı." demişti. İYİ Parti lideri Meral Akşener ise "İstanbul ve Ankara alınmamış olsaydı bugün cumhurbaşkanlığını almayı konuşuyor olamazdık. Seçimlere ayrı ayrı girseydik İstanbul ve Ankara alınamazdı" dedi. Konuya ilişkin Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin açıklamasında "İhalenin açık ihale olduğu ve davet usulü olmadığı belirtilen açıklamada, "Ankara Büyükşehir Belediyesi'nde ihale verilmez; hak ediliyorsa canlı yayında alınır" ifadelerine yer verildi. Nasıl değerlendirildi? Hürriyet yazarı Abdülkadir Selvi, "Kılıçdaroğlu, HDP’ye bakanlık için ne dedi" başlıklı yazısında HDP’ye bakanlık tartışmasının en çok Kılıçdaroğlu’na zarar verdiğini ifade ederek "Kılıçdaroğlu’nun ortak adaylığını tehlikeye düşürdü. Sanki parti içinden Kılıçdaroğlu’na operasyon çekildi." ifadelerini kullandı. Diken yazarı Murat Sevinç ise "HDP seçmeni, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı değil mi?" başlıklı yazısında konuya ilişkin şu değerlendirmede bulundu: "HDP'liler 'o akşam' TV'de okutulan Öcalan mektubunu dikkate alıp sandığa gitmeseydi büyük şehirler kazanılamazdı, HDP'liler 'Başkan yaptırmayacağız' demese hiçbiri cezaevinde olmazdı (hatta belki bakan olmuşlardı!), HDP muhtemel adaya destek vermezse önümüzdeki seçim de kazanılamaz… Hepsi doğru. Buna mukabil 'HDP'nin oyuna muhtaçlar' gibi bir tartışmayı buraya taşımak istemiyorum, ayıp buluyorum. 'Kelleden' değil, insandan, yurttaştan söz ediyoruz. HDP seçmeni HDP'ye zimmetli değil, doğru. Peki İYİ Parti ya da bir diğer partinin seçmeni? Seçmen insandır, yurttaştır, önüne sandık konulduğunda oy veren ve başkaca derdi tasası olmayan bir mahluk değil. " Bir “gözdağı” daha CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu geçtiğimiz günlerde “Son zamanlarda kerameti kendinden menkul bazı kişiler bir anda muhalif yazar oldular. 20 yıllık yandaşlıktan sonra, bir baktık oluvermişler işte.” ifadeleriyle bir grup gazeteciyi de eleştirdi. CHP lideri şu ifadeleri kullandı: Habertürk yazarı Kübra Par, CHP liderinin ifadelerini değerlendirdiği "Kılıçdaroğlu’nun hedefindeki gazeteciler" başlıklı yazısında "Peki Kemal Bey’i çileden çıkaranlar kimler? Cevabı basit. 2023'te Kılıçdaroğlu'nun ortak aday olarak gösterilmesinin muhalefet açısından seçimi tehlikeye sokacağını dile getirenler. Peki söz konusu isimlerin Kılıçdaroğlu’na özel bir garezi mi var? Hayır tam aksine… Bu sıraladığımız gazetecilerin hepsi yeri geldiğinde iki belediye başkanını da iktidarı da açıktan eleştiren isimler." değerlendirmesinde bulundu. Kılıçdaroğlu’nun hangi gazetecilere seslendiğini ise ilerleyen günlerde göreceğiz.

Kılıçdaroğlu’nun açıklamaları ne anlama geliyor?

Eylül 12, 2022

·

Makale

Şilan Ayyıldız: “2022'de birçok ilki tattım ve bu ilklerden en önemlisi, Dünya Atletizm Şampiyonası tecrübesi oldu.”

Gelişim ve sistem: Atletizmde son dönemde yaşanan gelişimin arkasında hem kulüplerin desteği hem de federasyonumuzun her ay sağlamış olduğu kamplar yatıyor. Birçok farklı ilde sporculara, istediğimiz zaman istediğimiz yerde kamp yapma olanağı tanıdılar. Ben bu kamplardan okulumdan dolayı pek yararlanamadım ama yararlananlar çok güzel dereceler elde etti. Kampta sadece antrenmanlara odaklanıyorsun, bir nevi sporcuları psikolojik olarak etkileyecek faktörler azalıyor. Atletizmdeki gelişimi daha çok buna bağlayabilirim. Kulüp ve sponsor yapısı: Atletizmin ülkemizde ayakta kalmasının temel sebebi aslında kulüplerdir. Sporcular gelirlerinin önemli kısmını kulüplerden sağlar. Atletizm Süper Ligi gibi yarışmalarda kulübümüz adına yarışıyoruz. Kulüplerin yatırımı ve sponsor desteği, atletizmin geleceği ve alttan yetişecek sporcular için önemli. Umarım daha fazla kulüp ve sponsor, daha çok sporcuya ulaşır. Sporcular bu desteklerle çok daha iyi motive olup antrenman yapabiliyor. Kendimden biliyorum. Haziranda Balkan Büyükler Atletizm Şampiyonası’nda şampiyon oldunuz. Ardından 22 yaşında, Dünya Atletizm Şampiyonası tecrübesi yaşadınız. 2022 yazı sizin için nasıl geçti? 75 yıldır düzenlenen Balkan Atletizm Şampiyonası’nda ülkemize 1500 metre branşında ilk altın madalyayı kazandırdım. 2022 yılında birçok ilki tattım ve bu ilklerden en büyüğü ve önemlisi, Dünya Atletizm Şampiyonası’na kota almam oldu. Çok tecrübeli, çok büyük sporcularla yarıştım. Sonraki hedef yarışlarım için güzel tecrübeler yaşadım. 2022 yılı kelimenin tam anlamıyla çok yoğun ve yıpratıcı geçti. Buna rağmen hem 800 metrede hem de 1500 metrede en iyi derecelerimi bu sezon gerçekleştirdim. Şilan Ayyıldız Profesyonel spor yaparken aynı zamanda Koç Üniversitesi’nde işletme okuyorsunuz. Spor ile eğitimi bir arada götürmek nasıl bir süreç oluyor? Kimi zaman derslerle antrenmanları yürütmekte çok zorlanıyorum. Bilindiği üzere Koç Üniversitesi, kaliteli ve akademik açıdan zor bir üniversite. Zorlanmamak adına takvimime uygun ders ve antrenman programlaması yaparak dengeyi sağlamaya çalışıyordum. Şu an eğitimim ve spor kariyerim için ABD’ye geldim. Sporcu bursu olanağı ile burada eğitimimi tamamlamaya çalışacağım. 2023 Avrupa Atletizm Şampiyonası’na İstanbul ev sahipliği yapacak ve 2024 Paris'e doğru ilerliyoruz. Önümüzdeki 2 yıllık süreçte, sizi en çok heyecanlandıran hedefiniz nedir? 2023 Avrupa Salon Şampiyonası’nda elçi sporculardan biriyim. Şampiyonada ülkemizi en iyi şekilde temsil edeceğimizden ve ülkemize yakışır bir şampiyona düzenleyeceğimizden şüpheniz olmasın. Organizasyon için hazırlıklarımız devam ediyor. Önümüzdeki 2 yıllık süreçte tekrardan dünya şampiyonası ve üniversiteler dünya şampiyonası var. Her sporcunun zirve hedefi ise olimpiyatlar. Oraya katılmak ve final tecrübesi yaşamak istiyorum; en büyük hedefim bu.

Şilan Ayyıldız: “2022'de birçok ilki tattım ve bu ilklerden en önemlisi, Dünya Atletizm Şampiyonası tecrübesi oldu.”

Eylül 10, 2022

·

Makale

Küresel endekslerin ardında: Türkiye'de basın özgürlüğü ihlalleri

Gürkan Özturan Küresel endekslere göre, haklar ve hürriyetler alanında son on yıldır dünya çapında büyük bir daralma yaşanıyor. Türkiye de bu akımın bir parçası olarak, uzun süredir dibe doğru bu yarışta hızlı bir biçimde yol almakta. Tutuklu medya çalışanları, haber takibinde şiddete maruz kalan muhabirler, yayımladıkları haberler nedeniyle çevrimiçi tehditler alıp ardından fiziksel şiddete uğrayan gazeteciler ve tüm bunlara ek olarak da sistemli biçimde sansür uygulamalarını yaygınlaştıran, her yıl kapsamı genişleyen kısıtlayıcı yasalar ilk aşamada akla gelenler. Avrupa çapında faaliyet gösteren, medya özgürlüğü ve ifade hürriyeti odaklı altı kurumdan oluşan Medya Özgürlüğü Acil Müdahale (MFRR) Konsorsiyumu, 2020 yılında Avrupa Komisyonu'nun da desteğiyle faaliyete geçtiğinden bu yana Türkiye fazlasıyla yoğun biçimde medya ve basın özgürlüğü ihlalleriyle öne çıkmıştır. İki yıllık bu süreçte kayıtlara geçen en az 211 ihlal bulunuyor, buna ek olarak da raporlama hızının yetişemediği ya da basın mensupları tarafından henüz bize bildirilmemiş olan daha onlarcası olduğunu tahmin etmek ise zor değil. Türkiye, bu sayıyla son iki yıllık dönemde Avrupa'da en yoğun medya özgürlüğü yaşanan ikinci ülke olarak, yaygın bir takip ve izleme ağının yer aldığı Almanya’nın ardında bulunuyor. Ayrıca son yıllarda bazı gözlemlere göre daha az ihlal olduğu şeklinde göze çarpabilecek bir ihlal yoğunluğu olmasını da maalesef genel itibarıyla daralan medya atmosferiyle açıklamak mümkün. Türkiye'de medya özgürlüğü ihlallerinin dağılımı Medya özgürlüğü ihlallerini izlemek ve raporlamak için geliştirdiğimiz Mapping Media Freedom (MapMF.org) üzerinde yer alan bu ihlal raporlarına bakacak olursak, en yoğun ihlal yönteminin tüm vakaların %22,3' ünü oluşturan tutuklama, hemen ardından da %14,7 ile yapılan haberler nedeniyle açılan davalar olduğunu görmek mümkün; sorgulama, gözaltı ve ertelenen hapis cezaları ise ayrı kategoriler olarak bu ihlallere ek olarak değerlendiriliyor. Taciz, gösteri sırasında polis ya da göstericiler tarafından yaralama da diğer yaygın ihlaller olarak öne çıkıyor. Türkiye'de habercilerin maruz kaldıkları ihlallerin kaynağı incelendiğinde, %34,6 gibi bir oranla polis başı çekerken, hukuki süreçler ve mahkemeler de %24,6'lık bir oranla onu takip ediyor. Üçüncü sırada bulunan özel şahısların medya özgürlüğü ihlallerindeki payı %13'e yakın, onu %10,9'la hükümet ve kamu görevlileri takip ediyor. Gazetecilerin en yoğun maruz kaldığı ihlalin hapis, yargılama, sorgu ve tutuklama uygulamaları olduğu göz önünde bulundurulduğunda, ihlallerin yaşandığı ortamlarda mahkemelerin %27 'lik bir oranla başı çekmesi şaşırtıcı değil. Bunu %12,3 ile eylemler sırasında haber takibi yaparken şiddete maruz kalan gazeteciler takip ediyor, ardından da %11,4'lük bir oranla çevrimiçi tehditler diğer dijital saldırılar geliyor. Bu sayılara ek olarak ayrıca belirtmekte fayda var -Rusya'nın Ukrayna'yı istilası nedeniyle mülteci-gazetecilerin sayısının ardından- Avrupa'daki yabancı gazetecilerin sayısına bakıldığında Türkiye'de yaşamını sürdüremeyen, ülkesini terk etmek zorunda bırakılanlar en büyük grubu oluşturuyor, ve gazeteci-sığınma programlarına en yoğun başvuru yapılan ülke de yine Türkiye olarak öne çıkıyor. Türkiye'de medyanın sorunları Nitelikli kararlar verebilmek adına başlıca gereksinimlerden biri olan çoğulcu ve bağımsız medya , maalesef Türkiye'de uzun zamandır görmeye alışık olduğumuz bir şey değil. Türkiye coğrafyasında ilk yayınların basılmaya başladığı günlerden itibaren, tam anlamıyla hür bir yayıncılık anlayışının var olduğunu söylemek mümkün değil. Ancak son yıllarda iktidarın medya üzerindeki kontrolü ve baskısını artırdığı dönemde, eşzamanlı finansal bir darboğazdan geçen medyanın bir de dijitalleşmeye uyum sağlayamaması, var olan sorunların boyutunu birkaç kat artırmışa benziyor. Bugün bir değerlendirme yapacak olursak, tüm baskının mucizevi bir biçimde yok olduğu farazi bir ortamda, medya yine de büyük bir krizi yaşayacaktır. Dijital çağın gereksinimleri açısından değerlendirildiğinde, yaratıcı içeriklerin sayısı maalesef Türkiye'de toplumun geneline ulaşamıyor ve bu yönde üretim de yeterli bir düzeyde değil. Yaygın biçimde topluma eriştiği söylenen yayınların, -çoğunluğu dijital ortamda haber takip eden toplumda- internet erişimi olan kişilerin sayısına oranı oldukça az kalıyor. Bu az sayıdaki girişimi takdir etmekle birlikte, 80 milyondan fazla nüfusu barındıran bir ülkede çok daha fazla medya ve haber kurumu olması gerekliliği bir gerçek. Etki açısından ve sayısal olarak yetersiz görünen medya sahnesine bakacak olursak, bunun arkasındaki en büyük nedenlerden bir tanesi haberciliğin -hâlen ve çoğunlukla- fazlasıyla geleneksel bir biçimde ele alınması diye bir çıkarımda bulunmak mümkün. Yaratıcı ve üretken işler çıkarabilecek kişi ve kurumlar da bir diğer yandan gelişmemiş gelir modelleriyle yatırımlarını heba etmek istememekte haklılar elbette. Buna ek olarak, gerçekleştirilecek habercilik faaliyetinin ardından muhtemel baskılardan kendini koruma isteği de bulunuyor… Bu koşullar altında bile Türkiye'de hâlen varlığını sürdürebilen bağımsız haber mecraları ve daha da önemlisi yaratıcı yöntemlerle toplumda giderek daha da yaygın bir hâle gelme potansiyelini büyüten başarılı yeni medya girişimleri bulunuyor. Benim şahsen temennim, ülkede hukukun üstünlüğünün tesis edilerek, bunun ekonomik yansımalarıyla birlikte piyasa koşullarının bağımsız, çoğulcu ve özgür bir medyanın var olup büyüyebileceği koşulların yaratıldığı bir sürece doğru ilerleyebileceğimiz günlerin uzak olmaması. Bunu sağlayabilmek için 2023 seçimleri öncesi siyasi partilerden bir taahhüt almak gerekiyor. Tıpkı 2019 yerel seçimleri öncesi şeffaflık beyannameleri imzalayan belediye başkan adaylarında olduğu gibi, şu sıralar parti genel başkanlarına medya özgürlüğü taahhütnamesi sunmak gerektiğini düşünüyorum. Aksi takdirde, hâlihazırda yürürlükte olan kısıtlayıcı yasalara ek olarak hâlen mecliste oylanması beklenen dezenformasyon yasa tasarısı gibi uygulamaların ışığında, önümüzdeki yıllarda da son iki yıldaki 211 ihlale ek olarak daha fazla medya ve basın özgürlüğü ihlali raporlarıyla karşılaşmak kaçınılmaz olacak. Not: Serbest Kürsü'de yer alan tüm görüşler yazarlara ait olup, Aposto'nun editoryal bakış açısını yansıtmamaktadır.

Küresel endekslerin ardında: Türkiye'de basın özgürlüğü ihlalleri

Eylül 10, 2022

·

Makale

Elektrikli araç pazarına dair son gelişmeler neler?

İklim krizi endişelerinin yoğunlaştığı bu günlerde, özellikle fosil yakıt tüketiminin azaltılması ve karbon emisyonlarının sınırlandırılması amacıyla benzinli ve dizel araçlardan elektrikli araçlara geçiş çabalarına dair eğilim artış göstermiş durumda. Enerji krizinin derinleşmesi ve son zamanlarda arttığını gözlemlediğimiz devlet teşvikleri, elektrikli araç pazarının büyümesine katkı sağlıyor. Nitekim Canalys tarafından yapılan bir araştırmaya göre, 2022'nin ilk yarısında 4,2 milyon elektrikli araç satışı yapıldı. Bu miktar, geçtiğimiz yılın ilk yarısına oranla elektrikli araç satışlarında %63'lük bir artış olduğunu gösteriyor. Araştırmada satılan 4,2 milyon elektrikli aracın 2,4 milyonunun Çin'e, 1,1 milyonunun Avrupa Birliği ülkelerine, 414 bin adedinin ise ABD'ye teslim edildiği belirtiliyor. En büyük pazarlar Özellikle Çin, içinde bulunduğumuz yıl itibarıyla en büyük elektrikli araç pazarı olarak karşımıza çıkıyor. Canalys araştırmasına göre 2022'nin ilk yarısında küresel elektrikli araç satışlarının %57'si Çin’e yapıldı. Aynı zaman diliminde ülkedeki toplam araç satışlarının %26'sını elektrikli araçlar oluşturdu. Geçtiğimiz yılın aynı döneminde ise bu oran yalnızca %10’du. Ülkedeki elektrikli araç satışlarında ise en büyük pay Çin merkezli BYD'ye ait. Firma, ülkede en çok satan 10 elektrikli araç modelinin 6'sını üretiyor. Satışlarda ikinci ve üçüncü en büyük pay ise ABD merkezli Science Applications International Corporation'a (SAIC) ve Tesla’ya ait. Avrupa Birliği, ikinci en büyük elektrikli araç pazarı olarak karşımıza çıkıyor. Bölgede elektrikli araç satışları 2022'nin ilk yarısında yıllık bazda %9 arttı. Aynı dönemde satılan tüm araçlar arasında elektrikli araçların payı %20 oldu. Geçtiğimiz yılın aynı döneminde bu oran %16'ydı. ABD pazarı ise satışlar açısından diğer bölgelerin gerisinde kalmış olsa da büyümesini sürdürüyor. 2022'nin ilk yarısında ülkede elektrikli araç satışları yıllık bazda %62 arttı. Ülkedeki araç satışlarının %6'sını ise elektrikli araçlar oluşturdu. Öne çıkan şirketler Tesla, AB ve ABD bölgelerinde en çok satış yapan elektrikli araç firması konumunda bulunuyor. Firma, ABD'de gerçekleştirilen elektrikli araç satışlarının %60'ını tek başına karşılıyor ve pazar payını artırmayı sürdürüyor. BYD ise Çin pazarına hakim olmasının yanı sıra dünyanın en büyük elektrikli araç üreticisi konumunda da yer alıyor. Firma 2022'nin Ocak-Temmuz döneminde 641 bin elektrikli araç satışıyla yılın ilk yarısında en çok satış yapan üretici oldu. Tesla bu listede 564 bin araç satışı ile ikinci sırada, SAIC 358 bin satışla üçüncü sırada, Volkswagen Group 331 bin satışla dördüncü sırada, Volvo ise 231 bin satışla beşinci sırada yer aldı. Devletlerin politikaları ne yönde? Devletlerin ve siyasi birimlerin elektrikli araç sektörüne dair tutumları ise özellikle son dönemde etkilerini derinden hissettiren iklim krizinin etkisiyle destekleyici yönde ilerliyor. Nitekim Castrol'un 10 ülkede gerçekleştirdiği araştırmaya katılan yöneticilerin %63'ü, içten yanmalı araçlar için devletlerin belirlediği kademeli olarak kullanımdan kaldırma hedeflerinin, endüstrideki geçişe ve Ar-Ge çalışmalarına yapılan harcamalara hız kazandıran en büyük faktör olduğunu belirtiyor. Swiss Re tarafından hazırlanan rapora göre, 2021 yılında iklim krizi kaynaklı doğal afetlerin küresel ekonomide 280 milyar dolarlık zarara yol açtığını ve bu hasarın 2050'ye kadar 23 trilyon dolara ulaşabileceğini düşünürsek devlet politikalarının elektrikli araçların yaygınlaşmasını destekleyecek şekilde gelişmesi şaşırtıcı değil. Örneğin Avrupa Parlementosu, Avrupa Yeşil Mutabakatı kapsamında, " 55'e Uyum" düzenlemesini kabul ederek 2035 yılından itibaren ülkede benzinli ve dizel araç satışının yasaklanmasının önünü açtı. Avrupa Birliği ülkelerinin elektrikli araçlar konusunda oldukça destekleyici hareket ettiğini söylemek yanlış olmayacak. Örneğin Almanya'da elektrikli araçlar için ödenen teşvikler 2021 yılında bir önceki yıla oranla %470'ten fazla artarak 3 milyar avro seviyesini aştı. Fransa geçtiğimiz aylarda ülkedeki elektrikli ve hibrit araç üretimini artırmak adına 8,8 milyar dolarlık teşvik paketi açıkladı. İtalya ise bu yıl elektrikli araç satın alan vatandaşlara 6 bin avroya kadar destek vereceğini duyurdu. ABD'de de benzer hamleler söz konusu. Kaliforniya eyaleti, ABD üzerindeki en büyük otomobil pazarı ve ülkenin en çok petrol üreten yedinci eyaleti olmasına rağmen geçtiğimiz günlerde 2035 yılında benzinli ve dizel araçların satışının yasaklanacağını duyurdu. Çin'de ise 2009 yılında başlatılan elektrikli araç teşvik planı son hız devam ediyor. Raporlara göre Çin hükümeti ve yerel yönetimlerin 13 yıl içinde sağladığı elektrikli araç sübvansiyonları 140 milyar dolar seviyesini aştı ve artmaya devam ediyor. Bu veriler ışığında devletlerin elektrikli araç sektörünün gelişmesi konusunda önemli adımlar attığını söyleyebiliriz. Harcanan çabaların geri dönüşü ise, kendini 2012 yılında yalnızca %0,2 olan küresel elektrikli araç payının 2021’de %8,3'e yükselmesiyle gösteriyor. Bu oranın fosil yakıtlardan uzaklaşma çabası ve devletlerin elektrikli araçlar konusunda artan teşviklerin etkisiyle ilerleyen yıllarda daha hızlı bir şekilde artması bekleniyor. Enflasyonu Düşürme Yasası Son dönemlerde elektrikli araçlar bağlamında gündemde geniş yer tutan gelişmelerden biri de ağustos ayının ortalarında, 40 yılın zirvesine ulaşan enflasyonun ardından ABD Başkanı Joe Biden'ın imzasıyla hayata geçen ve 737 milyar dolarlık vergi, sağlık ve iklim düzenlemelerini içeren "Enflasyonu Düşürme Yasası" . Yasa kapsamında elektrikli araçlara da 4 bin dolarda 7 bin 500 dolara kadar vergi kredisi getirilmesi planlanıyor. Elektrikli araç üreticileri ise sıkı kriterlerden ötürü çoğu elektrikli aracın teşvik kapsamı dışında kaldığını belirtiyor. Yasa kapsamında özellikle aracın nerede üretildiği ve parçalarının nereden tedarik edildiği konusunda ciddi kısıtlamalar bulunuyor. Öncelikle aracın Kuzey Amerika kıtasında üretilmiş olması gerekiyor. Yani Avrupa Birliği'nde üretilmiş elektrikli araçlar bu teşviğin dışında kalıyor. Bu durum hem rekabet hem de sektörün gelişmesi açısından çeşitli eleştirilere yol açıyor. Örneğin AB Komisyonu sözcüsü Miriam Garcia Ferrer, bunun " Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) kurallarıyla bağdaşmadığını ve ayrımcılığa yol açtığını" söylüyor. "Kaçan fırsat": ABD merkezli Alliance for Automotive Innovation CEO’su John Bozzella ise ABD’de satılan elektrikli araçların %70'inin sıkı kriterlerden ötürü teşvikten yararlanamayacağına inandıklarını aktardı ve bunu "kaçırılmış bir fırsat" olarak nitelendirdi. Çin ve Rusya’da üretilmiş elektrikli araçlar için ise yaptırım niteliğinde kararlar mevcut. Yeni yasa kapsamında Rusya ve Çin'den alınmış parçalar içeren elektrikli araçlar 7 bin 500 dolarlık vergi kredisinden faydalanamayacak. Uluslararası Enerji Ajansı'na (IEA) göre ise elektrikli araçlarda kullanılan batarya hücrelerinin ve parçaların çoğu Çin’den ithal ediliyor. Bu da elektrikli araç üreticilerinin yeni yasaya itirazlarını daha iyi anlamlandırmamızı sağlıyor.

Elektrikli araç pazarına dair son gelişmeler neler?

Eylül 9, 2022

·

Makale

Elektrikli araçların gelişimini sekteye uğratan sorunlar

Gelişmiş sürücü destek sistemlerinden bilgi ve eğlence sistemlerine, araçlarda yer alan çeşitli teknolojiler için çiplere ihtiyaç duyuluyor ve araca eklenen her yeni teknoloji için bu sayı artıyor. Günümüzde içten yanmalı motorlu bir araçta 1000’in üzerinde çip varken elektrikli araçlarda (EV) bu sayı 3 bine kadar çıkabiliyor. Ekstrem bir örnek olan Porsche Taycan’da ise yaklaşık 8 bin adet çip bulunuyor. Volkswagen'de yarı iletken yönetimi alanında kıdemli müdür olarak görev yapan Berthold Hellentha, 2030'a kadar bu sayının iki, hatta üç katına çıkabileceğini belirtiyor. EV'lerin gelişimini ve yaygınlaşmasını önleyen en önemli sorunlardan biri, bu nedenle dünyada yaşanan çip kıtlığı olarak öne çıkıyor. Arka plan Pandeminin başlarında otomobil satışları, bozulan tedarik zincirleri ve kapanmaların etkisiyle azalan talep nedeniyle küresel ölçekte düştü. McKinsey'in raporuna göre araç satışları Avrupa'da %80, Çin'de %70 ve ABD'de yaklaşık %50 oranında azaldı ve pek çok otomobil üreticisi gidişatın belirsizliği ve kısıtlamaların da etkisiyle fabrikalarını kapattı. Aynı zamanda evlerde kalan tüketicilerin elektronik cihazlara ilgisinin artmasıyla çiplere olan talebin yönü değişiyordu. 2021'deyse evlerden çıkmaya başlayan tüketicilerin EV'lere ilgisi artmaya başladı. Çip üreticilerinin üretim kapasitesi son 20 yılda yaklaşık %180 yükselse de artan tüketici talebinin öngörülmemesi ve kapasite artırımının kendine has zorlukları nedeniyle dünyada çip krizi baş göstermeye başladı. Üretimde aksaklıklar Sektörün önemli oyuncularından Tesla, Ağustos 2021'de küresel yarı iletken sıkıntısı nedeniyle Şanghay'daki fabrikasında üretimi dört gün boyunca durdurdu. CEO Elon Musk, "Yılın geri kalanında büyüme oranlarımızı, çeşitli zamanlarda tedarik zincirindeki en yavaş parçalar olan çipler belirleyecek" açıklamasında bulundu. General Motors (GM) benzer zamanlarda çip sıkıntısı nedeniyle Michigan'daki EV fabrikasını kapattı. Çip krizinin etkisi kapanan veya askıya alınan tesisler ile sınırlı değildi. Nitekim Kasım 2021'de Tesla'nın Model 3 ve Model Y araçlarının orta konsolunda veya arka oturma alanlarında USB-C bağlantı noktaları olmadan teslim edildiği ortaya çıktı. Çip krizini derinleştiren diğer gelişmeler ise Çin'de yakın zamanda tekrar uygulanan pandemi önlemleri ve çip üretiminde kullanılan neon gazının önemli tedarikçilerinden Rusya'nın Ukrayna'yı işgali oldu. Örneğin Volkswagen, Ukrayna'da üretilen elektrik kablo sistemlerinin teslimatlarındaki aksaklıklar nedeniyle mart ayında Almanya'daki iki fabrikasında üretimi durduracağını açıklamıştı. Çin'deki kısıtlamalardan etkilenen Tesla ise bir süre üretim hızını düşürdükten sonra çiplerin daha verimli ve işlevsel kullanımına yönelik geliştirmeler yaparak krizin etkilerini hafifletme yoluna gitti. Öngörüler: Avrupa'nın en büyük otomobil parça tedarikçisi Bosch, çip sıkıntısının 2023'te de devam edeceğini ve küresel darboğazlara yol açacağını söylüyor. Mercedes-Benz'in CEO'su Ola Kaellenius, "Yarı iletken sorunu bu yıl ve gelecek yıl boyunca sektör için bir zorluk olacak" diyor. Ancak araştırmalara göre çip arzı, ekonomik krizin etkisiyle tüketici elektroniğinde düşen talep ve satışların sonucunda yavaş da olsa dengelenmeye başladı. Almanya merkezli Berenberg bankasının temmuz ayında yayımladığı araştırma, şubat ayından bu yana çip arzının arttığını ortaya koyarken JPMorgan'ın ağustos tarihli araştırmasında çip krizinin 2022'nin ikinci yarısında hafifleyeceği öngörülüyor. Batarya sorunu EV üreticisi Rivian'ın kurucusu ve CEO'su RJ Scaringe ise "önümüzdeki 20 yıl içinde batarya hücrelerinde yaşanacak kıtlığın yanında çip krizinin ana yemek öncesi servis edilen başlangıç gibi görüneceğini" ifade ediyor. Bunun nedeniyse, tüm dünyadaki batarya hücresi üretiminin 10 yıl içinde ihtiyaç duyulacak miktarın %10'unun da altında bir oranı temsil etmesi, yani tedarik zincirinin %90 ila %95'inin şu anda hazır olmaması. Bunun bir nedeni, batarya üretiminde kritik rol oynayan kobalt, lityum ve nikel gibi hammadde kaynakları oldukça sınırlı olması. Örneğin IEA'in raporuna göre, Çin tüm lityum iyon bataryaların dörtte üçünü üretiyor ve kritik bileşenlerden katotlar için üretim kapasitesinin %70'ine ve anotlar için %85'ine sahip. Avrupa ise bataryalarda kullanılan kobaltın %20'sini işlerken ABD'nin batarya üretimindeki payı %7'de kalıyor. EV satışlarının artmasıyla batarya talebi de yükseliyor. Örneğin lityum-iyon bataryalara talep 2021'de 340 gigawatt-saat (GWh) olarak hesaplandı ve bu 2020'deki seviyenin iki katından fazlaydı. Benchmark Mineral Intelligence, 2022'de bu oranın %50 artacağını öngörüyor . Fiyat artışları: Pandeminin yol açtığı tedarik sıkıntıları, Rusya'nın küresel ölçekte %20'sini karşıladığı birinci sınıf bataryalarda kullanılan nikel tedarikine dair endişeler gibi sorunlar, bu kritik metallerin fiyatlarında ciddi artışlara neden oldu. 2021'in ilk beş ayında lityum fiyatları yedi kattan, kobalt fiyatları iki kattan fazla artarken nikel fiyatları aynı dönemde neredeyse iki katına çıkarak 10 yılın zirvesine yaklaştı. Tesla'nın CEO’su Elon Musk, nisan ayında Twitter'da 1 ton lityumun fiyatının 78 bin dolar olduğunu belirten tweet’e verdiği yanıtta, maliyetler daha iyi duruma gelmezse Tesla'nın lityum çıkarma alanına girebileceğini, sorunun lityum arzı değil lityumun çıkarılması olduğunu paylaştı. Öte yandan: IEA, lityum arzının coğrafi açıdan belirli noktalarda yoğunlaştığını, örneğin dünyadaki lityumun yarısından fazlasının Avustralya'da, kobaltın ise %70'inin Demokratik Kongo Cumhuriyeti'nde üretildiğini ortaya koyuyor. Bununla birlikte, Avustralya ve Endonezya dünyadaki arzın %22'sini bulundurmasına rağmen küresel üretimden %6 pay alıyor. IEA, batarya sorununa çözüm olarak kritik metallerin çıkarılmasına dair süreçlerde çeşitliliğe gidilmesini öneriyor. Sektörde başvurulan çözümlerden olan batarya üretim tesisi kurma çabaları ise, batarya geliştirici Nanograf'tan Dr Francis Wang'e göre metallerin çıkarılmasına dair mevcut kapasite ile uyumlu değil. Şarj istasyonları yeterli mi? Electric Vehicle Database 'e göre, EV'lerin tek şarjla katedebileceği ortalama mesafe şu anda 332 km. Artan EV satışlarını düşündüğümüze bu, şarj istasyonlarına ihtiyacı gözler önüne seriyor. Dünya genelinde şarj istasyonlarının sayısı artsa da bazı bölgelerde oluşan yoğunluklar pek iyimser bir tablo çizmiyor. IEA verilerine göre, 2021’de dünya çapındaki şarj istasyonu sayısı %40’a yakın arttı ve mayıs itibarıyla dünyada yaklaşık 1,8 milyon şarj noktası bulunuyor. En büyük pay yine, dünyadaki hızlı şarj cihazlarının yaklaşık %85'ini ve yavaş şarj cihazlarının %55'ini bulunduran Çin'e aitken toplamda 300 bin şarj istasyonunun bulunduğu Avrupa'da tüm şarj noktalarının neredeyse yarısı üç ülkede yoğunlaşıyor: Hollanda, 80 binden fazla yavaş şarj istasyonu ile ilk, Fransa 50 bin adet ile ikinci ve Almanya 40 bin adet ile üçüncü sırada yer alıyor. ABD'de ihtiyaç mevcudun 20 katı: Toplamda 2 milyon elektrikli aracın ve yaklaşık 50 bin şarj noktasının bulunduğu ABD’de ise kasım ayında imzalanan Bipartisan Infrastructure Law (BIL) ise bu duruma çözüm getirmeyi amaçlıyor. Yasa, herkesin erişebileceği 500 bin adet elektrikli araç şarj altyapısını geliştirmek için 7,5 milyar dolar fon sağlanmasını içeriyor. McKinsey ise 2030'da ABD'de şu anda bulunan şarj istasyonlarına göre yaklaşık 20 kat daha fazla şarj istasyonuna, yani 1,2 milyon istasyona ihtiyaç duyulacağını belirtiyor. Ülke çapında EV şarj altyapısı ağları oluşturan ChargePoint, EVGo, Electrify America ve Tesla gibi oyuncular daha fazla istasyon kurma, ortaklıklar ve istasyonlarını diğer araçlara açma gibi, sorunun çözümüne yönelik adımlar atıyor olsa da EV şarjı konusundaki tek sorun altyapı yetersizliği değil. ABD merkezli araştırma şirketi J.D. Power'ın 11 bin 550 EV sahibi ile yaptığı çalışmasına göre, sürücülerin beşte biri araçlarını şarj edemiyor ve %72'si, bu durumun nedeninin ekipmanlardaki sorunlar olduğunu söylüyor. California Air Resources Board tarafından 1.290 elektrikli araç sürücüsüyle yapılan bir anket ise araç sahiplerinin %44'ünün araçlarını şarj ederken ekipmanların çalışmadığını veya ödeme sorunları ile karşılaştığını söylüyor.

Elektrikli araçların gelişimini sekteye uğratan sorunlar

Eylül 9, 2022

·

Makale

AMB’nin tarihi adımı

Temmuz ayında politika faizini 11 yıl aradan sonra ilk kez artıran Avrupa Merkez Bankası (AMB), artan enflasyonist baskıya karşı duramadı ve politika faizini piyasa beklentilerine paralel olarak tarihinde ilk kez 75 baz puan artırdı. Cep bilgisi: Kararla birlikte ana refinansman faizi %1,25, marjinal borç verme faizi %1,50, mevduat faizi ise %0,75'e yükseldi. Manşet enflasyonun %9,1 olduğu bölgede, başta enerji tedariki kaynaklı endişeler olmak üzere arz yönlü enflasyon baskısı devam ediyor. AMB ise devreye aldığı diğer uygulamaların yanında en güçlü silahını yani politika faizini kullanarak finansal koşulları sıkılaştırmayı ve ekonomiyi soğutmayı hedefliyor. Burada, uzun süredir büyümeye ilişkin sıkıntılar yaşayan bölgenin ani bir duruşla resesyona girme ihtimali ise korkulan senaryo. Toplantı metninde enflasyonda beklentilerin kalıcı hale gelmesini engellemek adına atılan bu adımın devamının geleceği ifade ediliyor . Konuşmasında kararın oybirliği ile alındığını ifade eden Lagarde, enflasyonun tabana yaygın bir şekilde gücünü koruduğunu söyledi. Devam eden dönemde iki toplantıdan daha fazlasında artırım kararı alabileceklerini belirten başkan, resesyon ihtimaline ilişkin olarak da “kötü senaryoda 2023 yılında daralacağız,” ifadesini kullandı. Cep bilgisi: Kurum, toplantıda ekonomik tahmin setini de güncelledi . Buna göre, bölge ekonomisinin 2022 yılında %3,1; 2023 yılında %0,9 ve 2024 yılında %1,9 oranında büyümesi bekleniyor. Yıl sonu enflasyon beklentileri ise aynı sırayla %8,1; %5,5 ve %2,3 seviyesinde.

AMB’nin tarihi adımı

Eylül 9, 2022

·

Makale

Türkiye'de madde bağımlılığı

Dün kaleme aldığımız Günün Hikâyesi'nde Türkiye'deki duygu durumunu ve buna bağlı olarak artan antidepresan kullanımına yer vermiş; depresyon ve anksiyete vakalarının artışı, ekonomik kriz, barınma, sağlık, eğitim krizi ve özgürlüklerin kısıtlanmasının bireylerde yarattığı kaygı durumundan bahsetmiştik. Bugün de Türkiye'de artış gösteren bir diğer durumdan bahsedeceğiz; madde bağımlılığı ve kullanımı. Geçtiğimiz günler politika yayınımız Spektrum'da yayımladığımız "CHP İstanbul'un 80 Günde Devr-i Âlem'i" başlıklı yazımızda , CHP İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu'nun vatandaşların sorunları arasında "Madde kullanımı ve bağımlılığı" saydığını paylaşmıştık. Yoksul ilçelerde daha fazla: Kaftancıoğlu bu durumu "tarifsiz" olarak nitelendirirken partinin paylaştığı raporda, kamusal denetim eksikliği nedeniyle İstanbul'da madde kullanımının düşünülenin çok ötesinde yaygınlaşmış durumda olduğu, özellikle gençlerde madde kullanımının her geçen gün arttığı, başta yoksul semtler olmak üzere İstanbul'un tüm ilçelerinde madde satışı ve kullanımının ciddi oranlara ulaştığı vurgulandı. Raporda ayrıca, özellikle yoksul ilçelerde ailelerin çocuklarını korumak için türlü mekanizmalar geliştirdikleri anlatıldı. Kaftancıoğlu konuya ilişkin bir annenin şu sözlerini paylaştı: "Çocukları dışarıya top oynamaya göndermeye korkuyoruz. Çünkü gelip çocuklarımıza hap satıyorlar. Biz kimin sattığını biliyoruz, tanıyoruz. Polis de tanıyor. Polise söylüyoruz. Polis ne yapsın? 'Abla ben alıyorum yarım saat sonra serbest bırakıyorlar' diyor. Benim çocuğumun günahı ne? Benim çocuğumun günahı benim yoksul olmam mı?" Bu ifadelerin ardından biz de Emniyet Genel Müdürlüğü'nün (EGM) yayımladığı raporlar üzerinden Türkiye genelindeki uyuşturucu kullanımı verilerini inceledik: EGM raporuna göre 81 ilde de metamfetamin var: Emniyet Genel Müdürlüğü (EGM) Narkotik Suçlarla Mücadele Dairesi'nin ağustosta yayımladığı metamfetamin kullanımına ilişkin raporuna göre; Türkiye'de 2016-2021 yılları arasında her geçen yıl metamfetamin yakalama miktarlarında artışlar yaşandı. En keskin artış ise 2020 yılında bir önceki yıla göre 4 kat artışla meydana geldi. Türkiye'de ayrıca 81 ilde de metamfetamine yönelik operasyonların gerçekleştiği ve uyuşturucu maddenin yakalandığı belirtildi. Ölüm ve tedavilerde de büyük oranda artış var: Öte yandan raporda dikkat çekici olan kısımlardan bir diğeri de metamfetamin kullanımından kaynaklanan ölümler. Rapora göre 2017’de uyuşturucu kullanımından kaynaklanan 941 ölümde metamfetamin görülme oranı %7,8'ken bu oran 2021 yılında 270 ölümün %46,3'ü olarak hesaplanıyor. Ayrıca, Türkiye’de 2016'da %3,5 olan yatarak metamfetamin tedavisine başvuru oranı, 2021'de %15,5'e yükseldi. Narkolog Raporu'na göre erkeklerin %95'i en az 1 kez kullanmış: 2021 yılında 27 bin 779 "bağımlı", "kullanıcı" ve "gözaltına alınan şüpheli" analizini içeren EGM'nin Narkolog Raporu'nda da dikkat çekici sonuçlar bulunuyor. Çalışmanın cinsiyet dağılımına bakıldığında erkeklerin %95,1'i, kadınların ise %4,9'u hayatlarında en az bir kere uyuşturucu kullandıklarını belirtiyor. Kullanıcıların %86,7'si ailesinin yanında yaşadığını kaydediyor. Rapora göre ilk denenen uyuşturucu madde %73,7'yle esrar oldu. İlk defa uyuşturucu kullanacak kişilerin temin için başvurdukları ilk adresin arkadaş ortamı olduğu belirtiliyor. Uyuşturucu kullanım yaşı 9'a kadar düşmüş: CHP Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba'nın Türkiye’de uyuşturucu kullanımına yönelik araştırmasına göre kullanım yaşı 9'a düşerken kişi sayısı da bir buçuk milyona yaklaşmış. Ayrıca Türkiye'de bonzai kullanımının son 5 yılda 15 kat artış gösterdiğini vurgulayan Ağbaba, "Türkiye'de son 10 yıl içinde uyuşturucudan yatan hasta sayısı yüzde 380 oranında artmıştır. Uyuşturucu tedavisi için hastaneye yatan hastaların yüzde 40’ının 15-19 yaş aralığında" diyor. Ülke tarihinin en fazla kokain ele geçirilen yılı 2021: Türkiye Uyuşturucu Raporu 2022'ye göre; ülke tarihinin en fazla kokain ele geçirilen yılı 2021 oldu. BirGün'den Buse Bulut'un konuya ilişkin haberinde danıştığı uzmanlar, Türkiye'de tedavi gören bağımlı sayısının tahmini olarak 2,5 milyon kişi olduğunu ifade ediyor. Raporda ise 2021 yılında Türkiye'de bir önceki yıla göre %61,1 oranda artışla eroin ele geçirildiği ifade ediliyor. Esrarda bir önceki yıla göre düşüş görülürken kokain yakalama oranında ise %44,9 artış görüldüğü belirtiliyor. 2017 yılından sonra uyuşturucu kullanımı %173 arttı: CHP Genel Başkan Yardımcısı Gamze Akkuş İlgezdi'nin "Tek Adam Rejimi Türkiye’yi Uyuşturdu" başlıklı raporuna göreyse hükümet sisteminin değiştiği 2017 yılının ardından, uyuşturucu kullanımı %173, uyuşturucu imal ve ticareti ise %27 arttı. 2014-2021 yılları arasında uyuşturucu suçlarında %122 oranında artış yaşandığının ve 1,8 milyon kişi hakkında şüpheli sıfatıyla işlem yapıldığının ifade edildiği raporda, "Bu bilgiler ışığında; geçtiğimiz 8 yılda, haftada 4 bin 457, günde 635, saatte 26 kişinin uyuşturucuyla ilgili suçlara karıştığını görüyoruz" denildi.

Türkiye'de madde bağımlılığı

Eylül 9, 2022

·

Makale

İngiltere'nin en uzun hükümdarı hayatını kaybetti

İngiltere Kraliçesi II. Elizabeth, 96 yaşında yaşamını yitirdi. İngiltere'nin en uzun süre tahtta kalan hükümdarı, bu yıl tahttaki 70. yılını kutlamıştı. Buckingham Sarayı'ndan yapılan açıklamada, "Kraliçe bu öğleden sonra Balmoral'da huzur içinde öldü." denildi. Açıklamanın ardından halk, Londra'da Buckingham Sarayı önünde toplandı. Kraliçenin yaşamını yitirmesinin ardından açıklama yapan Birleşik Krallık Başbakanı Liz Truss , "Kraliçe 2. Elizabeth modern Britanya'nın üzerine inşa edildiği bir kaya gibiydi. Britanya bugün büyük bir ülkeyse, onun sayesindedir" ifadelerini kullandı. II. Elizabeth'in hükümdarlığı İngiltere'de 70 yılla "en uzun süre tahtta kalan" hükümdar olan II. Elizabeth, 27 yaşındayken taç giydi. II. Elizabeth, Winston Churchill'den başlayarak 15 başbakana hükümet kurma yetkisi verdi. Ayrıca II. Elizabeth 2. Dünya Savaşı sonrası ekonomik buhrana, imparatorluğun dönüşümüne, Soğuk Savaş'ın bitişine, Birleşik Krallık'ın Avrupa Birliği'ne üye oluşuna ve üyelikten ayrılışına tanıklık etti.

İngiltere'nin en uzun hükümdarı hayatını kaybetti

Eylül 9, 2022

·

Makale

Türkiye'nin duygu durumu: kaygı ve belirsizliğin endişesi

Mutluluk endeksinde 112. sıraya geriledik Depresyon ve anksiyetede Avrupa birincisiyiz Ekonomik kriz, endişeleri kronik hâle getirdi Antidepresan kullanımı %23 arttı, uzmanlar düzenleme öneriyor Türkiye'de özellike son yıllarda konuştuğumuz konu başlıkları: Haziran 2023 seçimleri, ekonomik kriz, eğitim krizi, sağlık krizi, enerji krizi, göçmen sorunu, deprem, kadın cinayetleri, insan hakları, türlü kısıtlamalar, pandeminin ardından yakalanmaya çalışılan sosyal hayat, şiddet olayları ve bunun gibi birçok olumsuz hatta ağır konu başlığı. Tüm bu konu başlıklarının yarattığı hissiyat toplumsal huzursuzluğunun mutsuzluk, bireysel etkisi de kaygı, endişe ve depresyon. Mutsuz bir ülke Türkiye, Sürdürülebilir Kalkınma Danışmanlığı Ağı'nın hazırladığı 2022 Dünya Mutluluk Raporu'nda 146 ülke arasında 112. sırada yer alıyor. Raporda Türkiye'nin geçtiğimiz yıla göre 8 basamak gerilediği vurgulanıyor. Listenin kriterleri: Listede değerlendirme kriterleri arasında ülkelerin kişi başına düşen gelirleri, sağlık ve sosyal yardım imkânları, seçim yapma özgürlüğü, yolsuzluk algıları, eğitim ve alım gücü gibi başlıkların baz alındığı belirtiliyor. Depresyon ve anksiyetede artış Tıp dergisi The Lancet'te yayımlanan araştırmaya göreyse, Covid-19 kaynaklı depresyon ve anksiyete vakalarının artışında Avrupa ülkeleri arasında Türkiye ilk sırada yer aldı. Araştırmada, Türkiye'de depresif bozuklukların yaklaşık %39, anksiyete bozukluklarının ise yaklaşık %28 oranında artış gösterdiği ifade edildi. Antidepresan kullanımında artış CHP Adana Milletvekili Burhanettin Bulut'un Türkiye'deki antidepresan kullanımına ilişkin çalışmasına göre; 2017 yılında 48 milyon 226 bin 812 kutu olan antidepresan satışı, 2021 yılında 59 milyon 641 bin 14'e yükseldi. Neler oluyor? Pandeminin etkisiyle meydana gelen sosyal kısıtlamalar ve ekonomik problemler bu psikolojik rahatsızlıkların ciddi oranda artmasına yol açtı. Öyle ki bireyler hem iş hayatlarında hem de sosyal hayatlarında ciddi oranda yalnızlaştıklarını hissederken bunun yanında geleceğe dair belirsizlikler de kaygı seviyesinin artmasına yol açtı. Tüm bunların yanında, dünya ve Türkiye pandeminin etkilerini atlatmaya devam ederken ülkede ortaya çıkan ekonomik kriz, Rusya'nın Ukrayna'yı işgali nedeniyle yaşanan enerji krizi ve savaş hissiyatı da korkuları tetikledi. Döviz kurundaki ciddi yükseliş ekonomik endişeleri artırırken hâlihazırda var olan ancak günbegün artan sağlık, barınma ve eğitim gibi başlıklar altındaki krizler ekonomik krizin etkisiyle derinleşerek daha büyük boyutlara ulaştı ve kronik hale geldi. Ekonomik kriz yalnızca günümüze yönelik değil, geleceğe yönelik de kaygıların artmasına neden oldu. Öte yandan Türkiye'de devam eden müzik yasağı, ifade özgürlüğü tartışmaları, İstanbul Sözleşmesi'nden çıkılması gibi toplumsal olaylar da birçok kişinin kısıtlanmış ve güvensiz hissetmesine yol açtı. Güvensizlik, endişe, belirsizlik ve kaygı kelimeleri de Türkiye'de duygu durumunu özetleyen bir hâl aldı. Uzman görüşü Psikiyatrist ve Psikanalist Dr. Mutluhan İzmir, Türkiye'de artan endişe ve kaygı durumuna ilişkin Aposto'nun sorularını yanıtladı. Mutluhan İzmir, endişe ve kaygı durumunun depresyon ve anksiyete sıklığında da bir artış yarattığını vurguluyor. İzmir, bu iki psikolojik rahatsızlığın dünya genelinde artış gösterdiğine dikkat çekerek "Bunun en önemli nedenlerinden biri insanların ekonomik faaliyetlerinin durması nedeniyle ekonomik olarak sıkıntıya girmeleri ve toplumsal yaşamın ortadan kalkması nedeniyle ortaya çıkan yalnızlık. Bu nedenle depresyon ve anksiyetede ciddi bir artış ortaya çıktı." ifadelerini kullanıyor. Mutluhan İzmir, Lancet'in araştırmasında Türkiye'nin 1'inci sırada bulunmasının nedenini şöyle açıklıyor: "Türkiye'nin bu açıdan 1. sıraya yerleşmiş olmasının en önemli nedenlerinden biri pandemi döneminde Türkiye'de ekonomik faaliyetin durmasından sonra gelişmiş ülkelerdeki gibi evde oturan insanların ekonomik olarak devlet tarafından yeterince desteklenmemesi. Türkiye o kadar zengin bir ülke olmadığı için evde oturan işine gitmeyen insanlara o kadar büyük ekonomik desteklerde bulunulamadı. Türkiye'nin depresyon ve anksiyetede birinci sıraya çıkmasında maddi sorunlar öne çıkmış gibi görünüyor. Buradan da şunu anlayabiliriz, Türkiye'de zengin ülkelere göre aile ilişkileri ve akrabalık ilişkileri gelişmiş, çok daha yoğun. İnsanlar bir şekilde bu ilişkileri sürdürdüler ve bu yalnızlık hissini azalttı ama Türkiye'de ekonomik sorunlar daha belirleyici oldu." Özgürlüğün etkisi İzmir, insanların özgür hissetmesinin ruh sağlıkları açısından çok önemli bir etken olduğunu vurgulayarak yönetimlerin bu konudaki duruşuna ilişkin şu değerlendirmede bulunuyor: "İnsanlar bunu hissedemediklerinde çok ciddi ruhsal sorunlar yaşanabiliyor, geleceğe yönelik kaygılar oluşabiliyor, artabiliyor. Bu nedenle ülkelerdeki yönetimlerin bireylerin bu algısını dikkate katarak ona göre imajlarını gözden geçirmelerinde yarar var. Topluma verdikleri mesajlar toplum tarafından nasıl algılandıkları, bireyler tarafından nasıl algılandıkları çok önemli. Bir ülkenin yönetimi bireylerin özgürlüklerini kısıtlıyor gibi bir imaj yaratıyorsa bu bireyler üzerinde çok ciddi sarsıntıya neden olabiliyor, gelecekle ilgili umutsuzluğa yol açabiliyor. Bu bakımdan iktidarların, yönetimdekilerin ve devletlerin topluma, insanlara ve bireylere nasıl bir imaj verdiklerini gözden geçirmelerinin ruh sağlığı açısından önemi çok büyük." Depresif belirtilerden antidepresana Depresif belirtilerin ve kaygı belirtilerinin artmasının ilaç ve antidepresan kullanımına da yansıdığını vurgulayan İzmir, insanların "sorunlarını ilaçla çözebileceklerine" dair bir algısı olduğunu dile getiriyor. Bu düşüncenin de etkisiyle özellikle psikiyatristlerin yoğun bir hasta akışına maruz kaldığını vurgulayan Mutluhan İzmir, "Hasta yoğunluğundan dolayı psikiyatristlerin de hastalarına uzun uzun vakit ayırarak görüşme yapma şansları kalmadı. Yoğun hasta akınını onlar da kısa görüşmeler ve hızlı ilaç reçete etme şeklinde karşılamaya çalışıyorlar. Bu tabii ki çok sağlıklı bir yöntem değil. İlaçların da ciddi yan etkileri olabiliyor. Depresif belirtiler hisseden insanların sorunları çözülmeli ama depresif belirti hisseden ya da kaygı belirtileri hisseden herkes depresyon ya da klinik bir depresyon tanısı alacak diye bir düz mantık kurmak doğru değil." diyor. Sosyolojik manevralar Sorunların yoğun bir hasta-hekim ilişkisiyle çözülebileceğini vurgulayan Mutluhan İzmir, yoğunluk nedeniyle doktorların buna olanak bulamadığını belirtirken bunun yanı sıra sosyolojik manevralarla da bu psikolojik rahatsızlıkların önlenebileceğini savunuyor. İzmir, "Basit toplumsal manevralarla da bunlar engellenebilir, insanların ekonomik zorluklarının hafifletilmesi, sosyal hayatlarının artırılması, kültürel faliyetlerinin artırılması, insanların bir arada olduğu, dayanışma içinde hissettiği etkinliklerin artırılması gibi sosyolojik manevralarla aslında kitlesel olarak bu yakınmaları azaltmak mümkün." ifadelerini kullanıyor. Antidepresana devlet müdahalesi Mutluhan İzmir ayrıca antidepresan kullanımına hassasiyetle karar verilmesi gerektiğini, çok ciddi güçleri olduğunu belirterek bu konuda devletin de birtakım önlemler alabileceğini ifade ediyor. İzmir, "Antidepresan kullanımı konusunda devletin müdahale etmesinde yarar var. Öncelikle psikiyatristlerin çalışma koşullarının düzeltilmesi gerekiyor. Daha seyrek hastayı daha uzun zamanlı almalı. Öte yandan, hem topluma hem psikiyatristlere ilaçların yan etkilerine ilişkin daha çok bilgilendirme yapılmalı. Bu konuda bir bilgi eksikliği söz konusu. Çok masum görülüyor bu ilaçlar, aslında öyle değil." diyor.

Türkiye'nin duygu durumu: kaygı ve belirsizliğin endişesi

Eylül 8, 2022

·

Makale

Rusya'dan Avrupa’ya gaz kesintisi: Bakım mı tehdit mi?

Avrupa’nın enerji ithalatının büyük bir kısmını gerçekleştiren Rusya merkezli enerji şirketi Gazprom, 31 Ağustos’tan 2 Eylül’e kadar Avrupa yönündeki doğalgaz akışını durdurdu. Şirket, Kuzey Akım 1 boru hattı üzerinde yapılacak kesintiyi 31 Ağustos sabahı Telegram hesabından paylaştı. Kesintinin ardından gaz fiyatları bir günde %30 artarken "borularda sızıntı olduğu ve kesintinin devam edeceği" belirtildi. Boru hattının ne zaman açılacağı ise açıklanmadı. Rusya-Ukrayna Savaşı’nın yarattığı en büyük açmazlardan biri olan Avrupa-Rusya enerji ticaretiyle ilgili endişeler bir kere daha körüklendi. Bu yazımda, Avrupa-Rusya arası enerji akımının son dönem gelişmelerine ve Avrupa’nın olası enerji krizini (ve dolaylı olarak çıkması muhtemel olan ekonomik krizi) aşmak için değerlendirdiği seçeneklere yer vereceğim. Ekonomik yaptırımlardan enerji savaşına Rusya-Ukrayna Savaşı’nın ilk dönemlerinden beri Avrupa Birliği ve ABD’nin ortak kullandığı silahlardan biri ekonomik yaptırımlar oldu. Ekonomik yaptırımların en belirgin amacı hükümetin gelir kaynaklarını azaltarak savaşa devam etmesini engellemek olsa da bu uygulamaların uzun vadede hedefi, var olan hükümetleri halkın gözünde zor duruma düşürmek ve demokratik veya anti-demokratik yöntemlerle yönetimin değiştirilmesine alan açmak olarak da düşünülebilir. Fakat her ülke ve her bölge ekonomik yaptırımlara aynı şekilde bağlılık göstermiyor veya gösteremiyor. Konu enerji olunca, ABD ve AB arasındaki en büyük fark, savaştan önce kurulu enerji akımı düzeninde AB’nin Rusya enerji şirketleri ile olan ilişkileri olarak karşımıza çıkıyor. Öte yandan, AB ülkelerinin Rusya doğalgazının akışına olan bağımlılığını hesaplayan Putin hükümeti için, Avrupa’dan gelen ekonomik yaptırımlara karşı kullanılabilecek bir silah olarak da göze çarpıyor. Silah olarak enerji ihracatı Geçtiğimiz nisan ayının sonunda enerji ithalatının tehdit amaçlı kullanılabileceğini fiili olarak gösteren Rusya, ithalat ödemesini Rus Rublesi ile yapmayı reddeden Bulgaristan ve Polonya’ya olan doğalgaz ihracatını durdurdu. Rusya'nın iki ülkeye "ibret-i alem" amacıyla ihracatı kestiği ve diğer AB ülkelerini endişeye sokmak istediği yorumları yapıldı. Kuzey Akım-1 hattı yıllık bakım dönemi Temmuz ayında yıllık bakım onarım nedeniyle 10 gün doğalgaz akımının durdurulduğu hat, gerekli işlemlerden sonra beklenen tarihte yeniden çalışmaya başlamıştı. Fakat Reuters, anonim Rus kaynaklardan gelen bilgilere dayanan haberinde boru hattının günlük kapasitesi olan 160 milyon metreküpün altında bir akım seviyesiyle çalışmaya devam edeceğini yazmıştı . Ukrayna Savaşı boyunca ve özellikle Kuzey Akımı bakım onarım sürecinde batılı devletler, Rusya’yı petrol ve doğalgaz ticareti üzerinden ithalatçı ülkelere baskı uygulamakla suçlarken Rusya, güvenilir bir tedarikçi olduğunun altını çizmişti. Öte yandan, 19 Temmuz tarihli Wall Street Journal haberine göre Kuzey Akım-1 hattı bakım için kapatıldığında AB, ‘hattın bir daha açılmayacağı’ varsayımına dayanan bir acil durum planlaması için çalışmaları başlatmıştı . 31 Ağustos sabahı açıklanan kesinti ise takvimde olmayan bir kesintiydi. Gazprom’un yaptığı açıklamaya göre, " Rusya'da bulunan bir kompresör istasyonunda, gazın daha sonra diğer Avrupa ülkelerine ihraç edildiği Sibirya gaz sahalarını doğrudan Almanya'nın kuzeyine bağlayan borunun tamir ve bakımı " gerekçesiyle yapıldı. 3 Eylül’de Gazprom, yağ sızıntısı olduğu gerekçesiyle hattın belirsiz bir süre için tamamen kapalı tutulacağını resmi Twitter hesabından duyurdu . İlerleyen günlerde ise Kremlin, Avrupalı devletleri suçlayarak ekonomik yaptırımların Gazprom’un bakım sürecini uzattığını açıkladı . En kötü senaryoya hazırlık AB alternatif kaynak bulmadan Rusya bölgeye olan enerji akışını keserse Avrupa devletleri geçen yıl toplam enerji ithalatlarının %40’ına karşılık gelen Rusya doğalgazının yokluğunda yaklaşan kış döneminde hem vatandaşları hem de fabrikaları zorlayacak olan bir enerji kriziyle karşı karşıya kalabilir. IMF’nin yayımladığı son raporda ekonomistler, alternatif kaynaklara ve enerji kaynaklarına erişim ve daha önceki yüksek fiyatlardan daha düşük talep göz önüne alındığında, kısa vadede Rusya gazında %70'e varan bir azalmanın yönetilebileceğini ifade etti. Fakat rapor, tam kapatma seviyesinde kıtlık yaşanacağını, özellikle Orta ve Doğu Avrupa’daki bazı ülkelerde yıllık tüketimin %15-40 arasında azalacağını gösteriyor. Şimdiden Çekya'da 70 bin kişinin katıldığı bir gösteride NATO karşıtı sloganlar atıldığını, askeri tarafsızlığın savunulduğunu ve hükümetten gaz tedarikçileriyle ucuz fiyatlı sözleşmeler yapılmasının talep edildiğini de hatırlatmak gerekiyor . "Güvenli bir kış için gazdan tasarruf edin" Temmuz ayında hattın yıllık bakım sürecinde artan endişelerle AB Komisyonu, bir acil durum planı ilan etmişti. Vatandaşların ve işletmelerin gazdan tasarruf etmesini ve devletlerin gaz tasarrufu ve alternatif araştırmalarını teşvik etmesini öngören plan, alınan ilk fili önlem olarak düşünülebilir. Öte yandan, Avrupa’da gazın fiyat artışı geçen yıla kıyasla %400’ü buldu ve bu durum daha ciddi önlemler gerektirdiğini gösteriyor. Amerika’nın Sesi haberine göre, önümüzdeki günlerde Avrupa Komisyonu, Avrupa enerji pazarı kurallarını değiştirerek tüm üye ülkelerde %15 oranında gaz tasarrufu yapılmasını öngören iki ayrı plan daha sunacak. Ayrıca, her ülke kendi şartları çerçevesinde hazırlayacağı tasarruf planının detaylarını açıklayacak.

Rusya'dan Avrupa’ya gaz kesintisi: Bakım mı tehdit mi?

Eylül 7, 2022

·

Makale