Bir kenti yedi günde gezme fikriyle yayıncılık dünyasına giren Monday to Sunday Book'un yaratıcıları Seda Domaniç ve Sinan Sökmen, odağına İstanbul ve Atina'yı alan ilk iki kitaplarını yayımladı. İkiliyle seyahat planlamadan yayıncılığa uzanan serüvenlerini, yayın listelerini ve dijital çağda butik yayıncılığı tercih etme sebeplerini konuştuk.Uzun yıllardır profesyonel olarak Türkiye’de seyahat deneyimleri tasarladığınızı biliyorum. Seyahat planlamaktan yayıncılığa doğru açılan yolun nasıl oluştuğunu merak ediyorum. Bir yayınevi kurmaya ve kitap basmaya neden ihtiyaç duydunuz, nasıl karar verdiniz?Ben [Seda] 10 yılı aşkın bir süre Vogue dergisinin yayın yönetmenliğini yaptım, uzun süredir de yabancı yayınlara seyahat yazıları yazıyorum. Sinan ise Istanbul Tour Studio adlı butik seyahat acentasının kurucusu; yıllardır İstanbul ve Türkiye’de binlerce misafir ağırlıyor. İlk kitabımız Monday to Sunday Istanbul’u çıkarırken, ikimizin de ortak isteği, bu şehri hak ettiği çeşitlilik içinde, güncel ve estetik duygusu yüksek bir kitapta buluşturmaktı.&nbsp;Açıkçası ilk kitabı sevdiklerimize ve misafirlerimize hediye etmek için tasarladık. Ancak beklemediğimiz bir geri dönüşü oldu; hem Türkiye’de, hem de yurt dışında. Financial Times, Forbes, Conde Nast Traveler gibi birçok prestijli yayında haberleri yapıldı; geçen ay 4. güncellenmiş baskısı çıktı. Bu sıcak ilgi, bu kitapları bir seriye dönüştürme fikrine bizi ikna etti.Sizin için unutulmaz bir yolculuk ile sıradan bir "tatil" arasındaki farkın, doğru zamanda doğru yerde olmak ve ilham verici insanlarla çevrili olmak olduğunu söylüyorsunuz. Bu bağlamda yayımladığınız kitaplarda da zamanlama ve insanlar merkezde duruyor. Böylesi bir seyahat deneyimine odaklanmış, İngilizce yayın yapan, uluslararası okurlara hitap eden bir yayınevinin yayın listesi nasıl şekilleniyor?Bizim zaman geçirmeyi sevdiğimiz şehirler tabii ki önceliğimizde! İstanbul’dan sonra ikinci kitabımızın, son dönemde ikinci evimiz olan Atina üzerine olması doğal gelişen bir tercihti. Biz Atina’da zaman geçirdikçe bu şehri çok sevdik. İlk başta sizi çarpan bir yer değil burası, hatta klasik anlamda güzel bir şehir bile değil, yavaş yavaş içinize işleyen bir sıcaklığı var. Bir de tabii her yeni şehir ya da bölgeyi seçerken, o coğrafyadan bizimle aynı değerleri paylaşan bir yazarla birlikte bu yolculuğa çıkmak önemli. 7 günü incelikle ve özenle tasarlayabilmek için yerel bir bakış açısı bizce şart.&nbsp;Bundan sonraki kitaplarda da aynı şekilde ilerlemeyi planlıyoruz. Bir sonraki için radarımız şu an Lizbon’a çevrili.<img src="https://images.aposto.com/2025/2/6/1741466360945.png" style="display: block; vertical-align: top; margin: 5px auto; text-align: center; width: 100%; max-width: 550px; border-style: none; position: relative; cursor: pointer; padding: 0px 1px; box-sizing: border-box;" width="550" ratio="1.48" fr-original-style="display: block; vertical-align: top; margin: 5px auto; text-align: center; width: 100%; max-width: 550px;" fr-original-class="fr-draggable">Şehirler ve metropoller haricinde benzer zenginlikte seyahat deneyimi içeren ama ölçek olarak daha küçük yerleri de merceğe almayı planlıyor musunuz? Sizin için bir yerin Monday to Sunday’de kitaplaşmasının kriterleri neler?Anlatacak yeni bir hikayesi olan, çok katmanlı ve tezatları yoğun yerler daha çok ilgimizi çekiyor. Londra, Paris, Barselona, New York gibi büyük ve üzerine farklı bir şey söylemenin zorlaştığı şehirlere ait bir kitap yapmayı hiç düşünmüyoruz. Son dönemde başka sebeplerle dikkatimizi çeken Marsilya, Tiflis ve hatta Miami gibi yerleri mercek altında tutuyoruz.İstanbul’dan sonra ikinci kitabınız Monday to Sunday Athens geçen ay kitapçılarda yerini aldı. Bir şehri 7 günde, semtlere ve temalara ayırarak tanımayı önermek çok iyi bir fikir. Bunun kitap formatında, görsel ve metinsel olarak yansıtılmasında sanat yönetimi ve grafikte Ulaş Eryavuz’un ve fotoğraflarda Ekin Özbiçer’in harika bir iş çıkardığını düşünüyorum. Birlikte nasıl bir editoryal süreç geçirdiniz, bu format nasıl şekillendi?Bu kitap serisini farklılaştıran noktaların başında sizin de dediğiniz gibi fotoğraflar ve tasarım geliyor. Seyahat alanındaki kitaplarda kullanılan fotoğrafların genelde fazla filtrelenmiş, bir yeri olduğundan güzel göstermeye odaklanmış olduğunu yıllardır yayıncılık yapan biri olarak fark etmemek imkansız. Bir de hep yazıyı fotoğrafla eşleştirmek gibi genel bir anlayış hâkim. Biz ise bu eşleşmeleri esneterek bahse konu olan yerin ruhunu farklı açılardan yansıtabilecek fotoğraflar çekmeye özen gösterdik. Ulaş ve Ekin, en başından beri bu serinin ayrılmaz birer parçası oldular. Benzer bakış açılarına ve estetik kaygılara sahip olduğumuz için süreç hepimiz için, tabiri yerindeyse "su gibi" aktı. Vogue dönemlerinde birlikte çalışmış kişilerdik, bu kitap sayesinde tam anlamıyla birer takım arkadaşı ve hatta ötesinde dost olduk.&nbsp;Seyahat deneyimini 7 güne ve farklı temalara yayarak tasarlamak ise Sinan’ın fikriydi. Mesleği dolayısıyla Sinan, tecrübelerin doğru zamanla eşleşmesini ve "slow travel" anlayışını çok önemsiyor. Biz de kitabın formatını bu bakış açısı etrafında ördük, daha derinlemesine bir tecrübe sunmak istedik.<img src="https://images.aposto.com/2025/2/6/1741466388853.png" style="display: block; vertical-align: top; margin: 5px auto; text-align: center; width: 100%; max-width: 550px; border-style: none; position: relative; cursor: pointer; padding: 0px 1px; box-sizing: border-box;" width="550" ratio="0.67" fr-original-style="display: block; vertical-align: top; margin: 5px auto; text-align: center; width: 100%; max-width: 550px;" fr-original-class="fr-draggable">Her iki kitapta da gözlerim, hem şehri genel olarak gösteren hem de her günün gezinme rotasına göre&nbsp;düzenlenmiş haritaları aradı. Kitapların görsel dünyasına harita ya da benzer infografik grafikleri eklememenizin özel bir sebebi var mı?Son dönemde infografikler süreli yayınlarda çok tercih edilen bir format. Kullanıcılar için birçok bilgiyi pratik bir formatta sunuyorlar, ancak bize biraz "mekanik" bir his verdiklerini de itiraf etmeliyiz. Sanırım biz bu kitapta bu mekaniklikten ve hızdan uzaklaşmak istedik. Her şey zaten o kadar hızlı ve fonksiyonel ki kitaplar da olmasın. (Gülüyor.) Harita konusunda ise haklısınız, bu konuda birçok talep geliyor. Hepimizin telefonunda en gelişmiş haritalar olduğu için eklemeyi düşünmemiştik ancak bir sonraki baskılar için değişik bir formatta harita oluşturmayı kendimize not ettik.Kitapların okura ulaşmasıyla ilgili nasıl bir yol belirlediğinizi de merak ediyorum. Fiziksel kitabın görünürlüğünün giderek azaldığı dijital çağda, uluslararası okura hitap etmenin geniş ölçekte bir tanıtım ve dağıtım stratejisi belirlemek gerektirdiğini zannediyorum. Bu konularda nasıl çalışıyorsunuz?Kitapların her yerde görünmesini ve bulunmasını açıkçası tercih etmiyoruz. Bu bizim çok büyümesini hedeflediğimiz bir iş kolu değil; tam tersi daha butik tutabilirsek ruhunu da daha iyi koruyabileceğimizi düşünüyoruz. O nedenle seçili kitapçılarda, konsept mağazalarda ve kendi çevrimiçi sitemizde bulunduruyoruz.<img src="https://images.aposto.com/2025/2/6/1741466426522.png" style="display: block; vertical-align: top; margin: 5px auto; text-align: center; width: 100%; max-width: 550px; border-style: none; position: relative; cursor: pointer; padding: 0px 1px; box-sizing: border-box;" width="550" ratio="1.49" fr-original-style="display: block; vertical-align: top; margin: 5px auto; text-align: center; width: 100%; max-width: 550px;" fr-original-class="fr-draggable">Seyahat yayıncılığı hakkında ne söyleyebilirsiniz? Seyahat okumasının seyahatin önemli bir parçasını oluşturduğu fikri etrafında şekillenen bu özel yayıncılık alanında neler oluyor? Lonely Planet kitaplarıyla geniş kitlelere ulaşan bu türde, sizin gibi butik yayıncılar nereye düşüyor, ne hedefliyor?Sadece Monday to Sunday Book serisinin yaratıcıları olarak değil, aynı zamanda birer gezgin olarak seyahat etmenin artık "görülmesi gereken yerler" listelerinin çok ötesinde bir deneyimler bütünü olarak ele alınması gerektiğine inanıyoruz. Seyahat, aynı zamanda ruhani bir serüveni de içinde barındırmalı, sanırım artık birçoğumuz bu konuda hemfikiriz.&nbsp;Birçok alanda olduğu gibi seyahatte de artık arayışımız farklı, anlama daha çok odaklıyız. Seyahat alanındaki seriler genelde Anglosakson kültürü hakimiyetinde. Biz ise daha farklı bir bakış açısından, daha samimi, sıcak Akdenizli bir bakış açısı ve tasarım diliyle uluslararası bir seri oluşturabileceğimize inanıyoruz.Sizin okuma zevklerinize de biraz değinmek istiyorum. Seyahat yayıncılığında örnek aldığınız bir yayınevi var mı? Kimleri beğenerek takip ediyorsunuz? Seyahat okuması dışında bir okur olarak özel zevkleriniz, en sevdiğiniz türler ve son okuduklarınız arasından en çok aklınızda kalanlar neler?Seyahat yayıncılarından&nbsp;The Passenger ve Fare Magazine sevdiğimiz yayınlar arasında. Türkiye’den Aposto bünyesindeki Soli ve Yuzu bizce kendi nişlerini yaratan özgün yayınlar. Klasik anlamda seyahat yayını olmasalar da Atmos ve Cabana’nın yayıncılık anlayışını beğeniyoruz.En son okuduğum ve aklımda yer eden iki kitap Overstory&nbsp;(Richard Powers) ve My Brilliant Friend (Elena Ferrante). Maruz kaldığımız bilgi bombardımanını dengelemek adına kurgu kitaplar okumaya gayret ediyorum. Ancak itiraf etmeliyim ki son dönemde o kadar ilginç podcastler var ki, bir romana uzun süreli odaklanmakta giderek zorlanıyorum, yine de vazgeçmemekte ısrarcıyım!

Aposto Seyahat

Bir kenti yedi günde gezme fikriyle yayıncılık dünyasına giren Monday to Sunday Book'un yaratıcıları Seda Domaniç ve Sinan Sökmen, odağına İstanbul ve Atina'yı alan ilk iki kitaplarını yayımladı. İkiliyle seyahat planlamadan yayıncılığa uzanan serüvenlerini, yayın listelerini ve dijital çağda butik yayıncılığı tercih etme sebeplerini konuştuk.

Monday To Sunday Book ile ilgili hikayeler