Kendine Ait Bir Yer

Batanlar, çıkanlar, efsaneleşenler: Bağımsız plak şirketlerinin hikâyeleri.

11 Hikâye

Temmuz 4, 2025

·

Hikaye

Sub Pop: 1988’den beri batıyor

10 Nisan 1988 gecesi, Seattle’ın en eski barlarından Central Tavern’de dört kişi var. Kapı görevlisi, barmen, Bruce Pavitt ve Jonathan Poneman . Bu dört kişilik mütevazı kitlenin karşısında, şehirdeki ilk konserini veren grup ise Nirvana . Sahnedeki gerginliklerine rağmen Shocking Blue’nun Love Buzz şarkısının harika bir cover ’ını çalıyorlar. Bir fanzin, bir kaset serisi, bir plak şirketi: Bandı biraz geri saralım. Evergreen State College öğrencisi Bruce Pavitt, yerel müzik gruplarına dair ilgisi ve bilgisini başkalarıyla paylaşmak için Subterranean Pop fanzinini çıkarıyor. Yıl 1980. Subterranean Pop adı, ikinci sayıda yerini Sub Pop 'a bırakıyor. Fanzinin beşinci sayısı için hazırlanan toplama kaset, yaklaşık 2.000 adet satılıyor. Pavitt’in 20 dolarlık bir yatırımla hayata geçirdiği Sub Pop, yerel indie sahnesinden sanatçıları kasetlerde bir araya getiren bir çeşit gayriresmî plak şirketine dönüşüyor. 1986’da yayımladığı ilk plak Sub Pop 100 'da Sonic Youth, U-Men, Steve Albini, Wipers, Skinny Puppy gibi önemli isimler var. Aynı zamanda Pavitt’in yerel gazete The Rocket’taki köşesinin de adı olan Sub Pop’un gerçek bir plak şirketi olması, radyo programcısı Jonathan Poneman’ın sağladığı sermayeyle gerçekleşiyor. Green River’ın 1987’de yayımlanan Dry As A Bone EP’sinin tanıtım metninde, Pavitt ilk defa “grunge” kelimesini kullanıyor. Bu kelime rock , heavy metal, punk , hatta pop ’tan izler taşıyan, müzikleri birbirinden oldukça farklı olan ama Seattle ve Olympia çevresinden çıkan gruplar için bir çatıya dönüşüyor. Seattle sound ’u yaratmak: Sub Pop’un en başarılı olduğu konulardan biri, belirli bir bölgeden çıkan müziği, o şehirle birlikte pazarlaması ve kendi adını daha ilk günden “ grunge ” ve Seattle kelimelerine iliştirmesi. Her etkili müzik hareketinin bölgesel bir tabanı olduğunu düşünen Pavitt ve Poneman’ın “Seattle sound ”u yaratma isteği, prodüktör Jack Endino’nun kaydettiği albümlerle stüdyoda bir karşılık buluyor. Endino’nun hızlı ve ucuz kayıt teknikleri, Sub Pop’tan çıkan albümlere ortak bir his veriyor. ABD müzik basınına ulaşmakta zorlanan şirket, Birleşik Krallık merkezli müzik dergisi Melody Maker’dan Everett True’yu Seattle’da ağırlıyor. True’nun çizdiği grunge manzarası, Avrupa’da alıcı buluyor ve henüz ABD içinde turne yapamamış gruplar, Avrupa turnelerine çıkmaya başlıyor. (Kurt Cobain’i müstakbel eşi Courtney Love ile tanıştıran da Everett True.) “Paramız yok’un nesini anlamıyorsunuz?” Mali çıkmazlar, ilk günden beri Sub Pop hikâyesinin bir parçası. Şirketin mottosunun “1988’den beri batıyor” olması; 1991’de iflasın eşiğindeyken bastırdıkları “Paramız yok’un nesini anlamıyorsunuz?” tişörtleri boşuna değil. Prodüksiyonu karşılanan her işi maddi sıkıntılar izliyor. 1988’de hayata geçirilen “ Sub Pop Singles Club ” programı şirketin ayakta durmasını sağlıyor. Yıllık abonelikle çalışan Singles Club, her ay üyelere sınırlı sayıda üretilen bir 45’lik gönderiyor. Serinin ilk single ’ı Nirvana’nın Love Buzz yorumu. Bu yazının yazıldığı gün, sadece 1.200 adet üretilen Love Buzz single ’ının fiyatı 2.000-3.000 dolar arasında değişiyor. Bir elin parmaklarını geçmeyen test baskılarının fiyatı ise 15.000 doları buluyor. Nirvana Love Buzz İlk albümlerini Sub Pop’tan yayımlayan ve şirketin ekonomik çalkantıları içinde yorulan Mudhoney ve Nirvana, büyük plak şirketlerinin Seattle sahnesine olan yırtıcı ilgisini değerlendirerek şirketten ayrılıyor. Nirvana’nın sonraki albümlerinden yüzde almak üzere anlaşan Sub Pop için grubun 1991 tarihli Nevermind albümü kurtarıcı oluyor. “1991’de telefon faturamızı ödeyemezken yıl sonunda yarım milyon dolarlık bir çek aldık,” diyor Bruce Pavitt. Nirvana etkisi: Nirvana’nın etkisi bir yandan şirketi darboğazdan çıkarırken diğer yandan tüm büyük aktörlerin gözlerini Seattle’a çevirmesine ve yeni grupları büyük bütçelerle bünyelerine katmasına neden oluyor. Artık bağımsız plak şirketleriyle değil, ana akımla yarışmak durumunda olan Sub Pop’un sanatçılarını elinde tutabilmek için çok daha fazla para harcaması gerekiyor. 1995’te şirketin %49 hissesi, 20 milyon dolar karşılığında Warner Bros.’a satılıyor. Şirket içindeki değişimden rahatsız olan Bruce Pavitt, 1997’de Sub Pop’tan ayrılıyor ve sonraki yedi yıl boyunca Jonathan Poneman ile konuşmuyor. Grunge ’ın gölgesinden çıkmak: 2000’lerde kendisine daha sürdürülebilir bir yol çizen Sub Pop; The Shins, The Postal Service ve Fleet Foxes’ın başarısıyla üzerindeki grunge tozunu atıyor. Pavitt yönetim kuruluna dönüyor, Singles Club yeniden canlanıyor. Bir dönem bastıkları albümlerden daha çok satılan Sub Pop tişörtleri, gururla giyilmek üzere çekmecelerden çıkıyor. Sub Pop’un formülü bağımsız müziğe duyulan tutku, pazarlama yeteneği, alaycı bir mizah anlayışı ve şansın az bulunur bir karışımından oluşuyor. İlk günlerinden beri şakayla karışık “dünya hâkimiyeti”nden bahseden şirket, hâlâ heyecan verici isimlere ev sahipliği yapıyor. İlk single ’ın peşinde: Yazıyı hazırlarken Sub Pop Singles Club’dan yayımlanan Nirvana - Love Buzz single ’ının kopyalarının dünyanın nerelerinde olduğunu takip eden bir projeye rastladım. Sitedeki bilgilere göre Türkiye’de de bir kopya bulunuyor. Kaynaklar Yarm, Mark, Everybody Loves Our Town: A History of Grunge, Faber and Faber, 2011

Sub Pop: 1988’den beri batıyor

Mart 10, 2021

·

Makale

Factory Records: Para kazanmadı, tarih yazdı

1970’lerde derme çatma mahallelerle dolu, işsizlikle kavrulan endüstriyel bir çöl olan Manchester, bugün dünyanın müzik ve kültür merkezlerinden birine dönüştüyse bunun mimarlarından biri, Factory Records ’ın arkasındaki isim Tony Wilson . 1976-1977 arasında yerel televizyon kanalı Granada Television’da hazırlayıp sunduğu So It Goes programında, ilk defa televizyona çıkan Sex Pistols’tan Patti Smith’e, The Clash’ten programın iptal edilmesine neden olan Iggy Pop’a dönemin yeni ve heyecan verici sanatçılarını konuk eden Wilson, 1978’de adı Andy Warhol’un New York’taki stüdyosundan ilhamla konan “Factory” başlıklı kulüp geceleri düzenlemeye başlıyor. Ünü hızla yayılan bu gecelerde, dönemin yeni hareketlenen post punk sahnesinden isimler çalıyor. Kanla yazılan sözleşme: Factory, 1979 başında aktör Alan Erasmus’un ortaklığı ve Tony Wilson’ın annesinden kalan mirasla bir plak şirketine evriliyor ve yayımladığı ilk EP A Factory Sample 'da çiçeği burnunda ekip Joy Division, The Durutti Column, John Dowie ve Cabaret Voltaire’in şarkılarına yer veriyor. Aynı yıl Factory etiketiyle yayımlanan ilk albüm ise, Joy Division’ın efsanevi albümü Unknown Pleasures . Kendileriyle ilgilenen başka plak şirketlerini reddederek Factory saflarına katılan Joy Division, Tony Wilson’ı kendi kanıyla bir sözleşme yazmaya zorluyor. Wilson’ın ve Factory’nin sanatçılara yaklaşımını özetleyen sözleşmede sadece şunlar yazıyor: “Her şey müzisyenlere ait, hiçbir şey şirketin değil. Tüm gruplarımız, çekip gitmekte özgür.” Bu yaklaşım, 90’larda iflas eden şirketin başka şirketler tarafından satın alınmamasının sebebi; çünkü albümlerin hakları sanatçılara ait. Joy Division solisti Ian Curtis’in intiharından birkaç ay sonra yayımlanan Love Will Tear Us Apart single ’ı ve grubun ikinci albümü Closer, listelerin üst sıralarına tırmanıyor. Bu trajedinin içinden yeni bir ses doğuyor: New Order . Madchester’ın harman olduğu yer: The Haçienda! 1982’de New Order ve Factory Records iş birliğiyle açılan gece kulübü The Haçienda, acid house ve alternatif rock ’ı bünyesinde eriten ve bolca saykedeliyle besleyen “Madchester” akımının itici gücü oluyor. New Order, The Stone Roses, The Smiths, Happy Mondays gibi isimlerin yanında Madonna’nın Birleşik Krallık’taki ilk televizyon performansına da ev sahipliği yapan kulüp, yüksek işletme giderleri ve dönemin MDMA furyasının yarattığı sorunlar nedeniyle 1997’de, arkasında müthiş bir müzik kültürü bırakarak kapanıyor. Sattıkça zarar eden single ’lar ve bitmeyen albümler: Factory Records’un benzersiz kimliği, çatısı altında yer alan sanatçıların sound ’u kadar, şirketin tüm görsel işlerinde göze çarpan, Manchester’ın endüstriyel atmosferinden ilham alan tasarım anlayışından da kaynaklanıyor. Factory’nin kulüp gecelerinden itibaren her adımında emeği olan sanat yönetmeni ve grafik tasarımcı Peter Saville , 1983’te çıkan New Order single ’ı Blue Monday için disket şeklinde bir kapak tasarımı hazırlıyor. Factory, single ’ın çok satmayacağını düşünerek kapağın üretim maliyetini göz ardı ediyor. Satılan her kopyada şirketi 5 peni zarara sokan Blue Monday 'in uluslararası bir hit olması, Factory için sarsıcı bir sürpriz. 1985’te şirketin aile fotoğrafına dâhil olan Happy Mondays , başarılı single ve albümlerle yüzleri güldürüyor. Grup Madchester sahnesine yön veren üç albümden sonra, 1992’de yeni albümünü kaydetmek üzere Barbados’a gidiyor. Solist Shaun Ryder’ın eroin bulamayacağı bir yer olduğu için tercih edilen Barbados macerası, grubun kokain bağımlısı olmasıyla kontrolden çıkıyor. Uyuşturucu almak için kayıt stüdyosunun eşyalarını satmaya başlayan ekip, Manchester’a döndüğünde ellerinde söz yazılmamış bir dizi şarkı var. Böyle bir sürecin ardından yayımlanan Yes Please! Happy Mondays’in kariyerine ölümcül bir darbe vurduğu gibi, prodüksiyon masraflarıyla Factory Records’ı iflasa sürüklüyor. Albüm çıktıktan iki ay sonra, şirket iflas ettiğini açıklıyor. Mr. Manchester’ın vedası: Müzikten para kazanamamasıyla ünlü olduğunu söyleyen Tony Wilson, 10 Ağustos 2007’de, bir süredir tedavi gördüğü kanser nedeniyle hayatını kaybetti. Wilson’ın tabutu da, etkinlik afişlerinden albümlere, kulüplerden sanat eserlerine Factory üretimi her şey gibi numaralandırıldı: FAC501 . Daha derine: Michael Winterbottom’ın Manchester’ın renkli müzik sahnesini konu edinen filmi 24 Hour Party People , Factory Records ve Tony Wilson’ı odağına alıyor.

Factory Records: Para kazanmadı, tarih yazdı

Mart 10, 2021

·

Makale

Elektronik müziği dönüştüren plak şirketi: Warp Records

Warp Records, Sheffield’da bir plak dükkânının üst katında, haftada 40 sterlinlik iş kurma hibesiyle kurulduktan 30 yıl sonra hâlâ müzik coğrafyasını şekillendirmeye devam ediyor. Steve Beckett, Rob Mitchell ve Robert Gordon’ın 1989’da hayata geçirdiği Warp, yıllar boyu LFO, Autechre, Nightmares on Wax, Aphex Twin, Squarepusher, Boards of Canada gibi elektronik müziğin yenilikçi ve avangart isimlerine ev sahipliği yaptı. Yayımladığı albümlerle yeni türlerin doğuşuna tanıklık etti; müzik videolarıyla nice yönetmenin kariyerine ivme kazandırdı ve bütün bunları yaparken bağımsız kalmayı başardı. İlk adımlar: “O dönemde hepimiz bir grupta çalıyorduk ama müziğimiz berbattı. Plak şirketi sayesinde sevdiğimiz şeyle, müzikle ilgilenmeye devam edebildik,” diyor Steve Beckett. Warp, Sheffield’ın endüstriyel atmosferi içinde, terk edilmiş alanlarda düzenlenen hardcore techno rave ’lerde ve diğer şehirlerdeki kulüplerde çalan sanatçıları bünyesine katıyor, yaşadığı şehirden besleniyor (ve onu bu şekilde değiştiriyor). İlk single : Warp’un yayımladığı ilk single, Robert Gordon’ın Forgemasters adını kullandığı Track with no Name . Gordon’ın bir prodüksiyon işinin ödemesiyle aldığı ekipmanları denerken birkaç saatte yaptığı bu şarkı yerel kulüplerde heyecan yaratınca, geniş bir kataloğun ilk adımı atılmış oluyor. Onu Nightmares on Wax’in Dextrous single ’ı izliyor. Henüz ikinci single ’ında 30 bin satışa ulaşan Warp, çok geçmeden LFO ve Tricky Disco’nun single ’larıyla Top 20 listesine giriyor. Sadece John Peel gibi müziğe yön veren figürlerin ve elektronik müzik dinleyicisinin değil, büyük plak şirketlerinin de radarına giren Warp, onlardan gelen teklifleri geri çevirerek yoluna bağımsız devam etmeyi seçiyor. Bleep ’ten IDM ’e: Rob Mitchell’ın fikriyle 1992’de çıkan toplama albüm Artificial Intelligence , dans müziğini kulüp bağlamının dışında sunarak ona farklı bir kimlik kazandırıyor. Albümde yer alan Autechre, o dönemde Polygon Window adını kullanan Richard D. James (Aphex Twin), B12 ve The Black Dog gibi isimler, IDM olarak tanımlanan türün erken örneklerini veriyor. Warp, Birleşik Krallık’ın house ve techno ’ya cevabı olan Şikago çıkışlı acid’ i reggae etkileri ve güçlü baslarla birleştiren, Robert Gordon’ın “Çalışan insanların müziği” dediği “bleep" türünün yayılmasında etkili olduğu gibi, IDM ’in de ön saflarında yer alıyor. Kendini popülerleştirdiği herhangi bir türle sınırlamaması; önceliği yeniye, deneysele ve sınırların kenarlarında olup bitenlere vermesi, Warp’un başarısının anahtarı. Forgemasters Warp moru: Yayımladığı müziklerin sound ’u kadar, müziğin görsel temsili de Warp’u diğer plak şirketlerinden ayrı bir yere koyuyor. İlk günlerinden itibaren Ian Anderson’ın Sheffield’daki grafik tasarım stüdyosu The Designers Republic ile çalışan şirket, Anderson’ın Warp’un imzası hâline gelen mor renk kullanımıyla tanınıyor. IDM ikilisi Plaid’den Ed Handley, Warp’un hem iyi müzikler yayımlayan hem de iyi görünen bir plak şirketi olduğunu söylüyor. Londra’ya göç ve yeni ses arayışları: Sheffield’ın küçük ama aktif kültür ortamından beslenen Warp, 2000 yılında ofisini endüstrinin merkezi olan Londra’ya taşıyor. Rob Mitchell’ın 2001’de kanser nedeniyle hayatını kaybetmesiyle sarsılsa da gözünü geleceğin seslerinden ayırmıyor ve Flying Lotus , Maximo Park , Battles gibi isimleri ailesine katarak hareket alanını genişletiyor. Ambient müziğin öncülerinden Brian Eno da 2010’da Warp saflarına katılıyor. WarpVision ve Warp Films: Görselliğe verilen önem, müzik videolarında da kendini gösteriyor. 2004’te çıkan WarpVision: The Videos 1989-2004 DVD’si, aralarında Chris Cunningham, David Slade, Jarvis Cocker gibi yönetmen ve müzisyenlerin bulunduğu isimlerin, henüz kariyerlerinin başında Warp sanatçıları için çektiği videolara yer veriyor. Özellikle Cunningham ve Aphex Twin iş birliğinin ürünü Come to Daddy ve Windowlicker , tüm zamanların en etkileyici müzik videoları arasında anılıyor. Aphex Twin Yönetmenlerle yakın ilişkilerin sonucu olarak Warp’un bir kolu, film endüstrisine uzanıyor. 2000’lerin başında, birlikte çalıştıkları yönetmenlerin kısa filmlerini yayımlamak için kurdukları Warp Films ’in ilk prodüksiyonu, Shane Meadows’un 2004 yapımı filmi Dead Man’s Shoes oluyor. Plak dükkânından dijital mağazaya: Müziğin gelecekte sapacağı yolları önceden görebilen Warp’un, bir web sitesine sahip olan ilk plak şirketlerinden olması ve ilk dijital müzik mağazalarından birini açması şaşırtıcı değil. Steve Beckett 2007’deki bir konuşmasında dijital mağazaları Warpmart ve Bleep.com’un şirket gelirlerinin önemli bir kısmını oluşturduğunu, onlar olmasaydı zor durumda kalacaklarını söylüyor. Rave ’lerde ateşlenen müzik tutkusunu önce kasetlere, sonra plak ve dijitale taşıyan, elektronik müziğin dönüşümü içinde kendini hep taze tutan ve sınırları kabul etmeyen Warp, bugün de heyecan verici seslerin evi olmaya devam ediyor.

Elektronik müziği dönüştüren plak şirketi: Warp Records

Mart 10, 2021

·

Makale

Hip hop’ın yükselişine tanıklık: Def Jam Recordings

Kendine Ait Bir Yer ’de bu hafta 1980’lerin New York’undayız. Graffiti 'lerle donatılmış metro vagonlarının yaydığı titreşimler, 70’lerde ortaya çıkan ve sokak kültüründen beslenen yeni bir müziğin titreşimlerine karışıyor. Bu yeni müzik henüz radyolarda kendine yer bulamasa da sokak partileriyle, kulüp geceleriyle, elden ele dolaşan kaset ve 45’liklerle yayılıyor. Sonraki yıllarda ana akımı etkisi altına alacak olan bu yeni müziğin adı hip hop . 712 no’lu odada olanlar: Long Island’da punk rock ve heavy metal dinleyerek büyümüş, The Beatles’ı ilk duyduğu andan beri müziğe tutkuyla bağlı olan, için için kaynayan hip hop sahnesinin heyecanlandırdığı, 20’lerinin başındaki Rick Rubin , New York University’de felsefe öğrencisi. Ailesi avukat olmasını istiyor ama onun başka planları var. Yerel müzik sahnesiyle içli dışlı olan Rubin, üniversite yurdunda düzenlediği, gürültü sebebiyle bolca şikayet edilen partilerde DJ’lik yapıyor. Rick Rubin Fotoğraf: Annabel Mehran Rubin, dinlediği hip hop kayıtlarında partilerdeki enerjiyi bulamıyor. 1983’te ailesinden 5 bin dolar borç alarak kaydettiği T La Rock ve Jazzy Jay single ’ı It’s Yours 'da peşine düştüğü, o elektrikli atmosferi yakalamak. Def Jam Recordings logosunu taşıyan bu ilk single , hip hop dünyasında yankı bularak yerel bir hit oluyor. Dönemin genç hip hop prodüktörü ve Run DMC’nin menajeri olan Russell Simmons , It’s Yours 'un arkasındaki isimle tanıştığında onun beyaz olmasına çok şaşırıyor. Simmons’ın Rubin’e katılmasıyla Def Jam Recordings , merkezi Rubin’in NYU’daki 712 no’lu yurt odası olan resmî bir plak şirketine dönüşüyor. Demolar arasındaki hazine: Def Jam’e yağan demolar arasında, henüz 16 yaşındaki LL Cool J’in I Need A Beat parçası Rubin ve Simmons’ın dikkatini çekiyor. 1984’te Rubin’in Beatles tutkusuna uygun şekilde geleneksel şarkı formuna yaklaştırdığı I Need A Beat, Simmons’ın tanıtım desteğiyle 100 bin satıyor. Sonraki yıl, aralarında Rubin’in yakın arkadaşları Beastie Boys’un da bulunduğu yedi single da toplam 300 bin satış rakamına ulaşılıyor. Hip hop , ana akım tarafından çoğunlukla mahalle arasında alevlenip sönecek bir trend olarak görülse de CBS Records Def Jam’in hareketliliğinin farkına varıyor ve onlara, CBS’e yılda dört yeni sanatçı bulmaları için 600 bin dolar ödeyerek Def Jam’in dağıtımcılığını üstleniyor. Bu olduğunda Rubin 21, Simmons ise 26 yaşında. Ve karşınızda Beastie Boys: Yeraltındaki kabuğunu kırmaya çalışan hip hop , Beastie Boys ’un 1986 tarihli ilk albümü Licensed to Ill ile büyük bir patlama yaşıyor. Def Jam etiketli albüm Billboard listesinin zirvesine ulaşan ilk rap albümü oluyor. Diğer yandan Rick Rubin’in prodüktörlüğünü üstlendiği Reign in Blood , Slayer’ı ana akımla tanıştırıyor. Sonraki yıl, hip hop ’ın en politik gruplarından Public Enemy ilk albümünü yayımlıyor. 1988 yılına gelindiğinde Def Jam Recordings adı müzik dünyasına büyük puntolarla kazınmış durumda. Rick Rubin ve Beastie Boys Ayrılık zamanı: CBS’in dağıtım anlaşması yenilenirken Rubin ve Simmons görüş ayrılığına düşüyor. Rubin finansal desteği minimumda tutup bağımsız kalmak isterken, Simmons mümkün olan en yüksek miktarı almak istiyor. Uzun zaman sürüncemede kalan sözleşme imzalandıktan sonra Rick Rubin şirketten ayrılarak Def American Recordings ’i kuruyor. Def Jam, ticari başarılarına rağmen mali zorluklarla karşılaşıyor. 1992’de iflasın eşiğine gelen şirket, hisselerinin bir kısmını satın alan Polygram sayesinde ayakta kalıyor. Polygram, Universal tarafından satın alındıktan sonra Island Records ile birleştirilerek The Island Def Jam Music Group içine dâhil oluyor. 1999’da Russell Simmons’ın hisseleri 100 milyon dolara satılıyor ve Def Jam, tamamen Universal’a geçiyor. O sırada American Recordings’de: Kariyeri boyunca sayısız albüme imza atan müzik gurusu Rubin’e göre, doğru sesler dinleyiciye elini uzatıp yolunu bir şekilde buluyor. Kendisi sadece o doğru seslerin ona ulaşmasına izin veriyor. Müziğe dair müthiş sezgileri, bir süre sonra “Def” sözcüğünü terk ederek American Recordings olarak yenilediği şirketinde de yüzünü kara çıkarmıyor. Kariyerinde bir duraklama dönemi yaşayan Johnny Cash’i Nine Inch Nails, Depeche Mode, U2, Soundgarden gibi isimlerin şarkılarını yorumladığı American Recordings albüm serisiyle yeniden gündeme taşıyor ve efsanevi sanatçıyı yeni nesille buluşturuyor. 2000’ler ve sonrasında Def Jam: Kurucuları şirketten ayrıldıktan sonra da hip hop içinde önemli bir yer tutmaya devam eden Def Jam, yönetici kadrosunda Jay-Z ve Eminem’in menajeri Paul Rosenberg gibi isimleri ağırladı. Kanye West, Rihanna, Justin Bieber gibi yıldızların albümlerine ev sahipliği yaptı. Russell Simmons, 2010’larda kendisine yönelik cinsel saldırı iddialarının ardından Def Jam dâhil görev aldığı tüm şirketlerden istifa etti. Rick Rubin ise kişisel koleksiyonuna eklediği sekiz Grammy Ödülü ile son 30 yılın en önemli müzik figürleri arasındaki yerini sağlamlaştırdı.

Hip hop’ın yükselişine tanıklık: Def Jam Recordings

Mart 10, 2021

·

Makale

42 yıl sonra hâlâ burada, hâlâ bağımsız: Mute Records

30’ların sonunda soykırımdan kaçarak Viyana’dan Londra’ya göç eden iki gencin oğlu Daniel Miller , 70’lerde punk ve new wave ’in doğuşunu derin bir merakla takip ediyor. Efsanevi radyo programcısı John Peel ’ın programında duyduğu Can ve Amon Düül gibi Almanya'nın deneysel müzik grupları ufkunu açıyor. Yönetmenler Wim Wenders, Werner Herzog ve Rainer Werner Fassbinder’in beyaz perdeye yansıttığı dünyada kendini buluyor. Tiyatro ve sinema oyuncusu olan babasının da etkisiyle sinema eğitimi alan Miller, içine çektiği tüm bu kültürel ilhamı, o dönemdeki birçok yaratıcı gibi müziğe aktarmak için synthesizer ’ını kaptığı gibi odasında kayıtlar yapmaya koyuluyor. Daniel Miller Beklenmedik başlangıç: Miller, 1978’de yatak odası kayıtlarından ortaya çıkan Warm Leatherette ve T.V.O.D. şarkılarını single olarak yayımlamak istiyor ve eline test baskısını alıp plakçıları gezmeye başlıyor. Rough Trade kurucusu Geoff Travis, parçaları dinledikten sonra single ’dan 2 bin kopya sipariş ediyor. Daniel Miller, her plağın bir etiketi olması gerektiğini düşünerek “Mute” etiketini yaratıyor. The Normal adıyla çıkaracağı bu single ’ın kült statüsüne erişeceği ve plağın arkasındaki adrese demolar yağmaya başlayacağından habersiz. Zaten en heyecanlı plak şirketi hikâyeleri böyle başlamıyor mu? Synth pop ’un merkez üssü: İlk adımlarını atan synth pop ve new wave dünyasının merkezindeki Miller, Fad Gadget adının arkasındaki Frank Tovey ile tanışıyor ve Mute kataloğundaki ikinci isim Fad Gadget oluyor. Electropunk öncüleri D.A.F. ve Robert Rental gibi müzisyenleri bünyesine katan Mute, deneysel ve elektronik seslerin karanlığına göz kırpıyor. Ve Depeche Mode: Daniel Miller, 1980’de Londra’da izlediği taze ekip Depeche Mode’a single yapmayı teklif ediyor. Bu yıl 40'ıncı yaşına giren bu beraberlik, hem Mute’u hem Depeche Mode’u zirveye taşıyor. İlk single ’ı Dreaming of Me ile dikkat çeken grup kısa sürede Just Can’t Get Enough 'la dans pistine hakim oluyor. Bandı 10 yıl ileri sardığımızda, yedinci albümü Violator ile önünde kalan ne bariyer varsa hepsini yıkıp 10 milyondan fazla albüm satışına ulaşan, dünya turnelerinde stadyumları dolduran dev bir isimle karşılaşıyoruz. Mute Records Dağılanlar, toplananlar: Mute’u 80’lerde ticari başarıyla tanıştıran önemli işlerden biri, Depeche Mode’dan ayrılan Vince Clarke’ın Alison Moyet ile projesi Yazoo . Yazoo’nun yarattığı heyecan dalgası sırasında şirkete katılan Avustralya çıkışlı The Birthday Party , gelecek vadediyor. Grubun dağılmasının ardından kurulan Nick Cave and the Bad Seeds , 2013’te kendi plak şirketini kurana kadar Mute bünyesinde kalıyor. 90’larda ayakta kalmak: Mute, müzisyenlerin severek geldiği ve kolay kolay da ayrılmadığı bir plak şirketi. Gruplar dönüşüp dağıldıkça, eski üyeler yeni projelerle Mute çatısı altında toplanmaya devam ediyor. Erasure , Soft Cell , Diamanda Galás , Laibach gibi alanında ayrı bir yere sahip sanatçılara, 90’lara gelindiğinde Moby ve Goldfrapp gibi isimler ekleniyor. Britpop ve grunge hakimiyetinde geçen 90’larda, Nick Cave and the Bad Seeds ile Moby, Mute’u ayakta tutuyor. Moby’nin 10 milyon satan albümü Play , 1999’da şirketi yeniden sahne ışıklarının odağına yerleştiriyor. Moby 1999 Hâlâ bağımsız: Bağımsız plak şirketlerinin hikâyelerinde sık rastladığımız “parla - finansal krize gir - büyük şirkete satıl” motifi, Mute için farklı işliyor. Miller, şirketi 2002’de 23 milyon sterlin karşılığı EMI’a satıyor ancak yönetimsel kararlar konusunda bağımsızlığını koruyor. Mute ve EMI’ın gitmek istediği yollar birbirinden ayrılınca da 2010’da yeni bir şirket kuruyor ve Mute adının kullanım hakkıyla birlikte eski kataloğun bir kısmını EMI’dan geri alıyor. Miller’ın sadece kendi şarkısını yayımlamak niyetiyle kurduğu Mute, 42'nci yılını geride bıraktı. Dinleyicilerin radarına düşen son Mute haberi, Depeche Mode üyesi Martin L. Gore’un yeni solo EP’si The Third Chimpanzee 'nin duyurusuydu.

42 yıl sonra hâlâ burada, hâlâ bağımsız: Mute Records

Mart 10, 2021

·

Makale

Rough Trade Records: 1976’dan beri harika müziğin adresi

1976 yılında, Batı Londra’daki Ladbroke Grove’da açılan küçük bir plak dükkânı, bağımsız müziğin çehresini nasıl değiştirdi? Bugün bile yolu Londra’ya düşen müzik meraklılarının ilk uğradığı noktalardan olan Rough Trade’in kurucusu Geoff Travis’e göre, yapmaya çalıştıkları sadece oyunu kendi bildikleri gibi oynamaktı. San Francisco’dan Londra’ya: Travis, ABD’de otostopla gezdiği yıllarda San Francisco’da Beat hareketinin merkezi olan City Lights Kitabevi ’nden çok etkilenmişti. Sadece bir kitapçı değil kültürel bir paylaşım alanı, bir topluluk oluşturan City Lights, Rough Trade’in rol modeli oldu. Satacağı albüm adedinden çok besleyeceği müzik sahnesiyle ilgilenen, bir yandan da kendisine gündelik iş koşturmacasından kaçabileceği bir dünya yaratan Travis’in vizyonuyla Rough Trade, kısa sürede yeni ve heyecan verici kayıtlarla tanışmak isteyen dinleyicilerin ilk adresi oldu. Ramones ve Talking Heads’in konserler verdiği dükkân, hafta sonları o kadar kalabalık oluyordu ki, kapıda bir güvenlik görevlisine ihtiyaç duyuluyordu. Geoff Travis Tarih yazılırken: Rough Trade’in bir plak şirketine dönüşmesi, 1978’de Fransız punk grubu Metal Urbain’in ilk single ’ı Paris Maquis ile oldu. Onu izleyen bir dizi punk ve post-punk single ’ının ardından, 1979 yılında Belfastlı punk rock grubu Stiff Little Fingers’in ilk albümü Inflammable Material geldi. Üzerinde Rough Trade etiketi taşıyan bu ilk albüm, 100 bin kopyadan fazla satan ilk bağımsız albüm olarak müzik tarihine geçti ve bağımsız plak şirketlerinin yolunu aydınlattı. Açılan kanallar: Rough Trade’in bağımsız müziğe en önemli katkılarından biri, kendisi gibi ana akımın dışındaki müzikleri dinleyiciyle buluşturan plak dükkânlarından oluşan dağıtım ağıydı. The Cartel adındaki dağıtım şirketi, geçtiğimiz haftalarda bu seride yer alan Factory ve Mute Records albümlerinin de yayılımasını sağladı. Hiç sönmeyen ışık: Scritti Politti gibi sol görüşlü post-punk ekiplerinden Robert Wyatt gibi progresif isimlere uzanan kataloğuyla Birleşik Krallık'ın indie sahnesinde önemli yer tutan Rough Trade, 1983’te Manchester’dan yeni bir grubun ilk single ’ını yayımlamaya karar verdi. Demoları Factory ve EMI tarafından reddedilen, 1987’de dağılana kadar Rough Trade çatısı altında yayımladığı dört albümle Birleşik Krallık'ta müziğin çehresini değiştiren bu grup The Smiths ’ten başkası değildi. The Smiths “Her şeyi kaybettik”: Şirketin prodüksiyon ve dağıtım faaliyetlerine, 1991’de sanatçı menajerliği eklendi. Geoff Travis, eski Public Image Ltd üyesi, punk hareketinin merkezindeki figürlerden Jeannette Lee ile birlikte Pulp ve The Cranberries gibi grupların menajerliğini üstlendi. Ancak bu alandaki başarılar, Rough Trade’in mali sorunlarını çözmeye yetmedi. Travis, şirketin 1991’deki iflasını anlatırken “Her şeyi kaybettik,” diyor. “The Smiths kataloğu bile elimizden gitti. Kabus gibiydi.” Akıntıya karşı: 1999’da küllerinden yeniden doğan Rough Trade, önce The Strokes , ardından The Libertines albümleriyle gitar müziğinin öldüğü düşünülen 2000’lerde müzik dünyasına yeni bir ivme kazandırdı. Antony and the Johnsons, Warpaint, Jarvis Cocker gibi isimlerin evi oldu; fiziksel albüm konseptinin yok oluşu konuşulurken, akıntıya karşı yüzerek Londra ve New York’ta yeni şubeler açtı. Hem yayımladığı listeler ve podcast’ lerle kendini güncel tuttu hem de tüm şubelerini, müzik kültürünün yayıldığı merkezlere dönüştürerek ayakta kaldı. Bağımsız müziğin güçlü kalesi Rough Trade Records, 2007’de hâlen dünyanın en büyük bağımsız plak şirketi gruplarından biri olan Beggars Group’a katıldı. Geoff Travis’in birkaç yüz plaktan oluşan koleksiyonuyla yola çıkışının 44'üncü yılında, mottosunda iddia ettiği gibi harika müzikler sunmaya devam ediyor.

Rough Trade Records: 1976’dan beri harika müziğin adresi

Mart 10, 2021

·

Makale

“Müzik endüstrisi The Simpsons ise, 4AD Lisa’dır”

Birleşik Krallık'ta müziğin öncü ismi Bauhaus, Nick Cave’in Bad Seeds’den önceki grubu The Birthday Party, dream pop ’un yaratıcısı Cocteau Twins, alternatif rock ’ın kurallarını koyan Pixies, dünyanın farklı yerlerinden aldığı ilhamı karanlık müziğine aktaran Dead Can Dance… Neşeli Günler’de jilet satan Ziya gibi art arda sıraladığım bu önemli isimlerin ortak noktası, 4AD çatısı altında buluşmuş olmaları. Gençler ligi: Birçok bağımsız plak şirketi gibi 4AD’nin de DNA’sında, punk ’la birlikte yaygınlaşan “kendin yap” kültürü var. 70’lerin ikinci yarısında Londra’da kurulan plak dükkânı, Beggars Banquet ve olayların doğal seyri içinde, onu takiben hayata geçen plak şirketi Beggars Banquet Records, yenilikçi grupların yanı sıra yeni plak şirketleri için de bir ev oldu. Beggars Banquet çalışanları Ivo Watts-Russell ve Peter Kent tarafından, şirketin fonlamasıyla kurulan 4AD’nin, esas şirket için bir gençler ligi olması düşünülüyordu. 4AD’de başarılı olan isimler büyük lige, Beggars Banquet’e geçecekti. Bu plan sadece Bauhaus için işledi. 4AD logo Duyguların peşinde: Watts-Russell ve Kent’in plak dükkânında çalışırken edindiği sayısız demo, 4AD için itici güç oldu. Watts-Russell, bir röportajında o yıllarla ilgili şunları söylüyor: “Gençliğimde müziği dinleyip “Müziğin bunu yapabildiğini bilmiyordum.” diye düşündüğümü hatırlıyorum. Bu bir rahatlama hissi ya da öfke olabilir. Bazen de güzel bir ana gitme duygusu. İnsanla bağ kuran bir şey. Bunu neden yaptığını bilmiyorum ama iyi ki yapıyor.” Watts-Russell müzik dünyası içinde görmeye alışkın olmadığımız türden bir karakter. Kendine Ait Bir Yer’de şimdiye kadar karşılaştığımız birçok plak şirketi sahibinin aksine, sahne ışıklarının, mitleştirilen rock yaşam tarzının dışında kalmayı tercih ediyor. “Ben evde albüm kapaklarını inceleyen tipim.” diyor kendisi için. Watts-Russell’ın albüm kapaklarına merakı, 4AD’nin kendi görsel kimliğini oluşturmasında önemli rol oynadı. Grafik tasarımcı Vaughan Oliver ve fotoğrafçı Nigel Grierson, yaptıkları çalışmalarla 4AD’nin ses dünyasında yeniyi arayan tavrını görsel dünyaya taşıdı. Ivo Watts-Russell Yeraltındaki sesler: 4AD tıpkı Birleşik Krallık’ta olduğu gibi, ABD’de de kulağını yeraltından gelen seslere açtı. Pixies ve Throwing Muses gibi ekipleri kadrosuna katarak, 90’ların alternatif rock patlamasında en ön sıralarda yer aldı. Birkaç yıl içinde Nirvana’dan Radiohead’e birçok isim, Pixies’i ilham kaynakları arasında sayıyordu. 2010’larda şirketin çatısı altına giren Grimes, 4AD’yi “Müzik endüstrisi The Simpsons ise, 4AD Lisa’dır”. diye anlatıyor; “Ailenin en popüleri değil ama cool, zeki ve sorgulayıcı.”. Sakin süreklilik: 4AD’nin hikâyesinde büyük dramlar, trajik yol ayrımları yok. Şirketin kurucularından Kent de Watts-Russell gibi ona eşlik eden hayat tarzından çok müziğin kendisine âşık. 2008’de Beggars Group’ta yer alan başka şirketler için de bir çatıya dönüşen 4AD, bünyesine katılan The National, St. Vincent, Ariel Pink’s Haunted Graffiti, Deerhunter, Blonde Redhead, Future Islands gibi isimlerle hep gündemde kaldı. Her zaman kendi çizdiği yolda ilerleyen, seçici bir müzik zevki ve ana yoldan sapmalarla tanınan bu istikrarlı plak şirketinin hikâyesi, Martin Aston’ın 2013'te çıkan kitabı Facing the Other Way: The Story of 4AD kitabında tüm detaylarıyla anlatılıyor.

“Müzik endüstrisi The Simpsons ise, 4AD Lisa’dır”

Mart 10, 2021

·

Makale

Birleşik Krallık müzik endüstrisinin bağımsız yıldızı: Domino Records

Güney Londra’da bodrum katında bir daire; içeride yalnızca bir yatak, telefon ve faks makinesi var. Yerde bağdaş kurup oturmuş biri, yeni yayımladığı albümlerin yerlerine ulaşıp ulaşmadığını öğrenmek için telefonda saatler geçiriyor. Bu kişi, bugünün en etkili bağımsız plak şirketlerinden Domino’nun kurucusu Laurence Bell . 90’ların başında Ipswich’ten Londra’ya taşınan bu müzik delisi, plak dükkânlarında çalışıp bir yandan bağımsız plak şirketi Fire Records için yeni sanatçılar arıyor. Gönlünde yatan asıl arzu ise, kendi dünya görüşüne sahip, bilinmeyen müzikleri dinleyiciyle buluşturacak bir plak şirketi kurmak. Domino Logo ABD'li indie ’nin Birleşik Krallık’taki evi: 1993’te, albüm prodüksiyonu üstlenecek kadar kaynağı olmayan Bell, ABD’de yayımlanan albümlerin Birleşik Krallık’taki yayın haklarını alarak yola koyuluyor. Böylece hem daha düşük bütçeyle şirketini var edebiliyor hem de dinleyiciler, ithal albümler yerine Birleşik Krallık’ta üretilmiş albümlere daha düşük maliyetle sahip olabiliyor. Domino’nun bu şekilde yayımladığı ilk çalışma, Sebadoh ’un Bubble & Scrape albümü. Will Oldham ve Bill Callahan da Domino’nun erken dönemine tanık olan sanatçılardan. Britpop fırtınasının ortasında: Şirketin kasasına giren ilk parayla odasına bir jukebox ve bir masa alan Bell, Domino’yu partneri Jacqui Rice ile birlikte yönetiyor. Bell, bağımsız plak şirketlerinin görevinin, insanlarla bağ kuracak sanatçıları bulmak olduğunu düşünüyor ve bu işte oldukça iyi. Ülke Britpop fırtınasıyla sarsılırken, Domino gözünü ABD’ye dikiyor ve indie rock dünyasının kült ismi Pavement ’ın Birleşik Krallık’taki şirketi oluyor. Bu hamle, Domino’nun hikâyesindeki birçok dönüm noktasından biri. Wild Beasts üyeleri, Laurence Bell’den bahsederken, 20-21 yaşında insanlara güvenip yatırım yapmanın cesaret isteyen bir iş olduğunu söylüyor. Domino’nun DNA’sında bu cesaret var. Franz Ferdinand Franz Ferdinand ile zirveye: 2003’te Glasgowlu, alışıldık konser mekânlarının dışında, şehrin kundaklamalarla ünlü bir mahallesinde işgal ettiği binada konserler vererek kendi etrafında bir sosyal çevre oluşturan Franz Ferdinand’la sözleşme imzalanıyor. İlk Franz Ferdinand albümü Mercury Ödülü’nü kazanıyor, gruba Grammy adaylıkları getiriyor ve Domino’yu Birleşik Krallık müzik endüstrisinin zirvesine taşıyor. Müzik sektörüne şok: Sanatçıların kendilerini evlerinde gibi hissettiklerini söyledikleri bu bağımsız şirketin bir sonraki büyük hamlesi, 2005 yılında geliyor. Müzik sektörü, Sheffield çıkışlı genç bir grubun demoları, konser performansları ve MySpace’teki popülerliğiyle çalkalanırken, kendi sözleriyle “duruma geç uyanan” Laurence Bell, grubun menajerini arıyor ve “Çok mu geç kaldık?” diye soruyor. Menajer, büyük oyuncular dâhil birçok plak şirketinden teklifler aldıklarını söyleyerek, grubun daha fazla toplantı yapmak istemediğini belirtiyor. Bu yanıta rağmen, 2005 Haziran’ında Domino’nun Arctic Monkeys ’i kadrosuna kattığını açıklaması, müzik sektöründe şok etkisi yaratıyor. Devasa büyüklükteki plak şirketleri dururken, bu bağımsız şirket gruba ne önermiş olabilir? Bunun yanıtını Humbug albümünde onlarla çalışan Josh Homme veriyor: “Grubun Bell ile ilişkisini garipsemiştim. Bell’in “Sadece onların mutlu olmasını istiyorum.” dediğini duyunca, keşke benim için de böyle düşünen biri olsa, dedim kendi kendime.” Arctic Monkeys Yolundan şaşmadan: Arctic Monkeys’in ilk albümü Whatever People Say I Am, That’s What I’m Not , ilk haftasında 360 bin satarak Birleşik Krallık tarihindeki en hızlı satan albüm oldu. 14 yıl sonra, sadece Arctic Monkeys değil, Alex Turner ve Miles Kane’in projesi The Last Shadow Puppets da hâlâ Domino çatısı altında. Animal Collective , Hot Chip , Blood Orange , Jon Hopkins gibi isimlerin evi olan Domino, büyük başarılarla başı dönmeden, zamanından erken büyümelerle kendini tehlikeye atmadan, sevdiği ve paylaşmak istediği müziğin peşinde ilerleyişine devam ediyor.

Birleşik Krallık müzik endüstrisinin bağımsız yıldızı: Domino Records

Mart 10, 2021

·

Makale

20. yüzyılın en etkili müzik fabrikası: Motown

Duende’de ikinci ayını deviren “Kendine Ait Bir Yer”de bağımsız plak şirketlerine odaklanıyoruz. Bağımsız plak şirketleri hayati öneme sahip çünkü ticari motivasyonlardan çok kişisel tutkularla hareket etmeleri ve sektörün büyük aktörlerine göre çok daha fazla risk alabilmeleri sonucu, bizi belki başka türlü hiçbir zaman tanışamayacağımız müziklerle buluşturuyorlar, ana akımın formüller ve stratejilere boğduğu müzik dünyasına nefes aldırıyorlar ve etraflarında oluşan topluluklarla kültürü besleyip ona yön veriyorlar. Peki ayrımcılıkla bölünmüş bir toplumu iyileştirmek, bir müzik türüne adını vermek ve bunları yaparken 10 yılda Top-10 listesine giren 100’ün üzerinde şarkı yayımlamak? Bunlar Motown ’a özgü. Smokey Robinson & The Miracles Berry Gordy’nin yolu: Sadece başarılı bir girişimci değil, müthiş bir müzik tutkunu ve vizyoner olan Detroitli Berry Gordy, 50’lerde önce bir plak dükkânı açıyor. Kısa ömürlü olan bu girişiminden sonra, kardeşleriyle soul şarkıcıları için şarkı yazmaya başlıyor ve başarılı oluyor. Jackie Wilson’ın hit parçaları Reet Petite , Lonely Teardrops ve To Be Loved 'da onun da imzası var. Hit şarkılar yazmak Gordy için yeterli değil; 1959’da ailesinden borç aldığı 800 dolarla, popüler müziğin ve ABD’nin çehresini değiştirecek bir yola çıkıyor. Müzik fabrikası: “Motor city” olarak bilinen Detroit’teki Lincoln-Mercury Otomobil Fabrikası’nda çalıştığı günler, Gordy’ye çok şey öğretmiş: “Her gün çıplak bir metal çerçevenin, üretim bandının diğer ucundan gıcır gıcır bir araba olarak çıkmasını izledim. Ne müthiş bir fikir! Belki ben de aynı şeyi müzikle yapabilirim. Sokaktaki bir çocuğun kapısından girip, içeride belirli süreçlerden geçip, diğer kapıdan yıldız olarak çıkacağı bir yer.” Gordy’nin stüdyo ihtiyaçlarını istediği gibi karşılamak için satın aldığı, West Grand Boulevard üzerindeki fotoğraf stüdyosu, şirketin “Hitsville U.S.A.” olarak bilinen merkezine dönüşüyor. 1959’da “Tamla Records” etiketiyle bir dizi 45’lik yayımlayan şirket, “Motor town” kelimelerinin birleşiminden oluşan Motown adını benimsiyor. Motown, önce Gordy’nin öngördüğü gibi bir yıldız fabrikasına, sonra ülkenin kültürel iklimini değiştiren bir güce dönüşüyor. Şarkıcılar, müzisyenler, söz yazarları, besteciler ve prodüktörler, Motown’un sanatsal gelişimlerini destekleyen atmosferi içinde büyümeye başlıyor. Yıldızlar kadrosu: 1960’ta resmî olarak kurulan şirket, hemen ertesi yıl Smokey Robinson’ın grubu The Miracles’ın Shop Around 45’liğiyle, bir milyon satış rakamına ulaşıyor. Sonraki 10 yıl içinde Motown çatısı altında şarkılar yayımlayan isimlerin listesi aklımızı başımızdan alıyor: The Supremes, The Jackson 5, Stevie Wonder, Marvin Gaye, The Four Tops, The Temptations… 80’lerde onlara Lionel Richie ve Rick James gibi sanatçılar ekleniyor. Motown, bir yandan tüm dünyanın dinlediği şarkılar üretip yayımlarken diğer yandan kurduğu prodüksiyon şirketiyle kendi sanatçılarına televizyon programları çekiyor. 1965 turnesinde Motown yıldızları Ayrımcılığa karşı müzik: Smokey Robinson, Motown’un ırkçı yaklaşımlarla birbirinden uzaklaştırılmış topluluklardan oluşan toplum üzerindeki etkisiyle ilgili şunları söylüyor: “1960’larda sadece müzik yapmadığımızı, aynı zamanda tarih yazdığımızı henüz fark etmemiştim. Sanatçılar dünyanın her yerine seyahat ettikçe, ırkçılığı ve sosyal bariyerleri nasıl yıktığımızı yaşayarak gördüm. Motown’un ilk günlerinde, güneydeki konserlerde siyah ve beyazlar ayrı olurdu. Bir süre sonra oralara yeniden gittiğimizde, seyircilerin birleştiğini ve çocukların birlikte, el ele dans ettiğini gördük.” Motown her yerde: R&B, soul ve pop’tan ilham alan, akılda kalıcı nakaratları güçlü ritimler ve samimi vokallerle birleştiren Motown prodüksiyonları, ABD’de listeleri doldururken okyanusun diğer yanında, Birleşik Krallık'taki müzisyenleri de etkiliyor. “Genç Amerika’nın sesi” olarak adlandırılan müzik, The Beatles ve The Rolling Stones’un ilham kaynakları arasında. Hikâyenin sonu mu? 80’lerin sonunda finansal zorluklar, Berry Gordy’i şirketteki hisselerini MCA’e satmak zorunda bırakıyor. 1988’de gerçekleşen 61 milyon dolarlık satış, Motown’un bağımsızlığını sonlandırsa da şirket, 90’larda Boyz II Men ve Erykah Badu gibi isimlerle başarı yakalıyor. Müzik sektöründe sık görülen birleşme ve satın almalar sonucunda Motown, şu anda dünyanın en büyük müzik şirketi olan Universal Music Group çatısı altında. 60’larda yarattığı etki ise bugünün pop sanatçılarından rock yıldızlarına, müzik dünyasının DNA’sına silinmeyecek biçimde işlemiş durumda.

20. yüzyılın en etkili müzik fabrikası: Motown

Mart 10, 2021

·

Makale

“Seslerin uzay boşluğuna asılı kalmak üzere öylece uçup gitmediğini hissettirin.”

Bağımsız plak şirketlerine odaklandığımız “Kendine Ait Bir Yer” serisinde şimdiye kadar 10 şirketin hikâyesine göz attık. Kimi kısa ömürlü olsa da etkisi yıllarca sürmüş, kimi kendini her dönemde güncelleyerek varlığını sürdürmüş, kimi bulunduğu şehrin çehresini, kimi ise toplumun kendisini değiştirmiş. Creation, Sub Pop, Factory, Warp, Def Jam, Mute, Rough Trade, 4AD, Domino ve Motown. 60’lardan günümüze uzanan hikâyelerin ortak noktası, müziğe duyulan tutku; mevcut sistemlerin yetersiz kaldığı yerde, yeni müziğe gelişebileceği bir alan yaratma inisiyatifi; sanatsal üretimi kâr isteğinin önünde tutan bir anlayış ve kolektif hareket etme bilinci. Çoğu zaman görsel tasarımın da müzik kadar merkezde olduğu, bazen plak dükkânları, bazen kulüplerle kendisine fiziksel bir nokta bulan, çevresinde oluşturduğu alt kültürlerle müziğin yanı sıra sosyal yaşamı da dönüştürerek etkisini kalıcı kılan bağımsız plak şirketleri, tüm dünyada yayımlanan müziklerin %69’unun üç büyük şirketin (Universal Music Group, Sony Music Entertainment ve Warner Music Group) etiketini taşıdığı günümüzde de endüstriye nefes aldırmaya devam ediyor. “Bağımsızlık başlı başına herkesin her alanda hedeflemesi, süreçler el verdiğinde de deneyimlemekten kendini mahrum etmemesi gereken bir şey,” diyor radyo ve televizyon programcısı, Tamar Records kurucusu Hakan Tamar. Geleceğe aktarımın müzik için çok önemli olduğunu ve bu bilincin bağımsız plak şirketlerinde üst seviyede olduğunu ekliyor. Lin Pesto, Apartmanlar, Ductape gibi isimlerle çalışan Tamar’a göre sanatçılarla birlikte çıkılan yolculuğun, tüm temsil edilene dair bundan sonrasının başlangıcı olduğunu bilmek ve bu sorumluluğun hakkını vermek gerekiyor. Tamar Records Bir müzik tutkununu plak şirketi kurmaya iten şey nedir? Jakuzi, Tuğçe Şenoğul, Pitohui, KAM gibi isimlere ev sahipliği yapan plak şirketi ve booking ajansı Shalgam Records ’un kurucusu Ulaş Şalgam, çoğu zaman fiziksel ve maddi anlamda tüketici olabilen bu iş için tutkunun kendisini tek neden olarak görüyor. Make Mama Proud, Congulus, KLAN, Astrovelvet gibi ekiplerle ilerleyen bağımsız müzik oluşumu Hexe Music ’in kurucusu Hatice Arıcı ise, “Müziğe olan o tanıdık tutkuya ek; biraz delilik, hayal ve heyecan içeren karanlık ama parıl parıl bir dehliz bizi içine çekti.” diyor. “Sevdiğimiz müzikleri sevdiğimiz müzisyenlerle birlikte üretmenin özgürleştirici duygusu ve üretime bir katman da kendimizden değer katma ihtimalimiz başlangıç noktamızdı ve yine bu duygular zor zamanlarda bizi hayatta tutuyor.” Shalgam Records 2020, tüm dünyada müzik sektörü açısından çok zor bir yıl oldu. 2019’da streaming gelirleri ilk defa tüm müzik gelirlerinin yarısından fazlasını oluştursa da çoğunlukla yerel sahnelerdeki performanslar ve plaktan tişörte uzanan ürünlerle gelir sağlayan bağımsız müzisyenler, konserlerin durması ve ekonomik dalgalanmalardan büyük darbe aldı. Ulaş Şalgam’a göre bir albümün fiziksel kopyasını almak, dinleyicinin dinlediğiyle arasında daha zamansız ve derin bir bağ kurmasını sağlıyor. Streaming servislerinin dinleyiciyi kendi algoritmalarıyla yönlendirme biçimi ise, dinlenen müzikte tekdüzelik hissi yaratabiliyor. Hatice Arıcı da fiziksel üretimlerin müzisyenlere destek olmak için etkili bir yol olduğunu söylüyor: “Bağımsız alanda süreklilik sağlayabilmek, var olabilmek için çok ufak omuz vermeler çok büyük farklar yaratıyor. Çevrim içi müzik mağazalarında aslında ‘"atın alınan" yani o an dinlenen ya da indirilen şarkınızın karşılığı, bir "0" sonrası virgül, sonrası bolca sıfır... Bu dönemde sanatçılar kendilerine ait ürünler satışa sunuyorlar, bu dijital rapor çıkmazında sanatçılara görece daha direkt bir maddi getiri sağlayabilir. Fiziki basılı bir eser varsa, alınabilir. Müziğe tepki verin, takip edin, görünmez olmadığını, seslerin uzay boşluğuna asılı kalmak üzere öylece uçup gitmediğini hissettirin diyebilirim.” Table Records Ankara merkezli Table Records ekibinin sözleri, bağımsız plak şirketlerinin tüm çabasının temelindeki amacı ortaya koyuyor: “Üretim ve tüketim ilişkisinde bağımsız plak şirketleri en başta üretimi yani sanatçıyı özgür bırakarak alan açıyor, aynı düzlemde dinleyicinin de algoritmaların yönlendirmelerinden sıyrılmasına yardım ediyor. Kısaca müziğin tek bir yerde ve belirlenmiş şekillerde değil farklı alanlarda, farklılıklara açık şekilde olmasına ve kalmasına öncelik veriyor.” Onat Önol, Okay Vivian, fanikedi, Wouwiuwa gibi sanatçıların üretimlerini dinleyiciyle buluşturan Table Records’a göre dinleyici ve müzisyenlerin bir araya gelebildiği etkinlikler, herkesin içine bir şeyler koyduğu bir havuz gibi, farklı disiplinlerin müzikle birlikte olabilmesini sağlıyor. Birçok plak şirketinin kuruluşunda etkili olan “kendin yap” kültürü bu cümlelerde görünür oluyor.

“Seslerin uzay boşluğuna asılı kalmak üzere öylece uçup gitmediğini hissettirin.”

Mart 10, 2021

·

Makale