Berrak zihinler için yalın, zengin, bağımsız bir Türkçe dijital medya üyeliği.
Ücretsiz Kaydol →2020/21 Reviews
Premier League'de her sezon olduğu gibi bu sezon da birçok hikaye yazıldı. 20 takımın tamamına geri dönüp son bir bakış atıyoruz.
20 Hikâye
Geri Dönüş
City adına sezon şampiyonluk ünvanını geri alma hedefiyle başlasa da sezona oldukça problemli bir giriş yapıldı. Ligdeki ilk 8 maçında 3 beraberlik ve 1 mağlubiyet alan Maviler, 9. hafta aldığı Tottenham mağlubiyetiyle birlikte maç eksiğiyle 13. sıraya gerilemişti. Tottenham maçından sonra Guardiola’nın dokunuşları ve oyunun değişimiyle üst üste galibiyet serisi yakalayan City, ligin 20. haftasıyla birlikte aldığı liderliği sezonun kalanında bırakmadı ve son 4 sezondaki 3. kez sezonu zirvede tamamladı. Sezon başında Leroy Sane’nin Bayern’e satılışı ve David Silva’nın ayrılığından sonra bu bölgelere transfer yapması beklenen City adına ilk hamle Ferran Torres oldu. Altyapıdan yetişen Foden’ın da A takıma monte edilmesiyle bu bölgeye başka transfer yapılmadı. Geçtiğimiz sezon en çok sorun yaşanan stoper mevkisine ilk transfer Nathan Ake gelse de bölgeye asıl büyük transfer Ruben Dias oldu. Gelir gelmez takıma hızlı bir şekilde adapte olan Portekizli futbolcu, kısa sürede takımın savunma zaaflarının birçoğunu giderdi. Ayrıca uzun zamandır kadroda yer alan Nicolas Otamendi de Benfica’nın yolunu tuttu. Aralık 2020 ile Mart 2021 arasında tarihi bir galibiyet serisi yakalayan City, bu dönemdeki formunu çeşitli rekorlarla da taçlandırdı. Tüm organizasyonlarda 21 galibiyet alan City ayrıca bu dönemde 28 maçlık yenilmezlik serisi yakaladı. Bu serilerle ligde oldukça rahatlayan Manchester ekibi adına şampiyonluk büyük oranda garantilenmiş oldu. Takımın bu sezonki ana hedefi olan Şampiyonlar Ligi’nde de kulüp tarihi açısından önemli bir sezon geçiren City, tarihinde ilk kez final oynadığı bu organizasyonda şampiyonluğa ulaşamadı. Carabao Cup’ta üst üste gelen 4. şampiyonluğun yanı sıra FA Cup’ta da yarı final oynayan City adına sezon 2 kupayla tamamlandı. Önümüzdeki yıl için kadroda ciddi bir dönüşüm olacağı haberleri basında yer almaya başlayan City’de hareketli bir transfer dönemi bizi bekliyor. Pep Guardiola yönetimindeki ilk şampiyonluğun geldiği 2016/17 sezonunda kadroda yer alan oyuncuların 16'sı 2020/21 sezonunda da kadroda yer aldı. Hatta Ruben Dias ve Riyad Mahrez hariç Şampiyonlar Ligi finaline ilk 11’de çıkan takımdaki 9 futbolcu, 4 sezon önceki şampiyonlukta kadroda yer alan isimlerdi. Bu nedenle Guardiola da oyuncular da değişikliğe gitmek isteyebilirler. Sezonun Oyuncusu: İlkay Gündoğan Belki de sezonun oyuncusunu seçmenin en zor olduğu kulüp olan City’de bu ünvanı hak eden çok fazla futbolcu var. Kevin De Bruyne ve Ruben Dias da bu ünvanı alabilecek olsalar da 2 forvetin de sakat olduğu dönemde attığı gollerle takımın gol yükünü çeken İlkay, bu alanda 1 adım önde. Sezonun hem ligde hem de tüm organizasyonlarda en golcüsü olan Alman yıldız, 13’ü ligde olmak üzere attığı 17 golle kariyerinin en golcü sezonu geçirdi. Sezonun Transferi: Ruben Dias Kompany sonrasında lider stoper bulmakta zorlanan Manchester City adına son yılların belki de en önemli transferi Ruben Dias oldu. 62 milyon £ karşılığında transfer edilen Dias hem savunmadaki müdahaleleri hem de liderliğiyle gelir gelmez etkisini gösterdi. Geçtiğimiz sezon beklentinin altında kalan Stones da Dias ile oynamaya başladıktan sonra performansını yükseltti. Hayal Kırıklığı Transfer: Nathan Ake Stoperde geçtiğimiz sezon büyük sorunlar yaşayan City adına bu sezon savunmaya takviye yapılacağı büyük oranda kesindi. Kariyeri boyunca hem stoper hem de sol bekte forma giyen Ake ise Manchester ekibinin son yıllarda en çok sorun yaşadığı 2 mevkiyi de yedekleyebilmesi açısından önemli bir transferdi. 40 milyon £ gibi önemli bir bonservis ücreti ödenen Ake, Hamstring sakatlığının da etkisiyle ligde sadece 10 maçta forma giyebildi. Bu sezon kendisinden bekleneni veremese de hem kadrodaki stoper eksikliği hem de kadrodaki İngiltere’de yetişmiş oyuncu eksikliği nedeniyle takımda tutulması olası. Sezonun Kırılma Maçı: Tottenham 2-0 Manchester City Normalde sezona kötü başlayıp sonrasında toparlanan takımlarda sezonun kırılma maçı kötü seri içinde alınan galibiyet olur. Ancak Manchester City adına durum tam tersi oldu. Bu maçta savunmada yapılan hatalar sonrası yenilen 2 gol ve bunun ardından rakibin savunmasının açılamaması üzerine Pep Guardiola adına bazı değişikliklere gidilme zamanı gelmişti. Normalde topu kaybettikten sonra takımına topu hızlı bir şekilde geri kazandırmaya çalışmasıyla bilinen Pep, bu maçın ardından takım savunmasını değiştirdi. Topu hızlı bir şekilde geri kazanmaya çalışmak yerine daha yerleşik bir savunma yapan Manchester City, savunma hatalarından gol yeme alışkanlığından da bu şekilde kurtuldu. Ayrıca 4-3-3’ten çok 4-2-3-1 tercihi, özellikle kritik maçlarda İlkay-Fernandinho-Rodri üçlüsünden ikisinin merkezde oynamasıyla birlikte daha dengeli bir oyun oynamaya başlayan Maviler, bu maçtan sonra 28 maçlık yenilmezlik serisi yakaladı. Oyunun değişmesinden sonrasında oynanan ilk 4 lig maçında 2 beraberlik alan City, alışma sürecinin ardından oynadığı 15 lig maçını da kazanarak zirvede yalnız kaldı ve sezonu rahat bir şekilde zirvede tamamladı.

Haziran 12, 2021
·
Makale
Son Basamak
Jose Mourinho’nun takımın başına geçmesinin birçok sebebi alt alta sıralanabilir ancak bu seçimin temel dayanak noktası kupa kazanmaktı. Nispeten başarılı sayılsa da soyunma odasındaki gücünü kaybeden Portekizli menajer ile yollar bir noktada ayrıldı. Mourinho takımdan ayrılırken arkasında bıraktığı takım büyük ölçüde enkazdı. Toparlanması için en az birkaç sezonun geçmesi gerekiyordu ve bu esnada da yarışmacı kimliğin devam etmesi şarttı. Kulübün artık damarlarına işlemiş Ferguson ekolünden gelen ve takımı devralan Solskajer’in görev kaldığı sürede enkazı toplaması ve küskün oyuncuları takıma döndürmesi gerekiyordu. Büyük ölçüde bunu başaran Norveçli teknik adam zaman zaman eleştirilse de işleri bir şekilde rayına oturtmayı başardı. Solskjaer yönetiminde geçen ikinci tam sezonda beklentiler değiştiği gibi artık takımın yenilenme sürecinin de tamamlanması gerekiyordu. Bu sezon özelinde United’ın başarılı olduğunu söylemek ne kadar doğru bilinmez ancak belirli açılardan Solskjaer’in hakkını teslim etmek gerekiyor. Geride kalan sezonlarda takıma küsen ya da performans olarak kendi seviyelerinin altına düşen oyuncular tekrar takımın önemli bir parçası oldu. Pogba ve Shaw bunun en net örnekleri. Geçtiğimiz sezon ise toparlanmanın tamamlanıp kupa mücadelesi verme vaktiydi. Ligde uzun süre liderlik yarışı devam etse de bunun gerçekçi olmadığı belliydi. Domestik kupalar ve Avrupa’daki ilerleyiş daha belirleyici olacaktı ki öyle de oldu. City’nin liderliği devralmasından sonra ikinciliğini korumaya çalışan United, Avrupa Ligi’nde finalde kaybetse de en azından kupa mücadelesi vermeyi artık takım olarak fazlasıyla öğrendi. Sezonun kupasız tamamlanması teknik ekibin hanesinde eksi yazsa da toparlanmanın son basamağının artık tamamlanması çoğu şeyi göz ardı edilmesine aracı oldu. United, önümüzdeki sezon itibariyle yarışmacı bir takım olmak zorunda. Transferde adı geçen oyuncuların profillerine baktığımızda gelecek yılın planın da bu doğrultuda oluştuğunu söylemek mümkün. Aksi senaryoda Solskjaer’in koltuğu yine sallanmaya başlayacak. Sezonun Oyuncusu: Bruno Fernandes Takıma katıldığı günden bu yana takımın çehresini değiştiren Portekizli yıldız, bu sezon da United’ı sırtlamayı başardı. 18 gol ve 12 asistlik performansıyla kendisinden bekleneni fazlasıyla gerçekleştiren Fernandes, United’ın şampiyonluk için mücadele edeceği senaryoda en önemli isimlerden birisi olacak. Sezonun Transferi: Amad Diallo United’ın transferlerine baktığımızda en iyi transferin Amad Diallo olması kötü bir transfer politikası izlendiğini gösteriyor. Yine de genç oyuncunun oynadığı kısa sürede sunduğu performans gelecek için fazlasıyla umut verdi. Hayal Kırıklığı Transferi / Oyuncu: Donny Van de Beek / Alex Telles Her iki oyuncu da sezon içindeki iniş çıkışlarıyla çok kötü bir sezonu geride bıraktı. Van de Beek için Euro 2020’ye katılamamak da sorunları büyüttü. Hollandalı oyuncunun kendisine istediği yeri bulamaması ve Alex Telles’in sakatlıklarla boğuşması kötü bir sezon geçirmelerine sebep oldu. Sezonun Öne Çıkan Maçı: Manchester United 1-2 Sheffield Sezon belki de United adına en sürpriz mağlubiyetiydi. Sheffield, aldığı galibiyetle kümede kalma şansını sürdürmüştü. United için ise o maç bir serinin başlangıcı olmuştu. Sheffield maçı sonrasında oynanan 17 maçta sadece 2 mağlubiyet alan United, yakaladığı seriyle ikinci sıradaki yerini sağlamlaştırmıştı.

Haziran 12, 2021
·
Makale
Rüzgara Karşı Yürümek
Ekim’deki Everton derbisinde van Dijk'ı sakatlığa kurban veren Liverpool için çanlar çalmaya başlamıştı. Sezona iyi başlasalar da, önce Tottenham sonrasında Manchester United’la zirve yarışında olan Kırmızılar, 17 Ocak’taki mağlubiyetiyle birlikte feci bir anafora saplandı. Sezonun devamında Joe Gomez, Joel Matip gibi isimleri de sezonu kapatan Liverpool’da, Fabinho'nun ve Henderson’ın kısa süreli sakatlıkları bile etki gösterdi. Sadece üç as savunmacı ve tek ön liberoyla ideal miktardan uzak girdikleri sezonda bu mevkilerde elindeki bütün oyuncular da sakatlanınca Liverpool'un savunma direnci yerle bir oldu, kimi mevkiler çöktü ve domino etkisi olarak takımın genel performansı büyük düşüş yaşadı. Her maç gol yemeyi adet edinen, üzerine orta saha organizasyonu da kaybolan ve hücum üçlüsünün bekleneni vermekten uzak olduğu ve motivasyonunu yitirdiği bir realitede Liverpool'un sezonunun elden kayması kaçınılmaz oldu. Evinde 3 seneye yaklaşan yenilmeme serisi bu maçla birlikte “yenememe serisi”ne dönüşen Liverpool, sezon boyu seyircisiz oynadığı Anfield’da uzun bir süre kazanamadı Liverpool adına bu sezon kâbus gibi olmaya adayken 13 Mayıs’taki Old Trafford zaferi devranı tersine çevirdi. Ezeli rakibini evinde 2014'ten beri ilk defa yenen Merseyside Kırmızıları, bu galibiyetten sonra ligin bitimine doğru 5’te 5 yaparak sezonu ilk 4'te, hatta -hayret edilecek şekilde- 3'üncü sırada bitirmeyi başardı. Sezon boyu yaşanan talihsiz olaylara, çaresizliklere ve kötü gidişata rağmen Jürgen Klopp'un takımına aşıladığı kazanma anlayışı kendini gösterdi ve Liverpool adına mutlu bir son oldu. Sezonun Adamı: Jürgen Klopp Kötü geçen bir sezonda böyle bir final yapabilmek, her hocanın harcı değil kesinlikle. Fakat Jürgen Klopp da “her hoca” değil. Takıma kazandırdığı “winner mantalitesi”ni sezon finalinde fazlasıyla gösterdi ve ŞL biletinin alınmasında esas rolü oynadı. Hayal Kırıklığı: Georginio Wijnaldum Uzun süredir sözleşme uzatma tekliflerini reddeden Gini, ayrılacağının yavaş yavaş netleştiği Ocak ayından beri kafa olarak sahada olmadı. Liverpool'un düşük formunu tersine çevirmek adına bir katkı sunamadığı gibi Kırmızılar’ın zayıf halkalarından biri oldu. Hollandalı oyuncu, önümüzdeki sezon için Paris Saint-Germain'le anlaştı. Sezonun Transferi: Diogo Jota Jota sezon içinde uzun soluklu iki sakatlık yaşasa da takıma çok çabuk uyum sağladı ve büyük katkı verdi. Özellikle ileri üçlünün formsuzluğunda yeri geldi mı sazı eline aldı ve skor katkısı verdi, yeri geldi mi Mane veya Firmino’ya keserek 11'de kendine yer buldu. Sezonun Hayal Kırıklığı Transferi: Thiago Alcantara Orta sahanın rijitliğini kırmak adına çözücü ve akışkan bir oyuncu olarak transfer edilmişti Thiago Bayern Münih'ten. Kendisinden beklenen rol, Barça altyapısında yetiştirildiği rolün bir benzeri, belki de aynısıydı: Oyun kuruculuk ve pas kondüktörlüğü. Fakat sezonun bir bölümünü sakat geçirdi ve forma giyebildiği maçlarda da Liverpool’a katkı sunamadığı gibi göz doldurmaktan da uzaktı. Sezonun Kırılma Maçı: Manchester United 2 – 4 Liverpool Pek çok futbolsever Alisson’un son dakika golüyle kazanılan West Bromwich maçını verebilir ama bu duygusal davranmak olur. Mart'taki Wolverhampton ve Arsenal galibiyetleri de başarılı biten sezonda kilit öneme haiz olsa da Old Trafford’da alınan galibiyet hem takımın özgüvenini geri kazandırdı, hem de kalan üç maçı kazanmak için motivasyonunu geri kazandırdı.

Haziran 12, 2021
·
Makale
Yine Kıl Payı
Sezona 8 maçta aldığı 6 galibiyetle hızlı bir giriş yapan Leicester daha ilk haftalardan ilk dört hedefine ne denli konsantre olduğunu göstermişti. Nitekim devam eden haftaların çoğunda ilk dörtte kalarak bu konsantrasyonun karşılığını aldılar. 2020-21 sezonunda şampiyon Manchester City toplamda 126 gün, Manchester United 151 gün ve Chelsea 98 gün Premier League’in ilk dört sırasında kaldılar. Leicester City ise sezonun 242 gününde ilk dörtte kalarak diğer bütün takımları net bir şekilde geçti. Ancak tıpkı 4 puan farkla Şampiyonlar Ligi potasının dışında kaldıkları 2019-20 sezonunda olduğu gibi ligin son düzlüğünde büyük hatalar yaptılar. Mayıs ayında Newcastle, Manchester United, Chelsea ve Tottenham’a karşı oynadıkları son dört kritik maçın üçünden mağlubiyetle ayrılmış olmaları, ilk dört sıranın dışında kalarak Şampiyonlar Ligi’ni bir kez daha kıl payı kaçırmalarına sebep oldu. Ligdeki hedefini travmatik bir şekilde kaçıran Leicester için tarihlerinde ilk kez kazandıkları FA Cup büyük bir teselli oldu diyebiliriz. Kupa zaferine giderken çeyrek finalde Manchester United’ı, finalde ise Avrupa şampiyonu Chelsea’yi yenmiş olmaları bu kupa zaferinin önemini katladı. Geride bıraktığımız sezonda Leicester City’nin yaşadığı en önemli sorun savunma oyuncularının yaşadığı sakatlıklardı. Sezonun kimi bölümünde 4lü, kimi bölümünde 5li savunmayla oynayan Leicester için bu değişimlerde savunma oyuncularının sağlık durumları kritikti ancak birçok oyuncunun yaşadığı sakatlıklar Leicester’ın oyununa büyük darbe vurdu. Bir önceki sezon çapraz bağı yırtılan Ricardo Pereira’ya ek olarak Çağlar’ın, Wes Morgan’ın, Castagne’nın, Evans’ın ve Fofana’nın sezonun belli bölümlerinde yaşadıkları sakatlıklar Brendan Rodgers’ın işini çok zorlaştırdı. 5'li savunma oynamayı düşünen bir hocanın sezona sadece 4 stoperle girmesi bir hata olarak gösterilebilir ve transfer sezonunda en azından rotasyonda kullanabileceği bir stoperi kadrolarına dahil etmeleri gerekebilir. Bunun dışında biz Türk futbol severlerin özellikle takip ettiği Çağlar Söyüncü ise 2019-20 sezonunun gerisinde kalmış olsa da yine orta seviyenin üstünde bir savunma standardı ortaya koydu. Son olarak, Şampiyonlar Ligi’ni yine kıl payı kaçıran Tilkiler’in ilk dört mücadelesi, Brendan Rodgers önderliğinde önümüzdeki sezon da kararlı bir şekilde devam edecek gibi görünüyor. Sezonun Oyuncusu: Youri Tielemans Bu sezon Leicester’ın öne çıkan oyuncuları arasında Evans, Ndidi, James Justin ve İheanacho’ya da değinmeden geçmemek gerekir ancak Tilkiler için sezonun oyuncusu, oyunun iki yönünde de verdiği katkıyla omurganın en önemli parçası haline gelen Youri Tielemans’dı. Ligdeki maçların hepsinde bütün kulvarlarda ise toplam 51 maçta oynayan Belçikalı merkez orta saha, 6 gol ve 4 asistlik katkısının yanında dinamizmi, pas ve savunma kalitesiyle oyunun iki yönünde de takımına büyük katkıda bulundu. Bu önemli performansının üstüne bir de FA Cup finalinde attığı müthiş golle pastanın üzerine çileği koymuş oldu. Hayal Kırıklığı Yaratan Oyuncus: Ayoze Perez Geçen yaz 33.4 milyon €’ya Newcastle’dan transfer olduğu düşünülürse, İspanyol oyuncunun bu sezon maliyetini karşılayacak bir performans sergileyemediği aşikar. Bütün kulvarlarda, çoğunluğu yedek kulübesinden oyuna dahil olduğu 36 maçta sadece üç gol ve bir asistlik katkıda bulunabildi. Geçtiğimiz sezonlarda bundan çok daha iyisini yapabildiğini göstermiş olan Ayoze Perez için önümüzdeki sezon kendini yeniden kanıtlamak için önemli bir fırsat olacak. Sezonun Transferi: Wesley Fofana Sezon başında 35 milyon €’ya Saint-Etienne’den transfer edilen Wesley Fofana, savunma oyuncularının yaşadığı sakatlıklar sebebiyle iyice zorlaşan bu sezonda ortaya koyduğu yüksek savunma çıtasıyla hem 5li hem de 4lü düzende savunmayı oldukça sağlamlaştırdı. Kariyerinin ikinci sezonunu tamamlayan 20 yaşındaki Fransız stoperin oyun olgunluğu, tecrübesizliğine net bir şekilde ağır basmış gibi görünüyor ve bu formu böyle devam ederse önümüzdeki yıllarda Leicester’a transfer olduğundan daha yüksek meblağlara satıldığına şahit olabiliriz. Hayal Kırıklığı Transferi: Cengiz Ünder Biz Türk futbol severler için üzücü bir şekilde, sezon başında 3 milyon € karşılığında Roma’dan 1 sezonluğuna kiralanan Cengiz Ünder beklentilerin çok gerisinde kalarak hayal kırıklığı yarattı. Tilkiler’in ihtiyacı olan yaratıcı kontra oyuncusu profiline uygun olan Cengiz, Emirates’te Arsenal’a karşı yaptığı asistle iyi başlamış olsa da sonrasında neredeyse hiç katkı veremedi. Cengiz, Leicester City formasıyla çıktığı 19 maçta 2 gol, 3 asiste imza attı ve kiralık sözleşmesinin bitmesiyle Roma’ya geri döndü. Bu sezonu kötü geçiren Cengiz umarım Mourinho’yla birlikte yeniden eski formunu bulabilir. Sezonun Öne Çıkan Maçı: Manchester City 2-5 Leicester City Leicester’ın ilk 8 maçta aldığı 6 galibiyetten biri de Manchester City’e karşı aldığı bu müthiş galibiyetti. Şampiyonun o dönemki düşük formunun üzerine Leicester’ın yüksek formu da eklenince ortaya 5-2’lik skor çıkmıştı. Skordan ziyade şaşırtıcı olan, skorun, oyunun bir yansıması olmasıydı. Yani Tilkiler, Etihad’ta Denizciler’i hakederek yenmişti. Leicester’ın bu maçta 5li düzende yaptığı inanılmaz yüksek kaliteli savunma, pas oyunu takımlarına karşı ne yapılması gerektiğine dair örnek teşkil edecek nitelikteydi.

Haziran 12, 2021
·
Makale
180 Derece
Transfer yapamamaktan dolayı kasada biriken parayla marketi domine eden Mavililer, adı Liverpool’la anılan ve sezonu Bundesliga’da 28 golle bitirmiş Werner, Leverkusen’in bütün büyükler tarafından istenen ‘wonderkid’i Havertz, Ajax’ın en önemli oyuncularından olan Ziyech, PSG ile kontratını yenilemeyen Thiago Silva, Leicester’da gösterdiği performansla İngiltere’nin birinci sol beki konumuna gelen Chilwell transferlerini kısa sürede duyurdu ve beklentileri bir anda çok yükseltti. 250 milyon euro maliyete kurulan kadro hem otoritelerin hem de taraftarların kafasında bir takım soru işaretleri oluşturdu. Kimse kadrodan net bir diziliş ve net bir 11 çıkaramıyordu. Bunun en büyük sebebi özellikler Werner, Mount, Ziyech, Havertz, Pulusic beşlisinin oynadıkları pozisyonların ve rollerin birbiriyle çakışmasıydı. Lampard’ın bu tatlı sert problemi nasıl çözeceği çok büyük merak konusuydu. Sezonun ilk maçına 4-4-2 gibi dizilerek başlayan Chelsea, Liverpool’a karşı oynanan ikinci maçta 4-3-3’e döndü, West Brom’a karşı oynanan üçüncü maçta ise takım sahaya 4-2-3-1 şeklinde dizilmişti. Takımı bir düzene oturtma hengamesi içinde geçen ilk 3 haftayı 4 puanla tamamlayan Chelsea, taraftarları yavaş yavaş huzursuz etmeye başlamıştı. İdeal kadro ve ideal diziliş bir şekilde bulunamazken zaman akıp gidiyordu. Premier Lig’de 9 hafta mağlubiyet görmeyen Chelsea’de ki saha içindeki en büyük problem takımın çok kolay gol yemesiydi, öte yandan hücumda oynayan oyuncular ve bu oyuncuların oynadığı pozisyonlar sürekli değişiyordu. Mavililer için sezonun dip noktası Aralık ayının başlamasıyla geldi. Everton, Wolves, West Ham, Arsenal, Aston Villa ve City’ye karşı oynanan 6 maçtan sadece 1 galibiyet çıkaran Chelsea’de Lampard için tehlike çanları çalmaya başlamıştı. Nitekim Lampard Ocak aynının sonuna kadar dayanabildi ve takımın başına Thomas Tuchel getirildi. Tuchel ve 3 ’ lü Londra uçuşunda takımı üçlü oynatmaya karar veren Alman teknik adam bu kararıyla sezonun gidişatını 180 derece çevirmiş oldu. Azpilicueta, Kante, Chillwell ve James’in net mevkilerini bulmasının yanı sıra geride oluşan 5’li blok ve onların önünde rolünü bulmuş şekilde oynayan Kante sayesinde Lampard’ın sonunu getiren defansif sorunları da ortadan kalkmış oldu. Hücum üçlüsünü Mount, Werner ve Havertz’le oluşturan Tuchel, Mount’un hem orta sahayı kalabalıklaştırabilmesi hem de sürpriz skorlar üretebilmesi sayesinde oyuna ekstra dinamizm katarken Havertz’in ve Werner’in hızı ve uyumu üzerinden de kontra ataklarını planlayarak ideal 11’i ve ideal oyunu bulmuş oldu. İlk maçına Wolves’a karşı çıkan Tuchel’in Chelsea’si maçı kalesine gelen isabetli şut olmadan tamamladı. Bu aynı zamanda 15 maçlık mağlubiyet almama serisinin ilk maçıydı. Bu dönemde Tuchel, Mourinho, Simeone, Solskjaer, Klopp, Ancelotti, Bielsa ve Guardiola’yla karşı karşıya gelirken bir kez bile bileği bükülmeden sahadan ayrılan taraftı. Futbolun en kalifiye teknik adamları Chelsea’nin sert savunması ve etkili kontra atağına panzehir bulamıyordu. Mavililer, sezonun son düzlüğünde Şampiyonlar Ligi ve Lig Kupası’nda finale kadar giden yolculuktan dolayı ligde bir kaç maç kaybedip UCL biletini zora soksalar da ligi 4. sırada bitirmeyi başardılar. Sezonun son maçına İngiltere’yi silip süpüren Manchester City’e karşı Şampiyonlar Ligi finalinde çıkan Chelsea neredeyse City’e pozisyon vermeden maçı kazandı. Bu galibiyet hem Pep’e hem de futbol dünyasına verilen net bir mesajdı, şampiyonluk yarışında artık sadece Liverpool ve City yoktu… Sezonun Oyuncusu: N ’ golo Kante Conte’yle kariyer zirvesini yaşadıktan sonra önce Sarri sonra Lampard yönetimi altından çok farklı aksiyonlar yapması istenen Kante, son iki yılda adım adım düşüyordu. Hakkında sürekli transfer haberleri de çıkan Fransız yıldız Tuchel’in takımın başına geçmesinin ardından Conte döneminde oynadığı role geri dönmesiyle adeta çıldırdı. 90 dakika boyunca sürekli hareket eden, rakip orta sahayı sürekli rahatsız eden ve bir şekilde topu ayaklarından almayı başaran Kante, Chelsea’nin defansif oyununda kilit roldeydi. Hayal Kırıklığı : Timo Werner Nagelsmann tedrisatı altında oyununu çok sivrilten ve gol istatistiklerinde zirve yaşayan Timo Werner, transferde en çok adı zikredilen isim haline gelmişti. Klopp’un çok istediği bilinen bir gerçekken Real Madrid’in de masada olduğu konuşuluyordu. Lakin Chelsea, daha basına haberler düşmeden sosyal medyada transferi duyurdu. Bundesliga’da 28 gol atarak bitirdiği sezondan sonra büyük bir sükseyle transfer yaptığı Chelsea’de yalnızca 6 gol atması hiç şüphesiz ki bir hayal kırıklığıydı. Her ne kadar açtığı alanlar ve attığı sahte koşularla taktik tahtasında önemli bir role sahip olsa da. Sezonun Transferi: Thiago Silva PSG ile kontratının bitmesinin ardından bedavaya takıma katılan Silva, fiyat performans baremini de hesaba kattığımızda net bir şekilde sezonun transferi. Yeni katıldığı kulübünde dönem dönem kaptanlık pazu bandını da takan Brezilyalı, tecrübesi, liderlik kabiliyeti ve defans hattını yönetmesiyle yıllardır savrukluk ve kırılganlıkla eleştirilen Rüdiger, Zouma ve Christensen’in performanslarının yükselişinde de şüphesiz ki bir numaralı faktör. Sezonun Hayal Kırıklığı Transferi: Hakim Ziyech Ajax’ta oynadığı oyunla mevkisinde dünyanın en iyileri arasında gösterilmeye başlanan Ziyech, Chelsea’nin çok alternatifli kadrosunda bir türlü ilk 11’e yerleşemedi. Set oyununda hünerlerini en üst seviyede sergileyebilen Faslı oyuncu, Tuchel’in kontra atak oyununda kendisine yer bulamaz hale geldi. Hakkında önümüzdeki transfer döneminde takımdan ayrılıcağına dair iddialar çıkan Ziyech’in Chelsea’deki macerasının sonuna yaklaşmış olabiliriz. Sezonun Kırılma Maçı : Arsenal 3-1 Chelsea Rezil bir sezon geçiren Arsenal’in alt yapıdan çıkardığı bir kaç genç oyuncu ile 250 milyon euro harcamış Chelsea’yi sahadan sildiği maçın sonunda resmi olmasa da Lampard’ın takımdan gönderileceği belli olmuş gibiydi. Bu maçın ardında yaşanan ayrılık ve takımın başına getirilen Thomas Tuchel ile Mavililer’in çehresinin tamamen değişmesi hiç şüphesiz ki bu mağlubiyeti sezonun kırılma maçı yapıyor. Bu maç hem Lampard için hem de ‘’belki de’’ Premier Lig’in zirvesinde mutlak favori olarak anılan Liverpool ve City için sonun başlangıcı oldu…

Haziran 12, 2021
·
Makale
Beklenmedik
West Ham United’ın sezonunu tek kelime ile açıklamamız gerekse bu muhtemelen ’Beklenmedik’ olurdu. Geçtiğimiz sene düşme hattının hemen yukarısında 16. sırada debelenirken, majör bir değişikliğe gitmeden, böylesine flaş bir performans göstermek gerçekten şaşırılması gereken bir olgu. David Moyes’un öğrencileri, uzun bir dönem Şampiyonlar Ligi ihtimalini kovalayıp, son düzlükte Avrupa Ligi’ne razı olurken, mücadeleleri gerçekten takdire şayandı. Bu performanslarını elbette ki fiziksel olarak teknikle, taktikle açıklamaya çalışacağız ama işin metafiziksel bir yanı olduğunu da yabana atmamak lazım. Gözümüzün önünde oynayarak geliştiler ve çarkın dişlileri, her seferinde daha kusursuz döndü. Pete Dunham’ın hayal ettiği West Ham sahadaydı. Galiba önce “Peki neyi farklı yaptılar?” diye sormak gerekiyor. Değişen şey ilk olarak formasyondu. Statik bir 5-4-1’den, daha ofansif sayılabilecek bir 4-2-3-1’e döndüler. Bu 4-2-3-1’in işlemesinde özellikle ikinci devrede takıma dahil olan ve zor maçlarda takıma büyük katkı veren Jesse Lingard’ın payı büyüktü. Orta sahada Tomas Soucek ile birlikte, neredeyse takımın tüm gol yükünü çektiler. Lingard; 16 maçta 9 gol, 4 asistle Manchester United’daki Bruno Fernandes’in tahtını sallamaya aday bir performans gösterdi. Onun ilk 11’e yerleşmesinde sakatlanan Massuaku’nun payı da büyük oldu. Sol bek pozisyonunda doğan boşluk, orta alanı 3’leyerek dolduruldu. Bir şer, bin hayır doğurdu. İkinci olarak az önce de ismini geçirdiğim Tomas Soucek’e değinmek lazım. Eskiden de aynı takımda oynadıkları Coufal ile birlikte Londra ekibinin tüm çehresini değiştirdiler. Soucek öyle bir performans gösterdi ki, onun adına West Ham’dan bağımsız ekstra bir yazı daha kaleme alınır zaten. Bu sene de 10 gole ulaştı ve takımının her alanda en iyisiydi. Gösterdiği mücadeleden dolayı ona bir futbolsever olarak teşekkür ediyorum. Savunmalarına gelirsek, tandem bölgesine Craig Dawson’ı çok iyi eklemlediler. Burada bile Moyes hoca ile ne kadar başarılı bir transfer dönemi geçirdiklerini görebiliyoruz. 31 yaşındaki Dawson, futbol hayatı boyunca istikrar sorunu yaşamış Ogbonna’nın yanında kariyer senesini oynadı. 5’li dizilişten, 4’lüye dönülünce bekler de epey ön plana çıktı. Öyle ki kaptan Creswell 8, sağ bek Coufal 7 asist ile hücuma katkı verdi. İki bekten 15 gol katkısı almak akılla mantıkla açıklanabilir gibi durmuyor. Gözlemleyebildiğim kadarıyla hücuma çıkarken kullandıkları net bir setleri var. Top kaleciden forvet oyuncusu Antonio’ya uzun oynanıyor. Antonio topu indirebilirse, Soucek fiziğinin de avantajıyla ileriyi çiftliyor ve pas kanalı oluyor. Soucek’ten boşalan alanı genç ve dinamik kanat oyuncuları Fornals-Benrahma-Bowen üçlüsünden ikisi kapatıyor, Cresswell ve Coufal da sık sık ileri çıkabiliyor. West Ham bu sayede hem baskılı oynayıp, hem de oldukça dengeli görünebiliyor. Sezonun Oyuncusu: Tomas Soucek Buraya pek çok isim yazabilir durumda olsa da bana kalırsa hak eden isim Soucek’ti. Hatta bu performasını sürdürülebilir hale getirirse ligin ve Avrupa’nın büyük takımlarına da göz kırpar hale gelir diyorum. Yürüyedur evlat! Hayal Kırıklığı: Manuel Lanzini Maslow Piramidi’nde ‘Kendini Gerçekleştirmek’ en üst sıradadır. Bu noktaya çıkınca kişi, artık olmuştur. Manuel Lanzini’den de kutsal Arjantin topraklarından gelen yeteneğine ihanet etmemesini ve piramidin en tepesine çıkmasını diliyorum. Sezonun Transferi: Jesse Lingard Lingard kolay kolay hafızalardan silinmeyecek bir 6 aya imza attı. Herhalde burada yerini kolay kolay kimse dolduramayacaktır. Tüm dünyada kış döneminin en iyi transferi ödülümüz Lingard’a gidiyor. Sezonun Başarısız Transferi: Sebastien Haller Haller, ben isminin tam olarak nasıl telaffuz edildiğine emin olamadan Ajax’ın yolunu tuttu. Bu transferden West Ham kulübü büyük bir kazık yedi diyebiliriz herhalde. Geldiği yıl fena katkı vermese de yine de asla 50 milyon Euro’yu karşılayacak bir top oynamadı. Edilen zararın büyüklüğünden dolayı burası için uygun bir isim. Sezonun Kırılma Maçı: Newcastle 3-2 West Ham Bu maçı canlı izleme fırsatım olmuştu. Biri CL için oynarken, diğeri düşme hattındaydı. İkisinin de istim üstünde olduğu bir dönemde karşılaştılar. Maçın başında Newcastle 1-0 öne geçti ve hemen ardından West Hamlı stoper Dawson kırmızı kart gördü. Son dakikalarda gelen Willock’un golüne engel olamasalar da, 10 kişi mücadeleleriyle maçı 2-0’dan 2-2’ye getirme süreci alkışı hak etti.

Haziran 10, 2021
·
Makale
Londra'nın Mutsuzları
Drama. Spurs’ün 2020/21 sezonunu tek bir kelimeye indirgememiz gerekirse, ‘drama’ sözcüğü bu dalgalı sezonu rahatlıkla açıklayabilir. Premier League’i 7. sırada tamamlayan Tottenham, Redknapp’ın takımının 08/09 sezonunda bulunduğu 8. basamağın ardından ilk kez bu kadar aşağıda konumlandı. Carabao Cup’ta oynanan finalde Manchester City’e karşı çaresiz bir 90 dakika geçiren Kuzey Londra ekibi, kupa özleminin de 13 yıla yükselmesine karşı koyamadı. Avrupa Ligi son 16 turunda, Londra’da 2-0 mağlup ettiği Dinamo Zagreb’e karşı deplasmanda sezonun en sorgulanabilir 90 dakikasını oynayan Tottenham 3-0’lık skorla eleniyor ve yoğun eleştirileri göğüslemek zorunda kalıyordu. İstatistik kağıdında pek olumlu sinyaller veremeyen Spurs için kuşkusuz en sarsıcı olanı sezon sonunda cereyan etti; Harry Kane’in transfer talebi. Tottenham sempatizanları için iç karartıcı bir sona sahne olan pandemi sezonu, bu duygularla doğru orantılı şekilde başlamamıştı. Mourinho’nun menajerliğinde ilk sezon olması beklentileri belli bir seviyeye yükseltirken takımın saha içinde verdiği iyi görüntü, bir dönem –kısık sesle de olsa- şampiyonluk ihtimalini gündeme getirmişti. Henry Winter’a göre menajer profili ve kulüp kimliği birbirine uyumsuzdu. Mourinho’yu ‘romantikler kulübünde bir pragmatist’ olarak tavsir ediyordu. Zamanla oyuncuların menajerleriyle ilişkisi zayıfladığını ve Spurs kadrosunun temkinli oyun planından fazlasını hak ettiğini savundu. Şahsen Mourinho’nun bu seneki oyun şablonunu ‘otobüsü park etme’ gibi bir sığlıkta değerlendirmeyi Portekizli menajere yapılacak bir haksızlık olarak düşünüyorum. Defansif temelli futbolu benimsediği doğru olsa da ve sezonun özellikle başında ortaya koyduğu etkili kontra atak futbolu, 2011 Real Madrid’inden sık sık kesitler sundu. Özellikle deplasmanlarda gelen farklı galibiyetler dikkat çekici olsa da parıltının en görkemlisi Big 6’in diğer üyelerine karşı gelen sonuçlarda yatıyordu. 4. haftada United’ı deplasmanda 6 golle geçen Tottenham, daha sonradan sistemini oturtacak Manchester City’yi 2-0’la mağlup ederek dikkatleri üzerine çekti. Formda sayılabilecek bir sezon girişinde dahi önde olunan maçlarda kaybedilen puanlar kafalarda soru işaretlerini arttırıyordu, bir süre sonra soru işaretleri yerini endişe ve kaygıya bıraktı. 9. haftaya lider giren Tottenham, sezonun flaş transferi olan Bale’dan de gelecek katkıları düşünerek hayallere daldı, ancak Premier League temposunun bu formu törpüleyeceği onları bekleyen acı gerçekti. Katı savunulan ve çok az topa sahip olunan bir Kuzey Londra Derbisi’nden çıkan 2-0’lık galibiyet, onların partisinin bir süreliğine ara vermesi anlamına gelecekti. Kane ve Son ikilisi sezonun önce ilk bölümüne, ardından sezonun tamamına damga vurdu. Arsenal maçının ardından artık iyice dillendirilen bu mükemmele yakın ‘duo’, Kane’in sezonu hem gol hem de asist kralı olarak bitirmesindeki anahtardı. Yine Arsenal maçının ardından BT Sports’a verdiği demeçte Kane, hem kendisinin hem de Son’un prime döneminde olduğunu belirtti. Aralık ayını alınabilecek potansiyel 15 puandan 5’ini alarak tamamlayan Tottenham, yavaş yavaş zirveden kopmaya başladı. Gerçekçi bir hedef olarak Şampiyonlar Ligi potası beliriyordu. 13 Ocak’ta iç sahadaki Fulham maçının son dakikalarında gelen Cavaleiro golü, Spurs’ün tepetaklak gidişini hızlandırıyor ve Jose’nin öğrencilerini 6. basamağa itiyordu. Maçın ardından bazı oyuncularının tek idmanla kadroda yer aldığını vurgulayan Jose, Kane’den yoksun takımının yakaladığı fırsatları değerlendirerek maçı bitirmesi gerektiğinin altını çizdi. Oyuncular ile arasındaki bağların inceldiği dönemde bu tarz açıklamaların sayısı da artacaktı. Oyun ritmini ve istikrarını tamamen yitiren Tottenham peş peşe mağlubiyetler alarak kronolojik olarak ilk 4 sıradan da uzaklaşmıştı. 28 Ocak – 21 Şubat arasında tam 6 Premier League mücadelesinden 5 mağlubiyet alan Spurs, bu süreçte oldukça yara aldı. Sezonun fiilen tamamlandığı kısım olan Ocak – Şubat geçişi, Kane’in de bugünlerde çektiği restin oluştuğu son an sayılabilir. İstikrarsız süren Mart geride kaldıktan sonra Nisan ayı iplerin koptuğu dönemdi. Daha spesifik tarih vermek gerekirse; 4 Nisan. Newcastle’a karşı son bölüme önde giren Tottenham, senenin genelinde olduğu gibi yine skoru koruyamayıp 3 puanı perçinleyemedi. Bu kayıpla beraber sezon içinde son 10 dakikada kaybedilen puan sayısı 11’e yükseldi. Maçın ardından Mourinho’ya yöneltilen soru, Portekizli menajerin gösterisini yapması için gayet uygundu: Mourinho takımları bir dönem önde olduğu maçlarda puan kaybetmemekle ünlenmişti, şimdi neler değişti? - Aynı koç, farklı oyuncular. 6 Premier League ekibinin Avrupa Süper Ligi’ne katıldığını duyurduğu gecenin sabahında Mourinho’nun görevinden alındığını açıklayan Tottenham, herkesten bir adım öne çıktı. Jose Mourinho’nun ayrılığı pek çok soruları da beraberinde getirdi; Jose’nin Premier League ‘era’sı tamamlandı mı? Jose’nin ayrılığı Kane’in talebini etkiledi mi? Carabao Cup finaline 1 aydan az süre varken menajer değişikliği ne denli doğru? Birçok tartışmanın ışığındaki gerçekler, Levy’nin Mourinho hayallerinin suya düşüşüydü. 2-2’lik Everton maçında takımının başında son kez bulunan Portekizli menajer, kariyeri boyunca bir sezonda ilk kez 10’dan fazla mağlubiyet alarak kendisi adına olumsuz bir rekora imza attı. Sezonun geri kalan bölümünde takımın başına Spurs Akademisi’nde görevini sürdüren Ryan Mason getirildi. Oyun sistemini ve ana planı korumaya özen gösteren Mason, City’e karşı finalde oynattığı futbolla eleştirilerin odağı oldu. Büyük umut vadeden sezon, Tottenham için yaprak dökümüyle sonlandı. 7. Sıra Konferans Ligi’ne katılım bileti anlamına geliyordu. 2020/21 sezonunu 8. sıradaki Arsenal’in önünde tamamlayan takım, taraftarın da yarasını biraz da olsa tedavi etmeyi başardı. Sezonun Oyuncusu: Harry Kane Sezonun en iyi futbolcusu kategorisi Tottenham özelinde tartışmaya kapalı. Üstelik Kane bence Premier League’de de sezonun oyuncusu. Ligin en büyük figürlerinden olan İngiliz santrafor, 23 gol 14 asistlik performansı ile sezonu hem gol hem de asist kralı olarak tamamlayarak kariyer zirvelerinden birini yaşadı. Heung Min Son ile kurduğu işbirliği sayesinde Koreli superstarın da istatistik kağıdını süsleyen Kane, kulübün istikrarsız sonuçlarından ve kupa kazanma konusundaki yavaş tutumundan dolayı transferini istedi. Shearer’ın rekoruna göz diktiği için ligde kalmak istediğini de vurgulayan Kane’in bu yazki hamlesi, ligin önümüzdeki 5 sezonunun kaderini belirleyecek. Hayal Kırıklığı: Eric Dier İngiliz savunmacı sezon genelinde Tottenham günlerinin en silik performansına imza attı. Sporting’ten gelecek vadeden genç savunması kimliğiyle kulübe adımını atan Dier, zamanla Pochettino’nun 6 numarada kullandığı bir isme dönüşmüştü. Bu sezon stoper rotasyonundaki eksikliklerden dolayı tekrar orjinal pozisyonunda kullanılan Dier, sergilediği performansla milli takımdaki yerini de kaybetti ve Southgate’in 26 kişilik aday kadrosu içerisinde yer almadı. Bir bütün halinde ‘hayal kırıklığı’ olan Tottenham savunmasında beklentilerin en altında kalan isim oldu. Sezonun Transferi: Pierre-Emile Hojbjerg Jose Mourinho’nun ısrarla isteyip kulübe kazandırdığı Danimarkalı orta saha, Portekiz menajerin tüm sezon boyunca en güvendiği ve en çok dakika verdiği isimlerden biri oldu. Oynadığı bölgenin bir getirisi olarak takımın enerji kaynağı haline gelen Hojbjerg, birçok maçta Spurs’ün en çok mesafe kat eden oyuncusu oldu. Jose’nin ayrılışında da duygusal bir mesaj yayınlayan Hojbjerg kuşkusuz yeni gelen menajerin birinci tercihlerinden biri olacak. Hayal Kırıklığı Transferi: Matt Doherty Nuno Espirito Santo’nun Wolves’unda sağ kanat bek pozisyonunda görev alan Doherty, bu alanda ligin en iyi örneklerinden biri olarak Londra temsilcisine katıldı. 3’lü savunma ve 4’lü savunma arasındaki performansı Marcos Alonso standartlarında değişen Doherty, sağ bek rolünde ne hücumsal ne de defansif anlamda göz doldurabildi. 17 milyon euro bonservis bedeli ödenen 29 yaşındaki oyuncunun kulüpteki geleceği merak konusu. Sezonun Öne Çıkan Maçı : Liverpool 2-1 Tottenham Tottenham hayal kırıklığı bir sezon yaşadığı için sezon seyrederken rüzgarın yönünü değiştiren bir maç seçtim. Manchester United’a Old Trafford’da en çok gol atan 2 takımdan biri olduğunu unutmadım. Ancak bahse konu olan Liverpool maçı, Anfield’a lider giden Tottenham’ın kırıldığı maç sayılabilir. Maç öncesi, medyanın da yarattığı havayla en büyük iki şampiyonluk favorisi oynuyormuş gibiydi ve sezonun kaderi bu maça bağlıydı. Jose’nin planı her zamankinden farksızdı; topun arkasında kompakt bekleyip hızlı hücumlarla Liverpool’un bıraktığı boşluklara atak edilecek. Devreye 1-1 girildikten sonra Steven Bergwijn’ın ve Harry Kane’in yararlanamadığı net gol fırsatları, gecenin Tottenham için yolunda gitmeyeceğini belli eden işaretlerdi. Maçın son bölümünde gelen Roberto Firmino golü, fena geçmeyen bir 90 dakikayı Spurs için acı verici bir 90 dakikaya dönüştürdü. Bu kayıp, sonun başlangıcıydı. Bu tip mağlubiyetler yalnızca istatistiğe değil, momentuma da epey zarar verirler. Futbol ince marjların ve momentumların oyunudur. Kim bilir, o gün Spurs kazansaydı belki de ..?

Haziran 10, 2021
·
Makale
Bipolar Sezon
Geçtiğimiz sezonu FA Cup zaferiyle kapatan Topçular, yeni sezona da Liverpool önünde Community Shield’ı kazanarak başlıyor ve taraftarlarına umut veriyordu. Çakılma Kazanılan bu zaferlere rağmen yaz transfer dönemi, herkesin kafasında soru işaretleri uyandıran hamlelerle doluydu. Takımın ihtiyacı olan yerlere -bilhassa defans hattına- yeterli eklemeler yapılamamıştı. Öyle ki 5. haftada alınan Manchester City mağlubiyetiyle beraber yere çakılma süreci başladı. Bu mağlubiyetin ardından gelen 9 maçlık süreçte yalnızca Manchester United deplasmanından galibiyetle ayrılan Arsenal’da oynanan oyun da pek ümit vermiyordu. Öte yandan Arsenal, maçları 11 kişi tamamlayamama gibi de enteresan bir hastalığa yakalanmıştı. Sorunlar üst üste gelirken Mikel Arteta’nın görev süresi ciddi şekilde tartışılmaya başlanmıştı. İspanyol’un takımı 14. hafta sonunda 14. sıraya kadar gerilemişti. Bu da yakın tarihin en kötü başlangıcı anlamına geliyordu. 3’lü savunma sisteminin ekmeğini savunmada yiyemeyen Arsenal, hücumda da hiçbir şey üretemeyen basiretsiz bir takım halindeydi. Premier Lig’de hiçbir şey yolunda gitmezken, daha genç oyuncuların fırsat bulduğu UEFA Avrupa Ligi’nde grup aşaması 6’da 6’yla geçilmişti. Toparlanma 15. haftaya gelindiğinde Arteta formasyon değişimine gitti ve 3’lü savunmadan 4’lü savunmaya döndü. 4-2-3-1 sistemine dönerken bunu Emile Smith-Rowe’u ilk 11’e monte ederek yapan İspanyol teknik adam, bu değişimin meyvelerini daha ilk maçta Chelsea’ye karşı alınan 3-1’lik galibiyetle toplamayı başardı. Arsenal, sonraki 6 maçta 4 galibiyet ve 2 beraberlik alarak toparlanma emareleri gösteriyordu. Söz konusu toparlanma yalnızca saha içinde değil saha dışında da kendini belli ediyordu. Öyle ki yaz dönemini çok da iyi geçiremeyen Arsenal, devre arasında yolların ayrıldığı Mesut Özil’in yerine Real Madrid’den Martin Ødegaard’ı kiralıyordu. 7 maçlık yenilmeme serisinin ardından önce Wolves deplasmanında David Luiz, ardından Aston Villa deplasmanında Cedric’in bireysel hatalarının kurbanı olan Topçular, bu iki maçta 6 puan bırakıyordu. 30. Haftaya kadar inişli çıkışlı bir grafik çizen Arsenal, son 8 haftaya Avrupa Ligi potasının dahi uzağında giriyordu. Artık elde kalan tek somut hedef UEFA Avrupa Ligi şampiyonluğuydu. Bu yolda sırasıyla Benfica, Olympiakos, Slavia Prag gibi takımları eleyen Arsenal, yarı finalde kaderin cilvesi midir bilinmez Unai Emery’nin Villareal’iyle eşleşiyordu. Mutsuz Son Tek hedefine ulaşmak adına önünde iyi oynaması gereken yalnızca 3 maç kalan Arsenal, Villareal maçları özelinde yeniden düşüş trendine girecekti. İlk maçta hiçbir şey üretemeyen takım Bernd Leno sayesinde oyuna tutunmuş ve Pepe’nin penaltı golüyle 2-1’i koparabilmişti. Fakat Londra’daki maç tam anlamıyla Arsenal’ın son 3 senesinin özeti niteliğindeydi. Sahada hiçbir şey gösteremeyen ve rakibini hiçbir şekilde tehdit dahi edemeyen takım Avrupa Ligi’nde de havlu atıyordu. Arteta, kadro tercihleriyle ve oyun anlayışıyla yeniden eleştiri oklarının hedefi haline gelmişti. Ligde hiçbir iddiası kalmamış gibi görünen Arsenal, 5 maç üst üste kazanınca bir anda UEFA Konferans Ligi umuduyla son haftaya girmeyi başarmıştı. Taraftarların umudunu yitirdiği sezon son haftaya bir şekilde heyecan taşıyordu. Ancak rakiplerin aldığı sonuçlar Arsenal aleyhine olunca 25 senelik Avrupa kupalarına katılma serisi son buluyor ve Topçular yakın tarihinin dip noktasını görmüş oluyordu. Tüm bunlar yaşanırken arada yapılan Avrupa Süper Ligi atılımı, Arsenal yönetimine olan güveni iyice sarsacaktı. Emirates taşınmasından beri süre gelen taraftar-yönetim gerginliği bana göre son raddeye taşındı. Kroenke’ler kulübü satar mı bilinmez ancak gelinen nokta, gelinebilecek en dip nokta ve halihazırdaki yönetim, kulübü buradan ayağa kaldırabilecekmiş de gibi de durmuyor. Sezonun Oyuncusu: Bukayo Saka Bu seçimi yapma nedenim çok açık: Takım iyi giderken de kötü giderken de istikrarlı performans veren tek oyuncu Bukayo Saka’ydı. Henüz 20 yaşında olmasına rağmen gösterdiği oyun olgunluğu ve birçok pozisyonda oynayabiliyor olması da kendisini özel kılan diğer unsurlar. Hayal Kırıklığı: Pierre-Emerick Aubameyang Buraya birçok kişinin ismini yazabilirsiniz. Arteta diyene de karşı çıkmam, Kroenke diyene arka bile çıkarım lakin Kroenke ailesi son 15 senenin düzenli olarak hayal kırıklığı. Bu sene özelinde bir kişiye değinmek gerekirse tercihimi Pierre-Emerick Aubameyang’dan yana kullanırım. Zira takımın kendisine ihtiyacı olduğu anlarda bekleneni veremedi ve genel anlamda kariyerinin en formsuz sezonunu geride bıraktı. Sezonun En İyi Transferi: Martin Ødegaard Bu seçimi yapmamdaki ana sebep de son yıllarda Arsenal’ın yaptığı hiçbir transferin takımın ihtiyaçlarına bu kadar net yanıtlar verememiş olması. Oyunun hücum yönünde yaptıklarının yanında takım savunmasına yaptığı katkı da dikkat edilmesi gereken özelliklerinden biri. Kiralık olarak sezon ortasında takıma katılan Ødegaard’ın kalıcı transferi, fazlasıyla değerli olacaktır. Sezonun En Kötü Transferi: Willian Aldığı maaş ve sözleşme süresi düşünülüp verdiği katkıyla karşılaştırıldığında Willian transferi; Arsenal’ın yalnızca bu sezon için değil, son yıllarda yaptığı en kötü birkaç hamleden biri olabilir. Sezonun Öne Çıkan Maçı: Arsenal 3-1 Chelsea Arsenal bu sezon içinde o kadar çok kırılıp düzeldi ki net bir maç seçmek çok zor. Ancak sürekli olumsuzluklardan bahsettiğim bu yazıya olumlu bir şekilde nokta koymak istiyorum. O yüzden 15. haftada oynanan ve iyi bir futbolla beraber 3-1 kazanılan Chelsea maçını seçiyorum. Bu maçta yaşanabilecek bir hezimet pek çok şeyin olumsuz yönde değişmesine yol açabilecekken, alınan galibiyet korkunç yerlere giden sezonu bir nebze olsun toparlamış oldu. Hem Arteta’nın görev süresine etkisi, hem son haftaya taşınan umut kırıntıları, hem de Emile Smith-Rowe’un kalıcı olarak kazanılmasından dolayı benim adıma sezonun kırılma maçı sezonun ilk yarısında oynanan Chelsea maçı.

Haziran 10, 2021
·
Makale
Kendine Özgü
Wolverhampton’ın bir alt ligde Nuno Espirito Santo ile oynadığı dominant ve baskın oyunun Premier Lig’de devam edip etmeyeceği en büyük soru işaretlerinden biriydi. Portekizli teknik adam yönetiminde Championship’i darma duman eden Wolves, en üst lige çıktığında çok daha muhafazakâr bir oyun yapısıyla seyirciyle buluştu. Bu süreçte başarılı da oldular ve genel toplamda istediklerini aldılar. Alt ligden yükselip Premier Lig’de fark yaratan bir diğer takım olan Sheffield United ise ilk senesinde rakiplerini şaşırtmayı başarsa da ikinci yıl takımların farklı taktiğe çözüm bulması zor olmadı. Önümüzde iki tane farklı örnek varken Leeds United’ın bu yıl ne yapacağı büyük bir soru işareti olarak duruyordu. Marcelo Bielsa takımlarının en büyük özelliği olan yüksek tempo, pres ve sürekli hücum Premier Lig’de başlarını ağrıtabilirdi. Ancak öyle olmadı. Bielsa’nın oyun planı ve stratejisi genel anlamda lige uyum sağlarken oynadıkları oyun da taraflı tarafsız herkesin beğenisini topladı. Çünkü futbolun temelini oluşturan “gol atmayı” ön plana çıkarmaları Leeds United’a sezon özelinde farklı bakılmasını sağladı. Oyunu çok açık oynamaları büyük bir avantaj sağlasa da tercih edilen sistemin dezavantajları da fazlasıyla etkili oldu. Atılan 62 gole karşılık 54 golün yenmesi, bu teyit eden istatistiklerden biriydi. Başarılı geçen sezonun ardında Leeds’in önündeki en büyük sorun yeni yükselen takımların yaşadığı ikinci sezon sendromu olacak. Sheffield bunun acısını bu sene çekti. Sürpriz yapıp ipi göğüsleyen Leicester, ertesi sezon küme düşmemek için büyük bir mücadele verdi. Beklentileri ilk senesinde aşan takımlar ikinci sene önceki yılın üstüne çıkmayı planlayarak hareket ettiği için hata yaptı. Leeds’in de gelecek yıl en büyük sorunu bu olacak. Bielsa’nın oyun planından önümüzdeki sezon da vazgeçmeyeceğini düşünürsek Leeds, yine izlemesi en keyifli takımlarda biri olacak. Ancak geçmiş dönemlerdeki ikinci yıl sendromu ise akıllarda kendini sürekli hatırlatan sinsi bir düşünce olarak duracak. Sezonun Transferi / Oyuncusu: Raphinha Geçtiğimiz yılın en pahalı transferlerinden olan Raphinha, ilk sezonunda 15 gole direkt katkı sağlarken hücumdaki en etkili isimlerden biri oldu. Bielsa’nın oyun planının en önemli parçalarından olan Brezilyalı forvet, gelecek yıl da takımın en büyük kozlarından biri olacak. Hayal Kırıklığı Transfer: Rodrigo Valencia’dan büyük bir umutla gelen Rodrigo, Leeds’teki ilk sezonunda beklentileri karşılayamadı. Bonservisine en çok para ödenen oyuncu olan İspanyol forvet 7 gol ve 2 asistlik katkı sağlasa da iniş çıkışlarla dolu performansı hayal kırıklığına sebep oldu. Hayal Kırıklığı: YOK Premier Lig’deki ilk sezonunda beklentileri fazlasıyla aşan Leeds United’da hayal kırıklığı olarak adlandırabileceğimiz bir oyuncu yok. Transferlerin hepsinden istenen performans alınamasa da İngiltere’nin en üst ligindeki ilk sezonunda dokuzuncu bitiren takımdan kötü oyuncu seçmek bir hayli zor. Ancak gelecek yıl bu sekmede yer alacak birden çok oyuncuyu görmemiz de fazlasıyla mümkün. Sezonun Öne Çıkan Maçı: Fulham 1-2 Leeds United 19 Mart 2021. Leeds United’ın Fulham deplasmanında aldığı galibiyet, sezonun kendileri adına kırılma anlarından biriydi. Son 5 maçın dördünde mağlubiyet alan Bielsa’nın öğrencileri, Chelsea beraberliği sonrasında Fulham’ı devirerek kötü gidişatı ters yöne çevirmeyi başarmıştı. Sonrasında oynanan 9 maçta sadece 1 kez yenilen Leeds, üst sıralara tırmanarak sezonu istediği yerde bitirme şansını elde etmişti.

Haziran 10, 2021
·
Makale
Olumlu Sinyallerin Sonu
Sezonun neredeyse tamamını Avrupa potasında geçirdikten sonra üst üste gelen kötü sonuçların ardından şanssız bir şekilde ligi onuncu sırada bitirdi. Oyuncu kalitesinin artması, Everton'ın başarılı geçen sezonunda en büyük etkendi ancak Ancelotti'nin ayrılmasıyla bu gücünü kaybedeceği çok açık. Çoğu oyuncunun Ancelotti için buraya geldiği bilinen bir gerçek. Ancelotti gittikten sonra yapılacak planlama o kadar önemli ki, direkt olarak önümüzdeki 10-15 senesini belirleyebilir kulübün. Dikkat edilecek en önemli unsur ise, geçmişte yapılan hataların tekrarlanmaması. Everton malumunuz bir teknik direktör arıyor. İsmi geçen teknik direktörlere özellikle bakıyorum çünkü bu planlamanın ne kadar kaliteli olacağına dair bir ipucu veriyor. Fakat o kadar fazla ve birbirinden farklı isimler geçiyor ki, hiçbir şekilde anlayamıyorum. Everton İçin teknik direktör o kadar önemli olacak ki, eldeki bazı oyuncuların kalıp kalmayacağında teknik direktörün kalitesi karar verecek. 2024'te açılacak olan stadyumlarına rekabetçi bir yapıyla taşınmayı planlayan Everton, bu konuda çok seçici olmalı. Umarım en uygun isimle anlaşabilirler. Bu sezon da biraz geçiş dönemi gibi oldu hâliyle. Kötü teknik ekipler ve kötü kadrolardan sonra gelen Ancelotti kalitesinin tadı damağımızda kaldı. Bu sezonu yorumlamak çok sağlıklı olmayabilir çünkü Everton için yarınlar bugünlerden çok daha önemli. Yine de bu sezona dair aklımızda birkaç anı kaldı. Beraber bu anılar hakkında konuşalım biraz da. Sezonun Oyuncusu: Lucas Digne Oyuncu kalitesi Everton için belirleyici oldu demiştik. Bu kalite anlamında en çok göze çarpan birkaç oyuncudan biri Digne. Çünkü kendi mevkisinin dünyada en iyisi. Geldiği 18-19 sezonundan beri gözle görülür derecede yukarı çekiyor takımı. Kritik anlarda ayağına güvenebileceğiniz biri olması çok önemli. Digne sahadayken bu görevi üstlendiği gibi, takım arkadaşlarının da performansını yukarı çekiyor. Zira son iki sezonda Everton adına en çok asist yapan futbolcu olmayı başarıyor. Umarım transfer yapmaz ve Everton'ın bu yapılanmasının büyük bir parçası olur. Hayal Kırıklığı: Carlo Ancelotti Bu güzel sezonun ardından ayrılma kararı alan Ancelotti'ye kırgın Everton taraftarı. 2024'e giden bu yolda Ancelotti'nin liderlik yapacağını düşünüyorlardı. Everton adına en büyük hayal kırıklığı bu olsa gerek. Sezonun Transferi: Ben Godfrey Yıllardır Everton savunmasındaki kötü oyunculardan ve kötü savunma yapısından gına gelmişti. Micheal Keane'in performansını büyük ölçüde arttırması, Ben Godfrey'in İngiltere Milli takımına girecek derecede iyi performans göstermesi yıllar sonra Everton'ın iyi savunma yapmasındaki en büyük nedendi. Artık Everton'ın dünya klasında bir savunma oyuncusu var. Sezonun Hayal Kırıklığı Transferi: Joshua King Everton bu sezon transfer ettiği bütün oyunculardan o kadar üst düzey verim aldı ki, tek verim alamadığı oyuncuyu buraya yazmak zorunda kaldım. Acımasız davranmaya gerek yok, zaten altı aylık bir sözleşme yapılmıştı ve alternatif oyuncu niteliğindeydi. Denendi olmadı, devam edilmeyecek. Böyle düşününce bu bile iyi transfer gibi hissettiriyor. Sezonun Öne Çıkan Maçı: Everton 2-2 Liverpool Buraya harika maçlar yazabilirdim, çünkü bu sezon Everton harika maçlar oynadı. Fakat bu maçın farklı bir hikayesi var. Liverpool sezona korkunç başlamış, bu Everton maçıyla çıkışa geçmek istiyorlardı fakat bu maç onlar için tam anlamıyla bir kâbus oldu. Everton, Liverpool'un bu umutlarını elinden aldı. Van Dijk'ın sakatlanması da apayrı bir trajediydi.

Haziran 10, 2021
·
Makale
Emin Adımlarla
İnanılmaz bir ivmeyle sezona başlayan Aston Villa, lige dört galibiyetle girmişti. Bu galibiyetlerin içinde 7-2’lik görkemli Liverpool galibiyeti de vardı. Yakalanan bu ivmenin böyle gitmeyeceği belliydi, nitekim 3-0’lık Leeds mağlubiyetiyle birlikte Villa’nın yürüyüşü düşe kalka devam etti. Bu yürüyüş sadece somut başarı elde etmek yani Avrupa kupalarına gidebilmek için değil, bu yolu yürümüş olmak için yapılmıştı Çünkü futbol bir yolculuktur ve bu yolu emin adımlarla başı dik bir şekilde yürüyebilmişseniz, yolculuğun sonunda bir şey kazanamasanız da aslında birçok şey kazanmışsınız demektir. Hele ki Aston Villa gibi bir orta hatta orta-alt sıra takımıysanız. Dean Smith’in ortaya koyduğu güzel ve doğru oyun birçok futbol severi cezbederken aynı zamanda gelen önemli galibiyetler de, gözlerin Villa Park’a çevrilmesine sebep oldu. İngiliz menajerin, hücumda Jack Grealish’in tekniği ve Ollie Watkins’in dinamizmi üzerine inşa ettiği esnek kurgusu oldukça etkili olurken, izleyenlere de güzel bir seyirlik sundu. Bu kurguyu çoğunlukla 4-2-3-1 formasyonuyla tercih ederken, West Ham ve Wolverhampton gibi sertlik derecesi yüksek rakiplere karşı orta saha merkezini kuvvetlendirmek için 4-3-3 formasyonuyla tercih ettiğini de gördük. Aston Villa için her şey güzel giderken hatta Avrupa potasına sadece iki puan uzaklıktayken Birmingham ekibi için olabilecek en kötü şey oldu ve takımın yıldızı Jack Grealish sakatlık geçirdi. Villa’nın yolculuğunun en zor kısmı o zaman başlamış oldu. Çünkü az önce de belirttiğim gibi hücum planlarının çoğu Grealish’in tekniği ve oyun görüşüne bağlıydı ve onun yokluğunda Dean Smith’in acil durum planı da biraz zayıf göründü. Anwar El Ghazi’yi ve Traore’yi hücum merkezinde deneyen Dean Smith, bu oyunculardan istediği verimi alamadı. İngiliz yıldızın sakatlığından sonraki 12 maçta sadece 3 galibiyet almış olması, kadrodaki derinlik sorununu da ortaya çıkardı. Bu süreçte 1 puan ortalaması yakalayan Aston Villa kaptanı sahadayken 1.7 puan ortalaması yakalamıştı. Grealish gibi çok yetenekli bir oyuncunun yerini doldurmak hiç kolay olmasa da Villa’nın birkaç oyuncu ve taktik değişiklikleriyle Grealish’in arkasında bıraktığı boşluğu bir şekilde doldurabilmesi gerekirdi fakat bunu yapamadı. Yolculuğun bu can sıkıcı kısmı, takımın defolarını göstermiş olması sebebiyle Dean Smith’in ve Villa yönetiminin ders çıkarması için bir fırsat olarak görülebilir. Özetlemek gerekirse, 2020-21 sezonu Aston Villa’nın bir orta-üst sıra takımı olması yolunda emin adımlar attığı bir sezon oldu. Bu yürüyüş nasıl devam eder, olası bir Grealish satışından sonra oyun planında ne gibi değişiklikler olur bunu önümüzdeki sezon hep beraber göreceğiz. Sezonun Oyuncusu ve Transferi: Emiliano Martinez Burada öncelikle “honorable mention” olarak Ollie Watkins’e de kısaca değinmek gerekir. Sezon başı Brentford’dan 34 milyon € karşılığında transfer olan İngiliz santrfor, 37 maçta (bu kadar maçta oynayabilmiş olması bile müthiş) 14 gol ve 5 asist üreterek beklentilerin üzerinde bir sezon geçirdi. Ancak bu sezonun en iyi oyuncusu ve en büyük transferi, sezon başı 17.4 milyon € karşılığında Arsenal’den transfer edilen Emiliano Martinez’di. Çıktığı 38 maçın 15’ini gol yemeden tamamlayarak kulüp rekorunu egale eden Arjantinli file bekçisi, kurtarışlarıyla takımını birçok maçta taşıdı. Manchester City, Wolves, Brighton ve sezonun son gününde Chelsea maçlarındaki performansı bu sezonun Emiliano Martinez adına en parlak performansları arasında gösterilebilir. Sezonun Kırılma Anı: Kaptanın Sakatlığı Aston Villa’nın bu sezon aldığı en büyük darbe hiç kuşkusuz kaptan Jack Grealish’in Şubat ayında yaşadığı sakatlıktı. Temposunu yakalayıp Avrupa kupalarını kovalayan Dean Smith’in öğrencileri için bu sakatlık, hücumda çözemedikleri sorunlara sebep olmuştu. Bu, istedikleri sıralamayı yakalayamamalarına sebep olsa da, aslında eksiklerini göstermiş olması itibarıyla önümüzdeki sezon için olumlu sonuçlar doğurabilir. Çünkü bu transfer döneminde ismi birçok kulüple anılan İngiliz yıldızın olası bir transferi halinde ne yapılacağı konusunda Grealish’in sakatlandığı 12 maçlık periyot bir nevi simülasyon görevi gördü diyebiliriz. Sezonun Öne Çıkan Maçı: Aston Villa 7-2 Liverpool Sadece Aston Villa’nın değil belki de sezonun en iyi birkaç maçından biriydi Birmingham ekibinin son şampiyonu evinde 7-2 yendiği maç. Henüz savunmadaki sakatlıklarla sarsılmamış olan tam kadro Liverpool savunmasına karşı atılan 7 golün yanında girilen birçok gol pozisyonu da Aston Villa’nın hücum tavanının ne denli yüksek olduğunu gösterdi . Uğruna şarkılar yazılacak bu görkemli galibiyeti, Villa taraftarları muhtemelen yıllarca dillerinden düşürmeyecekler. Ek olarak, Emirates’te Arsenal’a karşı alınan 3-0’lık galibiyet de bahsetmeye değer diyebiliriz.

Haziran 8, 2021
·
Makale
Çirkin Kral
Dış yatırımcıların özellikle Londra ve Manchester gibi daha göz önünde bulunan şehirleri seçmesi ve kulübün sahibi Mike Ashley’ın takımı satmak istemesinden dolayı ekstra harcama yapmaması gibi sebeplerden dolayı Newcastle, artık Manchester, Arsenal, Liverpool’la mücadele etmek yerine kümede kalmak için efor sarf eder durumda. Sezonun bir noktasında küme düşmenin en büyük adaylarından biri haline gelen Saksağanlar, ligin ikinci yarısında kimsenin beklemediği bir şekilde vites yükselterek bu sezonu da kurtarmış durumda. Gelecek sezon kuşlar yüzmeye balıklar uçmaya başlamadıkça, Newcastle yine küme düşmemek için mücadele edip ligi 12 ila 18. sıralar arasında bir yerlerde bitirecek. Newcastle’ın şu anda kuşları yüzdürecek ya da balıkları uçuracak gücü yok ama seneye daha güçlü girmek adına Willock’un bonservisinin alınması ve defansa yapılacak birkaç takviye taraftarın içinin daha rahat olmasını sağlayabilir. Sezonun Oyuncusu: Callum Wilson Futbol literatüründe hem çok efsaneleşmiş hem de çok klişeleşmiş bir söz vardır. ’’Bir takımdaki en yalnız oyuncu kalecidir’’ Bu sözün Siyah-Beyazlılara ‘’Yalnızlık Newcastle’da forvet olmaktır.’’ şeklinde uyarlayabiliriz. Ortalama %30’la topa sahip olan kuzey ekibinde forvet hattında yalnız başına mücadele eden Callum Wilson, sezonu 12 gol, 5 asistlik performansıyla takımının hem en golcü hem de en çok asist yapan oyuncusu olarak tamamladı. Geçtiğimiz sezon takımın en golcü oyuncusu 6 golle Jonjo Shelvey’nin istatistiğini ikiye katlayan İngiliz forvet 2013’ten beri Newcastle’ın Premier Lig’de bulunduğu yıllarda bir sezon içinde en çok skora etki eden ikinci oyuncu. Hayal Kırıklığı: Suya Düşen Takeover Hayalleri 2020 yılında şüphesiz çok şey yaşandı, spor ve doğal olarak futbol ise yaşananlardan en çok etkilenen sosyal alanlardan biriydi. Pandemi sebebiyle ödenemeyen maaşlar, transfer tekliflerinden atılan sıfırlar, boş tribünler, mali sebeplerden dolayı yayınlanmak ve oynanmak zorunda olan maçlar ve daha niceleri. Son bir buçuk yılda yaşanan küresel afetin spordaki en büyük karşılığı ekonomik krizler oldu demek az önce okuduğunuz bol virgüllü cümleden dolayı hiç de yanlış olmaz herhalde. Bunca sıkıntının, kaosun arasında 2020 yazında Premier Lig’in ve dolaylı yoldan futbolun dengelerini derinden sarsacak bir haber tanesi gündeme düştü. Yıllardır kapı kapı gezerek Kuzey’in Siyah-Beyaz kulübünü de elden çıkarmaya çalışan Mike Ashley’in kafasına talih kuşu konmuştu. Suudi’ler Premier Lig’den takım alma niyetindeydi ve bu niyet geçtiğimiz yaz resmi olarak duyuruldu. Lakin bu yatırımın ömrü uzun sürmedi. Suudi Arabistan’daki insan hakları sıkıntılarından dolayı İngiltere satışı inceleme altına aldı ve incelemenin uzun sürmesinden dolayı Suudi yatırımcılar geri adım attı ve yatırımı durdurdu. Kısa sürede kurulan transfer ve Pochettino hayalleri böylelikle suya düştü. Sezonun Trans feri: Joe Willock Takıma devre arasında Arsenal’den kiralık olarak katılan Joe Willock’u sezonun oyuncusu olarak anmamanın tek sebebi Newcastle’a yarım sezon oynaması diyebilirim. Öyle ki ligin 25. haftasına geldiğimizde Newcastle, küme düşme hattından sadece 3 puan uzaklıktaydı. Oynanan oyun hiç umut vermezken Londra’nın Siyah-Beyazlı ekibi Fulham’ın sonunda meyve vermeye başlayan oyunu Newcastle için ciddi bir tehdit haline gelmişti. Newcastle’ın bir kahramana ihtiyacı vardı. Tamda bu noktada Willock, ceza sahasına attığı sürpriz koşularıyla, şok presler sonucu kaptığı toplarla ve topladığı ribaundlarla bulduğu 8 golle Newcastle’ın ligde tutunmasında birinci faktör oldu. Gösterdiği üstün performansla da Mayıs ayının oyuncusu da seçilen Willock sezonu harika bir şekilde kapattı. Sezonun Hayal Kırıklığı Transferi: Ryan Fraser 2018/19 sezonunda yaptığı 14 asistle dikkatleri üzerine çeken ve ismi adanın büyükleriyle anılmaya başlayan Ryan Fraser, sezon başında büyük umutlarla Newcastle’a transfer oldu. Kariyer zirvesinin hemen ardından Bournemouth’la küme düşen İskoç oyuncunun bu sezon Newcastle’da eski günlerine geri dönüp dönemeyeceği merak ediliyordu. Toplam 18 maçta süre alan Fraser dokuz kez ilk 11 başladığı sezonda yalnızca 2 asist üretebildi ve eski günlerinin artık çok uzakta olduğunu futbol severlere gösterdi. Sezonun Öne Çıkan Maçı: Burnley 1-2 Newcastle United Premier Lig’in 31. haftasına geldiğimizde 18. Fulham ile 17. Newcastle United arasındaki puan farkı altıya kadar düşmüş, Newcastle, son 7 maçta da galibiyetle sahadan ayrılamamıştı ve gösterilen performans taraftarlarda tedirginliğe sebep oluyordu. 18. dakikada Burnley’in öne geçmesi tedirginlikleri iyice arttırdı. 38. dakikada VAR’dan dönen penaltı moralleri iyice bozmuştu. Newcastle kötü gidişi bir türlü durduramıyordu. Ta ki Steve Bruce 57. dakikada Allan Saint-Maximin’i oyuna alana dek. Önce 59. dakikada Jacob Murphy’e asist yapan Maximin, 64. dakikada ise fileleri bizzat kendisi havalandırdı. 7 maçtır galibiyet görmeyen Newcastle, bu maçın ardından oynadığı 7 maçın 4’ünü kazanarak ligin dibinde 12. sıraya kadar yükseldi.

Haziran 8, 2021
·
Makale
Yolun Sonu
Wolverhampton Wanderers, bundan 4 sene önce, 1 Temmuz 2017 tarihinde Portekizli teknik adam Nuno Espirito Santo’yu göreve getirdiğinde bir Championship ekibiydi. Elbette İngiltere’nin ikinci büyük ligindeki her takımın olduğu gibi onların da en büyük hedefi Premier Lig sahnesine adım atabilmekti. 2016-17 sezonunu 58 puanla 15. Sırada tamamlayan Wolves için söz konusu başarı, kısa vadede gerçekleşebilecek gibi gözükmüyordu. Ancak Nuno’nun planları başkaydı… Takım Nuno yönetimindeki ilk sezonu 99 puanla açık ara Championship şampiyonu olarak tamamladı ve Premier Lig’in yolunu tuttu. Portekizli teknik adamla beraber yapılan bu atak, başta İngiliz futbolu olmak üzere Avrupa futbol camiasının dikkatinden kaçmadı. Wolves ve Nuno için artık hedef belliydi, en büyük sahnede kendilerini kanıtlamak ve kalıcı olmak. Championship’teki ilk sezonunda beklentilerin ötesine geçerek şampiyon olan Nuno, Premier Lig’deki ilk sezonunda yine beklentilerin ötesine geçecek ve Molineux sakinlerini UEFA Avrupa Ligi’ne taşıyacaktı. Wolverhampton’daki Nuno devriminin ve Portekiz devrinin etkisi artık İngiltere sınırlarını aşacak ve Avrupa’ya ulaşacaktı. Gücünü savunmadan alan, oturmuş sistemini hızlı ve teknik hücumcularla tamamlayan Wolves, sezonun geri kalanını en önemli gol silahından yoksun oynamak durumunda kalmıştı. Önceki sezonun en büyük patlama yapan yıldızı Traore de bir türlü bekleneni veremiyordu. Hal böyle olunca Wolves için sezonun ilk kısmı büyük bir kayıp oldu. 14 ila 22. Haftalar arasında kazanamama serisine tutulan Wolves için artık hedefler bir bir azalıyordu. Nuno, yaşanan talihsizliklerden ötürü eleştiri oklarının hedefi halinde değildi belki ama sezon içindeki istikrarsızlık bir dönemin sonuna işaret niteliğindeydi. 3 sezonda Premier Lig’in kalıcı takımlarından biri haline gelen Wolves, Premier Lig’de 2020-21 sezonunu 45 puanla 13. Sırada tamamlayabiliyordu. Kadrosunda 10 Portekizli bulunduran ekipte Portekiz devrimini başlatan teknik patron Nuno Espirito Santo için yolun sonu gelmişti. Hem Wolves’un ona, hem onun Wolves’a kattıkları düşünüldüğünde Santo-Wolves ilişkisi, bundan yıllar sonra da pozitif hatırlanacak bir birliktelikti. Hem kim bilir belki Nuno, ileride Wolves’un zor günlerinde sarılacağı bir kurtarıcı bile olabilir. Sezonun Oyuncusu: Pedro Neto Bu konuda Wolves taraftarlarıyla fikir birliğine gitmekte sakınca görmüyorum: Pedro Neto. Diogo Jota’nın Liverpool’a gidişi ve Raul Jimenez’in yaşadığı sakatlığın ardından hücumda Adama Traore ve Neto’nun üstüne fazlasıyla yük binmişti. Bu ikili arasında söz konusu yükün altından kalkabilen yegane isim Pedro Neto oldu. Her ne kadar arka tarafta Connor Coady’nin gelişimi de göze çarpsa da Neto’nun Wolves’un asıl sorun yaşadığı yere elinden geldiğince çözüm ürettiği gerçeği yadsınamaz. Henüz 21 yaşındaki genç yetenek, Wolves’un bir sonraki yüksek meblağlı satışı olmaya aday. Hayal Kırıklığı: Adama Traore Wolves ve hayal kırıklığı kavramı yan yana yazıldığında 2020-21 sezonundan fazlasıyla hikaye çıkarmak mümkün. Ancak benim açımdan Wolves adına sezonun en büyük hayal kırıklığı, yaptığı patlamanın üstüne koyamayan Adama Traore oldu. Wolves, Jimenez’in sakatlığının ardından üretkenliğine daha da ihtiyaç duyduğu oyuncudan beklediğini hiçbir zaman tam anlamıyla alamadı. Adama Traore’nin 2019-20 sezonu Premier Lig istatistikleri: 37 maç, 4 gol, 9 asist. Adama Traore’nin 2020-21 sezonu Premier Lig istatistikleri: 37 maç, 2 gol, 3 asist. Sezonun Transferi: Ait-Nouri Bana göre Wolves adına sezonun transferi Angers’den kiralanan genç sol bek Rayan Ait Nuri oldu. Nuri, Marçal’ın sakatlığı sürecinde kaptığı formayı sezon sonuna kadar çıkarmadı ve büyük bir potansiyel olduğunu kanıtladı. Wolves taraftarı, kadroya kiralık olarak katılan oyuncunun kalıcı transferi için fazlasıyla istekli. Ben de Wolves yönetiminin yeni teknik direktör kim olursa olsun böyle bir potansiyeli kaçırmayacağını düşünenlerden biriyim. Hayal Kırıklığı Transferi: Willian Jose Ben, Jimenez’in boşluğunu dolduracak isim olarak Willian Jose seçimini son derece yetersiz bulanlardandım. Nitekim Jose, 17 maçta 1 gol ve 1 asist üretebildi ve Wolves’un aradığı şifayı Molineux’ye getiremedi. Sezonun Öne Çıkan Maçı: Brighton 3-3 Wolves Bana göre söz konusu maç, ligin 17. Haftasında oynanan Brighton Hove & Albion maçı. Wolves, daha önceki 3 maçından da galibiyetsiz ayrılmış bir şekilde Brighton deplasmanına çıkıyordu. İlk yarıda 3-1’lik üstünlüğü yakalayıp galibiyet orucuna son verme yolunda önemli bir adım atan Kurtlar, bu üstünlüğü koruyamadı ve maç 3-3 sonuçlandı. Bu maçın ardından 4 maç daha galibiyet yüzü göremeyen Wolves için söz konusu maç, ciddi bir psikolojik eşik olması açısından bence sezonun kırılma maçı.

Haziran 8, 2021
·
Makale
İstikrar
Sezona Zaha’nın ayrılmak istediği haberleriyle başlayan ancak buna rağmen oyuncuyu takımda tutmayı başaran Londra ekibi, Queens Park Rangers’ta forma giyen genç oyuncu Ebere Eze’yi transfer ederek sezona başladı. Ayrıca sakatlanan yedek kaleci Wayne Hennessey yerine Stoke City’den Jack Butland transfer edildi. Bu iki oyuncu hariç başka bir oyuncuya bonservis ödemeyen Palace, eski Liverpoollu Nathaniel Clyne’ı bedelsiz, Chelsea’den Michy Batshuayi’yi ise kiralık olarak renklerine kattı. Trabzonspor’daki kiralık döneminde mükemmel bir performans gösteren Alexander Sörloth ise 20 milyon £ karşılığında RB Leipzig’in yolunu tuttu. Sezona sürpriz bir giriş yapan Crystal Palace, ilk hafta evinde Southampton’ı, ikinci haftaysa deplasmanda Manchester United’ı mağlup etmeyi başardı. Ancak bu 2 haftalık harika başlangıç sezonun kalanına yayılamadı. Manchester United galibiyeti dışında oynanan Top 6 maçlarında genelde ağır mağlubiyetler yaşanırken, sezonun en ağır sonucuysa iç sahada alınan 0-7’lik Liverpool mağlubiyeti oldu. Ligde kalma yolunda Palace adına fark yaratansa düşme hattında yer alan rakiplerine karşı aldıkları galibiyetler oldu. Bu sezon ligden düşen Sheffield United, West Brom ve Fulham ile oynadığı 6 maçta 5 galibiyet 1 beraberlik alan Londra ekibi, ayrıca Newcastle United, Brighton, Southampton, Wolverhampton ve Aston Villa gibi lig tablosunun 2. yarısında yer alan rakiplerine karşı aldığı galibiyetlerle sezonu 44 puanla 14. sırada tamamladı. Sezonun genelini 12-14. sıralar arasında geçiren Palace, bu sezonu da tek bir haftayı bile düşme hattında geçirmedi ve taraftarına sezon boyu o korkuyu yaşatmadı. Premier League’de üst üste 9. sezonuna başlayacak olan Crystal Palace adına yeni sezonda çeşitli bilinmezlikler ortaya çıkmış durumda. Bugüne kadar kadroyu ve teknik adamını uzun süre takımda tutma yolunu tercih eden Palace, 2020/21 sezonunun sona ermesiyle birlikte menajer Roy Hodgson ile sözleşme uzatmadı. 2017’den beri takımın başında olan tecrübeli menajerin yerine kimin geleceği ve son yıllarda transfer sezonlarında adı sık sık İngiltere ve Avrupa’nın büyük takımlarıyla anılan Wilfried Zaha’nın takımda tutulup tutulamayacağı yeni sezona aktarılan en büyük sorular. Takımıyla 2023’e kadar sözleşmesi bulunan Zaha için geçtiğimiz yıllarda da basında çeşitli transfer iddiaları yer almış ancak Crystal Palace oyuncusunu takımda tutmanın yolunu bulmuştu. 28 yaşındaki futbolcunun üst sıralarda mücadele eden bir takıma gitmek istediği uzun zamandır transfer dönemlerinin ana gündem maddeleri arasında. Londra ekibinin oyuncu hala değerliyken elden çıkarıp yeni menajeriyle birlikte yeni bir yapılanmaya gitmesi olası. Zaha’nın dışında bu sezon takımın gol yükünü çeken Benteke’ninse sezonun sonunda biten kontratı geçtiğimiz günlerde 2 yıl uzatıldı. 10 gol atan Belçikalı futbolcu sezon başında büyük oranda yedek kalsa da ligin son 14 maçlık döneminde 7 gol atarak takımın ligde kalmasını sağlayan oyunculardan biri oldu. Sezonun Oyuncusu: Wilfried Zaha Sezona iyi bir başlangıç yapan Fildişili yıldız ligin ilk 6 haftasını 5 gol ve 1 asistle tamamladı. Ayrıca Southampton maçında attığı golle Crystal Palace formasıyla 50. lig golüne ulaşmış oldu. Sezonun kalanında skor katkısı azalsa da takımın aldığı puanlara katkı yapmaya devam etti. Sezonu 11 gol 2 asistle tamamlayan Zaha’nın skora direkt katkı ettiği maçlarda Palace 20 puan topladı. Bu da takımın bu sezon topladığı puanların %45’ine karşılık geliyor. Zaha’nın adını bu sezon da transfer haberlerinde göreceğiz. Hayal Kırıklığı: Michy Batshuayi Sezon başında Chelsea’den kiralanan Batshuayi için 2020/21 sezonundaki kiralık dönemi 2018/19’u aratır seviyedeydi. O sezon devre arası takıma katılan “Batsman”, Palace formasıyla çıktığı 11 maçta 5 gol atmıştı. Bu sezonsa 18 maçın 11’inde oyuna sonradan giren Batshuayi, 2 gol ve 2 asistlik performansıyla beklentilerin altında kaldı. Sezonun Transferi: Eberechi Eze Transfere genelde yüksek paralar harcamayan Crystal Palace adına son yılların en pahalı transferi bu sezon başında takıma katılan Eberechi Eze oldu. Queens Park Rangers’tan 16 milyon £ gibi ciddi bir bonservis ücreti ile transfer edilen genç oyuncu, 2017/18 sezonunda Liverpool’dan 25 milyon £’a alınan Mamadou Sakho’dan beri bonservisine en yüksek ücret ödenen oyuncu oldu. Palace formasıyla ligde 34 maça çıkan Eze, bu maçlarda 4 gol ve 6 asistle takıma katkı yaptı. Özellikle 4-1 kazanılan Leeds ve 2-0 kazanılan Sheffield maçlarında 1 gol 1 asistlik performanslarıyla gelecek adına umut verdi. İngiltere’nin U20 ve U21 seviyelerinde forma giyen Eze için A milli takıma yükselip yükselemeyeceğini zaman gösterecek. Hayal Kırıklığı Transferi: Yok Son yıllarda oyuncularına yüksek transfer ücretleri vermeyen Palace adına bu sezon da hayal kırıklığı transfer denebilecek bir oyuncu bulunmuyor. Çok düşük bir bonservis karşılığında transfer edilen Butland, beklendiği gibi yedek kaleci olsa da bu transferi hayal kırıklığı olarak adlandırmak hem oyuncuya hem Hodgson’a haksızlık olur. Bu unvana en yakın oyuncu Nathaniel Clyne olsa da hem yapılan 1 yıllık sözleşme, hem de oyuncunun son sezonlardaki performansı düşünülünce hayal kırıklığı denmesi çok zor. Sezonun Öne Çıkan Maçı: Crystal Palace 4-1 Leeds United Lige inişli çıkışlı bir başlangıç yapan Crystal Palace adına sezonun en görkemli performansı 8. haftada oynanan Leeds United maçında geldi. İki tecrübeli menajer Roy Hodgson ve Marcelo Bielsa’yı karşı karşıya getiren maçta rakibini 4-1 mağlup eden Palace, bu galibiyetle 9. sıraya yükselse de sonrasında alınan sonuçlarla birlikte takım bir daha lig tablosunun ilk yarısını göremedi. Bu maçın bir başka önemiyse yeni transfer Eberechi Eze’nin ligdeki ilk golü ve ilk asistini de yapması oldu.

Haziran 8, 2021
·
Makale
Bir Öyle Bir Böyle
Son sezonlarına düşme hattının biraz üzerinde tamamlayıp “ucuz kurtaran” Azizler, 2019-2020 sezonunu 52 puanla 11. sırada tamamlayarak yeniden yukarı sıralara tırmanabileceğinin sinyallerini veriyordu. Lakin geçtiğimiz sezon bu algının tersi oldu ve Southampton alıştığı kalibreye yeniden döndü. Her daim kapalı kutu olan ve ligin devlerine sürpriz olmayı seven Southampton, bu geleneği Arsenal ve Chelsea deplasmanlarından puanlar alarak gösterdi. En flaş skorlarıysa Liverpool karşısındaki galibiyet oldu. Kırmızılar’ın yenilmeme serisini sona erdiren Burnley’den sonra ikinci darbe de onlardan gelmişti. Maç sonunda sallanan koltuğu sağlama almanın rahatlığıyla Hassenhüttl’ün diz çöküp ağlaması, sezonun en ikonik futbol hadiselerinden biri oldu. Southampton’da yeni çok bir şey yok. Senelerdir küme düşme hattının biraz üzerinde bitirseler de, bunda Championship’ten gelen takımların genellikle ligin seviyesinin altında olması nedeniyle küme düşmelerinin sıradanlaşmasının payı da elbette var. Geçtiğimiz sezon çok erkenden Fulham ve West Bromwich’in düşüşü kesinleşse de, oynadığı oyun çok da iyiye gitmeyen Southampton her sezon bu kadar şanslı olamayabilir. Sezonun Oyuncusu: James Ward-Prowse Kaptan. Kaptan Southampton. Duran toplardaki ustalığı, orta sahadaki liderliği ve güven veren oyunuyla Southampton’da en çok dikkat edilen oyuncu oldu. Bu sezon Southampton adına iyi olan pek az şeylerdendi ve takımın en iyisiydi. Avrupa Şampiyonası için Milli Takım’a alınmaması şaşkınlık yaratsa da merkez orta saha havuzu çok zengin olmayan İngiltere’de ilerleyen turnuvalarda Ward-Prowse’u görmemiz fazlasıyla muhtemel. Hayal Kırıklığı: Oriol Romeu Barcelona ve Chelsea maceralarından sonra Southampton’a tutunan Romeu bu sene Azizler’in kötü sezonuna ayak uyduran başlıca isimlerdendi. Yeteri kadar forma şansı bulamayan İspanyol, Ward-Prowse’un yanındaki pozisyonda Stuart Armstrong ve Djenepo’yla rekabet edemedi. Forma giydiği maçlarda sonradan oyundan alındı ve bekleneni veremedi. Sezonun Transferi: Kyle Walker-Peters Tottenham’dan ayrılan adaşının yerini doldurması bekleniyordu, Walker-Peters’dan. Lakin ne Pochettino döneminde, ne de Mourinho döneminde umduğu forma fırsatlarını bulabildi. Geçtiğimiz sezon başında Southampton’a transfer olan Walker-Peters, oldukça başarılı bir sezon geçirdi ve takımın vazgeçilmez isimlerinden biri oldu. Oyunun iki yönünü iyi oynayabilmesiyle, Ryan Bertrand’ın bir nevi sağ bek şubesi olarak Southampton’da öne çıkan isimlerden biri oldu. Hayal Kırıklığı Transferi: Theo Walcott Kariyeri boyunca yaşadığı sakatlıklar vaat ettiği bütün şeylerin üzerine set çekmişti Walcott’ın. Beklentilerden uzakta geçen kariyerini kalkındırmak umuduyla evine dönse de kariyerindeki düşüş burada da sürdü. 2010’lu yılların başında gösterdiklerinden epey uzakta olsa da, Southampton’da şeytanın bacağını kırabileceğinin sinyallerini veremedi. Sezonun Öne Çıkan Maçı: Manchester United 9 – 0 Southampton Azizler adına sezonun kırılma anı olarak Liverpool galibiyeti gösterilebilirdi - Eğer sezon kırılmış olsaydı. Zor geçen sezonun “öne çıkan maçı” olarak M. United karşısındaki 9-0’lık mağlubiyet pek tabii öne çıkıyor. 39. dakikada skor 4-0’a gelince maç halihazırda sona ermişti, fakat United rahat durmayarak oynanan futbolu da, skoru da marjinalleştirdi. Southampton’lı oyuncular sahada hiçbir şekilde yoktu ve United’ın akıcı ve rahat oynadığı maçta izlemek dışında hiçbir şey yapamadılar.

Haziran 8, 2021
·
Makale
Güzel Futbol Merkezi
The Chosen One: Graham Potter Graham Potter'a The Chosen One demek ona saygısızlık olur farkındayım. Sadece Harry Potter'la soyadları aynı olduğu için ufak bir espri yaptım. Fakat Graham Potter sezon içinde yaptıklarıyla beni o kadar hayrete düşürdü ki, Harry Potter'la benzerliklerinin sadece soyadları olmadığı konusunda şüphelerim var. Potter, mütevazı kadrosunu elinden gelen en iyi şekilde kullanmaya çalıştı. xG tablosunda onuncu sırada bitirdi Brighton. Bu da demek oluyor ki Brighton, Premier Lig'de en çok gol pozisyonu üreten onuncu takım. xGa tablosunda ise üçüncü bitirdi. Yâni kalesinde en az gol pozisyonu gören üçüncü takım. xPTS tablosunda 61.41 ile beşinci bitirirken sadece 41 puan toplayabildi ki bu fark, xPTS hesaplandığından bu yana en büyük fark. Neal Maupay ise 13.79 xG ile 8 gol atıp en kötü bitiricilik konusunda Timo Werner'den sonra ligde ikinci sırada. İstatistikler bir yana, bence ligde en modern futbolu oynayan takım Brighton. İzlerken yorulduğum bir tempo, oyuncuların birbirine alan açıp bu alanları en efektif şekilde kullanma, savunmada ise müthiş kompakt bir yapı. Johan Cruyyf okurken sürekli tekrarladığı "Savunmayı dar alanda yapmalısınız." sözünü kafamda oturtamıyordum. Çünkü hücumdaki en büyük gücünü birbirine alan yaratma gücünden alan Total Futbol, nasıl olur da savunmada kompakt kalmayı tercih eder, bunu nasıl başarabilir, hiç anlayamamıştım. Graham Potter ise bunun canlı canlı dersini verdi. Hücum ederken Tariq Lamptey'yi rakip sol bekten daha fazla o alanı kullandığını görürken, savunmada adeta bir stoper gibi alan kapattığını görünce kafamda bir ampul yandı. Sezonun Oyuncusu: Tariq Lamptey Oynanan bu deli saçması tempolu futbolda tempoyu belirleyen en önemli unsur kanatlardan oyunu açan futbolcular oluyor yâni kanat bekler. Tariq Lamptey, yeryüzünde görülmüş en tempolu futbolcu olabilir. Cleansheet yaptıktan on-onbeş saniye sonra safety zone'dan içeriye top çıkarması akıl alır gibi değil. Oyuna o kadar direkt katkı veriyordu ki Tariq Lamptey sakatlandıktan sonra Graham Potter vitesi birkaç tık düşürmek zorunda kaldı. Hayal Kırıklığı: Neal Maupay ve xG Tablosu Neredeyse efsanevi olmuş Nice altyapısından çıkıp, erken yaşta gittiği Saint-Ettien'de harika bir potansiyel gösterip, "wonderkid" avcısı olan Brentford'a imza attı, burada da iyi bir performans gösterip Brighton'a geldi Maupay. Öyle ki birçok Fransız gazeteci, ilerde Maupay'in milli takımda ilk 11 oynayabileceğini düşünüyordu. Bu potansiyeli kıstas aldığımız zaman Maupay'in geçirdiği sezona korkunç demek bile yetmeyebilir. Spikerlerin, biri çok net bir gol kaçırdığında "Werner gibi vurdu." diye yaptığı benzetmenin altında kalmayacak goller kaçıran Maupay birçok Brigton taraftarına saç baş yoldurttu. Ayrıca gol attıktan sonra sevinirken rakip takım futbolcularına ne zaman saygısızlık yapsa, o maçı kaybediyordu Brighton. Karma. Bir iki cümle de xG tablosuna edilebilir. Brighton'a sezon boyunca açıkça düşmanlık eden bu tablo herkesi "fmlemiştir". Kabul edelim kimse 30 şut çektiği maçta rakibin tek şutunun gol olmasıyla yenilmeyi istemez. Bu tablo canımı çok sıkıyor. Sezonun Transferi: Robert Sanchez Robert Sanchez yeni bir transfer değil. Henüz 14 yaşında Brighton altyapısına katılmış, geçtiğimiz ocak ayına kadar da genç takımlarda forma giyen bir futbolcuydu. Fakat A takıma geçtiğimiz Ocak ayında katıldığı için kısmen yeni transfer diyebiliriz. Bence iyi bir kaleci değil fakat Graham Potter güveniyor. Hatta Luis Enrique de güveniyor. İspanya Milli Takımının Euro 2020 kadrosuna girmeyi başardı. Hayal Kırıklığı Transferi: @xGPhilosophy Hesabı Admini Takımı lütfen rahat bırak! Sezonun Kırılma Maçı: Brighton - Manchester United Youtube'tan maçı izlerseniz sizin de içinizden pek bu maç hakkında konuşmak gelmez muhtemelen. 90 dakikanın aslında 2-2 biten bu 3-2'lik maçın özetini buradan izleyebilirsiniz. Bu maç puan anlamında hiçbir şey kazandırmasa da bu takımın bir 'güzel futbol merkezi'ne dönüşeceğinin sinyallerini verdiği için en değerli mağlubiyet olmuştu.

Haziran 4, 2021
·
Makale
Başarıyla Başarısızlık Arasında
Sean Dyche yönetiminde, Premier Lig’in nevi şahsına münhasır takımlarından olan Burnley, oynadığı oyun ve kadro yapısıyla eski usul bir İngiliz takımı görüntüsünü her saniyede hissettiriyor. Bu artık klişe bir laf olsa da Burnley’i en iyi tanımlayan ifade bundan başkası değil. Uzun bir aradan sonra yükseldikleri Premier Lig’deki ilk dönemlerinde bunu fazlasıyla hissettirirken zaman içinde Dyche’ın oyunun da bazı kırılmalar yaşandı. Bu sezona yine alt sıraların daimî adayı olarak başlasalar da son düzlükte rakiplerine göre daha tecrübeli olmaları da avantaj sağladı ve Burnley, sezonu bir kez daha kurtarmış oldu. Lige yeni yükselen takımları hesaba katmazsak, kalan takımlar arasında en tecrübeli olduklarını rahatlıkla söyleyebiliriz. Ancak bu tecrübeyi ligde kalmaya harcamak da ayrı bir sorunu oluşturuyor. Burnley’nin geride bıraktığı Premier Lig sezonlarında neredeyse kadronun aynı kalması ve transfer dönemlerinin boş geçilmesi Sean Dyche’ın eline güçlendirmezken takımın da işini bir hayli zorlaştırıyordu. Oyuncuların her sene ister istemez küme düşmeme mücadelesine adapte olmaları belki büyük bir sorun değil ama uzun vadede sürdürülebilir bir motivasyon kaynağı değil. Ligdeki 20 takımı baz alırsak Burnley’nin artık ligin elit olmasa da demirbaşları arasına girdiğini söylemek mümkün. Geçtiğimiz sezon ligi tamamladıkları yer ise bunun tam tersini gösteriyor. Sean Dyche ile birlikte başlattıkları projenin bittiğini söylemek doğru değil ancak eskidiğini söylemek yanlış olmaz. Takımın el değiştirmesiyle birlikte Burnley’nin bazı şeyleri değiştirmesi gerekiyor. Kadronun genişlemesi ve artık farklı bir düzenin oturması daha sürdürülebilir bir performansı için gerekli duruyor. Takım sahiplerinin açıklamalarına baktığımızda bu yıl takıma hatırı sayılır miktarda transfer bütçesi vereceklerini görüyoruz. Bu olumlu bir gelişme ancak bu konuda pratiği olmayan bir takımın bocalaması da farklı sorunları beraberinde getirebilir. Burnley’nin yeri artık küme düşme mücadelesi veren takımların yanı değil. Biraz daha üstü. Ancak mevcut mentalite değişmediği sürece ligde kalma başarı mı başarısızlık mı sorusu her daim takımın üzerine kara bir bulut olarak kalmaya devam edecek. Sezonun Oyuncusu: Nick Pope Savunma kimlikli takımların bir numaralı olmazsa olmazı iyi bir kalecidir. Tom Heaton'ın başarıyla sürdürdüğü görevi iki sezondur devralan Pope, seviyeyi daha da yükseltmiş gözüküyor. Sakatlığından dolayı Euro 2020'de olmayacak olması, Gareth Southgate'in tadını kaçıran gelişmelerden birisiydi. Keza Southgate, turnuva öncesi son 1 yılda kaleyi tamamen kendisine emanet etmişti. Hayal Kırıklığı: Johann Berg Gudmundsson Burnley veya İzlanda gibi 'kolektif' yapıda takımlarda bir isim çok fazla sivrilemez veyahut bir isim çok fazla göze batmaz. Önemli olan sistemdir. Herkesin standart performans verdiği bir sezon daha geride kalırken 2016'dan beri kulüpte olan ve seneler içindeki yükselişe katkıda bulunan isimlerin başında gelen Gudmundsson'dan Dyche'ın bekledikleri şüphesiz daha fazla. Sakatlıklarla boğuştuğu bir sezonu geride bırakan İzlandalı, sezonu yalnızca 2 gol ile kapattı. Sezonun Kırılma Maçı: Wolves 0-4 Burnley Molineux gibi zor bir atmosferden gelen 4 farklı galibiyet, Crystal Palace'ın tartıştığı 'acaba daha fazlasını yapabilir miyiz?' düşüncesinin enjekte edildiği maç oldu. Chris Wood'un hattrick ile tamamladığı maçın etkilerini kısa ve uzun vadede göreceğiz.

Haziran 4, 2021
·
Makale
İstikrarlı İstikrarsız
Son üç sezonda iki kere küme düşüp bir kere de Premier League'e çıktı Fulham. Bu üç sezonda kiralık transferler dâhil 46 oyuncu transfer edildi. Yine kiralık transferler dâhil 55 oyuncu gönderildi. Bu denli bir oyuncu sirkülasyonunun olduğu bir futbol kulübünde istikrardan söz edilemez. Uzun vadeli başarısızlığın en büyük sebebi bence bu. Fulham bu sene harika bir genç nüve kurdu ki Scott Parker da buna dâhil. 40 yaşındaki teknik direktör Premier League seviyesinde olduğunu herkese gösterdi. Sezona korkunç başladıktan sonra gelen birkaç galibiyet nefes aldırdı. Fakat bu Premier League'de kalmak için yeterli değildi. Bu dönemde ilginç bir taktik anlayışla oynuyordu Fulham. Mitrovic'in bağlantı oyunuyla ortaya çıkan boşluğa Ademola Lookman, Bobby D.-Reid, I. Cavailero gibi oyuncular sarkıyor; skorda öne geçtiklerinde ise topu tamamen bırakmak yerine orta blok presi yapıyordu. Maç kadroları o kadar istikrarsızdı ki, belirli bir futbol mentalitesi oturtmak ve oynatmak imkânsızdı. Fulham'ın ilk lig maçı olan Arsenal'a 3-0 yenildikleri maçta Fulham ilk onbiri şu şekildeydi: M. Rodak, D. Odoi, M. Hector, T. Ream, J. Bryan, H. Reed, T. Cairney, N. Kebano, J. Onomah, I. Cavailero, A. Kamara. 7 Mart'ta oynanan 1-0 kazandıkları Liverpool maçında ise şöyleydi: A. Areola, K. Tete, J. Andersen, T. Adarabioyo, O. Aina, B. Reid, M. Lemina, H. Reed, A. Lookman, I. Cavailero, J. Maja. Bence başarısızlığın sebebi tam da bu. Liverpool maçına çıkan 10 oyuncu neden Arsenal maçına çıkmadı? Belki de bunu futbolcu menajerlerine sormalıyız. Fulham yeniden Premier League'e çıkacak bundan hiç şüphem yok. Çıktıklarında teknik direktör yeniden Scott Parker olacak mı? Ademola Lookman kalacak mı? Kiralık futbolcuların bonservisi alınacak mı? Sanırım bu soruların cevabında başarının sırrı da yatıyor. Sezonun Oyuncusu: Bobby De Cordova-Reid Fulham küme düştükten sonra Cardiff'ten almıştı Bobby'i. Hızlı, kaleye direkt olarak penetre edebilen ilginç bir oyuncu. Mitrovic'in yarattığı boşluğu müthiş kullandı sezon boyunca. Takımının en çok gol atan, en çok asist yapan ikinci futbolcusu oldu. Hayal Kırıklığı: Aleksandar Mitrovic Aslında biraz acımasız davrandım. Çünkü Scott Parker Mitrovic'i verimli kullandı. Mitrovic için de ideal senaryo bu bağlantı oyunu. Derine doğru gelecek, fiziğini kullanıp topu tutacak, arkada yarattığı boşluğa sarkan hızlı takım arkadaşına topu gönderecek. Bunu dünyada birçok futbolcu yapabiliyor. Lewandowski, Harry Kane, Messi. Bu futbolcuların Mitrovic'ten ayrıldığı bir nokta var. Topu gönderdiklerinde ileriye doğru koşuyorlar. Mitrovic topu indirdiğinde sahada yapması gereken tek iş buymuş gibi pozisyon izliyordu. Sırf kaleden bu kadar uzak oynadığı için sezonu üç gol üç asistle tamamladı. Belki de Bobby ve Lookman'ın hızına yetişemeyeceğini bildiği için koşmuyordur. Sezonun Transferi: T. Adarabioyo J. Andersen varken müthiş bir tamamlayıcı, yokken harika bir savunma lideri. Manchester City altyapısından çıkıp birkaç kulübe kiralanan futbolcu, sezon başında istenmeyen adam olmuştu M. City'de. 1 Milyon Pound gibi komik bir ücrete transfer edilen futbolcu harika bir performans gösterdi. Diğer oyuncular kiralık olduğu için biraz da torpil yapmış olabilirim. Sezonun Başarısız Transferi: Anthony Knockaert Geçen sezon yapılan kiralık sözleşmesi gereği zorunlu şekilde satın alınan Knockaert, sadece bir maçta yedek kulübesinde oturarak katkı verdi Fulham'a. Daha sonra Nottingham'a kiralanan futbolcu orada da pek iç açıcı performans göstermedi. Muhtemelen Fulham formasıyla maça çıkamadan takımdan gönderilecek Footbal Manager efsanesi. Sezonun Kırılma Maçı: Liverpool - Fulham Müthiş bir plan, doğru futbol. Seyir zevki en yüksek birkaç maçtan biriydi bu sezon. Anfield'da Liverpool'a karşı 1.38 xG yakalayıp 0.86 xGa görmek her "babayiğidin" harcı değildir. Mario Lemina da kariyer maçını oynamıştı. Ne yazık ki kümede kalmak için yeterli olmadı.

Haziran 4, 2021
·
Makale
Asansör
Premier League’de daha önce de benzer senaryoların kurbanı olan West Bromwich Albion, tüm çabalara rağmen 2020/21 sezonunda da Championship yolcusu olmaktan kurtulamadı ve ligin en çok küme düşen ekibi (5) olan Norwich ile sayıları eşitledi. Baggies’in şeytanın bacağını kıramama durumu, Allardyce için başarısızlığı hafifletmiyor. Filmi sezon öncesine sararsak; Slaven Bilic’in Premier League’e terfisini çok zor şartlarda elde eden ekibine beklenen yatırım gerçekleşmemiş ve yaz transfer dönemi hayal kırıklıklarıyla geride kalmıştı. Albion’ın mevcut kadrosu ile ligde yarışmacı hale gelemeyeceği, hatta ligde barınmasının bile mucize olacağı yorumcuların sık kullandığı cümlelerin başında geliyordu. Kulüple ilişkide olanlar, başından sonuna felaket geçecek bir sezondan haberdarlardı. West Brom ile okyanusu aşan Bilic, gemiyi Premier League limanına sabitleyemediği için beklentilerin altında bir görüntü sergiledi ve ihtişamlı West Ham günleri artık yalnızca bir hatıra olarak kabul ediliyor. Premier League temposunun çok gerisinde kalınarak başlanan sezonda ilk iki maçta yenen 8 gol, Baggies’in küme düşme potansiyelli takımların başında geldiği yorumunu doğrulatacak gibi gözüküyordu. Ligin 3. haftasındaki Chelsea maçı, yüksek bütçeli Chelsea kadrosunun kendisini bulacağı maç olarak beklenirken tüm futbolseverler yaşayacakları şoktan habersiz şekilde maçı izlemeye başladılar. Thiago Silva’nın kariyerinin en kötü yarılarından birini geçirdiği mücadelenin 27. Dakikasında skor tabelasında Albion’ın 3-0’lık üstünlüğü yazıyordu. Ülkemizde de 2013-15 yılları arasında görev yapan Bilic’in menajerlik tavanını belirleyen en büyük badirelerden olan ‘skoru tutamama’, Chelsea maçında da Hırvat hocanın takımının 3 puana kavuşmasının önündeki engel oldu. İlk yarıyı 3 farklı önde tamamlayan West Brom, maç sonunda sahadan bir puanla ayrılmaya razıydı. Bu maç, Aralık ayında ayrılacak olan Bilic’in ayrılık sürecini de başlatan maç olarak bir kırılma noktasıydı. Bu sezonki ilk 3 puanı için tam 10 hafta bekleyen WBA, Sheffield karşısındaki zaferin mutluluğunu Palace ve Newcastle maçlarında unutturmuştu. 17 Aralık’ta Etihad’a konuk olan Baggies, Sam Johnston’ın muhtemelen kariyerinin en iyi 90 dakikasını oynadığı gecede sürprize imza atıp City deplasmanından 1 puanla dönse de bu puan Bilic’in koltuğunu muhafaza etmesi için yeterli olmadı. Görev, buraların hocası ‘kurt’ Sam Allardyce’ı çağırıyordu. 18 aylık bir kontratı kapan Big Sam, taraftarlar arasında da epey bölünmelere yol açtı. Bir grup, takımın küme düşme mücadelesinde daha iyi bir menajere başvuramayacağını öne sürse de bazıları umut bağlanarak başlanan sezonun yarısında eski tip bir Britanyalı bir ismin görev başına geçmesini, tercih ettiği oyundan dolayı kabullenememişti. Eski Everton menajeri, imzayı attığı an “Hiç bu kadar yenilenmiş ve geri dönmeye hazır hissetmemiştim” açıklamasıyla heyecanlandırmayı başarmıştı. İlk 4 maçında 1 gol atıp kalesinde 13 gol gören Big Sam’in West Brom’u, tepetaklak seyreden sezonda Wolves’u Black Country Derbisi’nde mağlup edip nitelik bakımından inanılmaz bir üç puan alsa da, peşinden gelen seri mağlubiyetler artık camiayı fiilen Championship’e hazırlamaya başlamıştı. Şubat ayının başında son sıradaki Sheffield’a kaybedilen maç, çok fazla sayıda olan kırılma noktalarının bir başkasıydı. Peşpeşe olan Fulham ve Sheffield maçları, Big Sam için ‘kaderlerinin belirleneceği maçlar’dı ve Baggies bu fikstürden yalnızca iki puan çıkarabilmişti. Ocak ayında yapılan Diagne, Okay Yokuşlu ve Maitland-Niles gibi isimler Sheffield mağlubiyetinin ardından takıma katılarak belli bir seviye yükselmesine sebep oldular. Allardyce etkisini göstermeye başlamış olsa da yakındığı konu oynanan futbolun skora etkisizliğiydi. Crystal Palace deplasmanında yine girdiği fırsatları gole çeviremeyen WBA’ya bunun bedeli ödetiliyordu. 30. haftadaki Chelsea ve 31. Haftadaki Southampton maçları, back-to-back galip gelinen tek seri oldu ve galibiyetlerin geliş şekli de epey yankı uyandırıcıydı. Sağlam savunma kimlikli, çok zor gol yiyen bir takım imajı veren Chelsea’ye karşı Londra’da gelen 5 gollü galibiyet Baggies tarihine geçen günlerden biri oldu. Buradaki akışkan futbol Soton’a karşı da sürmüştü ancak her şey için artık çok geçti. 35. haftadaki Arsenal mağlubiyeti, fiilen Şubat’ta düşülen sezonu resmileştirdi ve West Brom, kalan üç maçını formaliteye dönüştürdü. Önümüzdeki sezon tek hedef yeniden en prestijli sahnede boy göstermek olacak ve eski Sheffield United patronu Chris Wilder’ın adı sıkça telafuz edilmeye başlandı bile. Sezonun Oyuncusu: Sam Johnstone Futbola Manchester United’da adım atan Johnstone’ın kariyerinin neredeyse tamamı bir alt lig ekiplerine kiralanmakla geçti. Lucas Piazon, Van Ginkel veya Nick Powell gibi örneklerin aksine kiralandığı takımlarda bir şekilde göze girmeyi başardı ve 2018’de 7 milyon euroluk bir bedelle West Brom’a katıldı. Özellikle bu sezon zirvesini yaşayan Johnston, kronolojik olarak önce yedek kaleci olarak göz doldurdu ve ilk 11’e yerleşti. İngiltere Milli Takımı’nın da 26 kişilik aday kadrosunda bulunan Johnstone, takımın bu sezon istediği sonuçla ayrıldığı maçların genelinde başrol oyuncusu oldu. 28 yaşındaki file bekçisi, 8 milyon euro'luk piyasa değeriyle kendi rekorunu egale etti ve kendisini United akademisinden mezun başarılı kaleciler sınıfına dahil etmeyi başardı. Hayal Kırıklığı: Grady Diangana Bir ismin sizi hayal kırıklığına uğratması için, önce hayal vadetmesi gerekir. Sezon başındaki transferiyle West Ham taraftarı ile yönetimini bir kez daha karşı karşıya getiren isim, West Brom kanadında ise coşkuyla karşılanmıştı. İngiliz milli oyuncu, ‘pandemi sezonu’nun ilk ayında, durağan West Brom hücumunun en akışkan parçası gibi gözükse de istikrar anlamında epey başarısız bir sınav verdi. Sonbaharın gelmesiyle beraber ilk 11’deki yerini kaybeden Diangana, dakikalarını da yitirmeye başladı. Ocak ayındaki Black Country Derbisi’nde sakatlanarak tamamen takımdan kopan Diangana, büyük umutlar yeşerttiği sezonu 1 golle tamamladı. Oyuncu, Championship’te kendini kanıtlamaya ihtiyaç duyacak. Sezonun Transferi: Matheus Pereira Transfer konusu, West Brom’un bu sezonki en başarısız kategorilerinden biri kesinlikle değil. Hatta Ocak ayındaki Okay, Diagne, Maitland-Niles gibi eklemelerle kış transfer sezonunu en iyi geçiren ekipler arasında gösterildiler. Ancak bu sezonki transferlere bakıldığında Matheus Pereira inci gibi parlayan bir nüve halide. Takımının küme düşme mücadelesinde başarılı olmasını başaramasa da, bu sezon piyasa değerini arttıran birkaç isimden biri. İki farklı menajerin değişken formasyonlarının her birinde kendi rolünü bulan Pereira, sezonu 12 golle kapatarak Premier League ekiplerinin dikkatlerini üzerine çekmeyi başardı. Sezonun Başarısız Transferi: Karlan Grant Karlan Grant’i başarısız transfer olarak adlandırırken ‘bu sezonluk’ ibaresini es geçmemek gerek. Zira genç oyuncunun Albion’a katacağı daha pek çok şey olduğuna eminim. Baggies için sezonun en maliyetli transferi olan Grant, Bilic’in güvendiği isimlerden biriydi ancak takımın dibe demir atmasının önünde duramadı. Big Sam’in menajerliği altında da formadan tamamen uzaklaştı ancak WBA taraftarı kendisinden umudu kesmiş değil. Charlie Austin ve Mbaye Diagne’nin ayrılmasının ardından kendisi Championship’te santrafor rotasyonunda yeniden ilk sırada ve zorlu ‘debut’ sezonunun ardından eski performansına kavuşacağına kesin gözüyle bakıyorum. Oyuncu The Athletic’te çıkan habere göre ayrılmaya niyetli değil. Sezonun Kırılma Maçı: Fulham vs West Brom Ocak ayının sonunda oynanan maçta West Brom, 1. derece rakibi olan Fulham’a karşı önde götürdüğü dakikalarda yediği Cavailero golüyle sarsıldı ve 1 puanla evine döndü. O günki hayal kırıklığı, bir sonraki hafta oynanacak olan Sheffield maçını da doğrudan etkileyecekti ve West Brom, Allardyce’ın ‘kaderlerini belirleyeceği’ olarak adlandırdığı 2 maçtan 1 puan toplayarak umutları tüketiyordu. Nispeten kolay sayılabilecek Şubat ve Mart ayındaki maçlarda gelen kayıplar, Fulham maçından bağımsız okunamaz.

Haziran 4, 2021
·
Makale
Bir Efsanenin Sonu
Geçen sezon mütevazı kadrosuyla Premier Lig'de beklentileri en çok aşan takımdı Sheffield United. Bu takıma gol atmak neredeyse imkansızdı. 19-20 Premier Lig sezonunda namağlup Liverpool, Manchester City ve Manchester United'ın arkasından en az gol yiyen 4. takımdı Sheffield. Peki bu başarının sırrı neydi? O konumdan lige onuncu haftada havlu atacak konuma nasıl geldiler? Bu sorulara cevap arayalım. Biraz eskilere giderek tabii. Chris Wilder Sheffield'ın başına geçtiğinde kadro kalitesi bakımından oldukça şanslıydı. O kadar şanslıydı ki, 7 futbolcu League One'dan Premier Lig'e giden bu yolda Chris Wilder'a eşlik edecekti. Hatta bazı oyuncular genç yaşta takımın seviyesini çoktan aşmış, üst liglerdeki takımlara transfer olmuştu. Onlardan biri Southampton'da sezonun oyuncu diyebileceğimiz Che Adams'tı. Henüz 19 yaşındayken Wilder'ın şans verdiği futbolcu o sezon takıma 12 gollük katkı sağlamış, sezon sonu ise Birmingham'ın yolunu tutmuştu. Dominic Calvert-Lewin ve Aaron Ramsdale ise bu takımın diğer genç yetenekleriydi. Böylesine sağlıklı bir yapıda doğru sistemi bulan Wilder, Championship'e çıktığı ilk sezonda herkesin küme düşme adayıyken beklentileri aşıp onuncu sırada bitirmesini sağlamıştı Sheffield'ın. Bu dönemde verilen sağlıklı kontratlar, istikrarın en temel sebebiydi. Kontrat konusunda o kadar iyilerdi ki, onuncu bitirdikleri Premier Lig sezonunda ligin açık ara en düşük maaş bütçesine sahip takımıydı. Bu başarı bu durumda daha da anlam kazanıyordu. Rüya gerçekleşmişti artık, devlerin arasında "Ben de varım" diyerek çok zor bir başarı yakalamışlardı. Mâli durumun sıkı kontrolü, sportif başarıyla birlikte gelen gelir, yayın gelirleriyle birleşince çok iyi bir gelir sağlamışlardı. Artık harcamak zorundaydılar ve zorunda oldukları için korkunç bir baskı oluşacaktı kuşkusuz. Championship'te 22 gol atan Oliver McBurnie, kendi altyapısından çıkarıp Bournemouth'a sattıkları İngiltere U-21 takım kalecisi Aaron Ramsdale, yine Bournemouth'ta beklentileri karşılayamayan Lys Mousset, 17 yaşında Derby'de ilk 11 oynayan Jayden Bogle, Oliver Burke, Rhian Brewster derken müthiş bir para harcamıştı Sheffield. Küme düşmenin en büyük sebebi gelen oyuncuların beklentileri karşılayamamasıydı. Toplam 45 milyon Pound harcadıkları Oliver McBurnie ve Rhian Brewster ikilisi toplam sadece 1 gol 1 asist katkısı verebilmişti. Aaron Ramsdale ise Dean Henderson'ı mumla aratıyordu. Bozulan savunma yapısı Sheffield'ı çok kötü etkiledi ve bu sezon en çok gol yiyen ikinci takım oldular. Hâl böyle olunca zaten küme düşmemek imkansız olurdu. Karalara bağlamayalım, Sheffield'ın genç futbolcularının hâlâ harika potansiyelleri var ve harika bir menajerle anlaştılar. İleriki yıllarda Sheffield United adını tekrar duyacağımıza eminim, son olarak sezon ödüllerini verip bir sonraki takıma geçelim. Sezonun Oyuncusu: Aaron Ramsdale Hayda! Hocam az önce yemedik mi bu arkadaşı? Evet biliyorum hem hayal kırıklığı hem de sezonun oyuncusu ödülü garip gelecek ama Aaron Ramsdale'ın hayal kırıklığı olmasının sebebi, United'ta De Gea'yı bile kesen Dean Henderson performansıydı. Aynı zamanda 22 yaşında olduğu için biraz pozitif ayrımcılık yaptım. Euro 2020 kadrosunda kendine yer buldu bile, tabi ki Dean Henderson'ın yedeği olarak. Sezonun Hayal Kırıklığı: Chris Wilder Bence büyük bir Sheffield United efsanesi olan Chris Wilder, tepetaklak giden takımda hiç sorumluluk almadan, hiçbir şeyi değiştirmeden hatta bazen oyuncularla tartışarak Sheffield'ın küme düşüşünü izledi. Kendi yarattığı bu takımın onun seviyesini aştığını düşünüyorum. Biraz daha cesur olabilirdi. Sonuçta 5-0 yenilmekle 1-0 yenilmek arasında ne kadar fark var? Sezonun Transferi: Jayden Bogle İngiltere Milli Takım kadrosuna sadece sağ bek alsak muhtemelen bu takım Euro 2020'de çeyrek final oynar. Bu oyuncu grubunun içinde en gösterişsiz ve sessiz sedasız ilerleyen Jayden Bogle ileride Sheffield için çok önemli bir oyuncu olacak. Sezonun Başarısız Transferi: Rhian Brewster Jürgen Klöpp'ün "Satmasaydık A takımda kesinlikle şans verirdim." dediği genç yetenek Sheffield'ta korkunç bir sezon geçirdi. Hiçbir skor katkısı sağlamayan genç futbolcu İngiltere Milli Takımının bütün alt yaş takımlarında oynamış, hatta annesi Hülya Brewster hanım sebebiyle aldığı Türkiye Milli takım davetini İngiltere Milli Takımından gelen davet için reddetmişti. Böylesine büyük bir potansiyelin böyle bir sezon geçirmesi üzücü tabii ki. Neyse ki henüz çok genç ve önünde onu bekleyen koca bir kariyer var. Sezonun Maçı: Leicester vs Sheffield United Chris Wilder ile yolları ayırdıktan sonra alt sıralarında da çok karışık olması sebebiyle çok çok az bir şansı vardı Sheffield'ın. Pragmatist, sonuç odaklı bir teknik direktör ile kümede kalabilirlerdi. Fakat Chris Wilder'ın yerine gelen Paul Heckingbottom henüz ilk maçında ligin sürpriz takımı Leicester'dan tam beş gol yemiş, paramparça olmuştu. Kuşkuşuz en ufak bir umut da kalmamıştı Sheffield taraftarında.

Haziran 4, 2021
·
Makale