aposto-logoPerşembe, 23 Mart 2023
aposto-logo
Perşembe, Mart 23, 2023
Premium'a Yüksel

Ebru Özmen Biter

Ebru Özmen Biter
Yazar @ Dünyahali

LATEST STORIES

Vision Art Platform

Vision Art Platform, Pınar Akkurt ’un ileri dönüşüm düşüncesi ile oluşturduğu “Şeyler” isimli kişisel sergisine ev sahipliği yapıyor. Sergi , atıkların dönüştürülerek yaşamsal döngüye nasıl kazandırılabileceğini sorguluyor. Akkurt, mekana özgü yerleştirme, heykel ve videolar ile üretimlerini sunuyor. Sergide plastik poşetler, karton ve teneke kutular, gündelik ambalaj atıkları gibi birçok nesne var olan formunun dışında sergileniyor. Yaşamımızı etkileyen ekolojik krizin etkilerinin ve ürettiğimiz atıkların ürkütücü boyutunun sanata etkisini görmek isterseniz sergiyi 25 Şubat’a kadar Pazar ve Pazartesi hariç her gün ücretsiz olarak ziyaret edebilirsiniz.

03 Şub 2023

Sihirli İçecek: Çay

Efsaneye göre, Çin imparatoru ateşte su ısıtırken hava rüzgarlanır. Başının üstündeki ağaçtan birkaç yaprak savrulur ve kaynayan suya düşer. Sudan güzel kokular çıkınca imparator demi tadar ve çayın tiryakisi olur. Çay ( Camellia sinensis ) 10. yy da Çin'in milli içkisi haline gelir, 12. yüzyıldan sonra da Japonya'da yaygınlaşır. 17. yüzyıldan itibaren Avrupa'da duyulmaya başlar. İngilizler, 19. yüzyılda Çin'de çayın nasıl yetiştirildiğini öğrenir ve Hindistan'ın Assam bölgesinde ve Güneydoğu Asya ülkelerinde çay üretimine başlayıp çay ticaretine hakim olurlar. 19. yüzyılda Amerikalılar çay nakliyatı süresini azaltırlar, böylece çay ucuzlar ve geniş kitlelere yayılır. Türkiye çayla 19. yüzyılın başlarında tanışır. O zamana kadar hep kahve içilir, çay ise hiç bilinmez. 1800’lü yılların sonunda çay tarımına yönelik ilk denemeler yapılsa da ilk ürün 1924 yılında Zihni Derin tarafından Rize’de alınır. 1947 yılında ise Rize'de ilk çay fabrikası üretime başlar. Dünyaya baktığımızda, Çin en büyük çay üreticisi konumunda. Hindistan ikinci, Türkiye ise 5. sırada yer alıyor. Ülkemizde sudan sonra en çok tükettiğimiz içeceğin çay olduğunu hepimiz tahmin edebiliriz aslında. Bizi ise sırasıyla İrlanda, Birleşik Krallık, Pakistan, Rusya ve Fas izlemekte. Çin’de, çay önceleri ilaç olarak kullanılmış, yaşamı uzatan ve canlılık veren bir sağlık içeceği olarak görülmüş. Günümüzde de geleneksel Çin tıbbında bu özelliğini sürdürüyor. Her bölgenin kendine özgün çay demleme teknikleri var. Örneğin, Çin’in Fujian eyaletinde Gongfu çayını demlemek ve içmek özel bir çay sanatı haline gelmiş. Çinliler çay içerken çayın tadını çıkarmaya ve çay içilen ortamın sakin ve havasının taze ve temiz olmasına önem veriyor. Japonya’ya çay Çin’den Japon Budist rahipler aracılığı ile gelmiş. Efsaneye göre, Bodhidharma meditasyon esnasında uyanık kalmak için göz kapaklarını kesmiş ve göz kapaklarının düştüğü yerde çay yaprakları yetişmiş. Japonlar çay hazırlamasını, sunmasını ve içmesini rituel haline getirmiş, felsefesini derinleştirmiş. Ülkede çay bir sanat eseri gibi yorumlanıyor. Japon evlerinin bahçesinde sadece çay seremonilerinde kullanılmak üzere özel tasarlanmış evler bulunuyor. Bu minimalist evlerde ilk göze çarpan basit bir çiçek düzenlemesi oluyor. Seremoniye katılanlar sadece yaşadıkları ana ve içtikleri çayın verdiği keyfe odaklanarak çay sanatını birlikte yaratıyorlar. Ülkemizde en çok Doğu Karadeniz’de yetişen siyah dökme çay tercih ediliyor, Gürcistan sınırından Fatsa‘ya kadar uzanan alanda yetiştiriliyor. Ülkemiz, çay bahçelerinin tamamına kar yağan tek ülke. Bu da verimliliğini olumlu yönde etkileyen bir unsur. Çay bitkisi, yaz kış yemyeşil olan bir bitki. Ülkemizde çay tarımını sürdürülebilir kılmak büyük önem taşıyor, bu da sağlıklı toprak ve bu konuda çiftçinin bilinçlendirilmesi ile birebir ilişkili. Çay tarımı, bölge insanı ve ekonomisi büyük önem taşıyor. Bölgede sürdürülebilir çay tarımı konusunda çalışmalar özel sektör ile özellikle TEMA gibi sivil toplum kuruluşları işbirliğiyle özenle takip ediliyor. Çay yüzyıllardır bizleri bir araya getiren adeta sihirli bir şifa içeceği, hem ruhumuza iyi geliyor hem de bedenimize. Çayın olduğu yerde sanata da yer açılıyor ve her kültürde farklı bir anlam kazanıyor. Mükemmel çayın ise tek bir tarifi yok. Kültüre, bölgeye ve çayın çeşidine göre farklılık gösteriyor. Çay demlemenin püf noktası ise narin çay yapraklarının su ve ısı ile uyumunu sağlamak. Bu da özen, zaman ve farkındalık gerektiriyor. Lezzetli bir çay demlemek için demliğin cam, porselen ya da topraktan olması; suyun taze ve kireçsiz olması büyük önem taşıyor. Çay, demliğimize gelinceye kadar uzun bir yolculuktan geçiyor ve her aşamasında büyük özen gösterilip emek harcanıyor. Bunun farkında olarak çayımızı demlemek, bardağımızı seçmek, her yudumda çayın lezzetini ve yaşadığımız anın kıymetini hissedebilmek aslında hepimizi birer çay sanatçısı yapıyor. Haydi, şimdi bir bardak çaya ne dersiniz?

16 Ara 2022

Aralık Ayı Sürerken

Veda etmeye hazırlandığımız 2022 yılının Aralık ayı farklı ve ilham verici pek çok etkinlik ile dolu. Bu sayıda ise sizler için dünyamızla dost ve onun geleceğini gözeten seçenekler var. Yeni gelen yılı hevesle ve umutla karşılamak dileğiyle… Bu Son Şansımız Mı?, Salt Beyoğlu, 8 Aralık – 30 Aralık 2022 İklim değişikliğinin etkilerine dikkat çekmeyi amaçlayan Bu Son Şansımız Mı? , beş belgesel filmi bir araya getiriyor. Program, iklim değişikliğine bağlı olarak değişen ekolojik koşullara uyum bağlamında tarım ve gıda sistemlerini ele alıyor. 8-11 Aralık tarihlerinde Salt Beyoğlu’nda gerçekleştirilecek ücretsiz gösterimlerin ardından tüm filmleri saltonline.org üzerinden çevrimiçi olarak izleyebilirsiniz.. İnsan Eli Değmiş” Sergisi, Kalyon Kültür Kalyon Kültür, Nişantaşı Taş Konak’ta “ İnsan Eli Değmiş ” karma sergisi sürüyor. Ceren ve Irmak Arkman’ın küratörlüğündeki sergi, insanın çevre üzerindeki etkisine odaklanarak iklim krizine dikkat çekiyor. Sergiyi 17 Aralık 2022 tarihine kadar ücretsiz olarak gezebilirsiniz. Agnes Denes ve Yaşar Kemal’in İki Eserine ‘Doğa-İnsan İlişkisi’ Üzerinden Ekoeleştirel Bakış, 16 Aralık 2022 Agnes Denes’in Sakıp Sabancı Müzesi’nde gerçekleşen Yaşayan Piramit sergisi sürüyor. Bu kapsamda gerçekleşen “ Yaşayan Piramit Konuşmaları ”nda, yazar Buket Uzuner, Yaşayan Piramit ile Yaşar Kemal’in romanı Deniz Küstü ’den yola çıkarak çağımız kent insanının doğanın bir parçası olduğu gerçeğini unutması üzerine konuşacak. 16 Aralık saat 16.00’daki etkinliğe ücretsiz olarak katılabilirsiniz. Gönüllü Okulu, Tarımda Gönüllülük, 13 Aralık 2022 Tarımda Gönüllülük programı ile “Tarladan sofraya nasıl bir süreç işliyor?", "Onarıcı tarımın ekosistemini nasıl oluşturabiliriz?", "Tarımla uğraşmanın kişiye katkısı nedir?” gibi konular konuşulacak. 13 Aralık’ta gerçekleşecek programdaki konuşmacılar tarımda gönüllülük alanında çalışmalar yapan Yeni Kent Çiftçisi Bediz Yılmaz, KE-Çİ, Anadolu Meraları Eşkurucusu Durukan Dudu, Buğday Derneği Strateji Kurulu Üyesi Güneşin Oya Aydemir olacak. Onaranlar Kulübü ile İleri Dönüşüm 101, 14 Aralık 2022 Onaranlar Kulübü, "İleri Dönüşüm 101 Kendin Yap Yeni Yılı Hediyesi " atölyesi 14 Aralık’ta HOPE Alkazar’da gerçekleşecek. Atölyede atık malzemeleri kullanarak yeni yıl süsleri ve hediyeleri üretebilirsiniz. KTSM Perşembe Pazarı Yeni Yıl Edisyonu, 15 Aralık 2022 KTSM Perşembe Pazarı Yeni Yıl Edisyonu 15 Aralık’ta gerçekleşiyor. Yavaş üretimi destekleyen sürdürülebilir markalar arasından kendinize ve sevdiklerinize yerel tasarım, doğa dostu ve el yapımı hediyeler seçebilirsiniz.

09 Ara 2022

Cennetsi

Contemporary Istanbul Vakfı Cocoon sanat alanında, İdil İlkin’in "Cennetsi” sergisi sürüyor. Cennetsi, biyo- ışıma yoluyla, insan ve bitki arasındaki işbirliğini düşünmeye ve bu işbirliğinin sunduğu olanakları keşfetmeye davet ediyor. İdil İlkin, iklim değişikliği sorununu ele aldığı son dönem işlerinde, küresel iklim adaletsizlikleri ve ekolojik yıkımlara dikkati çekİyor. Sergide, biyo-sanat yolu ile alternatif yenilenebilir enerji modellerini ele alıyor. Sanatçı, bilimsel bir buluştan esinlenerek, ateş böceklerinde bulunan biyo-ışıma enzimi lusiferazı nanoparçacıklar yardımıyla bitki yapraklarına uygulayarak parlak bir ışık yaymalarını sağlamış. Cennetsi ile bizleri biyo-ışıma, alternatif bir geleceğin parçası olabilir mi sorusunu düşünmeye teşvik ediyor. Serginin küratörü Ekmel Ertan ise “Ağaçlar ışık yaymaya başlasaydı sokaklarımız nasıl olurdu? Kimyasal enerjiyi bitkiler yardımıyla ışığa dönüştürmek çevre sorunlarının çözümüne katkı sağlar mı? Bitki haklarından bahsedebilir miyiz? ” sorularını soruyor. Cennetsi, Fişekhane Cocoon sanat alanında 16 Ekim tarihine kadar ziyaret edilebilir.

07 Eki 2022

17. İstanbul Bienali Çocuklara Soruyor

İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından düzenlenen 17. İstanbul Bienali, 17 Eylül’de başlıyor. Bienal kapsamındaki “ Kuşlar Ne Düşünüyor? ” projesi, 6-14 yaş arasındaki çocukları, yetişkinleri ve öğretmenleri bulundukları yerdeki kuşları gözlemlemeye ve doğayla bağlantı kurmaya çağırıyor. Öğretmenler, çocuklarla birlikte iklim değişikliği, yaşam biçimleri, üretim, tüketim ve geleneksel ekosistemler ile ilgili bağlantılar kurmaya ve sorular sormaya teşvik edilecek. Hazırlanan rehberlerle, “Kuşlar ne düşünüyor?” , “Bizimle konuşabilselerdi ne derlerdi?” , “Kuşları izleyerek neler öğrenebiliriz?” gibi sorularla, çocukların dinleme, gözlemleme, konsantre olma, belgeleme ve araştırma becerilerini geliştirmesi hedefleniyor. Detaylı bilgi, rehberlere ulaşım ve katılım için burayı tıklayabilirsiniz!

16 Eyl 2022

Terra Madre Anadolu - İzmir 2022

“ Bir Tabak Ot Yemeği Foto-Belgesel Sergisi ”, İzmir’de yetişen yabani otlarla yapılan ot yemekleri kültürünün kuşaklararası aktarılmasını hedefliyor. Bu doğrultuda gastronomi öğrencilerini ve geleneksel yöntemlerle bu otları pişiren kişileri buluşturuyor. İzmir yemek kültürünün geniş kitlelerle buluşması, yenilebilir yabani otların araştırılması ve doğal ortamlarında belgelenmesi, bu otlardan yapılan yemeklerin sunulması için projelendirilen foto-belgesel sergisi, Adil Alpkoçak , Aylin Telef, Ayşegül Çetinkalp, Nejat Gündüç , Veyis Polat ve Yılmaz Bulut’un çektikleri fotoğraflardan oluşuyor. Sergi, 30 Eylül 2022 tarihine kadar İzmir Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi’ nde ziyaret edilebilir. ‘‘Kovan, ‘‘Kurda Kuşa Aşa ve Göze ’ ve ‘‘Meyve Tabağı’’ Sergileri Kovan sergisinde, Nihat Özdal küratörlüğünde, Beyza Durhan’ ın arılarla yaptığı heykelleri ve Nadide Acar Karaca ‘nın tablolarını görebilirsiniz .Nadide Acar Karaca, “ İnsanlık, doğadaki tahribatlarını telafi edebilmek için, tüm ömrünce bir çay kaşığının 12 de biri kadar bal üreten işçi arının iradesine nazire yapacak bir sabıra muhtaç” diyor. Kurda Kuşa Aşa ve Göze sergisinde, tohum gözlemcisi Lalehan Uysal , Nihat Özdal küratörlüğünde tohumların gizli güzelliğini farklı bakış açıları ile sunuyor. Sanatçı, ”Her deklanşöre bastığımda toprağına tohum serpen Anadolu insanının, ektiğinin sadece insan için değil, tüm canlılar için olduğuna dair kadim niyetini tekrarlıyorum; ‘Bu tohumlar kurda, kuşa, aşa… Ve sonuna bir kelime daha ekliyorum; ve göze.." diyor. Meyve Tabağı sergisinde Buse Atay küratörlüğünde sanatçılar, pek çok meyveyi tuvallere taşıyarak Anadolu'daki meyve kültürüne dikkat çekiyor ve meyvelerin mutfaklarda kullanımı ile ilgili geleneksel tarifleri sergiliyor. Terra Madre Anadolu kapsamındaki sergiler, İzmir Kültürpark Atlas Pavyonu’nda 18 Eylül’e dek görülebilir!

09 Eyl 2022

Kommagene Bienali

Bu yıl ilk kez düzenlenecek olan Kommagene Bienali , Adıyaman’ın Kahta ilçesinde Canan Şahin, Murat Germen, Ebru Ceylan, Jerome Symons, Bonggi Park gibi 23 ülkeden 53 sanatçının katılımıyla gerçekleşiyor. Bienalin küratörlüğünü Nihat Özdal üstleniyor. Adıyaman Kahta ve çevresi zengin tarihsel dokuya sahip ve pek çok uygarlığın izlerini taşıyor. Bölgedeki tarihi mekanlar bienal kapsamında sergi alanları olarak kullanılıyor. Kahta Kalesi, Nemrut Zirvesi, Cendere Köprüsü, Arsemia antik merkezi ve Atatürk barajındaki adalarda farklı disiplinlerden sanatçılar doğal malzemeler kullanarak yaptıkları yerleştirmeleri sergileyecek. Bienal sanatçılarından Dilan Bozyel ise, “ Biz fotoğrafçılar, dünyayı görmek için bu yeryüzüne gönderildik. Tarihe, doğaya en silahsız ve en teslim halimizle gözümüzü emanet ediyoruz. Dünya’yı fotoğraflamanın göz hakkı olduğunu düşünüyorum ve çalışmam aracılığıyla dünya gezegeni ile uygar bir anlaşma yapıyorum. ” diyor. Kommagene Bienali 20 Ekim tarihine kadar sürüyor olacak!

26 Ağu 2022

Müzede Sahne

Sakıp Sabancı Müzesi 'nde gerçekleşen ve Emre Koyuncuoğlu'nun sanat yönetmenliğini üstlendiği Müzede Sahne : "Dünya 419 PPM Bir Sahne", iklim krizi ve ekolojik yıkımı odağına alıyor ve insan faaliyetlerinin doğaya verdiği zarara dikkat çekiyor. Milyonda parçacık sayısı anlamına gelen “Ppm” (parts per million), atmosferdeki ortalama karbondioksit miktarını ifade ediyor. “ 419 ppm ” ise atmosferdeki en güncel ve dünya tarihindeki en yüksek karbondioksit miktarının ölçüm değeri ve bu durum insan kaynaklı faaliyetlerin bir sonucu. Müzede Sahne oyun, performans, panel gibi çeşitli etkinlikler ile müzenin farklı noktalarında bu temayı işliyor. Daha sürdürülebilir bir dünya için büyük bir yatırım yapılarak Leed Gold V4 sertifikasına sahip olan ve kullandığı enerjinin yüzde yüz yeşil enerji santralleri tarafından sağlandığı Türkiye’nin tek ⁣⁣“ Yeşil Müze ”si Sakıp Sabancı Müzesi’nin, iklim krizi farkındalığına sanatla alan açması çok değerli. Müzenin iklim üzerine çalışmaları İstanbul Bienali kapsamında da sürüyor olacak. Sahne sanatlarında ekolojik yıkımı ve iklim krizini konu edinen hikayelerimizin olmaması üzerine bir yeniliğe gidilmiş ve Müzede Sahne için sanatçılara Sabancı Vakfı ve Sakıp Sabancı Müzesi tarafından üretim desteği verilmiş. Oyunların bir kerelik değil sezon boyunca sahnelenmesi, iklim krizinin konuşulur olması önceliklendirilmiş. Öyle ki oyunlar, Müzede Sahne’deki prömiyerlerinin ardından sezon boyunca farklı tiyatrolarda sergileniyor olacak ve iklim acil durumu sahnelerde daha çok konuşulmaya devam ederek müzeden topluma yayılacak. Müzede Sahne’de bu haftasonu düzenlenecek ücretsiz paneller “Ekolojik Yıkım ve Kültür Sanat Politikaları” ve “Ekofeminizmler”. Proje Difüzyon yapımı "Taş", Biteatral yapımı "Libido”, ve Kumbaracı50 yapımı "Tek Kullanımlık Hikaye" için biletlerinizi ise mobilet üzerinden edinebilirsiniz.

12 Ağu 2022

Adatepe’de Buket Uzuner ile Birlikte

Adatepe Köyü , Edremit Körfezi'nin kuzey ucunda, Küçükkuyu’ya 4 km mesafede, yaklaşık 260 rakımlı tarihi ve doğal zenginliğe sahip servi, badem, çam ve zeytin ağaçları ile çevrelenmiş çok güzel bir köy. Sabahları keçi çıngıraklarının sesi ve mis gibi bir hava uyandığınız, oksijen yoğunluğunun dünyada en fazla olduğu yerlerden biri olan Kaz Dağları bölgesinde. Çevre bilincinin en yüksek olduğu yerlerden biri Adatepe köyü. Köyde bulunan tarihi bir binadaki Adatepe Taşmektep ise, felsefe, tarih, edebiyat, sanat, matematik, astronomi, gibi çeşitli disiplinlerde seminerlerin verildiği ve sanatçıların atölye çalışmaları yaptıkları bir mekan. Farklı ilgi alanları olan, tatillerini yeni bilgiler, deneyimler ve dostluklar edinerek doğanın kucağında sakin bir şekilde geçirmek isteyenlerin ise uğrak noktası. Öyle ki seminerleri çam ağaçları arasındaki tarihi binada ve duvarlarında pek çok sanatçının, bilim insanının ve düşünürün fotoğraf ve eserleri ile bezenmiş ortamında almak çok motive edici. Geçtiğimiz yıllarda bir haftalık bir eğitim programına benim de katıldığım Taşmektep, eski bir ilkokul ve 90’lı yılların sonundan beri ise nice eğitimci, sanatçı ve öğrencinin bir araya geldiği mekan olmasıyla bilgiyi almaya davet edici büyülü bir yer adeta. Ders araları ya da sonrasında ise deniz, doğada yürüyüş yapma ve yörenin leziz zeytinyağları ile yapılmış yemeklerinden tatma imkanının olması da tatili eşsiz kılan unsurlar arasında. Adatepe Taşmektep, 27-28 Ağustos’da Buket Uzuner ’i ağırlıyor. Buket Uzuner, ülkemizin en değerli romancı ve hikâyecilerinden. Kendisi aynı zamanda çevre bilimci, hayvan ve çevre hakları savunucusu. Uzuner, eserlerinde iklim değişikliği ve etkilerini işliyor. Seminerinde, dünyada yaygınlaşan “İklim-kurgu” türü, yazarın iklim değişikliği ve çevre sorunlarını ele aldığı ve Türk Mitolojisi’nden fantastik ögeler kullandığı Su, Toprak, Hava ve Ateş adlı “Tabiat Dörtlemesi” romanları üzerinden inceleniyor olacak. Yazar, bir modern çağ eko-destancısı rolüyle, ekoloji, mitoloji ve psikomitolojiyi edebiyatla buluşturma serüveni hakkında okuma ve deneyimler paylaşacak. Siz de bu buluşmada yer almak ister misiniz?

29 Tem 2022

Nergiz Yeşil ile Röportaj

Nergiz Yeşil, atölyesini bir laboratuvar gibi kullanan ve deneysel çalışan bir sanatçı. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Heykel Bölümü lisans ve yüksek lisans mezunu. Yüksek lisans tezi ise “ Sanat Yapıtında Biyolojik Materyal Kullanımı ” başlığı ile biyo-sanat üzerine. Nergiz Yeşil sanatı için kullandığı malzemeleri kendisi üretiyor. En çok kullandığı malzemelerin başında ise kombucha mantarları geliyor. Nergiz Yeşil ile CIF Dialogues’un Yuvam Dünya katılımıyla düzenlediği “ Ekolojik Krize Karşı İz Bırakmayanlar ” söyleşisi öncesinde Tophane’deki atölyesinde tanıştım. Semtin büyülü dokusu içindeki atölye; sanatı için kullandığı pek çok deneysel organik malzeme, ağaç dalları, kombucha mantarları , doğal atık malzemeler ve bunlarla üretilmiş eserlerle bezenmiş sıradışı bir çalışma ortamı.. Nergiz Yeşil’in merak ettiğimiz konular hakkındaki düşüncelerini sanatını rehber alarak öğrenmek istedik! Eserlerinizde organik ve biyolojik malzemeler kullanıyorsunuz; biyoloji ve sanat deyince... Bireysel hassasiyetlerim doğrultusunda; sanatın biyoloji ile interdisipliner ve mutlidisipliner olarak yapılanabilmesinden yararlanarak sanat pratiğimi şekillendiriyorum. Süreç içinde ise daha derin ve grift bir hal aldığını, bütünleştiğini gözlemleyebiliyorum. Kritik evrensel olay ve olgular üzerine düşünmeyi, araştırmayı, konuşmayı sanat nesnesi üzerinden gerçekleştirirken izleyici ile de nitelikli bir iletişim kurmuş oluyorum. Eserlerinizde kullandığınız malzemeleri kendiniz üretiyorsunuz ve yine kendi ürettiğiniz doğal boyalarla renklendiriyorsunuz ; sürdürülebilirlik ve ileri dönüşüm deyince .. İleri ve geri dönüşümden önce minimum tüketimi önceleyen tutumları benimsiyorum. Günlük eylemlerimin yanı sıra sanat pratiğimde de elimden geldiğince bunu gözetiyorum: Sanat eseri üretmek maksadıyla malzeme üretmek veya malzemeyi yetiştirmek; bu bağlamda tercih ettiğim ilk davranış. Eserin gerekirse-istenirse doğaya zarar vermeden çözünebilir olmasını, geri ya da ileri dönüşebilir malzemelerden oluşuyor olmasını önemsiyorum. Sanat nesnesinin kalıcılığını sağlamak için doğaya ve insanlığa bedel ödetecek materyal tercihlerine dayanan üretim biçimlerini yapmayı çok da gerekli görmüyorum. Sanata işlevsellik, sanatçının sorumluluğu, sanatsal ifade biçim tercihlerinde bireysel etik algımla sınırlı otokontrolü sağladığım bir dünyam ve üretim yöntemin var. Odağında doğal malzemeler olan atölyeler yapıyorsunuz ; iklim krizi deyince.. İletişim, etkileşim başlatan etkinlikler bunlar, odağında sanat nesnesi üzerinden ekoloji ve epistemoloji konuşmaları olan ve tabi bireysel olarak neler yapılabileceğine dair fikir alışverişi yapılan… Ayrıca sanat eseri üretmekle ilgili yaygın inanışları da tartışmaya açmayı sağlıyor bu atölyeler. Bu kanıksanmış sanatsal malzemelerin dışında her gün gördüğümüz ve tükettiğimiz nesnelere başka bir gözle bakmayı da çağırıyor. Salatalıktan havuçtan kağıt , kombuchadan resim, hayvan ve insan kıllarında heykeller, ceviz kabuğundan kahveden pancardan boyalar gibi… Bulmak, toplamak, tüketmeden önce üretmek gibi… İklim krizine karşı bireysel çabamın bir parçası aslında. Beslenme biçiminizi ve duygusal durumunuzu gözlemleyerek sanatınıza deneysel bir yön katıyorsunuz; eko-anksiyete deyince… Döngüsel bir biçimde mütemadiyen maruz kaldığım veya kendimi de maruz bıraktığım bir durum bu aslında. Her anlamdaki tüketimle hesaplaşırken, gitgide eylemsizleşmek ve bunun çözüm de olmadığını farkedip, tekrar değerlendirmek ve “mümkün mertebe” tüketimi minimuma indirmeyi gözeterek tekrar hareket alanı açmak gibi gelgitler… aslında bir terazi mantığında, sanatsal üretim ile bunu gerçekleştirmek için neyi ne kadar tüketmem gerektiğiyle yüzleşmek gibi bu süreçlerin ağırlığı… Aynı zamanda fiziksel ve mental beslenme ilişkisine, bağırsak- duygudurum ilişkisi üzerinden bakmak da anksiyete tetikleyicisi olabiliyor. Doğadan besleniyor ve üretiyorsunuz; “yuvamız dünya” deyince... Varoluş maksadını-anlamını, aidiyeti hatta mutluluğu hiyerarşik bir düzende algılamadan-aramadan da bulabiliriz. K urgu ihtiyaçlar, duygusal açlık, statü için satın alma gibi tüketim teşviklerini analiz etme refleksi oluşturabilirsek ve eylemlerimizi buna göre şekillendirebilirsek, dünyayı tüm canlılar için adaletli yaşam alanı sağlayan bir yuva yapabiliriz.

22 Tem 2022