aposto-logoÇarşamba, 31 Mayıs 2023
aposto-logo
Çarşamba, Mayıs 31, 2023
Aposto Üyelik

Rana Mengü

Rana Mengü
Editor @ Aposto

LATEST STORIES

KA-AN İstanbul

26, 28, 32, 34, 40, 42, 44, 46. Mavi, yeşil, mor, pembe, pullu, pulsuz. Arnavut kaldırımları arasına sıkışmış karton koli parçaları arasında, ayakkabıya yapışan koli bantları eşliğinde KA-AN İstanbul ’a, kurucusu İbrahim Erdinç’e doğru atıyoruz adımları. Saat 12.49, Meşrutiyet Caddesi Kodaman Sokak’ta etraf yeni yeni kalabalıklaşıyor, öğrenmek istediğimiz: Osmanbey kimin mahallesi? Toptancıların, satış temsilcilerinin, tasarımcıların ve moda endüstrisindeki birçok kişinin buluşma noktası Osmanbey nasıl bir semt? Mahalledeki birliktelik başka mahallelerle/şehirlerle/ülkelerle nasıl bir iş birliği içinde? Perakende satışın başladığı Rumeli Caddesi ile Valikonağı Caddesi arasında, Şair Nigar Sokak’tan Şişli’ye kadar olan kısım benim için Osmanbey. Zamanında Sultan Hamam'da yapılan tekstil daha da gelişerek Osmanbey'e taşındı. 1995 yılında mahalleye geldim, geldiğimde hâlihazırda düzen kurulmaya başlanmıştı bile. İlk geldiğim dönemlerde konutlar daha çok oturuma açıktı. Başlarda giriş katları tekstil atölyelerinin showroom’u oldu, sonra üst katlar da imalata dahil oldu ve yayılım başladı. Osmanbey’deki tekstil sektörü mahalleye sığamayınca arayışa geçildi. Üretim Çağlayan, Okmeydanı, Merter ve Güngören taraflarına doğru kaydı. Ama Osmanbey konum itibarıyla çok değerli bir yerde olduğu için de ilk baştaki sisteme geri dönüldü; mahallede genellikle sadece showroom’lar var artık. Mahallelerin ritmi bu aslında: Önce keşfediliyor, sonra üretiliyor, ardından yayılıyor, yayıldıkça komşu mahallelere taşıyor ve başlangıç noktasındaki boşluğa geri dönülüyor. Osmanbey ne kadar boşalırsa boşalsın yine Osmanbey’dir. Atıl kalması mümkün olmayan bir merkez. Şu andaysa tekrar Osmanbey’de mesken kavramı revaçta, konutların kullanım alanları değişiyor. Airbnb mantığıyla kısa dönem sirkülasyonu artıyor. Bu da 2023 Osmanbey’inin mahallelisini oluşturuyor; çok kültürlü, değişken ve kalıcı. Osmanbey'in hayatı bu. Tekrar döngüsünün başındayız biz de; yerleşik yaşamın kurulmaya başladığı evre. İbrahim Bey Atölyenin Osmanbey ile ilişkisi nasıl oluştu? 2005 yılına kadar buradaki tekstil sektörü iç piyasaya hitap ediyordu. Bizim için yabancı Anadolu esnafıydı, 2005 sonrası internetin de sayesinde Osmanbey dünyaya açılmaya başladı. Bir nevi Osmanbey ülkelerin tekstil konusunda buluşma noktası, iletişim köprüsüne dönüştü. Güney Amerika, Almanya, Hollanda, Fransa, Kosova, Filistin ve daha birçok farklı coğrafyadan müdavimlerimiz var artık. Her ay düzenli iletişimde olduğumuz yurtdışından dostlarımız oldu. İlk başlarda yüz yüze iletişim daha hâkimdi, bir dönem Covid-19’un da etkisiyle tamamiyle online'a dönüldü ama şimdilerde tekrar mahalle ziyaretleri başladı. Abdi İpekçi ve Rumeli’nin yoğun olması, oradaki ürünlerin perakendelerinin görülmesi insanları üretimin yapıldığı sokaklara yönlendiriyor. Nişantaşı’nın arka sokakları Osmanbey’in müdevimlerini oluşturuyor aslında. Mahalleye gelmeyi seçenler merak edenlerden oluşuyor genellikle. Bu da bizim daha sağlam ilişki kurmamızı sağlıyor. Yıllar önce bir elbise almaya gelenler şimdi ülkelerindeki mağazaları için tasarımları toptan alıyor. Kurulan iletişim sayesinde edindiğimiz aile dostlarımız bile oldu. Tekstil sektörüne “doğal olarak tahsis edilmiş”, mahalleye yayılan açık hava ticaret merkezinde bu işi yapmanın ne gibi kolaylıkları ve zorlukları var? Bu birliktelik aslında mahalleye daha çok müşteri çekmemizi sağlıyor. Bugün altın almak istenildiğinde ilk akla gelen yerlerden biri Kapalıçarşı. Sebebi bu toplaşma, bir aradalık. Aynısı Osmanbey için de geçerli. Tekstil’in Kapalıçarşı’sı diyebiliriz buraya. Konumu gereği etrafındaki her mahalleyle birleşen bir sokağı var mahallenin. “Komşuma gelen müşteri bugün oradan alır, yarın gelir benden beğenir, benden alır” felsefesi hâkim. Mahalle içindeki iletişim de düşünüldüğü kadar sık değil. Esnaf lokantaları birer birer kapanıyor nedeni de hemen hemen her firmanın kendi bünyesinde bu işi halletmeye çalışması. Yemek içeride dönen bir kültür burada. Müşteri iletişimi en öncelikli iş olduğu için dükkânın boş kalmaması adına pratik çözümler bulunuyor, yemek fabrikaları gibi. Yine de yıllardır vazgeçemediğim bir Tatbak’ın lahmacunu var. Güzel bir gün geçiriyorsam benim ödülüm oluyor.

18 May 2023

Florya sahil hattı

Bir zamanların Şenlikköy’ü, Fülürye’si, Kalitarya’sı, Atatürk’ün gezisi sırasında hayran kaldığı, varır varmaz yeşillendirmek için orman yaptırdığı sayfiyesi günümüzün Florya’sı. Bu mahallede eski eskitilmeden korunmaya çalışıyor. Mekânlar, duraklar, fikirler hep bir idealin izini taşıyor. Kampüs kedileri Atatürk Kent Ormanı: Marmaray Şenlikköy durağına 16 dakika yürüme mesafesi, İPA Kampüs’ün komşusu. Atatürk’ün ricasıyla oluşturulan 350 dönümlük, içinde Türkiye'de yetişmeyen ağaçların da bulunduğu bir orman. Yürüyüş yapmak, ağaçların altında kitap okumak, köpek gezdirmek ve gün sonunda rotayı İPA’daki etkinliklerden birine çevirmek için ideal. Atatürk Deniz Köşkü Müzesi: Florya sevgisinden ötürü dönemin İstanbul Belediyesi tarafından Atatürk'e hediye ediliyor. Denizin üzerinde olan yapı ahşap bir iskeleyle karaya bağlı. İngiltere kralı VIII. Edward ve Windsor düşesi Wallis Simpson’ın ağırlandığı, 1988’de TBMM Millî Saraylar Daire Başkanlığı'nın yönetimine giren, bazı bölümleri TBMM mensuplarına hizmet vermesi düşünülerek sosyal tesis olarak ayrılan köşk şu an TOKİ tarafından güçlendirme amaçlı tadilatta, 1 Şubat 2024’te açılması planlanıyor. Müze ziyarete kapalı olsa da girişindeki metal inşaat duvarı üzerine asılı Atatürk fotoğrafları seyre gelenleri karşılıyor. Yüzmek yasak, seyredurmak makbul Ata Plaj: Uludağ Et Lokantası’nın yanı. Girişindeki duvarda boydan boya asılı bir Atatürk fotoğrafı var. İsmi Atatürk Köşkü’nden geliyor. Güneş Plajı: Atatürk tarafından yaptırılan halk plajı. Marmaray Florya durağının hemen karşısı, metrobüs Menekşe durağınaysa 8 dakika yürüme mesafesi. Plajın içindeki ağaçların birinde Atatürk’ün Florya’da yüzerken çekilen fotoğrafı asılı. Komşusu sosyal tesisin güvenliğinden haziranda açılacağını öğrendik. O zamana kadar mayo ve güneş kremi alınması ekibin tavsiyesi. İris Çiçekçilik: 22 senedir Floryalı. Mahallenin sürekli kabuk değiştirdiğini söyleyen Kadir Bey için değişmeyen tek şey saksıdaki orkideler. Florya sahil Beyti: 1945’te Küçük Çekmeceli, 1983’ten beri de Floryalı. Dükkânın sahibi Beyti Güler, Atatürk Havalimanı yapıldıktan sonra yolcuların misafirlerini yakında ağırlayabileceği yer eksikliğinden rotasını Florya’ya çeviriyor. İsmet İnönü, Celal Bayar, Süleyman Demirel, Turgut Özal, Çin Cumhurbaşkanı Li Xiannian, Arthur Miller, Afrika Cumhurbaşkanı DE Clark ve Danny Kaye restoranın eski müdavimlerinden. Havalimanı kapansa da Beyti Bey ve restoranı hâlâ aynı yerde, mahalleliyle sohbette. Abugannuş kebabıysa Florya’ya gitme sebebi. Florya sahili: Eskilerin kumla karışık taşın üzerine atılan piknik sandalyelerinde günü batırmak, oturmaktan uyuşan bacağı açmak için tuzlu deniz havası eşliğinde yürümek için gelinen sahili. İniş yapmak için yanaşan uçakların denizden sahile doğru geldiğini hissettiren ilizyonun yarattığı tatlı adrenalinse artık Florya’ya ait değil. Nimet'in müdavimleri Nimet Eczane: Florya’nın merkezinde, sayfiye mimarisine sahip yalının en alt katında, 2 yıldır mahalleli. Dükkânın içi şeffaf pleksilerle kaplı, sohbetteyken üst katların yapısını incelemek her eczanede bulanamayan özelliklerden. Tarihî Menekşe Balıkçılar Çarşısı: Yunus ve Menekşe restoranlarının evi. Sahilde yürüyüş sonrası ödülü; hasır taburelerde denize karşı çıtır çıtır barbunla tokuşturulan kadehler. Kılçıksız Uludağ Et Lokantası: 1956’da Ankara, 1985’ten beri de Florya’da. Atatürk Deniz Köşkü’nün komşusu. Güneşin denizin içine battığı sofraların manzarası ilk akla gelenlerden. Görkem Kilis Sofrası: Kilis’teki 1980’lerin meşhur “Ünlü Kebap Restoran”ı. Oruk kebabı ve Kilis tava favorilerden. Rotada yer alan noktaların bulunduğu Google Maps haritası burada .

12 May 2023

Denize karşı: Rumeli Hisarı-Suadiye Vapur Hattı

Kaldırımların bahar kaplandığı mevsimde, havanın ısınması gerekirken yaşanamayan kışın acısını çıkardığı nisanın son gününde, deniz kokusu eşliğinde. Mahallesini su kenarı tutmuş Solitan’ların izinde; Rumeli Hisarı’ndan Suadiye’ye. Vira vira! Fotoğraflar: Deniz Sabuncu İskele I: Rumeli Hisarı Kiminle buluştuk? Bahar Akıncı Buluşma noktası: Bahar’ın “Saraylı bir kadın olabilir ya da 60’larda yaşayan, perçemli saçlarının üzerine dantelli şapkasını oturtan; narin teni ve çantası arasına eldivenlerini çekip Beyoğlu’na inen gün görmüş bir İstanbul hanımefendisi” betimlemesinin meskeni Rumeli Hisarı . Neden? Her iki tarafı köşkler ve açmayı bekleyen begonvillerle dolu Rumelihisarı manzaralı Aşiyan Yolu; dünyanın en pahalı evlerinden Tophane Müşiri Zeki Paşa Yalısı, bir dönemin gümrük toplama noktası, sonrasında hapishane, konser alanı ve içine yapılan camii nedeniyle konserlerin sonlandığı, mahalleye ismini veren Rumeli Hisarı’nı görmek için. Mahallede ne var ne yok? Borusan Contemporary namıdiğer Perili Köşk’te, 27 Ağustos’a kadar devam eden Dr. Necmi Sönmez’in küratörlüğünü yaptığı Hibrit Mekânlar ve Julia Kagansky’nin küratörlüğünü yaptığı Kaosun Eşiği sergileri; beyaz, pembe ve mor baharlar, sabah saat 06.00-08.00 arası spor yapan mahalleliler, akşamüstü balıkçıları ve ince ince gelen nargile kokusu. İskele II: Emirgan Kiminle buluştuk? Deniz Orbay Buluşma noktası: Deniz’in “Ulaşımımı boğaz hattında vapurla yapmayı çok seviyorum. Bir de buraya taşındıktan sonra Sarıyer’e ‘İstanbul’un akciğeri’ denildiğini öğrendim, gerçekten de öyle. İstanbul’un en yeşil yerlerinden biri” dediği Emirgan . Neden? İstanbul’un ortasında değil, adaların havasında gibi hissettiren Emirgan Mektebi Sokak ve Mutfak Sanatlar Akademisi (MSA)’da manzara eşliğinde mantarlı bao yemek için. Mahallede ne var ne yok? Sakıp Sabancı Müzesi’ndeki Modernizmin İzinde Türk Resmi , Agnes Denes, Yaşayan Piramit , Görünenin Ötesinde Osmanbey ve Kitap Sanatları ve Hat Koleksiyonu sergileri ve Emirgan Korusu, namıdiğer Feridun Bahçeleri’ndeki Lale Festivali (bugün son gün). Ada seferi İskele III: Yeniköy Kiminle buluştuk? Rânâ Mengü Buluşma noktası: Rânâ’nın “Burada kaldırımlar suyun geçişine izin veriyor. Yağmurun aşındırdığı yollar seni her seferinde bir deniz kıyısına çıkarıyor, bir seyir armağan ediyor.” dediği Yeniköy . Neden? Pınar Taşdemir’in Michelin yıldızlı lokantası Araka ve geçtiğimiz yaz mahalleyle tanışan The Red Balloon’un her mevsim değişen menüsüyle bahçesindeki Toulin’in seramikleri ve 17. yüzyıl sonlarında saray erkanı, devlet görevlilerinin kendileri için yaptırdığı yalılar ve rengârenk ahşap Rum evlerinin arasında yürümek için. Mahallede ne var ne yok? Mahallelisi de ziyaretçisi de doğa ve sanat düşkünü olan Yeniköy’de son iki yıldır yapılan Yeniköy Caz Günleri ’nin üçüncüsünü bekliyoruz. Zaman: kesin olmamakla birlikte hafif rüzgârlı bir sonbahar akşamı olması muhtemel. İskele IV: Beşiktaş, Sinanpaşa Kiminle buluştuk? Kerimcan Akduman Buluşma noktası: "Kapanmamış bir sahil şeridi; Ihlamur Kasrı; Maçka, Abbasağa ve Yıldız parkları; hâlâ anahtarını emanet edebileceğin, döviz kurundaki artışın sebebini konuşabileceğin esnafın varlığı,” ve buna sahip çıkan Beşiktaş . Neden? Yıldız Parkı'nda piknik yapmak, Kırmızı Kedi Kitapçısı’nda rafların arasında kaybolmak, Şair Nedim Sokak’ındaki sahafları gezmek ve meydandaki kaldırıma oturup kaykay kayanları izlemek için. Mahallede ne var ne yok? Çarşı’nın etrafında konumlanan balıkçıların keskin kokusu ve mütemadiyen ıslatılan asfalt Beşiktaş’ı Beşiktaş yapanlardan. Le Cordon Bleu mezunu Umur şefin Coq Rôti’de fıstık yağında kızartılan patatesi, ağır ateşte pişen tavuğu ve otomattan bittikçe yenisi doldurulan içeceğiyse mahallenin yenisi. 3 Mayıs’ta Simya Galeri’de Esra Özdoğan’ınn Fotoğraf Perspektifinden Sanatlar semineri de beklediklerimizden. Manzaraya bakanlar İskele V: Kadıköy Çarşı Kiminle buluştuk? Zeynep Erekli Buluşma noktası: Mahallelisinin “sokak sevgisi, sinema ve edebiyat merakı, kaldırımda bira içme keyfi, gün batımı saatlerinde dışarıda olma mutluluğu, melankolisi, sahaf kokularına ve alternatif müziklere bağlılığı” meşhur olan Kadıköy . Neden? Kadıköy-Moda tramvay seferi, mahalledeki en geç kapanan bara tüneyip tartışmak, Kadıköy Sineması’nda vizyonda olan Ziya Demirel’in Ela ile Hilmi ve Ali filmini izlemek ve Boğa heykelinin önünde dostlarla buluşmak için. Mahallede ne var ne yok? Her ay değişen Paseo Gelato’nun dondurmaları; bu ay baklavalısı (denemek için son gün), Tellalzade Sokak’taki antika dükkânları, cumartesileri Gazhane’de yapılan mezat ve tabii 2007’den beri mahalleli Süreya Operası ve Sinematek’te 25 Haziran’a kadar devam eden Saliha Yavuz’un küratörlüğünü yaptığı Buradayız Ayaktayız sergisi. İskele VI: Moda, Caferağa Kiminle buluştuk? Burak Ayaz Buluşma noktası: “Bulundukları ortamdan ve yakın çevrelerinden tatmin olabilen, bu yüzden kendini yaptığı işle ya da başarılarıyla tanımlamaya ihtiyaç duymayan insanlar” ın muhiti Caferağa. Neden? Geceleri Fahri Konsolos’ta Leb-û Deryâ içtikten sonra Arka Oda’da dans etmek ve eve dönmeden Kimyon’da atıştırmak ve mahalleye geçen yaz taşınan Sofa’da havuz başındaki bej kumaş sandalyelerin üstünde içilen latte, Moda’nın veganı YUZU’nun teriyaki tofusu için. Mahallede ne var ne yok? Moda Sahnesi’ndeki Kemal Aydoğan’ın yönettiği Eve Dönüşler oyunu. Bir de kış döneminde faaliyete başlayan Bostancı-Moda-Kadıköy-Kabataş-Karaköy hattı var ki seferlerin en keyiflisi. Hele yazsa. En iyi 'selfie' vapurda çekilir İskele VII: Kalamış Kiminle buluştuk? Tunç Uğurdağ Buluşma noktası: Tunç’un "Burada bir çay bahçesi bir de ahşap iskele vardı. Kalamış'ın tüm çocukları ve gençleri, ben de dâhil olmak üzere burada öğrendik yüzmeyi. O zaman deniz temiz. İskeleden kalkan vapur, Kadıköy-Moda-Kalamış-Moda-Karaköy-Kadıköy yapardı. Nüfus da az: ben ilkokuldayken İstanbul nüfusu 2 milyonun altında. Babamla iskeleye gelir renkli kayıklardan bir tane ayırtırdık, sonra annemle kardeşimi alır açılırdık denize." diye bahsettiği Kalamış . Neden? Kalamış Yelken Kulübü’nde yelken öğrenmek ve Divan’da gün batırmak için. Mahallede ne var ne yok? Yelken Pastanesi’ni kapandığı için taze sütlü dondurması artık mahallede değil ama Kalamış’ın eskisi Dilek Pastanesi’nin bademli ve tahinli tartoletleri hâlâ aynı yerde. Termosta kahve, elde sandviç İskele VIII: Fenerbahçe Kiminle buluştuk? Cansu Şimşek Buluşma noktası: Cansu’nun “Çünkü Fenerbahçe bir kasaba aslında. Sakin, insanları tanıdık, sıcacık bir yer — yeşili, deniziyle,” diye tanımladığı Fenerbahçe . Neden? Saint Joseph Lisesi ve Kadıköylü gönüllülerin işbirliğiyle mahalleye tarımı taşıyan Fenerbahçe Bostanı, Fenerbahçe Parkı’na taşınan kamp sandalyesi karşısında izlenen deniz eşliğinde yapılan piknik ve göçmen kuşların dönüşünü kutlamak için. Mahallede ne var ne yok? Yüksek kiralar nedeniyle mahallenin gediklisi; yufka dükkânları, terziler ve hırdavaçılar artık yok. Onun yerine yeni açılan üçüncü dalga kahveciler bir de yıllardır ayağı kuma basabilmeye izin veren sahili var. İskele IX: Suadiye Kiminle buluştuk? Elif Bayram Buluşma noktası: Elif’in “Burada sınırlar değil; yaseminler, çınar ağaçları ve manolyalar vardır. Söylenmektir kentsel dönüşüme, anıların üzerine inşa edilen yüksek katlı apartmanlara, yaz-kış demeden sayfiye zaman diliminde yaşamaktır mahalleli olmak. Yavaş. Canlı. Özgür. Keyfe keder.” dediği Suadiye . Neden? Sayfiye havası içe çekmek, rüzgâra karşı bisiklete binmek, çimlere yayılıp kitap okumak, yazı müjdeleyen can eriklerinin olgunlaşmaya başlağı ağaçların altında yürümek ve sahil yolundaki banklara oturup kentte doğayı yaşamak için. Mahallede ne var ne yok? Homemade’in limonlu mereng tartı, mahallenin yenisi Apres’nin taze portakal suyu eşlinde yapılan kahvaltısı ve Jungleous ’ta Çin Herdemyeşili.

30 Nis 2023

Başlangıç Noktası: Postane - Bitiş Noktası: Galata Rıhtımı

20. yüzyıldan beri, Galata’dalar; kullanım alanları değişse de sabit de kalsa 1800'lerden beri hep İstanbul'dalar, İstanbullular. Rotada yer alan noktaların bulunduğu Google maps haritası burada . Postane Galata’ya geldiği tarih: 1859'den beri Eskiden ne için kullanılıyordu? Kırım Savaşı sırasında İngiltere ordusunun askerî yazışmalarını yürütmek için kuruldu. Savaşın ardından İngiliz Askerî Postanesi sivil mektuplaşmalar, haberleşmeler için kullandı. Şimdilerde: Sosyal, çevresel ve kentsel etki odaklı çalışmalara ve ortak kültürel üretimlere ev sahipliği yapan bir oluşum; Postane. Alt kat; lokanta, kafe ve dükkân, üst kat; podcast kayıtları için odaların ve kütüphanenin bulunduğu ortak çalışma alanı. Neden önemli? Giriş katında bu dönemde depremden etkilenen kooperatiflerin ürünlerinin satıldığı bir dükkân var, servis edilen yemeklerin malzemeleri de kooperatiflerden temin ediliyor. Binanın her katında greensquaremeter tarafından hazırlanan bitkiler ve restoranın duvarında Ekin Kano’nun eseri asılı. Dahası; terasında kentte yenilebilir bitki yetiştirmek için kurgulanan bir bostan bulunuyor. Zaman zaman “Açık Bostan Günleri” düzenleniyor. Takip etmek için: @ postaneistanbul . Çatı katı; Saint Peter ve Saint Paul Kilisesi manzaralı. St. Pierre Han Galata’ya geldiği tarih: 1732'den beri Eskiden ne için kullanılıyordu? Fransız Ticaret Temsilciliği ve temsilciğin lojmanı olarak. 19. yüzyılın ortalarından sonlarına kadar Osmanlı Bankası olan bina, daha sonraları Konstantiniye Barosu ve İtalyan Ticaret Odası olarak mahalleliyle buluştu. 2011 yılında Bahçeşehir Üniversitesi’ne geçti. Şimdilerde: 2021 yılından beri de İstanbul Büyük Şehir Belediyesi’nin bünyesinde restorasyonda. Neden önemli? Binanın girişinde Fransız şair André Chénier’in 1762’de burada doğduğuna dair bir plak asılı, korunuyor. Kamondo Merdivenleri Galata’ya geldiği tarih: 19. yüzyılın sonlarından beri Eskiden ne için kullanılıyordu? Abraham Salomon Kamondo tarafından, Avusturya Lisesi’nde okuyan torunları eve gelirken yolu uzatıp yorulmasınlar diye alternatif kestirme yol olarak yaptırıldı. Şimdilerde: Turistlerin sosyal medya fotoğraflarının arka planı, mahallelinin “Önünden geçersem yolu en az 15 dakika uzatırım” dediği sosyal trafik alanı, ziyaretçisinin zaman zaman nefes nefese kalmak pahasına tırmanmak istediği zaman zaman da Bankalar Caddesi’ni takip edip mahalleyi keşfetmek için es geçtiği merdiven. Neden önemli? Merdiven, yukarıda ayağı takılan birinin aşağıya kadar düşmesini engellemek için zikzak şeklinde tasarlanmış. Düşme mesafesini test etmek yerine merdivenin nitekim daha az kalabalık bir köşesinden mahalleli ve mahallenin tarihî yapılarıni izlemek tercih edilebilir. Galata'yı düşlerken Fotoğraf: Hazal Yılmaz Kırım Kilisesi Galata’ya geldiği tarih: 1868'den beri Eskiden ne için kullanılıyordu? Kırım Savaşı anısına yapıldı, Kırım’ı Anma Kilisesi olarak da biliniyor. Savaşta kaybedilenlerin anıldığı bir ibadethaneydi. Şimdilerde: Bahçesindeki horozları ve devasa ağaçlarıyla ziyaretçisi burada mahalle kaosundan kaçıp dinlenebiliyor. Neden önemli? Dış cephesinde Malta'dan çıkarılan ve tazeyken kolay işlenilebilen sarımtrak taş kullanılmış. Eski İstanbul evlerinde rastlanılan bu mimari yapı bugün hâlâ ilk günkü gibi kiliseyi koruyor. Galata Bereketzade Çeşmesi Galata’ya geldiği tarih: 1844'ten beri Eskiden ne için kullanılıyordu? Galata ve Tophane’de yaşayan halkın çektiği su sıkıntısını sarayın öğrenmesi üzerine Padişah I. Mahmud'un annesi Saliha Sultan tarafından yaptırılıyor. Galata'ya bol su akıtılması için gerekli tedbirleri almak amaçlı meydana yerleştiriliyor. Şimdilerde: Galata Kulesi’ne çıkmak isteyenlerin sıra beklerken yaslandığı, mahallenin önünde ayaküstü sohbet ettiği ve yazın hayvanların gölgesinde serinleyebildiği alan. Neden önemli? Dış cephesinin tamamı mermer. Galata Kulesi'nin Beyoğlu yönündeki yarım daire şeklindeki avluyu kaplayan duvarın üstünde; Büyük Hendek Caddesi ve Fırçıçı Sokak’ın kesiştiği köşede. Galatalıyı aradığın, aradığında bulabildiğin bir nokta. Yanındaki çay bahçesinde kule manzaralı keyif yapmak vazgeçilmeyenlerden. Galata İngiliz Hastanesi Galata’ya geldiği tarih: 1855'den beri Eskiden ne için kullanılıyordu? Kırım Savaşı nedeniyle yaralanan denizciler için inşa edildi. Şimdilerde: Hastanenin ilk zamanlarında sadece İngiliz gemilerindeki subay ve denizcilerin tedavi görme hakkı vardı. Daha sonra İngiliz hükûmeti ile yapılan anlaşmalar sayesinde İsveç ve Norveç bahriye personeli de hastanede tedavi görebilmeye başladı. Bir dönem kuduz hastenesi oldu. Daha sonra İstanbul'da belediyeye ait ilk hastane olarak Beyoğlu Belediyesi’ne devredildi. Şimdilerde Prof. Dr. Reşat Belger Devlet Göz Hastanesi. Neden önemli? L şeklindeki binanın cephesinin birleştiği noktada yapıdan daha alçak kuleler var. Ortasında İngiliz bayrağının bulunduğu daha yüksek bir kule bulunuyor. Kulenin ortada ve diğer kulelerden daha yüksek olması bayrağın dışarıda yürüyen mahalleli tarafından da görünür olmasını sağlıyor. Aynı kule; I. Dünya Savaşı'ndan sonra İngiltere'nin emrindeki gemileri gözetlemek için kullanılmış. Ayrıca binada yer alan vakit küresinin , Galata Kulesi'ne aktarılmak üzere söküldüğü söyleniyor. Galata Mevlevihanesi Galata’ya geldiği tarih: 1491'den beri Eskiden ne için kullanılıyordu? Mevlevihane olarak kuruldu, zamanla külliye oldu. Tekke, zaviye ve türbelerin kapatılmasıyla form değiştirdi; ilkokul, lojman, Beyoğlu Evlendirme Dairesi, kütüphane, karakol ve yaşanılan dönemde mahallede ne gerekiyorsa onun için şekil değiştirdi. Şimdilerde: Şu anda Galata Mevlevihanesi Müzesi. Pazartesi hariç her gün açık, her pazar semâ gösterisi yapılıyor. Neden önemli? İstanbul’daki en eski mevlevihane. Türbenin duvarına bitişik kemerli kapının arkasındaki merdivenden Aziz Theodore Manastırı'na ait bir sarnıca iniliyor. Galata'ya giderken Fotoğraf: Deniz Sabuncu Pepo Apartmanı Galata’ya geldiği tarih: 1891'den beri Eskiden ne için kullanılıyordu? Mahallenin sesinin hep kulakta olduğu, birlikte kurulan sofraların paylaşılabildiği, kapı kapandığında içeride güvende hissedilen yer; bir grup Galatalının evi. Şimdilerde: Üst katlarında yazar ve gazetecilerin yaşadığı SOLİ’nin ofisi. En alt katında apartmanın ismini taşıyan bir kafe var. Vegan köftesi her gidildiğinde gözün ilk aradıklarından. Neden önemli? Apartmanın girişinde, soldaki zilin altında yoğunlaşmak üzere kapının çevresindeki duvarın her yerinde çeşitli aşk ilanları ve isyanlar var. Yokuşun neredeyse sonunda olan binaya yaslanarak dinlenirken yazılanlara göz gezdirmek ve karşıya bakıldığında yakınlığından çatısı görünmeyen Galata Kulesi’ni izlemek favori mahalle sırlarından. Urbach Apartmanı Galata’ya geldiği tarih: 1858'den beri Eskiden ne için kullanılıyordu? Tahmin: ev. Belki de aile apartmanı. Şimdilerde: Kanıtlanamasa da Airbnb olduğuna dair gözlemler var. Bir an için Avrupa'daymış hissi veren; renkli kıyafetler ve gülen turistlerin apartmanı. Neden önemli? Girişteki merdivenlerin sağı içe göçmüş, belli ki o taraftan geleni gideni daha çok binanın. Yüksek bitişli yeşil kapısının önünde sosyal medya için fotoğraf çektireni de var, sokağı daha rahat izlemek için kuytusunda soluklananı da. Galata'da Fotoğraf: Hazal Yılmaz Saint Peter ve Saint Paul Kilisesi Galata’ya geldiği tarih: 1731'den beri Eskiden ne için kullanılıyordu? Roma Katolik Kilisesi olarak. Galata'daki Dominikan Tarikatı, kendi kiliselerinin camiye dönüştürülmesi üzerine Galata Kulesi'ne taşındı. Bina 2 farklı yangın yaşadıktan sonra 19. yüzyılın başında şu anki şekliyle tekrar inşa edildi. Şimdilerde: Galata'daki 3 Orta Çağ Latin kilisesinden biri. İstanbul’daki İtalyanlar ve Maltalıların kullanımına açık. Neden önemli? Kilisenin arka duvarı, Galata’daki Ceneviz surlarının bir kısmına bitişik. O zamanlar kiliseler genellikle Osmanlı'nın egemenliğini yansıtmak adına doğrudan yol üzerine veya önü tepe üstüne inşa edilemiyormuş. Saint Peter ve Saint Paul Kilisesi de bu yaklaşıma uygun inşa edilmiş yapılardan. St. Pierre İlkokulu Galata’ya geldiği tarih: 13. yüzyıldan beri Eskiden ne için kullanılıyordu? 19. yüzyılda katolik bir cemaat olan Frères des Ecoles Chrétiennes tarafından kurulan Fransız okulu. Lazarist (1625 yılında St Vincent de Paul tarafından kurulan Roma Katolik rahipler ve kardeşlik cemiyeti) rahipleri Osmanlı Devleti’nin eğitiminden memnun olmadığı için, katolikliği yayma amacıyla inşa ediliyor. Zamanla öğrenci sayısının azlığından bina kiraya verilmeye başlanıyor. Bu süreçte de zemin kata bir matbaa atölyesi açılıyor, ardından marangoz atölyesine dönüşüyor. Şimdilerde: 1881’de kiracı olarak gelen Yurttaş ailesi binayı bugünkü Ecole St. Pierre Oteli hâline getiriyor. Şu an binanın avlusunda Il Cortile isimli bir İtalyan restoranı var. Taze trüflü tagliolinisi tekrar tekrar ziyaret etmek için en büyük nedenlerden. Neden önemli? Binanın mimarı Gaspare Trajan Fossati, Saint Peter ve Saint Paul Kilisesi’nin de renovasyonunu yapmış. Galata'dan dönerken Fotoğraf: Kaan Walsh Galata Rıhtımı Galata’ya geldiği tarih: 1895'ten beri Eskiden ne için kullanılıyordu? Galata Köprüsü’nden Fındıklı’ya uzanan rıhtım denizcileri sevenleriyle kavuşturuyor, ülkeler arası anı taşıyordu. Şimdilerde: Rıhtım ve çevresi şu anda Galataport olarak mahallede. Rıhtımın en eski binası Paket Postanesi ve liman sahasında yer alan diğer 3 bina; Merkez Han, Karaköy Yolcu Salonu ve Çinili Han restore edildi. Artık bu yapılar ayrı ayrı değil bir bütün olarak Galataport bünyesinde The Peninsula Istanbul'un içinde. Neden önemli? Galataport; şu an kullanıma açık en az 100 yolcu kapasiteli gemilerin yanaştığı kruvaziyer liman. Liman içindeyken tarihî binaların restore edilmiş hâlleri ve sahilin içindeki fine-dining restoranlar geçmişe duyulan özlemi engellemese de yeni yaratılanı sevdiren cinsten. Salt Galata Galata’ya geldiği tarih: 1892'den beri Eskiden ne için kullanılıyordu? Mimar Alexandre Vallauri tarafından Bank-ı Osmanî-i Şahane (Osmanlı Bankası) için tasarlandı ve bankanın genel müdürlük binası oldu. Şimdilerde: Salt Galata. Araştırma, sergi ve etkinlik mekânı olarak hizmet veriyor. Neden önemli? Giriş katındaki Robinson Crusoe 389 Kitabevi’nin çeşitli yayınlardan topladığı edisyon kitapları ve Maksut Aşkar'ın MICHELIN yeşil yıldızlı Neolokal’i; binanın her katındaki penceresinden Haliç ve Tarihî Yarımada manzarası.

22 Nis 2023

Mor Salkım

Başlangıç noktası: eskilerin namıdiğer Çömlekçi Mahallesi: Dörttepe yolu. Artık bir tane bile çömlekçi görülmüyor panoramada. Toprak şimdilerde elde değil olduğu yerde yoğruluyor mahallede; bağlar çoğalıyor çoğaldıkça renkleniyor zikzak yollar. 2013'ten beri mahalleli, 2018'den beri mahallelinin uğrak noktası Mor Salkım bugünkü dolambaçlı yolun sonu. Kışlık kısımda, zeytin ağacının altında, yüzümü güneşe vererek oturuyorum. Elimde bir kadeh Bornova Misketi karşımda kurucuları Emel ve Melih Erdemir ve ilk günden beri yanlarında olan Umut Koç. Rota nasıl Dörttepe’ye çevrildi? Melih: Kırşehirliyiz biz aslında, orada da bağlarımız vardı. Pekmez yapıyorduk Kalecik Karası’ndan. El yapımı pekmezin maliyeti çok yüksek, endüstriyel pekmez üretimiyle şaraplık üzümden yapacağın pekmez üretimi arasında kalite olduğu kadar maddi açıdan da çok büyük fark var. Babam da zamanında pekmez yerine şarap yapmamızı önerince yolumuz buraya evrildi. Güllük Limanı sayesinde bu bölge hep geçiş yolu olmuş. Güneyden kuzeye, kuzeyden bütün Ege ve Akdeniz çevresindeki yerlere; şarap, buğday, arpa… Muğla çok bereketli, toprağı üretmeye izin veriyor. Tarihten önce bile buranın şarap üretim alanı olduğundan bahsediliyor hatta. Denize de kıyısı olunca ticaret kaçınılmaz oluyor hâliyle. Bizden önce burayı seçen 3 şarap üreticisi daha var; Muğlalı Garaova, Ankara'dan Winery ve bölgeyi ilk keşfeden; Karnas. Karnas ile sınır komşusuyuz. Çömlekçi’de bağcılık nasıl gelişiyor? Melih: Bodrum'un her yerinde üretim giderek yaygınlaşıyor. Ticari olarak değil hobi olarak da bağ ile ilgilenen çok; üst mahallelerde kendileri içmek için evde şarap yapan geniş bir kitle var. Bize geliyorlar sıklıkla, sohbet ediyoruz. Neredeyse her yıl yeni bir yer açılıyor. Mesela arkamızdaki mezarlığın hemen karşısına bir yatırımcı daha geldi bu sene. 30 dönümlük bağ kurmaya başladılar, üretim de yapacaklar diye düşünüyorum. Sadece Çömlekçi’deki bağ sayısı kısa zamanda 20-30’a ulaşacak gibi duruyor. Bu hızda devam ederse Urla Bağ yolunu bile geçebiliriz. Çevremizdeki yeni bağlarla da dost olduk, talep edilirse danışmanlık veriyoruz, birlikte, birbirimizden öğreniyoruz. Etrafımızdaki toprak, toprağa bakanlar, bağ hâline getirenler bizi de besliyor, suluyor. Turizmin devamlılığı ancak bu şartlarda mümkün. Çömlekçi’deki çeşitlilik paylaşılmayı hak ediyor, Muğla’ya özel çizilen bir bağ yolu haritası yaşanılan karmaşayı çözmenin en kuvvetli yöntemi bence. Harita oluşturulduğunda Mor Salkım da çevre bağlar da çok daha görünür hâle gelecektir. Yerel üretim neden önemli, farkındalık yaratmak için neler yapıyorsunuz? Emel: Son senelerde hemen hemen herkesin en önem verdiği konulardan biri “yerele dönüş.” Bizde geç bile kalındı belki de. Mesela İtalya’ya gittiğinizde o bölgenin nesi ön plandaysa gitmeden mutlaka onu araştırıyor, bilgi sahibi oluyor insanlar. Ekmeğiyle makarnasıyla peyniriyle yağıyla, ne üretiliyorsa o tüketiliyor. Aynı bakış açısı bizimki gibi verimli topraklarda neden olmasın? Var olan değerlerimiz neden tanıtılmasın? Mor Salkım’ın da şarapları tamamiyle olduğu yerde üretiliyor. Dışarıdan üzüm getirip üretim yapmıyoruz yani. Bu hava bu toprak bu su ne sağlıyorsa o. Mor Salkım’ın şarapları tamamiyle olduğu yerde üretiliyor. Dışarıdan üzüm getirip üretim yapmıyoruz yani. Bu hava, bu toprak, su ne sağlıyorsa o. 3 çeşit kırmızı üzümümüz var; Şiras, Cabernet ve Merlot. 5 çeşit de beyaz; Narince, Bornova Misketi, Chardonnay, Emir ve Sauvignon Blanc. Yöreye aitiz, bu kadar bağlı olunca da etiketlerdeki logolarda çevrede yetişen yabani otların resimlerini kullanmak istedik. Şarapların isimleriyse İtalyanca müzik terimlerinden oluşuyor. Fıçıda bekleyen uzun zaman olarak yapılan şarabımız; Adagio çünkü yavaş bir parça bir parça, ona yakıştırdık. Beyazlar da çok hafif uçar gibi, o yüzden Volante. Mahalleliyle iletişiminiz nasıl? Melih: En büyük iş birlikçimiz; mahalleli. Fesleğen’den geliyorlar yardım etmeye. Kadromuzun tamamı aynı köydeki dostlarımız. Hep birlikte üretiyoruz, çıkan üzüm posalarını da çevremizdeki besi hayvanları; koyunu, keçisi sürüsü olan çobanlara yem olarak veriyoruz. Bir gramın dahi ziyan etmediğimiz gibi hayvanlar için de besin değeri yüksek gıda temin etmiş oluyoruz. Verdiğimiz her kilonun karşılığının yarısı kadarını da çobanlardan gübre alarak takas ediyoruz. Üretimimiz için hayvan gübresi elzem. Bağlardaki organik madde miktarını artırıp daha sürdürülebilir bir üretim alanı yaratıyoruz. Bize geri dönüşüm onlara ileri dönüşüm gibi bir karşılık, iş birliği oluşuyor. Mutluyuz. Doğayı taklit ederek alışveriş yapıyoruz. Hem elimizdekileri hem zihnimizdekileri paylaştıkça bağlar da renkleniyor olduğumuz yer de paylaşmaya daha açık bir hâle geliyor. Müdavim sofrası Mor Salkım’ın merkezden geleni var mı? Müdavimleri kim? Umut: Alanlar arasındaki mesafenin kısa, nüfusun yoğun olduğu yerlerle kurulan iletişim çok kıymetli. Bodrumlu bizi merkezdeki lokalden öğreniyor. Aynı anda birden fazla yere uğranabilen mekânların olduğu yere rağbet tabii ki bizim gibi dışarıda yaşayanlara göre çok daha fazla. Oteller de bir diğer buluşma noktamız. Butik, lokale destek vermeyi öncelik eden yerlerle iletişimdeyiz. Mesela hem Bodrum Merkez’de hem de Yalıkavak’ta şubesi olan Arka Pizza’ya özel bir şarap ürettik. Müdavimleri yemeklerine eşlikçi şarap söylediklerinde bizimle tanışıyorlar. Zamanla onların müdavimleri bizim de müdavimlerimiz oluyor. Sonrası İstanbul’a, Ankara’ya, İzmir’e ve daha birçok yere götürülmek üzere sipariş edilen koliler, canlı müzik eşliğinde edilen sohbetler, bağ gezisinde çekilen anı fotoğrafları ve yıllar boyu sürmesini dilediğimiz bir bağ. Hafta içi kapanış referansını gün batımına göre ayarlayan Mor Salkım’da sırtımı güneşe verdim, konuştuklarımızı demliyorum zihnimde. Birlikteliğin filizlendirdiği bağ artık daha farklı noktalarda aklıma gelecek belli ki. İlki ve belki de en önemlisi; toprağın izin verdiği ürüne sahip çıkmak. Bir önceki gelişimde diktikleri atalık tohumdan yapılan Karakılçık ekmeğini unutamamıştım, bu sene Karaçavdar ektiklerini haber veriyorlar, heyecanlıyım. Sonraki gelişe hepsinin tadına bakacağıma dair söz veriyorum kendime. Bodrum’un baharını içime çeke çeke son yudumu içiyorum. Yol: çam kokusu nereye götürürse.

20 Nis 2023

23 Mart 2023. Kurşunlu Han: ortak üretim ve yaşam alanı

Mekân: Kurşunlu Han Soru: Hanlar mahalleliye ve zamana nasıl adapte olur? 16. yüzyıl. Toprak üstüne taş dokuma yol. Hanın 4 kapısı var. İsmini aldığı çatı, kurşundan. Kalabalık. Avluda 13. yüzyıldan kalma olduğu söylenen St. Michael Ceneviz Katedrali’ne ait çeşme. Alt katta yola eşlik eden hayvanlar, üst katta yolcular konaklıyor. 20. yüzyıl. Toprak üstüne taş dokuma yol. Taşlar toprağın içine göçmüş ama yürürken hissediliyor. Çatıdaki kurşunlar çalınmaya başlamış. Çeşme duruyor. Alt kat depo olarak kullanılıyor. Üst katta Mıgır Abi iş arkadaşlarıyla birlikte sabaha çıkacak Ermeni gazetesi Agos’u hazırlıyor. 1960-1970 sonrası Mıgır Abi ve arkadaşları hanı terk etmek zorunda kalıyor. 21. yüzyıl. Toprak üstüne taş dokuma yol. Taşlar zor seçiliyor. Yağmur yağdığında toprak suyu çeksin diye yapılan yol, yan yolların betonlaşması sonucu su baskınlarına açık. Mübadelede hanı terk etmek zorunda kalan Mıgır Abiler’in emanet ettiği 35 dükkân, artık hanın hamalbaşının. 23 Mart 2023. Bugün Kurşunlu Han’dayım. Hanın sadece 1 kapısı var. Çatıda kurşun kalmamış. Çeşme, mütemadiyen yanında duran mavi leğenle birlikte yerinde. Alt kat hâlâ depo. Üst kat; sanatçı atölyeleri, torna ustaları, sanat galerileri ve iç mimari ofisleriyle kolektif bir yaşam alanı. Mavi leğen bu fotoğraf çekildikten 7 dakika sonra çeşmenin sağına konuldu Mekân, durağan ve değişmez bir yapı mıdır? Değilse mekânı dönüştüren nedir? David Harvey’e göre mekân sosyal olarak oluşturulmuş bir yapı. Hanı gezerken bunu daha iyi anlıyorum. Kurşunlu Han, zamana ve mahallelisine göre formunu revize etmiş. Cenevizlilerin oluşturduğu alt kat, ilk günden bugüne çoğunlukla aynı amaçla kullanılırken Mimar Sinan’ın yaptığı düşünülen üst kat, mahallelisinin yaşam tarzına göre dönüşmüş. Aslan Torna’nın ustası Aydoğan Bey 49 yıldır handa. Atölyesinin tavanında ve yanında, demir çubukların kapladığı pencereler var. Bilirkişi raporuna göre üst kat, bir dönem hapishane olarak kullanılmış. Şimdiyse torna atölyesi. Aydoğan Bey’in mesleğini öğretebileceği kimse olmadığından muhtemelen bundan 50 yıl sonra bambaşka bir işleve bürünecek burası. Ayrıca hanın her odasında bir ocak bulunuyor. Kervansaray zamanından kalma bu ocaklar, her odanın ziyaretçilerin konaklama süresi boyunca vakit geçirdikleri birer yaşam alanı olduğunun kanıtı. Şu an ise bu yapıların geneli ahşap dolapla kapalı. Zamanında birilerinin kısa dönemlik evi olan Kurşunlu Han; bugün birçok kişi için uğrak noktası. Pişirme ve doyurma yerini üretime bırakıyor 21. yüzyılda. Palimpsest; parşömen yapraklarındaki mürekkebin kazındıktan veya suyla silindikten sonra üzerine yeniden yazı yazılmasıyla meydana gelen kitap. Doç. Dr. Banu Apaydın bu kavramı kullanım alanları değiştiği için dönüşen mekânlar üzerinden okuyor. Apaydın’a göre; zamanla ve mahallelisinin değişmesiyle alanlar, özelliklerini yitiriyor ve daha sonra farklı bir amaçla tekrar günlük hayata kazandırılarak eskiyle yeninin bir arada yorumlanabildiği katmanlı bir yapı yaratıyor. Alt kat: depo Üst kat: seramik stüdyosu Hanlar kültürü nasıl korur? Çevreyi oluşturan en küçük birimlerden olan mahalle, yapıların dönüşümünde önemli bir etkiye sahip. Değişen mahalleli ve alışkanlıkları mekâna yeni kimlik kazandırıyor. Bu sayede hanın yani mekânın silinen ve yeniden yazılan belleği; o toplumunun kültürel kimliğini oluşturuyor. Palimpsest bir yapı olarak ele alabileceğimiz Kurşunlu Han; bugün hâlâ yaşayan, üreten ve üretime yer açan bir bina, alan. Bu sebeple müze işlevi görmüyor, turistik ziyaretler yapılsa bile sadece bakılan, içinde gezilen ve zamanla durağanlaşarak etki alanını kaybeden bir mekân değil. Peki bu yapı, üstelik yol geçen hanı olarak tanımladığımız Karaköy'de neden yolumuzun geçmediği bir yer? Kurşunlu Han’ı şehrin hafızasında değil günlük hayatında tutmak için neler yapılabilir? Belki de buradaki üretimi, esnafı tanımak, duyurmak ve paylaşmak; hanın yapısını, aktaran ve sürekli kılan bir forma dönüştürebilir. Kurşunlu Han esnafından karşılanabilecek herhangi bir ihtiyaç için yolu mahalleye, hana düşürmek sadece oradaki ekonomiye katkı sağlamakla kalmaz, aynı zamanda yok olma tehlikesi altında olan zanaate de umut olur. Yıllardır İstanbul’da yaşayan cam sanatçısı Natali’nin ülkesine dönmeme sebebi de bu sirkülasyon. Kurşunlu Han’daki atölyesinin tüm ihtiyaçlarını handaki ustalardan temin edebildiği ve onu besleyen bu kolektif yaşamın varlığı için bugün Karaköy’de, Kurşunlu Han’da. Kurşunlu Han 23 Mart 2023’te Arthan Gallery, Candan Arıcı Art Studio, Aslan Torna, Gülen Kesovart, Doğan Ergen Carft & Art ve daha birçok esnafıyla sanatın buluşma noktası. Aynı Kurşunlu Han 23 Mart 2043’te mahallelisinin etkisiyle başka insanların buluşma noktası olabilir, olacaktır.

30 Mar 2023

From the master to the apprentice Quilting

I approached him enthusiastically. He got offended; however, he tried not to make it obvious. ‘Daughter, you do not stand on the counter with your shoes on.’ I felt ashamed. This time, I properly got down, next to him. There were yellow walls, and fuchsia and pistachio green quilts were hung on the walls. The store is 70 years old, and he has been a local for the last 50 years. He has been called ‘Tophaneli Beşir Abi’ since he was 11. He is a board member of İstanbul Yorgancılar Odası, (Istanbul Quilters Association) at the same time. His quilts are made-to-order. A clipping caught my eye, and later I learnt that Beşir Abi has been quilting for the Queen and Arab sheikhs, shipping his quilts internationally. Beşir Abi Lately, Beşir Abi makes his own tea. ‘There used to be a coffeehouse we would usually go to, but after Galataport was opened, modern cafés came forward. The artisans had to flee. I have never set foot in one of those modern cafés. The next thing I knew, I was making my own tea.’ says Beşir Abi talking about the transformation he went through. What are the essentials of a quilt? What matters to you the most? What are your essentials? Let me ask you. ‘A happy and healthy life’, isn’t it? Quilts lie behind that. They are your power banks that determine how your day goes. You spend 1/3 of your day under the quilt which makes it even more precious than clothes. Thus, our craft is vital. Quilts that are not hand-sewn are synthetic and unhealthy. They all contain cancerogenes. People are not able to see what they purchase, which is a huge drawback. If we talk about quilts, we should talk about those made out of pure wool and carefully stitched instead of those which come out of mass production. Colourful duvets How do you see the future of quilting? We inherited this craft from our masters. We would like to pass it on to the next generations, but we cannot find anyone to do so. I have a son; however, he was not interested in learning the craft of quilting while growing up. Though, it is not a craft that has to be handed down from the older to the younger. In fact, quilting has been a part of our lives for about 7-8 centuries. During the Ottoman period, they used to quilt kaftans (robes) to keep themselves warm. Nowadays, this tradition seems to be forgotten. In fact, this craft should be taught in art schools. In our country, young people have a hard time finding a job after they graduate from university. Unfortunately, we cannot provide them with a reliable future. Actually, everybody should have expertise in their job, starting from childhood, just the way it is in Europe. Artisanry is not looked down on, it is highly valued. Contrary to Turkey, children can receive education according to the field they are talented in. This is a huge difference. We lack guidance. I learnt the craft by zonking out in the corners of the counter. I believe this is how you learn it, experiencing it in its place. Back in the day, when our mothers would trust the masters with us, they had the ‘all yours’ kind of mentality. Nowadays, there is nobody left with this perspective. Maybe that's why quilting is faced with the threat of coming to an end. Speaking the truth with Beşir Abi was hard on me, but I felt at ease and filled with hope. I said goodbye to Beşir Abi. I’m sure I’ll be back and drink his tea again.

01 Kas 2022

Ustadan çırağa: Yorgancılık

Beşir Abi tezgâha oturmuş, elinde bordo parça, üzerinde asetat kağıdına benzeyen bir kağıt iğnelemiş, uzaktan çok net anlaşılmayan ama yaklaşınca kurşun kalemle çizildiğini anladığım ince desenlerle karşılıyor beni. Heyecanla yanına gidiyorum. Kırılıyor, sesi bozuluyor ama çaktırmamaya çalışıyor. “Kızım tezgâha ayakkabıyla çıkılmaz ki ama” diyor. Utanıyorum. Bu sefer uygun bir şekilde yanına çömeliyorum. Beşir Abi Sarı duvarlar, duvarlara asılmış fuşya, fıstık yeşili yorganlar. Dükkân 70 yıllık, kendisi de 50 yıldır buralı. 11 yaşından beri de Tophaneli Beşir Abi. İstanbul Yorgancılar Odası yönetim kurulu üyesi aynı zamanda. Sipariş üzerine çalışıyor. Gözüme bir kupür çarpıyor ve öğreniyorum ki İngiliz kraliçesi başta olmak üzere, Arap şeyhlerine ve ağırlıklı olarak yurtdışına yorgan yapıyormuş. Çayını kendi yapıyor artık Beşir Abi. “Kahveci vardı eskiden oraya giderdik ama Galataport açılınca burayı da yeni nesil kafeler aldı. Esnaf kaçmak zorunda kaldı. Yeni yerlerden bir kere bile çay içmişliğim yok. Ben de baktım gidecek yer kalmadı kendi kendime yetmeye başladım.” diye anlatıyor yaşadığı değişimi. Bir yorganın “olmazsa olmazları” nedir? Hayatında ne önemli senin için? Olmazsa olmazın nedir? Ben sana sorayım. “Sağlıklı ve mutlu bir yaşam” değil mi? Bunun temelinde de yorgan var. Enerjini topladığın, gününün gidişatını belirleyen yer. Günün üçte birini yorgan altında geçiriyosun, giydiğin kıyafetten daha kıymetli yorgan. Bu yüzden çok önemli bizim işçiliğimiz. Elle dikilmeyen yorganlar sentetik ve sağlıksız. Hepsi kanserojen madde içeriyor. İnsanlar ne aldığını göremiyor, bu büyük eksiklik. Yorgan diyorsak makinelerden çıkmış seri üretim değil, saf yün kullanılan, özenle dikilen ürünlerden söz etmeliyiz. Yorgancılığın geleceğini nasıl görüyorsun? Meslek ustalardan bize geldi. Biz de bizden sonrakilere geçsin istiyoruz ama aktaracak kimseyi bulamıyoruz. Bir tane oğlum var ama öğrenmek istemedi. Gerçi babadan oğula geçen ya da geçmesi gereken bir meslek de değil. Aslına bakarsan yorgancılık hayatımızda yaklaşık 7-8 asırdır var. Osmanlı’da kaftanlara yorganlama yaparlardı sıcak tutsun diye. Şimdilerde bu kültür unutulmuş gibi. Hâlbuki bu meslek bilhassa sanat okullarında okutulmalı. Rengârenk yorganlar Ülkemizde gençler üniversiteden mezun olunca iş imkânı bulamıyor. Ne yazık ki onlara sağlam bir gelecek sunamıyoruz. Aslında her çocuk küçüklüğünden itibaren bir meslek kolunda uzmanlaşmalı, Avrupa’daki gibi. Zanaatkârlık yurtdışında buradaki gibi görülmüyor, daha kıymetle yaklaşılıyor. Türkiye’nin aksine orada çocuklar hangi alanda yetenekliyse o bölüm üzerine eğitim alabiliyor. Bu çok büyük bir fark. Bizde yönlendirme eksik. Ben tezgâh köşelerinde yatarak öğrendim bu mesleği, böyle de öğrenilir zaten, yerinde ve yaşayarak. Benim zamanımda annelerimiz bizi ustalara emanet ederken “eti senin kemiği benim” felsefesiyle yaklaşırlardı, şimdi bu bakışaçısında kimse yok, belki de bu yüzden gün geçtikçe zanaatkârlık yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalıyor. Ayakkabılarım elimde tezgâhtan iniyorum. Gerçekleri konuşmanın ağır huzuruyla Beşir Abi’yle vedalaşıyorum. Tekrar geleceğime, çayını içeceğime eminim.

01 Kas 2022

Nora Byrne

Last Tuesday, we met with Nora (Byrne) at Nadas; her residency, and the place where she produces. We were surrounded by plants and the fresh atmosphere that they create. You're in luck if you want to discover Istanbul from an artist's point of view who examines the city, space, and what it is made of. We are all about the crux of the matter. ID Your nickname: No-no In Istanbul, I have recently visited: The balcony at Nadas Istanbul Recently, I have explored: The Atıksız Yaşam Pazarı in Feneryolu I live in: A nest, with my crow friends and my pigeon adversaries (In my heart,) I feel like I am from: The dirt underneath a hemlock tree I’m regular at: Roots Cafe & Botanik SHOOT THE BREEZE You were born in the United States, then moved to Doha, and since 2017 you have been living in Istanbul. As an artist who aims to increase awareness of the public's relationship to urban ecologies and their evolution, how and why did end up here? I studied art history at university, curation in Doha, and came to Istanbul to start an artistic career. These two cities are the source of my aims in artmaking. Istanbul emerged as a place caught in the same inadequate and manipulative narratives of East and West I was currently reevaluating, with a similar facade but more soul. Murat Germen was the perfect advisor for someone fascinated by the intricacies of place and injustices of our systems of change, and my time at Sabancı University allowed me to explore artistic inquiry as a type of Urban Studies, with Istanbul as inexhaustible inspiration. Nora and her studio You are a graphic designer and resident artist at Nadas Istanbul. You’ve developed a paper recycling system that takes the paper waste generated each month and re-purposes it into sheets of handmade paper. According to your observation, is Istanbul a viable city? I don’t consider lifestyle changes a genuine solution to our environmental crisis. Istanbul’s structural mismanagement is actively destroying nearby ecologies and our lifestyles won’t affect untreated wastewater channeled into the Marmara. However, future sustainability will require significant lifestyle changes for many, and I see value in practicing these. So-called 'developed' nations developed in ways that deified profit and comfort in a violently extractive relationship with the earth (and other humans). In theory, 'developing' nations could have an advantage in redefining this relationship. One of our goals at Nadas is questioning how our daily lives fit into that relationship and building a community around these questions. In the US or Doha barriers to entry in opening a space like Nadas would make our work impossible, but in Istanbul we manage. Other organizations do, too, such as farm collectives, waste-free stores , or organic producer platforms that make small lifestyle changes easier. Are there any craft workshops in Yeldeğirmeni? What is the importance of their permanence in the hood and the city? I see many craftspeople in Yeldeğirmeni, from woodworking amcas to hip ceramicists. I suspect this diverse community of creatives has a part in why Yeldeğirmeni feels genuine even as it gentrifies. Though events like Open Studio Days or Festçik have helped me learn about other creatives in the neighbourhood, these events are rooted in the 'A' kind of art. I really admire Bilal and Lydia for their project Crafted in Istanbul , a beautifully designed directory of craftspeople in the hood and throughout the city.

23 Eki 2022

Neslişah Kaya- Zoks

We walk on the cobblestone pavements that we have walked so many times before with the eagerness of finding a familiar face. We come to Balat, the place where we never get tired of sitting on the pavement and watching the neighbourhood from among the colourful apartment buildings. We meet Neslişah (Kaya). We come to Zoks Studio to get covered in mud, to talk about the sound of the neighbourhood, and to see Istanbul through the eyes of a painter and ceramics expert. In front of us, mud, scraper, and work that has not yet decided whether it should be a vase or a glass, in our hands, warm coffees in cups hand-made by Neslişah. Come sit with us, we're starting. ID My nickname: Çimenkuşu-Meadowbird I recently discovered this ceramic artist: Şirin Ceramics I am a regular at: Vanilla Balat Those who don't live in Istanbul wouldn't know: The traffic I live in: Balat In my heart, I am from: Ayvalık SHOOT THE BREEZE You live in the same place you create. What effect does this dynamic, Balat and Istanbul have on your production? Balat is a very diverse neighbourhood and this is of course reflected in my production. Since I produce industrial works in addition to my artistic works, a colour or a texture that I encounter on the streets, which I never get bored by, shapes my works, sometimes it can even turn into patterns on the products. The process can sometimes get even deeper when I hop on the ferry and cross to the Anatolian side, or when I take the metro bus to change neighbourhoods. Istanbul is a city that nourishes people in general, and the culture of each neighbourhood tells us something based on our perspective. Because we are in a constant marathon, we have to struggle. If we have to produce and make a living simultaneously, if we are artists or craftspeople, we need to recognise the finest details wherever we look. I was always sure that one day I would live in Balat. Even after settling here in 2018, we have visibly developed and we are still growing every day. Of course, there are disadvantages to this. As good and nourishing as it is to share the same environment with people from different cultures and live all together, it is also a situation that we are not used to and can sometimes lead to chaos. For me, what makes Balat Balat is its artists, workshops, and the transformation of the neighbourhood into a destination for the arts. Zoks Studio Have you produced collective works with different craftspeople and artists before? Do you benefit from each other in this structure? I make architectural panels, decorative works, and wall paintings. I can experience every aspect of the pleasure of producing together thanks to this structure of multiplicity. Not everyone can see the same detail. Producing together ensures that the end product is holistically strong and complete. None of us are perfect and we never will be, but at the end of the day, sharing adds layers to that which is produced. I usually prefer to produce alone. I shared my first exhibition experience with my teacher Kenan Özgür, who had a great influence on me before university, it was very special. Afterward, I took part in many group exhibitions. In the coming days, we are planning to open an exhibition as the ceramicists of the neighbourhood. I hope we will meet again in the neighbourhood on this occasion. How is the transformation of the neighbourhood reflected in their works? What do you think awaits Balat in this sense? This popularisation was a bit unsettling for me at first, I was never concerned about making money while producing, I find myself under terrible stress of fulfilling orders from time to time, and I increase my production speed in order to keep up. The consciousness of consuming fast was tiring me, I felt that it was jeopardising the sustainability of my process, so I stopped myself. Each piece that emerges is a simple expression of how we see the world, and how we want to see it, and it is unique, so it must be produced with patience. Most of my visitors are foreign tourists. In fact, we all know that 'making and producing art in Turkey' is definitely very difficult. I face this, again and again, every day with people's reactions to me. It can sometimes feel guilty to put a price on the work we do, sometimes it is even hard to get past it. Of course, it is a good thing that the art/work we do is increasing. There is no end to this, just like there is no end to learning. As we grow, we share more, and we enrich ourselves by feeding each other.

16 Eki 2022