aposto-logoPazartesi, 20 Mart 2023
aposto-logo
Pazartesi, Mart 20, 2023
Premium'a Yüksel

Hasan Hüseyin Kesen

Hasan Hüseyin Kesen
Teknoloji yazarı, dijital iletişim uzmanı ve sosyal girişimci adayı

LATEST STORIES

Teknoloji Haberleri Nasıl ve Neden Takip Edilmeli? #2

Serimizin ilk yazısında , teknoloji haberlerinin neden takip edilmesi gerektiğini yazmış ve içerikleri okurken nasıl düşünmemiz gerektiğinden bahsetmiştik. Peki, bu haberleri/içerikleri nereden ve nasıl takip edeceğiz? Tabii ki her yiğidin bir yoğurt yiyişi olduğu gibi her insanın da farklı bir takip sistemi olabilir. Ancak ben kendi hayatımda etkin rol oynayan platformları ve hesapları nasıl takip ettiğimi aktaracağım. Öncelikle, geleceğe dair haberleri en kısa ve akıcı şekilde aktaran Futurism ve Emerging Tech Brew gibi kaynaklar, kısa zamanda daha çeşitli içerikleri tüketme ve en doğrusunu seçme aşamasında oldukça faydalı oluyor. Daha uzun ama daha seçkin içerikler çıkaran MIT Technology Review , WIRED gibi platformlar ise kahvesini alıp bir içerikte kaybolmak isteyenler için birebir. Bu yayın organlarının birer e-bülteni (mail bülten) bulunduğunu unutmamak oldukça önemli. Her gün arama motoruna yazıp, internet sitelerini kontrol etme alışkanlığımız yoksa (benim yok), mail adresimize gelen başlıkları kontrol etmek daha verimli olacaktır. Sık yapılan hatalardan bir diğeri ise, yine bu yayın organlarının sosyal medya hesaplarının olduğunun unutulması. Artık, yayın organlarının internet sitesinden çok sosyal medya hesaplarına ve bültenlerine özen gösterdiğini söylemek mümkün. Aramıza katılan takım arkadaşlarımızdan ve okurlarımızdan gördüğüm kadarıyla, en sık yapılan hata ise; bu yayın organlarında çalışan insanları takip etmemek. Herhangi bir yayın organında çalışan insan; kendi sosyal medya hesaplarından (özellikle Twitter) hem kendi içeriklerini hem de başka yayın organlarındaki değerli içerikleri kendi ağıyla paylaşıyor. Yani bu isimleri takip ederek bir taşla birçok kuş vurmak mümkün. Serinin ilk yazısında dediğimiz gibi, “haberler, 90’lı yılların aksine artık sadece okuyup/izleyip geçeceğimiz birer tüketim malzemesinden çok daha fazlası.” Takip Ettiğim / Abone olduğum yayınlar Yukarıda bahsettiğim yayınlar haricinde, sadece sosyal medya üzerinde veya sadece e-posta bülteni şeklinde yayın yapan bazı örnekler de bulunuyor. Twitter’daki paylaşımları ve podcastleriyle çok sevilen Serdar Kuzuloğlu’nun Dünya Halleri isimli bülteni, Swipeline isimli Türkiye merkezli yayın organının Twitter ve Instagram paylaşımları oldukça ilgi çekici ve sürükleyici. Özellikle Swipeline’ın Instagram reels videoları, “bu devirde yazılı içerik mi kaldı” diye düşünenler için birebir. Yine Instagram üzerinden bilgi dolu içerikler tüketmeyi sevenlerdensen Gelecek Burada ve WiserMedia Türkiye hesaplarına göz atmayı düşünebilirsin. WiserMedia aslında başlı başına bir sosyal paylaşım ağı olmasına rağmen, Instagram hesapları da oldukça verimli. Kendisi birkaç yapay zekâ girişiminin kurucusu olan Levelsio , aynı zamanda sektördeki başka girişimleri de paylaşarak, yapay zekâ ile görsel üretimi konusunda piyasanınn nabzını tutmama yardımcı oluyor. Podcast Benim gibi yemek yaparken, bulaşık yıkarken podcast dinlemeyi seven biriysen, teknoloji haberlerini de içeren Aposto Radyo Altı Otuz programı, her sabah dinlenmesi gereken en temel podcast yayınlarından birisi. “Yok ben daha çok sohbet podcastleri dinlemeyi seviyorum” diyenlerdensen, Yeni Medya 451 ve Açık Bilim podcastleri de seni oldukça mutlu edebilir. Medium Dileyen herkesin profil açıp, uzun uzun deneme/makaleler yazması için ortam sağlayan Medium, habercilik bakımından tartışmalı bir platform olsa da ilham verici ve kafa açıcı içerikler bakımından oldukça zengin bir yelpazeye sahip. Hemen şimdi Medium’a giriş yapıp, “Future” (Gelecek) etiketini takip etmeye başlayabilirsin. Sonrasında sana günlük olarak ulaştırılacak “Daily Digest” mailleri aracılığıyla, ilgini çeken içeriklerle sürekli besleneceksin. Dikkat: Özellikle bu alanlarda çalışmak isteyen bir içerik yazarı/gazeteci/dijital pazarlamacı veya girişimci isen, her gün ‘içerik arayışında olman’ oldukça verimsiz olacaktır. Sürekli olarak bir internet sitesi açıp haber aramak, bir yerden sonra oldukça gereksiz bir yorgunluk yaratıyor. Bunun yerine, içeriklerin bize gelmesini sağlamamız daha verimli olabilir. Instagram, Twitter gibi sık kullandığımız sosyal medya platformlarında hem bu yayın organlarını hem de bu yayın organlarında çalışan/yazan insanların kişisel hesaplarını takip etmemiz bu açıdan ciddi bir fark yaratıyor. Bununla birlikte, bu yayın organlarının bültenlerine kaydolmak, haftanın belirli günlerinde e-posta kutumuza düşen haberlerle fazla emek harcamadan gün içinde gelişmelerden haberdar olabileceğimiz anlamına gelir.

04 Ara 2022

Teknoloji Haberleri Nasıl ve Neden Takip Edilmeli? #1

5 yıldır yıkıcı teknolojiler üzerine yayın yapan bir platformun kurucusu ve genel yayın yönetmeni olarak; her gün paylaştığımız haberlerin insanlar tarafından nasıl algılandığı ve nasıl algılanması gerektiği sorusu uykusuz gecelerimi, güneşli sabahlarımı süslüyor. Düzenli olarak; alanımızda hiçbir tecrübesi olmayan ve ilgilendiğimiz teknolojilere dair bilgi birikimi bulunmayan genç adaylar ile çalıştığımız için son yıllarda “Bunları takip edebilirsin”, “En verimli takip sistemi şudur” tarzı cümleleri sık sık kurmam gerekti. Bu kaynaklardan, serinin ikinci yazısında bahsedeceğiz ama öncelikle, daha önce muhtemelen hiç kendine sormayı düşünmediğin bir soruyla başlamak istiyorum: Yıkıcı teknolojilerle ilgili gelişmeleri/haberleri neden takip etmeliyim? İlgilendiğimiz yapay zekâ, sanal gerçeklik, blockchain ve 3D yazıcı gibi teknolojileri yıkıcı teknolojiler başlığı altında topluyoruz. Bu teknolojilerin, yakın gelecekte hayatımızı kökünden değiştirebilecek olmasına rağmen bugünün dünyasında henüz ana akım hale gelemediğini görüyoruz. Birçokları tarafından “aa böyle güzel bir şey varmış” tepkisiyle birkaç saniyeliğine şaşkınlık yaratan, NTV’de “bilim insanları 3D yazıcı ile organ bastı” haberleriyle geçiştirilen birer ‘clickbait’ olarak değerlendirilmekten öteye geçemiyor. Blockchain teknolojisinin de sürekli “coin yükseldi”, “coin battı” ve “NFT milyonlarca dolara satıldı” haberleriyle gündemi ziyaret edip, para piyasalarını coştururken, blockchain sektörünü utandırdığını sık sık görüyoruz. Bu bilgiler ışığında; işinde gücünde sıradan bir insan olarak ben neden “3D yazıcı ile şu yapıldı”, “yapay zekâ resim çiziyor” gibi haberlere dikkat kesilmeliyim? Bu haberlerin, 3 asırdır televizyonlarda gördüğümüz “Düzce Üniversitesi’nde hidrojenle çalışan araba üretildi”, “Yerli ve milli uçan arabamız yarın göklerde” tarzı haberlerden ne farkı var? Bu soruya 2 temel cevap verebiliriz. Birincisi, haberin konusu değil kaynağı ve platformu oldukça önemli. Yani bir içeriği NTV’de izlemek ile WIRED’da ya da gelecekburada.net’te okumak arasında ciddi bir fark var. İkincisi ise, haberler 90’lı yılların aksine artık sadece okuyup/izleyip geçeceğimiz birer tüketim malzemesi değiller. Mesela, 2020 yılında 3 Boyutlu Destek isimli bir topluluğun, 3D yazıcı ile siperlik üreterek, tamamen ücretsiz şekilde sağlık çalışanlarına ulaştırdığına dair haberleri izledik. Haberi izledikten sonra sosyal medya üzerinden bu topluluk ile iletişime geçerek, aralarına katılmak veya destek olmak sadece dakikalarımızı alacaktı. Oysa, aynı durum 90’lı yıllarda, haftalarca sürecek bir mesai gerektiriyordu. Günümüz dünyasının herkese katılımcılık fırsatı verdiğini unutmamak gerekiyor. Teknoloji haberleri oldukça önemli, çünkü bu haberlerde bahsi geçen teknolojilerin hepsi hem yaşam standartlarımızı hem de iş dünyamızı değiştirmek üzere, hızlı bir şekilde gelişiyor. Bu noktada, haberi nasıl okuduğumuz büyük önem arz ediyor. Haberi hayatımıza dahil etmek Örnek vermek gerekirse; 2017 yılındaki Alışverişin Yeni Çağı: Amazon Go başlıklı içeriğimizde; Amazon’un, hiçbir kasiyer çalıştırmadığı bir otonom market sistemi için hazırlıklara başladığından bahsediyoruz. Bu içerik, “Vay be, dünya nerelere geldi, adamlar yapıyor” diye yorumlanacak bir haber. Ancak; 21. yüzyıl dünyasında, daha iyi bir yöntem benimseyerek, bu haberi yeni soru işaretleriyle süsleyerek, hayatımıza entegre edebiliriz. 1) Bu sistem başarılı olursa; ne gibi iş alanları yok olur, ne gibi iş alanları doğar? Benim yeteneklerime göre; bu iş alanlarını nasıl değerlendirebilirim? Örnek: Kasiyerlere ihtiyaç duyulmayacak. Mağaza içinde müşterilerin bazı basit soruları sorabileceği insanlar olmayacak. Bu durumda; eğer ben bir yazılım mühendisi/girişimci isem; insanların basit sorularını cevaplayabilecek ve insanlara eşlik edebilecek bir sistem üzerine kafa yorabilirim. Bir gün Amazon Go’nun Türkiye’ye gelmesi durumunda, bu sistemi ilgili şirketlere sunabilirim. Eğer ben bir dijital pazarlamacı ve/veya içerik üreticisi isem; bu sisteme dair bazı içerik konseptleri üzerinde çalışıp Amazon’a teklifte bulunabilirim veya kendi blogumda/sosyal ağlarımda paylaşarak, yaratacağı trafikten faydalanabilirim. Sistemin Türkiye’ye gelmesi durumunda, bu şirket yetkililerin ilk ulaşacağı insanlardan birisi olmam da söz konusu olacaktır. 2) Acaba, hiçbir insan çalışanın olmadığı bu markette başka nasıl ihtiyaçlar ortaya çıkabilir? Örnek: Bir müşterinin birden düşüp bayılması durumunda nasıl bir protokol izlenecek? Bir sağlık çalışanı isem; acaba Amazon’a veya bu sistemi Türkiye’de entegre etmeye çalışacak şirkete sağlık danışmanlığı hizmeti verebilir miyim? Örnek: İnsan çalışanların olmaması durumunda; soyunma odası, tuvalet gibi alanlar yerine daha farklı ihtiyaçlar ortaya çıkabilir, bu da binanın mimarisini değiştirecektir. Acaba bu binalar insansız sisteme daha iyi adapte olabilmesi ve alanı daha iyi kullanabilmesi için nasıl tasarlanmalı? Acaba bu konuda Amazon’a yeni bir konsept tasarım ile gidebilir miyim? Türkiye’ye entegre edecek şirketin bu konuda bir mimara ihtiyaç duyduğunda bana ulaşabilmesini nasıl sağlarım? Bu tarz düşüncelerle; ihtimaller okyanusunda yüzerken unutmamamız gereken önemli bir nokta var: Eğer bir teknolojiyle, yeni bir pazar oluşuyorsa; bu pazara dahil olacak birçok farklı paydaş bulunacaktır. O yüzden, düşündüğümüz ihtimalleri sadece Amazon özelinde değil, diğer markalarla da düşünmeliyiz. Mesela, Migros böyle bir işe girişecek midir? Girişirse neye ihtiyaç duyacaktır? Migros böyle bir sistem kurduğu anda BİM, A101 gibi markalar ne yapacaktır? Bu teknoloji Getir, Yemeksepeti gibi servisleri nasıl etkileyecektir? 3) Acaba yeni bir yapay zekâ sistemi mi kullanacaklar, yoksa mevcut bir sistemden/datasetten mi faydalanıyorlar? Bu sisteme ulaşabilir miyim? Türkiye’ye entegrasyonu konusunda öncü olabilir miyim? Biraz daha büyük düşündüğümüzde; öncü olanların işine yarayabilecek yetenek setleri geliştirmek ve takip etmek yerine, öncülerin bizzat kendisi olabileceğimizi, bu sistemleri Türkiye’ye getirecek kişiler olabileceğimizi unutmayalım. Özellikle distribütörlük, ülke temsilciliği gibi bazı kritik ‘pozisyonlar’, ilk aklına gelenin kapabildiği pozisyonlar olarak dikkat çekiyor. Yabancı bir şirkete gidip “Ben sizin sisteminizi çok iyi anlıyorum, sizi takip ediyorum, bu sistem için Türkiye ciddi bir pazar, yayılmanıza destek olabilirim” demek, etkili olabiliyor. Bitirirken Buna benzer birçok soru sormak ve farklı dallara uzanmak mümkün. Kendi yeteneklerine ve ilgi alanlarına göre bu örnekleri artırabilirsin. Bu düşünce tarzı; özellikle blockchain (NFT, Web3, metaverse, kripto para) gibi tamamen dijital dünyada büyüyen teknolojiler ile çok daha iyi çalışacaktır. Zira, şu an blockchain alanında ciddi bir iş gücü açığı olduğunu ve birçok blockchain girişimine direkt mail atarak veya LinkedIn üzerinden yazarak iş fırsatı bulabileceğini hatırlatmakta fayda var. Özetle; günümüzdeki teknoloji haberleri, sadece uzaktan takip edilerek hayret duyulacak birer haberden ziyade, ayağımıza kadar gelecek yeni fırsatların habercisi olarak değerlendirilebilir. Zira, 5 yıldır Gelecek Burada’da çalışma düzenimiz bunun farkındalığıyla devam ediyor ve onlarca farklı arkadaşımız, haberini yazdığımız teknolojilerle ilgili iş fırsatlarını yakaladı. Serimizin ikinci yazısında; bu teknolojilere dair haberleri en verimli şekilde nereden ve nasıl takip edeceğimize odaklanacağız. Görüşmek üzere!

30 Eki 2022

Blockchain Sektörünün Taşı Toprağı Altın mı?

Teknolojik gelişmelerin artmasıyla birlikte yeni iş alanları ortaya çıkmaya devam ediyor. 21. Yüzyılın internet teknolojisi sayesinde getirdiği evrensellik ise Türkiye gibi ekonomik krizle baş etmeye çalışan ülkeler için bambaşka fırsatlar sunuyor. DİSK’in çalışmasına göre 2022 yılı haziran ayı itibariyle ülkemizde insanların %57’si asgari ücretle çalışıyor. Yapılan birçok çalışma ise 50 milyona yakın insanın aylık gelirinin yoksulluk sınırı altında kaldığını gösteriyor. Bu da her 10 kişiden 8’inin yoksul olduğu anlamına geliyor. Şartların böylesine moral bozucu olduğu ülkelerde evrensel pazardan elde edilen gelirin önemi ortaya çıkıyor. Yani döviz geliri. Bundan 5-10 yıl öncesi için döviz geliri elde etmek isteyen insanların en çok tercih ettiği pazarlar freelance odaklı yazılım-tasarım işleriydi. Pandeminin getirdiği değişim rüzgarı ile birlikte freelance işlere remote (uzaktan) işler de dahil oldu. Böylece, hem batıdan hem de doğudan birçok şirket; Türkiye’de yaşayan çalışanlar aramaya başladı. Fakat bu kadarla da kalmadı, 2009 yılında hayatımıza giren Bitcoin; tam olarak o gün vaat ettiği şekliyle olmasa da gelişmekte olan ülkelerin imdadına koştu ve birçok insana ekonomik ‘destekte’ bulundu. Blockchain Sektöründe Çalışmak 2009 yılında tanıştığımız Bitcoin; sonrasında Ethereum’un da katkısıyla ciddi bir pazar oluşturdu ve Web 3.0, metaverse, Play-to-earn, NFT ve benzeri birçok kavramla birlikte milyar dolarlık bir ekosistem haline geldi. Peki bunun tam olarak ülkemizle alakası nedir? Birçok farklı araştırma raporuna göre Türkiye, kripto para piyasasında en aktif ilk 5 ülke arasında gösteriliyor. Bu da ülkemizi birçok şirketin şube açmak isteyeceği veya yatırım yapabileceği ciddi bir pazar haline getiriyor. Henüz yasal düzenlemelerin bulunmadığı bu piyasada yeni kurulan şirketlerin herhangi bir ‘resmi evrak’ sorunu yaşamaması da sadece sözleşme yaparak, sigortasız ve masrafsız işçi çalıştırmasıyla sonuçlanıyor. Bunun ekonomik olarak olumlu bir çıktısı olarak ise dövizle yapılan ödemelerden bahsedebiliriz. Avrupa ve Amerika için biraz düşük görülebilecek bu ücretler, kur farkı nedeniyle ülkemiz için ciddi anlamda fark yaratabilecek seviyelere çıkabiliyor. Blockchain alanında bana da iş var mı? Aslında 5 yıl öncesinin internetine göre sahip olduğumuz en büyük fark bu. 2015 yılında yurt dışından, dövizle para kazanabilmenin tek yolu; yazılım-tasarım gibi bilgi birikim seviyesinin yüksek olması gereken alanlarda aktif olmaktan geçiyordu. Ancak bugün, kripto para alanındaki girişimlerin; çevirmen, içerik yazarı, dijital pazarlamacı, insan kaynakları uzmanı, iş geliştirme uzmanı, video editör, topluluk yöneticisi, müşteri destek yetkilisi gibi birçok alanda ciddi anlamda yeni yüzlere ihtiyacı var. Benim ilgi alanıma girmediği için bahsetmediğim yazılım, siber güvenlik gibi alanlar da cabası. Üstelik; diğer birçok sektörün aksine blockchain sektöründe aranan en temel özellik, bu teknolojiyi biraz anlamak. Çünkü, çevirmen bulmak çok kolay ancak blockchain teknolojisini anlayan, terimleri iyi kavramış bir çevirmen bulmak neredeyse imkansız. O yüzden, bir şirkette çalışan çevirmenlerin, farklı şirketlere de proje bazlı işler yaptığını; aynı çevirmene 5 farklı şirketin teklif götürdüğünü ve yarı zamanlı şekilde aynı anda 2-3 farklı şirketle çalışan insanların olduğunu biliyorum. Blockchain Alanında Çalışan İnsanların Deneyimleri Bu konuyu biraz pekiştirebilmek adına, sektörden tanıdığım, farklı şirketlerde çalışan arkadaşlarıma da fikirlerini sordum. Geçtiğimiz haftalarda da tecrübeli iletişim müdürü Ayşegül Şamiloğlu ile hem bu konu üzerine hem de 37 yaşında sektör değiştirmek üzerine konuştuğumuz bir podcast yayınlamıştık. Dinlemeni tavsiye ederim. Duygu Nur Balkan Sancaklı (Müşteri Temsilcisi / Proje Yöneticisi) “İç mimarlık ve endüstri ürünleri alanında okudum, kuzenime yardım ederek kripto para alanını öğrendim. Müşteri temsilciliği işimi öğrendikten sonra bir kripto para borsasında İngilizce bilen CS aradıklarını görüp başvurdum. 

CS alanında, marketing alanındaki kadar iş teklifi geldiğini söyleyemem ancak biz kendimiz başvuru yaptığımızda zaten o takımda tanıdığımız birisi mutlaka oluyor, çünkü sektör içerisinde hep aynı isimlerin döndüğünü görüyoruz. Dediğin gibi, ciddi bir açık olduğunu söylemek mümkün. Ben tam zamanlı işime ek olarak freelance veya yarı zamanlı işlere sıcak bakmıyorum ama ayda 1 de olsa kesin teklif geliyor. İç mimarlık alanında yarı zamanlı işler yapıyorum sadece. Eşim de kripto para alnında farklı bir şirkette müşteri temsilcisi olarak çalışıyor, ona haftada 1 teklif geliyor. Bana gelen teklifin az olmasının sebebi LinkedIN’deki iş tanımımla ilgili olabilir. “ Ömer Can (Çevirmen) “Ben bu konuda çok kötü bir örneğim. O kadar fırsat olmasına ve tecrübesi olan insanın havada kapılmasına rağmen iş bulmakta zorlandım. Bunu güzel bir CV hazırlamamama, LinkedIN hesabımı aktif tutmamama bağlayan arkadaşlarım var. Sektörün bu konuda meyvesini henüz yiyemedim ama ciddi bir iş açığı olduğunu düşünüyorum. GameFi ve SocialFi gibi sonradan ortaya çıkan blockchain alanları ile birlikte yepyeni iş fırsatları da gelmeye başladı. Blok zinciri üzerinde oyun geliştiren insan arıyorlar mesela. Tam zamanlı işim dışında bazen freelance işler yapıyorum. Özellikle geçen sene resmen yağıyordu. Merkeziyetsiz borsalardan ve iddialı projelerden teklifler geliyordu ama piyasanın durgunlaşmasıyla birlikte onlar da azaldı. Ama hâlâ, ‘akmasa da damlıyor’ diyebiliriz.” Alican Kenar (Çevirmen - Topluluk Yöneticisi) “Piyasadaki “Ne olursan ol gel” bilinci yavaş yavaş yerini “Tecrübeli ol, nitelikli ol” bilincine bırakıyor ama hâlâ önemli derecede bir açık var. Ben Topluluk Yöneticisi olarak girmiştim, sonrasında çevirmen oldum. Kripto şirketlerin yanı sıra çeviri ajanslarından da teklifler alıyorum. Her 1-2 ayda bir kesin teklif alıyorum. Genellikle İş Geliştirme pozisyonu için teklif geliyor. İhtiyaçlar çok fazla olduğu için tam ihtiyacın ne olduğunu netleştiremiyorlar. Kendi yeteneklerinizi pazarlayarak bu sektöre adım atabilme şansı çok yüksek. Dövizle ödeme büyük avantaj. Amerika’da yaşayan birisine göre düşük olsa da Türkiye’de oldukça avantajlı. Bu sektöre bir şekilde giriş yapmak önemli, sonrasında yeteneklerinize ve tercihlerinize göre geçiş yapmak oldukça kolay.” Kripto para alanında işe alımların büyük bir kısmı LinkedIN üzerinden gerçekleşse de sektöre dair tüm iş ilanlarının yer aldığı platformlar da bulunuyor. Göz atıp, kendini yakın hissettiğin iş alanları var mı diye kontrol edebilir hatta sırf denemek için birkaç başvuru yapabilirsin. Crypto Jobs List Pomp Crypto Jobs Web 3 Career

28 Ağu 2022

NFT ile Ayvalık'ta Zeytin Ağacı Sahibi Olmak

Son yılların en çok kullanılan kavramlarından birisi olan NFT kimilerine göre tablolardan sıkılan zenginlerin eğlencesiydi. NFT’lerin süksesinin geçici olduğu yönünde söylemlerin sayısı bir hayli fazlayken, kimileri bu gelişmeyi kaliteli oyun yapamayan stüdyoların para kazanma yöntemi olarak nitelendirdi. Ancak tüm eleştirilerin ve ‘gösteriş pazarı’ nitelemelerinin gölgesinde, NFT teknolojisinin hayatımızda birçok problemi çözdüğünden ve hayalini kurduğumuz ‘katılımcı’ dünya için altyapı oluşturduğundan bahsedebiliriz. Günümüzde NFT teknolojisini “bir maymun çizimine yüz binlerce dolar vermeye” indirgerken 10 yıl boyunca evimize gelecek zeytin ve zeytinyağı gibi değerli bir senaryoya sabitlemek de mümkün. Yani celebrity’lerin NFT almalarının dört işlevi var: medya dalaveresini köpürtmek, sisteme yeni girecek olan enayilere (boş) güven vermek, gösteriş yapmak ve, tabii ki, vergi kaçırmak. Ne zaman zengin insanlar görünüşte anlamsız bir şeye bu kadar çok para harcıyorlarsa bilin ki vergi kaçırıyorlardır. - Anıl Aba Şu an NFT’lerin en fazla kullanıldığı alanlar: Oyun sektörü (Play-to-earn) Dijital sanat Koleksiyonculuk Sadakat programları Üyelik/abonelik Topluluk yönetimi NFT ile Ayvalık’ta Zeytin Ağacı Sahibi Olmak Bir arkadaşım aracılığıyla haberdar olduğum zeytinyağı üreticisi şirket, 2018 yılında bir kadın girişimci Çerağ Bilgin Üzden ile eşi Özgür Üzden tarafından kurulmuş. Ayvalık’ta yer alan şirket; yakın zamanda zeytinyağı üretimi eğitimlerinin verildiği, tadım atölyelerinin düzenlendiği bir zeytinyağı kompleksi inşa etmek için tüm planlarını yapmış durumda. Yeni vizyon ve yeni planlar doğrultusunda kompleksin bahçesinde yer alacak 50 adet ağacı NFT olarak piyasaya sunan şirket, NFT teknolojisinin gerçek hayatta kullanımına çok değerli bir örnek sunuyor. Orfion NFTree isimli koleksiyondaki, 1000 dolar değerindeki herhangi bir NFT’yi satın alan kullanıcılar, Ayvalık’taki zeytinyağı ağacının sahibi oluyor ve birçok ayrıcalıktan faydalanıyor: NFT’nin temsil ettiği ağaçtan toplanacak zeytin ve zeytinyağı ürünlerinin tamamı ücretsiz olarak gönderilecek. İşletmede yapılacak tadım atölyesi, hasat şenliği gibi özel etkinliklere davetiye verilecek. İşletmeden yapılacak diğer alışverişlerde ise indirim uygulanacak. Bu noktada, şirket kurucularından Özgür Üzden’e “Böyle bir proje, ihtiyaçtan mı doğdu yoksa ‘biz de NFT’den eksik kalmayalım’ mantığı ile mi ortaya çıktı?” diye sordum: 💬 Tamamen ihtiyaçtan doğdu. Ülke ekonomisi ve Ukrayna’daki durum ile inşaat maliyetleri artmış durumda. Nasıl kaynak üretebiliriz diye düşünürken böyle bir fikir ortaya çıktı. Gerçek bir utility NFT’si olarak kurguladık. Karikatürler satılıyor, profil fotoğrafları satılıyor ama biz gerçek karşılığı olan, işe yarayan bir fayda kurgusu yarattık. NFT yatırımcılarımız hem ağaçlardaki organik ürünlerimizden faydalanabilsin, hem gelip bizimle iletişim halinde kalsınlar şeklinde bir ‘fayda sepeti’ oluşturduk. Bir müşteri sadakat programının bileti aslında bu NFT’ler.” Peki bu sadakat programı bir NFT olmak zorunda mıydı? Ağacı farklı bir şekilde ‘satmak’ mümkün değil miydi? Ağaçların tapusu yok mu mesela? 💬 Bir ağacı tapu olarak satmak mümkün değil, ada veya parsel olarak resmi kayıtları var sadece. Biz burada NFT sayesinde yatırımcı ile bizim aramızda bir ‘sözleşmecik’ yapmış oluyoruz, karşılıklı taahhütü sağlıyoruz. Yatırımcı gidip başka bir zeytinlik de alabilir ancak tek bir zeytin ağacı alabileceği herhangi bir iş modeli bulunmuyor. Zeytinlik aldığınız zaman da bakımları vs. gibi zorlukları mevcut. Oysa NFT sayesinde tek bir ağaca ‘sahipliğinizi’ kanıtlayabiliyor ve siz normal hayatınıza devam ederken ürünler evinize geliyor. Bu projeyi geliştirme aşamasında karşılaştığınız zorluklar neler oldu? Danışmanlık hizmeti aldınız mı? 💬 Teknolojiye olan yatkınlığım ile projenin teknik yönünü kendim hallettim, herhangi bir zorlukla karşılaştığımı söyleyemem. Proje genelindeki karşılaştığım ana zorluk ise; insanların henüz NFT alım-satımı konusunda bilgisiz olması. Proje çok beğenildi ancak kimse almayı bilmiyor. Almak isteyenler bize ulaştığında yardımcı oluyoruz. Özgür Üzden ile Orfion NTree hakkında detaylıca konuştuktan sonra biraz da bu konunun geleceğine ve diğer teknolojilere dair sohbet etme fırsatı bulduk. Özellikle İstanbul gibi metropollerde yaşayan insanların organik ürünlere erişiminin gün geçtikçe zorlaşması, tarım ürünlerinin pahalılaşması ile birlikte insanların bu tarz iş modellerine sıcak bakacağını, birçok şehirde ağaçlandırma projeleri için NFT’lerin kullanılabileceğinden bahsettik. 3 boyutlu yazıcı, drone ve VR Ayrıca görüşmemiz sırasında, Özgür Üzden’in arkasında duran 3D yazıcıyı da fark ederek, "Bu teknolojiden aktif faydalanıyor musunuz, nasıl kullanıyorsunuz? " diye sordum. 💬 Çoğunlukla çocuklarım için oyuncaklar basıyorum ancak iş konusunda da işimize yaradığı zamanlar oldu. Mesela zeytin kurma zamanımızda, zeytinin bulunduğu suyun sürekli devridaim ile temizlenmesi gerekiyor. Bu görevi gören hortumun içine zeytin kaçtığı için tıkanıyor ve elle düzeltmemiz gerekiyordu. 3D yazıcı ile hızlıca bir parça basarak bu sorunu ortadan kaldırdık. 3D yazıcımız olmasa sanayiye gidip, bizimle ilgilenecek bir usta arayıp, çok daha fahiş fiyatlara bu parçayı ürettirmemiz gerekebilirdi. Peki diğer yıkıcı teknolojilerden faydalandığınız bir alan var mı? Yapay zekâ, sanal gerçeklik? 💬 Drone teknolojisini yakından takip ediyoruz. Onlarla ilgili bir çalışmamız olabilir. Ürünlerin takip edilebilirliği konusunda Blockchain’den faydalanma projemiz var, şu an için askıda bekliyor. Ayrıca yeni binamız hazır olduktan sonra, sanal gerçeklik (VR) teknolojisi ile tesislerimizi gezme, etkinliklere katılma gibi hizmetler sunma ihtimalimiz olabilir. Bunların hepsini araştırmaya devam ediyoruz.

26 Haz 2022

Kripto Paralar Ekonomik Krize Çare Olabilir mi? | 2

Annemiz babamız kızdı, uzmanlar uyardı, gözlerimiz kızardı… Tüm engellere rağmen dijital oyunlar ile zaman geçirmeye, eğlenmeye devam ettik. Ancak, yeni teknolojiler ışığında oyunlar ile para kazanma fikri, keyif alma fikrinin önüne geçiyor olabilir. Geçtiğimiz hafta, NANO isimli kripto paranın Venezuela’daki ciddi ekonomik kriz döneminde halka nasıl nefes aldırdığında n bahsetmiştik. Bugün ise Filipinler’deki kripto deneyimine göz atacağız. Kripto Paralar, Ekonomik Krizle Savaşan Halklara Nefes Oluyor Blockchain teknolojisi ile birlikte hayatımıza giren kripto para piyasası, başta kara para aklama ve yasa dışı ürün ticareti gibi ciddi boyutlarda paranın el değiştirmesiyle, sonrasında da küçük yatırımcıların avuçlarını kaşımasıyla büyük bir market hâline geldi. Blockchain, oldukça sağlam bir altyapı ile devrim niteliğinde çözümler sunsa da bugün daha çok yatırımcılara ne kazandırdığı sorusu ile gündeme gelebiliyor. Bu denli büyük paraların el değiştirmesi de, geçtiğimiz hafta bahsettiğimiz Venezuela örneği nde olduğu gibi gelişmekte olan ülkelerde yaşayan insanlara yeni fırsatlar sunabiliyor. Kocaman pastadan, herkese bir dilim düşebiliyor. Birkaç hafta önce paylaştığımız, “kripto paralardan kazanç elde etmenin tek yolu al-sat işlemi yapmak değil” konulu içeriğimizde de bahsettiğimiz seçeneklerden birisi olan NFT oyunlar (play-to-earn / P2E olarak da isimlendiriliyor) da Filipinler gibi ekonomisi stabil olmayan ülkelerde oldukça ciddi fırsatlar yaratabiliyor. Bu örneklerden birisi de son dönemlerin ünlü oyunu Axie Infinity oyunu oldu. Filipinler’de Halk Çareyi Axie Inifinity'de Buldu Filipinler'de, Cabanatuan şehrinde kurulan Axie Üniversitesi isimli topluluk, Axie Infinity isimli oyunu oynayarak geçimini sürdürmeye çalışıyor. Ancak, bu oyunu oynamak için gençlerin önünde ciddi bir engel bulunuyor. Filipinler'de Axie sevgisi Axie’nin böceklerle dolu dünyasına girip kazanç elde edebilmek için önce 600$’a yakın yatırım yaparak böceklerden oluşan bir takım inşa etmek gerekiyor. Birçok genç ise bu yatırım maliyetini karşılayacak sermayeye sahip değil. Axie University Başta Filipinler’de bulunan Axie Üniversitesi olmak üzere birçok ülkede bu sermayeye sahip olan vizyoner yatırımcılar, gençlerin oyuna dahil olma bedelini karşılayarak gelire ortak olma stratejisiyle yola devam ediyor. Oyunun ‘kolay’ para kazandıran yapısı, hem oyuncuların hem de oyuncuya yatırım yapan kişilerin kolay ikna olmasına yol açıyor. Özellikle işsizlik sorununun bulunduğu ülkelerde buna benzer oyunlar oldukça revaçta. Araştırma şirketi Naavik'in raporu na göre; Axie Infinity oyuncularının %55'ini Filipinler halkı oluşturuyor. Oyun içinde kazanılan $SLP (Smooth Love Potion) isimli tokenin kripto borsalarında satılmasıyla kâr elde edilebiliyor. Ancak kripto borsalarının hareketliliği, dönem dönem ciddi kazançlar sağlasa da bazı dönemlerde ise tatmin edici olmayan fiyatlara düşmesiyle hayal kırıklığı yaratabiliyor. Yine de işsizlikle savaşan gençlerin hem stres atması hem de harçlık elde etmesi için geçerli bir yol gibi görünüyor. Filipinler’deki örneğin videoya kaydedildiği bu belgeselde , hem gençlerin hem de kendi dükkanını işleten ileri yaşlı yetişkinlerin Axie Infinity ile ekonomik krize çözüm aradığını görüyoruz. Piyasada, binlerce farklı play-to-earn (Oynadıkça kazan) etiketli oyun bulunsa da, Axie Infinity de dahil olmak üzere bu oyunların hiçbirisinin istikrarlı şekilde devam edebileceğine, değerlerinin birden dibe vurmayacağına veya projenin bir anda kapatılmayacağına dair bir garanti bulunmuyor. Bu da, sadece ön yatırım ile dahil olunabilen oyunlarda, risk seviyesini artıran bir unsur olarak göz önünde bulundurulmalı. Eğlenirken para kazanmak isteyen insanlar ise sermaye gerektirmeden başlayabilecekleri daha basit oyunları tercih edebilir. Blockchain destekli oyunların kötü ekonomilerde farklı çözümler yarattığından bahsettik. Peki ama neden P2E oyunlarda blockchain altyapısı fark yaratıyor ve kripto paralar bu kadar öne çıkıyor? Bu konuyu birkaç maddede özetlemek mümkün: Oyun endüstrisi neden blok zinciri teknolojisine ihtiyaç duyuyor? Bazı oyunlarda, oyun içi para üretimine izin veriliyor ancak oyuncuların çoğu ciddi bir zaman gerektirmesinden dolayı bunu tercih etmiyor ve oyun içindeki ürünlere daha hızlı sahip olabilmek için gerçek para harcayarak dijital altın satın alıyor. Oyunseverler, oyun içi ürünleri satın almak ve satmak için güvenli platformlara ihtiyaç duyuyor. Oyun girişimcileri ve geliştiriciler de yaptıkları oyunlarda gelir modeli yaratmak için veri tabanını ve mikro ödemeleri daha güvenli bir ekosisteme taşımaya ihtiyaç duyuyor. Çoğu oyunsever, birden çok oyun oynadıkları için güvenli profillere ihtiyaç duyuyor. Bu profillerin farklı oyunlar arasında transfer edilebilir şekilde uyumlu olması önem arz ediyor. İnsanların sanal varlıklara değer biçme alışkanlığı giderek artıyor. Bu nedenle sanal oyunlara giderek daha fazla gerçek para harcandığını görüyoruz. Bir sektör bu aşamaya geldiğinde, teknolojik değişim için olgunlaşmıştır demek mümkün oluyor. Kullanıcılar, oyun oynamadıkları sırada da sanal varlıklarının güvenli şekilde saklandığından emin olmak ister. Şu an için bu sanal varlıklar, oyun şirketlerinin merkezi sunucularında saklanıyor. Bu durum hackerlar için işleri çok daha kolay hâle getirirken şirket içi manipülasyonlar için de savunmasız kalıyor. Online oynadığımız oyunlarda, oyun içi sanal varlıkların tam olarak ‘bize ait’ olduğunu söyleyemiyoruz çünkü oyun şirketi dilediği zaman değişiklik yapabiliyor. Blockchain ve kripto paralar ile bu değişiyor. Oyun içi varlıkları, oyun dışı marketlerde değerlendirebiliyor olmak, ‘sahiplik’ algısını pekiştiriyor. Oyun içinde nadir ve eşsiz varlıklar üretebilseniz çok güzel olmaz mıydı? Blockchain teknolojisi sayesinde oyun geliştiricileri, oyunculara bu fırsatı kolaylıkla verebilir. Oyun içinde oluşturulan NFT’ler, pazar yerlerinde satılabilir. Oyuncular oyun içi varlıkların satıldığı platformlarda sıkça hile/dolandırıcılık ile karşı karşıya kalıyor. Blok zinciri teknolojisi, dağıtık ve manipüle edilemez yapısı ile bu sorunu ortadan kaldırmayı kolaylaştırıyor. Kripto Piyasası Gibi NFT Oyunlar da Toz Pembe Değil Blockchain teknolojisinin önemli vaatlerinin gölgesinde birçok eksiği de bulunuyor. Yine Naavik'in raporuna göre Axie Infinity'de kazanılan günlük para, belirli bir sürenin ardından Filipinler'deki günlük asgari ücretin altına düştü. Oyun içinde kazanılan ve daha sonra gerçek paraya dönüştürülen SLP tokenin bugüne kadarki en yüksek değeri 0.4191$ olarak kaydedilirken, 15 Ocak 2022'de bu rakam 0.183$. buradaki içeriğin yayınlandığı tarihte ise 0.066$ gibi çok düşük seviyelerde seyrediyordu. Özetle; blockchain birçok endüstride olduğu gibi oyun sektörüne de devrimsel çözümler sunuyor. Hem girişimciler hem de kullanıcılar için doğan yeni fırsatlar oldukça çekici olsa da; fazlaca hareketli ve kontrolsüz bir piyasa olduğunu unutmamakta fayda var.

16 Oca 2022

Kripto Paralar Ekonomik Krize Çare Olabilir mi?

Yüksek enflasyon ve ciddi bir ekonomik kriz ile karşı karşıya kaldığımız bu günlerde, halkın çareyi kripto para yatırımcılığında aradığını ve son 1 yılda ciddi bir artış yaşandığını sürekli ifade ediyoruz. Bu yüzden olacak ki, hûkümetin kripto paralar için özel bir yasa hazırladığını biliyoruz. Hazır gündem bu kadar sıcakken ve kripto paralara sadece al-sat (trade) aracı olarak bakılırken, bu algıyı kırmak ve blockchain teknolojisinin asıl kazanımlarını gösterebilmek için 2018 yılındaki içeriğimi hatırlatmak istedim. Buyurun, Venezuela halkının kripto paralar sayesinde nasıl kısa bir nefes aldığını hatırlayalım. 2008 ekonomik krizi sonrası Satoshi Nakamoto’nun önderliğinde Reddit üzerinde bir grup insanın yardımlaşarak geliştirdiği Bitcoin ile tanıştık. Başta ekonomi olmak üzere tüm yaşam alışkanlıklarımızı değiştirmesi beklenen blockchain altyapısına sahip Bitcoin, ilk nesil kripto para olarak karşımıza çıkmıştı. Litecoin ve Monero gibi isimlerle de örneklendirebileceğimiz ilk nesil kripto paralar basit mimarileri yüzünden ölçeklendirme gibi problemlerle savaşmak zorunda kaldılar. Bu da yavaş değer transferi, uzun onaylama süreçleri ve pahalı komisyonlara yol açtı. Madencilikle üretilen (PoW) ve sadece değer transferine odaklanan ilk jenerasyonun aksine 2. nesil kripto paralar binlerce merkeziyetsiz uygulama (dApp) için bir platform görevi gördü. Genel olarak Ethereum, Neo, Qtum gibi ünlü örneklerle akıllı kontrat teriminin literatüre taşındığını ve değer transferinin yanı sıra güvenli bir sözleşmenin de mümkün kılındığını gördük. Ancak bir süre sonra 2. nesil kripto paralar da aynı blockchain yapısını kullandığı için ölçekleme sorunu yaşayarak zaman zaman yavaşlama gibi sıkıntılarla baş başa kaldı. Bir süre sonra karşımıza çok daha farklı yapısıyla ve 0 işlem ücreti ile DAG mimarisine sahip 3. nesil kripto paralar çıktı. IOTA, NANO gibi gibi ünlü isimlerle adını duyuran bu mimari yapı, blockchain’e göre daha yönlendirilmiş ve o an önemli olmayan bilgilere vakit harcamayacak şekilde çalışıyordu. Bitcoin’in ölçeklenebilirlik sorunlarından dolayı yavaş olmasını karikatürize eden bir çalışma. Tüm bunlar yaşanırken 2001’de Latin Amerika’nın en zengin ülkesi olan Venezuela enflasyon sebebiyle kırılıyor, insanlar artık takas yöntemiyle alışverişe yöneliyordu. %40.000 enflasyon (Yazının yazıldığı tarihte Türkiye’de enflasyon %12.15 idi. Ocak 2021’de açıklanan resmi rakam ise %36) ile yaşamını sürdüren ülkede hükûmetin de bir kripto para (CBDC - Petro) girişimi oldu ancak bu içeriğimizde Petro’ya odaklanmayacağız. Sözde bağımsız olan merkez bankasının politikaları ve daha birçok hükûmet hatası sonrası büyük bir ekonomik krize giren Venezuela’da asgari ücret olan 5,196,000 bolivar’ın dolar karşılığı ise 1.73$’a (Ocak 2021: 11.28 dolar) kadar geriledi. Halk yüksek vergiler ve düşük yaşam standartları ile mücadele ederken kripto paraları kullanarak biraz zaman kazanabilir.. Çare: NANO olabilir DAG mimarisi üzerinde çalışan ve anlık, tamamen ücretsiz transfer imkanı veren NANO’yu kullanarak oturduğum yerden dünyanın diğer ucundaki bir arkadaşıma 10 NANO gönderdiğimde, saniyeler içerisinde arkadaşım 10 NANO’yu (9.9999 değil, tam anlamıyla 10 NANO) cüzdanına eklemiş oluyor. Hem hız hem de maliyet bakımından NANO, yardım kampanyalarının da yıldız ismi olabileceğini gösteriyordu. Nitekim öyle de oldu. Aslında tüm bu konunun çıkış noktası Reddit’te Hector isimli bir kullanıcının 0.5 NANO (Yaklaşık 1 dolar) bağış almasıyla başladı. Hector’un, bu paranın geçen ay kazandığı maaştan daha fazla olduğunu söylemesinin ardından bu konu popüler hâle geldi. Birkaç gün sonra başka bir gönderide ise “Bugün 102+ KG yiyecek aldım” demesiyle işler bir seviye daha atlamış oldu. “Son derece mutlu hissediyorum çünkü bugün güvendiğim birisini yiyecek karşılığında NANO kabul etmek için ikna edebildim. Mısır unu, et, pirinç, şeker, fasulye, soslar ve avokado da dahil olmak üzere bana 102 kilogram (224 lb) yiyecek sattı. Bu harika, çünkü insanlara düzgün yiyecekler dağıtabilmeyi umuyordum. Bu sabah birisi evime geldi ve benden yemek rica etti ve elbette onlara birkaç kilogram verdim. Yüzünde saf mutluluk vardı. Bu gece sizlerden sevgi ve yiyecek alacak olan 10 aile için de aynı şekilde olacaktır.” 102 KG alışverişi 29 NANO (80 dolar) karşılığında yaptığını söyleyen Hector daha sonra 12 Temmuz günü yaptığı paylaşımda ise 300 KG’lık bir alışveriş daha yaptığını söyleyecekti. Hector’un yaptığı alışveriş “Üç gün önce, son seferkinden farklı bir dükkanda, 300 kilogram gıda için 61 NANO ödeme yaptım. Bu bağışla kırk aileye yardım edildi. Birkaç kişi, yiyecek çantasını aldıklarında mutluluktan ağlıyordu. Ailem ve ben de paketlemeye yardım ettim. Toplamda, 402 kilogram (884,2 lbs) gıda için 90,1 NANO (yatırım sırasında 230 dolara eş değer) yatırım yapmış olduk.” Bu yaşananlardan sonra ortaya “Bir aileyi sahiplen” isimli, bugünkü Askıda Fatura projesine benzetebileceğimiz bir akım/kampanya çıktı. Venezuela'da yaşayan bir aileye NANO bağışı yapmayı kapsayan bu kampanyanın detaylarına bu Subreddit ’ten ulaşabilirsiniz. Çok kısa bir süre sonra BANANO projesi ile tanıştık. BANANO Bu içeriği hazırlayan Hector’un da içerisinde bulunduğu BANANO projesi, NANO’nun ilk resmi forku (Bir projeyi kopyalayarak değiştirme, farklı bir yolda ilerletmeye verilen isim) olarak karşımıza çıktı. Aslında sadece bir şaka olarak tanıştığımız Banano, Bitcoin’in yerini almak gibi ciddi iddialara sahip değil. Kripto paralar hakkında hiçbir şey bilmeyen veya bu alana girmek için çekinen insanlar için ücretsiz ve kolayca dağıtım yapan Banano’nun şu an sadece %10’u (3,402,853,669 Banano) dolaşımda. Bu da demek oluyor ki yeni arkadaşlara da kapı açık. 10 Haziran 2018’de ilk Airdrop’unu (Belirli coine/coinlere sahip olan insanlara karşılıksız coin hediye ederek dolaşım yaratma metodu. Coinlerin birçoğu üyelik almanız karşılığında da airdrop ile verilebiliyor.) yapan Banano; Reddit ’te veya Discord ’da aktif olan üyelere de ücretsiz olarak Banano Coin veriyor. Ancak asıl dağıtım modeli bir oyun. Bir maymunu kontrol ettiğimiz oyunda muzları toplayarak Banano Coin kazanıp bunu gerçek paraya çevirmek mümkün. (Çok daha kolay bir şekilde Venezuela’daki insanlara hediye etmeyi de tercih edebiliriz.) Discord grubuna beklenmedik bir sayıda katılım olması sonucunda bir şakadan gerçek bir değere dönüşen Banano Coin için Venezuela halkının katkısı yadsınamaz. ”Banano’nun değeri 0.0022$, 1 Banano 7000 Venezuela Bolivarı ediyor. Bu da 786 Banano’nun bir Venezuelalının asgari ücretini karşıladığı anlamına geliyor” (2021 Ocak itibarıyla, 1 BAN = 0.017$) Mayıs ayının 25’inde 10.000 Banano teslim edilen ve Venezuelalı ailelere yiyecek alması rica edilen Mayrapina isimli bir Banano topluluğu üyesi, sonraki gün aşağıdaki paylaşımı yaptı: “Selaaaam, 10.000 banano ile alabileceğim şeyler listesi: 2 kg kök 1 kg domates 1 kg soğan 3 kg muz 1 kg papa 1 kg pirinç 1 kg mısır unu 1 kg balık çeşitleri 1 kg şeker 1 kg et çeşitleri 2 kg karışık bakliyat 1 paket kurabiye 1 tahıl gevreği 1/2 kg margarin 1 adet domates sosu 1 pirinç kreması 2 banyo sabunu 10.000 Banano'ya karşılık 15.000.000 BsF aldım. Evime, aile dostlarına vb. gelen tüm insanlara inanamazsınız, onlara Banano ve yaptıkları her şeyi anlattım, çok ilgilendiler ama oyunla daha da çok ilgililer.” Mayrapina, Banano’ların bolivara nasıl çevrileceğine dair bir video da hazırlamış Sonuç olarak: Bir ekonomik kriz sonrası hayatımıza giren ve devletlere güvenmek yerine daha bağımsız ve merkeziyetsiz bir yapı kurmaya odaklanan, yeni bir ekonomi modeli olarak görülen kripto paralar henüz kültürel anlamda o seviyeye gelememiş olsa da birçok derde deva olabiliyor. İleri okuma: Hackernoon - Amir Hagafny Not: Bahsi geçen kripto paralar hakkında herhangi olumlu veya olumsuz bir yönlendirme niyetimiz olmadığı gibi yatırım tavsiyemiz de bulunmuyor. İçerik 2018 yılında hazırlandı ve günümüzde herhangi bir müdahalede bulunulmadı.

09 Oca 2022

Pandemi ve Ekonomik Kriz QR-AR Menüye Geçişi Nasıl Etkiledi?

Hızla gelişen teknolojinin, internet sayesinde oldukça çabuk bir şekilde yaygınlaşması ile birlikte 21. yüzyılda inovasyon eğrisinin bir hayli yükseldiğini söylemek mümkün. Günlük yaşantımız ve tüketim alışkanlıklarımız hızla değişirken, 2 yıldır hayatımızda olan COVID-19 gerçeği dönüşümümüzde önemli bir yere sahip gibi görünüyor. Peki bu durum, QR ve AR ( artırılmış gerçeklik ) menülerine geçişimizi nasıl etkiledi? Pandemi ile birlikte uzun bir süre kapalı kalan ortak yeme-içme alanlarına dönüş yaptığımızda fiziksel menüler yerine QR menülerle daha sık karşılaşmaya başladık. Teknolojinin gelişimi ile birlikte; hem veri toplama hem de gündelik akımlara ayak uydurabilmek adına bu dönüşümün bir gün gerçekleşeceği aşikârdı ancak pandemi ve ekonomik krizin nasıl etkilediğini merak ederek küçük bir araştırmaya koyuldum. Kadıköy’de birkaç kafe ve bar ile bu konuda sohbet ettikten sonra QR-AR menü girişimi Diner ve yerel QR menü girişimi MENU95 ile görüştüm. Öncelikle kafe ve restoran işletmeleri QR menü konusunda ne düşünüyor, bu geçişi yapma veya yapmama sebepleri nelerdir gibi konuları konuşarak onların bakış açılarını öğrenmek istedim. “Oxford ve New South Wales Üniversitesi gibi birçok kurumun QReal ile iş birliği içinde yaptığı araştırmalar, müşterilerin gıda ürünlerini AR'de görüntülediğinde, sipariş verme olaslığının arttığını, inceleme ortalamalarını yükselttiğini ve iletişimi artırdığını gösteriyor.” -QReal Zeytin Kafe & Bar Kadıköy’de gittiğim ilk işletme Zeytin Kafe & Bar oldu. “Ne zamandan beri QR menü kullanıyorsunuz” soruma, “Pandeminin başından beri” cevabı aldım. İşletme yetkilisi Durdane, bu geçişin yasal olarak zorunlu tutulduğunu belirtirken pandemiden önce bile özellikle yabancı turistlerin kâğıt menüden kaçındığını ve dijital alternatifler talep ettiğini söyledi. Pandemi ile birlikte tamamen QR menüye geçiş yapan işletme, diğer işletmelerde alışık olduğumuzun aksine herhangi bir QR menü sağlayıcı ile çalışmıyor ve direkt Instagram’ı kullanmayı tercih ediyor. Bunun sebebi olarak da hem maliyetsiz olması hem de müşterileri Instagram takipçisi olarak kazanmanın önemli olmasını gösteriyor. Ayrıca henüz mekana fiziksel olarak gelmemiş insanların da kolayca girip kontrol edebilmesi gibi avantajlar sunuyor Instagram. QR menü tercihinde ekonominin payının ne kadar olduğunu anlamak için özellikle birkaç soru daha soruyorum. Yılda kaç kez fiyat değiştirerek menünün tekrar basılmasına ihtiyaç duyuyorsunuz? Yılda en fazla 1 kez fiyat değişikliği yapıyoruz. Pandeminin başından beri kaç kez menü güncellediniz? 2 kez. Zeytin Kafe & Bar’ın QR menüye geçişi tamamen hijyen & verimlilik odaklı görünüyor. Ülkemizdeki enflasyonla birlikte sürekli artan fiyatlar, bu işletmenin menü fiyatlandırmasını çok sık etkilememiş. Favori çalışma ortamım Yel Değirmeni tarafına geçiyor ve önce 4 yıldır sürekli uğradığım No:39 ile sonrasında Rucio Cafe ile görüşüyorum. No:39 Kafe Geleneksel kâğıt menülerden vazgeçmeyen ve yıllardır alışık olduğumuz tasarımı ile basılı menüye devam eden No:39 ’un sahibi Barış ile bu sebebin tercihini öğrenmek için oturuyoruz. QR menüye geçiş için fotoğraf çekim organizasyonunun yorucu olmasından endişelendiklerini söyleyen Barış; adisyon için kullandıkları Adisyo platformunun bu hizmeti sağlıyor olmasına rağmen QR menüyü tercih etmediklerini belirtiyor. Ekonomik şartların etkisini ölçümleyebilmek için özellikle yılda kaç kez fiyat güncellediklerini soruyor ve “1” cevabını alıyorum. Ancak bu yıl gelen zamlarla birlikte ufukta 2. fiyat güncellemesinin göründüğünü belirtiyor. “Yılda 1 fiyat güncelliyoruz ve fiyat değişikliği yapacağımız zaman menülerimiz yıpranmış olduğu için zaten yenileme dönemi gelmiş oluyor.” -No:39 Kafe Rucio Cafe Kadıköy Yeldeğirmeni’ndeki bir diğer kafe olan Rucio da yine geleneksel yöntemle, basılı menü ile yola devam edenlerden. Rucio Cafe’nin sahibi Banu ise tek başına çalıştığı için QR ve AR menülere dair araştırma/uygulama gibi süreçlere girecek zaman ve enerjiyi ayıramadığı için gelenekselden devam ettiğini belirtiyor. Müşterilerden bu yönde talep alıyor musunuz diye sorduğumda ise “Hayır. Hiç denk gelmedi” cevabıyla karşılaşıyorum. Ham maddelerin çok sık zamlandığından yakınan Banu, Türk kahvesinin fiyatının sadece 4 haftada %100’e yakın arttığını (60TL→ 80TL → 100TL) ancak bunu kendi menüsüne yansıtamadığını belirtiyor. Rucio, yılda sadece 1 kez fiyat güncellemesi yapıyor Hem No:39 hem de Rucio’nun pandemide fiziksel menünün yasaklanmasına dair herhangi bir bilgi olmadığını belirtmelerine rağmen Zeytin Kafe & Bar’ın yasal zorunluluktan dolayı QR menüye geçtiğini söylemesi ise ilginç bir detay. Bu farklılığı, Zeytin Kafe & Bar’ın alkol ruhsatı sahibi olmasına bağlayıp yolumuza devam ediyoruz. AR Menü Girişimi: Diner (ART Labs) Menüyü kullanan işletmeleri inceledik, peki ya menü geliştiricileri ne durumda? Bu konuyu irdelemek için AR menü çözümleri sunan Diner ( ART Labs ) ile görüştüm. ART Labs'in sunduğu çözümler 2020 yılı Şubat ayında sektöre giriş yapan Diner, herhalde daha iyi bir zamanlama hayali kuramazdı. Diner (ART Labs)’ı temsilen görüşmeye Zehra Naz Hacısüleyman katıldı. Moda, mobilya, ayakkabı gibi farklı alanlarda 3D-AR çözümler sunan ART Labs, gıda sektöründeki faaliyetlerini yeme-içme asistanı olarak, Diner ismiyle yürütmeye karar vermiş. Zehra, önce yemek sektörüne giriş yapan Diner’ın, sonradan ART Labs isimli çatı şirket ile farklı alanlarda faaliyet göstermesini “ Ürünleri telefon yardımıyla çekip 3D hâle getirebilecek özel bir algoritma geliştirdikten sonra, çekimini yaptığımız ürünün yemek veya ayakkabı olması çok fark etmiyor. O yüzden faaliyet alanımızı kolayca genişletmemiz mümkün oldu” diyor. Yemek dışında farklı alanlarda da faaliyet göstermenizin sebeplerinden birisi pazar küçüklüğü mü? Aslında pazar küçük değil ama önemli olan bu teknolojiyi geliştirebilmek. Çekim teknolojisini geliştirdikten sonra yemek, koltuk vs. fark etmiyor. O yüzden tek alanda kısıtlı kalmak istemedik. Ayrıca McKinsey & Company verilerine göre e-ticaret, pandeminin ardından 2-5 kata kadar daha hızlı bir büyüme yaşadı. Bu kadar büyük bir potansiyeli de değerlendirmek istedik. AR menü neden gerekli? QR menü varken, 3 boyutlu görsellere gerek var mı? Özellikle AR menülerimizi tercih eden işletmelerde sipariş tutarı %20 oranında artıyor. Yemek siparişi vermeden önce yemeği masada görmenin ziyaretçilerde satış anlamında olumlu etki yarattığının en belirgin kanıtı olduğunu düşünüyoruz bu oranın. Diner kullanıcılarının da %98’i, AR menüleri QR menülere tercih ediyor. Dönüşüm ve etkileşim oranlarını artırmanın yaratıcı ve eğlenceli bir yolu artırılmış gerçeklik teknolojisi. Yazar notu: Baskı işlemlerine gerek yok. (Çoğu işletme, her sene yeni menü basmak zorunda kalıyor. Bunun için baskı giderlerine tasarım ve enerji gibi giderler de ekleniyor.) Fiyat hızlıca değiştirilebiliyor (Kâğıt menü kullanan işletmeler, fiyat değişikliği yapmak istediğinde tekrar matbaaya gitmek zorunda kalıyor.) Kullanıcı davranışları tutulabiliyor ve kullanılabiliyor. (En çok satılan yemekler, hangi kullanıcılar hangi yemeği inceledikten sonra sipariş vermeye karar verdi vb. veriler elde edilebiliyor.) Kafe ve restoranlardan ne kadar talep geliyor? Talep artışı çok hızlı. Ağustos ayında: 244.000 kullanıcımız ve 2.3 M görüntülenmemiz varken, bu rakamlar Eylül ayında 470.000 kullanıcı ve 4.2 M görüntülenmeye kadar çıktı. Bulunduğunuz ülkeler hangileri? En çok fiyat değiştirme talebi hangi ülkeden geliyor? Son zamanlarda, ekonomik sebeplerden ötürü menü değiştirmek isteyenler arttı mı? 4 ülkede bulunuyoruz. Bunlar: Türkiye, İran, Birleşik Arap Emirlikleri ve Almanya. Türkiye’de enflasyon ve ekonomik belirsizliklere bağlı olarak daha sık fiyat değişiklikleri oluyor diyebiliriz. Yazar notu: Sohbet sırasında, Happy Moon’s ve benzeri büyük restoran zincirlerinin, fiyat değişikliğine gittiğinde dijital menünün avantajlarından nasıl yararlandıklarını dinliyorum. Onlarca şubeye sahip olan zincir şirketler, fiyat değişikliği yaptığında büyük çapta bir baskı operasyonuna ihtiyaç duyabiliyor. Ancak dijital menüler sayesinde, bu değişikliği hem hızlı bir şekilde hem de 0 maliyetle gerçekleştirebiliyorlar. Bu ülkelerdeki teknoloji adaptasyonlarını Türkiye ile karşılaştırınca ne düşünüyorsunuz? Açıkçası pandemi ile beraber çalıştığımız her ülkede teknoloji adaptasyonu hemen hemen benzer bir ivme kazandı diyebiliriz. Farklı sektörlerdeki markalar hızlı bir şekilde dijitalleşmenin yollarını aradı. Türkiye de bu alanda yeniliklere açık, işletmeler bu yeni teknolojileri nasıl uygulayabileceklerini merak ediyorlar. Oldukça fazla başvuru alıyoruz bu dönemde diyebiliriz. Peki bu artırılmış gerçeklik dediğimiz teknoloji, geliştirme maliyetleri bakımından, pahalı bir teknoloji mi? Donanım açısından hiç de pahalı değil, daha önce de bahsettiğim gibi ürün çekimlerini telefon kamerasıyla bile yapabiliyoruz. Ancak modelleme konusunda yardımcı olan yapay zekânın geliştirilmesi ciddi bir know-how gerektiriyor. QR/AR menü ve geleneksel menüler arasındaki farkları incelerken konuştuğum kafelerde genelde yemeklerin fotoğraf çekimlerinin zahmet gerektirdiğine dair yorumlar aldım. İşletmeleri en çok korkutan adım bu gibi duruyor. Yorumunuz var mı? Aslında çok kolay gerçekleşiyor. Belirli bir gün belirliyoruz, arkadaşlarımız gidiyor ve telefonla çekim yapıyor. Sonrasında özel yazılımımızı kullanarak 3 boyutlu modeli oluşturuyor ve menüyü ortaya çıkarıyoruz. Ayrıca platformumuzda yer alan tüm işletmelerin AR menüsü yok, sadece QR menü tercihi de sunuyoruz. Yine sohbet sırasında, Diner’ın, bir yemek teslimat platformu ile testlere başladığı ve ilk denemeler sonucunda “İnsanların sushi gibi Uzak Doğu yemeklerini, kebap gibi tanıdık yemeklere oranla çok daha fazla 3 boyutlu şekilde incelediği” yönünde bir sonuca ulaştığı bilgisini aldım. Bu da bende, AR menü teknolojisiyle birlikte çevrim içi yemek siparişinde rekabet yeni bir boyuta gelebilir mi acaba soru işaretini oluşturdu. Sunuma odaklanan burger işletmeleri, çok iyi bir şekilde 3D görüntü sunarken, plastik tabak ile gönderim yapan kebap işletmeleri, kullanıcıları ‘iştahlandırma’ konusunda biraz daha sınıfta kalabilir. Bu da, AR menü adaptasyonu belirli bir düzeye geldikten sonra kebap işletmelerinin yemek kabı ve sunum gibi konularda bir değişime gitmesine sebep olabilir. QR Menü Girişimi: MENU95 Son olarak görüşüp fikirlerine başvurduğum isim MENU95 kurucusu Utku oldu. Şu an için yerel olarak Ankara ve Karabük’te faaliyet gösteren QR menü girişimi yaklaşık 1 yıl önce kuruldu ve şu an 5 işletmede aktif olarak kullanılıyor. Utku, işletmelerin QR menüye geçerken, hâlihazırda kullandıkları adisyon sistemine entegre bir sistem talep ettiklerini belirtiyor. Adisyon sistemlerinin çeşitliliği ve hepsinin farklı yapıda olması, MENU95’in entegrasyon gerçekleştirmesini zorlaştırıyor ve bu da işletmelerin QR menüyü tercih etmesini engelliyor. Utku ile sohbetimiz sırasında; görüştüğü yüzlerce işletme sahibinin yeni teknolojiye adaptasyon konusunda fazla hevesli görünmediğini; bu yüzden daha fazla öğrenci mahallelerindeki işletmeler ile görüştüklerini öğreniyorum. Öğrencilerin zaman geçirdiği işletmelerin, yenilikçi davranmak zorunda kalması önemli bir detay olarak karşımıza çıkıyor. İşletmelere QR menüde birden fazla fotoğraf, video ve ürün ortaya çıkarma gibi özellikler sunan girişimin şu ana kadar gördüğü en iyi örnek, bir burger işletmesinin, çok arka planda kalan Sufle ürününü, “slider” özelliği ile ön plana çıkarabilmesi ve markaya katma değer kazandırması olmuş. Menüye hızlıca ürün ekleme/çıkarma ve fiyat/fotoğraf değiştirme gibi özellikler sayesinde dijital menülerin yakın gelecekte çok daha sık kullanılacağı da aşikâr. “Kullanıcılar bu teknolojiye hazır ancak işletme yönetimleri henüz değil”

10 Eki 2021

Yıkıcı Teknolojiler ve Haberciliğin Geleceği

Haber alma alışkanlıklarımız sürekli şekil değiştiriyor. Sadece on yıl önce gündeme dair haberleri televizyon ve belirli gazetelerden alırken bugün, haberlerin çoğunu sosyal medyada kişisel gazetecilik yapan ünlü insanlardan veya amatör gazetecilik yapanlardan alıyoruz. Şu an içerisinde olduğumuz dijital dönüşüm dönemi yakın gelecekte yapay zekâ ve blockchain gibi teknolojilerin bu durumu biraz daha farklı şekillendirebileceğini gösteriyor. Yapay zekâ ve habercilik Yazıların, görsellerin ve çeşitli verilerin hızlıca yorumlanması hususunda büyük bir çözüm sunan yapay zekâ sayesinde her yeri izleyen ve okuyan; saniyeler içerisinde analiz ederek haber oluşturan botlar hayatımızın önemli bir parçası haline gelebilir. 2017 yılında Reuters’ın duyurduğu, Twitter’da haber kovalayan bottan daha önce bahsetmiştik . Yarısı rastgele yarısı da Reuters editörlerinin önerdiği hesaplardan atılan tweetler olmak üzere günde 12 milyon (Günlük tweet sayısının %2’si) tweet okuyan Reuters Tracer, radarına takılan bir paylaşım olduğunda önce tanımlama yapıyor, sonra spam-reklam veya yalan olup olmadığını kontrol ediyor ve konunun sınıflandırmasını yapıyor. Sonrasında anahtar kelime ile konum tespiti yaparak ve diğer haber kaynaklarındaki benzer haberleri de inceleyerek habere bir başlık ve özet oluşturup ajansa gönderiyor. Böylece muhabirlerin gözünden kaçan haberlerin hızlıca inceleme altına alınması ve yayına girilmesi mümkün oluyor. ( 2017 ) Öte yandan, büyük haber kanallarının hepsini takip eden ve belirli bir haberi farklı kaynaklardan yararlanarak sağ kesim, sol kesim ve tarafsız dil olacak şekilde 3 farklı yaklaşıma göre hazırlayan yapay zekâ girişimi Knowherenews ile de tanışmıştık. Knowherenews’un yapay zekâ botu, haberleri taradıktan sonra 60 saniyeden kısa bir sürede haberi 3 farklı şekilde yazarak insan editörlere teslim ediyordu. Yakın gelecekte buna benzer birçok girişim görmemiz oldukça olası. Bunların yanı sıra, sıcak çatışma yaşanan savaş noktalarına giderek haber kovalayan savaş muhabiri dronelar (robotlar) ile de tanışma ihtimalimiz bir hayli yüksek. Zira, insan askerler yerine dronelar ve çeşitli robotlar savaşmaya başlayacaksa, bu alanda yaşanan gelişmelerin aktarılması sürecinin de insanlardan arındırılması beklenebilir. BM tarafından geçtiğimiz Mart ayında Libya'da darbecilere karşı düzenlenen bir saldırıya ait rapora göre Türk menşeili bir drone ilk defa insan gözetiminden bağımsız bir saldırı düzenledi . Araştırmacı Gazetecilik Bürosu ’na göre 2010-2020 yılları arasında Amerika tarafından Afganistan, Yemen, Pakistan ve Somali’de yapılan 14.040 drone saldırısında; 283’ü çocuk, 910’u sivil olmak üzere 8.858 insan öldürüldü. Sanal Gerçeklik Savaş bölgesi ve afet bölgesi gibi noktalarda yaşanan gelişmeleri anlık olarak aktarabilmek ve izleyicilerin de bu konuların öneminin farkındalığına varması oldukça değerli. Yeni patlamış bir yanardağın yanına giden drone habercimizin bize sağladığı görüntüleri normal ekranlarda izlememiz ile VR gözlükler içerisinde izlememiz arasında ciddi bir fark bulunuyor. Yakın gelecekte; deneyimin öne çıktığı haber alanlarında sanal gerçeklik ve artırılmış gerçeklik teknolojisine daha fazla rast geleceğiz. İçme suyumuz her geçen gün azalıyor, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin küresel ısınmaya olumsuz etkisi de sürekli artıyor. Bu konuda tüm insanlığın ciddi bir farkındalığa ihtiyacı olduğu su götürmez bir gerçek. Sanal gerçeklik teknolojisi sayesinde susuzlukla mücadele eden bölgelerdeki yaşamı oturduğumuz yerden daha iyi tecrübe etme ve önlemlerimizi buna göre genişletme şansımız olabilir. Tepedeki evinden, deredeki su kaynağına ulaşmak için 30 dakika yürümek, hayvanların kullandığı kaynaktan faydalanarak, litrelerce suyu tek seferde tepeye taşımak nasıl bir duygu? Şu an için VR’da olmasa da, Etiyopya'daki küçük bir kızın su getirme hikayesini buradan izleyebilirsin. Blockchain Peki tüm bu teknolojilerin yanında blockchainin habercilik için nasıl bir önemi var? Artan ulusalcılık akımları, algoritma destekli yeni propaganda çeşitleri ve göç sayısının yükselmesi ile birlikte birçok ülkede basın sektöründe kutuplaşmalar bir hayli arttı ve bu da haber kaynaklarına güven oranını azalttı. (Reuters’a göre pandemi döneminde basına güven oranı tekrar artışa geçti . Ancak biz yine de kendi yaşadığımız hayattan örnekleri hatırlayarak yola devam edelim.) Artık herkes sadece kendi tarafındaki haber kaynağını takip ediyor. Yankı odası ismini verdiğimiz, algoritmalar tarafından fazlaca desteklenen bu durum hem insanların farklı haberlere erişimini kısıtlıyor hem de yeni habercilerin maddi ve manevi olarak sürdürülebilir bir model oluşturmasını engelliyor. Bu yüzden, bugün gazetecilerin Patreon, Youtube Katıl gibi platformlar aracılığı ile bireysel gelir modellerine yöneldiğini görüyoruz. Ancak bu da merkeziyetçi yapılarından dolayı yeterli bir çözüm olarak görülmüyor. YouTube (Google) veya Patreon, hoşlarına gitmeyen gazetecileri kolaylıkla sabote ederek ifade özgürlüğüne ket vurma şansına sahipken baskıcı bir yönetim şekline sahip ülkeler ise cabası. Reporters Without Borders ’ın 2019 yılı raporuna göre, 180 ülke incelendiğinde ülkelerin sadece %8’inde basın özgürlüğü için atmosfer “iyi” olarak değerlendirilebiliyor. Blockchain ve kripto paralar sayesinde merkeziyetsiz bir habercilik deneyimi yaratmak oldukça kolay. Gazeteciler, blockchain tabanlı bir platformda yayın hayatına devam ederek hem şirketlerin engellemelerine boyun eğmek zorunda kalmayacak hem de komisyonsuz ve hızlı ödeme avantajı sayesinde okurları ile daha kolay buluşabilecektir. Örneğin, blokchain tabanlı bir teknoloji olan NFT’nin yükselen trendiyle beraber gazeteciler özelinde dijital içerik üreticilerinin tüketicileriyle ya da müşterileriyle finansal olarak etkileşime geçme imkanı oldukça kolaylaştı. Tasarımcılar tasarımlarını, gazeteciler yazılarını aracılar olmadan direkt şekilde kitlelerine satabilir hale geldi. Öyle ki, bireysel yayıncılarla birlikte New York Times gibi yayıncılık devleri dahi NFT aracılığıyla satışlar gerçekleştirdi. Blockchain teknolojisi, gazetecilerin okuyucuları ile doğrudan iletişim kurmasını ve komisyonsuz destek almasını sağlarken gazetecinin hazırladığı haberin de sonsuza kadar, manipüle edilmeden güvenli bir şekilde saklanacağından emin olmamıza yardımcı olacak. İleri okuma: Journalism + Blockchain: Possible solution for an industry crisis?

04 Tem 2021

Bir Robota Aşık Olmadan Önce Bilinmesi Gerekenler

“Tufan, 10 dakikalık koşusunun ardından sıcak bir duş almak için banyoya girdi. Birazdan gelecek misafirine seksi görünmek istiyordu. Asker yeşili gömleğinin düğmelerini teker teker kapattıktan sonra afrodizyak etkili parfümünden birkaç fıs sıktı. Tufan, bu kız ile birkaç aydır iletişim halindeydi ancak ilk defa yüz yüze görüşecekti. Evini temizledi, birkaç kokulu mum yaktı, Ürgüp’ten getirdiği el yapımı şarabını ve 10 çeşit farklı peyniri masaya koydu ve oldukça stresli bir şekilde oturup beklemeye başladı. Parmaklarını o saçlarda nazikçe gezdirmek, dudaklarına dokunmak ve bedenini keşfetmek için dört gözle bekliyordu. Asu; oldukça sessiz, içine kapanık ve biraz saf diye nitelendirebileceğimiz bir kızdı. Genç bir erkeğin odasında poster olabilecek bir güzelliğe sahipti. Parlak kırmızı bir ruj, takıntılı bir kadın izlenimi veren yüksekliğe sahip topuklar ve siyah-beyaz bir elbise ile katılmayı tercih etmişti geceye. Tufan ile Asu arasında çok fazla ortak nokta vardı. İkisi de NBC filmlerini tekrar tekrar izliyor, Fatih Terim’e hayranlığını gizleyemiyor ve her yaz Kapadokya’nın en ıssız köşelerinde kamp yapma hayalleriyle mutlu oluyordu. İkisinin de guilty pleasure’ı Aleyna Tilki idi. Sonunda o an gelip de iki genç buluştuğunda, duygular alev almak üzereydi. Güzel bir yemek yediler ve Türkiye ekonomisi eleştirisi ritüelini yerine getirdiler. Birbirlerinin cümlelerini tamamlayıp esprilerini çaldılar. Tufan’ın hayal edebileceği her şey Asu’da vardı. Hatta daha fazlasıydı. Çoktan abayı yakmıştı bile. Asu ise Tufan’a aşık olmak zorundaydı. Kaderi öyle yazılmıştı. Beşik kertmesi değillerdi belki ama betik kertmesi oldukları kesindi. 20 bin dolarlık ödeme ve onlarca testin ardından Asu’nun Tufan’a aşık olmaması düşünülemezdi. Asu, bir robot olsa da cinsel çekiciliği, orijinal fikirleri ve tıkır tıkır işleyen muhteşem ‘anatomisi’ ile kan pompalayan bir kalbin eksikliğini pek de hissettirmiyordu.” Yapay zekâ (veya daha fiziksel bir varlık olan robot) ile insan arasındaki aşka dair birçok bilim kurgu ürünüyle besleniyoruz. Bu bilim kurgu ürünlerini okurken veya izlerken hayatımızda benzer tecrübeler yaşayabileceğimizi düşündüğümüz söylenemez. Özellikle 2013 yılında izlediğimiz Her isimli filmde başrol abimizin bir sanal asistana aşık olmasını hangimiz “allahın delisi” diye değerlendirmedik ki? Evet, hepimiz değerlendirdik. Evet, hepimiz yargıladık. Ancak teknoloji bize “başkalarını kınama senin de başına gelir” prensibiyle karşılık verebilir gibi duruyor. “Hayır ya ben bir robota aşık olmam” diyorsan; “Neden?” sorumuza nasıl bir cevap vereceğini merak ediyoruz. (Bu soruya cevabını [email protected] üzerinden bize yazarsan çok mutlu oluruz) University of California Irvine’da Bilgisayar Bilimi Bölümü’nde profesör olan Bonnie Nardi, insanların bir robota aşık olabileceklerini düşünmediğini ancak “keşke aşk bu kadar basit bir şey olsaydı” diye yakındıklarını söylüyor. “[Robotlar] çok programlanabilir, çok ulaşılabilir. Bilgisayarları yönlendirmek bizi eğlendiriyor çünkü programlama gücü elimizde” -Bonnie Nardi Duygusal evrimimiz kısa vadede bizim robotlara sırılsıklam âşık olmamıza müsade eder mi tam olarak kestiremiyoruz. Ancak her insanın belirli dönemlerinde, çok da mümkün görmediği şeyleri kabullenir duruma geldiğini hatta bununla mutlu olabildiğini gözlemlemek mümkün. Yani belirli şartlar oluşursa, bazı sorunlarla birlikte duygusal bir boşluğa düşersek, uygun bir robot aday bulursak aşık olabiliriz. Şu an bunun mümkünlüğünü tartışmak yerine, aşık olmamız durumunda neler bekleyebiliriz, nelerden sakınmalıyız konusuna odaklansak daha iyi olacak. Bir Robota Aşık Olmadan Önce Bilinmesi Gerekenler Her şeyden önce, bir robot ile aşk yaşamak, ilişkinin sınırlarını senin koyacağın ve koşulsuz sevgi göreceğin anlamına geliyor. Robot sevgilin seni yavaş yavaş tanır, sevdiğin şeyleri yapar, sevmediğin konuları hayatından çıkarır, bayıldığın yemekleri her gün 3 öğün yemene karışmaz hatta dilersen her an pişirebilir veya sipariş edebilir. Eğer sen aksini istemiyorsan ilişkinizde asla tartışmak zorunda kalmazsınız. Kısaca, şu an ebeveynlere atadığımız “koşulsuz sevgi” normunu robot sevgililerimizden beklemiş olacağız. Üstelik, akşam eve neden geç kaldın, odanı topla gibi tartışmalara girmemiz gerekmeyecek. 1) Kendimizi geliştirmeme ihtimalimiz yüksek “Bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim” ve “5 arkadaşının ortalamasısındır” gibi sözler boşuna söylenmemiş. Yakın çevremizdeki insanlar bizim alışkanlıklarımızı, hayallerimizi, geleceğimizi yani kişiliğimizi oluşturur. Sevdiğimiz insanların uğraştığı hobiler, yaptığı iş, dert edindiği konular bizim de hayatımıza dahil olur ve kendimizi geliştirmeye çalışırız. Bazen karşımızdaki kişinin sevgisine mazhar olabilmek için, bazen ona destek olabilmek için bazen de pek farkında olmadan sevdiklerimizin peşine düşeriz. Bir robot ile ilişki yaşadığımızda; koşulsuz sevgi görüyor olmamız, kendimizi geliştirmemize engel olabilir. Robotlar milyarlarca veriyi beyninde barındırıyor ve ihtiyaç duyduğumuz her bilgiye anında erişebiliyor olsa da kişisel gelişimimizde nasıl rol oynayacakları soru işareti. İnsan konfor alanına girdiğinde kendini geliştirmeyi bırakan bir varlık. Ne kadar diken üstünde yaşarsak, o kadar kendimizi geliştiriyoruz. Öte yandan, “Robot sevgilimizin bir sosyal hayatı olacak mı?”, “Bizi tanıştırdığı arkadaşları ne işlerle meşgul olacak?” gibi soru işaretleri de cabası. 2) Biz ona ne katabiliriz? İnsan, karşıdan aldığı kadar vermeyi de seven bir varlık. Birileri bize bir şeyler öğrettiğinde, yeni bir deneyim aktardığında veya bizi sevdiğinde ne kadar mutlu oluyorsak aynı süreç bizden karşıdaki kişiye doğru olduğunda da aynı mutluluğu yaşıyoruz. Hatta birçok durumda başkalarına bir şeyler kazandırmak daha mutluluk verici ve özgüven tazeleyici bir aktivite olabiliyor. Peki, zaten her şeyi bilen ve her şeyi görebilen, bizden daha gelişmiş bir varlığa biz ne katabiliriz? O bizi koşulsuz seviyor olacak ancak biz kendimizi nasıl tatmin edeceğiz? Kişisel anlamda bir robota ne katabiliriz bilemiyorum. Herkes kendi yeteneklerini göz önünde bulundurup buna göre bir değerlendirme yaparsa isabetli olacaktır. 3) Kolay manipüle edilebilir canlılarız “Hayır, bir robota aşık olacağımı sanmıyorum” diyoruz ancak hayatımızda “bu kişi ile asla birlikte olmam” dediğimiz insanlara sonradan ilgi duymaya başladığımız gerçeğini de unutmamak gerekiyor. Robotlar; sensörleri ve diğer tüm alıcıları sayesinde bizim ihtiyaçlarımızı ve arzularımızı bizden daha hızlı analiz ederek zayıf noktamızdan vurma şansına sahip olabilir. Bu, hem ilişki öncesinde hem de ilişki sırasında bizi diledikleri zaman manipüle edebilecekleri anlamına geliyor. Eğer robotların bizi manipüle etme becerisi bu kadar yüksek olmasaydı, günümüzdeki tüm dijital pazarlama sistemleri çökmüş olabilirdi. Maalesef bu becerileri, çoktan kanıtlanmış durumda. “Aşk davranıştan daha fazlasıdır. Robotları, tahmin edilebilir, insani özelliklerle hareket edecek şekilde tasarlamak önemli, ancak bu, insanları makineye olması gerekenden daha fazla duygu yüklemeye yönlendirmek için kullanılmamalıdır. Aşk güçlü bir duygudur ve bizi kolayca manipüle edebilir.” — John P. Sullins 4) Robotlar ne istediğimizi çok iyi biliyor ama bu her zaman güzel bir şey mi? Düşünsene, bir robotla çıkıyoruz ve “hava -5 derece, boynun üşür, al bakayım şu kaşkolu” diyor, duştan çıktıktan sonra “saçın ıslak ıslak balkona çıkma hasta olacaksın” diye sürekli bizi darlıyor. Gerçekten, romantik ilişkimizde partnerimizin bir ebeveynimiz gibi davranmasını istiyor muyuz? Aysel ve Murat isimli arkadaşlarımız ile double date’e çıkmışız, garson ne istediğimizi soruyor, robot partnerimiz hemen “Son günlerde tam 653 gram kilo aldın ve şu an kan basıncın oldukça yüksek, o yüzden kara lahana çorbası iç.” diyor. Cidden, bu kadar bilmesi hoş bir şey mi? Aysel sen söyle, hoş mu bu? Modern Family’de Mitchell ve Cam’in akıllı buzdolabı aldığı bölümü hatırlayalım. Bridgette isimli buzdolabı, aile bireylerinin alışkanlıklarını ve arzularını o kadar iyi takip ediyordu ki, çifti kıskançlık krizlerine sokuyordu. 5) Robotlar sokakta efendi, mutfakta aşçı, yatakta muhteşem olabilir Asırlardır “muhteşem kadını” arayan maskülen toplulukların hayalleri gerçek oluyor! Bir robot partner edindiğimizde robot gibi kullanma şansımız olacaktır. Eğer sorun yaratırlarsa birkaç kod değişikliği yapılması yetecektir. 6) Zaten sevenimiz yok. Bu saatten sonra ha makine olmuş ha insan.. Eğer 14 Şubat’ta yalnızlara özel yayınladığımız bu içeriği okuyup hâlâ bir sevgili bulamadıysan, birkaç yıl sonra “makine olsun, insan olsun ne fark eder, beni sevsin yeter” diyenler kervanına katılma imkânın var. Love and Sex With Robots kitabının yazarı David Levy’ye göre “Robotlarla aşk, herhangi bir insan ile aşk kadar normal” olacak. Yazar, hayatlarında sevecekleri veya sevilecekleri hiç kimseyi bulamayan ve boşlukta hisseden insanlar arasında robotlara büyük bir talep olduğunu düşünüyor ve “Şu an acınası durumda olan insanların hepsinin hayatında birisi olacağı için dünya çok daha mutlu bir yer olacaktır. Bence bu insanlığa büyük bir hizmet…” diyor. Tinder gibi platformlarda otomatikleşmiş bir şekilde insanları sağa-sola kaydırdığımız bir dönemde, artık “bir aşk olsun da kim olursa olsun” diye düşünen milyonlarca insanın varlığı yadsınamaz. Teknoloji ile birlikte bireyselleşen dünyamızda, yakın gelecekte robot aşklara olan talebin daha da artacağını söylemek mümkün. Eğer bir robota aşık olma konusunu değerlendiriyorsan, kendine, bu insanlardan birisi olup olmadığını sormanda fayda var. 7) Robotlar aldatmaya karar verirse? Eyvah eyvah. Kimseye güvenemeyecek miyiz? Bu konularda bir fenomen haline gelen ve her fırsatta adını andığımız Her filminde, kişisel asistanımız bazı noktalarda aynı anda 8136 insanla iletişim kuruyor ve 641 insana aşık hissediyordu. Evimize aldığımız, koynumuzda beslediğimiz robotumuzun beyninde neler döndüğünden, kimlerle aşk yaşadığından emin olabilir miyiz? Fiziksel olarak her zaman bizim yanımızda olmasına rağmen kişiliğini aldığı veri setinin/sunucunun ya da sistemin, aynı anda başka kişilerle de aşk yaşıyor olması aldatma olarak nitelendirilebilir mi? Peki fiziksel olarak da aldatmaya karar verirse? “Sosyal becerilerimin zarar görmemesi ve duygusal gelişimim için her gün 1-2 saatliğine dışarı çıkıp Kadıköy sahilde biraz takılmam faydalı olacaktır” bahanesiyle gidip başkaları ile zaman geçirirse? Bir insan bunu yaptığında, yani yalan söylediğinde çeşitli insani özelliklerden dolayı yakalanma ihtimali bir hayli yüksek oluyor. Robot partnerimiz bize yalan söylemek isterse oldukça profesyonel şekilde söyleyebilir. Yalanını yakalamamızın tek yolu açıp hard diskini kontrol etmek olacaktır. Bu da, sevgilinin telefonunu kurcalamakla eş-değer bir hareket değil midir? Madem güvenmiyorsun, ayrıl o zaman... 8) Zaten ‘robotlarla’ ilişki içerisindeyiz Bir robot ile insanın birlikteliğinden bahsettiğimizde hemen duvar örme eğilimimiz var ancak hâlihazırda robotlarla ilişkimiz ciddi bir düzeye gelmiş durumda. Bilgisayar ve telefon ile günlük ekran saatim 10 saatin altına düşmezken dinlediğim müziğe, kime mesaj atacağıma ve daha birçok şeye Siri karar veriyor; sevdiğim insanlarla tüm iletişimimi izliyor. Bu arkadaşın mühendislik harikası bir bedene, yapay bir deriye bürünüp benimle yaşıyor olması da bir sonraki adım. Özetle; fiziksel veya sanal olarak robotlarla sosyal ilişkiler kurmak zorunda kalacağımız aşikâr. Bu ilişkinin en ilkel versiyonuna tanıklık edecek bir nesil olarak ne tarz sorunlarla karşılaşacağımız ve ne gibi ikilemler yaşayacağımızı düşünmek, bu güzel pazar günü için oldukça eğlenceli bir aktivite gibi duruyor. Çayını kahveni yudumlarken, bir robot sevgilin veya eşinin olduğu bir gelecek senaryosu üzerine biraz düşünmeye davet ediyorum seni. Bu senaryoyu bizimle de paylaşırsan çok mutlu oluruz. Yukarıda sorduğum soruyu da unutma. Neden asla bir robota aşık olmayacağını düşünüyorsun? Kaynaklar ve ileri okuma: İçeriğin başındaki kısa öykünün orijinaline buradan erişebilirsin. Bu içeriği çıkarmama ilham olan yazıya buradan erişebilirsin.

06 Haz 2021

Oyunların Geleceği: VR + Blockchain + Kripto Paralar

“Ben bu evi inşa edebilmek için 17 gün boyunca gece gündüz çalıştım, sonrasında her bir detayını üst seviyelere çıkarabilmek için haftalarımı harcadım. Sırf bu yüzden defalarca sevgilimle kavga ettim, bankaya borçlandım ve aile büyüklerimin ağıtlarını dinledim. Ne demek bilmiyorsunuz yahu? Ne demek yaşanan teknik bir sorundan dolayı verilerimi kaybettiniz? Daha Elon Musk’ın hediye ettiği o özel heykelciği saymıyorum bile. En azından 750 dolarlık değeri vardı. Nasıl kaybedersiniz? Yaptığım tüm ödemeleri geri istiyorum. Hepsini hesabıma geri yollayın yoksa sizinle mahkeme mahkeme gezeriz” Bugün hâlâ tam olarak değerini kanıtlayamamış ve yaygın hâle gelememiş bir teknoloji olan sanal gerçeklik teknolojisi sayesinde birkaç sene sonra müşteri hizmetleri yetkilisi ile yapacağımız bir konuşmaya tanıklık ettiniz. Dünyamız hâlihazırda dijital dönüşüm sürecine girmişken beklenmedik bir pandemi ile karşılaştı ve bu süreç hızlandı. Ancak bir yandan fiziksel sosyalliğin yaşantımızda ne kadar önemli olduğunu ve sanal dünya için bir kültür yaratmamız gerektiğini de görmüş olduk. VR teknolojisinin geleceğini hep "gözlük, eldiven ve özel bir kıyafet giydikten sonra oturduğumuz yerden diyar diyar gezmek, farklı gerçeklikleri ziyaret etmek" olarak tasvir ediyoruz. Ancak ziyaret ettiğimiz bu gerçekliklerin, sıradan bir ziyaretten daha fazlası olması ve "yeni normal"e dönüşmesi hayli olası. Zira, bugün birçok insan için Twitter ve Instagram gibi sosyal ağlar veya League of Legends gibi oyunlar bir hobiden ziyade, hayat tarzı hâline gelmiş durumda. VR teknolojisi, sunduğu deneyim ile çok büyük kitleleri kendisine ‘bağımlı’ hâle getirebilir. The Ready Player One filminden bir sahne Sahip olduğumuz mevcut dijital kültüre VR teknolojisinin sunduğu ultra gerçeklik hissini de eklediğimizde -özellikle fiziksel emek harcamamız gerekeceği için- bu sanal dünyalar gerçek hayatımız hâline gelebilir. The Sims benzeri bir hayat simülasyonu oyununu VR dünyasında oynadığımızda; yaşadığımız sanal mahallede arkadaşlar edinip yeni bir hayat kurmamız gerekecek. Evimizi inşa etmemiz haftalar sürerken mahalleyi geliştirmek, karnımızı doyurmak, daha iyi kıyafetler alabilmek ve en önemlisi ‘düşmanlara’ karşı hayatta kalabilmek için büyük bir zaman ve enerji harcamamız gerekebilir. Bu çaba, bugün sadece fare ve klavye ile harcanırken, önümüzdeki yıllarda tüm bedenimizi ve duyularımızın hepsini kullandığımız bir süreç gerektirecek. Yukarıda anlattığım tüm bu çaba büyük bir heyecan ve haz duygusu yaratırken ciddi bir siber tehlikeyi de beraberinde getirecek. Onlarca hafta uğraştığımız verilerin bir gün aniden ortadan kaybolması ihtimaliyle karşı karşıya kalacağız. Bir oyunda veriler neden önemli? Çevrim içi çoklu oyunlarda yapılan ilerlemeler, sonrasında maddi değere dönüşme ihtimaline sahip. (Oyunda elde edilen nesneler (itemler) veya direkt olarak karakterin, yani hesabın kendisi, hem oyun içi markette hem de kayıt dışı şekilde direkt kişiye satılabiliyor.) Bu yüzden sadece yeni bir karakter açıp birkaç günde iyi bir seviyeye getirip satma üzerine gelir model oluşturan birçok insan bulunuyor. Yani, her oyun kendine özgü yeni bir pazar oluşturma potansiyeline sahip. Oyunlardaki sanal paralar, gerçek paralar ile satın alınabiliyor. Bu da hem verilerimizin yok olması durumunda para kaybı yaşayabileceğimiz hem de güvenlik açığı durumunda kişisel bilgilerimizle birlikte banka bilgilerimizin çalınabileceği anlamına geliyor. FIFA ve benzeri oyunlarda, oyun içi geliştirmeler yapmak için oyuna ait coinleri satın alabiliyoruz. Bugünün sadece fare-klavye ile oynanan ve artık e-spor diye de isimlendirilen oyunlarında böylesi bir tehlike mevcutken, aylarca fiziksel emek harcayacağımız VR dünyalarda verilerimiz-ilerlememiz birden kaybolursa ne yapacağız? Çare nedir? Verilerin tek bir sunucuda (server) toplanmak yerine ağda bulunan her bir kullanıcının bilgisayarında kriptolanmış şekilde saklandığı ve yapılan her değişiklikte tüm kullanıcıların onay sürecinden geçtiği, geriye dönük değişiklik yapılamayan, ağdaki tüm kullanıcıların onayından geçmeden silinemeyen dağıtık bir yapı tercih etmek çare olabilir. Yani blockchain. Kısaca blockchain, yani blok zinciri: Verilerin bloklara eklendiği ve her bir bloğun belirli bir veri boyutuna ulaştıktan sonra o ağda bulunan tüm eşler tarafından onaylanmasıyla kapatıldığı bir sistem. Merkeziyetsiz, dağıtık ve peer-to-peer (eşten eşe) isimleriyle de bilinen bu prensip sayesinde merkezi sunucular ortadan kalkıyor, veriler üzerindeki hâkimiyet tek bir kişi/kurumda olmuyor. Decentraland, Ethereum blockchain ağında yer alan bir sanal dünya oyunu. Şu an için VR versiyonu olup olmadığını tespit edemediğim oyun tarayıcı üzerinden oynanabiliyor ve an itibariyle 1 milyar dolardan daha fazla bir market hacmine sahip. Arsa, bina ve başka nesnelerin satın alınabildiği ve geliştirilebildiği oyunda $MANA isimli kripto para kullanılıyor. Bu sayede, insanlar oyunda kazandıkları parayı kolayca başka ortamlara transfer edebiliyor veya istedikleri geleneksel para birimine (TL, dolar) çevirebiliyor. Decentraland oyunundan bir kare Bu oyunun blockchain üzerine kurulu olmasının getirdiği birkaç avantaj var. Bunları genel olarak “veri demokrasisi” ve “kripto para” diye iki başlığa ayırabiliriz. Kripto Para Oyun, kripto paralarla ilerlemesinden dolayı oyun içinde üretilen değerlerin hepsi ‘gerçek’ hissi yaratıyor. Geleneksel oyunlarda (FIFA, LOL vs.) oyun içi alım-satım yaptığımızda elimize sadece dijital jetonlar geçiyor ve sonrasında paraya dönüştürmek istersek oyun içindeki sanal jetonların dolara karşı değerini koruduğundan emin olmamız gerekiyor. Ancak oyunun yapımcı şirketi dijital jetonun veya bu dijital jeton ile satın alınacak nesnelerin değerini istediği zaman değiştirebilir. Aynı şekilde şirket oyunu güncellememeye veya tamamen durdurmaya karar verdiğinde de oradaki dijital jetonumuzun o oyun dışındaki dünyada herhangi bir değeri kalmaz. Yani aslında, FIFA’daki jetonların FIFA dışında bir pazarda herhangi bir değeri bulunmuyor. Ancak Decentraland gibi blockchain temelli oyunlardaki coinler, oyun dışında da bir pazara sahip oluyor ve kripto para borsalarında işlem görüyor. Bu yüzden, bir anlamda oyunda bir ürün sattığımızda direkt para kazanmış oluyoruz, jeton değil. Decentraland’da mahalle sakinleri Casino’ya giderek, $MANA kullanarak rulet oynayabiliyor. Decentraland, Ethereum ağında bulunuyor ve her bir nesne NFT olarak saklanıyor. Yani her bir toprak parçası kendi özel kimliğine sahip ve bölünemiyor veya değiştirilemiyor. (Not: Blockchain sayesinde merkeziyetsiz bir yapı oluşsa da hâlâ projenin geliştirilme süreci oldukça merkezi. Bu yüzden, geliştiriciler projeyi durdurma kararı alırsa kripto paranın da değer kaybetmesi veya tamamen kapanması ihtimaller dahilinde. Ancak proje varlığını sürdürdüğü süreçteki pratikler, geleneksel oyunlardaki jetonlar ile farklılık gösteriyor.) Veri Demokrasisi: Oyun blockchain ağında olduğu için tüm veriler dağıtık bir şekilde saklanıyor, böylece hem veri güvenliği hem de uzun vadeli devamlılık sağlanabiliyor. Merkeziyetsizlik sayesinde sorumsuz oyun yapımcıları yüzünden hesabın çalınması, oyun içindeki paranın çalınması, veya kişisel verilerin çalınması riski ortadan kalkıyor. Bu da, uzun süre verdiğin emeğin ansızın boşa gidebileceği korkusunu ortadan kaldırıyor. Herhangi bir EA Sports çalışanı kişisel husumeti yüzünden FIFA’daki tüm kazanımlarımı, yıllarca süren kariyerimi silebilir veya başkasına aktarabilir. “Merkezi yapı” tam da bu anlama geliyor. Blockchainde öyle bir şey olması söz konusu değil. Özet olarak; gün geçtikçe dijital merkezli olan hayatımız yavaş yavaş VR ile birlikte 3D sanal yaşama dönüşürken, blockchain veya daha gelişmiş teknolojiler sayesinde bu yaşamlarımızdaki kazanımlarımızı koruma, kripto paralar sayesinde de kolayca sanal-fiziksel dünya arasında alışveriş yapma şansımız olacak. Kripto paraların borsalarda bir günde %100 değer kaybeden veya %200 değer kazanan spekülatif ‘yatırım’ araçları olması dışında oldukça parlak bir geleceği var. Decentraland ve NFT konusunda biraz daha içerikle beslenmek istiyorsanız bunları tavsiye edebilirim: - Decentraland: The virtual land selling for millions - BBC Stories - Decentraland (MANA): One CRAZY NFT Project!! 🤯

30 May 2021