Berrak zihinler için yalın, zengin, bağımsız bir Türkçe dijital medya üyeliği.
Ücretsiz Kaydol →Erhan Aslanoğlu
İstanbul Topkapı Üniversitesi rektör yardımcısı, akademisyen ve ekonomist. Makroekonomi, Türkiye ve dünya ekonomisi alanlarıyla ilgilenen Aslanoğlu’nun yayımlanmış bir kitabı, kitap bölümleri, çok sayıda makalesi ve tebliğleri bulunuyor. Genel ekonomi, makroekonomik göstergelerin yorumlanması, Türkiye ve dünya ekonomisi, göstergeler ve gelişmeler üzerine seminer ve eğitimler veriyor.
Türkiye ekonomisinin yavaşlasa bile ağırlıklı olarak üretim kaynaklı daraldığını, iç talep koşullarının ise görece canlı kaldığını görüyoruz. Türkiye ekonomisinin yavaşlasa bile ağırlıklı olarak üretim kaynaklı daraldığını, iç talep koşullarının ise görece canlı kaldığını görüyoruz.
Uluslararası kuruluşlar, yılın son ekonomik görünüm raporlarını yayımlamaya devam ediyorlar. Eylül ayında önce OECD, sonra IMF raporu yayımlandı. 2025 yılına ilişkin her iki raporda da benzer tahminlerin olduğunu görüyoruz ama ABD büyümesi konusunda daha bariz bir farkın olduğu anlaşılıyor.
Yıllık GSYH’si 18 trilyon dolar civarında olan, 1989-2024 arası ortalama %9 büyüyen ve 2000 sonrası büyüme hızı sık sık çift haneye çıkan Çin’in pandemi sonrası yavaşlaması devam ediyor.
Ciddi boyutlara yükselen jeopolitik riskler ekonomik görünüme ilişkin tahmin yapmayı gittikçe zorlaştırıyor.
ABD borsaları genel anlamda rekorlar kırarken, büyüme beklentilerin üzerinde seyrederken Fed’in "jumbo" olarak adlandırılan faiz indiriminin nedenini anlamak çok kolay olmayacak. Temmuz ayında yaşanan kasırga sonrası görece hızlı artan işsizlik rakamları bunun tek açıklayıcısı olamaz gibi görünüyor.
Bu hafta gelen iki veri, makroekonomik gidişatımız hakkında daha net bilgiler vermeye başladı. Uzun süredir % 4,5-5 bandında giden büyüme bu yılın ikinci yarısında görece sert diyebileceğimiz bir şekilde %2,5’lara gerilerken, gıda sektörünün verdiği desteğe rağmen Ağustos ayı enflasyonu %2,47 gibi yüksek bir seviyede geldi.
Merkez Bankası, Ağustos ayında faiz oranlarında herhangi bir değişikliğe gitmeyerek para politikası faizini %50’de sabit tuttu. Bunun ötesinde, piyasaların "Faiz indirimi ne zaman başlar" sorusuna da bunun çok yakında olmayacağına dair bir sinyal verdi.
Küresel finansal piyasalarda geçen Pazartesi tarihe geçecek bir gün yaşandı. Derslerde, konferanslarda örnek verilen 1987 Kara Pazartesi finansal piyasa çöküşünden de güçlüsü, hatta "finansal piyasa depremi" olarak adlandırılabilecek bir örnek yaşandı.
Sonbahar aylarından itibaren yaklaşık 15-16 aylık bir süreçte enflasyonu %14 seviyesine indirmeyi öngören Merkez Bankası'nın faizi %50’de tutması çok zor olacak. Bu nedenle faiz indirimlerinin başlayacağını, fakat bunun ne boyutta olacağını daha çok konuşacağımız bir süreç kapıda.
Dün ekonomik aktivitedeki gidişata ilişkin iki önemli veri yayımlandı; istihdam verileri ve sanayi üretim rakamları. Her ikisi de Mayıs ayına ait olan bu veriler ikinci çeyrekte ekonominin performansına ilişkin daha fazla bilgi sahibi olmamızı sağlıyor.