1. Mental rahatsızlıkları olan kişilerin sağlıklı ilişkiler kurması mümkün değildir.İlişkiler için mental sağlık yadsınamayacak derecede önem taşısa da mental hastalığa sahip bir bireyin sağlıklı ilişkiler kuramayacağına olan inanç gerçeği hiç yansıtmıyor. Her ne kadar semptomların sağlıklı ilişkiler kurmada zaman zaman zorlayıcı etkileri olsa da hiçbir zaman sağlıklı bir ilişki kuramayacağı düşüncesi bireyi yalnızlığa sürükleyebiliyor. Üstelik, toplumda mental sağlık problemleri olan bireylerin huzurlu ve stabil ilişkiler kuramayacaklarına yönelik bir algı da olabiliyor. Ancak araştırmalar, kurduğumuz sağlıklı ilişkilerin mental rahatsızlıkların daha iyi yönetilmesine katkı sağladığını gösteriyor. Alınan doğru profesyonel <a fr-original-style="" href="https://psycnet.apa.org/record/1994-98757-007" style="color: rgb(9, 9, 9); text-decoration: none; background-color: transparent; outline: none; cursor: pointer; transition: color 0.3s ease 0s; touch-action: manipulation; user-select: auto; box-sizing: border-box;" target="_blank">destek</a> de bu konuda ekstra önem taşıyor.2. Sadece arkadaşı olmayan insanların terapiye ihtiyacı vardır.Arkadaşlarımızın varlığı, sosyal yaşamımız için çok değerli olsa da arkadaşlarımızla konuşmak, bir terapistle konuşmaktan daha farklı oluyor. Her iki diyalog da mental sağlığımıza önemli katkılarda bulunsa da terapi seansında sorunlar daha sistematik ve derinlemesine ele alınıyor. Üstelik, arkadaşlarımız bizi çok iyi tanıdıkları için sorunlarımızla ilgili tarafsız bir bakış açısı takınamayabiliyorlar. Konuyu değiştirme ya da sorunun üstünü kapatma eğilimi de yine arkadaş diyalogları esnasında görülebiliyor. Ancak terapi esnasında tamamen bize ayrılmış bir süre boyunca sadece bizim duygularımız ve deneyimlerimiz hakkında daha tarafsız, daha şeffaf ve çok daha profesyonel bir diyalog kurabiliriz. Terapinin arkadaş sohbetinden farkının yanı sıra her birimizin arkadaşlarımıza kendimizi açma eğilimimiz de farklılık gösteriyor. Kimilerimiz ailelerine ve en yakın arkadaşlarına sorunlarını anlatabiliyorken kimilerimiz eleştirilme kaygısı ya da utanç sebebiyle kendini açmada güçlük çekebiliyor. Terapinin birey odaklılığının yanında gizli ve nesnel oluşu da kendini açmada güçlük çeken bireyler için oldukça iyileştirici oluyor.

Yakın İlişkiler

Mental sağlığın ilişkilerimize olan etkisi ile ilgili genellikle gerçekmiş gibi lanse edilen birçok düşünce mevcut. Peki bu düşünceler ne kadar doğru?

Mental sağlık hakkında bildiklerimiz gerçeği ne kadar yansıtıyor?

Bu kısımda psikoloji, sosyoloji gibi alanlardan çeşitli konulara ilişkin, "Nedir?" sorusunu soruyoruz. Bu sayıda&nbsp;“Hellinger Terapisi” (Aile Dizilimi) Nedir?&nbsp;sorusuna cevap arayacağız.Aile dizilimi terapisi (Türkçede “aile dizimi” olarak kullanıldığını görüyoruz ancak İngilizce karşılığına baktığımda bana “dizilim” kelimesi daha mantıklı göründü), bir terapistin danışanın aile geçmişi, dinamikleri ve olası kalıpları hakkında iç görü ve bilgi edinmek için kullanabileceği terapötik bir müdahaledir. Alman terapist Bert Hellinger&nbsp;bu müdahaleyi Gestalt terapisi, psikodinamik terapi ve diğer eklektik etkilerin bileşenlerine dayanarak geliştirmiştir. Peki nereden çıkmış bu sistem?Hellinger, 1950'lerde bir misyoner olarak Güney Afrika'ya gidiyor ve Zulu halkının geleneklerine ve birbirlerini anlamak için kullandıkları özel bir törene ilgi duymaya başlıyor. Zulu geleneğinde atalar kutsal kabul ediliyor ve atalardan kalma yaraları iyileştirmek, güçlü aile bağlarının anahtarı olarak görülüyor. Hellinger bunun üzerine bu sistemi geliştiriyor. Bert Hellinger’ın 2019’daki ölümünün ardından, eşi Sophie Hellinger onun bu mirasını yani “<a fr-original-style="" href="https://www.hellinger.com/en/family-constellation/" rel="noopener noreferrer" style="color: rgb(9, 9, 9); text-decoration: none; background-color: transparent; outline: none; cursor: pointer; transition: color 0.3s ease 0s; touch-action: manipulation; user-select: auto; box-sizing: border-box;" target="_blank">Orijinal Hellinger® Aile Dizilimini</a>” sürdürmek için çalışıyor.Neden aile dizilimi yaptırmalı diye sorarsak… Hellinger’ın orijinal web sitesinde şöyle deniyor, "Hayatta hak ettiği yeri ve amacını bulmak isteyen kişi, Bert Hellinger'in keşfettiği temel yaşam ilkelerini ya da 'Sevgi Düzenleri'ni bilmeli ve hayatına entegre etmelidir.""Sevgi Düzenleri, ten renginden, kültürden ve dinden bağımsız, evrensel yaşam yasalarıdır. Her düzeyde hayattaki başarının temelidirler.”“Orijinal Hellinger® Aile Dizilimi, mutlu bir yaşam için asla geç olmadığının farkına varılmasını sağlar. Ailede her insan için tek bir doğru yer vardır, o da kendi yeridir. Burayı bir kez bulup aldığınızda, harekete geçmenizi sağlayan yeni bir bakış açısı açılır.”Peki nasıl yapılıyor bu terapi? Aile dizilimini kullanırken terapistler, danışanın endişeleriyle ilgili dinamikleri harekete geçirmek için, danışan ile ilişkisi olmayan kişilerin çeşitli aile üyelerinin rollerini üstlenmesini sağlıyorlar. Bu teknik, bir dışavurumcu terapi biçimi olarak kabul ediliyor ve burada amaç, danışanın bir endişeyi aşmasına veya içindeki bir çatışmaya ilişkin olarak daha iyi bir iç görü geliştirmesine yardımcı olmak. Grup veya bireysel terapi olarak ilerlenebiliyor.Mevcut literatürün bir <a fr-original-style="" href="https://onlinelibrary.wiley.com/doi/10.1111/famp.12636" rel="noopener noreferrer" style="color: rgb(9, 9, 9); text-decoration: none; background-color: transparent; outline: none; cursor: pointer; transition: color 0.3s ease 0s; touch-action: manipulation; user-select: auto; box-sizing: border-box;" target="_blank">analizi</a>, aile dizilimi terapisinin ne kadar işe yaradığını ölçmek için yapılan çalışmayı ortaya koymuş. İncelenen 12 çalışmanın dokuzunun ölçtükleri sonuçların istatistiksel olarak anlamlı iyileşme gösterdiğini ortaya koymuş. Ancak kanıtların niteliğinin ve niceliğinin düşük olduğu belirtiliyor.Kendim bir aile dizilimi henüz deneyimlemedim ancak merak da ediyorum. Çevremde ise deneyimlemiş arkadaşlarım var. Kimi temsilci olarak, kimi ise kendi dizilimleri için alanlarda bulundular. Kesinlikle deneyimleyin veya deneyimlemeyin diye bir tavsiye vermek bana düşmez. Bununla birlikte genel gözlemimden yola çıkarak, aile dizilimlerinin yoğun anlar içerebildiğini ve güçlü duygu ve anıları ortaya çıkarabildiğini söyleyebilirim. Dolayısıyla bu yöntemin mutlaka işinin ehli bir terapist eşliğinde deneyimlenmesi gereken bir terapi olduğunu unutmamak önemli. Yani sadece eğlence olsun diye, herhangi bir tatil beldesinde denk geldiğiniz ve sizin aile diziliminizi yapmak istediğini söyleyen birinin teklifine evet demeden önce iki kere düşünün.

İçimdeki Dünya

Soyunuzda bir göz gezdirmeye ne dersiniz? 

"Hellinger Terapisi” (Aile Dizilimi) nedir?

İki tam yılı aşkın süren pandemi sürecini geride bırakıyoruz gibi. Tabi bu süre dile kolay ama, çoğunlukla insanlık için kolay geçen zamanlar değildi. Pek çok kişi bu süreçte depresyon ya da benzeri deneyimlerden geçti, ya da sürecin sonrasında bu zorlu ruh haline doğru ilerledi. Genel olarak şu bir gerçek ki, çoğu insanın ruhsal destek arayışının arttığı bir dönem oldu pandemi ve sonrasında yaşadığımız post dönem.&nbsp;Her ne kadar mindfulness, farkındalık çalışmaları, yoga ve bunun gibi zihne ve ruha iyi gelen çalışmalar bu süreçte çokça deneyimlenmiş olsa da, pandemi gibi zorlu dönemlerin, geçmişten gelen sorunların ve travmaların kapısını açma gibi bir huyu da olduğundan, esaslı bir psiko-terapi desteğine ihtiyacın çoğalması da kaçınılmaz hale geldi.&nbsp;Her zamanki gibi, teknoloji dünyası buna da adım atmakta gecikmedi ve nasıl meditasyon uygulamaları ve çevrimiçi yoga platformları pıtrak gibi çoğaldıysa, çevrimiçi terapi hizmetleri de bir o kadar hız kazandı. Hayır, zaten halihazırda fiziken görebiliyor olduğunuz psikoloğunuzun bir sebeple size online bağlanmasından bahsetmiyoruz; önceden tanımadığınız birinden çevrimiçi terapi hizmeti alabildiğiniz uygulamalardan bahsediyoruz.&nbsp;Bu uygulamalar yurt dışında hızla çoğalır durumda ve destekçileri, terapi alarak zihinsel sağlığı desteklemenin, egzersiz yapmak kadar gerekli ve kolay olması gerektiğini savunuyorlar. Peki hakikaten de öyle mi? Yani bu hizmete ulaşmanın kolaylığı, gerçekten olması gereken bir şey mi? Maddi kolaylıktan ziyade, işlemsel bir kolaylık aslında burada irdelediğim. Yoksa mutlaka ki, terapi hizmetlerinin bir şekilde ulaşılabilir ücretlerle sunuluyor olması, bu tarz oluşumların çoğalması gerekli ve mutlu edici. Ancak çevrimiçi bir uygulamaya tıklayarak oradan bir terapist seçip görüşmeye başlamak ve bunu sürdürülebilir kılmak ne kadar mümkün?&nbsp;Örneğin, yurt dışındaki platformlardan “Augmentive” in kurucusu olan kit Norman &nbsp;"Bir spor salonu üyeliği için ödediğiniz parayla aynı şekilde ruh sağlığınıza da yatırım yapmalısınız" demiş. Evet tabiki ruh sağlığımıza yatırım yapalım ancak pek çoğumuzun bildiği üzere, spor salonuna yapılan üyelikler bile ilk bir iki aydan sonra kullanılıp kenara atılan bir tüketim aracına dönüşebiliyorken, ruh sağlığımız için yaptığımız yatırımı bu şekilde bir sisteme indirgemek ne kadar anlamlı?&nbsp;Dünya genelinde bu uygulamalar çoğalırken tabi ülkemiz de geri kalmıyor…Terappin, Hiwell, Terapist gibi uygulamalar, halihazırda bu hizmetleri veren uygulamalar. Henüz düzenli bir psiko-terapi hizmeti alma fikri dahi tam olarak benimsenmemiş ve önemsenmiyorken, çevrimçi uygulamalara rağbet edilmesi ne kadar olası ya da belki “her şeyi yapayım kenarda dursuncu” gönüller için bu da checklistte yer alan bir maddenin tamamlanmasına mı hizmet eder ya da psikoterapiyi daha erişilebilir ve işe yarar hale getirir mi, hep birlikte göreceğiz.&nbsp;

Karşımdaki gerçek bir insan mı, ya da ışıkları kim kapattı? 

Çevrimiçi Terapi Uygulamaları 

Wataflow, Watsu, su terapisi ve belki de henüz bilmediğim başka adlarla da adlandırılan bu bahsedeceğim terapi çeşidine siz de bir yerlerde denk gelmiş, hatta belki tecrübe etmiş bile olabilirsiniz.&nbsp;Wataflow (Water flow), zannediyorum biraz daha sonradan benzer teknik uygulayanların kendi özgün iradeleriyle bu terapi çeşidine (bir takım farklılıkları vardır mutlaka) verdikleri bir isim. Watsu ismi ise esasen, Water ve Shiatsu kelimelerinin birleşiminden oluşuyor. "Shiatsu", rahatlamayı teşvik etmek için yapılan bir tür geleneksel Japon masajı, kelime anlamı da aslında "parmak basıncı".&nbsp;Watsu, 1980 yılında Zen Shiatsu öğreten Harold Dull tarafından yaratılmış bir terapi türü. Müşterilerinin kas ve dokularının suda gevşemesinin daha kolay olduğunu gözlemleyen Dull, aynı zamanda shiatsu tekniklerinin suda yapıldığında daha etkili olduğunu gözlemliyor ve neticesinde ortaya Watsu çıkıyor.&nbsp;Aslında bu terapi, ağrı ve rahatsızlığı hafifletmek için kullanılan bir terapi (bu yanıyla bana Pilates'in hikayesini anımsattı). Suyun direnci, fiziksel gerginliği yatıştırarak, ağrıların azalmasına destek oluyor. Bu terapi her ne kadar fiziksel gerçekleştirilse de, zihne de etki ettiği belirtiliyor.&nbsp;Wataflow özelinde mutlaka gerekli bir su derecesine rastlamamış olsam da, Watsu için genellikle 35 derecelik sıcak bir su havuzunun kullanıldığı belirtiliyor. Havuzda bir terapist, sizi tam tabiriyle yüzdürüyor. Farklı hareketlerle bedeni yönlendiriyor. Suyun sıcaklığı kaslarınızı gevşetiyor ve kendinizi serbest bırakmanız teşvik edildiği için omurga da rahatlıyor. Suyun içinde ağırlığınızı bıraktığınız zaman, duygusal anlamdaki gerginlik de ortadan kalkıyor. En azından hedeflenen bu.&nbsp;Suyun şifa gücü düşünüldüğünde (hayal edin, kendinizi sırt üstü suya bıraktığınızda dahi, eğer özellikle de sizi kaldırabilen tuzlu bir suysa, beden nasıl bir bırakmışlık hissi yaşayabiliyor), denemeye değer yöntemlerden bir tanesi gibi geliyor bana. Dünya'da şu an Meksika'da Tulum ve civarında popüler şekilde uygulanan Wataflow, Watsu ve benzerleri, ülkemizde bulabildiğim kadarıyla Bodrum'da Kempinski Otel ve Six Senses Kaplankaya'da sunulmaktaymış. Ya da başlangıç olarak, bu deneyimi biraz tecrübe edebilmek için hazır yaz gelmişken deniz iyice ısındıkça, güvendiğimiz bir arkadaşımızdan biraz bizi şefkatli şekilde yüzdürmesini rica edelim. Hoşumuza giderse de, terapinin esas uygulama alanı bulduğu yerlerin peşine düşeriz!

Wataflow ya da watsu...

Suyun Şifası

Henüz böyle bir şeye şahitlik etmediyseniz, haydi hayırlısı dediğinizi duyar gibiyim. Zira ben de henüz çok kısa zaman önce bir inek memesiyle temas ederek süt sağma şerefine erişmiş biri olarak, kısık gözlerle yaklaşıyorum bu konuya.Doğaya yakın olmak, bir süredir kafalarımızı meşgul eden bir konu. Uzunca bir süre evlerde kapalı kaldıktan sonra, bunun hem beden hem de zihin sağlığımız için önemini iyice anlamaya başladık. Ormanda koşular, atlarla yogalar derken şimdi de insanlık olarak medet umduğumuz başka bir trend, ineklere sarılmak!Aslında belli ki bir süredir uygulama alanı bulmuş olan bu yöntem, şu an dünyada belki de pandemi dönemi sonrası temas ihtiyacını gidermek için iyice artmaya başlıyor. İneklere sarılma Hollandaca "koe knuffelen" olarak biliniyor. Esasen Hollanda’nın Reuver isimli kasabasında başlayan bu bir çeşit inek terapisi, hayvanlara yakın olmanın iyileştirici özelliklerine dayanıyor. Aslında bu uygulama, <a fr-original-style="" href="https://www.bbc.com/reel/playlist/healthy-lives?vpid=p08lfz4q" rel="noopener noreferrer" style="color: rgb(9, 9, 9); text-decoration: none; background-color: transparent; outline: none; cursor: pointer; transition: color 0.3s ease 0s; touch-action: manipulation; user-select: auto; box-sizing: border-box;" target="_blank">BBC’de yer alan bir habere</a> göre bu etkinlik 14 yıl önce ortaya çıkmış ve genellikle ineklerin vücut sıcaklığından, yavaş kalp atışından ve büyük boyutundan yararlanarak birkaç saat boyunca ineklerin üzerinde dinlenmeyi ve sarılmayı içeriyor.Uygulama Hollanda'da ortaya çıkmasına rağmen, İsviçre'den Amerika Birleşik Devletleri'ne kadar olan bir sürü çiftlik bu trendi yakalamaya başlıyor.Bu yöntemle terapi sunan merkezlerden biri olan Los Angeles’taki <a fr-original-style="" href="https://www.gentlebarn.org/cow-hug-therapy" rel="noopener noreferrer" style="color: rgb(9, 9, 9); text-decoration: none; background-color: transparent; outline: none; cursor: pointer; transition: color 0.3s ease 0s; touch-action: manipulation; user-select: auto; box-sizing: border-box;" target="_blank">Gentle Barn</a>, sarılmaya ihtiyaç duyuyorsanız, geçtiğimiz yıldan beri üzgün, yalnız, stresli veya korkmuş hissediyorsanız, sizi ineklere sarılma yöntemiyle iyileşmeye çağırıyor. İneklerin koşulsuz sevgi verebildiğini iddia eden merkezler, ineklerle meditasyon yapmayı, onların sizi sevmeye izin vermenizi öneriyorlar.Henüz Türkiye’de böyle bir uygulamaya denk gelmedim ancak bazı çiftlikler, ineklerden süt sağma, ineklere yakın olma gibi deneyimler sunuyorlar. Bu sırada aslında inek size yakın olmak isterse pek tabii sarılabilirsiniz de. Tek farkı bu ineklerin sağılma durumundayken çok da stabil durmamaları ve en azından kuyruklarını sağa sola sallamaları. Fotoğrafta gördüğünüz halimden sonra benim de yüzüme minik bir fiske yemişliğim var. Dolayısıyla bu yöntemi deneyecek olanlar, karşılarındakinin neticede masum bir inek olduğunu ve her zaman çok da sakin olmalarının beklenemeyeceğinin de bilincinde olmalılar. Halihazırda bir ineği kucaklama deneyimi olanlar da paylaşırsa harika olur, meraklar içindeyim!

İnek Kucaklamak

Şubat ayı, müziğin etrafını saran mevzularda oldukça yoğun ve verimli bir ay oldu. Çıkan albümler, yazı çizi alanı ve akademi derken düşünmeye, bakmaya alan açmalık çok konu birikti. Bunlardan bir tanesi, ilk bültenimizde de söz arasında geçirmeye çalıştığım, müzik terapi çalışmaları. Bu çalışma sahası; daha evvel etrafımda alan üzerinde uzmanlaşmak isteyen arkadaşlar ya da denk geldiğim makalelerle sınırlıyken, şimdi pandeminin çevrimiçi buluşmaları eve daha çok sızdırmasıyla benim için biraz daha görünür oldu. Meğer alanda çalışan ne çok kurum ve uzman varmış. Malum, 1 Mart Dünya Müzik Terapi Günü… 26 Şubat’ta Ondokuz Mayıs Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Müzikoloji Bölümü, benim yakalayabildiğim ikinci, naklen gerçekleştirdikleri panelde bu alanı tartışmış, tanıtmışlarken alandan ve konudan haberdar olmak hepimize iyi gelebilir diye düşündüm.&nbsp;İlkini, geçtiğimiz Kasım ayında izleme şansı bulduğum, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Müzikoloji Bölüm Başkanı Doç. Muzaffer Özgü Bulut’un başkanlık ettiği <a target="_blank" rel="noopener noreferrer" href="https://link.apostonews.com/click?uri=aHR0cHM6Ly9saW5rLmFwb3N0b25ld3MuY29tL2NsaWNrP3N0b3J5PTYwM2I5ZGY1NmE5MzgwMDAwN2YwMjM4OCZ1c2VyPTVmZmZmZDI0NTY4NjBmMDAwOGZmMjM5MiZhdXRob3I9NWZmZmZkMjQ1Njg2MGYwMDA4ZmYyMzkxJnVybD1odHRwcyUyNTNBJTI1MkYlMjUyRnd3dy55b3V0dWJlLmNvbSUyNTJGd2F0Y2glMjUzRnYlMjUzRHVhZWIyZ04xekxNJTI1MjZhbXAlMjUzQnQlMjUzRDE0NjVz"">Geçmişten Geleceğe Müzik Terapi</a> paneli gerçekleşmişti. Panele Müzik Terapi Derneği Kurucu Başkanı ve Hacı Bayram Veli Üniversitesi Türk Müziği Devlet Konservatuvarı Müzikoloji Bölüm Başkanı Prof.Dr. Burçin Uçaner Çifdalöz, Giovanni Ferrari Müzik Terapi Okulu öğretim elemanı Prof. Dr. Alessio Surian ve Müzik Terapi Akademisi Kurucusu ve Avrupa Müzik Terapi Konfederasyonu Türkiye Temsilcisi Özgür Salur oldukça aydınlatıcı ve bilgilendirici sunumlar yapmışlardı.&nbsp;Müzik terapinin tarihsel süreci, kapsamına neleri aldığı, bu alandaki çalışmaların karakteristiği ve en önemlisi de müzik terapinin ne olup ne olmadığı konuşulmuştu. Açıkçası hepimizin “terapi” kelimesini gündelik hayatında sıkça kullandığı ve psikoloji / tıp dünyasının iyileştirici faktörler olarak gördüğü alanların gittikçe genişlemesi, bazı hastalıklarla başa çıkmakta kolaylık sağlayan diziler/makamsal ilişkiler hâlâ iyi bir kazı alanıyken, Müzik Terapi ile ilgili belli yanılgılara düşürebileceğimizden bu sunumlar oldukça aydınlatıcı ve öğretici oldu. Özellikle, müzikolojiyi de içine katarak, çok disiplinli / disiplinler arası alanlarda bu yanılgılara daha kolay düştüğümüzü düşünenlerdenim. O yüzden, Kasım ayındaki panelde Özgür Salur’un sunumuna “Müzik Terapi Ne Değildir?” sorusu üzerinden biz dinleyenlerin yanlış bildiklerinin üstünü çizerek başlamasını çok kıymetli buldum. Salur, sunumunda oldukça yalın hâliyle müziği bu alan üzerinden yeniden tanımladı ve müzik terapinin odağını, müziğe sınırlar çizmeden (kendi bedenimizden, enstrümanla kurduğumuz ilişkiye, mekâna dair duyumsadıklarımızla…) deneyimlediklerimize ve bizde uyandırdıklarına bakmak noktasında tuttu. Eminim bu üslup, benim gibi izleyen ve dinleyen herkes için konuyu netleştirici oldu.&nbsp;İki gün önce (26 Şubat) <a target="_blank" rel="noopener noreferrer" href="https://link.apostonews.com/click?uri=aHR0cHM6Ly9saW5rLmFwb3N0b25ld3MuY29tL2NsaWNrP3N0b3J5PTYwM2I5ZGY1NmE5MzgwMDAwN2YwMjM4OCZ1c2VyPTVmZmZmZDI0NTY4NjBmMDAwOGZmMjM5MiZhdXRob3I9NWZmZmZkMjQ1Njg2MGYwMDA4ZmYyMzkxJnVybD1odHRwcyUyNTNBJTI1MkYlMjUyRnd3dy55b3V0dWJlLmNvbSUyNTJGd2F0Y2glMjUzRnYlMjUzRER3Ym45R1I0QWQw"">gerçekleşen panelde ise</a> aynı ekibe bu defa Dünya Müzik Terapi Federasyonu (WMTF) Önceki Başkanı Müzik Terapist Prof. Dr. Melissa Mercadal- Brotos ve Müzik Terapist Danny Lundmark konuşmacı olarak eşlik etti. Bu panel, müzik terapi alanında farklı ülkelerdeki eğitim uygulamaları hakkında bilgilendirici olurken, yine eğitim ve çalışma alanlarındaki beklentilere dair tartışmalar getirdi. <a target="_blank" rel="noopener noreferrer" href="https://link.apostonews.com/click?uri=aHR0cHM6Ly9saW5rLmFwb3N0b25ld3MuY29tL2NsaWNrP3N0b3J5PTYwM2I5ZGY1NmE5MzgwMDAwN2YwMjM4OCZ1c2VyPTVmZmZmZDI0NTY4NjBmMDAwOGZmMjM5MiZhdXRob3I9NWZmZmZkMjQ1Njg2MGYwMDA4ZmYyMzkxJnVybD1odHRwcyUyNTNBJTI1MkYlMjUyRmhhY2liYXlyYW0uZWR1LnRyJTI1MkZrb25zZXJ2YXR1dmFyJTI1MkYxLW1hcnQtZHVueWEtbXV6aWstdGVyYXBpLWd1bnUtZXRraW5saWtsZXJp"">Ayrıca bilgi için...</a>Prof.Dr. Burçin Uçaner Çifdalöz, geçen oturumda olduğu gibi, müzik terapinin tarihsel süreci üzerinden hareketle ülkemizde bu alanda neler geliştirilebilir, neler yapılabilir üzerine odaklandı. Sağlık Bakanlığı’nın Geleneksel, Tamamlayıcı ve Fonksiyonel Tıp Uygulamaları kapsamına müzik terapiyi de almasının bir şans olduğunu, ancak kullanım alanlarının, disiplinler arası işbirliği modellerinin gelişmeye, yeniden gözden geçmeye ihtiyaç duyduğunun da üzerinde durdu.&nbsp; Danny Lundmark ise, Kuzey Amerika özelinde Müzik Terapi alanında yapılan çalışmalardan ve gelen sorular çerçevesinde nelere daha fazla ihtiyaç duyulduğundan söz açtı. “Engelli çocukların bedenleri müzikle nasıl buluşturulabilir?”e çok güzel teknolojik örnekler verdi. İspanya, Barselona’da alzaymır ve demans hastalarıyla uzun yıllardır çalışan Prof. Dr. Melissa Mercadal- Brotos’un sunumu da yine tarihsel bir çerçeve çizerek müzik terapi alanında yapılan, lisans ve yüksek lisans eğitimlerini, çalışma alanlarındaki gelişmeleri, ihtiyaç alanlarını ve kapsamlarını dile getirdi. Özgür Salur’un sunumu ise, Finlandiya’da Müzik Terapi yüksek lisans seviyesinde eğitimi, bu alan Müzikoloji ile kurum içinde nasıl ilişkilendirilmiş, çalışma alanları neler, gibi başlıkları anlattı.&nbsp;Sunumların ortak noktası; eğitim uygulamalarına odaklanarak, bu alanda çalışan uzmanların / çalışma alanlarının çok disiplinli bir dengeyi nasıl oturtulabileceği de ayrıca tartışıldı. Ulusal ve uluslararası düzenlenen bu panellerin amacının ise, sunum sırasında sıkça dile geldiği gibi Türkiye’de de bu alanın lisans ve yüksek lisans seviyesinde eğitim programına ihtiyaç duyduğu yönünde oldu. Üstelik bu sunumlara katılan hocaların hepsi de elini taşın altına sokmaya hazır olduklarını üstüne basa basa dile getirdiler.&nbsp;Ben de bu iki panelin haberini yazma bahanesiyle; hem disiplinleri buluşturmak hem bu alanı elinden geldiğince görünür kılmak hem de yeni adımlar atmak anlamında bunca çalışan hocalarımızın Dünya Müzik Terapi Gününü içtenlikle kutlamak istedim. Sizleri de meraklandıracağını düşündüğümden, bu iki paneli izlemeyi / dinlemeyi tavsiye ederim.&nbsp; Kim bilir belki çalışmak isteyen çıkar…&nbsp;

terapi ile ilgili hikayeler