Berrak zihinler için yalın, zengin, bağımsız bir Türkçe dijital medya üyeliği.
Ücretsiz Kaydol →
Suha Çalkıvik
Seslendirme sanatçısı, öğretim görevlisi ve İTÜ Radyosu'nun Yayın Koordinatörü. Uzun yıllar TRT’de dublaj sanatçısı olarak çalışan Çalkıvik, NTV haber kanalının kuruluşundan itibaren tanıtımlarını seslendirdi. 1992'den beri İTÜ’de öğretim görevlisi olarak çalışıyor; #tarih dergisinin Türkçe köşesini yazıyor.
Son zamanlarda kendimizi anlatmak için sözcüklerimiz yetmez oldu. Satırlarımıza sığamıyoruz. Satır sonlarında kısa çizgilerle sürekli bölünen sözcükler gibiyiz. Üstelik kural mural tanımadan, hecelerimizden bile bölüyorlar bizi.

Fârika, hat, büyük çizgi, çizgi, uzun çizgi veya konuşma çizgisi… Tanzimat döneminden bu yana dilimizde yer alan uzun çizgi (konuşma çizgisi) bu kadar çok isim değişikliğine uğramasına karşın kullanımı hemen hemen hiçbir kural değişikliğine uğramamıştır. Son yıllarda yazılarımızda kullanmaktan kaçınarak yerine tırnak işaretini yeğlediğimiz “uzun çizgi”nin serüvenine bir bakalım.

Soru işareti çok yaşlı bir noktalama işaretidir. Her ne kadar doğru soruları sormayı becermekte sıklıkla zorluk çeksek de soru işaretini kullanmakta zorlanmıyoruz. Soru işaretinin tarihi, kullanımı ve sorunları.

İşaret olmasının yanı sıra ünlem ya da nidâ; sevinç, üzüntü, kızgınlık, korku, şaşkınlık gibi duyguları belirten; tabiat seslerini yansıtan, bir kimseye seslenmek için ve ani bir iş oluş hareketi bildiren cümlelerde kullanılan sözcüklerdir. Öte yandan nerelerde kullanılacağını pek bilemediğimizden ünlem işaretleri şaşkınlık içindeler.

Son yıllarda özellikle konuşma dilinde sözcükleri ya yanlış anlamda kullanıyoruz ya da belirtilecek kavram için en uygun sözcüğü seçmekte özenli davranmayıp çağrıştıran başka bir sözcüğü tercih ediyoruz. Konuşma dilinde karşılaştığımız bu özensizliklere, İngilizce zaman kalıplarıyla düşünülüp Türkçe söylenmiş sözlerin, dile bir virüs gibi yerleşmesini de ekleyebiliriz.

Türkçe bir cümlede özne ve yüklemin, kişiler bakımından, tekillik-çoğulluk ve olumluluk-olumsuzluk yönünden uyumlu olması durumuna özne-yüklem uyumu diyoruz. Sık karşılaştığımız bir anlatım bozukluğu olan özne-yüklem uyumsuzluğu üzerine...

23 Nisan 2025’te Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlamaları sırasında Marmara denizinde art arda depremler oldu ve ardından sosyal medyada her zamanki nefret söylemi devreye girdi. İletişim bilimciler, nefret söylemini daha iyi anlamak için bu söylemleri kimlerin ürettiğine de bakılması gerektiğini belirtiyorlar.

Elini tutarak yürüdüğümüz sevdiklerimiz, dayanışma içinde olduklarımız bizi çoğaltır, kalabalıklaştırır. Kalabalıklaşmak için nasıl iletişim kurduğumuz kilit önemdedir. “Konuş ki seni görebileyim” diyen Aristoteles konuşmanın bireyin toplumsallaşması açısından önemine dikkat çeker. Peki kalabalıklarla iletişim kurmayı, onlarla konuşmayı, onlara hitap etmeyi becerebiliyor muyuz?

Son yıllarda kaleme alınan yazılarda, kurallarını tam özümsemeden çok daha fazla tırnak işareti kullanıldığını gözlemliyoruz. Tomris Uyar’ın “Tırnaklar Yukarı!” metnindeki şu saptamasını aklımızdan çıkarmayalım: “Yerli yersiz kullanılan tırnak, iç dünyamızın karmaşıklığını gösteriyor gibi.”

Şaban Ol’un 'Eleni ve Gül' eserinden yola çıkan ve Sumru Yavrucuk’un uyarlayıp yönettiği 'Tatavlada Son Dans' oyunu, bu sezon yenilenen yorumu ile yeniden seyirciyle buluşuyor.
