aposto-logoÇarşamba, 31 Mayıs 2023
aposto-logo
Çarşamba, Mayıs 31, 2023
Aposto Üyelik

Bartu Özden

Bartu Özden
Politics editor @ Aposto

LATEST STORIES

Maç 0-0 değil, sonucu katılım oranı belirleyecek

103 yaşındaki “hocaların hocası” Prof. Dr. Nermin Abadan Unat’ı evinde ziyaret ettik. Nermin Hoca da aracılığımızla “ Evlatlarım, önümüzdeki yeni bir seçim var. Bu seçim bir referandumdur. Ya demokrasiyi seçeceğiz ya otokrasiyi. Ya adaleti seçeceğiz ya keyfiyeti. Türkiye’de yapılan ilk seçimden bu yana hep oy kullandım. 28 Mayıs’ta da kullanacağım. Bu çok önemli seçimde lütfen küskünlük ve kırgınlıklarınızı bir kenara bırakın. Sizleri oy kullanmaya, sandıkları korumaya çağırıyorum. Atatürk bu vatanı bize emanet etti. Emanetine sahip çıkalım. Arkadaşlarınızı oy vermeye davet edin. Hepinizi gözlerinizden öperim .” mesajını topluma iletti. Nermin Hoca’nın mesajı çok kritik, çünkü 28 Mayıs’ta yapılacak ikinci tur Cumhurbaşkanlığı seçiminin sonucu, tamamen seçime katılım oranıyla şekillenecek. “ Maçın yeniden 0-0 başladığı” tespiti yapan yorumcu ve siyasetçileri biraz iyimser bulduğumu söylemem lazım. 14 Mayıs’ta Cumhurbaşkanı Erdoğan, en yakın rakibi Kemal Kılıçdaroğlu’na iki buçuk milyon oy fark atarak yarışta önde olduğunu kanıtladı. İlk turu %5,17 oy oranıyla üçüncü sırada bitiren Sinan Oğan Cumhurbaşkanı Erdoğan’a, Oğan’ı aday gösteren ve %2,43 oranında destek bulan ATA İttifakı’nı oluşturan partiler Ümit Özdağ liderliğindeki Zafer Partisi ve Adalet Partisi ise Kılıçdaroğlu’na desteğini açıkladı. Oğan’ın 2 milyon 800 bin oyu vardı. Bu seçmenlerin 1 milyon 323 bini parlamento oylamasında ATA İttifakı’na oy vermişti. Oğan seçmenlerinden illa ki Cumhurbaşkanı Erdoğan’a kayanlar olacaktır. Ancak ben Oğan’dan daha uzun süredir partisini teşkilatlandıran, Türkiye’yi gezen, görüşlerini paylaşan ve oldukça ses getiren Özdağ’ın Oğan’dan daha büyük bir kitle üstünde etkisi olduğunu gözlemliyorum. Oğan seçmenlerinin daha büyük bir kısmının Kılıçdaroğlu’na yöneleceğini ya da seçime katılmayacağını, hatta Özdağ’ın devreye girmesinin kimi MHP seçmenlerinin tercihlerini de etkileyebileceğini düşünüyorum. Ancak bunun aradaki farkı kapatmaya, “ durumu 0-0’a getirmeye ” yetip yetmeyeceğini, HDP’nin ikinci turda da “ Tek seçenek Erdoğan’ı değiştirmektir .” diyerek Kılıçdaroğlu’na destek açıklamasının Kılıçdaroğlu’na yönelecek milliyetçilerin ne kadarını durduracağını bilemiyorum. Seçime katılım oranının aynı olduğu senaryoda aradaki fark gözetilerek Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Kılıçdaroğlu’ndan daha avantajlı olduğu söylenebilir. Ancak seçime katılım oranı aynı kalmayabilir. İlk turda seçmenler, seçime %87 gibi oldukça yüksek bir oranla katılmıştı. Her ne kadar bu olumlu kabul edilse de rejim otoriterleştikçe ve seçim sandığı dışındaki demokratik katılım, denge ve denetleme mekanizmalarını yok ettikçe insanların ya iktidara var gücüyle sahip çıkmak ya da iktidardan derhal kurtulmak için sandığa koşarak gittiği biliniyor. Bu yüksek oran maalesef doğrudan demokrasimizin gelişmişliğini veya içselleştirildiğini göstermiyor. Aslında Cumhurbaşkanı Erdoğan tüm seçmenlerin değil, seçmenlerin %87’sinin %49,5’inin desteğine sahip. İkinci turun sonucunu belirleyen de doğrudan seçime katılım oranı olacak. Örneğin MHP, Yeniden Refah Partisi, HÜDA-PAR ve Büyük Birlik Partisi seçmenlerinin bir kısmı, parlamento seçimlerinde oy kullanıp Cumhur İttifakı’nı çoğunluk yapmanın verdiği rahatlıkla, ikinci turda Cumhurbaşkanı Erdoğan’a oy verme motivasyonunu kendinde bulmayabilir. Kasım 2015’te %49,5 oy olan AK Parti’nin %35’lere kadar gerilemiş olmasının arkasında Cumhur İttifakı seçmeninin AK Parti’ye duyduğu kızgınlık varsa, eli muhalefete oy vermeye gitmeyen bir grup Cumhur İttifakı seçmeni seçime katılmayabilir. Ya da AK Parti seçmenleri, milyonlarca oy önde olmanın verdiği rahatlıkla seçimi cepte görebilir ve sandığa gitmeyebilir. Bunu bilen Cumhurbaşkanı Erdoğan da sık sık seçmenlerini rehavet konusunda uyarıyor. " Bizim rakibimiz ne Kılıçdaroğlu ne CHP’dir. Zafer sarhoşluğudur ." diyerek seçmenlerini yeniden sandığa davet ediyor. İktidar yanlısı basının satır aralarında da rehavet uyarısı sık sık yapılıyor. Buna karşın, ilk turda Kılıçdaroğlu’na ve kendi partilerine oy veren Yeşil Sol Parti seçmenleri Özdağ’ın Kılıçdaroğlu’na desteğinden rahatsız olarak seçime katılma motivasyonunu kaybedebilir. CHP seçmenlerinin bir kısmı, ilk turun ardından girdikleri mağlubiyet psikolojisinden çıkamayarak " nasıl olsa kaybedilecek " bir seçimde oy vermek istemeyebilir. Benzer şekilde, her ne kadar anlamlı bir oy oranına sahip olmadıkları görülse de, DEVA Partisi ve Gelecek Partisi’nden kimi figürlerin Özdağ-Kılıçdaroğlu protokolünden sonraki “ kazanmak için her yol mübah değil ” benzeri çıkışları gözetilerek, “ endişeli muhafazakarların ” da ikinci turda Kılıçdaroğlu için sandığa gitme motivasyonlarının kaybolabileceği tespiti yapılabilir. Kesin olan, seçmenini sandığa taşıyabilen tarafın kazanacağı bir seçime gittiğimiz.

27 May 2023

Muhalefet bir şey deniyor: Sığınmacılar ve konu sahipliği

Konu sahipliği, üzerinde diğerlerine göre çok durulmasa da önemli seçmen davranışı teorilerinden biri. Özet olarak, bir partinin spesifik bir konuyu sahiplenmesi ve kendi tabanı dışındaki seçmenlerde de o konu özelinde en başarılı parti olduğu fikrini yerleştirebilmesi halinde, partinin sahiplendiği konuyu çok önemseyen çok farklı tabanlardan oy alması olarak açıklanabilir. Bir konunun sahibi olan parti, desteğini artırmak için ülke gündemini daima o konuya çekmeye çalışır. Literatürde iki temel oy verme davranışı parti aidiyeti ve sosyoloji olarak görülüyor. İnsanların ekonomik durumlarına, tarihsel sosyolojik kümelenmelerine, partiler ve liderler ile kurdukları bağlara göre oy vermeleri bekleniyor. Ancak kimi zaman, bir ülkede insanların sosyolojik konumlanmalarının ya da parti aidiyetlerinin değişemeyeceği kadar kısa bir süre içinde çok farklı seçim sonuçları gözlemlenebiliyor. Konu sahipliği de genelde bu noktada devreye giriyor. Seçmenlerin yaşamsal önemde bulduğu bir konu, bir parti tarafından sahipleniliyor ve tüm dengeler değişebiliyor. Muhalefet de ilk turun ardından işte bu yola başvurmaya çalışıyor. Zafer Partisi’nin ortaya çıkışı ve muhalefetin söylem üstünlüğü İYİ Parti’yi yeterince milliyetçi bulmayarak ayrılan Ümit Özdağ liderliğinde Ağustos 2021’de kurulan Zafer Partisi, kuruluşundan bu yana sığınmacılar sorununu sahiplendi. “ Sığınmacıları mancınıkla gönderme ”, “ Zafer Turizm otobüslerine bilet kesme ” gibi popülist söylemlerle konuyu gündemleştiren parti, sosyal medyayı çok aktif kullanarak söyleminin merkezine sığınmacı karşıtlığını yerleştirdi. Özdağ sığınmacıları demografiye, ulusal güvenliğe, ekonomiye, toplum sağlığına, ulusal bütünlüğe, eğitim sistemine, sağlık sistemine, kadın haklarına, milli kültüre ve başka pek çok şeye tehdit olarak tanımladı. Sığınmacıların “ gerekirse zorla ” ülkelerine geri dönmesini esas alan detaylı politika setleri hazırladı. Toplum, 10 yıldan fazla süredir Türkiye’de yaşayan sığınmacıların varlığından, Türkiye’nin dünyanın geri kalan tüm ülkelerinden daha fazla yükü omuzlamasından ve Avrupa Birliği ile Orta Doğu arasında bir tampon bölgeye dönüşmesinden rahatsızdı zaten. Tüm kamuoyu araştırmalarında “ Türkiye’nin en önemli sorunu nedi r?” sorusuna verilen yanıtlar arasında üst sıralarda daima sığınmacılar bulunuyordu. Üstelik bu yalnızca bir kesimin cevabı değildi. Neredeyse her partinin seçmenleri sığınmacıları bir sorun olarak görüyordu. Özdağ’ın çıkışı ve toplumdan gördüğü ilgi, tüm partileri sığınmacı sorunu konusunda tavır almaya ve politika hazırlamaya mecbur bıraktı. Türkiye’nin sınır güvenliği sorgulanmaya başlandı. CHP ve İYİ Parti “ Hudut namustur ” kampanyasını yaptı. Millet İttifakı’nın Ortak Mutabakat Metni’nde sığınmacıların geri dönüşü yer aldı. Sığınmacıların Türkiye’ye gelmesine sebep olan politikaların mimarı olarak görülen Ahmet Davutoğlu liderliğindeki Gelecek Partisi dahi geri dönüşü gündemine aldı. İktidar “göndermeyeceğiz” diyor İktidar cenahı ise AB’ye karşı siyasi koza sahip olmak, sığınmacıların ucuz işgücü olmasıyla sermayeyi rahatlatmak, seküler yaşam tarzı üstündeki baskıyı kuvvetlendirmek, “ Orta Doğu’nun hamisi ” algısını sürdürmek gibi sebepler için olsa gerek, “ ensar-muhacir” söylemini sürdürdü. Muhalefetin konu özelindeki söylem üstünlüğünü ele geçirmesinin ardından “gönüllü geri dönüş” için hazırlıklar yapıldığı söylense de Cumhurbaşkanı Erdoğan 26 Mayıs’ta AK Partili kadınlara yaptığı konuşmada “ Böyle ‘Sizi kovuyoruz, sizi barındırmayacağız’ şu lafa bak. Biz ensar olmaya talibiz, muhacir değil. Bunlar savaştan kaçarak geldiler. Aynı şey bizim de başımıza gelebilirdi. Biz Bay Bay Kemal’in ve diğerlerinin yaptığını yapamayız. Bu zihniyet terör zihniyetidir. ” diyerek kendi ülkesinde sığınmacı istemeyen insanların zihniyetini “ terör zihniyeti ” olarak nitelendirdi. Referandum niteliği İkinci tur için kampanyanın başlamasından itibaren elleriyle kalp yapan Kılıçdaroğlu’nun yerini masaya vuran, sert çıkan bir Kılıçdaroğlu almıştı. İki tur arasındaki ilk mesajında dahi sığınmacıların gönderilmesi Kılıçdaroğlu’nun gündemindeydi. Ancak özellikle Özdağ ile Kılıçdaroğlu arasında bir protokol imzalanmasının ve Özdağ’ın Kılıçdaroğlu’na destek vermesinin ardından sığınmacıların gönderileceği konusu muhalefetin ana gündem maddesine dönüştü. Seçimin demokrasi ile otokrasi, adalet ile keyfiyet, refah ile yoksulluk, liyakat ile kayırmacılık, kuvvetler ayrılığı ile kuvvetler birliği gibi ikilikler arasında bir referandum olduğu tezi oldukça uzun bir süredir işleniyordu. Ancak iki tur arasındaki zaman diliminde muhalefet elinden geldiğince ikinci turu “ Sığınmacılar gitsin mi kalsın mı? ” referandumuna dönüştürmeye çalıştı. Kısıtlı zaman ve kısıtlı medya imkanlarıyla bu ne kadar mümkün oldu bilmiyorum. Muhalefet kendi yankı odasının dışına ne kadar çıkabildi, Erdoğan’a oy veren ancak AK Parti’ye oy vermeyen Cumhur İttifakı seçmenleri ya da Oğan’a oy veren ancak Zafer Partisi’ne oy vermeyen milliyetçi seçmenler verecekleri oyu ne kadar bu referandum konusu kapsamında düşündü emin olamıyorum. Özdağ ve Kılıçdaroğlu kısıtlı zamanda bu referandum algısını toplumun zihnine yerleştirebildiyse Özdağ'ın desteğinin bir çarpan etkisi yaratabileceğini, MHP, BBP gibi partilerin seçmenlerinden de oy alabileceğini düşünüyorum. Neticede seçimin sonucunu büyük oranda bu soruların yanıtları ve hangi tarafın seçmenini sandığa taşıyabildiği belirleyecek.

27 May 2023

Maç 0-0 değil, sonucu katılım oranı belirleyecek

103 yaşındaki “hocaların hocası” Prof. Dr. Nermin Abadan Unat’ı evinde ziyaret ettik. Nermin Hoca da aracılığımızla “ Evlatlarım, önümüzdeki yeni bir seçim var. Bu seçim bir referandumdur. Ya demokrasiyi seçeceğiz ya otokrasiyi. Ya adaleti seçeceğiz ya keyfiyeti. Türkiye’de yapılan ilk seçimden bu yana hep oy kullandım. 28 Mayıs’ta da kullanacağım. Bu çok önemli seçimde lütfen küskünlük ve kırgınlıklarınızı bir kenara bırakın. Sizleri oy kullanmaya, sandıkları korumaya çağırıyorum. Atatürk bu vatanı bize emanet etti. Emanetine sahip çıkalım. Arkadaşlarınızı oy vermeye davet edin. Hepinizi gözlerinizden öperim .” mesajını topluma iletti. Nermin Hoca’nın mesajı çok kritik, çünkü 28 Mayıs’ta yapılacak ikinci tur Cumhurbaşkanlığı seçiminin sonucu, tamamen seçime katılım oranıyla şekillenecek. “ Maçın yeniden 0-0 başladığı” tespiti yapan yorumcu ve siyasetçileri biraz iyimser bulduğumu söylemem lazım. 14 Mayıs’ta Cumhurbaşkanı Erdoğan, en yakın rakibi Kemal Kılıçdaroğlu’na iki buçuk milyon oy fark atarak yarışta önde olduğunu kanıtladı. İlk turu %5,17 oy oranıyla üçüncü sırada bitiren Sinan Oğan Cumhurbaşkanı Erdoğan’a, Oğan’ı aday gösteren ve %2,43 oranında destek bulan ATA İttifakı’nı oluşturan partiler Ümit Özdağ liderliğindeki Zafer Partisi ve Adalet Partisi ise Kılıçdaroğlu’na desteğini açıkladı. Oğan’ın 2 milyon 800 bin oyu vardı. Bu seçmenlerin 1 milyon 323 bini parlamento oylamasında ATA İttifakı’na oy vermişti. Oğan seçmenlerinden illa ki Cumhurbaşkanı Erdoğan’a kayanlar olacaktır. Ancak ben Oğan’dan daha uzun süredir partisini teşkilatlandıran, Türkiye’yi gezen, görüşlerini paylaşan ve oldukça ses getiren Özdağ’ın Oğan’dan daha büyük bir kitle üstünde etkisi olduğunu gözlemliyorum. Oğan seçmenlerinin daha büyük bir kısmının Kılıçdaroğlu’na yöneleceğini ya da seçime katılmayacağını, hatta Özdağ’ın devreye girmesinin kimi MHP seçmenlerinin tercihlerini de etkileyebileceğini düşünüyorum. Ancak bunun aradaki farkı kapatmaya, “ durumu 0-0’a getirmeye ” yetip yetmeyeceğini, HDP’nin ikinci turda da “ Tek seçenek Erdoğan’ı değiştirmektir .” diyerek Kılıçdaroğlu’na destek açıklamasının Kılıçdaroğlu’na yönelecek milliyetçilerin ne kadarını durduracağını bilemiyorum. Seçime katılım oranının aynı olduğu senaryoda aradaki fark gözetilerek Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Kılıçdaroğlu’ndan daha avantajlı olduğu söylenebilir. Ancak seçime katılım oranı aynı kalmayabilir. İlk turda seçmenler, seçime %87 gibi oldukça yüksek bir oranla katılmıştı. Her ne kadar bu olumlu kabul edilse de rejim otoriterleştikçe ve seçim sandığı dışındaki demokratik katılım, denge ve denetleme mekanizmalarını yok ettikçe insanların ya iktidara var gücüyle sahip çıkmak ya da iktidardan derhal kurtulmak için sandığa koşarak gittiği biliniyor. Bu yüksek oran maalesef doğrudan demokrasimizin gelişmişliğini veya içselleştirildiğini göstermiyor. Aslında Cumhurbaşkanı Erdoğan tüm seçmenlerin değil, seçmenlerin %87’sinin %49,5’inin desteğine sahip. İkinci turun sonucunu belirleyen de doğrudan seçime katılım oranı olacak. Örneğin MHP, Yeniden Refah Partisi, HÜDA-PAR ve Büyük Birlik Partisi seçmenlerinin bir kısmı, parlamento seçimlerinde oy kullanıp Cumhur İttifakı’nı çoğunluk yapmanın verdiği rahatlıkla, ikinci turda Cumhurbaşkanı Erdoğan’a oy verme motivasyonunu kendinde bulmayabilir. Kasım 2015’te %49,5 oy olan AK Parti’nin %35’lere kadar gerilemiş olmasının arkasında Cumhur İttifakı seçmeninin AK Parti’ye duyduğu kızgınlık varsa, eli muhalefete oy vermeye gitmeyen bir grup Cumhur İttifakı seçmeni seçime katılmayabilir. Ya da AK Parti seçmenleri, milyonlarca oy önde olmanın verdiği rahatlıkla seçimi cepte görebilir ve sandığa gitmeyebilir. Bunu bilen Cumhurbaşkanı Erdoğan da sık sık seçmenlerini rehavet konusunda uyarıyor. " Bizim rakibimiz ne Kılıçdaroğlu ne CHP’dir. Zafer sarhoşluğudur ." diyerek seçmenlerini yeniden sandığa davet ediyor. İktidar yanlısı basının satır aralarında da rehavet uyarısı sık sık yapılıyor. Buna karşın, ilk turda Kılıçdaroğlu’na ve kendi partilerine oy veren Yeşil Sol Parti seçmenleri Özdağ’ın Kılıçdaroğlu’na desteğinden rahatsız olarak seçime katılma motivasyonunu kaybedebilir. CHP seçmenlerinin bir kısmı, ilk turun ardından girdikleri mağlubiyet psikolojisinden çıkamayarak " nasıl olsa kaybedilecek " bir seçimde oy vermek istemeyebilir. Benzer şekilde, her ne kadar anlamlı bir oy oranına sahip olmadıkları görülse de, DEVA Partisi ve Gelecek Partisi’nden kimi figürlerin Özdağ-Kılıçdaroğlu protokolünden sonraki “ kazanmak için her yol mübah değil ” benzeri çıkışları gözetilerek, “ endişeli muhafazakarların ” da ikinci turda Kılıçdaroğlu için sandığa gitme motivasyonlarının kaybolabileceği tespiti yapılabilir. Kesin olan, seçmenini sandığa taşıyabilen tarafın kazanacağı bir seçime gittiğimiz.

26 May 2023

Yabancı seçmenler ve kendi kaderimiz

A Haber kameralarına yansıyan görüntüleri izlemişsinizdir. Bir havalimanında kurulan sandıklarda oy veren vatandaşlarla röportaj yapmak isteyen muhabirin Türkçe bilmeyen bir seçmenin Arapça yanıt vermesi sonrasında yayını apar topar bitirmesinden bahsediyorum. Kanal, daha sonra telif hakkı isteyerek görüntüyü pek çok sosyal medya hesabından kaldırttı. Katar, Suudi Arabistan gibi pek çok ülkedeki temsilciliklerde kurulan sandıklarda da Türkçe konuşamayan seçmenlerin görüntüleri kayıtlara geçti. Gazeteci Uğur Dündar’ın Sözcü TV’de elinde kimliğini sallayarak “ Bakın şu kimlik Türkiye Cumhuriyeti kimlik kartı, taşımaktan onur duyduğum kimlik kartı. Bu kartı düzmece gayri menkul ekspertizleriyle 40 bin dolara 50 bin dolara kara paracılara, ne idüğü belirsiz sığınmacılara, nereden geldiği belli olamayan uyuşturucu baronları oldukları da düşünülen kişilere Kemal Kılıçdaroğlu vermedi.” diye haykırdığı tarihi konuşmasına da denk gelmişsinizdir muhtemelen. Yabancı seçmen sayısı gizleniyor mu? Resmi sayılara göre seçimde yurtdışı doğumlu seçmen sayısı 1 milyon 325 bin idi. Tabi bu sayının içinde başka ülkelerde doğan “gurbetçiler” de var. Suriyeli 167 bin 703, Afganistanlı 23 bin 578, İranlı 21 bin 989, Iraklı 16 bin 430 ve Libyalı 6 bin 1 seçmen bulunuyor. Son dönemde çatışmaların yeniden başladığı Sudan’daki zenginlerin de Türkiye’ye geldiği ve vatandaşlık aldığı bilgileri kamuoyunda konuşuluyor. Öte yandan, Demokrat Parti Göç ve Sosyal Politikalar Başkanı İlay Aksoy, 2017’de 5490 sayılı Nüfus Kanunu’nun 11’inci maddesinde yapılan değişiklikle mahkemeye gitmeden bir kereye mahsus isim değişikliğinin nüfus müdürlüklerinden yapılmasının sağlandığını, iktidarın bu sayede vatandaşlık elde eden sığınmacıların ve vatandaşlık satın alan yabancıların sayısını gizleyebildiğini öne sürüyor. CHP’den ise uzun süredir yabancı seçmen sayısının “ endişe kaynağı olmadığı ” yönünde beyanlar yapılıyordu. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı desteklemeye karar veren Sinan Oğan, seçimden önce Kılıçdaroğlu ile seçim güvenliği konusunu görüştükten sonra " Seçmen listesinde oldukça fazla sayıda Suriyeli, Iraklı, Afganistanlı, Pakistanlı, başka bölgelerden seçmenlerin olduğunu tespit ettik. Bu yönde endişelerimiz var .” açıklamasında bulunmuş, İçişleri Bakanlığı, Göç İdaresi ve Yüksek Seçim Kurulu gibi kurumların kamuoyunu aydınlatmadığını öne sürmüştü. Muhalefet seçmeninin beka kaygısı Daha önce MHP’ye de oy veren bir arkadaşım, Oğan hangi adayını destekleyeceğini açıklamadan önce Türkçe dahi konuşamayan yabancı seçmenlerin 14 Mayıs’taki sevincini gördükten sonra Oğan’a yazdığı e-postada şu cümleleri kurmuştu. “ Bugün gördüklerim beni ilk defa vatansız hissettirdi. Allah bir daha bu hissi bana yaşatmasın. Hükümetin yanında yer alırsanız bir kez daha milliyetçiliğin yıkılmasını yaşar, vatansızlık hissiyatıma yalnızlığı da eklemiş olurum. En kötü tercihinizin tercihsizlik olması dileğiyle. Adalet, uhuvvet, hürriyet, müsavat ve zulme karşı mukavemet!” Cumhur İttifakı’nın tekelinde görülen “milli beka” söylemi, iktidar seçmenlerinde karşılık buldu. Bu seçimde de terörle mücadele ve savunma sanayi yatırımları konusunda iktidarı muhalefetten üstün gören seçmenler, milliyetçi hassasiyetlerle Cumhurbaşkanı Erdoğan’a desteklerini esirgemedi. Bugünkü bilinmezliğin yarattığı güvensizlik ve endişeler, muhalif seçmenlerin de bir beka meselesi olduğunu ve bu varoluşsal meselenin iktidar tarafından tamamen göz ardı edildiğini gösteriyor. AK Parti'nin %35'lere düşen oy oranının arkasında iktidar partisine sığınmacılar ve ekonomi konularında kendi tabanından dahi tepki olduğu şeklinde yorumlanıyor. İşin doğrusu, Türkiye’nin kaderini belirleyecek bu seçimde sonradan vatandaş olup oy kullananların gerçek sayısını bilmiyoruz. Bu bilinmezlik, farklı kesimlerde toplumun sekülerleşmesinin önüne set çekildiği, kültürel değerlerin bilinçli şekilde aşındırıldığı, kadın haklarında geriye gidişin önünün açıldığı, Türk milletinin demografisinin değiştirildiği, ucuz işgücü olarak kullanılan sığınmacılar sebebiyle ücretlerin aşağı çekildiği ve hatta olası bir iç çatışmanın zeminin hazırlandığına yönelik endişeler doğuruyor. Yakın geçmişte “aşırı sağ” olarak görülen fikirler, siyasetin merkezine geliyor. Kılıçdaroğlu’nun seçimden sonra milliyetçi endişelere hitap eden açıklamaları ve Erdoğan ile Kılıçdaroğlu arasındaki oy farkının 2 buçuk milyon olması, partinin seçimden önce yabancı seçmenler konusunda aldığı tutuma yönelik bir pişmanlık olduğunu düşündürüyor. Sığınmacılar konusunu uzun süredir sahiplenen Zafer Partisi lideri Ümit Özdağ'ın Kılıçdaroğlu'na destek vermesi oldukça önemli bulunuyor. Kılıçdaroğlu’nun değişen söylemleri, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a da muhalefeti “ Bir günde faşist oldular” sözleriyle yüklenecek alan açıyor. Avrupa basınında Kılıçdaroğlu’nun “ırkçı” olup olmadığı tartışılıyor. Kendi kaderimizi elimize almak 28 Mayıs’ta hangi aday seçilirse seçilsin, ulusal egemenliğin korunması ve özünde ulus devletin devamlılığı için Türk vatandaşlığının parayla satın alınan bir meta olmasının acilen sona erdirilmesi gerekiyor. Sığınmacı sayısı, vatandaşlık elde eden sığınmacı sayısı ve vatandaşlık satın alan yabancı sayısı konularında kamuoyunun aydınlatılması, şaibeli şekilde vatandaşlık elde edenlerden pasaportların geri alınması adımlarının da atılması oldukça önemli. Son olarak, oy vermeyi düşünmeyen seçmenlere kaderlerini, para karşılığı sonradan vatandaş olup oy veren, belki Türkçe bile konuşamayan yabancıların eline bıraktığını hatırlatmak gerekiyor.

24 May 2023

Sinan Oğan’ın şartları: Hangi aday daha yakın?

Seçimi %5,28 oyla üçüncü sırada bitiren ATA İttifakı Cumhurbaşkanı adayı Sinan Oğan, Cumhurbaşkanı Erdoğan ya da Kemal Kılıçdaroğlu’ndan birini desteklemek için çeşitli şartlar öne sürüyor. Kimi medya kuruluşları, Oğan’ın “ desteğini satılığa çıkardığına ” dair manşetler atsa da, sembolik partilerin dahi kritik konumlar talep ettiği bir sistemde azımsanmayacak bir oya sahip olan Oğan’ın desteği karşılığında mevki ve bazı konularda politika belirleme yetkisi istemesinde şaşılacak bir durum yok. Oğan, kimi destekleyeceğine dair kararını tabanıyla ve ATA İttifakı’ndaki partilerin liderleri ile yapacağı görüşmelerin ardından 19 Mayıs günü açıklayacak. Oğan’ın yapacağı tercihin, seçimin kazananı olduğu ifade edilen çok parçalı Türk milliyetçiliğinin geleceğini de şekillendiren bir faktör olacağı ortada. Oğan’ın seçmenlerine bir yönlendirmede bulunması halinde ne kadarının Oğan’ın sözü doğrultusunda hareket edeceği ise bilinmiyor. Neticede Oğan, %2,43’lük ATA İttifakı seçmeninin dışında her iki Cumhurbaşkanı adayını da beğenmeyen bazı MHP, CHP, AK Parti ve İYİ Parti seçmenlerinden oy almışa benziyor. Gazete Pencere, Kılıçdaroğlu'nun Oğan'a yeni kurulacak Göç Bakanlığı'nı teklif ettiğini, Oğan'ın ise İçişleri Bakanlığı'nı istediğini öne sürüyor. New York Times'a konuşan Oğan, seçmeninin %70'inin ikinci turda işaret edeceği adaya yöneleceğini söylerken " Cumhurbaşkanı yardımcısı olabilecekken neden bakan olayım? " diyor. Senaryolar MHP Genel Başkanlığı adaylığından vazgeçmediğini defalarca dile getiren Oğan’ın Erdoğan’a ve Cumhur İttifakı’na destek açıklaması, ittifaktaki tüm dengeleri sarsabilir. MHP lideri Bahçeli’nin Oğan’dan hoşlanmadığı, bu senaryoda MHP tabanının desteğinin elde edebileceği kazanımlar sonucunda Oğan’a kayabileceği ve Oğan’ın milliyetçi-muhafazakâr camianın sesi gür çıkan genç liderine dönüşebileceği yorumları yapılıyor. Bahçeli’nin Oğan’ın ittifaka katılmasının önüne set çekmesi muhtemel. Cumhurbaşkanı Erdoğan da yalnızca yarım puanlık bir oy desteğine ihtiyacı olduğunu ve bunun her halükarda kendisine yöneleceğini düşünerek ittifaktaki dengeleri sarsmak istemeyebilir. Oğan’ın Millet İttifakı’na ve Kılıçdaroğlu’na destek açıklaması ise kendisini yükselen seküler milliyetçiliğin lideri haline getirme potansiyeli taşıyor. Bu senaryoda Kılıçdaroğlu bir kısım Yeşil Sol Parti seçmeninin desteğini kaybetse de ortaya çıkan milliyetçi dinamizm, seçime katılmayan seçmenlerden ya da sığınmacı konusunda rahatsızlığı büyük olan MHP seçmeninden ikinci turda Kılıçdaroğlu’na oy getirebilir. Oğan tarafsız da kalabilir. Her iki tarafla da anlaşamadığını beyan ederek seçmenlerini serbest bırakabilir. Bu senaryoda Oğan, ilkelerinden taviz vermeyen bir lider olarak kendi camiasında takdir görebilir, seçmenlerinin bir kısmından tepki görme ihtimalini ortadan kaldırabilir ve kurulacak yeni hükümete sert bir muhalefet yürüterek olası bir milliyetçi birleşmenin lideri olmayı deneyebilir. Peki Oğan’ın destek vermek üzere öne sürdüğü şartlar neydi ve yarışan taraflar bu konularda daha önce nasıl ifadeler kullanmıştı? “Terör örgütleri ve onların siyasi yapıları ile arasına mesafe konulması” Oğan, kampanyası boyunca Cumhur İttifakı’na HÜDA PAR’ın AK Parti listesinde yer alması, Millet İttifakı’na da HDP’nin Kılıçdaroğlu’na destek vermesi konusunda eleştiriler yöneltti. “ Türkiye’nin HÜDA PAR ile HDP arasına sıkıştırıldığını ” ifade etti. Cumhurbaşkanı Erdoğan, “ HÜDA-PAR'ın geçmişteki terör örgütüyle alakası yok. Biz HÜDA-PAR'la özellikle Kürt vatandaşlarımızın siyasallaşması noktasında beraber yürüyelim istedik .” diyerek HÜDA PAR’ın terör örgütü Hizbullah’ın uzantısı olduğu tezini Cumhur İttifakı’nın içinden de yükselen eleştirilere rağmen reddetmişti. Kılıçdaroğlu ise “ MİT onun emrinde. Bizim gizli kapaklı görüşmemiz varsa çıksın açıklasın. Devleti yöneten kişi bir sorumluluk üstlenir. Ben üstleniyorum. Görüştüysem, açık ve net derim, evet görüştük. Yok öyle bir şey. Ne pazarlığı?” diyerek HDP ile gizli bir pazarlık yaptığı iddiasını reddetmişti. “ Sen değil misin terör örgütleriyle defalarca masaya oturan? Senin ne haddine bizim vatan sevgimizi sorgulamak? Ben terör örgütleriyle masaya asla oturmadım, hiçbir zaman da oturmayacağım!” sözleriyle de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı çözüm süreci üzerinden eleştirmişti. “13 milyon sığınmacının gönderilmesi” Türkiye’deki sığınmacıları toplumsal huzur, ekonomi ve güvenlik için tehdit olarak nitelendiren ve kampanyası boyunca sığınmacıları ülkeden gönderme sözü veren Oğan, “ Seçilmediğimiz için bir sene diye dayatmanın manası yok. Biz seçilsek bizim takvimimiz bir seneydi. Bunu bir takvime bağlamak gerekiyor.” diyerek şartını ifade ediyor. Türkiye’yi milyonlarca sığınmacının yaşadığı bir ülkeye çeviren açık kapı politikasının mimarı Cumhurbaşkanı Erdoğan ise bu konuda oldukça net. " Gelince gönderirim anlayışı zulüm olur. Bunlar göçmen diye kapıya koyamayız.” diyor. Seçim sürecinin başında sığınmacıları ülkelerine gönderme sözü veren Kılıçdaroğlu ise “ Bizim çocuklarımız iş bulamıyor. Suriyeli kardeşlerimizi en geç 2 yıl içerisinde, ırkçılık yapmadan, kendi ülkelerine göndereceğiz. Yollarını, okullarını, kreşlerinin hepsini AB fonlarıyla yapacağız .” diyerek Oğan’a çok daha yakın bir pozisyonda duruyor. “Anayasanın ilk dört maddesinin değişmezliği” Oğan, Anayasa’nın devletin niteliklerini belirleyen değiştirilemez ilk dört maddesinin tartışmaya açılmasını reddediyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, “ Biz yeni Anayasa diyoruz birileri de gerekirse ilk dört maddeyi de değiştiririz diyerek PKK güdümündeki siyasi yapıya göz kırpıyor ." diyerek yeni Anayasa yapma iddiasını sürdürürken rakiplerini ilk dört maddeyi tartışmaya açmaya çalışmakla itham ediyor. Kılıçdaroğlu ise “ AK Parti'nin ileri gelenleri Anayasanın ilk dört maddesinin değişmesini talep ediyor; Erdoğan, benim söylediğimi zannediyor. Artık sağlık raporu istemek, bir devlet güvenliği meselesi haline gelmiştir .” diyerek Erdoğan’a yükleniyor. Öte yandan, AK Partili eski TBMM Başkanı İsmail Kahraman’ın, HÜDA-PAR lideri Zekeriya Yapıcıoğlu’nun ya da DEVA Partisi lideri Ali Babacan’ın ilk dört maddenin değiştirilebileceğine dair sözler sarf ettiği biliniyor. “Madde 66’da yer alan Türklüğün Anayasa’dan çıkarılma girişiminin karşısında set kurulması” Sinan Oğan, “ Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür .” ibaresinin yer aldığı Anayasa’nın 66’ıncı maddesinin aynen korunmasını da şart olarak öne sürüyor. Aynı maddede, “ Vatandaşlık, kanunun gösterdiği şartlarla kazanılır ve ancak kanunda belirtilen hallerde kaybedilir.” ifadesi de yer alıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, “ Türk Milleti bir ırkı değil vatandaşlığı tanımlıyor. Türklük, başka etnik kökenleri inkâr eden değil, bütün etnik kökenleri kucaklayan bir kavram olarak bizim Anayasa metnimizde yer alacak. " diyerek bu maddeyi değiştirmeye niyeti olmadığını beyan ediyor. Kılıçdaroğlu da “ Türk milleti kavramını savunuyoruz. Hangi gerekçe ile kaldırıyoruz? Şunu kimse unutmasın; Türkiye Cumhuriyeti etnik kimliğe dayanan bir yapılanma değildir, bir siyasal bilinç devletidir. ” diyerek farklı bir pozisyon almıyor. Öte yandan, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçmişte “Bütün milliyetçilikleri ayaklar altına aldığını ” söylediği biliniyor. Son zamanlarda iyice artan gayrimenkul yatırımı karşılığında vatandaşlık dağıtılması hakkında da Oğan’ı aday gösteren ATA İttifakı’ndaki Zafer Partisi lideri Ümit Özdağ “ Vatandaşlık satmak vatandan bir parça satmaktır. Türk halkının vatanına ortak getirmek demektir. Zafer Partisi gayrimenkul satışı karşılığında vatandaşlık verilmesini durduracaktır. ” ifadelerini kullanıyor. “Ekonomik krizin temel sebepleri olan faiz, enflasyon, sonuç sarmalından kurtulunması” Hürriyet’in haberine göre Oğan, ekonominin “ faiz, enflasyon, sonuç sarmalından çıkarılmasını ” da şart olarak belirtiyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, “ Bu kardeşiniz iktidarda olduğu sürece faiz yükselemez, faiz devamlı düşecektir. Göreceksiniz enflasyon da faizle beraber düşecek .” sözleriyle bu sarmalın süreceğinin haberini veriyor. Kılıçdaroğlu ise “ Faizler inince enflasyon düşecekti. TL değer kazanacak, yatırımlar artacak işsizlik azalacaktı. Ama gelişmeler tam tersine oldu. Enflasyon arttı. TL eridi. Yatırımlar düştü, işsizlik arttı. ” diyerek aynı sarmalı eleştirirken rasyonel bir ekonomi yönetimi vadediyor. “Tarikat ve cemaatlerin devlet kurumlarından temizlenmesi” Oğan, “ Türkiye'de artık devleti kurum ve kuruluşlar yönetecek, tarikat ve cemaatler değil " diyerek tarikat ve cemaatlerin devlet kurumlarından temizlenmesini desteğinin şartlarından biri olarak ifade ediyor. Daha önce FETÖ hakkında “ Allah dedikleri için müsamaha gösterdik. Ortak bir yanımız var dedik. Bu hain örgütün gerçek yüzünü çok daha önceden ortaya dökememiş olmanın üzüntüsü içerisindeyim. Bundan dolayı hem Rabbimize hem de milletimize verecek hesabımız olduğunu biliyorum .” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın iktidarında bugün de çeşitli tarikat ve cemaatlerin devlet kurumlarında yerleşik olduğu biliniyor. Ümit Özdağ, Saray Rejiminin Çöküşü ve Türkiye’nin Yükselişi kitabında, Türk Silahlı Kuvvetleri’nde dahi dini yapılanmalar Menzil, Süleymancılar, Salavat Grubu, 40’ıncı ve İlim Yayma Cemiyeti’nin etkin olma mücadelesi verdiğini ifade ediyor. Kılıçdaroğlu ise “ İnancı siyasete alet etmemek kaydıyla herkesin inanıcına saygı duymamız gerekiyor. Eğer inancı siyasete malzeme edip de oradan nemalanıyorsa bunu kesmek gerekiyor. Bunu keseceğiz.” diyerek tarikat ve cemaatlerden arınmış bir devlet vaadinde bulunuyor. “Devlet idaresinde ve atamalarda tek şart olarak liyakatin esas alınması” Liyakat konusu son yıllarda iktidarın belki de en geniş toplum kesimleri tarafından eleştirildiği nokta oldu. Oğan, kampanyası boyunca “İktidara geldiğimizde kadrolarımızı oluştururken kendi parti mensuplarımız veya yandaşlarımız gibi bir kavramımız olmayacak. Türk milletinin her liyakatli evladını uygun görevlere atayacağız. ” demiş, AK Parti’yi liyakat konusunda ağır sözlerle eleştirmişti. Cumhurbaşkanı Erdoğan " Türkiye olarak fırsat eşitliği, şeffaflık, hesap verilebilirlik, yenilikçilik ve liyakat gibi değerleri esas alan bir insan kaynağı kültürünü kamu ve özel sektörümüze yerleştirmenin gayretindeyiz. " dese de damadı Berat Albayrak’ı ekonomi yönetimine getirmesini “ Berat Bey'in talihsizliği damat sıfatının bu alanlardaki birikimi, gayretinin önüne geçirilmiş olmasıdır. ” diyerek savunuyor. Özdağ ise kitabında “ Ekonominin başına -sadece damat olduğu için- Berat Albayrak'ın geçirilmesi, liyakatin yerini sadakatin aldığının en somut göstergesidir. Valiler ve kaymakamlar artık devleti değil AKP’yi temsil etmektedir. Partizanlık o ölçüde artmıştır ki, bir ihtisas alanı olan dış politikada büyükelçilik kadroları AKP’li esi siyasetçilerden oluşanlarla doldurulmaktadır.” ifadelerine yer veriyor. Erdoğan’ın kamu işe alımlarında mülakatın sonlandırılacağını vadetmesi de mülakatlar yoluyla liyakat sahibi insanların elendiği ve iktidara yakın kişilerin kayırıldığının itirafı olarak yorumlanmıştı. Liyakat konusunu kampanyasının odak noktalarından biri yapan Kılıçdaroğlu ise "Devlet adaletle, liyakatle, ahlakla yönetilir. Devlet parti değildir. Parti ayrıdır, devlet ayrıdır. Bunlar devleti parti devleti haline getirdiler ." diyerek konuya verdiği önemin altını çiziyor.

19 May 2023

Dip dalga milliyetçilik ve Kılıçdaroğlu'nun kazanma şansı

14 Mayıs’taki seçimin sonucunda, Cumhurbaşkanı Erdoğan %49,25 ile pek çok araştırma şirketinin ve kamuoyundaki yaygın görüşün aksine birinci sırada yer almayı, %45,06 oranında oy alan rakibi Kemal Kılıçdaroğlu’na iki milyon oydan fazla fark atmayı başardı. Kılıçdaroğlu’nun aday olduğu süreçle ilgili söylemek istediğim çok şey var ancak bunları ilkesel olarak 28 Mayıs’tan sonra söylemeyi daha uygun buluyorum. Daha önce Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kaldırılmasından yana olduğunu açıkladığı, MHP lideri Devlet Bahçeli’nin ise “ demokratik meşruiyetin temeli ” olarak nitelendirdiği ilk turda %50’den bir oy fazlasının gerekmesi şartı sonucu seçim ikinci tura kaldı. Bahçeli, bu çıkışıyla partisinin belirleyiciliğini koruyordu. Kılıçdaroğlu’nun birinci sırada yer aldığı bir senaryoyla ikinci tura gidileceğini ya da Kılıçdaroğlu’nun ilk turda seçimi kazanacağını düşünenler olarak hepimiz yanıldık Bu yanılgının neticesinde ayıp bir şekilde “ cahil halk ” anlatısına sarılanlar oldu, hatta deprem bölgesinde Erdoğan’ın önde olması sebebiyle depremzedelere hakkını helal etmediğini ifade edenler oldu. Gazeteci Mehmet Y. Yılmaz, Aposto Gündem’in Serbest Kürsü köşesinde seçimden bir gün önce “ Ben değilsem kim, şimdi değilse ne zaman? ” diyerek vatandaşları oy vermeye davet etmişti. Seçimden sonra ise T24’te “ Hepimiz beş yıl öncesine göre daha fakiriz. Beş yıl öncesine göre geleceğe daha çok kuşkuyla bakar hale geldik. Gelir dağılımındaki bozulma, orta sınıfı neredeyse yok olma noktasına getirdi. Aç yatan, okula aç gitmek zorunda kalan çocukların sayısı utançla başımızı önümüze eğmemizi gerektirecek düzeyde. Deprem, orman yangınları, sel felaketlerinde idarenin ihmal ve liyakatsizliklerinden kaynaklanan can ve mal kayıpları. Bunların önemli olduğunu zannediyordum ancak halkımızın çoğunluğu için bunların o kadar da önemli olmadığını öğrenmiş oldum .” diyerek yanıldığını ve yazılarına ara verdiğini duyurdu . Tüm bunlar seçmenin dikkatinden kaçmadı aslında. Beklenen ölçüde olmasa da AK Parti’ye bir tepki gösterildi. Cumhur İttifakı parlamento çoğunluğunu elde etse de AK Parti, %35,31 oranında oy aldı. Yani bir diğer deyişle seçmenin %64,69’u AK Parti’ye oy vermedi. Bu, Kasım 2015’ten sonraki her genel seçimde oyu %7 azalan iktidar partisinin, %34,3 oy aldığı 2002’den sonraki ikinci en düşük oy oranıydı. Türk milliyetçiliğinin yükselişi AK Parti’nin düşüşünün karşısında Türk milliyetçiliği yükseldi. Muhalefet lehine olacağı öngörülen "dip dalga", milliyetçi bir dalga olarak belirdi. Türk milliyetçileri, seçimin ve Türkiye’nin kaderini belirleme gücünü ellerine aldı. Milliyetçi partilere oy veren seçmenlerin çoğunluğu ilk turda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı, bir kısmı da Kılıçdaroğlu ve Sinan Oğan’ı tercih etti. Muhalif kamuoyu, seçimden önceki tüm uyarılara karşın milliyetçilerin birinci önceliğinin Erdoğan’ı yenmek olmamasını sonuçların açıklanmasının ardından şaşkınlıkla ve kızgınlıkla karşıladı. Oysa HDP’nin belirleyici parti olması ihtimalini engellemek, savunma sanayisi yatırımlarına sahip çıkmak, Türkiye’nin Suriye ve Libya’daki askeri varlığını sürdürmek, terörle mücadelede taviz vermemek gibi konular milliyetçilerin kararını etkiledi. Kimi milliyetçi endişeler, Erdoğan'ı tercih edilebilir hâle getirdi. MHP, Sinan Ateş cinayetinin yarattığı etkiye rağmen çok büyük bir sürpriz yaparak %9,96 oranında oy aldı. Ayrı liste kararıyla Cumhur İttifakı’na vekil kaybettireceği düşünülen MHP, AK Parti’ye tepki göstermek isteyen seçmenlere kendi listesiyle bir alternatif yarattı ve bu stratejisinde başarılı oldu. Büyük Birlik Partisi de oyların %1,1’ini aldı. Aday belirleme sürecinde tabanının Kılıçdaroğlu’nu istemediğini açıkça ifade eden İYİ Parti, %9,69 ile 2018’deki oy oranını neredeyse tamamen korudu. Şehirli, seküler, genç milliyetçilerin Erdoğan’ı değiştirme iradesini temsil eden ve merkez sağdaki boşluğu doldurma iddiası da taşıyan parti, özellikle genç seçmeninin değişim baskısıyla masaya dönmüştü. Geniş tabanının ikna olmadığı bir Cumhurbaşkanı adayını destekledi, %15’lerin üstünde olduğu düşünülen potansiyel oy oranının altında kaldı. Sığınmacı karşıtlığını, HÜDA-PAR'ın AK Parti listesinden seçime girmesini ve HDP’nin Kılıçdaroğlu’na desteğini merkeze alan ATA İttifakı da %2,48 oranında destek buldu. Üstelik bu insanlar, ittifakın %7’lik barajı geçemeyeceğini bilseler de iki tarafa da tepkilerini göstermek üzere oy verdi. İttifakın Cumhurbaşkanı adayı Sinan Oğan, %5,28 ile ittifakın oyunun iki katından da fazla bir desteğe ulaştı. Türk milliyetçiliğinin geleceği Milliyetçi olduğunu ifade eden partilerin toplam oyunun %23’ü aşması, üstelik AK Parti’nin ve CHP’nin içinde de milliyetçi hassasiyete sahip seçmenlerin varlığının bilinmesi, yani toplam potansiyelin daha da yüksek olması Türkiye’nin yakın geleceğinde milliyetçi bir birleşmeyi-toparlanmayı gündeme getirebilir. Seçimden önce Kılıçdaroğlu’nu desteklemek istemediği için İYİ Parti’den istifa eden Yavuz Ağıralioğlu, “ Bu seçim başka seçimler doğuracak, milliyetçilerinin birbirini boğazladığı son seçim olacak.” diyerek milliyetçi toparlanma hedefini beyan etmişti. AK Parti’nin Ankara 1’inci bölge 1’inci sıra adayı, Alparslan Türkeş’in oğlu Tuğrul Türkeş de seçimin hemen ardından yayımladığı yazıda “ niş yapılara verilen tavizler ” diyerek partisinin HÜDA-PAR ile birlikte seçime katılmasına tepki gösterdi. "Cumhurbaşkanı adayı Sinan Oğan’ın aldığı oylar veriliş gerekçeleri ve verenler açısından dikkat çekicidir. Keza; Milliyetçi Hareket Partisi ve İyi Parti’ye giden oylar da yapılan bütün hatalara ve dikkat eksikliklerine rağmen buralarda toplanmıştır. Netice olarak bu seçimin tek ve gerçek galibi Türk Milliyetçiliğidir. Bu resmetmeye çalıştığımız yapılar derlenip toparlanabilirlerse ki, bu örneğin bir 'Lig' çatısı altında olabilir, bundan sonraki seçimlerde birinci parti ve seçimin galibi Türk Milliyetçiliğine değer veren, önemseyen ve onun temiz kadrolarına imkân sağlayan yapı olacaktır. Velhasıl bir sonraki seçimin galibi Türk Milliyetçiliğidir." diyerek bir milliyetçi birleşmenin işaretini verdi. Bu tweeti Sinan Oğan da retweet etti. AK Parti’nin anayasa değiştirecek çoğunluğa ulaşamaması, özellikle anayasal değişiklikler gündeme geldikçe yeni yapılanmaların ve ittifakların gündeme gelebileceğini düşündürüyor. Mart 2024’te yapılacak yerel seçim de yeni ittifaklar doğurma potansiyeli taşıyor. Devlet yönetiminde alarm veren Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminden yeniden parlamenter sisteme geçilmeyecekse bile devletin kurumsal hafızasını canlı tutacak, devleti çevikleştirecek, güç paylaşımını artıracak ve sistemi demokratikleştirecek anayasal adımlar atılması gerekiyor. AK Parti’ye yakın kaynaklar, kaldırılan müsteşarlık sisteminin geri getirileceğini konuşuyor örneğin. Öte yandan, MHP’deki liderlik kavgasının milliyetçi liderleri dağıttığı biliniyor. Devlet Bahçeli, liderliğe oynayan Tuğrul Türkeş, Sinan Oğan, Ümit Özdağ ve Meral Akşener’i partiden uzaklaştırmıştı. Özdağ, Akşener liderliğindeki İYİ Parti’den de oldukça kavgalı bir şekilde ayrılmıştı. Bahçeli’nin varlığı ve Erdoğan’a koşulsuz şartsız desteğinin yanı sıra liderlerin kendi aralarındaki anlaşmazlıkları milliyetçilerin birleşme iradesinin önüne taş koyacağa benziyor. Bu noktada MHP teşkilatlarının ve tabanının Cumhur İttifakı’nın seyri konusundaki düşüncesinin yanı sıra, İYİ Parti’nin seküler, milliyetçi ve demokrat bir merkez sağ partisi olma yolunda devam etme konusunda ne kadar iradeli olacağı da önem kazanıyor. İkinci tur için Kılıçdaroğlu’nun şansı var mı? Yurtdışında kurulan sandıklarda Kılıçdaroğlu’nun önde olduğu ABD ve Kanada gibi yerlerde oy verme süresinin iki gün, Erdoğan’ın önde olduğu yerlerde ise daha uzun olması için girişimde bulunulmasının iktidar tarafının hala çok da rahat olmadığını gösteriyor. Kılıçdaroğlu, iki hafta içinde ilk turda kendisine oy veren seçmenin bozulan moralini toparlayarak ikinci turda da sandığa gitmelerini sağlamalı. Bu kesin. Ama yapması gereken daha zor şey, bunu yaparken bir miktar Türk milliyetçisinin ve bir miktar ilk turda sandığa gitmeyen seçmenin desteğini kazanarak oylarını artırmak. Kılıçdaroğlu, bir miktar Erdoğan seçmenini de en azından sandığa gitmemeye ikna etmeli. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın elinden toplumda karşılık bulan “milli beka ve güvenlik” kozlarını alabilmeli. Bu çok zor, ancak imkânsız değil. Bunu yapmak için Sinan Oğan’ın desteği oldukça önemli. Bunun farkında olan Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın şu yorumda bulundu: "Sinan Bey'in aldığı oy kıymetli. Seçmenimizin yüzde 5.2'si Sinan Oğan'a verdi. Ortada yeni bir dinamik var. Sinan Bey'in geldiği siyasi geleneğe baktığınızda pozisyon Cumhur İttifakı'na daha yakın olduğunu biliyorum. Kendisiyle şahsi tanışıklığım da vardır. Güzel de bir kampanya yaptı. Kendi tezlerini dile getirdi. Terörle mücadele ve sığınmacılar gibi. Devletin beraberliği açısından terör gruplarına karşı tavrını açık bir şekilde gördük.İkinci tur adına tercihleri ne olur onu bilemeyiz. Türkiye'nin milli menfaatleri söz konusu olduğunda kimlerin karşısında olmamız gerektiği açık bir şekilde gösterdiğini düşünüyorum." Ancak Bahçeli’nin Oğan karşısındaki tutumu, HÜDA-PAR konusu ve Erdoğan’ın sığınmacıların geri dönüşüne karşı çıkışı, Oğan’ın Cumhur İttifakı ile anlaşmasını engelliyor. İktidarın milliyetçilere karşı yumuşak karnı HÜDA-PAR ve sığınmacılar. Daha önce iki yıl içerisinde sığınmacıları ülkelerine göndermeyi vadeden Kılıçdaroğlu, 28 Mayıs’a dek kampanyasının merkezine bu konuyu yerleştirir, bu konuda yetkili tek kişinin de Sinan Oğan olacağını açıklarsa, HÜDA-PAR’ın laik ve üniter anayasal düzene nasıl tehdit oluşturduğunu işlemeye devam ederse ve anayasanın değiştirilemez maddelerini savunursa milliyetçilerin Erdoğan’ın yanında konsolide olmasını engelleyebilir. Özellikle sığınmacıların giderek kalıcı hale gelerek demografik yapıyı değiştirmesi, ekonomik krize etkisi gibi konuların, Cumhur İttifakı seçmenlerinde de endişe ve tepki yarattığı biliniyor. Kılıçdaroğlu'nun seçimin ikinci turunu "Sığınmacılar gitsin mi kalsın mı?" referandumuna dönüştürebilmesi gerekiyor. Bu yönteme Millet İttifakı’nın içinden, özellikle DEVA Partisi ve Gelecek Partisi’nin itiraz etmesi beklenebilir. Seçimden sonra ittifaka katkıları tartışılan ve Kılıçdaroğlu’nun stratejisi sonucunda verdikleri katkıya oranla çok fazla parlamento sandalyesi kazandığı ifade edilen bu partilerin itirazı halinde ya da Oğan’ın bunu dayatması sonucunda Kılıçdaroğlu çok daha radikal adımlar atabilir, kuracağı hükümetteki Cumhurbaşkanı Yardımcılığı yapısını dahi değiştirebilir. Kurulacak hükümet, merkez sağ-merkez sol-muhafazakar koalisyonundansa merkez sol-merkez sağ-milliyetçi koalisyonu niteliği taşıyabilir. Bu, bir miktar Yeşil Sol Parti seçmenini boykota yönlendirse de Oğan’dan, ortaya çıkan milliyetçi dinamik neticesinde seçime katılmayan vatandaşlardan ve Cumhur İttifakı seçmenlerinden gelecek oylar, Kılıçdaroğlu’nu ikinci turda %50’nin üstüne taşıyabilir. Oldukça zor, ama imkânsız değil.

17 May 2023

Aposto’da Seçim 2023

Yıllardır beklediğimiz seçime artık sadece saatler kaldı. Muhtemelen seçmenlerin çok büyük bir çoğunluğu, hangi adaya ve partiye oy vereceğine çoktan karar verdi bile. Bizim için çok heyecanlı ve öğretici bir süreç oldu bu seçim dönemi. Üç yılı biraz aşkın bir süredir Aposto’da politika editörlüğü yapıyorum ancak son bir yıldaki tempomuz ile ilk iki yılınkini karşılaştırmak pek anlamlı değil. Seçim sath-ı mailine girilmesiyle başladığımız Son Düzlük podcast serisinde tam 49 bölüm kaydettik. Bilge Yılmaz, Burak Dalgın, Erkan Baş, Buğra Kavuncu, Serkan Özcan, Ümit Özdağ, Sera Kadıgil gibi siyasileri, Murat Sabuncu, Umur Talu, Tunca Öğreten gibi gazetecileri, Alper Yağcı, Mine Eder, Nermin Abadan Unat gibi akademisyenleri konuk aldık. Francis Fukuyama, Joschka Fischer gibi dünya çapında entelektüellerle bölümler kaydettik. Kendi aramızda kaydettiğimiz bölümlerde kamuoyu araştırmalarını, siyasi trendleri ve güncel meseleleri tartıştık. Aposto Gündem’in cumartesi sayılarındaki köşemizde kanaat önderlerinin Türkiye siyasetini yorumlayan yazılarına yer verdik. Erkan Baş, Sinan Oğan, Meral Akşener gibi siyasilerin Aposto için kaleme aldığı mektuplarla seçmenlere seslenmesine aracılık ettik. Spektrum bültenlerinde sayısını artırdığımız görüş yazılarımızda seçim kampanyalarına, vaatlere, iç ve dış politikaya ilişkin düşüncelerimizi özgürce ifade ettik. Okurlarımızın yorumlarından çokça beslendik. Seçim sürecinin başlamasıyla seçime ilişkin tüm gelişmeleri haftalık Spektrum Seçim 2023 bülteninde özetledik. Yanlış bilgilerin yayılmasıyla mücadele eden Teyit ve seçim güvenliği için çalışan ve 70 binden fazla gönüllü müşahidi örgütleyen Oy ve Ötesi ile yaptığımız işbirlikleriyle onlardan gelen içeriklere de bu bültende yer verdik. Parti programlarını ve Millet İttifakı’nın hükümet programı niteliği taşıyan Ortak Mutabakat Metni’ni okuyucularımız için konulara bölerek haftalık Spektrum Pusula bülteninde özetledik. 6 Şubat depremlerinin hemen ardından, depremzedelerden canlı yayın mikrofonlarının kaçırıldığı günlerde deprem bölgesine gittik. Yaşanan yıkıma, insanların yaşadığı acıya ve müdahalenin yetersizliğine tanıklık ettik. Önemli mitingleri, basın açıklamalarını, kongreleri yerinde izledik. Tüm gözlemlerimize içeriklerimizde yer verdik. İçeriklerimizi Twitter ve Instagram’da paylaşarak yüzbinlerce insana ulaşmayı başardık. Bu yoğun yayın temposunun içinde elbet hatalarımız da olmuştur. Kırdığımız, üzdüğümüz kişiler olduysa affola. Seçim akşamı için de birkaç haftadır hazırlanıyoruz. 14 Mayıs Pazar akşamı, ekibimizden Abdullah, Erim ve Deniz Ankara’da CHP Genel Merkezi’nin bahçesinde gelişmeleri takip edecek. Biz, İstanbul’daki ofiste gelişmeleri web sitemiz üzerinden sizlere detaylıca aktaracağız, Instagram’dan kısa canlı yayınlarla önemli haberleri anlatacağız. Twitter’da aktif olacağız. Haber akışının yanı sıra uzman siyaset bilimci, gazeteci ve akademisyenlerden gelişmelere dair aldığımız yorumları paylaşacağız. 15 Mayıs Pazartesi sabahı Aposto Altı Otuz ve Aposto Gündem, gece boyu yaşananların yer aldığı bilgi kaynakları olacak. Dileğimiz huzur içinde, kimsenin kılına zarar gelmeyen bir seçimin gerçekleşmesi elbette. Sandığa atılan oyların girdiği şekilde çıkması, vatandaşların demokratik tercihlerine saygı gösterilmesi, hile ve manipülasyon girişimlerinin yaşanmaması… Aposto’nun seçimi “ değişimi tercih etmenin ve harekete geçmenin bir çağrısı ” olarak tarif ettiği videosunu izlemenizi dilerim . Neyi yapıp neyi yapamayacağımız hakkında çok şey duyduk. Nasıl yürüyeceğimiz, nasıl düşüneceğimiz, nasıl bakacağımız Nasıl yaşayacağımız, nasıl konuşacağımız, nasıl seveceğimiz Nasıl yazacağımız, nasıl katlanacağımız… Değişim, oy verdikten sonra siyasetin içinde başlasa da Gerçek değişim kalabalıkların, sesi en az çıkanların Mahallelerin, talebi olanların Değişim için gerekli bilgiye, kan Değişim için gerekli bilgiye, kanaate, güce ve Kendini iyileştirebilen bir sisteme sahip olmasıyla başlıyor. Seçimler, daima yeni bir başlangıç. Herkes için harekete geçmenin, irade göstermenin çağrısı. Değişimi tercih etmenin çağrısı. Özgürlüklerin, daha iyi bir yaşamın, Daha eşit bir yaşamın Daha özgür bir yaşamın Daha umutlu bir yaşamın başlangıcı için yeni bir adım. Sokaklarda, köylerde, okullarda Müzelerde, mahallelerde, üniversitelerde Lokantalarda, parklarda, meydanlarda Siyasette ve hayatta İnşa edilecek yeni bir gelecek için Yeni bir başlangıç Aposto, 2023

13 May 2023

İstanbul birinci bölge: 2018 sonuçları, öne çıkan adaylar

İstanbul’un Anadolu Yakası, yani Adalar, Ataşehir, Beykoz, Çekmeköy, Kadıköy, Kartal, Maltepe, Pendik, Sancaktepe, Sultanbeyli, Şile, Tuzla, Ümraniye, Üsküdar ilçeleri birinci bölgeyi oluşturuyor. 3 milyon 820 bin 86 seçmenli bölgeden TBMM’ye 35 milletvekili seçiliyor. Yani 109 bin civarı seçmene bir milletvekili düşüyor. 2018 genel seçiminde İstanbul birinci bölgede oyların %41,39’u AK Parti’ye, %28,97’si CHP’ye, %11,23’ü HDP’ye, %8,19’u İYİ Parti’ye, %8,19’u MHP’ye, %1,56’sı ise Saadet Partisi’ne gitmişti. Cumhur İttifakı oyların %49,58’ini alırken Millet İttifakı %38,73’ünü almıştı. Kadıköy, Maltepe ve Adalar’da CHP, diğer tüm ilçelerde AK Parti birinci parti olmuştu. Bu sonuçlarla bölgede AK Parti 15, CHP 11, HDP 4, İYİ Parti 3 ve MHP 2 milletvekili çıkarmıştı. Bölgede öne çıkan milletvekili adayları: AK Parti Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum, bölgede AK Parti listesinin başında yer alıyor. 2009 yılında Emlak Konut GYO A.Ş Genel Müdürü olan Kurum, 2018’de bakan olmuştu. Kurum’un 2024’teki yerel seçimde AK Parti’nin büyükşehir belediye başkan adayı olabileceği iddia ediliyor. İkinci sırada Teşkilatlardan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Erkan Kandemir bulunuyor. Odatv, Bilal Erdoğan’ın da arkadaşı olan Kandemir’in AK Parti listelerini Cumhurbaşkanı Erdoğan ile birlikte hazırlayan “ kara kutu ” kişi olduğunu iddia ediyor. Bölgede listede en çok dikkat çeken isimlerden biri ise altıncı sıradaki Hulki Cevizoğlu. Ceviz Kabuğu programıyla, ulusalcı ve Kemalist duruşuyla ünlenen gazeteci Cevizoğlu, birkaç yıldır televizyon programlarında “ AK Parti’nin gerçek Atatürkçü parti olduğunu ” savunuyordu. Listenin sekizinci sırasında eski Sancaktepe Belediye Başkanı İsmail Erdem yer alıyor. Erdem, 2019’da Ataşehir’de AK Parti’nin adayı olmuş ve CHP adayına kaybetmişti. On birinci sırada ise İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’na “ Aya Sofya’yı kiliseye çevirmek için Yunanlılara söz mü verdiniz? Açıklayın, yoksa tüm belgeleriyle biz açıklayacağız .” diyen, suç örgütü lideri Sedat Peker’in gündeme getirdiği eski Başbakan Binali Yıldırım’ın oğlu Erkam Yıldırım’ın Venezuela gezisinde yer alan ve “ maske götürdüklerini ” söyleyen Serkan Bayram yer alıyor. CHP Ana muhalefet partisinin listesinin başında, Genel Başkan Yardımcısı Oğuz Kaan Salıcı bulunuyor. Parti içinde sosyal demokrat çizgideki 10 Aralık Hareketine yakınlığıyla bilinen Salıcı’nın adı, Kılıçdaroğlu’ndan sonra CHP’nin lideri olabilecek kişiler arasında geçiyor. Listede ikinci sırada Ataşehir Belediye Başkanı Battal İlgezdi’nin eşi, Genel Başkan Yardımcısı Gamze Akkuş İlgezdi, üçüncü sırada akademisyen Fethi Açıkel, dördüncü sırada televizyon programlarındaki performansı CHP’liler tarafından takdir edilen Gökhan Günaydın bulunuyor. CHP, bu bölgede ittifak ortaklarına listesini açıyor. Beşinci sırada Saadet Partili Birol Aydın, altıncı sırada İYİ Parti Genel İdare Kurulu üyesi Ahmet Ersagun Yücel var. Yedinci sırada daha Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kızı Sümeyye Erdoğan Bayraktar’ın kurucusu olduğu KADEM’in yöneticiliğini de yapan DEVA Partili Elif Esen yer alıyor. Sekizinci sırada da daha önce 2018’e kadar AK Parti milletvekili olan ve bir dönem Cumhurbaşkanı Erdoğan’a çok yakın olduğu ifade edilen DEVA Partili Hasan Karal bulunuyor. CHP listesinin dokuzuncu sırasında daha önce MHP Ordu milletvekili olan, 2020’de AK Parti’nin tarım politikalarına yönelik sert eleştirilerinin ardından MHP’den ihraç edilen ve aynı yıl Demokrat Parti’ye katılan Cemal Enginyurt yer alıyor. Onuncu sırada ise 2018’de AK Parti İstanbul İl Başkanlığı görevinden istifa eden Gelecek Partili Selim Temurci bulunuyor. Listenin devamı, çoğu ilk kez aday gösterilen CHP’lilerden oluşuyor. MHP MHP listesinin ilk sırasında, eski Ülkü Ocakları Genel Başkanı Sinan Ateş’e yönelik suikastın ardından yaptığı açıklamalar sonrasında Ateş’in ailesi tarafından sert sözlerle eleştirilen Edip Semih Yalçın yer alıyor. İkinci sırada ise Avrasya Araştırma Şirketi Başkanı Kemal Özkiraz tarafından telefonda bir buçuk yaşındaki kız çocuğuna yönelik hakaret etmek ve tehditte bulunmakla itham edilen İzzet Ulvi Yönter bulunuyor. Yönter’in adı, Bahçeli’den sonra MHP’nin başına geçebilecek isimler arasında da sayılıyor. İYİ Parti İYİ Parti listesinin başında iş kadını Nimet Özdemir, ikinci sırasında da Genel İdare Kurulu üyesi Burak Akburak yer alıyor. Akburak, 2016 yılındaki " Uyuşturucu kaçakçısı PKK finansörü Savaş Buldan öldürüldü. Karısı HDP vekili Pervin Buldan Meclis Başkanvekili şimdi. Bu ayıp bize yeter ." paylaşımıyla dikkat çekiyor. Listenin üçüncü sırasında geçtiğimiz aylarda Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığına karşı çıkan ve “ Sokakta Kemal Bey’e itiraz görüyoruz. Bu itirazı görmezden gelemeyiz. ” açıklamasından sonra CHP’nin tepkisi üzerine partinin Kurumsal İlişkiler Başkanlığı görevinden istifa eden, daha sonra Genel Başkan Meral Akşener’in isteğiyle görevine dönen Mustafa Cihan Paçacı bulunuyor. Listenin dördünü sırasında AK Partili Orhan Miroğlu’nun yeğeni Baver Miroğlu, altıncı sırasındaysa partinin en genç kurucusu ve Gençlik Politikaları Koordinatörü Orhun Ertürkmen yer alıyor. Yeşil Sol Parti Yeşil Sol Parti’nin bölgedeki listesinin ilk sırasında oyuncu ve yönetmen Sırrı Süreyya Önder bulunuyor. Mizahi yönüyle de tanınan Önder, çözüm sürecinde terör örgütü PKK lideri Abdullah Öcalan’la yaptığı görüşmeler ve sık sık dile getirdiği “ Öcalan’a özgürlük ” talebiyle dikkat çekiyor. Listenin ikinci sırasında Sosyalist Dayanışma Platformu Eş Sözcüsü Kezban Konukçu Kok, üçüncü sırasında Emekçi Hareket Partisi Genel Başkanı Hakan Öztürk, dördüncü sırasında Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu Onursal Başkanı Turgut Öker yer alıyor. Beşinci sırada ise 2018’de Diyarbakır’dan HDP milletvekili seçilen 1996 doğumlu Dersim Dağ bulunuyor. TİP Türkiye İşçi Partisi, geçtiğimiz yasama döneminde CHP’den TİP’e geçen ve sık sık sert çıkışlarıyla gündem olan Sera Kadıgil’e bölgede listenin başında yer veriyor. İkinci sırada İGDAŞ işçisi Anıl Denizci, üçüncü sıradaysa turizm işletmecisi şef Ali Ronay bulunuyor.

11 May 2023

Maltepe mitinginin ardından

6 Mayıs Cumartesi günü Millet İttifakı’nın İstanbul Maltepe’deki mitingini izlemeye gittim. Aposto ekibinden Deniz Sabuncu da bu yazıda kullandığım harika fotoğrafları çekmek için oradaydı. Alana gitmeye çalışanların trafiği kilitlemesi sebebiyle Marmaray’ı kullandım. Yenikapı istasyonundan itibaren bayraklı, pankartlı insanların doldurduğu trenden indiğimizde milim milim adım atılabiliyordu. İzdihama rağmen marşlar söyleyen, sloganlar atan, keyfi çok yerinde bir kalabalık vardı. Ulaştırma Bakanlığı’na bağlı Marmaray’a ise Erdoğan posterleri yerleştirilmişti. Mitingin başlama saati olan 17.30’da polis aramasından geçip alana girdiğimde hıncahınç bir kalabalık vardı. Bütün alan doluydu, insanlar alanın dışına da taşmıştı. Sahnenin zor görüldüğü bir yerde, oldukça arkalarda kaldım. Alanda CHP flamalarının yanı sıra İYİ Parti ve Saadet Partisi bayrakları oldukça görünürdü. Yeşil Sol Parti bayraklı bir grup da vardı. Bulunduğum yerdeki insanlar sık sık “ Patates soğan güle güle Erdoğan ”, “ Hak hukuk adalet ”, “ Birleşe birleşe kazanacağız ” sloganları atıyor, elleriyle kalp işareti yaparak fotoğraf çektiriyor, Türk bayrakları ve “ Sana söz” yazan mavi flamaları sallıyordu. Gençler, başörtülü kadınlar, emekliler bir aradaydı. Farklı partilerin bayraklarını taşıyanlar birbirleriyle şakalaşıyordu. Kampanya şarkısı olarak seçilen “Haydi kazanalım” her çaldığında insanlar sözlerine eşlik ediyor ve motive oluyordu. Sahnenin üstüne yazılan dev “ İlk turda bitirelim ” mesajları, ortak mitingin amacını da özetliyordu. Konuşmalardan öne çıkanlar Kısa bir süre içinde konuşmaların başladığı mitingde sözlerine “ Selamunaleyküm kıymetli İstanbullu kardeşlerim ” ifadeleriyle başlayan Saadet Partisi lideri Temel Karamollaoğlu, Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin aksayan yönlerini depreme müdahaledeki gecikme üzerinden anlattı. “ Mülakat çöpe, liyakat memleketin gündemine. Milletin iktidarında böyle olacak. ” diyen Ekrem İmamoğlu, Gezi davası tutuklusu Tayfun Kahraman’ı anarak “ Suçsuz yere hapiste olan herkes için adalet sağlanacağını ” söyledi. “ Kazanıyoruz ” diye haykıran İmamoğlu, kalabalığı heyecanlandıran bir konuşma yaptı. Mansur Yavaş, “ 14 Mayıs'tan sonra insanlar şununla karşı karşıya kalacak; kiracı-ev sahibi, kredi kartları, pahalılık, enflasyon, uyuşturucu, mülteci... Bunların konuşulmasını istemiyorlar. Seçim zamanı mevsimlik birazcık milliyetçilik sosu, birazcık muhafazakarlık sosu, insanlar bunlaı tartışsın başka bir şey konuşulmasın istiyorlar.” dedi. Konuşmasında ekonomiye yoğunlaşan DEVA Partisi lideri Ali Babacan, iyi ekonomi için " hak, hukuk, adalet ve demokrasi " olması gerektiğini söyledi. “ Endişeye mahal yok. Toparlayacağız " ifadelerini kullandı. Demokrat Parti lideri Gültekin Uysal “ Kendilerini vazgeçilmez zannedenlere, kendi varlıklarını kaçınılmaz kadere dönüştürmek için Türkiye'yi risklere mahkum edenlere, kaynaklarını bir avuç insana sunanlara karşı elbette 'yeter' diyeceğiz! ” cümleleriyle kalabalığa seslendi. Gelecek Partisi lideri, 14 Mayıs için “ siyasi darbe girişimi ” ifadesini kullanan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya ve “ 14 Mayıs’ta bu ülkeyi yabancı istilacılara bırakmayacağız .” diyen eski Başbakan Binali Yıldırım’a sert sözlerle yüklendi. Tarım ve hayvancılık konusunda iktidarı eleştirdi, gıda enflasyonunun sebeplerini anlattı. “ Bir oy Kemal’e, bir oy Meral’e ” diyen İYİ Parti lideri Meral Akşener, “ Yeşildağ ailesinin bir ferdi bir kaset yayınladı. O kasette nasıl hırsızlık yapıldığı anlatılıyor. Antalya Havalimanı, 2007'de işletmesi satışa çıkıyor. Bir firma 5 milyar avro veriyor. Buna karşılık o firmanın dosyasından evrak çalınıyor, yakınlardan birine 3 milyar avroya veriliyor. Ali Yeşildağ'ın iddiasına göre 1 milyar avro senin cebine girmiş. ” sözleriyle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı yolsuzluk üzerinden eleştirdi. Akşener’in kısa tuttuğu konuşmasının ardından kalabalıktan “ Hırsız Tayyip Erdoğan ” sloganları yükseldi. CHP lideri ve Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu ise “ Yaklaşık 800 bini aşkın genç İstanbul'da ilk kez oy kullanacak. Sizler otokratik yönetimi demokrasiyle değiştireceksiniz. Bu onur size yeter. ” cümleleriyle gençlere seslendi. “ Bu ülkede hiçbir çocuk yatağa aç girmeyecek. Hiçbir yoksul elektriği suyu doğal gazı kesilmeyecek. Bu ülkeyi cennet gibi yapacağız ve birlikte huzur içinde yaşayacağız. ” ifadeleriyle sosyal devlete ilişkin sözler verdi. Kalabalık az mıydı? Mitingin ardından AK Partili sosyal medya kullanıcıları, 2018’de CHP’nin adayı olan Muharrem İnce’nin aynı meydandaki mitinginin daha kalabalık olduğuna dair paylaşımlarda bulundu. Oysa bunun sebebi büyük oranda mitingin uzunluğuydu. Başlama saati olarak duyurulan 17.30’dan önce alan dolmuştu. Kılıçdaroğlu, 7 Cumhurbaşkanı Yardımcısı adayının konuşmasının ardından sahneye çıktığında ise saat 20.00’yi geçiyordu. Serin havada saatler süren konuşmalar, kimi vatandaşların alandan ayrılmasına sebep olmuştu. Millet İttifakı ortak mitinglerine devam edecekse, liderlerin konuşmalarını daha da kısaltması gerekiyor. Aksi takdirde iktidar yanlılarının eline gereksiz bir koz veriliyor. Öte yandan, 2018’deki İnce kampanyası Kılıçdaroğlu’nun bugünkü kampanyası kadar birleştirici ve kapsayıcı değildi. Sadece bir “CHP adayı” kampanyasıydı ve belki CHP’nin tabanını daha iyi mobilize etse, miting alanlarına sevk etse de homojen kalabalık diğer parti tabanlarında endişe yaratıyordu. Millet İttifakı ve Kılıçdaroğlu bugün çok daha çeşitli kalabalıklara, geniş bir toplumsal kesime sesleniyor. Mitingler de haliyle buna göre şekilleniyor. Kazanma umudu Mitingin ardından Marmaray istasyonuna yürüyüş, başlı başına ayrı bir miting havasındaydı. Sloganlar devam ediyor, bayraklar sallanıyor, marşlar söyleniyordu. İnsanların kazanmaya dair ümidi her hallerinden belli oluyordu. Görülen o ki gerçekten de Kılıçdaroğlu kazanmaya oldukça yakın. Maltepe mitingi de bu iddiayı ortaya koydu. Ancak seçim ilk turda sonuçlanmazsa, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın iki hafta boyunca tüm devlet imkanlarını da seferber ederek yapabileceği hamlelerin toplumda yaratabileceği karşılık, muhalefetin temkinli olmaya devam etmesini zorunlu kılıyor. Marmaray’dan indikten sonra, biraz daha oyalanıp trene binen vatandaşların rastgele bir istasyonda arıza gerekçesiyle indirildiği, arızalı olduğu söylenen trenin vatandaşlar indikten sonra yoluna devam ettiği anların görüntüleri sosyal medyada yayıldı. İnsanlar saatlerce ulaşım sıkıntısı çekti. İktidarın, muhalefetin mitingine katılan vatandaşların hayatını zorlaştırmaya yönelik cezalandırıcı tutumu tepki topladı.

10 May 2023

Seçimli otoriteryanizmden çıkış: Dünya Türkiye’yi izliyor

Seçimli otoriteryanizm, dünyada yükselen bir trend. Benim de hocam olan ve “ seçimli otoriter rejim ” kavramını siyaset bilimi literatürüne kazandıran Prof. Dr. Andreas Schedler, temsilî demokrasinin kurumlarını keyfî şekilde kullanarak, demokratik normları sistematik şekilde aşındırarak ve seçimler dahil tüm demokratik süreçleri manipüle ederek otoriter pratiklerini hayata geçiren bu rejimlerin Soğuk Savaş’ın sona ermesinden itibaren dünyadaki en yaygın anti-demokratik rejim şekli haline geldiğini ifade ediyor. AK Parti'nin otoriterleşme süreci Zaman zaman, özellikle de önemli kırılma anlarında Türkiye’ye çok fazla odaklanıyoruz ve buradaki siyasi gelişmelerin küresel siyasi trendlerin içinde nereye denk düştüğü konusuna kafa yormuyoruz. Oysa Türkiye de bu seçimli otoriteryanizm trendinin dışında değil. Schedler’in dersi için 2017’de “ Türkiye’de Erdoğan ve AKP yönetiminde ortaya çıkmakta olan seçimli otoriteryanizm ” başlıklı bir makale yazmıştım. Medyadaki tekelleşmeden Gezi protestolarının şiddetle bastırılmasına, devlet kurumlarında kadrolaşmadan siyasetin yargıya müdahalelerine özellikle 2011’den sonra rejimin gösterdiği otoriterleşme emarelerini anlatmıştım. 2017’den bugüne ise bu trend hızlandı. Aynı yıl kabul edilen anayasa değişikliği ile Türkiye’nin yönetim sistemi değişti. Muhalefetin “ ucube tek adam rejimi ” olarak tanımladığı Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde başbakanlık makamı kaldırıldı, TBMM’nin yetkileri azaltılırken yürütmenin başı olan Cumhurbaşkanı’nın yetkileri artırıldı ve yargı bağımsızlığına ket vuruldu. İktidar partisi ile devlet arasındaki sınırlar daha da muğlaklaştı. “ Türkiye otoriterleşiyor mu acaba? ” sorusunun yerini “ Türkiye, seçimli otoriter bir rejimdir. ” tespiti kesin olarak aldı. Otoriter yönetimlerin baskısı altındaki milletler Türkiye'yi izliyor Türkiye, Millî Mücadele döneminde ulusal seferberlik ile işgalcilerin “ geldikleri gibi gönderilebileceğini ” tüm mazlum milletlere ispatlamıştı. Saltanatı ve halifeliği tarihe karıştıran, laik, üniter bir ulus devlet kuran ve hakimiyeti “kayıtsız şartsız millete ” devreden “ Türk devrimi ”, henüz Avrupa’da kadın haklarından bahsedilmiyorken kadın-erkek bir arada ve eşit bir yaşamın var olabileceğini kanıtlamıştı. Türkiye’nin çok partili hayata sorunsuz geçişi, çoğunluğu Müslüman milletlerin de demokratik bir sistem kurabileceğini göstermişti. Konumu, tarihi, kültürü, demografik yapısı, liderleri ve büyüklüğü, Türkiye’nin tarihin akışı içinde yalnız trendleri takip eden değil, zaman zaman trendleri belirleyen bir ülke olmasını sağladı. Bu, yalnız övünülecek bir tarih anlatısı değil, bugün ya da başka bir zaman, en karanlık anda en imkânsız gözükeni yapmak, yapmaya kalkışmak için cesaret bulunacak bir gerçekliktir. İşte Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu da 6 Mayıs Cumartesi günü İstanbul Maltepe’de gençlere yönelik “ Sizler otoriter bir yönetimi demokratik yollarla değiştireceksiniz. Sadece bizim siyasi tarihimize değil dünya siyasi tarihine de önemli bir armağan bırakacaksınız. Bu onur size yeter. ” sözlerini söylerken bunu kast ediyordu. Daha önce ABD’de Donald Trump, Brezilya’da Jair Bolsonaro, İsrail’de Binyamin Netanyahu gibi otoriter/popülist pratiklerle ülkelerini yöneten liderler demokratik seçimler sonucunda - gitmemek için manipülasyon dahil çok yol deneseler de - demokrat liderlere karşı seçim kaybedip görevi bırakmak zorunda kalmıştı. Ancak ne ABD’de ne Brezilya’da ne de İsrail’de bu otoriter rejim heveslisi liderler, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın aksine otoriter rejimlerini kurumsallaştıracak sistem değişiklikleri yapamamıştı. Viktor Orban’ın seçimli otoriter rejimi görece kurumsallaştırdığı Macaristan’da ise birleşik demokrat muhalefet, Orban’a karşı seçim kazanmayı başaramamıştı. 14 Mayıs’ta otoriterliği kurumsallaştıran, yargı bağımsızlığını yok eden, medyayı ve muhalifleri susturan, seçim güvenliği konusunda bile endişe yaratan bir iktidarın demokratik yollarla görevden uzaklaştırılması mümkün gözüküyor. Türk milleti daha önce yaptığını bir kere daha yapıp küresel siyaset trendine yön verebilir. Seçimli otoriter rejimden çıkışın formülü Türkiye'de yazılabilir ve bu rejimlerin demokratik alternatiflerine kaybettiği küresel bir süreci tetikleyebilir. Türkiye, dünya demokrasi tarihine adını -bir kere daha - kocaman harflerle, “seçimli otoriteryanizmin yükseliş trendine son veren ülke ” olarak yazdırabilir ve Millî Mücadele dönemindeki gibi mazlum milletlere yol gösterebilir. Polonya’dan Rusya’ya, Macaristan’dan İran’a, Belarus’tan Mısır’a, Sırbistan’dan Özbekistan’a dünyanın dört bir yanında otoriter yönetimlerin baskısı ve keyfî yönetimi altında kıvranan milletler, Türkiye’yi izliyor. Türkiye’den saçılacak demokrasi ve özgürlük ışığının kendi yollarını aydınlatmasını bekliyor.

10 May 2023