aposto-logoCumartesi, 10 Haziran 2023
aposto-logo
Cumartesi, Haziran 10, 2023
Aposto Üyelik

Emre Eminoğlu

Emre Eminoğlu
1987’de İstanbul’da doğdu. Sabancı Üniversitesi Üretim Sistemleri Mühendisliği lisans ve İstanbul Bilgi Üniversitesi Kültür Yönetimi yüksek lisans programlarından mezun oldu. Sinema, kültür ve sanat yazarı ve editör olarak çalışıyor.

LATEST STORIES

🍿 Beau'nun anne sorunları, 90'ların transformerları

Beau Is Afraid / Korkuyorum, 2023 Yönetmen: Ari Aster Nerede izleyebilirsin? Gösterimde Haftanın gösterime giren yeni filmleri arasında, Hereditary (2018) ve Midsommar (2019) filmleriyle korku sinemasına yeni bir soluk getiren bağımsız sinemacı Ari Aster’in yeni filmi Beau Is Afraid / Korkuyorum öne çıkıyor. Film, kaygı krizleri ve korku ataklarıyla kafası karışmış, annesiyle süregelen hastalıklı ilişkisi ve geçmişi nedeniyle psikolojisi altüst olmuş Beau’ya (BOĞ) odaklanıyor. Joaquin Phoenix’in güçlü ve fiziksel yükü ağır bir performansla canlandırdığı Beau, annesini ziyaret etmek için bir yolculuğa çıkıyor. Bu yolculukta onu iç dünyasının gizemiyle, insanlığın kaosuyla, kolektif travmalarla ve anne sorunlarıyla yüzleşmeler bekliyor. Transformers: Rise of the Beasts | Kaynak: UIP Türkiye Transformers: Rise of the Beasts / Transformers: Canavarların Yükselişi, 2023 Yönetmen: Steven Caple Jr. Nerede izleyebilirsin? Gösterimde Haftanın gösterime giren filmlerinden bir diğeri, aksiyon yüklü sinema serisinin yeni filmi Transformers: Rise of the Beasts / Transformers: Canavarların Yükselişi . Autobotlar ve Decepticonlar arasındaki savaş uzadıkça uzasa da seri kendini yenilemenin bir şekilde yolunu buluyor ve bu film serinin en tatlı filmlerinden Bumblebee’ deki (2018, Travis Knight) olayların sonrasında; yani 90’ların ilk yarısında, hip hop çağında geçiyor. Savaşa yepyeni bir transformer türü, Maximallar dahil oluyor. 90’lar soslu bu görsel efektler şöleniyle enerji yüklenmeye hazır ol. Saint Omer | Kaynak: İKSV Saint Omer, 2022 Yönetmen: Alice Diop Nerede izleyebilirsin? Gösterimde Başka Sinema salonlarında ise haftanın filmi, geçtiğimiz yıl Venedik Film Festivali ve César Ödülleri’nde En İyi İlk Film ödüllerine layık görülen, Alice Diop imzalı Saint Omer . Film, yeni romanına malzeme toplamak için takip ettiği dava sırasında kendi yaşamını gözden geçirmeye başlayan bir yazarı konu alıyor. Söz konusu dava, 15 aylık kızını kuzey Fransa’da bir kumsalda yükselen dalgalara terk ederek öldürmekle suçlanan genç bir kadının davası. Mahkeme filmlerini sev ya da sevme; ilgiyle izleyeceğin Saint Omer senin de önyargılarını sorgulamana neden olacak. Bir öneri daha... Haftanın gösterime giren diğer 4 filmi arasında; gençlik yılları travmalarla geçen bir adamın yaşadıklarını atlatamayıp yaşama devam etmek için çeşitli kandırma yöntemleri bulmasını konu alan yerli yapım Maske: Nezaketle Tebessüm (2023, Berker Berki) öne çıkıyor.

10 Haz 2023

📺 Avusturya sarayı, Disney'in arayışı

Arayış, 2023-... Yönetmen: Emin Alper Nerede izleyebilirsin? 14 Haziran'dan itibaren Disney+'ta Disney+’ın yeni orijinal içeriği, Emin Alper imzalı dizi Arayış . Aslı Enver ve Mehmet Günsür’ün başrollerini paylaştığı dizi, mistik bir dünyanın kapılarını açıyor. Metropol hayatına sıkışmış, hasta, mutsuz ve yolunu kaybetmiş bir ruh olan Nisan, beraber katıldıkları bir şifa seansının ardından ortadan kaybolan arkadaşının izini sürerken şaibeli bir tarikata ulaşıyor ve burada tanıştığı gizemli bir adamın peşinden gidiyor. Metafizik, mutluluk, varoluş ve aşk temaları ilgini çekiyor, Emin Alper’in sinema dili seni etkiliyorsa bu diziye bir şans ver. Corsage | Kaynak: MUBI Corsage / Korsaj , 2022 Yönetmen: Marie Kreutzer Nerede izleyebilirsin? 10 Haziran'dan itibaren MUBI'de Geçtiğimiz yılın öne çıkan Avrupa yapımlarından, Sisi olarak bilinen Avusturya İmparatoriçesi, Bavyera Düşesi Elisabeth’in yaşamından bir kesit sunan Corsage / Korsaj MUBI'de yayınlanıyor. Marie Kreutzer’in filmi, yıllar boyunca sadece özel yapım korseleri nedeniyle değil, Viyana sarayında kendine biçilen işlevsiz biblo rolü nedeniyle de boğulan ve nefessiz kalan bir kadının buhranını ele alıyor. Paterson | Kaynak: MUBI Paterson , 2016 Yönetmen: Jim Jarmusch Nerede izleyebilirsin? 11 Haziran'dan itibaren MUBI'de MUBI’nin özel gösterim serisi Jim Jarmusch: Dışarıdakilerin Sineması, kataloğa eklenen Paterson ile devam ediyor. Film; Paterson, New Jersey’de yaşayan, konuşmayı sevmese de tutkuyla şiir yazan bir otobüs şoförü olan Paterson’ın sıradan hikâyesini anlatıyor. Jarmusch’un melankolik bir huzur vadeden naif filmi; konusuna yaraşır biçimde, alabildiğine şiirsel. Fantastic Mr. Fox | Kaynak: MUBI Fantastic Mr. Fox / Yaman Tilki, 2009 Yönetmen: Wes Anderson Nerede izleyebilirsin? 13 Haziran'dan itibaren MUBI'de Yeni Wes Anderson filmini sinemalarda izlemek için geri sayım başlamışken, yönetmenin ilk animasyon filmi Fantastic Mr. Fox / Yaman Tilki MUBI’de yayınlanıyor. Stop-motion tekniğiyle çekilen bu çocuk kitabı uyarlaması, eşinin hamile olduğunu öğrenince tehlikeli hırsızlık günlerine son verme kararı alsa da on iki tilki yılı sonra kendini yine kümeslerden tavuk aşırırken bulan Kurnaz tilki Mr. Fox’un hikayesini anlatıyor. Seslendirme kadrosunda George Clooney ve Meryl Streep gibi isimleri barındıran bu görsel şölen sayesinde, kurnazlık etiketinin tilkilerin üzerine haklı bir şekilde yapıştırıldığını göreceksin. Old | Kaynak: Netflix Türkiye Old / Zamanda Tutsak , 2022 Yönetmen: M. Night Shyamalan Nerede izleyebilirsin? 13 Haziran'dan itibaren Netflix'te Korku sinemasında sürpriz sonları markalaştırmış ünlü yönetmen M.Night Shyamalan’ın son filmlerinden Old / Zamanda Tutsak, Netflix kataloğuna ekleniyor. Tatilde ıssız bir sahile gelen aile, buranın yaşlanmayı hızlandırdığını ve ömürlerini bir güne indirdiğini görünce dehşete kapılıyor. Seni cennet gibi bir kumsalda tüyler ürpertici bir gerilim bekliyor. Bir öneri daha... Haftanın farklı kataloglara eklenenleri arasında, sinemacı Agnès Varda ve sokak sanatçısı JR'ın Fransa kırsalında yollara düştüğü ve insan hikâyelerinin peşinden koştuğu Visages villages / Mekânlar ve Yüzler (2019, Agnès Varda & JR) öne çıkıyor. Film, 15 Haziran'da MUBI'de yayınlanıyor.

10 Haz 2023

📽️ Unutma biçimleri

Unutma Biçimleri No Bears / Ayı Yok, 2022 Yönetmen: Cafer Panahi Ne zaman, nerede izleyebilirsin? 10 Haziran Cumartesi saat 17.00’de ve 15 Haziran Perşembe saat 15.00’te İstanbul Modern'de Mmüzenin açılmasıyla beraber, İstanbul Modern Sinema’nın gösterim programları da geri dönüyor. Dün başlayan ve adını Burak Çevik’in yeni filminden alan açılış programı Unutma Biçimleri, hatırlamanın unutmaktan azade olmadığı kişisel ve toplumsal hikayeleri bir araya getiriyor. Seçkide haftanın öne çıkan filmlerinden biri geçtiğimiz yılki Venedik Film Festivali’nde Jüri Özel Ödülü kazanan No Bears. Türkiye’de ilk kez gösterilecek film, yönetmenin kendi hapis durumuyla ilgili bir meta sinema örneği olarak; ülkesinden çıkması ve çalışması yasak bir yönetmenin her şeye rağmen kaybetmediği film yapma arzusunu konu alıyor. Panahi’nin her zamanki kişisel, kişisel olduğu kadar politik sinema dili bir kez daha karşında. How to Save a Dead Friend | Kaynak: Kundura Sinema #BelgeselFilmKuşağı: Aşk, İsyan ve Özgürlük How to Save a Dead Friend / Ölü Bir Arkadaşı Kurtarmak , 2022 Yönetmen: Marusya Syroechkovskaya Ne zaman, nerede izleyebilirsin? 11 Haziran saat 17.00'de, Beykoz Kundura'da Kundura Sinema’nın dünyadan yaratıcı belgeselleri buluşturan belgesel film kuşağının “ Aşk, İsyan, Özgürlük ” başlığını taşıyan 2023 seçkisi, üç hafta boyunca pazar günleri izleyiciyle buluşuyor. Seçki, farklı formları ve yeni anlatım biçimlerini kullanarak aşkı, isyanı ve özgürlüğü yeniden tanımlayan 9 filmi bir araya getiriyor. How to Save a Dead Friend / Ölü Bir Arkadaşı Kurtarmak, 16 yaşında, intihara eğilimli bir gencin kendisi kadar karanlıkta olan bir diğer gençle tanışmasını ve böylece ruh ikizini bulmasını konu alıyor. Kamera, kırılgan ruhlarını kurtarmak için son şansları oluyor. Bir öneri daha... Haftanın devam eden gösterim programlarındaki filmler arasında, 1860’lı yıllarda geçen ve İtalyan aristokrasisinin düşüşünü konu alan ünlü romanın Visconti’nin hünerli ellerinde aynı anda hem müthiş bir hüzün hem de derin bir hiciv içeren sofistike bir yorumla perdede vücut bulduğu The Leopard / Leopar (1963, Luchino Visconti) öne çıkıyor. Luchino Visconti Retrospektifi başlıklı gösterim programı kapsamında gösterilen filmi, 11 Haziran Pazar saat 14.00'te Sinematek/Sinema Evi'nde izleyebilirsin.

10 Haz 2023

🎂 İyi ki doğdun, Natalie Portman!

Tek isim, 7 karakter Léon: The Professional, 1994 | Yönetmen: Luc Besson Ebeveynleri öldürüldükten sonra profesyonel suikastçı Léon’a yoldaşlık etti. Star Wars: Episode - I - The Phantom Menace, 1999 | Yönetmen: George Lucas Naboo gezegeninin genç kraliçesi olarak Anakin Skywalker’la ilk kez karşılaştı. Closer, 2004 | Yönetmen: Mike Nichols Bir ilişki dörtgeninde aşkın en tuhaf, en saplantılı, en toksik hâllerini yaşadı ve yaşattı. V for Vendetta, 2006 | Yönetmen: James McTeigue Özgürlük savaşçısı V’yle tanışınca bir devlet düşmanına dönüştü. Black Swan, 2010 | Yönetmen: Darren Aronofsky Mükemmeliyetçi bir koreograf, dişli bir rakip ve kontrolcü bir annenin işbirliğiyle uçlara itildi. Thor, 2011 | Yönetmen: Kenneth Branagh İleride çekici kaldıracağından habersiz, Şimşeklerin Tanrısı‘yla tanıştı. Jackie, 2016 | Yönetmen: Pablo Larraín Eşi John F. Kennedy’nin suikastının ardından onun mirası altında ezildi, yapayalnız kaldı. Yakın plan Henüz orijinal üçlemeyi izlememiş bir ergen olarak Star Wars evreniyle The Phantom Menace filmi (1999, George Lucas) sayesinde tanışıyorum; Natalie Portman'la da: Politik olarak çalkantı içindeki Naboo gezegenine inen bir uzay gemisinin kapısında, gösterişli kıyafetleri içinde Kraliçe Padmé Amidala ve hizmetçileri gözüküyor. Sonradan öğreniyorum; daha da küçük bir yaşta televizyonda izlediğim Léon: The Professional (1994, Luc Besson) ve 90'ların en sevdiğim filmlerinden Mars Attacks! 'te (1996, Tim Burton) de izlemişim genç Natalie Portman'ı. Natalie Portman, Black Swan (2010, Darren Aronofsky) filmindeki rolüyle En İyi Kadın Oyuncu Oscar ödülüne layık görülmüştü. | Kaynak: IMDb Sonradan iki kez daha izleyip, artık ilişkiler hakkında daha çok şey bilen biri olarak içimde daha çok büyüyen Closer 'ı (2004, Mike Nichols) ilk izlediğimde çok etkileniyorum oyunculuğundan. V for Vendetta 'daki (2006, James McTeigue) ve Black Swan 'daki (2010, Darren Aronofsky) fiziksel dönüşümünden etkileniyorum. Paris je t'aime 'in (2006, çeşitli yönetmenler) kısalarından birinde hem rol alıyor hem de yönetmen koltuğunda oturuyor. MARVEL Sinema Evreni'ne dâhil oluşuna anlam veremiyorum; hâlâ da veremiyorum. Neyseki bir yandan da Wong Kar-wai, Wes Anderson, Terrence Malick ve Pablo Larraín gibi yönetmenlerle çalışmayı sürdürüyor. 90'ların başında, küçücükken başladığı sinema kariyeri boyunca çok uzak galaksilerden bale sahnelerine, Beyaz Saray’dan MARVEL Sinema Evreni’ne birçok yeri ziyaret eden Natalie Portman; yolculuğuna heyecan verici yapımlarla devam ediyor. Onu yakında, ilk gösterimi geçtiğimiz haftalarda Cannes Film Festivali’nde yapılan Todd Haynes filmi May December ’da izleyeceğiz. Diyor ki... Öğrenmenin yüzde doksanı büyük oyuncuları izlemektir. Etrafınız iyi oyuncularla çevrili olduğunda performansınız zirveye çıkar. Bir keşif Kaynak: IMDb Garden State, 2004 | Yönetmen: Zach Braff On yıla yakındır ailesiyle görüşmeyen, başarısız televizyon oyuncusu Andrew, annesinin ölüm haberi üzerine New Jersey’e döner. Annesinin yıllar önce geçirdiği kazadan onu sorumlu tutan, onu yıllarca ilaçlar almaya zorlayan psikolog babasıyla yüzleşeceği bu eve dönüş, eski dostları ve yeni tanıştığı Sam sayesinde daha çekilir hale gelecektir. Oyuncu Zach Braff’in hayatından izler taşıyan, yönettiği ilk filmi, kendi seçimi müziklerle güzelleşiyor.

10 Haz 2023

Bir "kâbus komedisi": Beau Is Afraid

Film: Beau Is Afraid Yönetmen: Ari Aster Süre: 179 dakika Yapım yılı: 2023 Son yılların bende en çok iz bırakan korku filmlerinden Hereditary ve Midsommar 'ı ardışık yıllarda izleyiciyle buluşturan, A24 çağının ve çağdaş korku sinemasının ışık saçan yönetmenlerinden Ari Aster'ın yeni filmiyle ilgili ilk bilgileri 2021 yazında almıştık. Başrolünde Joaquin Phoenix'in yer alacağını öğrendiğimiz filmin o zamanki adı Disappointment Blvd. olarak duyurulmuştu. Filmin yeni adını da duyuran, geçtiğimiz yıl içinde izlediğimiz fragman tek kelimeyle "tuhaf" bir film izleyeceğimizin sinyallerini veriyordu. Beau Is Afraid 'i en iyi özetleyen sözcük, izledikten sonra da görüyorum ki hâlen bu: Tuhaf . Ari Aster filmin yapım süreci boyunca filmini oldukça kafa karıştırıcı ve daima komik cümlelerle tasvir etmiş: "Yüzüklerin Efendisi'nin Yahudi bir uyarlaması ama Frodo annesinin evine gitmeye çalışıyor" ve "10 yaşında bir çocuğa antidepresan pompalayıp market alışverişine yollamışsınız gibi" bunlardan sadece ikisi. Tüm tuhaflıklarından arındırıldığında filmin basit bir konusu var aslında: Annesine yabancılaşmış orta yaşlı Beau, annesini ziyaret etmek için bir yolculuğa çıkıyor. Evet, bu bir yol hikâyesi. Beau güçlü bir kahraman, örneğin bir Odysseus olmasa da korkunç canavarlarla, sanrılarla ve hatta mitolojik yaratıklarla dolu epik bir yol hikâyesinde olduğu söylenebilir. Beau yolculuğuna 1-0 yenik başlıyor: Kafası kaygı krizleri ve korku ataklarıyla karışmış ve annesiyle süregelen hastalıklı ilişkisi psikolojisini altüst etmiş durumda. Yolculuğun öncesinde, sırasında ve hatta hedefine ulaştığında Beau; iç dünyasının gizemiyle, çocukluk yaralarıyla, kolektif travmalarla ve pek tabii ki anne sorunlarıyla yüzleşmek zorunda kalıyor. Terapisti henüz filmin ilk sahnesinde "suçlu" yazıyor not defterine. Suçluluk duygusu ve suçluluk ithamı filmin başından sonuna dek Beau'nun içsel ve fiziksel yolculuğunun temelinde kanayan bir yara olarak karşımıza çıkıyor. Beau yolculuğu boyunca, hatta kendisi için mutlu bir hayat düşlemeye başladığı fantezisinde dahi haksız yere suçlanıyor. Üstelik Beau'nun doğduğu andan itibaren annesi tarafından suçlandığını öğreniyoruz. Anne sorunları filmin tümünü ele geçiriyor ve anne figürü filmin üçüncü kısmında ete kemiğe bürünüyor. (Filmin bu kısmına Broadway efsanesi Patti LuPone'un performansı damga vuruyor.) Korkutucu, yargılayıcı ve hükmedici anne; filmin güçlü finalinde Beau'nun kaderini belirliyor. Üç saatlik epik yolculuğu geride bıraktığımda aklıma tekrar o ilk sahnedeki not defterine yazılan "suçlu" sözcüğü geliyor. Düşünüyorum: Bu bir gözlem mi, yoksa henüz ilk sahneden Beau'nun kaderini belirleyen bir yargı mı? Ari Aster'ın "bir kâbus komedisi" olarak tanımladığı film; yolculuğa hazırlık, yolculuk ve yüzleşme olarak üç bölüme ayrılabiliyor. Hazırlık kısmı, yönetmenin 2011 yapımı kısa filmi Beau 'nun bir uyarlaması. Joaquin Phoenix'in de etkisiyle Joker (2019, Todd Phillips) ve Gotham City'yi anımsatan bir atmosfer var. İnsanlık kaosa sürüklenmiş, sokaklar karışmış, içerideysen güvenlisin. Uyanamadığın bir kâbus gibi. Yolculuğun kendisi mitolojik yaratıkları aratmayan düşmanların, yardımsever görünse de tedirgin edici dostların, fantezi ve düşlerin olduğu masalsı bir yapıya sahip. Ari Aster bu bölümdeki animasyon sekans için The Wolf House (2018, Joaquín Cociña & Cristóbal León) filminin yaratıcılarıyla çalışmayı özellikle istemiş. Yüzleşme kısmı ise Hereditary 'den The Truman Show 'a, Bergman'dan Lynch'e yüzlerce referans ve çağrışımıyla karanlık bir zihnin kapılarından içeri davet ediyor. (Tavan arası sahnesindeki şoka gerek var mıydı? Sanmıyorum.) Artık komediden arındırılmış, saf kâbusla baş başayız. İzlediğim filmler hakkında okumadan önce biraz sindirmeyi, kendi fikrimi şekillendirmeyi beklerim. Oysa bazı filmler henüz jenerik akarken adını internette aratma gereğini ve isteğini beraberinde getiriyor. İlk izlemede ve tek izlemede anlaması güç bir film Beau Is Afraid. Eminim fark edeceğim yeni detaylar, alametler ve referanslarla ikinci izlemesi çok daha keyif verecek bir film. Üzerine mesai harcanması, sahne sahne hatta kare kare incelenmesi gereken bir çılgınlık. Filmden çıkar çıkmaz adını arattığımda karşıma çıkan iki eleştirinin başlığı beni hem gülümsetiyor hem de bu kadar aptal hissettirildikten sonra en azından bir şeyleri anladığımı doğrulayarak içimi rahatlatıyor: " Beau Is Afraid Is the Mother of All Mommy-Issues Movies " * (Richard Lawson, Vanity Fair) ve " Beau Is Afraid Is the Citizen Kane of Mommy-Issues Movies " ** (David Fear, Rolling Stone) Nereden izleyebilirsin? Beau Is Afraid , bugün gösterime girdi. Benzer işler: Blue Velvet (1986, David Lynch) I'm Thinking of Ending Things (2020, Charlie Kaufman) *Beau Is Afraid, tüm anne-sorunları filmlerinin anası *Beau Is Afraid, anne-sorunları filmlerinin Yurttaş Kane'i

09 Haz 2023

8 besteciden 8 eser; 8 filmden 8 sahne

51. İstanbul Müzik Festivali özelindeki Duende Müzik sayımızı okudun mu bilmiyorum. O sayıda, festivalin Açılış Konseri'nin solisti olarak İstanbul'a gelen çok sevdiğim piyanist Jan Lisiecki'yle yaptığım röportaj da yer alıyordu: " Asıl sorularıma geçmeden önce tabii ki buzları sinemayla eritmeye çalıştım. Klasik müzik ve sinema dediğim anda Birdman 'de (2014, Alejandro G. Iñárritu) Rahmaninov'un 2. Senfoni'sinin kullanıldığı sahne geldi aklına: "O güzel senfoniyi ve o müziği kullanmanın dâhice bir yoluydu. Olağanüstü, bence." Gündemimde sinema kadar klasik müziğin de olduğu bu haziran ayında, bu diyalog bana klasik müzikle doğrudan ilgili olmamasına rağmen klasik müziği olabilecek en iyi şekilde kullanan filmleri getirdi. Ve unutamadığım bazı sahnelerini... The Fall | Kaynak: IMDb Johann Sebastian Bach Eser: Sevgili kardeşinin gidişi için Capriccio , do majör , BWV.992 Film: Call Me by Your Name (2017, Luca Guadagnino) Ne oluyor? 1980'lerin Kuzey İtalya'sında bir yerlerde. Yazı ailesiyle geçiren Elio, babasına bir projede yardımcı olmak üzere yazlıklarına konuk olan Oliver'la cinsel uyanışını yaşıyor. Sahne: Oliver güneşlenirken havuzun kenarındaki duvarda gitarında Bach'ın gitarla çalınması niyetiyle bestelemediği notaları çalmayı deneyen Elio, "Beni takip et!" dediği Oliver'ı salona götürüyor. Piyanoda önce Liszt'in sonra Busoni'nin olası yorumlarını doğaçlama bir şekilde çeşitleyen, sonra da Bach'ın orijinal versiyonunu çalan Elio o an bilgi birikimi, müzik yeteneği ve duygusallığı hem Oliver'ı hem de bizi etkiliyor. Ludwig van Beethoven Eser: 7. Senfoni: II. Allegretto , la majör, Op.92 Film: The Fall (2006, Tarsem Singh) Ne oluyor? 1920'lerde, Los Angeles'ta. Kaza geçirip hastaneye kaldırılan dublör Roy'un aynı odada kaldığı küçük Alexandria'ya anlattığı masal; dünyanın en güzel mekânlarını beyazperdeye taşıyan rengârenk, büyüleyici ve yaratıcılığın sınırlarını zorlayan bir görsel şölene dönüşüyor. Sahne: Filmin göz alıcı renkleriyle tezat oluşturan siyah-beyaz açılış sahnesinde, bir film setindeyiz. Köprülerin, trenlerin, atların ve düşüşlerin olduğu; dolayısıyla muhtemelen Roy'un geçirdiği kazanın bir canlandırması denilebilecek bir set. Ağır çekimdeki hareketlere eşlik eden Allegretto bölümü basit bir melodi ve ağır bir tempoyla başlıyor; dallanıp budaklanıyor, renkleniyor, epikleşiyor. Tıpkı filmde Roy'un uydurmaya başladığı o hikâye gibi. There Will Be Blood | Kaynak: IMDb Johannes Brahms Eser: Keman Konçertosu: III. Allegro giocoso ma non troppo vivace, re majör, Op.77 Film: There Will Be Blood (2007, Paul Thomas Anderson) Ne oluyor? 19. yüzyılın sonunda, Kaliforniya'da. Gözünü hırs bürümüş, güç ve para uğruna her şeyi yapmayı göze almış Daniel Plainview bir petrol devine dönüşürken etrafındakilere psikolojik şiddet ve dehşet saçıyor. Sahne: Filmin kronolojik olarak açılış sahnesinden bir hayli ileri bir tarihte geçen final sahnesinde Daniel, rahip Paul'le karşı karşıya geliyor ve " I drink your milkshake! I drink it up!" cümlelerini içeren o meşhur monoloğunu dillendiriyor. Tansiyon şok edici şekilde yükseliyor. Yapabileceklerinin sınırlarını daha iyi anlıyor, korkuyoruz. Sesleniyor: " I'm finished. " Jenerik konçertonun üçüncü bölümüyle akmaya başladığında yaylılar bir kez daha petrol kuyularının ses ve hareketlerini taklit edercesine tiz, gergin ve görkemli o melodiyi çalmaya başlıyor. Benjamin Britten Eser: Genç Kişinin Orkestra Rehberi: Henry Purcell'in Bir Teması Üzerine Çeşitlemeler ve Füg , Op.34 Film: Moonrise Kingdom (2012, Wes Anderson) Ne oluyor? 1960'ların New England'ı açıklarında bir ada. Kusursuz olduğunu düşündükleri bir planla firar eden yeniyetme âşıklar Sam ve Suzy, New England kıyılarındaki ada kasabasını birbirine katarlar. Sahne: Britten'ın Purcell'in bir tema müziği üzerine kurguladığı çeşitlemeler aslında çocuklara bir orkestranın hangi enstrümanlardan oluştuğunu, bu enstrümanların nasıl sesler çıkardığını öğretmek; tüm bu enstrüman gruplarının nasıl bir harmoni oluşturduğunu göstermek için kurgulanmış bir eser. Filmin açılış jeneriğinin eşlik ettiği sahnede Suzy'nin evinin odalarını ve ailesinin bireylerini, adeta bir orkestranın enstrümanlarını tanır gibi sırayla görüyoruz. Sam'in mektubunu aldığındaysa tüm bu parçalar birleşiyor ve Suzy'nin neden kaçmak istediğini bir bütün olarak hatırlatıyor. The Social Network | Kaynak: IMDb Edvard Grieg Eser: Peer Gynt Suiti No:1 Dağ Kralının Salonu'nda , Op.46 Film: The Social Network (2010, David Fincher) Ne oluyor? 2003 yılında, Harvard Üniversitesi. Sosyal anksiyetesi zirvedeki Mark, bir gönül meselesinin intikam ateşiyle yurt odasında pişirdiği kod parçasıyla medyadan siyasete, ticaretten ilişkilere dünya düzenini kökten değiştirecek bir sosyal ağın mucidi Mark Zuckerberg’e dönüşüyor. Sahne: İleride Mark'ı dava edecek ikiz kardeşler Cameron ile Tyler, hayli önemli kürek yarışı Henley Royal Regatta'da yarışıyorlar. Çekişmeli yarış, rakiplerinin son anda atağa geçmesiyle ve yenilgileriyle sonuçlanıyor. Grieg'in 135 yıl önce kahraman Peer Gynt ve Dağların Kralı olan trolün çarpışmasını anlattığı eser; Trent Reznor ve Atticus Ross'un fırtınalı, synth destekli bir versiyonuyla bu çekişmeli yarışa eşlik ediyor. Müzik, eserin ilk yarısında 70 bpm ile başlayıp ikinci yarısında kademeli olarak 94 bpm'e kadar yükseliyor. Sergey Rahmaninov Eser: 2. Senfoni: II. Allegro molto , mi minör, Op.27 Film: Birdman or (The Unexpected Virtue of Ignorance) (2014, Alejandro González Iñárritu) Ne oluyor? Günümüz New York'unda, Broadway'de bir tiyatro sahnesi. Eskiden süper-kahraman Birdman'i canlandırmış ancak gözden düşmüş oyuncu Riggan; kariyerini yazdığı, yönettiği ve başrolünü oynadığı bir oyunla canlandırmak istiyor. Açılış gecesinin karambolünde geçmişiyle ve iç sesiyle yüzleşiyor. Sahne: Riggan varoluşun ve stresin etkisiyle kendini bir binanın çatısında, atlamanın eşiğinde; arkasından onu engellemeye çalışan bir ses duyuyor. " Üzgünüm " diyor " konuşamam ." Ve " Müzik !" diye bağırdığında Rahmaninov çalmaya başlar. Kendini boşluğa bırakan Riggan, Birdman kostümüyle sokakların üstünde süzülmeye başlamıştır. Senfoninin geneline kıyasla çok daha parlak ve mutlu tondaki ikinci bölümü, Riggan'ın Birdman olduğu günlerdeki uçuşunun, parlak kariyerinin ve mutluluğunun metaforunu destekliyor. The Tree of Life | Kaynak: Entertainment Weekly Bedřich Smetena Eser: Vatanım: 2. Vltava (Moldau Nehri), JB1:112 Film: The Tree of Life (2011, Terrence Malick) Ne oluyor? 1956, Waco, Teksas. Yıllar sonra hayatını ve hayatın anlamını sorgulayan Jack; çocukluğundaki o yılı, babasıyla olan sorunlu ilişkisini ve yiten masumiyetini anımsıyor. Sahne: Jack'in ailesiyle, bilhassa kardeşleriyle geçirdiği mutlu çocukluk anları bir film şeridi gibi akıyor. Çekya'daki Vltava Nehri'nin berrak bir tasviri olan eser, hayatın durdurulamaz akışını betimleyen bu sahneye çok yakışıyor. Antonio Vivaldi Eser: Dört Mevsim - Yaz: III. Presto , sol minör, RV.315 Film: Portrait of a Lady on Fire (2019, Céline Sciamma) Ne oluyor? 19. yüzyıl Fransa'sında Bretonya açıklarında ıssız bir ada. Genç ressam Marianne, isteksizce evlendirilmek üzere olan Héloïse'in portresini çizmek üzere adaya getirilince aralarında güçlü bir aşk alevleniyor. Sahne: Marianne, hiçbir orkestrayı dinlemediğini söyleyen Héloïse'e sevdiği bir eseri çalmak üzere odadaki klavsenin başına geçip üzerindeki örtüyü kaldıyor. " Bu y aklaşan bir fırtına hakkında ." diyor Vivaldi'nin notalarını çalmaya başladığında: " Böcekler hissediyor; tedirginler. Sonra fırtına başlıyor. Şimşek ve rüzgâr.. ." Yaklaşan fırtına sadece Vivaldi'nin müziğinde değil. Tıpkı Marianne ve Héloïse gibi biz de filmin final sahnesinde aynı müziğin canlı bir orkestra tarafından icra edileceğini henüz bilmiyoruz.

07 Haz 2023

Piyano, keman ve disko

Anne-Sophie Mutter & Mutter's Virtuosi Ne zaman, nerede? 13 Haziran Salı, Atatürk Kültür Merkezi'nde. Ne oluyor? Festivalin Yaşam Boyu Başarı Ödülü sahibi ve çağımızın en büyük keman virtüözlerinden Anne-Sophie Mutter, kendi adını taşıyan vakfının desteklediği genç müzisyenlerden oluşan Mutter's Virtuosi yaylı orkestrasıyla birlikte Vivaldi, Previn, Bach ve Bologne'den eserler seslendiriyor. Serenad Bağcan | Fotoğraf: Ozan Çağatay Fazıl Say & Serenad Bağcan "Dünya Anne" Ne zaman, nerede? 8 Haziran Perşembe Atatürk Kültür Merkezi'nde ve 14 Haziran Çarşamba Harbiye Cemil Topuzlu Açıkhava Tiyatrosu'nda. Ne oluyor? Dünyaca ünlü piyanist ve besteci Fazıl Say, bugüne kadar Türk edebiyatında derin izler bırakan şair ve yazarların eserlerinden esinlenerek bestelediği şarkılarına bu kez kadın şairlerin eserlerini ekliyor; Serenad Bağcan ile süregelen işbirliklerinde yeni bir sayfa açılıyor. Disko Klasik | Fotoğraf: Andreas Graf Disko Klasik Ne zaman, nerede? 16 Haziran Cuma, Babylon'da Ne oluyor? Çellist Jamal Aliyev ve yenilikçi klasik müzik topluluğu Orchester Im Ptreppenhaus, bir seriye dönüşecek Disko Klasik'in parti havasındaki ilk konseriyle klasik müzik ile gece kulübü kültürünü harmanlıyor. Bu yazı orijinal olarak Duende'de yayımlanmıştır. Daha fazlası için şimdi abone olun .

05 Haz 2023

Elli birinci yılda yeni mekânlar, taze eserler, gençleşen klasikler

Festivalin başlamasına birkaç gün kala Deniz Palas'tan içeri girdiğimde Salon'un kapalı kapıları ardından güçlü bir piyano sesi geliyor: İçeride prova var. Birkaç dakika sonra Efruz'la buluşup üst kata çıkıyoruz. On yıl önce aynı odada festivalin önceki direktörü Yeşim Gürer Oymak'la profesyonel kariyerimin ilk röportajlarından birini yaptığımı hatırlıyorum. Kayıt dışı sohbetimizde festivalin geçmişinden, festivalin bugününden, ertesi gün Jan Lisiecki'yle tanışacak olmamın heyecanından, odadaki CD koleksiyonunun zamana yenik düşüşünden söz ediyoruz. Zihnimde ve hatıralarımda festivalle özdeşleştirdiğim Aya İrini'nin programdaki yokluğundan yakınıyorum; Efruz da üzgün. Röportaj sonrasında vedalaşırken o güçlü piyano sesine güçlü bir kadın sesinin eşlik ettiğini fark edince heyecanlanıyorum: " İçeride Serenad Bağcan ve Fazıl Say'ın provası mı var? " Festival henüz başlamadan sürprizlerle karşılıyor beni. Ben 8 yaşımdan beri İstanbul Müzik Festivali’ni takip ediyorum. Gördüğüm kadarıyla İstanbul Müzik Festivali de genç dinleyicinin ilgisini çekmek için uzun yıllardır elinden geleni yapıyor. Daha “klasik müzik” stereotipine uyan konserler ve daha yenilikçi gözüken (örneğin bu yılki Disko Klasik ya da Firebird à la Jazz gibi) konserler arasında dinleyici kitlesi olarak çok büyük farklılıklar gözlemliyor musun? Programda bu anlamda bir denge sağlamak için nelere dikkat ediyorsunuz? Festival ağırlıklı olarak klasik müzik repertuvarı sunuyor. Ancak hem gençler hem de klasik dışı türlere de ilgi duyan festival izleyicisine özel her yıl mutlaka farklı içerikler de dâhil ediyoruz programa. Bu konserlere kemik festival izleyicisinin yanı sıra sadece o müzik türüne ilgi duyan müzikseverler de geliyorlar. Bu da aslında bir yerde farklı zevklere, farklı kültürel yapıya ve yaş aralığına sahip daha büyük bir müzik tutkunu toplulukla bir araya gelmemize olanak sağlıyor. İnsanlığın en güzel ortak dili müzik ve aslında her türde herkesin kendisi için bir şeyler bulması mümkün. Tüm bu farklı türlerin bir festival programında güzel de kaynaşması gerekiyor elbette. O yılki temayla bağlantı kurabilecek farklı janrların hepsinden en az bir konser eklemeye çalışıyoruz programa. Bu yıl örneğin çok özel bir tango eserleri projesi de var. Bu yıl başlattığımız Disko Klasik serisinin de bir festival klasiği olmasını, gençlerin programda sunulan her türe ilgisinin uyanmasını ve festival dostu olmasını düşlüyoruz. Efruz, Deniz Palas'ta. | Fotoğraf: Deniz Sabuncu İstanbul Müzik Festivali sadece klasik müziği değil İstanbul’u ve tarihî mekanlarını da keşfetmemizi sağlıyor aslında. Bu yıl programdaki mekânlar arasında ilk kez kullandıklarınız var mı? Sen İstanbul’u keşif anlamında düşündüğünde en çok hangi konser ve mekânlar için heyecanlısın? Yarım asırdır bu şehirde yapılan bir festival İstanbul Müzik Festivali. Bu kadar uzun zaman sonra dahi her yıl daha evvel kullanmadığımız yepyeni bir mekânı keşfedebiliyor olmak beni gerçekten şaşkına çeviriyor. İstanbul dev bir hazine sandığı gibi, sürprizlerle dolu! Bu yıl İBB Miras restorasyon çalışmaları kapsamında yenilenen Mevlanakapı Kara Surları’nda düzenleyeceğimiz Türk müziği konseri bu anlamda beni çok heyecanlandırıyor. Mitolojik ve gerçek 3 Anadolu kadın karakterden ilhamla Hollanda, Türkiye ve İran’dan 3 kadın bestecinin yazdığı 3 bölümlük eser siparişimiz ‘Kadınlar Yeterince Bekledi’ projesi de şehrin en büyülü mekânlarından biri olan Yerebatan Sarnıcı’nda. Müzik Rotası’nda ilk kez konser dinleyeceğimiz Özel Fener Rum Ortaokulu ve Lisesi, Aya Dimitri Rum Ortodoks Kilisesi ve uzun süre restorasyonunun bitmesini beklediğimiz Bulgar Kilisesi’nde düzenleyeceğimiz konserler de müzikal, mimari, kültürel anlamda keşif duygumu besliyor ve heyecanlandırıyor. Emre ve Efruz festival programı hakkında konuşuyor. | Fotoğraf: Deniz Sabuncu Rekor sayıda demem doğru olur mu bilmiyorum ama bu yıl İstanbul Müzik Festivali programında her zamankinden çok dünya prömiyeri ve Türkiye prömiyeri var gibi görüyorum. Bunun nedeni Cumhuriyet’in 100. yılını kutluyor oluşumuz mu? Eser siparişleri nasıl belirlendi ve nasıl bir süreç izlendi? Kesinlikle doğru bir tespit, bu yıl rekor sayıda yeni eser dinleyeceğiz. 8 eser dünya, 4 eser de Türkiye prömiyerini yapacak festivalde. Ve evet, bu önemli kutlama yılında daha çok sayıda, bilhassa gençlere daha fazla eser siparişi verelim istedik: Çağımızın en üretken bestecilerinden biri olan Fazıl Say’a Cumhuriyetimizin 100. Yılı şerefine bir eser yazması ricasıyla gittiğimizde festivalin alt teması olarak programda vurgulanan kadın imgesinden de bahsettik. Sevgili Fazıl da uzunca bir süredir kadın şairlerimizin şiirlerini bestelemeyi hayal ediyormuş. Böylece ‘ Dünya Anne ’ Cumhuriyet kadınları fikriyle doğdu. Kadınlar Yeterince Bekledi projesi bir ortak yapım; Wonderfeel Festivali, İstanbul Müzik Festivali ve Huddersfield Festivali bir araya geldik ve aslında Wonderfeel’in ilkini 2018’de sunduğu projenin ikincisinde Anadolu topraklarına bir yolculuk yaptık beraber. 2018’den bu yana TSKB desteğiyle sürdürdüğümüz Yarının Kadın Yıldızları Eğitim Destek Fonu projesine de yine Cumhuriyetin 100. Yılı vesilesiyle TSKB işbirliği ile yepyeni bir alan daha ekleyelim istedik. Başarılı piyanist ve besteci Cem Esen ‘ A Piece to Joy, op. 33 ’ isimli viyolonsel ve piyano için şahane bir eser yazdı. Dünya prömiyeri bu yıl fondan faydalanacak genç kadın yıldızlarımız tarafından seslendirilecek. Erken Cumhuriyet döneminin bestecilerinin az seslendirilen tangolarının yer aldığı, kıymetli dostum şef Hakan Şensoy’un derin arşiv taramaları ve araştırmaları sonrası belirlenen çok nadide bir repertuvarın seslendirileceği ‘Cumhuriyet Tangoları’ başlıklı konserde de sürpriz bir eser dinleyeceğiz. Programda yer alan eserlerin düzenlemesini yapan şef ve besteci, sevgili Hasan Niyazi Tura’nın festivale ve izleyicilerine armağan ettiği Enstrümantal Tango ’su da St. Benoit Lisesi’nin tarihi avlusunda dinleyeceğimiz bir başka yeni eser. Edebiyatımızın en değerli yazarlarından Yaşar Kemal’in destansı romanı Binboğalar Efsanesi; müzik, dans ve video yerleştirmesi içeren multi-disipliner bir müzikli tiyatro eseri olarak festival izleyicisi ile buluşacak. Fotoğraf: Deniz Sabuncu Festivalde Yaşam Boyu Başarı Ödülü’nü alacak Anne-Sophie Mutter’i ta 2012’de ilk kez 40. İstanbul Müzik Festivali’nde canlı dinlemiştim. Çok büyük bir hayranı olarak yeniden dinleyeceğim için de çok mutluyum. Profesyonel kimliğinle değil de bir klasik müzik dinleyicisi olarak Anne-Sophie Mutter’in müziği ve yorumları hakkında ne düşünüyorsun? Anne-Sophie Mutter yeteneği, baş döndürücü kariyeri, enfes yorumculuğu, disiplinli müzisyen kimliği ve Vakfı vasıtasıyla desteklediği genç müzisyenlerin arkasında duruşuyla olağanüstü bir rol model, yaşayan bir efsane! Aldığı sayısız ödülü; Sofia Guibaidulina, Krzysztof Penderecki, John Williams gibi yaşadığımız çağın en büyük bestecilerinin ona ithafen yazdığı onlarca eseri düşünürsek gerçek bir diva olduğunu anlayabiliriz. Kendisini sahnede 13 yıl sonra tekrar dinleme şansına sahip olacağım için ben de gerçekten çok heyecanlıyım.

05 Haz 2023

Konser salonlarının büyüsü, Chopin'in dehası ve "harika çocuk" olmak üzerine

On iki-on üç yıl önce, klasik müzik tutkumu paylaştığım arkadaşım Işıl benimle bir YouTube bağlantısı paylaştı. Dinlediğim en iyi Chopin performanslarından biriydi ve piyano başında on üç yaşında bir çocuk oturuyordu. Işıl gibi ben de onu radarıma aldım. Jan Lisiecki ismini bir kenara yazdım ve henüz on yedi yaşında Deutsche Grammophon etiketiyle çıkardığı ilk albümünü, Mozart konçertoları kaydını defalarca dinledim. Birkaç ay sonrabugün hâlâ en sevdiğim klasik müzik albümlerinden biri olan Chopin etüdleri albümü geldi. Artık bir hayranıydım. "Enfes parlaklıkta, her bir pasajdaki her bir notanın arka arkaya inci gibi dizildiği; Chopin’in stilini olağanüstü bir zarafetle yansıtan bir performans." - İstanbul Müzik Festivali direktörü Efruz Çakırkaya, Jan Lisiecki'nin Chopin: Works for Piano & Orchestra (2017) albümü hakkında Jan Lisiecki, 51. İstanbul Müzik Festivali Açılış Konseri'nde Chopin'in 1 no'lu piyano konçertosunu seslendiriyor. | Fotoğraf: Mühenna Kahveci Onu ilk kez canlı dinleyeceğimi müjdeleyen 51. İstanbul Müzik Festivali'nin açılış konserindeki performansına ve müziğine tanık olmadan bir gün önce otelinde buluştuk Jan ile. Aslında bir sinema yazarı olduğumu ama klasik müziğe de en az sinema kadar ilgili olduğumu; on yıla yakın piyano çaldığımı ama sonra sadece bir dinleyici olduğuma karar verdiğimi söyledim: " Dinlediğin için teşekkürler, birilerinin de dinlemesi gerekiyor. " Asıl sorularıma geçmeden önce tabii ki buzları sinemayla eritmeye çalıştım. Klasik müzik ve sinema dediğim anda Birdman 'de (2014, Alejandro G. Iñárritu) Rahmaninov'un 2. Senfoni'sinin kullanıldığı sahne geldi aklına: " O güzel senfoniyi ve o müziği kullanmanın dahice bir yoluydu. Olağanüstü, bence ." " Fazla yakın bir yerden vurdu. " dediği TÁR (2022, Todd Field) ve " duygusal ve çarpıcı " bulduğu CODA (2021, Sian Heder) konusunda ayrıştık, Fast and Furious serisinin gereksiz uzatıldığı konusunda uzlaştık. Sonra esas konuya geçip; müziğin zamanla dönüşümünden, "harika çocuk" etiketinden ama en çok da onunla özdeşleştirdiğim Chopin'den konuştuk. İlk albüm kaydın Chopin konçertolarıydı ve bu geceki konserde de Chopin'in ilk piyano konçertosunu çalacaksın. Ben en iyi Chopin yorumcularından biri olduğunu düşünüyorum. Ve eminim ki her performansla onun müziğiyle ilgili yeni bir şey keşfediyorsun. 2009'daki o albüm kaydından bugüne yorumundaki değişimi nasıl tanımlarsın? Konserlerin ve konser salonlarının en iyi öğretmenler olduğunu söylerim hep. Konser salonundayken ne hissettiğini, neyin işe yaradığını, hangi duyguları tercüme edip taşıdığını ve ne ilettiğini tecrübe ediyorsun. Ve bir konçertoyu her icra ettiğinde bu deneyimlerle birlikte tümüyle sanat hakkında da bir fikir ediniyorsun. Ben bu konçertoyu çalmayı 15 yıl önce öğrendim, belki daha fazla. Yani hayatımın yarısından fazlasında benimleydi. Bu çok çılgınca! Bu konçertoyu sayısız defa çaldım. Tabii ki notaları biliyorum, tabii ki eseri biliyorum ama aslolan eserin genel yapısı ve etkisi hakkında bir fikre sahip olmak: Burada bir şeyi değiştirirsem, daha sonra olacakları nasıl etkiler? Harika olan ve gerçekten konser salonundan başka bir yerde öğrenme fırsatın olmayan şey bu tür bir sebep-sonuç ilişkisi. İlk performansımdan bu yana bir şeylerin neden ve nasıl farklı olduğu sorusunun yanıtı da burada yatıyor. Jan Lisiecki | Fotoğraf: Salih Üstündağ Chopin benim en sevdiğim bestecilerden biri ve diskografinin yarısı Chopin'in müziğinden oluştuğuna göre sanırım senin de öyle. Bunun sebebi kültürel bir bağ mı yoksa sadece romantik döneme özel bir ilgin mi var? Bunun birçok katmanı var. Onun müziğiyle kesinlikle bir bağım var ve bu tartışılmaz. Piyanonun başına oturup Chopin çaldığımda eğer daha önce hiç çalmadığım bir parçayı çalıyorsam ( Gülüyor: Chopin'in piyano için yazdığı çok fazla parça olduğu için bunlar hâlâ var!) henüz piyanonun başına geçtiğim ilk dakikalarda bile onunla ne yapmak istediğime dair bir fikrim oluyor. Bu alışılmadık bir şey. Keşfetmem gerekmiyor; kalbimde bir çeşit yeri var. Bir piyanist için Chopin inanılmaz derecede önemlidir. Enstrümanımız için yazdığı eserlere bakınca onun birçok yönden piyano repertuvarının zirvesini temsil ettiğini düşünüyorum. En iyi besteci olduğunu ya da benim kitabımda Beethoven, Bach ya da Mozart'tan daha yüksek bir yeri olduğunu söylemiyorum ama piyanoyla yapılabileceklerin en iyisini yapan oydu. Chopin çalarken çok eğlenirsin çünkü enstrümanına "karşı" değil, enstrümanınla "birlikte" çalışırsın. Çünkü bazı bestecilerin eserlerinde teknik zorluklardan ya da bestecinin üslubundan dolayı piyanoya "karşı" çalışırsın. Onu senin için çalışması üzere zorlarsın. Chopin'in müziği de kolay değildir ama senin için oradadır, senin için sunulmuştur. Sen tercümansındır, bir kanalsındır ve bu görev çok karmaşık ya da stresli değildir. Senin de söylediğin gibi Chopin'in çok fazla piyano eseri var. Bir sonraki kaydın için seçim senin elinde olsa, kaydetmediğin eserleri arasından hangisini kaydetmek isterdin? Son kaydım noktürnleriydi, ondan önce de etütleri. Sanırım benzer bir düşünceyle devam ederdim ve belli bir formdaki küçük parçalarını bir arada kaydederdim: Valsler, mazurkalar ya da prelüdler. Bir noktada da sonatlarını kaydetmeyi çok isterim. Chopin'in en ilginç yönü küçük formların ustası olması. Yazdığı müziğe bakarsan, hayal edebileceğin her şeyi içeren kısa parçalar yazmakta inanılmaz derecede yetenekli olduğunu görürsün. Bu sıra dışı çünkü birçok besteci sonatlara, konçertolara, senfonilere; yani aynı malzemenin birçok kez tekrarını içeren bir yapıya sahip bu devasa parçalara odaklanıyor. Ancak Chopin'de her şey genellikle bir kez sunulur ve geride bırakılır. Bu kadar fazla müziği olması inanılmaz; bize o kadar çok kavram, o kadar çok fikir bırakmış ki... Jan Lisiecki, 51. İstanbul Müzik Festivali Açılış Konseri'nde sahneyi Tekfen Filarmoni Orkestrası'yla paylaştı. | Fotoğraf: Salih Üstündağ Profesyonel olarak çalmaya çok küçük yaşta başladın. Ve hâliyle bu "harika çocuk", "genç solist", "genç yetenek" gibi etiketleri beraberinde getiriyor olmalı. Şimdi 20'li yaşlarının sonunda olduğun düşünülürse, bu etiketler seni rahatsız etmeye başladı mı? Bu etiketlerin ne gibi olumlu ya da olumsuz yönlerini tecrübe ettin? Bir bara gidip sana kimlik sorduklarında bu iyi hissettirir, değil mi? ( Karşılıklı g ülüyoruz .) Genç iyidir; hâlâ bana genç demekte ısrar ediyorlarsa o zaman harika! Çocukluğumda ailem ve dolayısıyla ben bu gibi etiketlere karşıydık. Ailem "harika çocuk" etiketinde hep olumsuz bir anlam yüklü olduğunu düşünürdü. Eğitimli bir maymun gibi, yaptığını çok iyi yapan bir çocuk. Tabii ki doğuştan gelen olağanüstü bir yeteneği var. Tabii ki çok çalışıyor. Ama bu kadar... Bu bize çok boş ve ilginç olmayan bir hayat gibi gelirdi. Benim içinse müzik harika bir maceraydı. Yapmayı beklediğim bir şey değildi. Küçüklüğümden beri peşinden koştuğum bir tutku değildi. Çoğu çocuk gibi öylesine piyano dersleri almaya başlamıştım. Piyano hayatıma girdiğinde yavaş yavaş kontrolü eline aldı ve sevdiğim şey özellikle işin performans kısmıydı. Performans çok eğlenceliydi, gergin olmak çok eğlenceliydi. Seyirci önünde olmak aslında bugün hâlâ beni gerginleştirebilen birkaç şeyden biri. Bir de işin seyahat etme kısmı var. "Normal" bir ailede doğdum, sürekli yeni yerleri ziyaret etmek için dünyanın etrafında uçma imkânımız yoktu. Tek seyahatlerimiz iki yılda bir Polonya'daki büyükanne ve büyükbabamı ziyaret etmek olurdu. 11, 12, 13 yaşlarındaydım ve müzikle birlikte aniden önce Kanada içinde daha sonra Avrupa'da farklı şehirlere uçmaya başladım. Üstelik insanlar bunu yapmam için bana para ödüyordu! Kariyerime, yaptığım işe devam etmek için bu çok iyi bir nedendi ama ailem eğitimimden taviz vermeme asla izin vermedi. Lisenin sonuna kadar okulum her şeyden önemliydi. Çok önemli orkestralarla, çok önemli salonlarda konser veriyor olabilirdim ama okuldaki notlarım düşmeye başlarsa her şeyi boşverip konserleri iptal edeceklerini söylüyorlardı. "Normal" çocukluğa ve "normal" yetiştirilme tarzına odaklanırken bir yandan da konserler vermeyi sürdürebilmek için üzerimde çok büyük baskı vardı. Ama her şeye rağmen eğlenceliydi. Bugün olduğum yere gelen, harika ve alışılmadık bir yolum olduğunu düşünüyorum. Pişman değilim.

05 Haz 2023

Piyano, keman ve disko

Anne-Sophie Mutter & Mutter's Virtuosi Ne zaman, nerede? 13 Haziran Salı, Atatürk Kültür Merkezi'nde. Ne oluyor? Festivalin Yaşam Boyu Başarı Ödülü sahibi ve çağımızın en büyük keman virtüözlerinden Anne-Sophie Mutter, kendi adını taşıyan vakfının desteklediği genç müzisyenlerden oluşan Mutter's Virtuosi yaylı orkestrasıyla birlikte Vivaldi, Previn, Bach ve Bologne'den eserler seslendiriyor. Serenad Bağcan | Fotoğraf: Ozan Çağatay Fazıl Say & Serenad Bağcan "Dünya Anne" Ne zaman, nerede? 8 Haziran Perşembe Atatürk Kültür Merkezi'nde ve 14 Haziran Çarşamba Harbiye Cemil Topuzlu Açıkhava Tiyatrosu'nda. Ne oluyor? Dünyaca ünlü piyanist ve besteci Fazıl Say, bugüne kadar Türk edebiyatında derin izler bırakan şair ve yazarların eserlerinden esinlenerek bestelediği şarkılarına bu kez kadın şairlerin eserlerini ekliyor; Serenad Bağcan ile süregelen işbirliklerinde yeni bir sayfa açılıyor. Disko Klasik | Fotoğraf: Andreas Graf Disko Klasik Ne zaman, nerede? 16 Haziran Cuma, Babylon'da Ne oluyor? Çellist Jamal Aliyev ve yenilikçi klasik müzik topluluğu Orchester Im Ptreppenhaus, bir seriye dönüşecek Disko Klasik'in parti havasındaki ilk konseriyle klasik müzik ile gece kulübü kültürünü harmanlıyor.

05 Haz 2023