Berrak zihinler için yalın, zengin, bağımsız bir Türkçe dijital medya üyeliği.
Ücretsiz Kaydol →Tuğçe Isıyel
Klinik psikolog ve psikoterapist. Kurucusu olduğu Polente Psikoloji’de yetişkin, çift ve aile alanında psikoterapist olarak çalışıyor. “Psikanalitik Edebiyat Okumaları” ve "Ekopsikolojik Edebiyat Okumaları" isimli atölye çalışmalarını yürüten Isıyel, çeşitli dergilerdeki inceleme, deneme, eleştirilerinin yanı sıra "Ya Hiç Karşılaşmasaydık" ve 2023 Vedat Günyol Jüri Özel Ödüllü "Parçalı Bulutlu" kitaplarının da yazarı.
İnsanın kendisiyle savaşı, tüm dünya savaşlarından daha büyük. Çünkü kişi kendisiyle savaş hâlindeyse bu savaşı kazanma şansı yok. The Substance'ın kahramanı Elizabeth de kendisinin en iyi versiyonu olma uğruna, kendisinden başka birini yaratıyor yaratmasına ama dışını güzelleştirmek isterken ruhunu hasta ediyor, içini çoraklaştırıyor.
Ruh-akıl-beden sağlığımızdan önce biz sorumluyuz. Güven duygumuzun bu kadar istismar edildiği bir ortamda aklımıza mukayyet olmak hiç kolay değil ama araştırmak, sorup soruşturmak, bilgiye güvenmek ve kalbimizin sesine kulak vermek zorundayız.
Doğayla iyileşmek, yaralarımıza temas etmek ve bir adayı dönüştürmek: Bozcaada Uluslararası Ekolojik Film Festivali üzerine...
Omurgasızlık, siyasi tartışmalardan ikili ilişkilere hemen her köşede karşımıza çıkıyor ve dik duramayan, sözlerini tutamayan, kendini var edemeyen, başkasının onayına mahkum bir topluma dönüşmemize neden oluyor. Peki "omurgasızlar" nasıl tespit edilir ve neden böyle bir varoluşu seçmişlerdir?
14 Ağustos'ta Bozcaada'da çıkan yangında iki itfaiye aracı, feribottaki otomobillerin inmemesi üzerine adaya geç ulaşabildi. Turist ile gezgin olma hâlleri arasındaki ayrımı belki bir daha düşünmek gerek. Zira turist olmak tutsak eder insanı. Kendinizi merkeze almaktan asla kurtulamazsınız. Yaşadığınız yere dönerken yanınızda götüreceğiniz tek şey ise satın aldıklarınız ve çektiğiniz fotoğraflar olur.
Doğa karşısında insanın kibre kapılmasının birçok nedeni olsa da bu galiba en çok korkuya bağlı. Ötekinden, kendinden farklı olana ve farklı düşünene duyulan korku. Belki biraz da haset vardır kim bilir? Doğanın azameti, ölümsüzlüğü karşısında duyulan haset.
Bir aile sisteminin nasıl işlediğini anlamak istiyorsanız kendinizi bir düğünün ya da cenazenin tam ortasına bırakabilirsiniz. Yaşanan ya da yaşanamayan, olumlu veya olumsuz her neyse tüm bunlar bir ölçüde kuşaklardan kuşaklara da aktarılıyor.
Çocukluktaki ilk ilişki deneyimlerinden tahsil edilemeyen sevgi, ilgi, görülme, onaylanma gibi ihtiyaçlar asla unutulmuyor ve bir yere kaybolmuyor. Yani geçmiş, yakamızı bir an bile bırakmıyor. Kişinin ruhsal dünyası da bu eksikliklerle şekillenmeye başlıyor.
Dışa dönüklüğün başarı sayıldığı, eylemselliğin, aktifliğin övüldüğü, hız odaklı bu çağda, kışı kaybetmek aynı zamanda “içerisini” kaybetmek anlamına da gelebilir mi? Çünkü kış geldiğinde canlılar içe dönmeye, içe çekilmeye bir nevi hak kazanırlar. Zira yeniden yeşerebilmek için buna ihtiyaç vardır.
"Bahar" ve "Kimler Geldi Kimler Geçti" dizileri, narsisist karakterleri ve kurdukları ilişkileri mercek altına almak için çok iyi örnekler. Her iki dizi de narsisist karakterlerle kurulan ilişkilerin bitmesinin ardından "Yeniden başlamak mümkün mü?", "İnsan küllerinden tekrar doğar mı?" diye soruyor sanki.