aposto-logoCumartesi, 10 Haziran 2023
aposto-logo
Cumartesi, Haziran 10, 2023
Aposto Üyelik

İlkim Emirler

İlkim Emirler
Deputy editor @ Aposto

LATEST STORIES

MS hastalarının mağduriyeti: DEÜ’de önce doktorlar açığa alındı, sonra raporlar kayboldu

Bir sinir sistemi hastalığı olan Multipl Skleroz'un (MS) tedavisinde kullanılan "Ocrevus" isimli ilaç, geçtiğimiz günlerde Sosyal Güvenlik Kurumu'nun (SGK) geri ödeme listesinden çıkarıldı. İlacın ödemesinin durdurulması nedeniyle Türkiye'de yaklaşık 6 bin insan, kendisi için hayati öneme sahip olan bu ilaca ulaşamayacak. MS nedir? Türkiye’de yaklaşık 50 bin kişi, MS hastalığıyla mücadele ediyor. MS hastalığı; kas güçsüzlüğü, dengede bozukluk, yürüme ve konuşma aksaklığı ile kendini belli eden ve merkezî sinir sistemini etkileyen bir hastalık. Merkezî sinir sisteminde etkilenen bölgeye ve etkilenme derecesine göre, bu kronik hastalığın türü ve şiddeti de kişiden kişiye değişiyor. MS hastalığında, beyin ve omuriliğin kontrolündeki herhangi bir fonksiyonda kayıplar yaşanabiliyor. Hastalığın teşhisi için MR taraması, beyin omurilik sıvısı incelemesi ve çeşitli kan testlerinden elde edilen sonuçlar bir arada değerlendirilmekte. İlaç ve devlete maliyeti: Ataklar hâlinde ilerleyen hastalığın henüz kesin bir tedavisi bulunmasa da atakları azaltmaya ve yaşam kalitesini yükseltmeye yönelik çoklu tedavi uygulanıyor. Hastalığın tedavisinde son yıllarda önemli gelişmelerin yaşandığı belirtiliyor. Bu gelişmelerden biri de 2018 yılından bu yana kullanılan Ocrevus ilacı. Hastalığın tedavisinde son derece önemli olan ilaç, Türkiye'de 6 bin MS hastası tarafından kullanılıyor. 6 ayda bir serumla iki doz verilen ilacın devlete maliyeti ise yaklaşık 55 bin TL. Peki ne oldu? Ocrevus isimli ilacın SGK tarafından ödemesinin durdurulduğu açıklandı. BirGün'den Timur Soykan, konuya ilişkin haberinde 31 Mayıs 2023 gününden beri MS hastalarının söz konusu ilaca ulaşamadığını, eczanelerin ödeme listesinde ilacın görünmediğini belirtiyor. Aslında ilacın SGK tarafından geri ödemeye alınması ya da çıkarılması için bakanlığın imzası ya da Sağlık Uygulama Tebliği gerekli. Ancak bunlar olmadan Ocrevus, SGK reçete onay ve provizyon sistemi MEDULA’da pasife alındı. Soykan söz konusu haberinde, SGK ile ilaç firması arasında anlaşmazlık olduğunun iddia edildiğini paylaşıyor. Şirket ne diyor? Söz konusu ilacın ruhsat sahibi olan Roche isimli şirket, konuya ilişkin açıklamasında; ilacın SGK sistemi MEDULA'da pasife alındığını bildiriyor. Doktorlara gönderilen konuya ilişkin açıklama şöyle: Tek sorun bu değil Ancak MS hastalarının yüzleştiği tek sorun, ilaç ile sınırlı değil. İzmir'deki Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) Tıp Fakültesi Hastanesi'nde tedavi gören MS hastaları, aylardır kendilerini tedavi eden Prof. Dr. Serkan Özakbaş için mücadele ediyor. Kimi aylardır kimi yıllardır Doktor Özakbaş'tan tedavi gören binlerce hasta, bu hastanedeki tedavisine normal şekilde devam edemiyor. Önce doktorlarının açığa alınması ve bölümün kapatılmasıyla mücadele eden hastalar, şimdi ise hastaneye geri dönen doktorlarının yeniden muayenelere ve tedaviye başlaması için mücadele veriyor. Neler yaşandı? Geçtiğimiz yılın Aralık ayında, İzmir'deki DEÜ Tıp Fakültesi Hastanesi'nde MS hastalarının tedavisini sürdüren uzman hekim Prof. Dr. Serkan Özakbaş'tan iddiaya göre, takipli hastaların sayısını azaltması istendi. Yaklaşık 3 bin 700 hastası olan Özakbaş, talebi kabul etmedi. Bunun üzerine yönetim, Özakbaş'ı açığa aldı. Konuya ilişkin ulaştığımız Özakbaş'ın hastalarından Aliye Erkurtulgu, süreçte yaşananları şöyle anlattı: "Kimse nedenini anlatmadı. Hocanın açığa alındığı haberini almamızın ardından hastaneye girdik bir grup hastası olarak. Çok kalabalık değildik; ama polisler gelmişti hastaneye. Hastaneye gittiğimizde gördük ki bölüm de kapatılmış. MS bölümünün üstü kapatılmış. Ve kimse doğru düzgün şekilde hiçbir şey açıklamadı bizlere. Sürekli birtakım dilekçeler aldık. Birinde 'kamu kaynaklarını daha iyi kullanmak' yazıyordu mesela gerekçe olarak. Bize bölüm kapandı demediler. Bize kimse hiçbir açıklama yapmadı." DEÜ Tıp Fakültesi Hastanesi'nde söz konusu üstü kapatılan yazı Kendilerine hiçbir açıklamanın yapılmadığını vurgulayan Erkurtulgu, "Ardından Özakbaş hoca yerine Geriatri bölümünden bir hoca getirildi. Hocanın ekibi de dağıtıldı. CİMER'e kadar ulaştık. 'Neden?' diye sorduğumuzda ise CİMER'e sorduğumuz sorulara ilişkin de hastaneden hepimize aynı yazı gönderildi" diye konuşuyor. Hastanenin CİMER'e gönderilen başvurulara ilişkin cevabı Uzun bir süre sosyal medya üzerinden kamuoyu oluşturmak amacıyla paylaşımlarda bulunduğunu anlatan Aliye Erkurtulgu, "Sonrasında hastaneden yapılan açıklamada MS günübirlik tedavi ve rehabilitasyon merkezi açıldığı söylendi. Önce kapattılar, sonra yeniden açtılar." diyor. Erkurtulgu'ya hastanenin bu adımları neden attığına ilişkin bireysel düşüncesini sorduğumda ise "Burada tamamen ilaçlarla ilgili bir sıkıntı olduğunu düşünüyorum" cevabını veriyor. Erkurtulgu, SGK'nın çıkardığı bir kararla MS hastalarının kullandığı 2 ilacın eczanelerden değil, yalnızca hastanelerin eczanelerinden alınabilmeye başladığını belirtiyor. Bu karar üzerine hastanenin ilacı almak zorunda kaldığını anlatan Erkurtulgu "Hastanede birtakım sıkıntılar yaşıyor geri ödeme almak konusunda. Böyle olunca da muhtemelen Özakbaş Hoca'dan ilaç kullanan hastalarının bir kısmını elemesini istiyorlar. Böyle olunca da iki seçeneği kalıyor: ya tedaviyi değiştirecek ya da hastayı eleyecek. Çalışan tedavi değiştirilir mi? Özellikle şehir dışından gelen hastalara 'kendi şehrinizdeki hastanelere bakın' gibi şeyler söylediğini duyduk. Ben de bu ilacı alerjim olmasına rağmen almak zorundayım; çünkü bu ilaçtan başka seçeneğim yok. Gerekmeyene verilebilecek bir ilaç değil bu. Doktor Özakbaş, alerjime rağmen bu ilacı almamın bir yolunu buldu. Bu gibi nedenlerle açığa alınıyor Doktor Özakbaş." ifadeleriyle yaşananları anlatıyor. Hastanenin hastaların söz konusu ilacı alabilmesi için gerekli olan raporları da kaybettiğini anlatan Erkurtulgu "Bir sürü insan bunu söyledi MS grubunda. 'Bizim raporumuzu kaybettiler.' Herkes diyordu sürekli. Anlamıyordum. Raporda bir güvenlik kodu oluyormuş, bu kod ile ilaç alınıyormuş hastanenin eczanesinden, o güvenlik kodunun yer aldığı raporum kayboldu. Nisan'da gittim hastaneye, Mart'ta almam gerekiyordu ilacımı. Alamadım. Yatışım yapıldı; ancak ilacımı vermediler. Bizim dosyalarımız ne yapıldı belli değil." diye konuşuyor. Ya hasta yakınları? Prof. Dr. Özakbaş'ın bir çocuk hastasının annesi Nevin Adıgüzel, "Bir çocuğum MS bir çocuğum NMO hastası. Hastalıkla tanışalı 1 yıl oldu. İlk tanıştığımızda hayatımız alt üst olmuşken Serkan hocamız elimizden tutarak iki çocuğumu da hem moral olarak hem sağlık olarak yeniden ayağa kaldırdı." diyor: "Hastalığa alışma sürecimiz devam ederken gerekli tedavilerimizi planlarken birden hocamız görevinden alındı. Büyük oğlum tedavi için gittiğinde ise gerekli raporun hastane arşivinde kayıp olduğunu bile duyduk. Tekrar rapor çıkarabilmek için çok çaba sarf ettik. İlaç temini, tedavi kolaylığı ve moral yerini stres ve zorluğa bıraktı." diyor. Yaklaşık 30 yıldır MS’li olan bir annenin kızı Çiğdem ise "Ankara’da yaşarken annem tedavi alsa da İzmir’deki kadar kapsamlı bir tedavi hiçbir zaman almamıştı. 8 yıl boyunca Serkan Hoca’nın takibinde olması bizi oldukça rahatlatmış hatta kalan bazı engeller haricinde annemin MS’li olduğunu neredeyse unutturacak seviyeye getirmişti. Serkan Hoca görevden alındığında hissettiklerimi aktarabilmem çok zor. Sahipsiz kalmış ve çaresiz hissettim. Bunun sebebi ise, Serkan Hoca ve özellikle de ekibinin herhangi bir ayrım gözetmeksizin tüm hastalar ile eşit düzeyde ilgilenmesiydi." ifadelerini kullanıyor. Şimdi ne olacak? Prof. Dr. Özakbaş'ın hastanenin açığa almasının ardından yargıya başvurduğunu anlatan Aliye Erkurtulgu, davada yürütmeyi durdurma kararı verildiğini ifade ediyor. Özakbaş'ın 3 ay hastaneden uzaklaştırıldığını, hastanenin de durdurmaya karşı itiraz ettiğini ve davanın hâlâ devam ettiğini anlatan Erkurtulgu "Hoca hastaneye geri döndü; ancak hasta bakamıyor, resmî olarak hasta randevusu alamıyoruz, ilaç yazamıyor kendisi." diyor. Türkiye'de MS hastaları yalnızca hastalıkla değil, sağlık sistemiyle de mücadele ediyor. SGK'nın Oclivus isimli ilacı geri ödeme listesinden çıkarmasının ardından hastalar, imza kampanyası başlattı ve ilacın yeniden listeye alınması için günbegün çağrıda bulunmaya devam ediyor. Tüm bunların yanında ise İzmir'de DEÜ Tıp Fakültesi Hastanesi'nde Prof. Dr. Özakbaş'tan tedavi gören hastalar doktorlarının hastanede yeniden görev almasını sağlasa da şimdi yeniden tedavi rutinlerine dönebilmek için mücadele ediyor. Dava henüz devam ederken Özakbaş'ın yeniden göreve aktif şekilde başlaması binlerce hayat için büyük önem arz ediyor.

10 Haz 2023

Yeni Kabine açıklandı: Kim, kimdir? #2

Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçtiğimiz gün TBMM'de yemin etti. TBMM'nin ardından Anıtkabir'i ziyaret eden Erdoğan, daha sonra düzenlenen göreve başlama töreninde yeni Cumhurbaşkanlığı Kabinesi'ni açıkladı. 66'ncı hükümetin bakanları, yeni hükümette atanan bakanlara görev teslimini dün de sürdürdü. Dün yayımlanan yazımızda Kabine'yi sıralamış ve 5 bakanın özgeçmişleri ile daha önce gündeme nasıl geldiklerini anlatmıştık. Bugünkü yazımızda da diğer bakanların özgeçmişlerini kaleme alacağız. Kim, kimdir? Millî Savunma Bakanı: Yaşar Güler Güler 1954, Ardahan doğumlu. 1971'de Kuleli Askerî Lisesinden, 1974'te Kara Harp Okulundan muhabere teğmen rütbesiyle, 1975 yılında Muhabere Okulu ve Eğitim Merkezinden mezun oldu. Görevleri: 1984 yılına kadar Kara Kuvvetleri Komutanlığına bağlı muhabere birliklerinde takım ve bölük komutanlığı yaptı. 1986 yılında Kara Harp Akademisinden mezun olarak kurmay subay oldu. Kurmay subay olarak çeşitli karargâhlarda plan subaylığı ve şube müdürlüğü görevlerini yürüttü. 2001 yılında tuğgeneral rütbesine terfi etti. 2005 yılında tümgeneral rütbesine terfi etti. 2009 yılında korgeneral rütbesine terfi etti. Ayrıca: 28 Aralık 2011'de gerçekleşen, Türk Hava Kuvvetlerinin F-16 savaş uçaklarıyla yaptığı hava saldırısı sonucu 34 sivilin yaşamını yitirdiği Roboski Katliamı sırasında Genelkurmay İstihbarat Başkanı'ydı. Güler, ayrıca dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu ile Suriye İç Savaşı hakkında yaptığı görüşmeye iliişkin kaydın internete sızmasıyla da gündeme gelmişti. Fidan'ın "Gerekirse Suriye'ye dört adam gönderirim. Türkiye'ye 8 füze attırır savaş gerekçesi üretirim, Süleyman Şah Türbesi'ne de saldırtırız." ifadelerini kullandığı kayıtta, Güler de "Yani bu silahlı kuvvetler her dönemde sizlere lazım olan bir tool." diyordu. Bununla birlikte: 15 Temmuz darbe girişimi sırasında Genelkurmay Başkanlığında bulunan Yaşar Güler'in makam odasına giren askerler kendisini derdest edip ellerini arkadan bağlamış, kafasına bere geçirmiş, ardından bir helikopter vasıtasıyla Akıncı Hava Üssü'ne götürülmüştü. Millî Eğitim Bakanı: Yusuf Tekin 1970 Erzurum doğumlu olan Yusuf Tekin, 1989-1994 yılları arasında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümü'nü bitirdi. Görevleri: 2011 yılında Gençlik ve Spor Bakanlığına Bakan Yardımcısı olarak atanan Tekin, 2013 tarihinde Milli Eğitim Bakanlığı müsteşarı oldu. 2018 tarihinde bu görevinden ayrılan Tekin, profesör oldu ardından Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi rektörü olarak atandı. Ayrıca: Tekin'in 10 Aralık 2014 yılında Yeni Akit'e verdiği röportaj, BirGün gazetesinde paylaşıldı. Tekin röportajda karma eğitimin zorunlu olmadığını "Eğitimin karma olmasını zorunlu kılan bir düzenleme yok. Halkın istediği şekilde Millî Eğitim Bakanlığı gerekli düzenlemeyi yapar. Bu da halkın taleplerine göre yapılır." ifadelerini kullanıyor. Bununla birlikte: Tekin'in profesör olduktan aylar sonra rektörlüğe atanması da tepki çekmişti. BirGün rektörlük için gereken 3 yıl profesörlük şartını karşılayamayan Tekin için, kanunun değiştirildiğini yazdı. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı: Mahinur Özdemir Göktaş 1982, Belçika doğumlu Göktaş, Université libre de Bruxelles insan kaynakları mühendisliği bölümünde lisans eğitimini tamamladı. Kamu yönetimi alanında yüksek lisans yaptı. Görevleri: 24 Haziran 2009'da Hristiyan demokrat çizgideki CDH'den Brüksel Meclisine seçildi. Böylece Avrupa'da ve Belçika'da vekil seçilen ilk başörtülü oldu. Seçilmesinin ardından, başörtüsü yüzünden eleştiriler aldı ve çalışmasının zor olacağı iddia edildi. 2015 yılında Ermeni Kırımı'nı soykırım olarak tanımlamayı reddetmesi nedeniyle partisinden ihraç edildi ve siyasete bağımsız milletvekili olarak devam etti. 12 Eylül 2019 tarihinde Türkiye'nin Cezayir Büyükelçisi olarak atandı. Böylelikle Türkiye'nin Kuzey Afrika'ya atadığı ilk kadın büyükelçi oldu. 2019’dan bu yana İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Danışma Komisyonu üyeliği görevlerini sürdüren Göktaş, Fransızca, İngilizce ve Felemenkçe biliyor. Ticaret Bakanı: Ömer Bolat 1963'de İstanbul'da doğan Bolat, Marmara Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Uluslararası Ekonomik İlişkiler Bölümü'nü bitirdi. Yüksek lisansını Hollanda-Amsterdam Üniversitesi, Avrupa Enstitüsü’nde tamamladı. Marmara Üniversitesi, Avrupa Topluluğu Enstitüsü’nden “Avrupa Para Sistemi” konusundaki teziyle doktora yaptı. Görevleri: 2014'te doçent oldu. İş hayatına İktisadi Kalkınma Vakfı'nda başladı ve 1982-1993 yılları arasında uzman olarak çalışmasını sürdürdü. 1993 yılında MÜSİAD Genel Sekreterliği görevine başladı. MÜSİAD Yönetim Kurulu'ndaki 14 yıllık görev süresi içinde 7 yıl Genel Sekreter ve 4 yıl Dış İlişkiler–Fuar ve Ekonomik işlerden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı olarak görev yaptı. 2004-2008 tarihleri arasında MÜSİAD Genel Başkanlığı yaptı. Ayrıca: AK Parti Merkez Karar ve Yönetim Kurulu’nda 3 yıl süreyle üye ve Ekonomik İşler Başkan Yardımcısı olarak görev yaptı. Kasım 2015’ten bu yana AK Parti “Siyasi Erdem ve Etik Kurulu” Asıl Üyesi olarak görev yapmaktadır. Bununla birlikte: 2000 yılından bu yana Albayrak Şirketler Grubunda Yönetim Kurulu Üyesi ve Genel Koordinatör olarak görev yapıyor. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı: Vedat Işıkhan Hacettepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Birimler Fakültesi Sosyal Hizmet Bölümü Öğretim Üyesi olan Prof. Dr. Vedat Işıkhan, 1966 Mardin doğumlu. İlk eğitim hayatını İzmir’de tamamladıktan sonra yükseköğretim hayatını Ankara Hacettepe Üniversitesi’nde devam ettirmiştir. 3 yıl Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde bilim uzmanlığını tamamladıktan sonra 5 yıl süren doktorasını tamamlamıştır. Işıkhan bu görevden önce Cumhurbaşkanlığı Sosyal Politikalar Kurulu Başkanvekili olarak görev yapmıştır. Gençlik ve Spor Bakanı: Osman Aşkın Bak 1966 İstanbul doğumlu olan Osman Aşkın Bak, İstanbul Teknik Üniversitesi Makine Fakültesini bitirdi. Birleşik Krallık'ta Nottingham Üniversitesinde İşletme Yönetimi ve Endüstri Mühendisliği alanında yüksek lisansını, İstanbul Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Endüstri Mühendisliği Programında doktorasını yaptı. Görevleri: Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu, Türk İran İş Konseyi Yürütme Kurulu Üyesi olarak görev üstlendi. İstanbul Ticaret Odasında Meclis Üyesi olarak görev yaptı. Çeşitli spor kulüplerinde genel sekreterlik ve başkanlık görevleri ile federasyonlarda yönetim kurulu üyeliği, kurul üyeliği, genel kurul delegeliği ve başkanlık görevlerinde bulundu. 24. Dönemde İstanbul Milletvekili seçildi. NATO Parlamenterler Asamblesi Türk Grubu Üyesi ve Dışişleri Komisyonu Sözcüsü oldu. Dopingle Mücadele Araştırma Komisyonu Başkanlığı yaptı. Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı: Mehmet Özhaseki 1957, Kayseri doğumlu Mehmet Özhaseki, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden mezun oldu. 1974 yılında Karakebap olan soyadını değiştirerek Özhaseki yaptı. Mezun olduktan sonra tekstille uğraşan Özhaseki, Kayseri’de ilk aşevi faaliyeti, öğrencilere karşılıksız burslar ve kış aylarında yakacak fonu gibi faaliyetlerin içinde yer aldı. Görevleri: Özhaseki, 1994 Türkiye yerel seçimlerinde Melikgazi Belediye Başkanlığı görevine seçildi. 1998'de Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanlığı'na belediye meclisi üyeleri tarafından son 11 ayı doldurması için seçildi. 18 Nisan 1999 tarihinde yapılan yerel seçimlerde Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı seçildi. AK Parti milletvekili adayı olabilmek amacıyla 10 Şubat 2015 tarihinde görevinden istifa etti. 13 Eylül 2015 tarihinde AK Parti yerel yönetimlerden sorumlu genel başkan yardımcılığı görevine başladı. Binali Yıldırım tarafından 24 Mayıs 2016 tarihinde kurulan 65. Türkiye Hükümeti'nde Çevre ve Şehircilik Bakanı olarak yer aldı. Ayrıca: Özhaseki, 2019 Türkiye yerel seçimlerinde AK Parti'den Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı'na aday gösterildi. %47,12 oy alarak seçimi CHP adayı Mansur Yavaş'ın ardından ikinci sırada tamamladı ve kaybetti. Mehmet Özhaseki, FETÖ'ye yakın olduğu iddia edilen siyasilerden biri. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı: Alparslan Bayraktar Alparslan Bayraktar, lisans eğitimini İstanbul Teknik Üniversitesi Makina Mühendisliği Bölümünde tamamladı. Bilkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden Ekonomi Hukuku alanında ve Fletcher School of Law and Diplomacy’den Uluslararası İlişkiler alanında yüksek lisans derecelerine sahip. Doktorasını ise Orta Doğu Teknik Üniversitesi Yer Sistem Bilimleri Bölümünde Enerji Ekonomisi ve Politikası alanında yaptı. Görevleri: Son olarak Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Bakan Yardımcısı olarak görev yapan Alparslan Bayraktar, 2016-2018 yılları arasında ETKB Müsteşar Yardımcılığı ve Dış İlişkiler ve Avrupa Birliği Genel Müdürlüğü; 2010-2016 yılları arasında Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu’nda Kurul Üyeliği yaptı. Kamu görevlerinden önce ise yurt içinde ve yurt dışında özel sektörde çalıştı. Uluslararası kuruluşlar bünyesinde enerji yönetimi ve düzenlemeleri alanında çalışmaları bulunan Bayraktar, Enerji Düzenleyicileri Konfederasyonu ve Enerji Düzenleyicileri Bölgesel Birliği Başkanlığı yaptı. Bayraktar hâlâ Dünya Enerji Konseyi Türkiye Başkanlığını yürütmektedir. Sanayi ve Teknoloji Bakanı: Mehmet Fatih Kacır 1984, İstanbul doğumlu olan Kacır, 2003 yılı üniversite giriş sınavında Türkiye 12'ncisi oldu ve Boğaziçi Üniversitesi Endüstri Mühendisliği bölümüne girdi. Yüksek öğrenimini 2008 yılında tamamladı. Görevleri: Kacır, 2016'da kurulan Türkiye Teknoloji Takımı Vakfı’nın kurucuları arasında yer aldı ve 2018 yılına kadar yönetim kurulu başkanlığı görevini sürdürdü. Vakıf'ta "Geleceğin Teknoloji Yıldızları", "Deneyap Teknoloji Atölyeleri" ve TEKNOFEST gibi projelerin kuruculuğunu yaptı. 2018 yılında TÜBİTAK'ta Bilim Kurulu üyesi olarak görev yaptı. Kacır, 31 Temmuz 2018’de Sanayi ve Teknoloji Bakan Yardımcılığına atandı, bakanlığın Milli Teknoloji Hamlesi ve stratejik dönüşüm politikalarından sorumlu olarak görev yaptı. Bu görevi kapsamında Stratejik Araştırmalar ve Verimlilik Genel Müdürlüğü, Milli Teknoloji Genel Müdürlüğü, Türk Patent ve Marka Kurumu, TÜBİTAK, Türkiye Uzay Ajansı ve Türkiye Bilimler Akademisi çalışmalarının koordinasyonunu yürüttü. Bakan yardımcılığı sırasında TEKNOFEST'in icra kurulu başkanlığını yürüttü. Kacır ayrıca Togg için bir teknoloji yol haritasının oluşturulup hayata geçmesi süreçlerinde çalıştı. 26 Nisan 2019’da ASELSAN'a Yönetim Kurulu üyesi olarak atandı. Kacır, ayrıca İslam kültür ve medeniyetinin bilimsel ve teknolojik mirasının yaşatılmasını amaçlayan Prof. Dr. Fuat Sezgin İslam Bilim Tarihi Araştırmaları Vakfı'nın yönetim kurulu üyesi. Tarım ve Orman Bakanı: İbrahim Yumaklı 1969'da Kastamonu'da doğan Yumaklı, Bakırköy İmam Hatip Lisesi'nin ardından, Uludağ Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi İşletme bölümünden mezun oldu. Görevleri: İş hayatına 1993 yılında Marshall Boya'da ithalat işlemleri uzmanı olarak başlayan Yumaklı, 2011 yılına kadar yöneticilik yaptı. 2011 yılında Aljazeera Türkiye'de çalışmaya başladı. 2012-2015 yılları arasında Aljazeera Türkiye'nin sahip olduğu TV kanalını yönetti. Ocak- Ekim 2016 tarihleri arasında Anadolu Ajansı Uluslararası Operasyonlar Direktörü olarak görev yaptı. 2016'dan itibaren Genel Müdür ve İcracı Yönetim Kurulu Üyesi olarak GÜBRETAŞ'ta görev yapmış olup, 7 Nisan 2022 Perşembe Günü yayınlanan Resmi Gazete ile Tarım ve Orman Bakan Yardımcısı olarak atandı. Yumaklı son olarak Bakan Yardımcılığı görevindeydi. Ulaştırma ve Altyapı Bakanı: Abdülkadir Uraloğlu Abdulkadir Uraloğlu, 1966 yılında Trabzon'da doğdu. Karadeniz Teknik Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümünden 1988 yılında mezun olan Uraloğlu, 1989'da Karayolları Genel Müdürlüğü'nde çalışmaya başladı. 2003 yılında Trabzon 10. Bölge Müdür Yardımcısı olan Uraloğlu, 2005'te Kayseri 6. Bölge Müdürü, 2006'da Samsun 7. Bölge Müdürü olarak atandı. 2012'de İzmir 2. Bölge Müdürlüğü görevine getirilen Uraloğlu, 23 Temmuz 2018'de yayınlanan Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile Karayolları Genel Müdürü olarak atandı. Uraloğlu, 2003 yılında başlatılan Acil Eylem Planı kapsamında yoğunluk kazanan Bölünmüş Yollar, Bitümlü Sıcak Karışım kaplamalı yollar, tek platformlu yolların iyileştirilmesi ve Yap-İşlet-Devret Otoyol projelerinin hayata geçirilmesine katkı sağladı. Ayrıca yeni otoyol, bölünmüş yol, köprü, tünel projelerinin yapım, plan ve projelendirme çalışmalarını yürüttü. Uraloğlu, Yollar Türk Milli Komitesi ve Karayolları Vakfı Başkanlığı görevlerini de yürüttü.

06 Haz 2023

Yeni Kabine açıklandı: Kim, kimdir?

Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçtiğimiz gün TBMM'de yemin etti. TBMM'nin ardından Anıtkabir'i ziyaret eden Erdoğan, daha sonra düzenlenen göreve başlama töreninde yeni Cumhurbaşkanlığı Kabinesi'ni açıkladı. Cumhurbaşkanlığı Kabinesi Cumhurbaşkanı Yardımcısı: Cevdet Yılmaz İçişleri Bakanı: Ali Yerlikaya Adalet Bakanı: Yılmaz Tunç Dışişleri Bakanı: Hakan Fidan Hazine ve Maliye Bakanı: Mehmet Şimşek Millî Savunma Bakanı: Yaşar Güler Millî Eğitim Bakanı: Yusuf Tekin Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı: Mahinur Özdemir Göktaş Sağlık Bakanı: Fahrettin Koca Ticaret Bakanı: Ömer Bolat Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı: Vedat Işıkhan Gençlik ve Spor Bakanı: Osman Aşkınbak Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı: Mehmet Özhaseki Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı: Alparslan Bayraktar Kültür ve Turizm Bakanı: Mehmet Nuri Ersoy Sanayi ve Teknoloji Bakanı: Mehmet Fatih Kacır Tarım ve Orman Bakanı: İbrahim Yumaklı Ulaştırma ve Altyapı Bakanı: Abdülkadir Uraloğlu Kim, kimdir? Cumhurbaşkanlığı Kabinesi'nde bu dönem 1 Cumhurbaşkanı Yardımcısı yer alırken 18 kişilik kabinede yalnızca 1 kadın yer aldı. Bir önceki kabineden yalnızca Sağlık Bakanı Fahrettin Koca ile Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy görevlerini sürdürdü. Peki, diğer isimler? Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz Kabinenin tek Cumhurbaşkanı Yardımcısı olan Cevdet Yılmaz, 1967, Bingöl doğumlu. Eğitimi: ODTÜ Kamu Yönetimi Bölümü mezunu Yılmaz, yüksek lisansını ABD Denver Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde, doktorasını Bilkent Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü'nde tamamlamış. Görevleri: Başbakanlık Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı, AB ile İlişkiler Genel Müdürlüğü görevlerini yürüten Cevdet Yılmaz, Ulusal Ajans, ATAUM ve Sümer Halı’da yönetim kurulu üyeliklerinde bulundu. Yılmaz, 23, 24, 26 ve 27. dönemlerde Bingöl, 25. Dönem’de Diyarbakır Milletvekili seçildi. Parlamentolararası Birlik Türk Grubu Başkanlığı da yapan Cevdet Yılmaz, 60. Hükümet’te Devlet Bakanı; 61., 62. ve 64. Hükümetlerde Kalkınma Bakanı, 63. Hükümet’te Başbakan Yardımcısı olarak görev aldı. Yılmaz Başbakan Yardımcılığı görevini Ali Babacan'dan devralmıştı. Yılmaz, geçtiğimiz dönemde TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanlığı görevini yürüttü. Ayrıca: 2013 yılında gerçekleşen Irak Kürt Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesut Barzani ile dönemin Başbakanı Erdoğan'ın görüşmesinde Cevdet Yılmaz da yer almıştı. 2020 yılında TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanlığı'na gelen Yılmaz, henüz seçilmeden önce partilileri tarafından tebrik edilmiş, seçim gerçekleşmeden yapılan bu tebrikler de tepki çekmişti. İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya İçişleri Bakanı olan Ali Yerlikaya, İstanbul Valisiydi. Yerlikaya, Erdoğan'a ve ailesine olan yakınlığıyla da tanınıyor. Yerlikaya, 1968, Konya doğumlu. Eğitim: Yerlikaya, 1989 yılında İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi “Kamu Yönetimi” bölümünden mezun oldu. Görevleri: 1990’da kaymakam adayı olan Yerlikaya, Kayseri'nin Felahiye Şanlıurfa'nın Hilvan ve Yozgat'ın Sarıkaya ilçelerinde kaymakamlık görevlerinde bulundu. İçişleri Bakanlığı Hukuk Müşavirliğine 2003'te, Sağlık Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğü görevine 2004’te atanan Yerlikaya, 2007-2018’de Şırnak, Ağrı, Tekirdağ ve Gaziantep Valisi olarak görev yaptı, İstanbul Valiliği’ne ise 26 Ekim 2018'de atandı. Ayrıca: Yerlikaya, 2019 yerel seçimlerinde, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçilen Ekrem İmamoğlu'nun mazbatasının iptal edilmesi üzerine İBB Başkanvekili olarak görevlendirilince makam odasına İmamoğlu tarafından asılan Atatürk portresini, kaldırmıştı. Yeniden seçilen İmamoğlu göreve geldiğinde, Atatürk tablosunu yeniden asmıştı. Bundan birkaç ay sonra İstanbul Valiliği'nin Twitter hesabından yapılan paylaşımda, Vali Yerlikaya'nın yer aldığı bir fotoğrafta bulunan Atatürk portresinde Atatürk’ün kaşlarının birleştirildiği görüntü tepki toplamıştı. Adalet Bakanı Yılmaz Tunç Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, 1971, Bartın' doğumlu. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden mezun oldu. Yüksek lisansını İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Mali Hukuk Anabilim Dalında tamamladı. Görevleri: AK Parti'den 23., 24., 25., 26. ve 27. dönemlerde Bartın Milletvekili seçilen Tunç, TBMM Adalet Komisyonu Başkanlığı ve AK Parti Grup Başkanvekilliği görevlerinde de bulundu. Ayrıca: Yılmaz Tunç, Birleşik Arap Emirlikleri'ni “ FETÖ finansörü ” olmakla suçlayan eski AK Parti Grup Başkanvekili Cahit Özkan'ın 'istifası'nın ardından aynı göreve getirilmişti. Ancak Tunç'un da Türkçe Olimpiyatları'na katıldığı fotoğraflar sosyal medyada yayılmıştı. Öte yandan Tunç, 2013 yılında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin "Ergenekon örgütü" ile ilgili açıklamasını duyurarak sosyal medya hesabından, "Ergenekon’u ‘Hükümeti şiddet yoluyla devirmek isteyen bir terör örgütü’ olarak tanımlayan AİHM kararı da mı gayrimeşru?" ifadelerini kullanmıştı. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan 2010 yılından bu yana Millî İstihbarat Teşkilatı başkanlığı yapan Fidan, 1968, Ankara doğumlu. 1986'dan 2001'e kadar TSK'da görev alan Fidan, askerliği bırakmasının ardından ABD'de Maryland Üniversitesine bağlı University of Maryland University College'dan yönetim ve siyaset bilimi alanından lisans dereceleri aldı. Bilkent Üniversitesi'nde yüksek lisans ve doktorasını tamamladı. Görevleri: Almanya'daki NATO Süratli Reaksiyon Kolordusu Karargahı'nda çalışan Fidan 2001'den itibaren iki yıl Avustralya'nın Ankara Büyükelçiliği'nde kıdemli siyasi ve ekonomik danışman olarak görev yaptı. 2003'te Başbakanlık Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı (TİKA) başkanlığına atandı. 2007'de başbakanlık müsteşar yardımcılığı görevine gelen Fidan, 2008 Kasım ayında Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu Yönetim Kurulu üyeliğine atandı. 2010'da MİT müsteşarlığı görevine atandı. Atandığında 42 yaşında olması nedeniyle Türkiye Cumhuriyeti tarihinde göreve gelen en genç MİT müsteşarı oldu. Ayrıca: 2011'de Çözüm Süreci kapsamında terör örgütü PKK'nın sözde yöneticilerinden Mustafa Karasu ve Sabri Ok ile gerçekleştirdiği görüşmeler Dicle Haber Ajansı tarafından sızdırılmıştı. Ajans, siber saldırı nedeniyle kayıtların sızdırıldığını söylemişti. 2012 yılında İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı, KCK operasyonunda şüpheli sıfatıyla Fidan'ı ifadeye çağırmış, bunun üzerine hükümet İstihbarat Hizmetleri ve Millî İstihbarat Teşkilatı Kanunu'nun 26. maddesinde değişiklik yaparak; MİT mensuplarının veya özel bir görevi ifa etmek üzere başbakan tarafından görevlendirilen kişilerin, görevin niteliğinden doğan ve görevi ifa sırasında işledikleri iddia edilen suçlar nedeniyle haklarından soruşturma yapılması başbakanın iznine bağlamıştı. Fidan, 2015 yılında AK Parti'den milletvekili olmak için görevinden istifa etmiş, birkaç ay sonra ise görevine geri dönmüştü. Suç örgütü lideri Sedat Peker'in ifşaatlarında Hakan Fidan'ın da adı geçmişti. Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek Şimşek, 1967'de Batman'da dünyaya geldi. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat bölümünden mezun oldu. Yüksek lisansını ise Birleşik Krallık'ta University of Exeter'de tamamladı. Görevleri: 22 Temmuz 2007 tarihinde gerçekleştirilen genel seçimlerin ardından kurulan 60. Hükümet'te Hazine'den sorumlu Devlet Bakanı olan ve 1 Mayıs 2009'da ilan edilen kabine değişikliği ile Maliye Bakanlığı görevine atanan Mehmet Şimşek, daha sonra Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcılığı görevine getirilmişti. 2018 yılında yeni sistemde kurulan kabinede yer almayan ve milletvekili adayı olmayan Şimşek aktif siyaseti bırakmıştı. Ayrıca: Şimşek, devlet kurumlarındaki araçlara harcanan paranın Türkiye'nin millî gelirinde ve bütçesinde "çerez parası" bile olmadığını öne sürmüş, "Araç saltanatı diye ortalıkta bu işin istismarını yapanlar, topu topuna genel müdür ve üstünden bahsediyor. Taş çatlasa 2 bin genel müdür var. Hadi 40 müsteşar ve 100 müsteşar yardımcısı olsa abartıyorum, 26 bakan bunların hepsini toplasanız Türkiye’nin millî gelirinde, bütçesinde çerez parası değil, çerez." ifadelerini kullanmıştı. Şimşek, 1999'da getirilen deprem vergilerinden elde edilen gelirin deprem için değil duble yol, sağlık ve eğitim harcamaları için kullanıldığını açıklamıştı. Bununla birlikte: Şimşek, Maliye Bakanı olduğu dönemde CHP’nin "emekli ikramiyesi" vaadi için "Bütün bunları yapsınlar, kaynak göstersinler, sadece şapka çıkartmam, yani ben samimi olarak söylüyorum, derim ki: Ben de CHP’ye oy vereceğim… Biliyorsunuz toplumda bir söz var; Bekara karı boşamak kolay… 11 milyona yakın emeklimiz var. Çarpın bir bakayım… Yani bir kalemde bütçe açığını yüzde 70 arttıracak, gerçekçi değil." demişti. Ancak, partisi onun ekonomiden sorumlu başbakan yardımcısı olduğu dönemde emekliye bayram ikramiyesi uygulamasını hayata geçirmişti. Yeni dönem Cumhurbaşkanlığı Kabinesi'nde yer alan bakanlara ilişkin bilgilere yarınki Günün Hikâyesi'nde devam edeceğiz.

05 Haz 2023

Beyoğlu-Tophane'de bir bina

Dekorasyon ya da birtakım kusurları izole etmek amacıyla kullanılan, alçı, iplik lifleri ve suyun karıştırılmasıyla elde edilen bir zanaat: Kartonpiyer. 1610’lu yıllardan bu yana gerçekleştirilen bu zanaat “carton”, “pierre” kelimelerinin birleşiminden oluşuyor; anlamı ise “taşlaşmış karton.” 400 yılı aşkın bir sanat olan, günümüzde her tarihî mekanda rastladığımız bu zanaatin dünyada tek müzesi bulunuyor: İstanbul Tophane’deki Zanaat Atelye … Her bina bambaşka hayatların, bambaşka hikâyelerin izlerini taşıyor. Hem de İstanbul gibi birçok farklı medeniyete ev sahipliği yapmış, farklı kültürlerin barındığı şehirlerde yapılar, başlı başına bir tarihî eser oluyor. Bunlardan biri de Tophane’deki Tomtom Mahallesi Boğazkesen Caddesi’nde yer alan 67 numara. Sultan Abdulaziz tarafından Fransa hükümetine tahsis edilen bir arsaya 1866 yılında yapılan bina, yetimhane olarak kullanılmış. 1867’den 1935’e kadar yetimhane olarak kullanılan bina, 1935’te Türkiye Cumhuriyeti’nin çıkardığı yasayla devlete bağlanıyor. Fransa hükümetinin Bebek’te bulunan yetimhanesi nedeniyle bu bina, ticari amaçla kiraya verilmeye, geliri de yetim çocuklara bağışlanmaya başlıyor. Peki bu tarihî bina ve kartonpiyer nasıl buluşuyor? Binada Dolmabahçe Sarayı, Emek Sineması, Yıldız Sarayı, Mısır Apartmanı, Sait Halim Paşa Yalısı, Malta Köşkü, Pera Palas, Markis Pastanesi, Ses Tiyatrosu, Adile Sultan Sarayı gibi çok sayıda binada kartonpiyerleri olan Parsek Cezayirliyan ve oğlu Garabet Cezayirliyan'ın atölyesi bulunuyordu. Garabet Cezayirliyan'ın çırağı olan Kemal Cinbiz, 1947 yılında ustası Garabet Cezayirliyan'dan devraldığı mesleği aynı atölyede sürdürüyor. Kemal Cinbiz hem ustalarının eserlerinin hem de kendi yaptığı eserlerin de kalıplarını bir biriktirmeye başlıyor. Cinbiz'in oğlu Cemal Cinbiz de babasının mesleğini sürdürürken biriktirdiği üç kuşaklık kartonpiyer kalıplarını, şekil verilen kalemleri, teşekkür mektuplarını ve daha birçok malzemeyi kendi deyimiyle müzeye çevirmiş ve Türkiye'nin ilk kartonpiyer müzesini oluşturmuş; ancak bugün o müze kapalı. Bu odak sayısında, bir yandan Tomtom Mahallesi Boğazkesen Caddesi’nde yer alan 67 numaralı binanın hikâyesine odaklanacağız, bir yandan kartonpiyer müzesinin neden kapatıldığını anlatacağız. Bir yandan da şehir planlamasında önemli yeri olan belediyelerin ve devlete ait türlü kurumların yaptıklarına ve yapabileceklerine ilişkin bir değerlendirmede bulunacağız.

04 Haz 2023

Zanaat Atelye neden kapatıldı?

Tophane'deki eski Fransız Yetimhanesi, şu anda kapalı. Kartonpiyer atölyesinin bugünkü sahibi olan Cemal Cinbiz, Beyoğlu Belediyesi'nin binaya el koyduğunu anlatıyor. Cinbiz'in iddialarını, belediye reddediyor. Taraflar süreci ve sonucu aynı anlatsa da nedenler birbirinden ayrı aktarılıyor. Belediye el mi koydu? Geçtiğimiz aydan bu yana iletişimde olduğum atölye sahibi Cemal Cinbiz, babasının atölyesi olduğu zamandan bu yana bu binada kiracı olduğunu, kira sözleşmesi bulunduğunu ve avukatlar vasıtasıyla banka hesaplarına kiralarını yatırdığını anlatıyor. Kartonpiyer atölyesini işletirken 2014 yılında bir kafe açtıklarını anlatan Cinbiz, 2016 yılında Beyoğlu Belediyesi'ne ruhsat almak için başvuruda bulunduklarını anlatıyor. Cinbiz, "Kızıma ufak bir yer açtık. 2016 yılında Beyoğlu Belediyesi'ne ruhsat için başvurduk. Dediler ki 'Ruhsat veririz; ancak Fransızların avukatlarının gelip imza atması gerekiyor. Ben de Fransızların avukatını çağırdım. Belediyeye gidip imza attılar, bize ruhsat verildi. 2020 yılında ruhsatı yenileyen Haydar Ali Yıldız. Ruhsatı alırken itfaiye, belediye görevlileri geldi, her yeri dolaştılar. Ruhsatı vermekte sorun olmadığını söylediler ki verildi ruhsat." ifadelerini kullanıyor. Belediyeyle yaşanan sürecin nasıl başladığını sorduğum Cemal Cinbiz, Beyoğlu Belediye Başkanı Haydar Ali Yıldız'ın 2021 yılında bir gezi sırasında binayı ziyaret ettiğini, bahçeyi çok beğendiğini ve burayı millet bahçesi yapmaya karar verdiğini anlatıyor. Cinbiz, bunun üzerine binanın kendisine ait olmadığını, Fransa Konsolosluğu ile görüşmesi gerektiğini söylediğini belirtiyor. Cinbiz sonraki süreci şöyle anlatıyor: "O da dedi ki 'Bir şey olmaz, sen bana ver ben kullanayım.' Ben de yetkim olmadığını söyledim. 1 ay sonra 40 kişilik bir ekiple geldi. Bana dedi ki 'Cemal bey, benimle zıtlaşma bana burayı ver.' Ben de tekrar izah ettim. Bana 'Sen vermiyorsun; ancak ben burayı alacağım.' dedi. Bir süre sonra buraya kayyum memurları geldi. Dediler ki 'Dolaşacağız, siz burada işgalci görünüyorsunuz.' Bizim elimizde kira kontratı var. Biz niye işgalci olalım?" Kayyum memurlarının kendisinden kira istediğini anlatan Cinbiz, itiraz dilekçesi yazdığını belirtiyor. Hâlihazırda Fransa Konsolosluğu'na bir kira ödediğini, kendisine neden kayyuma bir kira ödeyeceğine dair bir açıklama yapılmadığını anlatan Cinbiz, Beyoğlu Belediyesi'nin bina için kayyuma başvurduğunu, ardından da binanın belediyeye tahsis edilmesini talep ettiğini söylüyor. Binanın bulunduğu alanın Fransa'ya Sultan Abdülaziz döneminde bir ferman ile verildiğini, bu fermanın tapuya dönüştürülmediğini, fermanın tapuya dönüşmesi için de yaklaşık 20-30 yıllık bir davanın olduğunu anlatan Cinbiz, davanın henüz sonuçlanmadığını vurguluyor ve "Dava henüz sonuçlanmadan kayyum atanıyor. Kayyum da burayı Beyoğlu Belediyesi'ne kiralıyor." diyor. Fransa Konsolosluğu ile imzalanan bir kira sözleşmesi Cinbiz, kendisine yönelik tahliye kararı üzerine dava açtığını, mahkemenin kendisini haklı bularak yürütmenin durdurulmasına karar verdiğini; ancak kısa süre sonra mahkemenin verdiği yürütmeyi durdurma kararının kaldırıldığını anlatıyor. Kendi eşyalarının ve çok sayıda eser niteliğindeki malzemenin kamyonlarla götürüldüğünü anlatan Cemal Cinbiz süreci şöyle anlatıyor: "Belediye çalışanları, çevik kuvvet, polis, Beyoğlu Belediye Başkanı Yardımcıları geldiler. Bütün eşyalarımıza çöktüler. 10'a yakın kamyonla tarihî eşyalarımızı alıp götürdüler. 'Nerede?' diye soruyoruz. 'Bilemeyiz çöpçüler atmış olabilir.', 'Kaldırılmış olabilir.' diyorlar. Akıbetini bilmiyoruz. İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne bunları saklandıklarını söylediler; ama neredeler bilmiyoruz. Gerçekten saklanıyor mu atıldı mı?" Yeniden kiracı Tüm bunlar yaşanırken Beyoğlu Belediyesi'nin kendisine gelip kira teklifinde bulunduğunu anlatan Cinbiz, "Kira sözleşmesi yapalım' dediler. 1 yıllık bir sözleşme imzaladık. Ocak 2023'te sözleşmeyi yenilemek için gittiğimde yenilemeyeceklerini söylediler. %100 zam istediler. Zaten çalıştırmıyor beni, işimi gücümü kesti. Bir tek müzem kaldı." diyor. Cemal Cinbiz 11 Nisan'dan bu yana binaya giremediğini şöyle anlatıyor: "11 Nisan'da geldim, kapıyı arkadan kitlemişler. Güvenlik Haydar Ali Yıldız'ın talimatı olduğunu ve bundan sonra hiçbir iş verenin giremeyeceğini söyledi; ama bizim haberimiz yok. Sözcü Gazetesi ile röportaj yapmıştık, buna sinirlenmiş. Günlerdir, aylardır burada nöbetteyim malzemelerimin başına bir şey gelmesin, çalınmasın diye." Eserlerin tamamının ustadan çıraka birikimle aktarılan bir zanaat ile üretildiğini belirten Cinbiz, "Biriktirilmiş bir koleksiyon aslında. Ustanın yaptığı çelik kalemler var, tahta kalemler çamurlara şekil vermek için. Bunların hepsi orijinal ve hepsi içeride. Ben bunu Haydar Ali beye açıkladım; ancak kendisi tamamen ilgisiz baktı gezerken. Bana diyor ki 'Cemal bunların benim gözümde hiçbir değeri yok. Bunlar Kültür Bakanlığı'na dahil değil, sen bir müze değilsin. Bunları almazsan çöpe atacağım.' 'Bana bir yer verin, taşıyayım' dedim. 'Ben sana yer göstermek zorunda değilim, alacaksın, gideceksin' dedi. Ben alıp gitmeyince de 11 Nisan'da kapıyı üstümüze kapadı. Kira kontratı yenilenmedi; ancak hâlâ biz belediyenin hesabına parayı yatırıyoruz." ifadelerini kullanıyor. Henüz binadan çıkarılmamışken bahçesinde belediye ekiplerinin kazı yaptığını anlatan Cinbiz, bu kazıda kalıntıların çıktığını anlattı. 3 pencere, 2 kapı girişi gibi bazı kalıntıların bulunması üzerine belediyenin kontrol için bir kişiyi çağırdığını, bu kişinin de "Kapatın üstünü" dediğini anlatan Cemal Cinbiz, bunun üzerine bulunan kalıntıların üzerine toprak atıldığını, beton döküldüğünü ve demir ızgaralar yapıldığını söylüyor. Nedenini sorduğumda Cinbiz, "Üstüne kafeterya koyacaklarmış, millet bahçesi yapacaklarmış." diyor. Ortaya çıkan kalıntılar Beyoğlu Belediye Başkanı Haydar Ali Yıldız'ın kendisine binayı kültür merkezi yapacağını söylediğini anlatan Cinbiz, "Ben de dedim ki 'Kültür merkezi yapacaksan, burası da bir kültür (müze alanı), burası da dursun. Siz diğer tarafı yapın. Ben de gelenlere anlatayım. 'Yok biz seni burada istemiyoruz' dedi. Bana 1 Mayıs'ta buradan çıkmam gerektiğini söyledi. Tebligat bile vermedi." diye konuşuyor. Olayların ardından İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne müracaat edip etmediğini sorduğumda Cinbiz, "İBB'ye gittiğimde konudan haberdâr olduklarını öğrendim. 2 gün sonra gel dedi, yine gittim ancak herhangi bir çözümü olmadı. Görüşemedim bile." ifadelerini kullanıyor. Ya eserler? Kendisinin müze kaydı olmadığını belirten Cemal Cinbiz'e biriktirdiği tarihî eserleri bir müzeye bağışlayıp bağışlayamayacağını soruyorum. Cinbiz kendilerinde kalmasını istediğini belirtiyor ve "Hem ziyaret ediyorlar hem de biz hâlâ bu kalıpların bazılarını kullanarak dekorasyon yapıyoruz. Bu malzemeler çıplak bırakıldığında dökülür, vernik sürülmesi gerek. Bakım yapılmazsa kötü olur. 1656 yılında İtalya’da bir heykeltıraş, Floransa'da İsa'nın tasvirini yapıyor. Birinde İsa sorguya çekiliyor, birinde dövülüyor, birinde çarhımtan indiriliyor, birinde ise meleklerle gökyüzüne çıkarılıyor. Dört heykel de şu an başka yerlerde hepsinin bir aradaki kalıbı ise bende." diyor. İsa'nın dört farklı tasviri Cemal Cinbiz, uygun bir yer tahsis edilmesi hâlinde binadan çıkacağını veya kendisinin uygun bir yer bulması için yeterli süre verilmesini talep ediyor. Çıkması için kendisine 1 Nisan'ı son tarih olarak verdiklerini, ardından 11 Nisan'da binanın girişini kapattıklarını anlatan Cinbiz, "Bana diyorlar ki sen bir yer bul biz taşıyalım; ama bana vakit lazım. Tek tek ambalajlamam lazım bunları. 'Tamam' dediler sonra kapıyı kitlediler." diyor. İçeride 3 binden fazla parçası olduğunu vurgulayan Cinbiz, Fransa Konsolosluğu'nun devam eden davasına ilişkin "8 Eylül'e ertelendi duruşma. Eğer Fransa kazanırsa, her şey eski hâline dönecek. 53 yıldır buradayız biz. Babadan oğula" ifadelerini kullanıyor. Bu röportaj 19 Nisan'da yapılmıştır. Cinbiz 11 Nisan'dan bu yana, neredeyse 2 aydır binanın önünde nöbet tutuyor.

04 Haz 2023

Belediye ne diyor?

Zanaat Atelye'nin sahibi Cemal Cinbiz ile görüşmemin ardından Beyoğlu Belediyesi'ne ulaştık. Beyoğlu Belediye Başkan Yardımcısı Yusuf Ulutaş, konuya ilişkin sorularımızı yanıtladı. Ulutaş, 6 dönüme yakın 5275 metrekarelik alanın 1866'da öğrenci yetiştirmek üzere kullanılmak üzere tahsis edildiğini, 1936'da ise yapılan kadastro çalışmalarında mülkiyet durumundan emin olunamadığını anlatıyor. Bir mülkiyet hakkı olmadığını söyleyen Ulutaş "Yani hakları ya da mülkiyet hakkınız yoksa kiraya veremezsiniz. Ülkenize ait olmayan yere kiraya vermezsiniz. Celal Bey'in söylediğine göre o Fransız başkonsolosluğuna ödeme yapıyor. Kira ödemesi yapıyor ve nasıl kira ödemesi yapıyor?" sorularını soruyor. Binanın kamuya ait olduğunu söyleyen Ulutaş, Cinbiz ailesinin bu yasal boşluktan faydalandığını düşündüklerini söylüyor. Sürecin 2014'e kadar bu şekilde ilerlediğini, 2014'te ise bir dava açıldığını anlatan Ulutaş, "2014'te bir mülkiyet davası var. Millî Emlak 'burası bize ait' diyor, Vakıflar Genel Müdürlüğü de davaya dâhil oluyor. Bu sırada Fransa devleti de giriyor davaya. Bu dava hâlâ devam ediyor. Bu davada 'aslında burası Fransa'ya ait mi, değil mi?' bu tartışılmıyor. Kadastroyla ilgili birtakım usuller söz konusu davada. Yani Fransa hükümeti, devleti adına tescil edilmeyecek burası. Bu 1936'da bitmiş." diyor. "Biz bu yeri gördüğümüzde, 2014'teki davayı da görünce, yani Fransa'ya ait olan bir yer değil, kanun ne diyor buna baktık. Kanuna göre, devlete ait olan, hazineye ait olan ya da hanesi buradaki gibi açık olan bir yerle ilgili mülkiyet davası devam ediyorsa hangi ildeyse o ilin defterdarı buraya kayyum atar diyor." ifadelerini kullanan Yusuf Ulutaş, defterdarın mahkemeye müracaat ettiğini, binaya böylece kayyum atandığını, kayyumun da binayı belediyeye kiraya verdiğini anlatıyor. Cemal Cinbiz'in binada gayri hukuki şekilde bulunduğunu ifade eden Ulutaş, Fransa'nın ise "geçmişle bir bağlantı kurmak istediğini, irtibatlarının devam etmesini istediğini"söylüyor. Ulutaş "Burası aslında millete ait, hepimize ait, kendileri istifade ediyorlar." diyor. Bunun üzerine de bunu fark ettiklerinde konuya müdahil olduklarını, "resmî olarak sizin yükümlülüğünüz yok" dediklerini ifade ediyor. Belediye Başkan Yardımcısı Ulutaş, "Biz iki şey yapabilirdik. Bir herkesi boşaltabilirdik. Hiç kimseye kiraya vermeyebilirdik. İki, bir müddet önce yaptığımız gibi bir uygun gördüklerimize belli kiraya verebilirdik. Ve biz aslında Cemal Bey'in de içinde bulunduğu birçok kişiye çıkmasını söyledik, bir kısmı çıktı, bir kısmı kaldı." diye konuşuyor. Cemal Cinbiz'in Sözcü Gazetesi'ndeki haberini söyleyen Ulutaş, "Bizi tanımadığını, muhattabının Fransa devleti olduğunu söylüyor" diyor. Ulutaş binadaki diğer kiracıların son derece cüzi miktarda kira ödediğini ve kiralarını Cemal Cinbiz'e verdiğini ifade ederek "Hiç inandırıcı bir şey değil. Velev ki hakikat bile olsa böyle bir yetkileri yok. O ayrı bir şey." ifadelerini kullanıyor. Kendisine binayı boşaltmasını söylediklerini belirten Ulutaş, "Çeşitli şeyler denedi, televizyonda konuştu, ardından dava açtı. Bunun üzerine de mahkeme yürütmeyi durdurma kararı verdi. Ardından baktılar herhangi bir şey yok, bu karar kaldırıldı. O zaman Cemal Bey kiracı olmak istedi. Nisan 2022 zamanlarıydı." diye konuşuyor. Belediye Başkan Yardımcısı Ulutaş, İstanbul Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu'nun 15 Aralık 2022'de aldığı kararı göstererek "Normalde bu yazıyı alır almaz binanın etrafına şerit çekip hemen herkesi çıkarmamız gerek. O bina çökse bizim mesuliyetimizde" diyor. Söz konusu karar, konuya ilişkin bir eyleme karşılık belediye tarafından bildiri olarak dağıtıldı. Ulutaş, Cemal Cinbiz gibi bir marangozun da binada kiracı olduğunu, kendisinin uygun bir yer bulduktan sonra mayıs sonunda eşyalarını alarak binayı tahliye ettiğini anlattıktan sonra "Aynısını Cemal Bey'e de dedik. Bu eşyalara git uygun bir yer bul. Biz sana taşınman konusunda yardımcı olalım. O ise bunu tercih etmedi. Binanın önüne oturdu, basınla konuştu." ifadelerini kullanıyor. Binaya ilişkin planlarını sorduğumda ise Ulutaş herhangi bir tadilat yapılmayacağını çünkü tarihî eser olduğunu söyleyerek "Bizim o binayla bir işimiz yok zaten. Derdimiz bu millete ait olan bir yer aslında burası ve kamuya kazandırmak. Binayı değil, bahçeyi düzenliyoruz. Arkadaşlar düzenleme yapıyor. O düzenleme bittiğinde yakın zaman içinde herkes gelecek nasıl oturmak istiyorsa oturacak" diyor. Ulutaş'a "Millet bahçesi mi olacak?" diye sorduğumda ise "Hayır. Millet bahçesi farklı bir şey" diyor. Cemal Cinbiz'in 3 bine ait malzemesinin bir eser niteliği taşıdığını hatırlatıp bu konuda bir aksiyon alıp almayacaklarını sorduğumda ise Yusuf Ulutaş "Bunların müze değeri varsa ve sergilenecekse bunun uzmanlık alanı bizim değil, bizim karar verebileceğimiz bir şey değil. Bizim onay verebileceğimiz bir şey de değil. Burada yetkili kurum bellidir: Kültür ve Turizm Bakanlığı. Bakanlıkla görüşmesini de söyledik hatta ayarlamaları yapalım da dedik; ancak adım atmadı" cevabını veriyor. Ulutaş şunları söylüyor: "Şahsi olarak da böyle düşünüyorum. Burası benim belediyenin ya da herhangi birinizin bir malı ya da bize ekstra bir şey sağlayacak bir şey değil. Tam aksine belediyenin bütçesinden ihbar ediyoruz. 5 bin 600 metrekarelik bir alanı bütün İstanbulluların ya da ilgi duyan herkesin efendim kullanımını açabilecek imkanları sunmanın mutluluğuyla yaşıyorum." Ulutaş, kazı çalışmaları sırasında herhangi bir kalıntı bulunduğunu, bulunan kalıntıların üstünün kapatıldığını reddediyor.

04 Haz 2023

Konu uzmanları ve sivil inisiyatifler ne diyor?

Eski Fransız Yetimhanesi'ne ilişkin tartışma yalnızca Cemal Cinbiz ve Beyoğlu Belediyesi arasında gelişmiyor. Konu uzmanları ve sivil inisiyatifler de konunun tarafları arasında yer alıyor. Beyoğlu Kent Savunması , Cemal Cinbiz'in yerinden edildiğini savunurken belediyenin binaya el koyduğunu belirtiyor. 2014 yılında kurulan Beyoğlu Kent Savunması daha önce Beyoğlu'ndaki birçok alana ilişkin düzenlemeleri yakından takip etmiş bir sivil inisiyatif. Emek Sineması, Taksim Meydanı gibi birçok alanı savunan inisiyatif 4 Mayıs'ta da Beyoğlu Belediyesi'nin önünde Fransız Yetimhanesi'ne yönelik eylem yaptı. Beyoğlu Kent Savunması'ndan görüştüğüm Deniz Bey, "Bir esnaf mücadelemiz var çünkü Beyoğlu esnafıyla olan bir semt." diyor. Deniz Bey, "Tüm Türkiye'ye yönelik çıkartılan birtakım yasalar var; ama Beyoğlu'nu özellikle etkileyen 3 yasa var. Biri 5366 sayılı Yenileme Yasası 2005'te çıkan bir yasa. bu yasa aslında 'Tarlabaşı Yasası' olarak geçiyor halk dilinde; çünkü Tarlabaşı'nın başını yakan, Sulu Kule'nin başını yakan, yasa bu yasa. Emek Sineması'nın da başını yakan bu yasa. Bir ihale yasası aslında." diyor. İkinci yasanın Temmuz 2012'de çıkan 6306 sayılı Afet Yasası olduğunu anlatan Deniz bey, "Beyoğlu'nu ilgilendiren kısmı; riskli bina kısmı. Gelinip karot alınıyor, bakılıyor ve o bina riskli çıkıyor. Ardından kurtuluşu yok o bina yıkılıyor. Şu anda bu yasa orada bulunan esnafı, kiracıyı çıkarmanın bir sopası haline geldi böyle kullanılıyor bu yasa." ifadelerini kullanıyor. Üçücü yasa ise Borçlar Yasası . Deniz bey, Beyoğlu'nda bir esnafın bu yasa nedeniyle başına gelenleri şöyle anlatıyor: "Beyoğlu içinde 10 yıldan eski kiracıları çıkarmaya yönelik bir yasa aslında bu. Beyoğlu'da 20, 30, 50 yıllık esnaf var. Kelebek Korse vardı, Rus Konsolosluğu'nun yanında 90 küsür yıllık bir esnaf üç kuşak. 6-7 Eylül Olayları'nda da darbe yiyen dükkanlardan biriydi ve izi hâlâ dururdu orada, orayı da yok ettiler bu yasayla. Korumaya bile almadılar. Esnaf daha sonra Kurtuluş'ta bir dükkan açtı, battı, şimdi ise bir yerde güvenlik görevlisi olarak çalışıyor." Eski Fransız Yetimhanesi'nin de hâlihazırda kamuya açık olduğunu vurgulayan Deniz bey, "Saklı hazine gibi bir yerdi. Bahçesine girip oturabilirdiniz. Kamuya açık bir alandı." diyor. Belediyenin binaya el komasının hemen ardından Tophane halkını binanın bahçesine toplayarak şenlik yaptırdığını anlatan Deniz bey, "Burası sizindir, biz burayı Fransız toprağından aldık.' dedi. Buraya herhangi biri müdahale ederse, burası sizin minvalinde bir konuşma yaptı." diye konuşuyor. Deniz beye, binanın kullanılamaz durumda olduğunun söylendiğini hatırlattığımda ise "İkinci binadan bahsediliyor. Yetimhane kullanılabilir. Orada iki bina var. Hepsinin restorasyona tabii ki ihtiyacı var; ancak binalardan biri sağlam. Diğeri ise çökük ve tehlikeli olan, ama zaten orada hiçbir faaliyet yok. Orayı söyleyerek diğer binanın da kullanılamaz olduğunu öne sürmeye çalışıyorlar. " diyor. Perouse: Bu alan bakanlık seviyesinde çözülmesi gereken bir konu Fransız Anadolu Araştırmaları Enstitüsü eski müdürü Jean Françios Perouse, Fransız Yetimhanesi olarak kurulan mülkün dosyasını 20 yıldır takip ediyor. Şu anda Toulouse Üniversitesi’nde öğretim üyesi olan Perouse, daha önce Gazete Duvar'a verdiği röportajda binanın Fransa Dışişleri Bakanlığı'na ait olduğunu söylüyor ve belgeleri de paylaşıyor. Kendisine ulaştığımda Perouse, binanın Türkiye ve Fransa arasında uzun süredir çözülmeyen birçok alandan biri olduğunu anlattı. Bunun yanında 1936'da fermanın sonlandırılmadığını vurgulayan Perouse, "İptal edilmediği gibi Kadastro'ya kaydedilmemiş de sürüncemede kalmış." ifadelerini kullanıyor. 2000 yılına kadar olan tüm belgelerde bu alanın Fransa'ya ait olduğunun kabul edildiğini anlatan Perouse, 2008 ila 2013 yılları arasında da bakanlıklar arasında görüşmeler olduğunu belirtiyor. Yetimhane dosyasının bir nevi pazarlık aracına dönüştüğünden bahseden Perouse, binanın hangi ülkeye ait olduğunun çözülmesi için bakanlıkların görüşmesi gerektiğini vurguluyor. Bunun yanında Beyoğlu Belediyesi'nin paylaştığı Aralık 2022 tarihli kararın ardınan bir Koruma Kurulu kararı daha çıkarıldığını vurgulayan Jean Françios Perouse, bu kararı da benimle paylaştı. Sonuç Eski Fransız Yetimhanesi, bugünkü Zanaat Atelye isimli dükkanın yer aldığı dükkanın bulunduğu alana yönelik karar, mahkeme tarafından 8 Eylül'de verilecek. Ancak her iki koşulda da Cemal Cinbiz'in zanaatini sürdürmesi için gerekli koşulların sağlanması, mağduriyetinin giderilmesi gerekecek. Kendisinin birikimlerle oluşturduğu müze olarak adlandırdığı eserlerin ise korunması için yetkililerin harekete geçmesi gerekiyor. Cemal Cinbiz, bir yandan mahkeme sonucunu beklerken bir yandan nöbetini sürdürüyor. Not: Konuya ilişkin İBB Kültür Miras ile iletişime geçilmiş olup dönüş alınamamıştır. Dönüş sağlanması hâlinde İBB'nin konuya ilişkin cevabı tarafımızca paylaşılacaktır.

04 Haz 2023

Seçim 2023: Dünya basını Erdoğan'ın zaferini nasıl yorumladı?

Cumhuriyet tarihinin ilk iki turlu seçiminde Millet İttifakı'nın adayı Kemal Kılıçdaroğlu'na karşı yarışan Cumhur İttifakı'nın adayı Erdoğan kazandı. Cumhur İttifakı'nın adayı Erdoğan, 14 Mayıs’ta yapılan ilk turda %49,52 olan oy oranını, kesin olmayan sonuçlara göre 28 Mayıs’ta %52,16’ya çıkararak cumhurbaşkanlığına üçüncü kez seçildi. Erdoğan'ın galibiyeti dünya basınında da geniş yer buldu. Peki yabancı yayın organları Erdoğan'ın zaferini nasıl yazdı? "Enflasyona, Depremlere ve Zorlu Yarışa Rağmen Erdoğan Yeniden Seçildi" The New York Times: " Enflasyona, Depremlere ve Zorlu Yarışa Rağmen Erdoğan Yeniden Seçildi " başlıklı haberde, Erdoğan'ın bir ekonomik krizle karşı karşıya olduğu, Batılı müttefiklerini kızdıran dış politika hamlelerini değiştireceğine dair bir emare sunmadığı değerlendirmesi yapıldı. Haberde Türkiye'den birçok uzmanın görüşleri yer aldı. Siyaset Bilimci Gülfem Saydan Sanver "Bu seçimi kazanmak Erdoğan'a nihai güveni verecek ve bundan sonra kendisini yenilmez olarak görecek. Muhalefete karşı daha sert davranacağını düşünüyorum." ifadelerini kullanıyor. Erdoğan'ın zaferinin kabul olmadığı ifade edilirken, anketlerde özellikle ekonomi nedeniyle Erdoğan'ın popülaritesinin zarar gördüğünün gösterildiği hatırlatıldı. Haberde depremin seçimi fazla etkilemediği, Erdoğan'ın şiddetli bir kampanya yürüttüğü, Kılıçdaroğlu'na sert ifadelerle yüklediği anlatıldı ve "Ateşli konuşmalarda Erdoğan, şarkı ve şiirlerle destekçilerini büyüledi. Muhalifleri ise teröre karşı yumuşak olarak resmetti." denildi. "Cumhurbaşkanlığı seçimini Recep Tayyip Erdoğan kazandı" The Guardian: "Cumhurbaşkanlığı seçimini Recep Tayyip Erdoğan kazandı" başlıklı haberde, seçimin "Türkiye'nin katı ve ısrarlı siyasi kutuplaşmasını yansıttığı" yorumu yapıldı. Seçim çalışmaları sırasında iki adayın da destekçilerine oy kullanma çağrısında bulunduklarının yazıldığı haberde, "Türkiye'nin en uzun süre hizmet veren liderinin zaferi, ona hem cumhurbaşkanı olarak bir dönem daha görevde kalma hem de kendi yönetimine meydan okuyan bir seçimden zaferle çıktıktan sonra popülist siyaset tarzını onaylama imkânı veriyor." denildi. Guardian'ın haberinde de ekonomik krize, muhaliflere yönelik baskıcı eylemlere ve depremin etkisine vurgu yapıldı; "Buna rağmen" ifadeleriyle anlatılan haberde Erdoğan'ın deprem bölgesinde ve mali sıkıntılardan en çok etkilenen illerden destek topladığı ifade edildi. Haberde Kılıçdaroğlu'nun CHP Genel Başkanlığı'ndan istifa edeceğine dair herhangi bir açıklamada bulunmadığı da vurgulandı. Haberde "Muhalefet, Erdoğan'ı ikinci tur oylamaya zorlamayı başardı - Erdoğan'ın getirdiği başkanlık sisteminde benzeri görülmemiş bir olay - ancak nihayetinde zaferi garantilemek için gereken oyların çoğunluğunu sağlayamadı." denildi. "Erdoğan'ın Türkiye'deki seçim zaferi ülkeyi ikiye böldü" BBC: "Erdoğan'ın Türkiye'deki seçim zaferi ülkeyi ikiye böldü" başlıklı haberde, Erdoğan'ın zafer konuşmasında rakibi Kılıçdaroğlu ile dalga geçtiği, hapisteki Selahattin Demirtaş ve LGBTİ+'yı hedef aldığı ifade edildi. Haberde ayrıca ülkenin neredeyse yarısının Erdoğan'ın otoriter tavrını desteklemediği ifade edilirken toplumun derinden kutuplaştığı vurgulandı. Erdoğan'ın destekçilerinden Seyhan isimli bir vatandaşın "Kimse aç değil. Ekonomi politikalarından çok memnunuz. Önümüzdeki 5 yıl içinde daha da iyi olacak" ifadelerine yer verildi. Haberde Erdoğan'ın destekçilerinin "dünyadaki güçlü konumunu ve teröristlere karşı sert tavrını" önemsediği, ekonominin ise zihinlerinden uzak olduğu yazıldı. Haberde ayrıca Ürdün, Filistin, Tunus gibi farklı ülkelerden vatandaşların da Erdoğan'ın zaferini kutladığı belirtildi. "Sonsuz dek Erdoğan" Der Spiegel: Almanya merkezli gazete, "Sonsuza dek Erdoğan" başlıklı haberinde Türkiye'nin yeniden cumhurbaşkanı olarak Erdoğan'ı tercih ettiğini, Erdoğan'ın 5 yıl boyunca ülkeyi yönetmeye devam edeceğini yazdı. Die Welt: Almanya merkezli gazete "Namağlup Erdoğan" başlığıyla verdiği haberinde, Türkiye Cumhuriyeti'nin bu yıl kuruluşunun 100. yılını kutladığını hatırlatarak "Erdoğan'ın hedefi her zaman gücün zirvesinde olmaktı. Görünüşe göre destekçileri onun bu dileğini yerine getirdi ve onu 5 yıl daha Türkiye Cumhurbaşkanı seçti." ifadelerine yer verildi. Muhalefet ittifakının, bu kez Erdoğan'ı yenmek için en iyi şansa sahip olduğuna; hatta birçok anketin, Kılıçdaroğlu'nun zafer kazanacağını tahmin ettiğine işaret edilen haberde, "Ancak pek çok Batılı gözlemci gibi onlar da Erdoğan'ı ve halk arasında hâlâ gördüğü desteği hafife aldılar." ifadeleri kullanıldı. Deutsche Welle: Almanya'nın kamu yayıncısı Deutsche Welle, seçim sonucunu “Türkiye seçimleri: Tarihi ikinci turdan sonra Erdoğan galip geldi” başlığıyla verdi. Haberde Erdoğan’ın Beştepe’deki konuşmasında alıntılar yer aldı. Erdoğan'ın cumhuriyetin kurulmasından bu yana Türkiye'nin en uzun süre görev yapan lideri olduğu vurgulandı. "Türkiye ekonomisini düzeltmek: Erdoğan'ın yeni döneminin temel sorunu" El Pais: İspanya merkezli gazetenin "Türkiye ekonomisini düzeltmek: Erdoğan'ın yeni döneminin temel sorunu" başlıklı haberinde ekonomistlerin, uluslararası güven yeniden sağlanmadığı takdirde önümüzdeki aylarda bir ödemeler dengesi krizi olacağından korktuğu ifade edildi. Haberde Erdoğan'ın eski bakan Mehmet Şimşek'e teklif gönderdiği, Şimşek'in ise bu teklifi reddettiği vurgulanırken "Erdoğan gibi birine hayır demek büyük cesaret ister ama Erdoğan'ın dümencisi olarak Türk ekonomisini yönetmeyi kabul etmek için kişinin itibarına pek saygı duymaması gerekir." ifadeleri kullanıldı. Haberde Erdoğan'ı destekleyen ATA İttifakı'nın cumhurbaşkanı adayı Sinan Oğan'ın Erdoğan'ı desteklemek için koşullarından birinin de ekonomi politikalarında değişikliğe gitmesi olduğu hatırlatıldı. Ayrıca haberde Erdoğan'ın danışmanlarını kendine daha sadık olanlarla sürekli değiştirdiği ifade edildi. "Sorun şu ki, Erdoğan yön değiştirme isteğine dair çok az işaret gösterdi - seçimlerden önce aynı ekonomi politikasını sürdüreceği konusunda ısrar etti" denildi. "Türkiye yine Erdoğan’ı seçti: 5 yıl daha" Corriere della Sera: İtalya merkezli gazete seçim haberini baş sayfasından, " Türkiye yine Erdoğan’ı seçti: 5 yıl daha" başlığıyla verdi. Ana haberin altındaki başyazıda ise "Sınırsız güç (ve kusurları)" başlığı kullanıldı. Erdoğan’ın yeniden seçilme nedenlerinin analiz edildiği başyazıda şu ifadeler yer aldı: "Yazarları, generalleri, gazetecileri, blog yazarlarını hapse attı. Modern Türkiye'nin üzerine inşa edildiği laikliği adım adım boğmaya çalıştı. Büyük şehirleri karşısına aldı… Deprem faciasını kötü yönetti. Avrupa Birliği'ne girmeyi başaramadı, hatta birçok tercihiyle kendisini Batı’nın dışında konumlandırdı. Türkiye'de artık dramatik seviyelere ulaşan enflasyonu kontrol altına alamadı, öyle ki bir araba almak bile zorlaştı… O zaman neden? Neden yirmi yılı aşkın bir süredir iktidarda olan Recep Tayyip Erdoğan, muzaffer bir şekilde değil de az farkla da olsa, bilmem kaçıncı kez yeniden seçildi?" La Repubblica: Gazetede "Erdoğan yine kazandı 'Türkiye yüzyılı', LGBTQ haklarına saldırdı" başlıkla bir haber yer aldı. Gazetedeki yazıda, liranın değer kaybı, enflasyon, depremler hatırlatıldıktan sonra "Üstüne, Erdoğan bir de muhalefeti 'LGBT partileri' diye damgaladı. Bizde olsa, böyle bir başarısızlık siciliyle ortaya çıkan ve nüfusun bir kesimiyle cinsel eğilimleri nedeniyle utanmadan alay eden bir adayın başarılı olması pek mümkün olmazdı. Türkiye'de ise oldu. Neden mi? Tarih, zihniyet ve kültür meselesi." ifadeleri kullanıldı. "Sultan yeniden tahtta" La Stampa: "Sultan yeniden tahtta" başlıklı haberinde Erdoğan'ın kazandığını ancak beklediği zaferi elde edemediğini muhalefetin ise fotoğraflarda bir görünsede içeriden parçalanmış hâlde olduğunu söyledi. Erdoğan’ın zafer konuşmasında LGBTİ+'lara saldırdığını vurgulayan La Stampa bunun Erdoğan'ın gelecek 5 yıllık iktidar dönemi için bir ön tadım teşkil ettiğini belirtti. Gazete seçim sonucunun "hâlâ laik olan", Avrupa’ya yakın, seyahat etmek isteyen ülkenin yaklaşık yarısı için büyük bir hayal kırıklığı olduğunu belirttikten "Ama 100 yıllık laik gelenek, otoriter bile olsa, bir jenerasyonda yok edilemez." ifadelerine yer verdi. “Erdoğan Türkiye cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazandı, rakibi yenilgiyi kabul etti” RTL: Hollanda merkezli haber kanalı, “Erdoğan Türkiye cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazandı, rakibi yenilgiyi kabul etti” başlığını kullandı. Türkiye’deki muhalefetin bu kez birleşip tek bir adayla seçime gittiğine vurgu yapan RTL, bu nedenle Erdoğan’ın ilk kez ikinci tura kaldığını belirtti. RTL, “Türkiye'de seçimler ne kadar adil?” başlıklı bir dosya yayınladı. Haberde, “TRT, Erdoğan’a 32 saat, Kılıçdaroğlu’na 32 dakika ayırdı” ifadesine yer verildi. "Uluslararası üne sahip bir reformcudan gerçek bir otokrat hâline geldi" VRT: Belçika merkezli kamu yayıncısı VRT, “Erdoğan Türkiye Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazandı. Rakibi Kılıçdaroğlu zor bir gelecek öngörüyor” manşetini kullandı. VRT, sonuçların ardından, "Uluslararası çapta övülen reformcu mutlak hükümdara dönüşüyor: Recep Tayyip Erdoğan 20 yılda tüm gücü ele geçirdi" başlığıyla bir portre yayınladı. Haberde, "Türkiye henüz Cumhurbaşkanı Erdoğan'a veda etmiyor. 20 yıldır iktidarda. O 20 yılda Erdoğan, uluslararası üne sahip bir reformcudan gerçek bir otokrat hâline geldi. 2016'daki başarısız darbeden sonra neredeyse tüm gücü kendisine aldı" görüşüne yer verildi. Erdoğan’ın, “Türkiye’nin laik karakterine çok kez meydan okuduğunu” belirten VRT’ye göre, Cumhurbaşkanı’nın otoriter yönetim tarzı giderek daha belirgin hâle geldi.

30 May 2023

Seçim 2023: Erdoğan yine kazandı

Cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turu dün gerçekleşti. Türkiye genelinde Anadolu Ajansı'nın verilerine göre seçime katılım oranı %82, ANKA verilerine göre ise %83 oldu. Yüksek Seçim Kurulu (YSK) Başkanı Ahmet Yener, "Sandık açılma oranının %99,43 olduğu, Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın %52,14, Sayın Kemal Kılıçdaroğlu'nun %47,86 oy aldığı görülmüştür." dedi. Yener, resmî olmayan sonuçlara göre ise Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın yeniden Cumhurbaşkanı seçildiğini açıkladı. Anadolu Ajansı'nın verilerine göre; Erdoğan %52,14 ile Cumhurbaşkanı seçilirken rakibi Millet İttifakı'nın cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu %47,86 oy aldı. ANKA Haber Ajansı'nın verilerine göre ise Erdoğan %52,15, Kılıçdaroğlu ise %47,85 oy oranına sahip oldu. Neler oldu? Türkiye genelinde sandıklar saat 17:00'de kapandı. Saat 18:00'de oy sayımları başlarken YSK seçim yasağını 18:30 sıralarında kapattı. ANKA Haber Ajansı ve Anadolu Ajansı verileri birbirinden farklı sonuçlarla ekrana yansıdı. İlk sonuçlarda Anadolu Ajansı sandıkların %49,4'ünün açıldığını, Cumhur İttifakı'nın adayı Erdoğan'ın %56,36, Millet İttifakı'nın adayı Kılıçdaroğlu'nun ise %43,64 oy oranına sahip oldu. ANKA ise sandıkların %48,4'ünün açıldığını, Kemal Kılıçdaroğlu'nun geçerli oyların %51,04'ünü, Recep Tayyip Erdoğan'ın ise %48,96'sını aldığını açıkladı. Yaklaşık bir buçuk saatin ardından oy oranları değişti. ANKA ve Anadolu Ajansı %0,01'lik bir farkla seçim sonuçlarını açıkladı. Bu sırada Türkiye genelinde kutlamalar başladı. Türkiye geneli Oy oranlarının dağılımına bakıldığında Cumhur İttifakı'nın adayı Erdoğan'ın, Karadeniz ve İç Anadolu bölgelerinde ilk aday olarak çıktığı, Millet İttifakı'nın adayı Kılıçdaroğlu'nun ise Güney Doğu Anadolu, Doğu Anadolu, Akdeniz ve Marmara bölgelerinde birinci aday olarak çıktığı görülüyor. Deprem bölgesinde Diyarbakır ve Adana dışında Erdoğan'ın birinci aday çıktığı, Hatay'da ise yaklaşık 20 bin oy farkıyla Erdoğan'ın birinci aday geldiği görünüyor. Ne değişti? 2018'de gerçekleşen Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Erdoğan'ın birinci çıktığı İstanbul, Ankara, Balıkesir, Denizli, Antalya, Mersin, Adana, Ankara, Eskişehir, Kars ve Ardahan'da 2023 seçimlerinde Kemal Kılıçdaroğlu önde geldi. Kılıçdaroğlu ayrıca, 2018 seçiminde Selahattin Demirtaş'ın önde geldiği illerde de birinci aday olarak çıktı. Erdoğan'ın ise 2018'de birinci çıkmadığı illerden öne geçtiği bir il olmadı. 14 Mayıs 2023'te gerçekleşen ilk tur seçimiyle kıyaslandığında ise Recep Tayyip Erdoğan'a verilen 27 milyon 133 bin 837 oy, Anadolu Ajansı'na göre 27 milyon 579 bin 657'ye yükseldi. Kemal Kılıçdaroğlu'na verilen 24 milyon 594 bin 932 oy ise 25 milyon 333 bin 205'e yükseldi. Kim ne dedi? Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kısıklı'daki konuşmasında şu ifadeleri kullandı: "Cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turunu milletimizin teveccühü ile tamamlamış bulunuyoruz. İki bayram arasında bize bir demokrasi bayramı yaşatan milletime şükranlarımı sunuyorum. Yaptığı tercihiyle önümüzdeki 5 yıl boyunca ülkeyi yönetme sorumluluğunu bir kez daha bize tevdi eden milletimizin her bir ferdine teşekkür ediyorum. Diyoruz ki; 14 Mayıs Seçimi’nin de 28 Mayıs Seçimi’nin de galibi 85 milyon vatandaşımızın tamamıdır. Ama bir şey daha söylemiştim; Biz öyle bir kazanacağız ki kimse kaybetmeyecek demiştim. Öyleyse bugün kazanan sadece Türkiye’dir. Seçimler gelir geçer; sel gider kum kalır. Asıl olan ülkemizin hedeflerinden sapmaması, milletimizin birliğine, beraberliğine sahip çıkmasıdır. Bugünkü seçimlerin en büyük mesajı işte budur. Her seçim bizim için yeniden doğuştur. Bizde aile kutsaldır. Aileye kimse dil uzatamaz, kadına şiddet bizde yasak, haramdır. Buna kimse tevessül edemez ve ümüğünü sıkar. Önümüzdeki dönemde milletimize ne söz verdiysek onu yapacağız. Yerine getiremeyeceğimiz hiçbir sözü vermeme prensibimize bağlı kalacağız." Konuşmanın ardından Beştepe'ye hareket eden Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde toplanan vatandaşlara hitap etti: “Bu millet sevilmez mi? Biz severiz. Kandil'dekiler sevmez, onların uzantıları sevmez ama biz severiz. İşte şu andaki tablo, sevgililerin tablosu. Resmi rakam, 320 bin kişi burada. Sizler bu görevi yine bizlere verdiniz. İnşallah, Türkiye Yüzyılı'nı beraber inşa ve ihyaya devam ediyoruz. Milletimizin bize verdiği sorumluluğun gereği olarak, kimseye kırgın, küskün, kızgın, öfkeli değiliz. Artık seçim dönemine dair tüm tartışmaları ve çekişmeleri bir kenara bırakarak milli hedeflerimiz, milli hayallerimiz etrafında birleşme, bütünleşme vaktidir. Bugün, rahmetli Menderes'in uğruna canını verdiği demokrasi ve kalkınma hamlelerimizin en üst seviyeye ulaşma günüdür. Bugün, rahmetli Özal'ın son nefesine kadar hep peşinde koştuğu büyük Türkiye hayalinin gerçeğe dönüşme sürecinin başlama günüdür. Bugün, rahmetli Erbakan'dan rahmetli Türkeş'e davalarına aşkla bağlı milletin tüm adamlarının mücadelelerinin gayesine ulaşma günüdür. Bugün, bizim 21 yıldır ülkemize kazandırdığımız eserlerin, milletimize yaptığımız hizmetlerin üzerine Türkiye Yüzyılı'nın müjdesini verme günüdür. İşte bunu sizlerle yapıyoruz, sizlerle yaptık.” Millet İttifakı'nın cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu ise sonuçların ardından yaptığı açıklamada "Hakkınızın yenmesine müsaade edemezdim etmedim. Ben bir kardeşiniz, dostunuz, amcanız her şeyden önce bu toprakların bir insanı olarak hakkınız için bolluk bereket içinde yaşayın diye mücadele verdim, vermeye de devam edeceğim. Her gün, her şeye zam gelirken, benim halkımın belinin bükülmesine gönlüm razı gelemezdi. Son yılların en adil olmayan seçim sürecini yaşadık. Devletin bütün imkanları bir siyasi partiye seferber edildi, bir adamın ayakları altına serildi. Bu ahlak ve hukuk dışı baskılara, yayılmak isteyen korku iklimine boyun eğmeden mücadele eden Millet İttifakı’nın genel başkanlarına, teşkilatlarına, seçmenlerimize, sandıklara sahip çıkan vatandaşlarıma teşekkür ederim. Sizlerden ricam var: Kendiniz için, evlatlarınız için, emekliler için, demokrasi mücadelesi vermeye destek verin." diye konuştu. İYİ Parti lideri Meral Akşener ise açıklamasında "Her bir insanımızın oyu bizim için çok kıymetli. Tüm kara propaganda, provokasyonlara rağmen milletimiz olgunluk ve zarafet içinde demokratik hakkını kullandı. Allah her bir vatandaşımızdan razı olsun. Milletimizin bize verdiği muhalefet görevini aynı düstur, ciddiyet ve seçmen velinimettir anlayışıyla yürüteceğiz. Her şeyden önce seçmen bizim için en halis ölçüttür. Bu mesajı bütün arkadaşlarımızla beraberce okuyacağız. Bizler CHP Genel Merkezi’ne gidiyoruz. Orada bir değerlendirme yapacağız. Bu bir süreç, bu bir süreç. 6 partiyi bir araya toplayan sayın Kılıçdaroğlu’ydu. Kendisini aday olarak destekledik ve çalıştık. 14 Mayıs’ta iki parti logosuyla ayrı seçime gitti. Bunların her biri süreç." dedi. TİP lideri Erkan Baş ise "Seçim sonucu ne olursa olsun… Hiçbir çaba boşa gitmedi, gitmeyecek. Mücadele devam edecek. Halkımızı, ülkemizi saltanat sevdalılarının, para babalarının keyfine teslim etmeyeceğiz. Örgütlü gücümüzü büyütecek, emekçileri birleştirecek, bu sömürü ve yolsuzluk düzenini yıkacağız. Mutlaka kazanacağız!" dedi. Yabancı liderler Seçim sonuçlarının belli olmasının ardından Recep Tayyip Erdoğan'a yabancı ülke devlet başkanlarından tebrik mesajları geldi. Azerbaycan, Rusya ve Katar Erdoğan'ı ilk tebrik eden ülkeler arasında yer alırken; KKTC, Ukrayna, Pakistan, Libya, Cezayir, Sırbistan, Özbekistan, Macaristan, Venezuela, Irak ve Ermenistan'ın da aralarında yer aldığı birçok ülke de tebrik mesajları paylaştı. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron , Erdoğan'ı Türkçe bir tweetle tebrik etti. ABD Başkanı Biden , Erdoğan'ı yeniden seçildiği için tebrik ederek NATO müttefikleri olarak küresel zorlukları aşmaya devam birlikte etmeyi istediğini vurgularken; Eski ABD Başkanı Donald Trump ise Erdoğan'ı kendi sosyal medya platformu Truth Social üzerinde paylaştığı mesaj ile kutladı.

29 May 2023

Özdağ'ın desteği bir kazanım mı, kayıp mı?

Zafer Partisi lideri Ümit Özdağ ve Millet İttifakı'nın cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu, bugün Zafer Partisi Genel Merkezi önünde, saat 11:30'da açıklamalarda bulundu. Ümit Özdağ, Kılıçdaroğlu ile bir mutabakat sağladıklarını, bunun sonucunda da 28 Mayıs'ta gerçekleşecek ikinci turda Kemal Kılıçdaroğlu'nu destekleyeceklerini duyurdu. Kılıçdaroğlu: Millet İttifakı'nın cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu "Oldukça verimli ve güzel bir toplantı gerçekleştirdik. Bir metin de hazırlandı. Türkiye'nin huzurlu bir ülke olması açısından, Türkiye'nin güçlendirilmiş parlamenter sisteme kavuşması açısından oturduk konuştuk. Ev sahipliği için başta Sayın Genel Başkan'a teşekkür ederim." dedi. Özdağ: Ümit Özdağ basın açıklamasında Türkiye'nin en önemli sorununun 13 milyon sığınmacı olduğunu ve vatanlarına geri yollanmaları gerektiğini belirterek "Bir ülke de 13 milyon sığınmacıyla ekonomisini, güvenliğini doğru çizgiye oturtamaz. Bundan dolayı 14 Mayıs'a giderken Türk halkından sığınmacıları vatanlarına geri yollamak için destek istedik. Numan Kurtulmuş'a sorduk. Bizden destek istediler. 'Sığınmacılar konusunda ne yapmayı düşünüyorsunuz' diye sorduk. Anlattıkları şey sığınmacıların ülkelerine göndermesini içermiyordu. Kemal Bey sığınmacıların vatanlarına dönmeleri gerektiğini söyledi. Zafer Partisi olarak Sayın Kılıçdaroğlu'nu ikinci turda destekleme kararı verdik." ifadelerini kullandı. Kurtulmuş'tan cevap: AK Parti Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş, Özdağ'ın ifadelerine "Sayın Ümit Özdağ'ın bugün yaptığı açıklamasında ifade ettiği 'Numan Kurtulmuş'un anlattığı şey sığınmacıların vatanlarına dönmesini içermiyordu' şeklindeki sözleri tamamen gerçek dışıdır. Hem başbaşa görüşmemizde hem de sonrasındaki ortak basın açıklamasında ifade ettiğimiz gibi hükümetimiz Suriyeli göçmenlerin güvenli ve gönüllü geri dönüşleriyle ilgili kapsamlı çalışmalarını hassasiyetle sürdürmektedir" sözleriyle cevap verdi. Bununla birlikte: Özdağ ayrıca "Birinci tüm seçmenlere çağrım şu: Eğer annelerinizden ve babalarınızdan aldığınız Türkiye'yi çocuklarınıza devretmek istiyorsanız, kızınız sokağa çıktığında endişelenmek istemiyorsanız, akşam 21.30'da oğlunuzu bakkala güven içinde yollamak istiyorsanız, 28 Mayıs'ta yapılacak seçimde 13 milyon sığınmacıyı vatanına yollayacak politikaya ve politikacılara destek verin ve Kılıçdaroğlu'na oy verin. Ülkenizin göçmenistan olmamasının tek yolu bu." dedi. Arka plan: Özdağ'ın Kılıçdaroğlu'nu destekleyeceği bir süredir konuşuluyordu. Zafer Partisi, Adalet Partisi, Ülkem Partisi ve Türkiye İttifakı Partisi'nin kurduğu ATA İttifakı, cumhurbaşkanı adayı olarak eski MHP Milletvekili Sinan Oğan'ı göstermiş, Oğan, Cumhurbaşkanlığı Seçimi'nin ilk turunda %5,17 oy almıştı. Oğan, ilk turun ardından seçimin ikinci turunda kimi destekleyeceklerini duyuracağını açıklamış, bundan bir süre sonra ise ittifak bileşenlerinden Adalet Partisi'nin lideri Vecdet Öz, ittifakın dağıldığını duyurmuştu. Öz, seçimin ikinci turunda Kılıçdaroğlu'nu destekleyeceklerini açıkladı. Sinan Oğan ise HÜDA-PAR'ın meclise 4 milletvekili soktuğu AK Parti'nin dahil olduğu Cumhur İttifakı'nın adayı Erdoğan'ı destekleyeceğini söyledi. Bu süreçte, Zafer Partisi lideri Ümit Özdağ ittifakın dağıldığını doğrularken Millet İttifakı'nın adayı Kemal Kılıçdaroğlu ile 3 kez görüştü. Görüşmelerin ardından bugün açıklama yapıldı. Özdağ, partisinin Kılıçdaroğlu'nu destekleyeceğini duyurdu. Mutabakat metninde ne vardı? Ümit Özdağ ve Kemal Kılıçdaroğlu'nun imzaladığı mutabakat metni kamuoyuyla da paylaşıldı. Metinde şu maddeler yer aldı: Anayasamızın ilk 4 maddesi ve 66. madde de yer alan Türk Vatandaşlığı konusundaki tanımı ve içeriği korunacaktır. 1924 yılında kurulan milli-üniter-laik devletten asla taviz verilmeyecektir. Bu değerlere bağlı kalınacaktır. Başta Suriyeliler olmak üzere tüm sığınmacılar ve kaçaklar en geç 1 yıl içerisinde ülkelerine geri gönderilecektir. Devletin varlığı ve bütünlüğünü hedef alan başta FETÖ, PKK, IŞİD olmak üzere bütün terör örgütleri ile etkin ve kararlı mücadele edilecektir. Terörle mücadele çerçevesinde, terörle bağlantısı hukuki kanıtlarla sabit olan mahalli idare yöneticileri yerine devlet görevlileri ataması uygulamasına yargı kararı çerçevesinde devam edilecektir. Terörle müzakere değil, mücadele edilecektir. Türkiye’nin milli ve üniter devlet yapısını hedef alan hiçbir siyasi ve hukuki düzenlemeye izin verilmeyecektir. Devletin bütün birimlerinde yapılacak görevlendirmelerde sadakat değil, liyakatin esas alınması sağlanacaktır Bütün yolsuzluklar ile hukuk çerçevesinde çok etkin bir şekilde mücadele edilecektir. Devletin vatandaşına karşı şeffaf olunması ve açık davranması konularında tam mutabakata varılmıştır. Ya bakanlıklar? Ümit Özdağ, kılıçdaroğlu ile görüşmesinin öncesinde Twitter'dan yaptığı paylaşımda "Söz ben İçişleri Bakanı olarak yollayacağım. Ancak sadece Suriyeliler değil Türkiye’yi dünyanın lunaparkı zanneden, kadınlarımıza cariye muamelesi yapan, sokaklarımızı uyuşturucu cennetine çeviren, selefi cihatçı örgütlenme yapan ve yılda 11 milyar dolarımızı yiyen herkes gidecek." ifadelerini kullanmıştı. Özdağ'ın bu paylaşımı Zafer Partisi'ne bakanlık verildiği iddialarını gündeme taşımış, imzalanan mutabakat metninde ise bakanlıklara ilişkin herhangi bir ifadeye yer verilmemişti. Sözcü gazetesinden Saygı Öztürk ise "Kılıçdaroğlu-Özdağ görüşmesi sonrası Zafer Partisi’nin alacağı bakanlıklar belli oldu. İçişleri Bakanlığı ve Kültür Bakanlığı yanı sıra TİKA ile Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı da Zafer Partisi’nde olacak" iddiasında bulundu. Özdağ ise dün katıldığı programda bakanlık konusunun seçimin ardından konuşulacağını söyledi. Kayyum maddesi tartışmaları: Mutabakat metninde yer alan " Terörle mücadele çerçevesinde, terörle bağlantısı hukuki kanıtlarla sabit olan mahalli idare yöneticileri yerine devlet görevlileri ataması uygulamasına yargı kararı çerçevesinde devam edilecektir" maddesi de tartışıldı. Gazete Duvar'dan Ceren Bayar'ın haberine göre, bu ifade ve ifadenin sonuçlarını değerlendirmek için; HDP ve Yeşil Sol Parti'nin yöneticileri bir araya geldi. HDP ve Yeşil Sol Parti yöneticilerinin bir açıklama yapıp yapmayacağına ilişkin bilgi verilmedi. Öte yandan Yeşil Sol Parti, cumhurbaşkanlığı seçimin ikinci turunda ilk turda olduğu gibi Kılıçdaroğlu’nu destekleyeceğini açıklamıştı. Yeşil Sol Parti, Kılıçdaroğlu ve Özdağ'ın görüşmesinin ardından yaptığı açıklamada "Halkımızdan, asla sandığa gitmemek gibi bir eğilimde olmamalarını, gitmelerini ve ısrarla bu rejimi durdurmak için çaba sarf etmelerini bu mücadeleye ortak olmalarını istiyoruz." ifadelerini kullandı. HDP Eski Eş Genel Başkanı Sezai Temelli, Cumhurbaşkanlığı ikinci tur seçimi için, “Boykot moykot yok. Sandığa gideceğiz faşizmi yıkacağız” dedi. HDP Parti Meclisi Üyesi Ahmet Saymadi, konuya ilişkin Twitter'dan yaptığı paylaşımda şu ifadeleri kullandı: "Milliyetçiler hem iktidar cephesinde hem de muhalefette pozisyon tuttu. İYİ Parti CHP’nin büyük ortağı, MHP ise AK Parti’nin büyük ortağı. Bunları bilerek Kemal Kılıçdaroğlu’nu destekledik. ATA İttifakı da ikiye bölünerek (iki eşit parçaya değil) yer tuttu. Bizim yerimiz sabit. Kemal Kılıçdaroğlu’nu kim desteklerse desteklesin, ülkeyi götüreceği yer Erdoğan’ın götüreceği yerden daha kötü olamaz. Kendi açımızdan Kemal Kılıçdaroğlu ilk turda da bitirse de güllük gülistanlık bir ortam beklemiyorduk, hâlâ da beklemiyoruz. Bu devletin belli kodları var. 'Ölümü gösterip sıtmaya razı ettiler' diyen olacaktır elbet. Ölüme çare yok, sıtmaya çare var. Aday çıkarmama kararı aldığımız günle bugün arasında bir değişiklik yok. Umarım Kemal Kılıçdaroğlu ikinci turda kazanır. En azından siyasi bir denge oluşur." Yeşil Sol Parti'den İstanbul milletvekili seçilen Sırrı Süreyya Önder de görüşme öncesinde "Sandıklara gitmemek tabii ki bir seçenektir, bir tutumdur. Tarihte de yeri vardır. Boykot bizim kendi geleneğimizde de yapılmıştır ama şu anda bu lüks sayılacak bir tutum olur. Çünkü ne sonuç üreteceği baştan belli bir tavır takınmış oluruz. Kendisinin taahhüt ettiği birtakım şeyler var. Yani örneğin bağımsız yargı bunu kendisi kamuoyu önünde defalarca deklere etti. Örneğin bizim arkadaşlarımızın cezaevinde boşuna yatıyor oluşunun ya da siyasi bir hınç alma duygusuyla yatıyor oluşunun altını kendisi çizdi. Dolayısıyla ağır bir sorumluluk aldı üzerine. Bunları yerine getirmek zorunda zaten bu ülkede değişim talebi de tam bu noktalarda en başta adaletsizlikten şikayet alanında odaklanıyor. Kılıçdaroğlu'nun bir hiyerarşik olarak önce şunu yapacağı, sonra bunu yapacağı ya da bunu yapmayacağı gibi bir şey ben öngöremem ama kesinlikle adalet bahsinden başlaması gerektiğini düşünüyorum." ifadelerini kullanmıştı. HDP ve Yeşil Sol Partiden yapılan açıklamada “Ülkemizde yaşanan sorunların temelinde demokrasi ve hukuk açısından evrensel ilkelere uymayan uygulamalar bulunduğunu uzun zamandan bu yana ifade ettik, etmeye de devam ediyoruz. Özellikle seçim hukuku ve halk iradesini, yerel demokrasiyi yerle bir eden kayyım politikaları bu uygulamaların başında gelmektedir. Halkın iradesini gasp eden kayyım atamaları demokrasi ve hukuk açısından kabul edilemez ve bu konudaki yaklaşımımız değişmezdir. Sayın Kılıçdaroğlu’nun bugün açıkladığı protokoldeki bu konuyla ilgili belirlemeler evrensel demokratik ilkelere aykırıdır” ifadeleri kullanıldı. Seçimdeki tutuma ilişkin açıklamanın ise bugün yapılacağı vurgulandı. Ya ittifak bileşenleri? Millet İttifakı'nda yer alan partilerden Gelecek Partisi ve DEVA Partisi'nin üyeleri, Zafer Partisi'nin Kılıçdaroğlu'na desteğini açıklamasının ardından bu tavra tepki gösterdi. Parti üyeleri "kazanmak için her yol mübah değildir" ifadeleriyle açıklamalarda bulundu.

25 May 2023