Berrak zihinler için yalın, zengin, bağımsız bir Türkçe dijital medya üyeliği.
Ücretsiz Kaydol →Enes Köse
https://aposto.com
Sürekli bir kriz hâlinin beklenen bir sonu ve yeni başlangıçları ertelediği Türkiye için 2025 neye benziyor? Küçük bir azınlık dışında, çoğumuz için geleceğin parlak olduğunu söylemek büyük bir kandırmaca olur.
Son dönemde her şeyi "deneyimleme" arzusundaki iştahlı talebi, depresif bir haz duygusuyla birlikte okuyabileceğimiz pek çok örnek görüyoruz. Hiç gidilmeyecek yerlere yönelik turistik meraktan farklı yemekler ve mekanlara duyulan aşırı ilgiye kadar uzanan, sonu gelmez ve tatmin olmaz bir tüketim arzusunun içinde yaşıyoruz.
Yönetmen Burak Çevik, 1980 darbesine giden yolun köşe taşlarından Bahçelievler Katliamı'ndan esinlenen "Hiçbir Şey Yerinde Değil" ile katliamı seyirlik bir kompozisyona oturtuyor. Film, kurban ve faillerin aynı şiddet döngüsünde eşitlendikleri darbe sonrası anlatısının da bir yankısını perdeye aktarıyor.
“Çürüme” retoriği, aslında hiç varolmamış bir geçmişe yönelik nostaljik özlemlere dokunarak gerçek nedenlerin üstünü örten muhafazakar anlatıyı da besliyor. Böylece gerçek nedenler yerine birtakım ahlaki çıkmazlar öne çıkarak, çözümün hayalî bir geçmişte olduğu fikri yayılıyor.
Bir zamanlar “Z kuşağı gümbür gümbür geliyor” nidalarıyla karşılanan nesil ne oldu da muhafazakarlaştı? İnternetin çeşitli köşelerinde ortaya çıkan ve saldırgan nihilizm, öfke, acı, hınç ve öz-nefret gibi duyguların baskın olduğunu gördüğümüz bu örüntü, genç erkekliğin yüzlerinden birisi.
Bayramda "İstanbul’un yaşanmaz hâle geldiğinden" başlayan yakınmalar, toplu taşımanın ücretsiz olmaması gerektiğine yönelik şikayetlerle devam ediyor. Peki burada esas problem ücretsiz ulaşım mı, yoksa bir çocuğun “İstanbul rüyasına” ortak olabilmek için ücretsiz ulaşım gibi bir istisna hâlini beklemek zorunda kalması mı?
Baby Reindeer’ın karakterleri kendilerine verilen sınırların ötesinde yaşayıp çekilmiyor, aksine bambaşka insanlık hâllerinin çeşitlemelerini sunan modern bir trajedinin kahramanları olarak karşımıza çıkıyorlar
İçinde yaşadığımız dünya, bizi yerini yönünü kestiremediğimiz bir hızın ortasında mücadeleye sevk ediyor. Bir noktada belki de önemsiz şeyleri kaçırmamak için koştururken daha sahici kayıplar verebileceğimizi fark etmek gerekiyordur.
İnternette gezinirken engelli bir bireyin ya da yalnız başında tatile çıkmış bir kadının gönderisinin altında insanların nefret kustuğuna rastlamak artık sıradan bir vaka. Gelinen noktada sosyal medya kamusal niteliğini kaybetmeye başlarken, arkasında bir enkaz bırakmış gibi görünüyor. Çevrimiçi zorbalık ve onun etrafında oluşan yeni profiller de bu enkazın içinden filizleniyor.
Deprem bölgesinde eşi benzeri görülmemiş bir yıkımın ortasında, yalnız ve çaresiz kalmış insanlar neden duvarlara yazı yazdı?