aposto-logoÇarşamba, 31 Mayıs 2023
aposto-logo
Çarşamba, Mayıs 31, 2023
Aposto Üyelik

Deniz Kaptan

Deniz Kaptan
Yazar @ Spektrum

LATEST STORIES

New York’ta tarihi gün: Donald Trump duruşması

Geçtiğimiz yılın sonunda 2024 seçimleri için adaylığını ilan eden eski ABD Başkanı Donald Trump, jürinin kararıyla açılan soruşturma doğrultusunda salı günü hakim karşısına çıkmak üzere pazartesi davanın gerçekleştiği New York’a gitti. Daha önce batan birçok şirket ve şüpheli çıkar ilişkileri güttüğü siyasi isimlerle ilgili gelen suçlamalar sonuçsuz kaldıktan sonra Trump, Amerikan siyasi tarihine hakkında ceza davası açılan ilk eski Başkan olarak geçecek. Peki bugünkü davanın konusu ne, süreç nasıl gelişti ve daha önemlisi, bu dava Trump’ın 2024 adaylığı konusunda ne anlama geliyor? Devam eden dava Trump’ın adaylığı için engel mi, avantaj mı, dezavantaj mı olacak? Uzun davalar listesi Trump'ın kariyeri boyunca hakkında yapılan hukuki işlemlerin sayısı 4 bini buldu. Özellikle başkanlık süresinin bitimi sonrasında 6 Ocak ‘ Save America ’ mitinginin Kongre baskınına yol açması ve Florida’daki evinde Oval Ofis’i teslim ederken geri vermesi zorunlu 15 kutu resmi evrak bulunması, hakkında oldukça kritik hukuki işlemlerin başlatılmasına sebep oldu. Bu iki kritik davada soruşturmalar özel yetkili uzman olarak atanan eski başsavcı Jack Smith’in başkanlığında devam ederken, bugünlerde gündeme oturan Trump davası bambaşka bir konuyu irdeliyor. Trump’ın gelişmelere tepkisi ise, uzun bir zamandır olduğu gibi, " Demokratların cadı avının bir parçası " demek oluyor. "Sus parası davası" ABD’de bir kişinin bir konu hakkında konuşmaması için rüşvet vermek suç sayılmıyor, ama Trump’ın davası " sus parası davası " olarak nam salmış durumda. Trump’ın, eski yetişkin film oyuncusu Stephanie Clifford veya sahne adıyla Stormy Daniels’a yaptığı 130 bin dolarlık sus payı ödemesinin şirket gideri olarak gösterilmesi iddiasıyla başlayan soruşturma süreci, Trump hakkında dava açılması kararına vardı. Sus parası, Trump’ın bir önceki seçim kampanyası sırasında, Clifford’la 2007 yılında yaşadıkları ilişkiyi saklamak için ödenmişti. Suç duyurusunda bulunma kararı alan New York Şehri Bölge Savcısı Alvin Bragg, soruşturma aşamasında kanıtların toplanması ve incelenmesi için bir jüri kurdu. Ödemenin şirket üzerinden, yasal ücret olarak kayda geçilmesi kayıtlarda sahtecilik suçuna işaret ediyor. Kurulun görevi de kanıtları toplayarak bu konuyu netleştirip suçlama olup olmamasına karar vermek. Sonlandırılan iddianame ise dünkü duruşmaya kadar mühürlü kaldı. Clifford'dan yıllar sonra açıklama Trump ile arasında geçen ilişkiden sonra sus payı ödenerek tehdit edilen Clifford, dava süreciyle birlikte daha detaylı açıklamalar vermeye başladı. Trump’a karşı dava açılmasını " muazzam ve destansı " olarak nitelendiren Clifford’ın, 2011'de Tabloid Magazine’e 15 bin dolar karşılığında verdiği röportajı yayımlanmamış, 2018 yılında, yani Trump Beyaz Saray'dayken basın mensuplarına yaptığı açıklamayla bugün dava konusu olan hikâyenin ilk detaylarını vermişti. CNN'in aktardığına göre, Clifford için en büyük değişikliklerden biri, dava süreci başladığından beri doğrudan Trump tarafından tehdit ediliyor olması. Trump dün hakim karşısındaydı Manhattan Ceza Mahkemesi binasından girdiği andan itibaren gözaltına alınan Trump, hazırlanan ve mühürlü tutulan iddianame doğrultusunda yöneltilen 34 ayrı suçlama hakkında kendini savundu. Duruşmadan sonra New York’tan Florida’daki evine dönen Trump akşam saatlerinde açıklama yaptı. Adeta bir miting konuşmasına çevirdiği açıklamasında, bir önceki seçimlere Rusya’nın etkisiyle Cumhuriyetçilerden oy çalındığından, Georgia seçimlerinde yapılan hileden, ABD’nin enerji bağımsızlığını 6 ay içinde kaybedeceğine kadar gerçekdışı ve aksi kolayca kanıtlanabilir birçok konuda beyanda bulundu. Davanın 2024 seçimlerine etkisi Öncelikle, ABD anayasasına göre başkanlık yarışına girme ve seçilme koşulları arasında temiz sicil mecburiyeti olmadığını belirtmek gerekiyor. Dolayısıyla teknik olarak bu dava süreci Trump’ın 2024 seçimlerine aday olmasına engel değil. Bu sebeple asıl önemli soru, bu dava sürecinin Trump’ın adaylığını nasıl etkileyeceği üzerine. Üç ana ihtimal var. Siyasetçiler arasında örneğini çok kez gördüğümüz, mahkeme, hapis cezası gibi hukuki işlemlerin siyasetçiyi seçmen gözünde mağdur göstererek desteğin artması veya bu davanın ve devam eden diğer davaların içeriğinden ötürü ortaya çıkacak yeni kanıt ve suçlamalardan dolayı desteğin azalması. Öte yandan, kendini Cumhuriyetçilerin adayı ilan eden Trump, henüz parti içinde kesinleştirilmemiş bir konuda iddiada bulunuyor. Dolayısıyla önümüzdeki süreçte Trump resmi başkanlık adaylığını bağımsız aday olarak yapabilir. Bu durumda iki partili Amerikan siyaseti ve seçimleri hesaba katıldığında kendisinin çok bir şansı olmayacaktır. Minnesota Üniversitesi Siyaset Bilimi departmanında Amerikan siyasi davranışları alanında uzmanlaşan bir doktora öğrencisinden aldığım bilgilere göre, son yıllarda yapılan araştırmalar Trump destekçisi olan ve/veya aşırı sağcı olan Cumhuriyetçilerin Trump’la ilgili her türlü suçlamayı görmezden geldiğini ve dava sürecini " liberal elitlerin " Cumhuriyetçileri cezalandırma çabası olarak gördüğünü bulmuş. Öte yandan, Trump destekçisi olmayan Cumhuriyetçiler " kural takip eden " karaktere sahip olarak bulunmuş. Dolayısıyla bu dava sürecinden etkilenme ihtimali olan grup bu ikinci grup. " Cadı avının kurbanı " olduğunu belirten Trump’ın bu tarzı ve seçimlere yönelik ilk mitingini aşırı sağcı ve Trump destekçilerinin çoğunlukta olduğu Texas eyaletinin Waco Şehrinde yapması, şimdilik bu stratejiye ve kendi destekçileriyle aşırı sağcı seçmenlere güvendiğini gösteriyor. Öte yandan, Amerikan siyasetinde var olan iki partili sistem ve uzun süredir devam eden polarizasyonu hesaba katarsak, Trump destekçisi olmayan Cumhuriyetçilerin bu dava sürecinden dolayı Demokratlara oy vermesi de büyük bir trend olmayacak gibi duruyor. Bu tahminlerde tabii ki henüz açıklanmayan ama Joe Biden olacağı tahmin edilen Demokrat aday ve kendisinin takip ettiği kampanya da önemli birer faktör olacaktır. Yine en önemli yarış, ABD’nin çekişmeli seçim bölgelerinde yaşanacak, ama eğer Trump bağımsız aday olursa yarışmanın çoğu Demokrat ve Cumhuriyetçi aday arasında gerçekleşecek.

05 Nis 2023

NATO genişlemesi ve vetolar: Ne olacak?

Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin ardından geçtiğimiz yıl 18 Mayıs’ta Finlandiya ve İsveç, NATO üyeliği için başvuru dilekçelerini sunmuştu. Her iki ülke de kendi siyasi ortamında süren NATO ve anti-NATO tartışmalarının ardından başvurmaya karar verip, iki üye ülkenin vetosuyla karşılaşmıştı: Türkiye ve Macaristan. Bu yazımda, Finlandiya ve İsveç’in NATO adaylık süreçlerini, Türkiye ve Macaristan’ın veto kararı sebeplerini ve Finlandiya-İsveç-Türkiye arasında geçtiğimiz haftalarda gerçekleşen diplomatik gelişmeleri aktaracağım. Başvuru sebepleri 5'inci madde NATO, Ukrayna işgalinin başlamasından bir ay sonra gerçekleştirilen olağanüstü durum toplantısının sonunda, Rusya’nın şiddetine karşı savunma planını aktive ettiğini açıklamış; önleyici, orantılı ve tansiyonu yükseltmeyecek önlemler alınacağını belirtmişti. 18 Mayıs’ta iki ülkenin de dilekçelerini sunmasının ardından 29 Haziran’daki Madrid Zirvesi’nde ise NATO üye ülkeleri iki ülkeyi de resmî olarak birliğe davet etmişti. Böylece uzun yıllar boyu sürdürdükleri tarafsızlık politikasını sonlandırma kararı alan Finlandiya ve İsveç, NATO’nun 5'inci maddesi olan herhangi bir üyeye düzenlenen saldırının NATO tarafından karşılık göreceği güvencesini elde etmek için ilk adım atmış oldu. Yeni Stratejik Konsept: NATO genişliyor Madrid Zirvesi'nde öne çıkan başlıklar arasında Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya katılmasının yanında, ‘ Yeni Stratejik Konsept’ vardı. Birliğin önümüzdeki dönemde yeni tehlike ve tehditleri nasıl karşılayacağını konu alan konsept, Rusya’nın saldırganlığının yanı sıra, Çin devletinin potansiyel tehditlerini ve Rusya-Çin işbirliğini yeni dönemin potansiyel tehlikeleri arasında sayıyordu. Bu bağlamda üye ülkelerde kaynak kullanımını ve askeri görünürlüğü de artırmayı sağlayacak yeni mevzilenmeleri detaylandırıyordu. Öte yandan, NATO tarihinde ilk defa Avustralya, Japonya, Yeni Zelanda ve Güney Kore'nin de NATO Zirvelerine katılması öngörülüyordu. Madrid Zirvesi, NATO’nun her anlamda genişlemesine yönelik bir mantık sunuyordu. Finlandiya ve İsveç’in üyeliği de bir yandan Rusya ile yakın zamana kadar sürdürdükleri diplomasi, öte yandan yine komşularına karşı güvenlikleri için geliştirdikleri silah ve savunma teknolojileri açısından NATO için önem taşıyor. Macaristan Başbakanı Victor Orbán ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ise benzer bir stratejiyle, olağanüstü bir durumda veto haklarını kullanarak bazı uluslararası kurum ve ülkelere baskı uygulamayı hedefliyor. Macaristan, AB ve hukukun üstünlüğü tartışmaları Parlamento oylamasının Mart sonunda yapılacağı tahmin edilen Macaristan’da, Orbán ve lideri olduğu Fidesz partisinin üyeleri, genişleme konusunda " yapılması gereken ciddi görüşmeler " olduğunu belirtmişti. Orbán ve partisinin süreci uzatmadaki amaçlarından birinin Finlandiya ve İsveç’in AB içinde Macaristan’ın hukukun üstünlüğü konusundaki eleştirilerini geri çektirmek olduğu anlaşılıyor. Bu eleştiriler sadece sözde kalmıyor, örneğin Macaristan’ın AB Covid-19 Kurtarma Fonu’ndan alabileceği 5 milyar 800 milyon avroluk hibeyi de engelliyor. Şubat ayında bu konuda açıklama yapan üst düzey AB yetkilileri, " Macaristan’ın hukuki temellerini kısa zamanda iyileştirmesi " şartını ileri sürerek fondan yararlanılabileceğini belirtti. Dolayısıyla Orbán, hükümeti ile ülkenin itibarı ve ekonomik açıdan önemli bir gelir kaynağı sağlayabilecek fonu elde etmek için Finlandiya ve İsveç’e baskı uyguluyor. Orbán, uzun dönemde daha faydalı işbirliklerini Rusya için riske attığı yönünde eleştiriliyor. AB ve NATO’ya şantaj uygulamanın ters etki yaratabileceğinin de altı çiziliyor. Türkiye, Finlandiya, İsveç ve terörle mücadele tartışmaları Türkiye ise bir başka konuda iki ülkeye baskı uyguluyor. İki ülke dilekçelerini sunmadan üç gün önce Cumhurbaşkanı Erdoğan konuyla ilgili konuşmuş ve Avrupa’nın gündemine oturan " Şu anda İsveç ve Finlandiya ile ilgili gelişmeleri takip ediyoruz ama olumlu bir düşünce içinde değiliz. Yunanistan’la ilgili NATO konusunda yanlış yaptı bizden önceki yönetimler… Bu konuda ikinci bir yanlışı Türkiye olarak işlemek istemiyoruz ." ifadelerini kullanmış, Finlandiya ve İsveç’in " terör örgütleri için bir nevi misafirhane " olduğu gerekçesini sunmuştu. Stockholm’de protestolar Erdoğan’ın ifadeleri üzerine, Ocak ayında İsveç’te Erdoğan karşıtı protestolar başladı. İsveç polisi, Türkiye Başkonsolosluğu’nun önünde Kur'an yakılmasına izin verdi. Erdoğan’ı temsil eden bir kukla sokak lambasına asıldı. Bir grup, kuklayı asmakla " İtalya’nın faşist savaş suçlusu Benito Mussolini’nin asılmasını " hatırlatmak istediklerini belirtti. Protestolar sırasında " 130 civarında teröristi bize vermeniz lazım dedik. Maalesef yapamadılar ." diyerek hâlâ gelişme olmadığını belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan’a cevaben Finlandiya Dışişleri Bakanı Pekka Haavisto, kendilerine bir iade listesinin ulaşmadığını, bu açıklamanın " Son birkaç gündür yaşananlara tepki " olduğunu belirtti. NATO gözetiminde üçlü muhtıra Öte yandan, ilerleyen dönemde Türkiye, Finlandiya ve İsveç, üçlü muhtıra imzalayarak terörle mücadele ve yasal terör örgütü kavramlarını ortak bir zemine oturtma yolundaki ilk yasal adımı atmış oldu. Muhtıranın bazı çarpıcı ifadeleri arasında Finlandiya ve İsveç’in YPG/PYD terör örgütlerine ve FETÖ’ye destek sağlamayacağı, PKK'NIN terör örgütü olarak kabul edilip, bağlantılı diğer örgütler dahil aktivitelerinin engelleneceği gibi maddeler var. Bundan sonraki süreçte her iki devletin de imzalanan muhtıraya paralel şekilde yasa değişikliğine gidip gitmeyeceklerini gözlemleyeceğiz. Devletler arası bir anlaşma imzalanmış olsa da hâlâ gerekli yasal düzenlemelerin parlamento onayından geçmesi ve uygulamaya konması gerekiyor. Finlandiya’ya veto kalktı, İsveç beklemede 8 Mart’ta Orbán, 17 Mart’ta Erdoğan, Finlandiya için vetolarını çektiklerini açıklarken, iki lider de İsveç’ten hâlâ yapıcı değişiklikler beklediklerine işaret etti. Geçtiğimiz hafta günü Finlandiya Cumhurbaşkanı Sauli Niinistö ile ortak basın toplantısı yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan, " Finlandiya’nın üçlü muhtıradaki taahhütlerini yerine getirmek için samimi ve somut adımlar attığını " belirtirken Niinistö, " İsveç olmadan Finlandiya’nın NATO üyeliği bitmiş sayılmaz. " diyerek iki ülkenin beraber katılımının altını çizdi. Öte yandan Erdoğan, " İsveç’teki çirkin eylemi " hem Müslümanlara hem de temel hak ve özgürlüklere saygı duyan herkese yapılmış bir hakaret olarak değerlendirirken, İsveç’in NATO başvurusuna destek verilmeyeceğinin altını çizdi. Şimdilik İsveç ve Finlandiya’nın ortaklıkları, NATO yolunda ayrılmış oldu. Eğer diplomatik yeni bir hamleyle Erdoğan hükümetinin kararı değiştirilmezse, İsveç güvenlik politikalarını yeniden düzenlemek durumunda kalacak. Üye olmamasına rağmen Ukrayna’ya gösterilen hassasiyetin önümüzdeki süreçte İsveç için de gösterildiğini ve ülkenin zirvelere davet edildiğini görebiliriz.

22 Mar 2023

20 years of destruction and earthquake diplomacy

After the February 6 earthquakes that caused devastation in 10 cities in Turkey, inadequacies and problems persist both in the earthquake zone and in diplomacy. In this article, I will focus on positions that contrast with the social support Turkey has received from other countries, especially the statement made by Belgian Prime Minister Alexander De Croo on February 12. If the devastation caused by the earthquake and the despair we find ourselves in as a society indicate that the 20-year AK Party government has ignored one of the most important phenomena in the geography of our country, the recent developments in diplomacy show how isolated Turkey has become in the world arena at the state level. "The EU is overcrowded. So, good deals should be made with Turkey" Speaking two days after the earthquake, European Commission President Ursula von der Leyen said: "We are now racing against time to save lives. Turkey and Syria can count on the EU." Two hours after the first earthquake, the EU Civil Protection Mechanism deployed search and rescue teams, tents and mattresses, and €3 million in emergency humanitarian aid to improve government response. Speaking on a television program a few days after the earthquake, Belgian Prime Minister De Croo emphasized that 5.5 million people were displaced in Turkey and Syria, and that they needed to make "good deals" with Turkey in order to prevent a new wave of migration to Europe. The statements of Prime Minister De Croo raised suspicion at a time when there was a sense that the EU and its member states were moved by humanitarian sentiments and values, as they acted immediately after the earthquakes. AP Noting that the EU has become even more crowded after the refugees from Ukraine, De Croo's idea of preventing a new wave of migration and reaching an agreement to keep migrants in Turkey has a basis in fact. Since the readmission One of the -good- deals hinted at by Prime Minister De Croo was the EU-Turkey negotiations in 2015-2016, whereby Syrian refugees would stay within Turkey's borders and Turkey would receive €3 billion from the EU to provide the necessary assistance and conditions for the refugees. Despite promises, such as a new Customs Union agreement and EU visa liberalization for Turkish citizens, we did not see any progress other than the funding for refugees. This statement by the Belgian Prime Minister days after the disaster is not only ill-timed, but also a severe consequence of the AK Party government's past foreign policy. In other words, we see that the decisions made by Western states to prioritize their own regional and national interests by instrumentalizing human rights, which were accepted by the AK Party government to save the day, are now being proposed to AK Party again, under more difficult conditions. Fast and easy visa On the other hand, Turkish citizens living in EU member states or in the UK may be able to bring relatives who lost their homes in the earthquake to their home country. In some countries, citizens are pressing for visa facilitation for Turkish and Syrian earthquake victims. As BBC Turkish correspondent Yusuf Özkan reports from The Hague, Germany and Belgium, two of the countries with the highest number of Turkish citizens in Europe, are planning a "fast-track" visa process for earthquake victims that will not be as quick and easy as it should be. One of the biggest problems is that the number of documents normally required for a Schengen visa has not been reduced and earthquake victims' documents have been buried under the rubble. Petitions to parliament in the UK Another interesting case on the visa issue comes from the United Kingdom. In the immediate aftermath of the earthquake, parliament was flooded with petitions for privileges for Turkish and Syrian citizens. While some petitions with general statements such as "The government should launch an emergency program for citizens affected by the earthquake in Turkey and Syria" were rejected, others were accepted and posted on the parliamentary website for signatures. One of the most signed petitions proposes to "create a Turkish Family Program visa for people made homeless by the earthquake." The petition was spearheaded by a Turkish man who lost many family members in the earthquake and is trying to bring his 16-year-old cousin to the UK with him. At the time of writing, 76,404 of the 100,000 signatures needed to submit the petition to the government have been collected. While a domestic solution for the thousands of citizens who have lost their homes in the 10 cities is an ideal scenario, the week-long stalemate of the state organization and the government’s failure to solve such an urgent and massive problem are discouraging. Citizens looking for alternatives are unable to obtain the necessary documents for visas in the countries where their relatives live. Although the fear of a "migration wave" seems unlikely in the current situation, if Turkish foreign policy had been better managed, visa facilitation for Turkey could have been achieved by removing some of the documentation requirements, just as it was done for Ukraine after the war.

21 Şub 2023

20 yıllık yıkım ve deprem diplomasisi

6 Şubat günü arka arkaya yaşanan depremler sonucu 10 ilimizi etkileyen yıkımın ardından hem deprem bölgesinde hem de diplomaside yetersizlikler ve problemler devam ediyor. Bu yazıda Türkiye’nin diğer ülkelerden gördüğü toplumsal destekle zıtlık yaratan pozisyonlara, özellikle Belçika Başbakanı Alexander De Croo’nun 12 Şubat günü yaptığı açıklamaya değineceğim. Deprem sonucu oluşan yıkım ve toplum olarak kendimizi içinde bulduğumuz çaresizlik 20 yıllık AK Parti iktidarının ülkemiz coğrafyasında en önemli olgulardan birini görmezden geldiğine işaret ediyorsa, diplomasideki son gelişmeler de Türkiye’nin devlet seviyesinde uluslararası sistemde ne kadar yalnızlaştırıldığını gösteriyor. "AB aşırı kalabalık. Bu nedenle Türkiye ile iyi anlaşmalar yapılmalı" Depremden iki gün sonra açıklama yapan Avrupa Birliği Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, "H ayat kurtarmak için şu anda zamanla yarışıyoruz. Türkiye ve Suriye AB’ye güvenebilir." dedi. İlk depremden iki saat sonra, AB Sivil Koruma Mekanizması kapsamında bölgeye arama-kurtarma ekipleri, çadır ve yatak ve devletin müdahalelerini geliştirmek için de 3 milyon avroluk acil insani yardım sağlandı. Depremden birkaç gün sonra bir televizyon programında konuşan Belçika Başbakanı De Croo ise, Türkiye ve Suriye’de 5 buçuk milyon insanın evsiz kaldığını vurgulayarak Avrupa’ya doğru yeni bir göç dalgası oluşmasına karşın, şimdiden Türkiye ile " iyi anlaşmalar " yapılması gerektiğini belirtti . Depremlerden hemen sonra harekete geçen AB ve üye ülkelerin insani duygular ve değerlerin etkisinde oldukları hissiyatı varken Başbakan De Croo’nun ifadeleri şüphe yarattı. AP Ukrayna'nın işgali dolayısıyla kabul edilen mültecilerden sonra AB’nin daha da kalabalıklaştığını belirten De Croo’nun, yeni bir göç dalgası oluşmasını engelleme ve göçmenlerin Türkiye’de kalması için anlaşmaya gitme fikri tabii ki bir temele dayanıyor. Geri kabulden bugüne Başbakan De Croo’nun ima ettiği -iyi- anlaşmalardan biri, 2015-2016 yıllarında AB-Türkiye arasında görüşmeler sonucu Suriyeli mültecilerin Türkiye sınırları içinde kalmasını ve Türkiye’nin mültecilere gereken yardımı ve koşulları sağlayabilmesi için AB’den 3 milyar avro almasını öngörüyordu . Gümrük Birliği anlaşmasında yenilikler ve Türk vatandaşlarına AB vize serbestisi gibi vaatler de sunulmasına karşın, mülteciler için alınan fon dışında bir gelişme gözlemlememiştik. Felaketten günler sonra Belçika Başbakanı’nın yaptığı bu açıklama zamanlama açısından oldukça yanlış olmakla beraber AK Parti hükümetinin geçmiş dış politikasının da ağır bir sonucu olarak karşımıza çıkıyor. Diğer bir deyişle, Batı devletlerinin insan haklarını araçsallaştırarak kendi bölgesel ve ülkesel çıkarlarını öncelediği, AK Parti hükümetinin de günü kurtarma amaçlı aldığı kararların bugün daha zor koşullar altındayken kendisine tekrar önerildiğini görüyoruz. Hızlı ve kolay vize imkanı Öte yandan, AB üye ülkelerinde veya Birleşik Krallık'ta yaşayan Türk vatandaşlarının depremden dolayı evini kaybetmiş akrabalarını yaşadıkları ülkeye getirtme ihtimali söz konusu. Bazı ülkelerde vatandaşlar tarafından Türk ve Suriyeli depremzedeler için vize kolaylaştırılması yapılması için baskı oluşturuluyor. Lahey’den bildiren BBC Türkçe muhabiri Yusuf Özkan’ın haberine göre, Avrupa’da en çok Türk vatandaşının yaşadığı ülkeler arasında olan Almanya ve Belçika’nın depremzedeler için planladığı "hızlı vize" süreci, gerektiği kadar hızlı ve kolay olmayacak. En büyük sorunlardan biri, Schengen vizesi için normalde istenen evrakların sayısının düşürülmemesi ve depremzedelerin belgelerinin de enkaz altında kalmış olması. Birleşik Krallık'ta parlamentoya sunulan dilekçeler Vize imkanı konusunda bir başka ilgi çekici olay ise Birleşik Krallık'tan. Depremin hemen ardından parlamentoya Türk ve Suriye vatandaşlarına ayrıcalık sağlanmasıyla ilgili dilekçeler yağmaya başladı. " Hükümet, Türkiye ve Suriye'deki deprem bölgesinden etkilenen vatandaşlar için bir acil durum programı başlatmalı " gibi genel yargılar içeren dilekçeler reddedilirken bazıları kabul edilip imzalanması için parlamentonun internet sitesinde yayınlanmakta . Dilekçeler içinde en çok imzalananlardan biri, " Deprem nedeniyle evsiz kalan insanlar için Türk Aile Programı vizesi oluşturulmasını" öneriyor. Dilekçenin yayılmasına öncü olanlardan biri de depremde ailesinden birçok kişiyi kaybeden, tek başına kalan 16 yaşındaki kuzen çocuğunu Birleşik Krallık'a yanına getirmeye çalışan bir Türk oldu . Bu yazının yazıldığı tarihte dilekçenin hükümete sunulması için gereken 100 bin imzadan 76 bin 404’ü tamamlanmış gözüküyor. 10 ilde yaşanan yıkım sonucu evini kaybeden binlerce vatandaş için ülke içinde bir çözüm bulunması ideal bir senaryo olmakla beraber, devlet organizasyonunun ve hükümetin bir haftadır içinde bulunduğu tutuk durum, böylesine acil ve büyük bir sorunu çözemedi. Alternatif yollar arayan vatandaşlar ise akrabalarının yaşadığı ülkelerin vizeleri için gerekli belgeleri sağlayamıyor. " Göç dalgası " şeklinde ifade edilen korku bugün gördüğümüz tabloda muhtemel gözükmese de Türk dış politikası daha iyi yönetilmiş olsaydı tıpkı savaştan sonra Ukrayna için yapıldığı gibi Türkiye içinde vize kolaylığı, bazı belge şartlarının kaldırılmasıyla gerçekleştirilebilirdi.

16 Şub 2023

ABD gündemi: Irkçılık ve polis şiddeti

Ocak ayında ABD gündeminde polis şiddeti dolayısıyla hastaneye kaldırılıp üç gün sonra hayatını kaybeden 29 yaşındaki Tyre Nichols vardı. Tennessee eyaletindeki Memphis şehrinde 7 Ocak günü polis tarafından durdurulan Tyre Nichols, polis memurlarının açıklamasına göre "t ehlikeli araç kullandığı için " durduruldu, fakat motorundan inip kaçmaya çalıştığı için gözaltına alındı. Memphis otoritelerinin sonradan yayınladığı görüntüler, olay sırasında polis memurlarının Nichols’ı ağır bir şekilde darp ettiğini gösteriyordu. Bu yazımda, olayla ilgili polislerin soruşturma süreçlerini ve 2020 yılında George Floyd’un öldürülmesinden bu yana polis şiddetinde gözlemlenen artışı konu alacağım. Sistematik ırkçılık ABD'de siyasi, sosyal ve ekonomik anlamda ayrımcılığa uğrayan farklı gruplar mevcut. Bunların içinde sistematikleşmiş ayrımcılığa uğrayan en büyük gruplardan biri ise siyahlar. ABD'nin siyasi tarihinde, demokrasi ve insan hakları anlayışının daha kapsayıcı olması için belli dönemlerde hükümeti ve eyalet otoritelerini zorlayan Afro-Amerikan kökenli halk, ülkede hala sistematik olarak ayrımcılığa uğruyor. Çoğu ABD şehri yapısı gereği ekonomik ve sosyal olarak beyaz ve siyah Amerikalıları birbirinden ayırırken, siyahlar belediye başkanlığı, polis amirliği ve senato gibi yerel ve federal düzeydeki otoritelerde de temsil edilme şansını nadiren bulabiliyor. En çarpıcı ayrımcılık göstergelerinden biri de polis şiddetine uğrayan vatandaşların çoğunun Afro-Amerikan kökenli olması. Video kaydı soruşturmaya yol açtı Shelby Başsavcılığı video kaydının paylaşılmasını " kamunun anlaşılabilir bir isteği" olarak değerlendirdi. Böylece kayıtta hem şiddeti uygulayan hem de şiddet uygulamamasına rağmen iş arkadaşlarını izleyen polis memurları olduğu da açıkça görüldü. Nichols ailesinin avukatı, video kaydının 1991'de Los Angeles şehrinde polis şiddetine uğrayan Afro-Amerikan kökenli Rodney King’in görüntülerine benzerliğinin altını çizdi. Soruşturma sürecinde de ayrımcılık belirtileri Kaydın ortaya çıkmasından sonra Nichols'ı darp ettiği görülen iki polis memuru için soruşturma açılırken beş polis memuru kovuldu ve tutuklandı. Tutuklanan beş eski polis memurunun da Afrika kökenli olması, öte yandan olay yerinde şiddet uygulayan beyaz Amerikalı polis memuru Preston Hemphill’ın soruşturma devam ederken sadece görevden alınması dikkat çekti. George Floyd sonrası polis şiddeti 2020'de Minnesota eyaleti, Minneapolis şehrinde polis şiddeti sonucu hayatını kaybeden George Floyd’un ardından birçok şehirde protestolar düzenlenmiş, Black Lives Matter (Siyahların Yaşamları Değerlidir, BLM) isimli sivil toplum hareketi öne çıkmıştı. Öte yandan, Floyd’un ölümünün ardından Minnesota Belediye Meclisi’nden dokuz üye, Minneapolis Polis Departmanı'nın bütçesinin azaltılması ve var olan polis departmanının " güvenliği geliştirmek için yeni, dönüştürücü bir model " ile reform edilmesi için önemli adımlar atmakta kararlı olduklarını belirtmişti. Yerel medyanın geçen seneki haberine göre azalan bütçe, iki yıl içinde pandemi ve yeni işe alımlar gibi sebeplerle tekrar eski düzeyin de üstüne çıktı . İki yıl içinde beklenenin aksine gerçekleşen değişimler sadece bütçe konusuyla sınırlı değil. The Washington Post 'ın topladığı verilere göre Floyd’un ölümünden sonra BLM hareketinin artan görünürlüğüne rağmen Afro-Amerikan kökenli vatandaşların uğradığı polis şiddeti ve polis şiddeti kaynaklı ölümler geçtiğimiz iki yılda artış gösterdi . ABD'de polis şiddeti konusunda sistematik veri toplayan Mapping Police Violence projesi verilerine göre, 2019-2022 yılları arasında polis şiddeti sonucu ölen Afro-Amerikan kişi sayısı sırasıyla 285, 257, 273 ve 254. Sivil toplumda, akademide ve bazı yerel siyasi girişimlerde Afro-Amerikan halkın sorunları daha görünür hale gelmeye başlasa da polis şiddeti gibi temel bir noktada hala bir ilerleme kaydedilemediğini gözlemliyoruz. Dünyanın birçok farklı yerinde insan hakları, özgürlükler ve demokrasi gibi kavramlar üzerinden dış politika uygulayan, askeri operasyonlarını bile bu kavramlar üzerinden açıklayan ve savunan bir devlet olan ABD için iç siyasette aşılamayan bu ayrımcılık ve hayati sonuçları, ilginç bir tezatlık oluşturuyor.

01 Şub 2023

Davos 2023: What was talked about at the ‘meeting of the elite’?

Organised with the slogan of Cooperation in a Fragmented World , the 53rd Davos Summit brought together approximately 2,500 leaders from 130 countries on the basis of states, companies, and international organisations, 52 of which are heads of state/prime ministers. In this article, I will examine the prominent themes of the meeting that took place between 16-20 January. The World Economic Forum (WEF) was founded in 1971 as an international foundation headquartered in Geneva, Switzerland. The foundation, which has more than a thousand member companies, is financed by the contributions of these companies. While developments affecting the world economy, such as Covid-19 and the war in Ukraine, continued; this year, country and company leaders came together under the risk of economic recession. Main themes of the year Interrelated themes included new energy, climate change, employment, tourism, health, technology, and banking. In addition to the rising climate crisis, the need for a sustainable and affordable new energy source was one of the most important items on the agenda in terms of protecting both companies and individuals, especially with the effect of the recent changing discourse and sanctions against countries, such as Russia and Iran. On the other hand, young people who had the chance to speak at the session on climate change stated the need to act globally and drew attention to the changes that must happen. Especially the continuation of the effects of Covid-19, as well as the interrupted production chain as a result of the invasion of Ukraine, makes the issue of employment crucial from different perspectives. While the theme of tourism readdressed the problems related to Covid-19, women's health and what could be changed globally this year were discussed with the theme of health. Under the theme of technology , the innovations of artificial intelligence in predicting and preventing large-scale fires were emphasised. Finally, under the theme of banking , the digitalisation of trade and its ability to meet the world's needs were discussed. The ineffectiveness of the Biden government drew attention In addition to the absence of President Joe Biden, Vice President Kamala Harris and Secretary of State Anthony Blinken from the US government, which manages the economy of the world's 1st or 2nd country according to different calculations, three Council of Ministers Advisors who attended the forum did not make opening speeches. It was said that Davos 2023 was greeted with silence by the Biden government. Bloomberg columnist Saleha Mohsin noted that former US President Donald Trump is the only US President to attend Davos twice, writing that Biden received support from the American working class and ‘made clear to his supporters that Davos, an elite forum, is not his style.’ . On the other hand, the participation of only Chancellor Olaf Scholz from Germany, among the G-7 countries other than the USA, was one of the issues that were emphasised. Former political advisor Ed Owen noted that despite citing the busy agendas of most government representatives, in fact, politicians in many countries cannot afford ‘being seen hobnobbing with a global financial elite’ while the public is struggling to make ends meet. Rising powers came to the fore at Davos, as well Although companies, banks, and participants from major international organisations have shown the influence of western states in the forum, countries such as China and India , which have recently resolutely reflected their economic and political powers, seem to have created a wider sphere of influence in the forum, especially with the low participation from the governments of the G-7 countries. Speeches on topics that will affect the economy and social transformation, such as India-focused energy transformation and gender equality, were among the prominent topics of the forum. India, which is predicted to be the world's third economy with more than 10 trillion dollars in 2035, has been recorded as one of the important country economies where most of this year's themes are discussed together. On the other hand, Xinhua, a Chinese government affiliated news agency, wrote that China had an impact as an important participant while underlining that there was no participant from Russia in Davos 2023 and that policies that would isolate Russia were advocated by European countries, representatives, and companies. Observing that the focus has shifted from economic growth to resilience in Davos 2023, Xinhua news also once again stated that it is a lesson learnt from the forum that ‘only in unity can the global community make steady progress and achieve its long-term goals’. Ukraine did not fall wide from the agenda One of the important topics was the latest situation in Ukraine. It was noted that President Volodymyr Zelenski 's wife, Olena Zelenska, gave a letter to the Chinese delegation at the Davos Summit, which was ‘an invitation to dialogue with Beijing’ . It is thought that China, which has become one of the important actors in shaping international public opinion and politics, may turn the balance against Russia. Thus, during the Davos Summit, we observed the importance of unity not only in global disaster scenarios, such as the climate crisis, but also in regional crises. Can Davos 2023 offer a solution? If we go beyond the perspectives of individual countries, the most important point that Davos 2023, attended by DEVA Party leader Ali Babacan from Turkey, revealed, was that the global economic system was insufficient and created problems for today's political economic conjuncture. Therefore, what Davos 2023, where we have witnessed many conversations about the worrying issues of the last period, such as renewable energy, energy security, and climate change, can and will not change in practice is an issue that needs to be talked about. The forum, which creates a platform for both short-term and long-term policy recommendations, also continues to deal with these issues in its following publications, stating that we have entered a major global transformation, targeting 2030. However, Davos Summits, speeches, and publications, which are criticised as ‘meeting of the elite’ , are often not enough to affect the practice. One reason is that the participants are representatives from countries and big companies that are already destroying nature for economic development. UN Secretary-General Guterres pointed to this issue and stated that ‘fossil fuel producers and their enablers are still racing to expand production, knowing full well that their business model is inconsistent with human survival.’. With these words, Guterres underlined the limits of the World Economic Forum. After the Davos Summit, which is a platform where ideas are put forward and discussed, we will observe the changes that will take place in practice and therefore the sincerity of the participants in the upcoming period.

29 Oca 2023

Davos 2023: "Elitlerin buluşmasında" neler konuşuldu?

Parçalanmış Bir Dünyada İşbirliği ( Cooperation in a Fragmented World ) sloganıyla düzenlenen 53'üncü Davos Zirvesi, 52’si devlet başkanları/başbakanlar olmak üzere, 130 ülkeden devlet, şirket ve uluslararası organizasyon bazında yaklaşık 2 bin 500 lideri bir araya getirdi. Bu yazıda, 16-20 Ocak tarihleri arasında gerçekleşen buluşmanın öne çıkan temalarını irdeleyeceğim. Dünya Ekonomik Forumu (WEF), 1971'de İsviçre, Cenevre merkezli uluslararası bir vakıf olarak kuruldu. Bini aşkın üye şirketi olan vakıf, bu şirketlerin katkılarıyla finanse ediliyor. Kovid-19 ve Ukrayna savaşı gibi dünya ekonomisine etki eden gelişmeler devam ederken, bu yıl ülke ve şirket liderleri, ekonomik resesyon riski altında bir araya geldi. Yılın ana temaları Birbiriyle bağlantılı temalar arasında yeni enerji, iklim değişikliği, istihdam, turizm, sağlık, teknoloji ve bankacılık vardı. İklim krizinin ilerlemesinin yanında Rusya ve İran gibi ülkelere yönelik özellikle son dönemde değişen söylem ve uygulanan yaptırımların etkisiyle, sürdürülebilir ve uygun fiyatlı yeni enerji kaynağı ihtiyacı hem şirketleri hem de bireyleri korumak açısından gündemin en önemli maddelerinden biriydi. Öte yandan iklim değişikliği konusundaki oturumda konuşma yapma şansı bulan gençler küresel olarak hareket etmek gerekliliğini belirtirken, gerçekleşmesi şart olan değişimlere dikkat çekti. Özellikle Kovid-19’un etkilerinin devamı ve ayrıca Ukrayna’nın işgalinin sonucu olarak sekteye uğrayan üretim zinciri, istihdam konusunu farklı açılardan önemli kılıyor. Turizm teması yine Kovid-19 ile bağlantılı sorunları ele alırken, sağlık temasıyla bu yıl kadın sağlığını ve küresel çapta nelerin değiştirilebileceği irdelendi. Teknoloji teması altında yapay zekanın, geniş çapta yaşanan yangınların önceden tahmin edilmesi ve engellenmesi konusundaki yenilikleri üstünde duruldu. Son olarak bankacılık teması altında ticaretin dijitalleşmesi ve dünya ihtiyaçlarına cevap verebilmesi konusu irdelendi. Biden hükümetinin etkisizliği dikkatleri çekti Farklı hesaplamalara göre dünyanın en büyük 1'inci veya 2'nci ülke ekonomisini yöneten ABD hükümetinden Başkan Joe Biden, Başkan Yardımcısı Kamala Harris ve Dışişleri Bakanı Anthony Blinken’ın yokluğunun yanında, foruma katılan üç Bakanlar Kurulu Danışmanı açılış konuşması yapmadı. Biden hükümeti tarafından Davos 2023’ün sessizlikle karşılandığı konuşuldu. Bloomberg yazarı Saleha Mohsin, eski ABD Başkanı Donald Trump’ın Davos’a iki kere katılan tek ABD Başkanı olduğunu belirterek, Biden’ın daha çok Amerikan işçi sınıfından destek aldığını ve destekçilerine " elit bir forum olan Davos’un kendi tarzına uymadığını gösterdiğini " yazdı . Öte yandan, ABD dışında G-7 ülkelerinden sadece Almanya’dan Şansölye Olaf Scholz’un katılması yine üzerinde durulan konulardan biri oldu. Eski siyasi danışman Ed Owen, çoğu hükümet temsilcisinin yoğun ajandalarını gerekçe göstermelerine rağmen, aslında birçok ülkede siyasilerin halk geçim sıkıntısı çekerken " küresel finans elitleriyle görünmeyi " göze alamadığını belirtti . Yükselen güçler Davos’ta da öne çıktı Şirketler, bankalar, büyük uluslararası organizasyonlardan katılanlar batılı devletlerin etkisini yine forumda göstermiş olsa da özellikle G-7 ülkelerinin hükümetlerinden katılımın az olmasıyla Çin ve Hindistan gibi son dönemde ekonomik ve siyasi güçlerini kararlılıkla yansıtan ülkeler forumda daha geniş bir etki alanı yaratmış gibi duruyor. Hindistan odaklı enerji dönüşümü, cinsiyet eşitliği gibi ekonomisi ve sosyal dönüşümünü etkileyecek konulardaki konuşmalar forumda öne çıkan başlıklar arasında yer aldı. 2035 yılında dünyanın 10 trilyon doları geçen üçüncü ekonomisi olacağı öngörülen Hindistan, bu yılın temalarının çoğunun bir arada tartışıldığı önemli ülke ekonomilerinden biri olarak kaydedildi . Öte yandan Çin hükümetine bağlı haber ajansı Xinhua, Davos 2023’te Rusya’dan katılımcı olmamasına ve Avrupalı ülkeler, temsilciler ve şirketler tarafından Rusya’yı yalnızlaştıracak politikaların savunulduğunun altını çizerken Çin’in önemli bir katılımcı olarak etki bıraktığını yazdı . Davos 2023’te odak noktasının ekonomik büyümeden dirençli olmaya kaydığını gözlemleyen Xinhua haberi, ayrıca bir kez daha " kalıcı ilerlemelerin ve uzun dönemli hedeflerin ancak birliktelikle ulaşılabileceğinin " forumdan çıkarılan bir ders olduğunu belirtti. Ukrayna gündemden uzak kalmadı Önemli konu başlıklarından biri de Ukrayna’daki son durumdu. Devlet Başkanı Volodimir Zelenski’nin eşi Olena Zelenska’nin Davos Zirvesi’nde Çin delegasyonuna " Pekin ile diyalog kurmak için bir davet " niteliğinde bir mektup verdiği kaydedildi . Uluslararası kamuoyu şekillendirme ve siyasette önemli oyunculardan biri haline gelen Çin’in, dengeleri Rusya’nın aleyhine çevirebileceği düşünülüyor. Böylece, sadece iklim krizi gibi küresel felaket senaryoları değil, bölgesel krizler için de birlikteliğin önemini Davos Zirvesi sürecinde yine gözlemledik. Davos 2023 çözüm sunabilir mi? Tekil ülke perspektiflerinin ötesine geçersek, Türkiye'den DEVA Partisi lideri Ali Babacan'ın da katıldığı Davos 2023’ün gözler önüne serdiği en önemli nokta, küresel ekonomik sistemin bugünkü siyasi ekonomik konjonktüre yetersiz kaldığı ve sorunlar yarattığıydı. Dolayısıyla yenilenebilir enerji, enerji güvenliği ve iklim değişikliği gibi son dönemin endişe verici konuları hakkında birçok konuşmaya tanık olduğumuz Davos 2023’ün pratikte neler değiştirip değiştiremeyeceği bahsedilmesi gereken bir konu. Hem kısa dönemli hem de uzun dönemli politika önerileri konusunda bir platform oluşturan forum, ayrıca takip eden yayınlarında bu konuları işlemeye devam ediyor, 2030’u hedef göstererek büyük bir küresel dönüşüme girdiğimizi belirtiyor . Fakat " elitlerin buluşması " olarak eleştirilen Davos Zirveleri, yapılan konuşmalar ve yayınlar, çoğunlukla pratiğe etki etmeye yetmiyor. Bunun bir sebebi katılımcıların hali hazırda ekonomik gelişme için doğayı tahrip eden ülkelerden ve büyük şirketlerden gelen temsilciler olması. BM Genel Sekreteri Guterres bu konuya parmak basarak "f osil yakıt üreten şirketlerin iş modellerinin doğanın ve insan hayatının devamının gerekliliklerine ters düştüğünü gayet iyi bildikleri halde üretimi genişletmek için yarıştıklarını " belirtti. Guterres, bu sözlerle Dünya Ekonomik Forumu’nun sınırlarının altını çizmiş oldu. Fikirlerin ortaya atıldığı ve tartışıldığı bir platform olan Davos Zirvesi’nin ardından pratikte gerçekleşecek değişimleri ve dolayısıyla da katılımcıların samimiyetini önümüzdeki süreçte gözlemleyeceğiz.

25 Oca 2023

Things have calmed down in Brazil: President Lula

Jair Bolsonaro, who has never fallen from the list of authoritarian rulers, lost by a margin of 2 million votes in Brazil's second round of presidential elections. His replacement, former leftist president Luiz Inácio Lula da Silva , assumed the presidency again on January 1. On December 30, Bolsonaro traveled to Florida on a Brazilian Air Force plane. As Bartu Özden points out in his article on the subject, the election results in October created a new period of uncertainty regarding Bolsonaro's reaction and possible statements. Before the elections, Bolsonaro called on his base to take up arms and stated that he would not recognise the elections if Lula da Silva won. In this respect, it was a matter of curiosity whether Bolsonaro, who showed an attitude similar to Trump's attitude towards the elections in the US, would accept the election results. Bolsonaro vs. Lula In 2018, Bolsonaro, the presidential candidate of the Social Liberal Party, made headlines with the amount of donations he raised during his campaign, but one of the factors in his election was the jailing of Lula da Silva on corruption charges. Lula da Silva, President from 2003-2010, was released by court order after serving 580 days of a 12-year prison sentence. On the other hand, the imprisonment of the leader, who was the head of one of the mainstream parties and former President of the Republic has further increased polarisation between left-wing supporters of Lula da Silva and right-wing supporters of Bolsonaro. Bolsonaro traveling to Florida On January 1, the day of Lula da Silva's inauguration, Bolsonaro had already arrived in Florida, thus canceling the handover ceremony. ‘I’m on a flight, I’ll be back soon.’ Bolsonaro told CNN Brazil. ‘Brazil will not end on January 1, you can be sure about that.’ he told his supporters in a recording, referring to Lula's presidency, while the rest of Bolsonaro's government announced that they would work with the new team in the process of changing the government. On the other hand, Bolsonaro supporters went to military barracks to protest the election results without providing evidence and called on the military to take action. The new Minister of Justice and Public Security, Flávio Dino, responded to the protesters who received no answer from the military. Dino declared the protesting groups terrorists and said there would be no amnesty for terrorists, their supporters, and financiers. Brazil under Lula The people and the economy of Brazil, which went through the pandemic under the Bolsonaro administration, suffered heavy blows. Lula da Silva, one of whose most important promises is to ‘bring back the good times of steak and beer’, has a tough road ahead of him. According to the Financial Times , compared to the period of economic growth and poverty reduction between 2003 and 2010, under Lula's current administration the country's economy is shrinking due to both internal and external factors. Among the most prominent problems are the losses caused by the pandemic, problems in production, the environment damaged by the Amazon fires, and social polarisation. Agenda of the new government Lula's messages indicate that he is aware of the biggest problems from which the people suffer. In his first speech to Congress, Lula promised to ‘build a new nation in Brazil with and for everyone, without revenge’ , and in several speeches he announced to take actions to end the destruction of the Amazonas, and appointed Marina Silva, one of Brazil's most important activists, as Minister of Environment and Climate. On the other hand, underlining that the country has lost at least 680 thousand citizens as a result of Bolsonaro's pandemic-era policies, he stated that they will follow the necessary legal procedures in this regard. Lula also announced that he would transform Brazil from the world's food producer into a ‘green superpower’. These promises and the first steps that follow, which are greeted with enthusiasm by at least half of the population, may be hampered by the economic and social difficulties the country is facing. How far the new government will follow its agenda remains to be seen. Most importantly, Bolsonaro's electoral defeat offers a new perspective on the analysis and expectations of Bolsonaro, painting a portrait of an autocrat, who loses power through elections while trying to gather political and economic power around him.

08 Oca 2023

Brezilya'da sular duruldu: Başkan Lula

Ülke liderleri arasında otoriterler listesinden hiç düşmeyen Jair Bolsonaro, Brezilya'nın ikinci tur başkanlık seçimlerinde 2 milyonluk oy farkıyla kaybetti. Yerine seçilen eski başkan solcu Luiz Inácio Lula da Silva, 1 Ocak'ta Başkanlık görevini tekrar üstlendi. Bolsonaro, 30 Aralık günü Brezilya Hava Kuvvetleri uçağıyla ABD'nin Florida eyaletine gitti. Bartu Özden'in konu hakkındaki yazısında da belirttiği gibi, ekim ayında belli olan seçim sonuçları, Bolsonaro'nun tepkisi ve yapabileceği açıklamalarla ilgili yeni bir belirsizlik dönemi yaratmıştı. Bolsonaro, seçimlerden önce kendi tabanına silahlanma çağrısı yapmış, eğer Lula da Silva kazanırsa seçimleri tanımayacağını belirtmişti. Bu açıdan ABD'de Trump'ın seçimlere karşı tutumuna benzer bir tutum gösteren Bolsonaro'nun, seçim sonuçlarını kabul edip etmeyeceği merak konusuydu. Bolsonaro Lula çekişmesi 2018'de Sosyal Liberal Parti'nin başkan adayı olan Bolsonaro, seçim kampanyasında topladığı bağış miktarıyla gündeme gelmişti; fakat seçilmesindeki faktörlerden biri de Lula da Silva hakkında yolsuzluk suçlamasıyla hapis kararı çıkmasıydı. 2003-2010 dönemi Cumhurbaşkanı Lula da Silva, 12 yıllık hapis cezasının 580 gününü tamamladıktan sonra mahkeme kararıyla serbest bırakıldı . Öte yandan, ana akım partilerden birinin lideri ve eski Cumhurbaşkanı'nın hapis cezası alması, solcu Lula da Silva destekçileri ve sağcı Bolsonaro destekçileri arasındaki polarizasyonu daha da artırdı. Florida yolcusu Bolsonaro Lula da Silva'nın göreve başlama tarihi olan 1 Ocak günü Bolsonaro çoktan Florida'ya ulaşmış ve böylece devir-teslim seremonisini iptal etmişti. CNN Brezilya'ya konuşan Bolsonaro, " Uçaktayım, yakında geri döneceğim. " açıklamasında bulundu. Destekçilerine seslendiği kayıtta Lula'nın cumhurbaşkanlığına gönderme yaparak " Brezilya 1 Ocak'ta bitmeyecek, bundan emin olabilirsiniz. " derken, Bolsonaro hükümetinin geri kalanı hükümet değişikliği sürecinde yeni kadro ile beraber hareket edeceklerini açıkladı . Öte yandan, Bolsonaro destekçileri askerî kışlalara giderek kanıt sunmaksızın seçim sonuçlarını protesto etti ve askere harekete geçme çağrısında bulundu. Askerden cevap alamayan protestoculara yeni Adalet ve Kamu Güvenliği Bakanı Flávio Dino karşılık verdi. Protestocu grupları terörist ilan eden Dino, teröristler, destekçileri ve finansörleri için af çıkmayacağını belirtti . Lula'nın devraldığı Brezilya Pandemi sürecini Bolsorano yönetimiyle geçiren Brezilya'da halk ve ülke ekonomisi ağır darbeler aldı. En önemli vaatlerinden biri " biftek ve biralı güzel zamanları geri getirmek " olan Lula da Silva'nın önünde zorlu bir süreç görünüyor. Financial Times haberine göre, 2003-2010 yılları arasındaki ekonomik büyüme ve yoksulluğun azalması dönemine kıyasla, Lula'nın bu dönemki yönetiminde ülke ekonomisi hem iç hem dış faktörlerden dolayı küçülmeye başlıyor. En önde gelen sorunlar arasında pandemi sürecinin getirdiği kayıplar, üretimdeki problemler, Amazon yangınlarından zarar görmüş çevre ve toplumsal kutuplaşma yer alıyor. Yeni hükümetin ajandası Lula'nın mesajları, en büyük problemlerin farkında olduğunu gösteriyor. Kongreye yaptığı ilk konuşmada " intikam duygusundan uzak şekilde, Brezilya'da herkesle ve herkes için yeni bir ulus inşa etme " sözünü veren Lula, çeşitli konuşmalarında Amazon yağmur ormanlarının tahribatını sonlandırmak için harekete geçileceğini belirtti ve Brezilya'nın en önemli aktivistlerinden biri olan Marina Silva'yı Çevre ve İklim Bakanı olarak atadı . Diğer yandan, Bolsonaro'nun pandemi dönemi politikaları sonucu ülkenin en az 680 bin vatandaşını kaybettiğinin altını çizerek bu konuda gerekli hukuki işlemleri takip edeceklerini belirtti. Lula ayrıca, Brezilya'yı dünyanın gıda üreticisi konumundan " yeşil süper güç " konumuna getireceğini açıkladı . Halkın en az yarısı tarafından heyecanla karşılanan bu vaatler ve takip eden ilk adımlar, ülkenin içinde bulunduğu ekonomik ve toplumsal sıkıntılarla sekteye uğrayabilir. Yeni hükümetin ajandasını nereye kadar takip edeceğini ilerleyen zamanlarda göreceğiz. En önemlisiyse, Bolsonaro'nun seçim yenilgisi, etrafında politik ve ekonomik güç toplamaya çalışırken seçim yoluyla güç kaybeden bir otokrat portresi çizerek bu konudaki analizlere ve beklentilere yeni bir bakış açısı sunması oldu.

04 Oca 2023

ABD’de ara seçimler: Cumhuriyetçilerin hayal kırıklığı

ABD'de 8 Kasım günü ara seçimler gerçekleşti. Bu ara seçimlerde ABD Temsilciler Meclisi'nin tümü (435 koltuk) ve ABD Senatosu'nun 100 koltuğundan 35'i için adaylar oylandı. Oy sayımları için eyaletlerin farklı kuralları olduğundan dolayı bütün sayımlar hâlâ tamamlanmış değil. 14 Kasım gecesi itibarıyla, kesin sonuç olmamakla beraber, Demokrat Parti Senato seçimlerini kazanmış görünüyor. Cumhuriyetçi Parti ise Temsilciler Meclisi'nde çoğunlukta. Oy sayımlarının bitmesiyle 118'inci ABD Kongresi belirlenmiş olacak. Bu yazıda ara seçimlerle ilgili genel durumu özetlerken Pensilvanya'da Mehmet Öz'ün adaylığını ve bir sonraki başkanlık seçimleriyle ilgili neler bekleyebileceğimizi değerlendireceğim. "Kırmızı dalga" olmadı Politico editörü Scott Bland, Demokratların özellikle Arizona ve Nevada eyaletlerinin oyları ve Pensilvanya'daki Cumhuriyetçi Parti desteğinin terse dönmesiyle Senato'yu Demokratların kazandığını ifade ediyor. Ara seçimlerde genelde muhalefette olan partinin oyları daha fazla olduğu için Demokrat Parti hükümeti sırasında yapılan bu ara seçimlerde "kırmızı dalga" bekleniyordu. Enflasyon, enerji fiyatları ve Ukrayna'nın işgali de bu beklentiyi artırıyordu. Fakat birçok yorumcu, net bir Cumhuriyetçi Parti desteği yerine hem Senato'da hem de kıran kırana bir seçim dönemi olduğunun altını çiziyor. Cumhuriyetçi Parti'nin düşük performansı Son dönemlerin ABD siyaseti gündemi göz önünde bulundurulduğunda Cumhuriyetçi Parti oylarının beklenenden düşük kalmasının nedeni olarak Demokrat Parti'nin Cumhuriyetçilerin aşırıcı politikalarını ve demokratik değerlere saygı göstermemesini vurgulayan seçim kampanyası gösterilebilir. Bunun yanında önceki ABD Başkanı Donald Trump'ın 2024'te bir daha aday olma ihtimali ve Cumhuriyetçi Parti gündemindeki kürtaj yasağı da bir kısım seçmeni Demokrat Parti'ye yaklaştırmış ve "kırmızı dalga" görüntüsünü engellemiş olabilir. Son olarak, seçmen katılımının ikinci en yüksek sayıdaki grubunun, çoğu Demokrat Parti seçmeni olan 18-29 yaş grubu olması yine Cumhuriyetçi Parti'nin düşük performansını açıklayan faktörlerden biri. Demokrat Parti’nin ajandası tehlikede Öte yandan, ABD siyasetinin güçler ayrılığı ilkesine göre oluşturulmuş sisteminden dolayı, Demokrat Parti'nin Senato'nun yanında Temsilciler Meclisi'ni de kontrol edememesi, hükümetin yasama yetkisine Cumhuriyetçi Parti'nin müdahale etmesini sağlayacak. Eğer Temsilciler Meclisi Cumhuriyetçi Parti'nin çoğunluğunda kalırsa, Demokrat Parti ve Başkan Biden, görevinin ilk iki yılında hazırlayıp takip ettikleri ajandaya bağlı kalmakta zorlanacak. Özellikle de çevre ve sağlık gibi sosyal programların ve kürtaj, eğitim ve oy verme hakları gibi reformların hayata geçirilmesinde zorluklar yaşanacak. İki parti son dönemde silah kontrolü ve teknoloji alanında yatırım konularında benzer pozisyon alsalar da Demokrat Parti'nin en çok üzerinde durduğu sosyal programlar ve kürtaj hakkının karşısında Cumhuriyetçi Parti'nin odağında bütçe kısma, sınır güvenliği, kanun yaptırımı harcamaları ve fosil yakıt üretimi var. Doktor Öz'ün hayal kırıklığı Pensilvanya eyaletinde Senato seçimlerinde Mehmet Öz ve John Fetterman yarıştı. Seçim kampanyası sırasında sağlık sorunları yaşayan Fetterman, iyileşene kadar video üzerinden kampanyaya devam etti. Demokrat Parti adayı olarak kazanan Fetterman, uzun zamandır ilk defa yer açılan Pensilvanya senatörleri arasında yer alacak. Seçim kampanyaları süresince özellikle Demokrat Parti, Öz'ü "Trump’ın desteklediği aday" olarak tanımladı. Öz, sunduğu televizyon programı The Dr Oz Show dolayısıyla ABD'de yaygın olarak tanınan, fakat profesyonel sağlık çalışanlarına karşı izleyicilerde kuşku uyandırması ve verdiği hatalı diyet önerileriyle de eleştirilen bir figürdü. The Philadelphia Inquirer Trump destekli adaylar düşüşte, Trump'ın işi zorlaştı Mehmet Öz gibi Trump'ın desteklediği başka adayların da beklenenden düşük performans göstermiş olması, kendisinin Cumhuriyetçi Parti'yi kontrol edip edemeyeceği sorusunu da beraberinde getirdi. Bu konu özellikle 2024'te yapılacak başkanlık seçimleriyle bağlantılı olarak değerlendiriliyor. Tahminlere göre ; Cumhuriyetçi Parti içinde başkan adaylığı yarışında Trump ve 44 yaşındaki Florida Valisi Ron DeSantis karşı karşıya gelecek. Geçen hafta konu hakkında konuşan Trump, "2024'te DeSantis adaylığı bir hata olur" diyerek şimdilik pozisyonunu korumaya kararlı olduğunu belli etti. 2024 seçimlerine kadar Trump ve DeSantis arasında oluşacak rekabeti daha net şekilde gözlemleyebilir, özellikle Trump'ın kişiliği dolayısıyla DeSantis'i zayıflatmak için aşırıya kaçan söylem ve hareketlerini görebiliriz. Fakat bu durumda parti üyelerinin ve parti tabanının desteğini de kaybedeceğini tahmin ediyorum. Kısacası 2024 seçimleri yarışından önce Cumhuriyetçi Parti içinde sıkı bir yarış olacak gibi duruyor.

16 Kas 2022