Berrak zihinler için yalın, zengin, bağımsız bir Türkçe dijital medya üyeliği.
Ücretsiz Kaydol →Ege Dikencik
1990'da Bursa'da doğdum. Bursa Erkek Lisesi ve İTÜ Şehir ve Bölge Planlama Bölümü'nden mezun oldum. Beş sene süren profesyonel spor hayatım ve birkaç sene zorlanarak gittiğim şan dersleri hayatıma nasıl şekil vermem gerektiğiyle ilgili çok şey öğretti. İstanbul'a geldiğimden beri birçok farklı işi ucundan deneyimledim ve harika insanlarla tanıştım. Şimdilik öğretim hayatıma yüksek lisansa kadar ara verdim; 'eğitim' hayatım ise tam hızıyla devam ediyor.
Bir kent nasıl yaşamaya devam eder ve ne zaman ölür? Mesela İstanbul...
Nefis günler bizi bekliyor, bunu şimdiden hissediyorum. Dükkânlar henüz açılmış, kediler uyanamamışken biraz daha farklı bir Bağdat Caddesi var. O huzur veren hâlinde salınırken aklıma bir düşünce takılıyor: Cadde, yeterince akışkan mı? Bu hafta; yaya deneyimi özelinde, bir yaz günü salınanlar için Bağdat Caddesi’ni ele alacağım.
Kaldığımız yerden devam ediyoruz. Ama bu sefer mekânsal işaretlemelerim yerine caddenin gelişim tarihine başvuruyoruz.
Size bu yazıyı yazarken anneannemlerin yazlığına doğru yoldayım ve heyecanlıyım. Fakat bu iki günlük sevdamın yerini alamayacağı bir sevgi var Cadde’ye karşı. Hele ki yaz gelmişken... Benim için şehirde yaz, mutlaka Bağdat Caddesi’nde turlamayı gerektiriyor. Dolayısıyla bu hafta size sevdiğim birkaç noktayı işaret edeceğim.
Meyve-sebzeydi. Kavuşulan kamusal alanlardı, tırmanılan ağaçlardı. Pazardaki fasulyesi güzel Erdoğan Kardeşler'di… Eskiden beri tekelini bırakmayan domateslerdi.
Bir dünya vatandaşı olmayı değil de şehirde yeniden turlamayı bekleyenler göçebe mi? Ya da göçebelik nedir ki?
Bir mekân hissettiklerimiz kadarıyla var oluyorsa gelecekte evimiz bizim için ne olacak? Bu sorunun cevabını bilmiyorum ama öncesiyle ilgili bir şeyler söyleyebilirim.
Binalar, mekânlar, kamusal alanlar ne kadar kentliyse ikamet edeceği bir yeri olmayan ve bunun için modern devlet nazarında sayılamayan, yani bir ülkenin “vatandaşı olmanın” haklarından faydalanamayan evsizler de bir o kadar kentli (bir fenomen) değil mi?
Bütün dünya hastalıkta ve sağlıkta vatandaşlarının yanında olduğunu ve olacağını göstermeye çalışıyor. İstanbul'da bunun için nasıl çalışmalar yürütülüyor?
Pandemiyle beraber kendini doyurabilen yönetimler takdir toplarken şehrin kentsel tarımla imtihanı her geçen gün artacağa benziyor.