Berrak zihinler için yalın, zengin, bağımsız bir Türkçe dijital medya üyeliği.
Ücretsiz Kaydol →
Metin V. Bayrak
Lisans ve yüksek lisans eğitimini Hacettepe Üniversitesi Felsefe Bölümü’nde tamamlamıştır. Felsefe, uygulamalı felsefe, çocuklarla felsefe (P4C), alternatif eğitim, mimarlık, edebiyat ve sanat gibi alanlarda disiplinlerarası çalışmalar yürütmektedir. 2008 yılından bu yana uygulamalı felsefe alanında hem teorik hem pratik düzeyde konferanslar, atölyeler, eğitim programları ve projeler gerçekleştirmekte; felsefeyi kamusal alana taşımaya çalışmaktadır. 2014 yılında kurduğu Opus Noesis çatısı altında sosyal ve kültürel projeler geliştirmekte; katılımcı süreç tasarımları yürütmekte; kişilere, gruplara ve kurumlara felsefi danışmanlık yapmaktadır. Galatasaray Üniversitesi’nde yarı zamanlı öğretim görevlisi olarak dersler vermekte; İstanbul Üniversitesi Sürekli Eğitim Merkezi bünyesinde uygulamalı felsefe ve P4C alanlarında sertifika programları yürütmektedir. 2021 yılında kurduğu Opus Kitap aracılığıyla çocuklara, anne-babalara, uzmanlara ve eğitimcilere yönelik P4C metodolojisine dayalı kitaplar yayımlamaktadır. Çocukluk, etik, dijitalleşme, öğrenme, eleştirel düşünme ve toplumsal dönüşüm temalarındaki yazıları çeşitli mecralarda yayımlanmaktadır. Akademik ve profesyonel yaşamını editörlük, danışmanlık, kolaylaştırıcılık ve yayıncılık ekseninde sürdürmektedir.
Toplum, Ernest Renan’ın dediği gibi “her gün yenilenen bir plebisit”tir; mutabakatla beslenir. Bunun yokluğunda hayat, kültürel normlarla ikame edilir. Ancak bunlar kıymetli olsa da kriz anlarında kolayca dağılırlar. Peki biz neden bir türlü toplum olamıyoruz? Sorunun merkezinde, bizi birarada tutacak, kim olduğumuzu tarif edecek bir kanon eksikliği olabilir mi?

Parlamentonun işlevsizleşmesinden mahkeme kararlarının uygulanmamasına, kamu kaynaklarının keyfî kullanımından yerel yönetimlere müdahalelere kadar öylesine gerçekaltı hâllere tanık oluyoruz ki siyaset felsefesinin kadim sorusu yeniden kaçınılmaz hâle geliyor: “Bir karar, yalnızca yasaya uygun olduğu için meşru sayılabilir mi?”

Kadınların ifşa pratikleri etrafında yoğunlaşan tartışmalar, yalnızca bireysel deneyimlerin görünür kılınmasını değil; aynı zamanda adaletin kaynağına, meşruiyetin sınırlarına ve toplumsal denetimin işleyişine dair kuramsal bir soruyu da gündeme getiriyor: "Adalet, devletin tekeline bırakıldığında mı işler, yoksa toplumun vicdanında mı hayat bulur?"

Sahte emniyet müdürleri, sahte savcılar, Ahmet Ümit’in Komiser Nevzat’ının adını kullanan dolandırıcılar, tezgah kurup takı toplayan “sahte damatlar”, dostluk maskesiyle güvenimizi sömürenler, Japonya’da kiralanan “anne”ler, “sevgililer”… Sahte, her boşluğu dolduruyor. Ve sahte yaygınlaştıkça, gerçek ile sahte arasındaki açıklık bulanıklaşıyor.

Tatil, yalnızca işten uzaklaşmak, deniz kenarından dinlenmek anlamına gelmez. Tatil, sınıfsal, ekolojik ve felsefi eleştirileriyle birlikte ele alındığında çağdaş yaşamın bütün çelişkilerinin görülebildiği bir olgudur ve günümüzde artık yalnızca bir hak değil; bir gösteri, statü, endüstri, hatta bir tür yanılsama hâline gelmiştir. Peki nasıl?
