Berrak zihinler için yalın, zengin, bağımsız bir Türkçe dijital medya üyeliği.
Ücretsiz Kaydol →Türkiye
Türkiye gündeminden son bir haftada öne çıkan gelişmeler.
57 Hikâye
Kayıtlı işsiz sayısı nisanda azaldı
Türkiye İş Kurumu (İŞKUR), nisan ayında kayıtlı işsiz sayısının aylık bazda %1,3 azalışla 2 milyon 556 bin kişiye gerilediğini duyurdu. Kayıtlı işsizlerin %49,9'unun erkek, %50,1'inin kadın, %24,6'sının ise 18-24 yaş aralığında olduğu belirtildi. Bunun yanı sıra İŞKUR, ocak - nisan döneminde işverenlerden 865 bin 405 açık iş ilanı aldığını ve bu ilanların %98,3'ünün özel sektörden geldiğini açıkladı. Bu dönemde en çok açık iş ilanı 364 bin 875 ile imalat sanayi sektöründen gelirken, en çok işe yerleştirme de yine bu sektörde gerçekleşti. 👉 Öte yandan: DİSK-AR 2002- 2023 yılları arasında işçilerin durumuna odaklandığı araştırmasını yayımladı. Araştırmanın çıktılarına göre 2009 yılından bu yana işçilerin verimliliği 60 puan artarken bu dönemde aldıkları reel birim ücret 8 puan azaldı. 2018 yılında %35,3 olan emeğin milli gelirden aldığı pay ise 2023 yılında %25,2'ye geriledi. Bunların yanı sıra 1990’da %48 ve 2000’de %59 olan dolaylı vergilerin genel vergi gelirlerine oranı 2022’de %64’e ulaştı. 1990’da %52 ve 2000’de %41 olan kazanç üzerinden alınan dolaysız vergiler ise %33’e geriledi.

Mayıs 9, 2023
·
Makale
Erzurum’daki saldırıyı kimler destekledi?
İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı ve Millet İttifakı'nın Cumhurbaşkanı Yardımcısı adayı Ekrem İmamoğlu'na , dün Erzurum'da yaptığı mitingde MHP ve HÜDA-PAR bayrakları taşıyan bir grup tarafından taşlı saldırı düzenlendi. Saldırıda mitinge katılan kadınlar ve çocukların da aralarında bulunduğu 17 kişi yaralanırken polisin saldırıya müdahalede bulunmadığı belirtildi. İmamoğlu ve mitinge katılan vatandaşlara saldıran grup, mitingin ardından da sokaklarda dolaşmaya devam ederek bazı binalara saldırdı, İYİ Parti’nin bayraklarını indirdi. Eleştiriler ve tepkiler Ekrem İmamoğlu başta olmak üzere çok sayıda kişi, polisin saldırıya müdahalede bulunmadığını belirterek duruma tepki gösterdi. Erzurum Valisi Okay Memiş ve Erzurum İl Emniyet Müdürü Levent Tuncer'in saldırıyı engellemeye yönelik bir müdahalede bulunmaması da eleştirildi. İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu , saldırının ardından İstanbul Sabiha Gökçen Havalimanı'nda konuştu. İmamoğlu, "Sadece Ekrem’e değil, milletimin tek bir ferdine uzanan her el kırılsın. Dertleşecektik ama ne yazık ki taşların, o koca taşların yaraladığı o insanlara Allah şifa versin. Tarihi bir sürecin içindeyiz. Ne yazık ki ülkemizi bu duruma getiren bir avuç insanın hiçbir zaman bu kötü uygulamalarının, kötü dillerinin, kötü tavırlarının, kötü davranışlarının onlardan kurtulana kadar sonu gelmeyecek. Bunu bilelim. Buna tedbirli olalım." dedi. İmamoğlu, yaşananların Erzurum ve Erzurumlularla ilgisi olmadığını vurgulayarak saldırı sırasında herhangi bir müdahale yapılmadığını, saldırıyı gerçekleştirenlerin de azmettirildiğini söyledi. "O insanlar çaresizce bekledi. Müdahale edilmedi. Tedbir alınmadı. TOMA var. Tek bir su fışkırtmadı." diyen İmamoğlu, "İyilik kazanacak. Kötülüğe son vereceğiz. Herkesle güzel konuşacağız. Yüzümüz güleç gideceğiz." ifadeleriyle konuşmasını bitirdi. Millet İttifakı'nın cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu ve Millet İttifakı'nda yer alan partilerin liderleri de kamuoyuna sağduyu çağrısında bulundu. Kılıçdaroğlu paylaştığı "Erzurum Olayları" başlıklı videoda "Ekrem evladıma geçmiş olsun. Ülkeye değişim getirmenin bir bedeli vardır. Bunu da ödemeye hepimiz hazırız. 14 Mayıs'a odaklanın, gerisi teferruattır" dedi. Kılıçdaroğlu, itidal çağrısı yaptı ve seçmenin korkutulmaya çalıştığını savundu. İYİ Parti lideri Meral Akşener ise yaptığı paylaşımda, "Devletin imkanlarıyla demokrasiye ket vurmaya çalışanlar şunu iyi bilsin ki millet iradesini ne taşla ne de kurşunla durduramazsınız. Ne Ekrem kardeşimi ne beni ne de Millet İttifakı'nın hiçbir üyesini bu şekilde korkutamazsınız. Biz, bu seçimi sükûnetle kazanacağız" ifadelerini kullandı. İmamoğlu'na tepki Başta İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık olmak üzere iktidar kanadından çok sayıda kişi, İmamoğlu'na tepki gösterdi. İmamoğlu'nu "tahrikkar" diye nitelendiren Bakan Süleyman Soylu , "Orada bu olayları tahrik ediyorlar. Sonra 'Bize şöyle yaptılar, böyle yaptılar, bilmem ne ettiler' diye tahrik edenler kendileri. Provokasyonu oluşturanlar kendileri. Tamamen kitleyi tahrik etmeye yönelik, provokasyona yönelik bir konuşma ortaya koyuyorlar." dedi. Bakan Derya Yanık , Erzurum'daki saldırıya ilişkin açıklamasında "Erzurum hassasiyetleri olan bir yer. HDP'yle flörtleşmeden sonra, Erzurum'un tepki göstereceğini varsaymaları gerekirdi" ifadelerini kullandı. Saldırıya ilişkin gözaltıların olduğunu duyuran Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, "Olaydan dolayı üzüntümü ifade etmek isterim. Demokratik bir rekabetin devam etmesi bizim arzumuzdur. Yaralanan hemşerilerime geçmiş olsun diyorum. Sayın İmamoğlu’nun bu konuda farklı bir alana çıktığını görüyoruz. Bu olayların üzücü olduğu gibi sayın İmamoğlu’nun valiyle konuşması da üzücü, üslupta sıkıntı var. Taş atma olayı nasıl yanlışsa bu da aynı derecede yanlıştır" diye konuştu. DHA olayın ardından 15 kişinin gözaltına alındığını bildirdi. Saldırı engellenmedi mi? Erzurum Valisi Okay Memiş saldırıdan saatler sonra yaptığı açıklamada "Bugün Havuzbaşı Kent Meydanı, resmî olarak ilan edilmiş miting alanı değildi. Eğer resmî alan olarak ilan edilen bir miting alanı olmuş olsaydı, birçok daha fazla güvenlik tedbiri alıp bunu sağlayabilirdik." dedi. Geniş açı: Erzurum Valisi Okay Memiş, Eski Başbakan Binali Yıldırım'ın oğlu Erkam Yıldırım'la birlikte yer aldığı fotoğraf karesiyle biliniyor. Fotoğrafta Erkam Yıldırım'ın yanında Erzurum Valisi Okay Memiş ile İl Jandarma Komutanı da yer alıyor. Kamu görevlilerinin Yıldırım'la aynı fotoğrafta yer almasının kamuoyunda tepki toplaması üzerine Vali Memiş "Ortada göründüğü gibi bir durum söz konusu değil. Bize karşı lakayt bir tavır olursa ben bunu fark ederim" demişti. Saldırıyı kimler destekledi? Ülkü Ocakları Genel Başkan Yardımcısı Burak Kılıç , Twitter hesabından yaptığı paylaşımda “Çakallara haddini bildiren tüm vatandaşlarımıza bin selam!” ifadelerini kullandı. Erzurum Ülkü Ocakları binasına da miting öncesinde asılan afişte "Yanlış yerdesin Ekrem!" ifadeleri yer aldı. Yeni Şafak yazarı Ömer Lekesiz, Twitter paylaşımında "Erzurum’da şeytan taşlamışlar…" ifadelerini kullandı. AK Parti Erzurum teşkilatından da saldırıya destek mesajları verildi. Milletvekili adayları gelen tepkiler üzerine paylaşımlarını sildi. AK Parti Erzurum Milletvekili Adayı Selami Altınok saldırının ardından "Teşekkürler Erzurum" paylaşımını yaptı, ardından da tweeti sildi. Geniş açı: Selami Altınok, Aksaray Valisi, İstanbul Emniyet Müdürlüğü ve İçişleri Bakanlığı Müsteşarlığı görevlerinde bulunduktan sonra AK Parti’den milletvekili adayı oldu. Altınok’un, organize suç örgütü lideri Sedat Peker’e devlet tarafından verilen koruma kararında imzası olduğu ortaya çıkmıştı. AK Parti MKYK Üyesi ve Tanıtım ve Medya Başkan Yardımcısı Emre Cemil Ayvalı da saldırının ardından yaptığı paylaşımda “Demokrasilerde, terör yandaşları vatandaşlarla eşit muamele görmezler” diyerek İmamoğlu’nun mitingine katılan vatandaşları “terör yandaşları” olarak itham etti. Ayvalı da bu paylaşımını sonradan sildi. Geniş açı: Cemil Ayvalı, AK Parti'nin FETÖ ile yaptığı siyasi ittifakı kabul eden açıklamalarıyla biliniyor. Ayvalı, CNN Türk'te katıldığı bir programda "İktidara geldiğimde sanki kendi kadrolarım vardı da çok muktedirdim de böyle bir fanteziye mi girdim? Hayır. Bir tarafta darbeci Kemalist gelenek vardı, bir tarafta FETÖ vardı ve bunları birbirine kırdırmak suretiyle yol almak mecburiyetinde kaldık." demiş ve "FETÖ ile AK Parti bürokraside geçmişte kol kola girdiyse, bunu da farklı darbecileri tasfiye etmek için yaptı" ifadelerini kullanmıştı. Bu açıklamaların ardından gelen tepkiler üzerine Ayvalı görevinden istifa etmişti. AK Parti Ankara Milletvekili Emrullah İşler de saldırıya destek verenler arasında. Diğer AK Partili isimler gibi İşler de paylaşımını gelen tepkiler üzerine sildi. Geniş açı: Emrullah İşler’in geçmişine bakıldığında ise terör örgütü lideri Fethullah Gülen’i öven paylaşımlarda bulunduğu görülüyor. Saldırının ardından 12'nci Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın videosunu paylaşan AK Parti Erzurum Milletvekili Adayı Mehmet Emin Öz, " Sen her övgüye layıksın" ifadelerini kullandı. Geniş açı: Öz hakkında geçmişte çeşitli yolsuzluk suçlamaları yapıldığı görülüyor. AK Parti Erzurum İl Başkanlığı döneminde partiye yapılan bağışlarla toplam değeri 1 milyon lirayı bulan 3 makam aracı satın alan Öz, bu araçları özel şoförlerinin üzerine kaydettirmiş. Olayın ortaya çıkması üzerine Öz hakkında, parti genel merkezine suç duyurusunda bulunulmuş. Ya Konya? İBB Başkanı İmamoğlu'nun dün Konya'da düzenlediği miting öncesi AK Parti Konya İl Başkanı Hasan Angı, Merhaba Gazetesi'nde yer alan habere göre İmamoğlu’nun Konya programı üzerine sorulan soruya "Gedavet Parkı da Anıt alanı da miting alanı değil, yok ‘ben yaparım’ der ve istenmeyen olaylar yaşanırsa üzülürüz" yanıtını verdi. Öte yandan miting öncesi Kızılay’ın iki yerel yöneticisi sosyal medya üzerinden mitingi ve İmamoğlu'nu hedef gösteren paylaşımlarda bulundu. Konya Genç Kızılay Başkan Yardımcısı Abdullah Halit Üzülmez , sosyal medya hesabında yaptığı paylaşımla, saldırıya ilişkin "Memlekette Hac dönemi erken başlamış" dedi. Kızılay Selçuklu Yönetim Kurulu üyesi Ahmet Dağlı ise İmamoğlu'nun bugün yapacağı Konya mitingi için "Şeytan taşlamak isteyen yarın Anıt Meydanı'na gidebilir" ifadelerini kullandı. Dağlı, tepkiler üzerine paylaşımını kaldırdı. Kızılay resmî Twitter hesabından yaptığı duyuruda, her iki kişinin de Kızılay faaliyetlerinden el çektirildiğini açıkladı. Konya'daki mitinginde ise Ekrem İmamoğlu, "Bana taş atılmadı, millete taş atıldı, demokrasiye taş atıldı. Provokatör olacak, aranızda da olabilir, zor zamanlardayız. Sizi provoke etmeye kalkanlar olacak ama burada bir genç hanımefendinin yazdığını okuyacağım size: Onlar taş atsın, biz gül ile cevap vereceğiz! Herkes kendine yakışanı yapar! Aldatanı da aldatılanı da biz iyileştirmeye geliyoruz. Kötülükleri yenmeye, iyilikleri bu memlekete kazandırmaya geliyoruz. İyilik kazanacak." dedi. İmamoğlu'nun Konya'daki mitinginde de bir kişi provokasyon girişiminde bulundu. İmamoğlu'nun "Memur Bey, provoke eden arkadaşı götürün, orada muhafaza etmeyin!" sözleri üzerine söz konusu kişi polis aracına alındı. 📩 Bir mesaj: Mitinge düzenlenen saldırıda yaralananlardan Talip isimli kişi bir sosyal medya kullanıcısıyla mesaj gönderdi. Murat Küni isimli kullanıcı, Talip amcanın selamını ilettiği mesajında "Biz eski toprağız dedi. Bir an bırakmadı bayrağı elinden. Yarın da evine dönecek. İçiniz rahat olsun." dedi.

Mayıs 9, 2023
·
Makale
Yoksulluk oranı değişmedi
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), 2022 yılına ilişkin “Yoksulluk ve Yaşam Koşulları İstatistikleri”ni yayımladı. Eşdeğer hanehalkı kullanılabilir fert medyan gelirinin %50'si dikkate alınarak belirlenen yoksulluk sınırına göre, yoksulluk oranı 2022’de aynı düzeyde kalarak %14,4 oldu. Öte yandan: Hanelerin %59,6'sı evden uzakta bir haftalık tatil masraflarını, %41,5'i iki günde bir et, tavuk ya da balık içeren yemek masrafını, %31,1'i beklenmedik harcamaları, %20,4'ü evin ısınma ihtiyacını, %65,4'ü eskimiş mobilyaların yenilenmesini ekonomik olarak karşılayamadığını beyan etti. Detaylar: Eşdeğer hanehalkı kullanılabilir fert medyan gelirinin %50'si dikkate alınarak hesaplanan yoksulluk oranları farklı kırılımlarda incelendi. Hanehalkı tipi: Tek kişilik hanehalklarında yoksulluk oranı bir önceki yıla göre 1,0 puan artarak %7,5, çekirdek aile bulunmayan birden fazla kişiden oluşan hanehalklarında ise 2,6 puan artarak %11,7 oldu. Tek çekirdek aileden oluşan hanehalklarının yoksulluk oranı ise 0,3 puan azalarak %13,9 olurken, en az bir çekirdek aile ve diğer kişilerden oluşan hanehalklarının yoksulluk oranı 1,1 puan artarak %19,6 olarak hesaplandı. Eğitim durumu: Yükseköğretim mezunları %2,6 ile en düşük yoksulluk oranına sahip grup oldu. Okur-yazar olmayan fertlerin %27,7'si, bir okul bitirmeyenlerin %24,4'ü, lise altı eğitimlilerin %13,8'i, lise ve dengi okul mezunlarının ise %7,8'i yoksul olarak açıklandı. Konut sahipliği: Oturulan konuta sahip olanların oranı geçen yıla göre 0,8 puan azalarak %56,7 olarak hesaplanırken, kirada oturanların oranı %27,2, lojmanda oturanların oranı %1,1, kendi konutunda oturmayıp kira ödemeyenlerin oranı ise %15,1 oldu. Konut alımı ve konut masrafları dışında borç veya taksit ödemesi olanların oranı 4,3 puan azalarak %59,4 oldu. Bununla birlikte: Maddi yoksunluk kriterleri ve Avrupa İstatistik Ofisi (Eurostat) tarafından revize edilen sosyal yoksunluk kriterlerinden oluşan on üç maddenin en az yedisini karşılayamayanların oranı olarak tanımlanan maddi ve sosyal yoksunluk oranı ; 2021 yılında %18,1 iken 2022 yılı anket sonuçlarında 1,5 puan azalarak %16,6 olarak tahmin edildi. Dört yıllık panel veri kullanılarak hesaplanan ve eşdeğer hanehalkı kullanılabilir fert medyan gelirinin %60'ına göre son yılda ve aynı zamanda önceki üç yıldan en az ikisinde de yoksul olan fertleri kapsayan sürekli yoksulluk oranı , bir önceki yıla göre 0,2 puan artarak %14,0 oldu. Göreli yoksulluk, maddi ve sosyal yoksunluk ve düşük iş yoğunluğu göstergelerinin en az birinden yoksun olma durumu olarak açıklanan yoksulluk veya sosyal dışlanma riski altında olanların oranı ilk kez bu yıl hesaplandı. 2022 yılı sonuçlarına göre fertlerin %32,6'sı yoksulluk veya sosyal dışlanma riski altında kaldı. Bu oran yaş gruplarına göre incelendiğinde; 0-17 yaş grubunda %42,7, 18-64 yaş grubunda %30,2, 65+ yaş grubunda ise %20,5 olarak tahmin edildi.

Mayıs 8, 2023
·
Makale
Big Chefs'in halka arzında toplam büyüklük 832,5 milyon TL
Big Chefs'in halka arzında toplam büyüklük 832,5 milyon TL, halka arza katılan yatırımcı sayısı ise 1,8 milyon oldu. Bir adım geriden: Şirketin halka arzında 3–4–5 Mayıs 2023 tarihlerinde 1 TL nominal değerli pay için 22,50 TL’den talep toplanmıştı. Detaylar: Halka arzda toplanan talep değerlendirilerek 3 milyon TL nominal değerli payların ek satış hakkı kullanıldı. Bu kapsamda sermaye artışı yoluyla halka arz edilen 7 milyon TL, ortak satışı yoluyla halka arz edilen 27 milyon TL ile ek satış kapsamında halka arz edilebilecek 3 milyon TL olmak üzere toplam 37 milyon TL nominal değerli payların tamamı satıldı. Halka arzda, halka arz edilen 37 milyon TL nominal değerli payların 5,15 katına denk gelen 190,7 milyon TL nominal değerli filtrelenmemiş pay talebi geldi Bireysel yatırımcılara nihai tahsisat tutarının yaklaşık 4,54 katı, yurt içi kurumsal yatırımcılara nihai tahsisat tutarının yaklaşık 7,90 katı talep geldi. Ek olarak: Sermaye Piyasası Kurulu, geçtiğimiz hafta içinde Bien Yapı ve Kayseri Şeker Fabrikası'nın halka arzını onayladı. Bien Yapı'da halka arz fiyatı 42,80 TL iken, Kayseri Şeker 16,27 TL'den halka arz edilecek. Başvuru sürecindeki halka arzlar: Ferbis Tarım Tic. ve San. A.Ş. Enerya Enerji A.Ş. Yeşil Global Enerji A.Ş. Kule Hizmet ve İşletmecilik A.Ş. (Global Tower) Golda Gıda San. ve Tic. A.Ş. Cosmer Kimya San. ve Tic. A.Ş. Enda Enerji Holding A.Ş. Geniş açı: 2023 yılında halka arzlara yönelik yüksek ilgi sürüyor. 2022'de halka arz edilen 40 şirketin piyasadan temin ettiği fon büyüklüğü 19,3 milyar TL düzeyinde gerçekleşti. 2023 yılı Nisan sonu itibarıyla 12 şirketin halka arzı gerçekleşirken, şirketler, 13,8 milyar TL'lik kaynak sağladı.

Mayıs 8, 2023
·
Makale
Seçimli otoriteryanizmden çıkış: Dünya Türkiye’yi izliyor
Seçimli otoriteryanizm, dünyada yükselen bir trend. Benim de hocam olan ve “ seçimli otoriter rejim ” kavramını siyaset bilimi literatürüne kazandıran Prof. Dr. Andreas Schedler, temsilî demokrasinin kurumlarını keyfî şekilde kullanarak, demokratik normları sistematik şekilde aşındırarak ve seçimler dahil tüm demokratik süreçleri manipüle ederek otoriter pratiklerini hayata geçiren bu rejimlerin Soğuk Savaş’ın sona ermesinden itibaren dünyadaki en yaygın anti-demokratik rejim şekli haline geldiğini ifade ediyor. AK Parti'nin otoriterleşme süreci Zaman zaman, özellikle de önemli kırılma anlarında Türkiye’ye çok fazla odaklanıyoruz ve buradaki siyasi gelişmelerin küresel siyasi trendlerin içinde nereye denk düştüğü konusuna kafa yormuyoruz. Oysa Türkiye de bu seçimli otoriteryanizm trendinin dışında değil. Schedler’in dersi için 2017’de “ Türkiye’de Erdoğan ve AKP yönetiminde ortaya çıkmakta olan seçimli otoriteryanizm ” başlıklı bir makale yazmıştım. Medyadaki tekelleşmeden Gezi protestolarının şiddetle bastırılmasına, devlet kurumlarında kadrolaşmadan siyasetin yargıya müdahalelerine özellikle 2011’den sonra rejimin gösterdiği otoriterleşme emarelerini anlatmıştım. 2017’den bugüne ise bu trend hızlandı. Aynı yıl kabul edilen anayasa değişikliği ile Türkiye’nin yönetim sistemi değişti. Muhalefetin “ ucube tek adam rejimi ” olarak tanımladığı Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde başbakanlık makamı kaldırıldı, TBMM’nin yetkileri azaltılırken yürütmenin başı olan Cumhurbaşkanı’nın yetkileri artırıldı ve yargı bağımsızlığına ket vuruldu. İktidar partisi ile devlet arasındaki sınırlar daha da muğlaklaştı. “ Türkiye otoriterleşiyor mu acaba? ” sorusunun yerini “ Türkiye, seçimli otoriter bir rejimdir. ” tespiti kesin olarak aldı. Otoriter yönetimlerin baskısı altındaki milletler Türkiye'yi izliyor Türkiye, Millî Mücadele döneminde ulusal seferberlik ile işgalcilerin “ geldikleri gibi gönderilebileceğini ” tüm mazlum milletlere ispatlamıştı. Saltanatı ve halifeliği tarihe karıştıran, laik, üniter bir ulus devlet kuran ve hakimiyeti “kayıtsız şartsız millete ” devreden “ Türk devrimi ”, henüz Avrupa’da kadın haklarından bahsedilmiyorken kadın-erkek bir arada ve eşit bir yaşamın var olabileceğini kanıtlamıştı. Türkiye’nin çok partili hayata sorunsuz geçişi, çoğunluğu Müslüman milletlerin de demokratik bir sistem kurabileceğini göstermişti. Konumu, tarihi, kültürü, demografik yapısı, liderleri ve büyüklüğü, Türkiye’nin tarihin akışı içinde yalnız trendleri takip eden değil, zaman zaman trendleri belirleyen bir ülke olmasını sağladı. Bu, yalnız övünülecek bir tarih anlatısı değil, bugün ya da başka bir zaman, en karanlık anda en imkânsız gözükeni yapmak, yapmaya kalkışmak için cesaret bulunacak bir gerçekliktir. İşte Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu da 6 Mayıs Cumartesi günü İstanbul Maltepe’de gençlere yönelik “ Sizler otoriter bir yönetimi demokratik yollarla değiştireceksiniz. Sadece bizim siyasi tarihimize değil dünya siyasi tarihine de önemli bir armağan bırakacaksınız. Bu onur size yeter. ” sözlerini söylerken bunu kast ediyordu. Daha önce ABD’de Donald Trump, Brezilya’da Jair Bolsonaro, İsrail’de Binyamin Netanyahu gibi otoriter/popülist pratiklerle ülkelerini yöneten liderler demokratik seçimler sonucunda - gitmemek için manipülasyon dahil çok yol deneseler de - demokrat liderlere karşı seçim kaybedip görevi bırakmak zorunda kalmıştı. Ancak ne ABD’de ne Brezilya’da ne de İsrail’de bu otoriter rejim heveslisi liderler, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın aksine otoriter rejimlerini kurumsallaştıracak sistem değişiklikleri yapamamıştı. Viktor Orban’ın seçimli otoriter rejimi görece kurumsallaştırdığı Macaristan’da ise birleşik demokrat muhalefet, Orban’a karşı seçim kazanmayı başaramamıştı. 14 Mayıs’ta otoriterliği kurumsallaştıran, yargı bağımsızlığını yok eden, medyayı ve muhalifleri susturan, seçim güvenliği konusunda bile endişe yaratan bir iktidarın demokratik yollarla görevden uzaklaştırılması mümkün gözüküyor. Türk milleti daha önce yaptığını bir kere daha yapıp küresel siyaset trendine yön verebilir. Seçimli otoriter rejimden çıkışın formülü Türkiye'de yazılabilir ve bu rejimlerin demokratik alternatiflerine kaybettiği küresel bir süreci tetikleyebilir. Türkiye, dünya demokrasi tarihine adını -bir kere daha - kocaman harflerle, “seçimli otoriteryanizmin yükseliş trendine son veren ülke ” olarak yazdırabilir ve Millî Mücadele dönemindeki gibi mazlum milletlere yol gösterebilir. Polonya’dan Rusya’ya, Macaristan’dan İran’a, Belarus’tan Mısır’a, Sırbistan’dan Özbekistan’a dünyanın dört bir yanında otoriter yönetimlerin baskısı ve keyfî yönetimi altında kıvranan milletler, Türkiye’yi izliyor. Türkiye’den saçılacak demokrasi ve özgürlük ışığının kendi yollarını aydınlatmasını bekliyor.

Mayıs 10, 2023
·
Makale
Türkiye'nin ilk uzay yolcuları, Uluslararası Uzay İstasyonu'nda 13 deney gerçekleştirecek
TÜBİTAK , Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından TEKNOFEST'te biri yedek biri asıl olmak üzere açıklanan Türkiye'nin ilk uzay yolcuları Alper Gezeravcı ve Tuva Cihangir Atasever'in , 2023'ün son çeyreğinde gidecekleri Uluslararası Uzay İstasyonu'nda (ISS) gerçekleştireceği, üniversite ve araştırma kurumlarınca hazırlanan 13 farklı deneyi açıkladı. TUA ve Axiom Space uzmanlarından oluşan bir komisyon tarafından değerlendirilen deneylere ilişkin alınan kararda bilimsel katkı, değer, maliyet, takvim, yapılabilirlik ve ISS altyapılarına uyumluluk gibi kriterlerin etkili olduğu aktarıldı. Türkiye'nin ilk uzay yolcularının gerçekleştireceği 13 farklı deney, TÜBİTAK tarafından şu şekilde detaylandırıldı: UYNA: "Uzay İçin Yeni Nesil Alaşımlar" deneyi ile yüksek sıcaklıklara dayanıklı, yüksek mukavemetli alaşımların üretilmesi çalışması, KIBO modülünde bulunan ELF kullanılarak gerçekleştirilecek. Ergitme ve katılaşma prosesleri sırasında termofiziksel ve kristal büyümesi gibi özellikler üzerinde yerçekimsiz ortam etkilerinin araştırılacağı bu deney kapsamında, Türkiye'nin uzay, havacılık ve savunma sanayii için yeni nesil malzeme geliştirme kabiliyeti kazanması hedeflenecek. gMETAL: "Katı Fazdaki Parçacıkların Bir Akışkan İçindeki Dinamiğine Yerçekimsiz Ortam Etkisi" deneyi çerçevesinde, yerçekiminin, kimyasal tepkimesiz koşullarda, katı parçacıklar ile akışkan ortamı arasında homojen bir karışımın oluşturulması üzerindeki etkisi incelenecek. Bu sayede, uzay araçlarının itki sistemlerinin daha verimli hâle getirilmesi mümkün olacak. UzMAN: "Uzay Görevleri için Mikroalgal Yaşam Destek Üniteleri" deneyi ile zorlu koşullara adapte olan mikroalg türlerinin yerçekimsiz ortamda büyüme ve dayanıklılık testleri gerçekleştirilecek. Mikroalg türlerinin bu koşullarda metabolik değişikliklerinin inceleneceği; CO2 yakalama performanslarının ve O2 üretim kabiliyetlerinin tespit edileceği görev ile yaşam destek sistemi geliştirilmesi hedefleniyor. EXTRAMOPHYTE: "Ekstrem Halofit olan Schrenkiella Parvula’nın Tuz Stresine Verdiği Yanıtların Uzay Ortamında Araştırılması" deneyi, uzayda ve yeryüzünde yetiştirilen ve de tuz stresine maruz bırakılan A. thaliana ve S. parvula bitkilerinde yeni nesil dizileme ile (RNA-seq) transkriptomun ortaya konulmasını ve mikro yerçekiminde glikofitik ve halofitik bitkilerin tuz stresine verdikleri bazı fizyolojik ve moleküler yanıtların karşılaştırmasını amaçlayacak. METABOLOM: "Uzay Görevlerinde Bulunan Astronotların Metabolom/Transkriptomlarındaki Değişimlerin Analizi ve Ulusal Omik Veri Setlerinin Oluşturulması" projesiyle, uzay koşullarının insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkilerinin ortaya çıkarılması hedeflenecek. Olumsuz etkilerin azaltılmasına yönelik olarak astronotun fizyolojik ve biyokimyasal değişimlerini inceleyecek deney ile astronotlarımızın sağlığına yönelik olası risk faktörlerinin anlaşılmasında yeni bilgiler sağlanacağı gibi hastalıklar için yeni tedaviler ve önleyici tedbirlerin geliştirilmesi de amaçlanacak. MİYELOİD: "Uzay Misyonuna Katılan Bireylerde Radyasyona Maruz Kalmanın Kanser İçin Öncül Lezyonlar Olan Periferik Kandaki Miyeloid-Kökenli Baskılayıcı Hücrelere Etkisinin İncelenmesi" deneyi ile uzay misyonu katılımcılarının maruz kalacağı yolculuk ve uzay koşullarının, kozmik radyasyon hasarının immünolojik olarak miyeloid kökenli baskılayıcı hücreler (MKBH) hücreleri düzeyinde ölçülmesi ve değerlendirilmesi hedefleniyor. MKBH, Kanser gibi kronik inflamasyon süreçlerinde yüksek düzeyde üretilerek immün baskılama yapan, kanser progresyonunu ve metastazı destekleyen, heterojen immatür miyeloid hücre popülasyonu olarak tanımlanıyor. MESSAGE: "Mi̇kroyerçeki̇mi İli̇şki̇li̇ Genetik Bi̇lim Misyonu" ile yerçekimsiz ortamdan etkilenen henüz işlevi keşfedilememiş genlerin tespit edilmesi ve uzay görevlerinde, bağışıklık hücrelerinden hangilerinin yer çekimi tarafından direkt olarak etkileneceğinin belirlenmesi amaçlanacak. ALGALSPACE: "Uzay Koşullarında Antarktika ve Ilıman Mikroalg Yetiştiriciliğinin Karşılaştırmalı Bir Çalışması" deneyi ile uzayda, Antarktik ve ılıman bölge mikroalglerinin büyüme verileri karşılaştırılacak. Kutup alglerinin uzayda kullanımına yönelik bir ilk olacak deney ile alglerin, uzayda CO2'den O2 rejenerasyonu, ek gıda temini, su iyileştirme, yaşam destek alanlarında kullanılma ihtimalleri değerlendirilecek. CRISPR – GEM: "Mikro Yerçekimi Altında Bitkilerde CRISPR Gen Düzenleme Verimliliğinin Araştırılması" deneyi ile uzun vadeli uzay görevlerinde sürdürülebilir bir sistemin sağlanamaması sorununa bir çözüm olarak tasarlanan biyorejeneratif yaşam destek sistemlerinin iskeleti olan bitkiler araştırılacak. Bu kapsamda, uzay görevlerinde meydana gelen biyolojik ve biyolojik olmayan stresler karşısındaki savunma mekanizmalarının anlaşılması ve geliştirilmesine yönelik, moleküler biyolojinin modern gen düzenleme tekniklerinden bir tanesi olan CRISPR tekniğinin mikro yerçekimi ortamda bitkiler üzerindeki etkileri incelenecek. PRANET: "Propolisin Anti bakteriyel Etkisi" göreviyle, çeşitli hastalıkların tedavisinde kullanılan propolis maddesinin mikro yerçekimi ortamındaki bakteriler üzerindeki etkisi incelenecek. VOKALKORD: "Uzay’da Yaşamaya Karşı Oluşan Hayati Tepkimelerin Vokal Kord Kaynaklı Değişimler İle Tespiti Ve Düşük Yerçekimsizliğin Sebep Olduğu Rahatsızlıkların Ses Frekansları İle Tanımlanması" deneyiyle, yapay zeka aracılığıyla seste meydana gelen frekans değişiminden rahatsızlıkların tespit edilmesi ve yerçekimsiz ortamın etkilerinin insan sesi üzerine etkilerinin araştırılması hedefleniyor. OKSİJEN SATURASYONU: "Solunum Sistemi Fizyolojisi İçerisinde Yapay Zeka Desteği İle Verilen Havanın Oksijen Seviyesini Hesaplayarak Düşük Yer Çekiminin Sebep Olduğu Rahatsızlıkların Tanımlanması" göreviyle, yapay zeka aracılığıyla verilen havanın oksijen seviyesini hesaplayarak düşük yer çekiminin sebep olduğu farklılık ve rahatsızlıkların tanımlanması amaçlanacak. MİYOKA: "Mikro Yerçekimi Ortamında Kurşunsuz Lehimleme Araştırması" deneyi kapsamında, Türkiye'nin ilk uzay yolcusu, ISS'de elektronik kart üzerine kurşunsuz bileşen montajı gerçekleştirecek. Görevin ardından Dünya'ya getirilecek elektronik kartlar ile mikro yerçekiminin kurşunsuz lehimleme sürecine etkileri raporlanacak.

Mayıs 10, 2023
·
Makale
DASK'ın tazminat ödeme tutarı 24 milyar TL
8 Mayıs 2023 Pazartesi itibarıyla, Doğal Afet Sigortaları Kurumu (DASK), taraflarına 519 bin 851 adet hasar ihbarı ulaştığını ve tazminat ödeme tutarının 24 milyar TL'ye yaklaştığını bildirdi. Dahası: 30 Nisan 2023 itibarıyla DASK'a ulaşan hasar dosyalarından, tespiti tamamlanan ve evrak eksiği bulunmayan tüm hasar dosyalarının ödemesinin gerçekleştirildiği kaydedildi. Açıklamalar: Kurumdan yapılan açıklama şu şekilde gerçekleşti; "Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından hasarsız tespit edilen ya da hasar tespiti yapılamayan, hasar dosyasında eksik evrakı bulunan ve tarafımıza yeni iletilen ve iletilmeye devam eden hasar ihbarları için çalışmalarımız devam etmektedir. Bu kadar kısa sürede bu denli büyük bir başarının mimarı olan DASK ekibine, sigortalılarımızla ödemelerini buluşturan başta Vakıfbank olmak üzere tüm bankalarımıza ve siz değerli sigortalılarımıza teşekkür ederiz. Tazminat ödemelerimizin hızla gerçekleştirilmesi sürecimizde, hasar dosyasında eksik evrakı bulunan sigortalılarımız ile iletişime geçerek evraklarının tamamlanması için çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Bu kapsamda, sigortalılarımızın web sitemiz ve e-devlet üzerinden eksik hasar evrakını bizlere ulaştırması büyük önem taşımaktadır. Ödemelerin tahsil edilebilmesi için gerekli ödeme şifreleri sigortalılarımıza SMS ile gönderilmekle birlikte e-devlet üzerinden de bu şifreye erişilebileceğini tekrar bildirmek isteriz."

Mayıs 12, 2023
·
Makale
Hentbol | Konyaaltı Belediyespor Hentbol Takımı Avrupa Şampiyonu
Konyaaltı Belediyespor Hentbol Takımı EHF Avrupa Kupası finalinin rövanş maçında konuk ettiği Atletico Guardes'i 33-20 yenerek şampiyon oldu. Avrupa hentbolunun kulüp düzeyindeki üç numaralı organizasyonu olan EHF Kadınlar Avrupa Kupası rövanş karşılaşması, Antalya Spor Salonu’nda oynandı. Mücadelenin ilk yarısını 16-7 önde bitiren Konyaaltı Belediyespor, sahadan 33-20 galip ayrıldı. Öte yandan: Antalya Konyaaltı Belediyespor, Avrupa'da şampiyon olan ilk takım oldu ve kupayı ilk kez Türkiye’ye getirdi. Takım antrenörü Birol Ünsal, “Ömrümü verdim diyebilirim. Saçımızı bu yolda ağarttık ama bugün 40 yılın yorgunluğu çıktı. Bu kupanın en iyi takımı biziz. Kocaman yürekli kızlarımız var. 40 yıllık hayalim. Dünya şehriyse burası bu kupaları olmalı. Antalya'yı, Konyaaltı Belediyesini buralara taşıdığımız için çok mutluyuz. Kupa, Antalya'ya gerçekten çok yakıştı.” Elif Sıla Aydın: “Çok mutluyuz. Bizim ortaya koymamız gerekn oyun zaten buydu.Biz bugün çok şey gösterdik. Özellikle psikolojikti savaşımız çok gurur duyuyorum ve mutluyum. Arkadaşlarımı ve takımı tebrik ediyorum.Avrupa’daki 3. kupanın sahibi olduk bugün.” Maç sonrası düzenlenen seremonide Konyaaltı Belediye Spor oyuncularına kupa ve madalyalarını THF Başkanı Uğur Kılıç, Konyaltı Belediye Başkanı Başkanı Semih Esen ve EHF CC Başkanı Bozidar Djurkovic takdim etti.

Mayıs 8, 2023
·
Makale
TRT, dijital platformu "tabii"yi duyurdu
TRT , Türk dizi ve filmlere yönelik küresel ilgiyi karşılamak amacıyla hayata geçirilen dijital platformu "tabii"yi duyurdu. Konuya ilişkin açıklamada tabii'nin yayın hayatına 15 bin saati aşan içerikle başlayacağı; birçok farklı türden orijinal dizinin yer alacağı tabii arşivinde TRT yapımlarının da bulunacağı aktarıldı. Geniş açı: 150'den fazla diziyle Türk yapımlarının; 800 milyonu aşkın izleyiciyle Avrupa, Ortadoğu, Orta Asya, Afrika ve ABD başta olmak üzere toplam 146 ülkede izleyici kitlesi bulunuyor. İlk aşamada 30 orijinal yapımı bünyesinde barındıracağı belirtilen tabii'nin, aile dostu ve yüksek kaliteli orijinal içerikleri Türkiye dışındaki izleyicilerle buluşturarak Türkiye'de dijital yayıncılık alanında lider olmayı hedeflediği ifade ediliyor. İlk etapta Türkçe, İngilizce, İspanyolca, Urduca ve Arapça olmak üzere 5 farklı dil desteğiyle 7 Mayıs'ta Türkiye'de ücretsiz bir şekilde kullanıma sunulacak olan tabii, uluslararası çapta ise YouTube ve Roku gibi 3. parti platformlar aracılığıyla "ekonomik" bir abonelik ücreti ile erişilebilir olacak. Bununla birlikte: Küresel ölçekte Netflix, Disney+, HBO Max ve Prime Video'nun liderlik ettiği yayın platformlarına Türkiye'de ise BluTV, Exxen ve GAİN liderlik ediyor. Geçtimiz hafta GAİN'in, Rams Türkiye Grubu tarafından satın alındığı bildirilmişti.

Mayıs 8, 2023
·
Makale
TikTok'tan 14 Mayıs seçimleri öncesinde dezenformasyon önlemleri
TikTok , 14 Mayıs tarihinde gerçekleşecek genel ve cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde, seçime yönelik dezenformasyon ve mezenformasyonun yayılmasına karşı aldığı önlemleri duyurdu. Buna göre, TikTok Türkiye ve Levant Bölgesi Kamu Politikaları Yöneticisi ve TikTok Türkiye sözcüsü Emir Gelen , platformdaki seçimle ilgili yanlış bilgilerin tespitini kolaylaştırmak amacıyla 40 bini aşkın güvenlik uzmanıyla birlikte makine öğrenimi başta olmaz üzere her türlü teknolojik imkandan yararlandığını aktardı. Geniş açı: Moderasyon ekibinin yanlış bilgi ihlallerinin değerlendirilmesi, onaylanması ve kaldırılması odağında kurulduğunu belirten Genel, dezenformasyon moderatörlerine ek olarak Teyit.org , Dogrulukpayi.com ve Dogrula.org gibi platformlarla da işbirliği yaptıklarını ifade etti. Bu işbirlikleri kapsamında TikTok, Uluslararası Doğruluk Kontrol Ağı (IFCN) bünyesindeki tüm yerel doğruluk kontrol kuruluşlarıyla işbirliği kuran ilk ve tek platform oldu. Bununla birlikte: Dezenformasyon ve mezenformasyonun toplum üzerinde yarattığı etkiyi daha iyi anlamak için Ekonomi ve Dış Politika Araştırmalar Merkezi (EDAM) ile işbirliği yapan TikTok, Türkiye'de Dijital Okuryazarlık isimli bir de rapor yayımladı. Şubat ayında meydana gelen depremler nedeniyle duyurusu ertelenen rapora göre, insanların %63, internetteki bilgilerin çoğunun gerçeği yansıtmadığına inanıyor. Rapor ayrıca insanların %59'unun güvenilir bir uluslararası ve ulusal kurum tarafından paylaşıl bilgileri dikkate aldığını; %52'sinin arkadaşlar ve aile tarafından paylaşılan bilgi kaynaklarının güvenilir olduğuna inandığını ve %71'inin de anonim hesapları ciddiye almadığını ortaya koydu. Gelgelelim, söz konusu 18 ila 24 yaş grubu olduğunda, anonim hesapları ciddiye almama eğiliminin %61,5'e düştüğü aktarılıyor. Yukarıda bahsedilen son veriye dikkat çeken Gelen, bu durumun "Neden gençler anonim kaynaklardan gelen bilgilere itibar etmeye ya da en azından bunları dikkate almaya daha meyilli?" sorusunu akıllara getirdiğini ifade ederek "İşte bu noktada sorumluluk bizim gibi platformlara düşüyor. Politikalarımızı güçlendirmeye ve uygulamaya devam ederken şeffaf olmaya çalışıyor ve bu zorluğun üstesinden gelmek için uzmanlarla işbirliği yapıyoruz.” şeklinde kaydediyor. Bir adım geriden: Bundan kısa bir süre öncesinde Meta da 14 Mayıs seçimleri için "Seçim Operasyonları Merkezi" kurduğunu açıklamıştı.

Mayıs 8, 2023
·
Makale
Goldman Sachs'ın TL analizi
Goldman Sachs , seçim öncesinde Türk Lirasına ilişkin analizini yayımladı. Banka analizinde TL'nin önümüzdeki dönemde reel ticari ağırlıklandırılmış olarak %13 değer kaybetmesi gerektiğini, bunun olmaması içinse cari açıkta bir düzeltme yaşanması gerektiğini ifade etti. Banka ayrıca, cari açıkta 2018-2019'da yaşandığı gibi bir düzeltme yaşanması durumunda mevcut kur seviyesinin oldukça adil görüneceğini, böyle bir düzeltmenin TL'yi %4 değerlendirebileceğini aktardı. Cari açığın politika tercihleri nedeniyle daha da genişleyerek GSYH'nin %7-8'ine ulaşması durumundaysa TL'de değer kaybının %18'i bulabileceği belirtildi. 💉 Hatırlatma dozu: Türkiye ekonomisi 2018 ve 2019 yıllarının yaz aylarında dış ticaret açığının gerilemesi ve güçlü turizm gelirleri nedeniyle 2004'tan bu yana ilk kez peş peşe cari fazla vermişti.

Mayıs 8, 2023
·
Makale
Seçim 2023: Deprem bölgesinde oy kullanmak
Oy ve Ötesi Son 1 haftaya girdiğimizde seçimler bütün toplumsal algımızın odağına yerleşmiş durumda. Yer yer bu odak ve oluşan kutuplaşmanın üzücü yansımalarıyla da karşılaşıyoruz. Sağduyu ve karşılıklı saygının demokratik ve barışçıl bir toplum için temel gereklilik olduğunu her fırsatta hatırlatmayı önemsiyor, görevimiz olarak kabul ediyoruz. Bütün gündem başlıklarının ortasında ise deprem felaketinin yaşantılarımızda bıraktığı enkaz ve acılar tüm gerçekliğiyle sürüyor. Bizler de Oy ve Ötesi olarak kendi alanımız olan seçim sürecinin bu bölgede adil, şeffaf ve yüksek katılımlı gerçekleştirilebilmesi için özel bir çaba ile çalışıyoruz. Yüksek Seçim Kurulunun kesin seçmen listelerini ve sandıkları ilanıyla beraber buradaki sürece dair düzenlemeler netleşti. Deprem bölgesinde oy kullanmak ve askidabilet.com Deprem mağduru seçmenler yasa gereğince diğer tüm vatandaşlar gibi sadece kayıtlı oldukları adreslerde oylarını kullanabilecekler. Bölgeden ayrılmamış ve çadır kent, konteyner gibi geçici İkametgâhlarda bulunan kişiler, yasal süre içerisinde adreslerini beyan etmiş olmaları halinde düzenlenen yeni sandıkların seçmen listesinde yer alacak. Adres değişikliklerini beyan etmemiş seçmenler ise, afet öncesi kayıtlı oldukları yapılar bütünüyle yaşanamaz hale gelmişse dahi aslen kayıtlı oldukları adresleri üzerinden seçmen listelerinde yer alacaklar. Daha önceki seçimlerde belirlenmiş olan sandık çevrelerinin bulunduğu binaların yıkılmış ya da hasarlı olması halinde ise YSK tarafından yeni sandık bölgeleri tanımlandı. Bunların tercihi yapılırken sundurma ve saçak altı olmasına önem verildiği ilan edilen genelgede belirtiliyor. Vatandaşlar oy kullanacakları sandıkları ysk.gov.tr adresinden ya da e-devlet hesaplarından görebilir. Bölge özelinde yaptığımız çalışmalarda dikkat çeken ise bazı deprem illerimizde 2018 seçimlerine oranla seçmen sayısının artmış olması. Bunun bölgede çalışan AFAD, Sağlık Bakanlığı personeli, kolluk kuvvetleri gibi görevlendirmelerle ilişkili olduğu öngörülüyor. Her şekilde ve fırsatta yerelde oy kullanacak vatandaşların sandık sürecine sahip çıkması büyük önem taşıyor. Zira vatandaşlar aynı çevrede yaşayan kişilerle yakın sandıklarda oy kullanacakları için, sandık başında müşahitlik görevi üstlenerek seçimin şeffaflığına büyük katkı sağlayabilirler. Oy ve Ötesi eğitimleri bu illerimizde de devam ediyor. Tüm eğitim duyurularımıza www.oyveotesi.org web sitemizden ulaşabilirsiniz. Eğitimlerimizin ötesinde pek çok sivil toplum bileşeniyle bir araya gelerek hazırladığımız askıdabilet.com platformunu da seçmenlere ulaştırmak için çalışmaktayız. askidabilet.com , deprem mağduru olup kayıtlı olduğu yerden farklı bir bölgeye giden ve adres beyanlarını yenilememiş vatandaşlar için hazırlandı. Bu platform seçmen kaydınız halen deprem bölgesindeki bir ilimizde ise ve oy kullanmak için yolculuk yapmanız gerekiyorsa, oluşacak maddi külfetinizi hafifletmeyi hedefliyor. Bağışçılardan gelen maddi yardımlar TÜLOV Vakfi'nda toplanarak , başvuran vatandaşlara otobüs bileti temin ediliyor. Askıdabilet.com’ dan faydalanmak için siteye başvuru yapmanız ve deprem bölgesinde kalan bir ilimizdeki seçmen kaydınızı beyan etmeniz gerekli. Hâlihazırda 20 bin 500 başvuru ve biletleri karşılanmış 11 bin üzerinde seçmenimiz var. Güncel rakamlar askıdabilet.com adresinden takip edilebilir. Bağışçı arayışı devam ediyor. Herkesi bölgedeki vatandaşlarımızın oy haklarını kullanabilmeleri için destek vermeye davet ediyoruz. Çok sesli, adil ve barışçıl bir toplum için sandık sürecine beraber sahip çıkalım. Bu #SeçimHepimizin . www.oyveotesi.org/kayit bağlantısından gönüllü kaydı oluşturabilir, duyuru ve eğitimlere sosyal medya hesaplarımızdan ve web sitemizden ulaşabilirsiniz.

Mayıs 8, 2023
·
Makale
Borusan 2025'e kadar 39 milyar TL yatırım hedefliyor
Borusan: Grup CEO'su Erkan Kafadar , şunları kaydetti: "Borusan olarak 2025'e kadar 39 milyar TL tutarında bir yatırım planımız var. Önümüzdeki dönem önceliğimiz karlı büyüme. Faaliyet gösterdiğimiz iş alanlarına bakıldığında 2025'e kadar üretime 23,1 milyar TL, enerji sektörüne 5,9 milyar TL, lojistik sektörüne 2,8 milyar TL, makine ve güç sistemlerine 2,3 milyar TL ve otomotive 4,9 milyar TL yatırım yapmayı planlıyoruz." Migros: Şirket, bu yıl içinde 4 milyar TL yatırım yapmayı, yaklaşık 365 mağaza açmayı ve 10 bin yeni istihdam yaratmayı hedeflediğini paylaştı. Eczacıbaşı Topluluğu: Şirket, yaptığı yeni yatırımla Manisa fabrikasındaki temizlik kağıtları üretim kapasitesini 2 katına çıkardı. Böylece, Eczacıbaşı Tüketim Ürünleri'nin toplam temizlik kağıtları üretim kapasitesi 250 bin tona ulaşırken, son 2 yılda gerçekleştirilen yatırımların tutarı 700 milyon avroyu aştı. Ereğli Demir ve Çelik Fabrikaları: Erdemir, işletme ünitelerinde görevlendirilecek saat ücretli çalışanları istihdam etmek için 25 Nisan’da başlattığı başvuru sürecini tamamladı. İşe alım sürecinde 10 binin üzerinde başvuru gerçekleşti. Karabük Demir-Çelik Fabrikaları: 1 Mayıs'ta, Türkiye'nin ilk entegre ağır sanayi kuruluşu olan KA600 işçi alımı yapılacağının müjdesi verildi. Enerjisa Enerji: Şirket, 2023'te yatırım harcamalarının 11-15 milyar TL aralığında olmasını bekliyor. Şirketten KAP'a yapılan açıklamada, 2023 beklentilerine dair planlama şu şekilde sunuldu: Faaliyet Gelirleri: 20-24 milyar TL aralığı Baz Alınan Net Kar: 4,5-6,0 milyar TL aralığı Yatırım Harcamaları: 11-15 milyar TL aralığı Düzenlemeye Tabi Varlık Tabanı: 30-35 milyar TL aralığı

Mayıs 7, 2023
·
Makale
1 Mayıs haftası bilançoları
Türk Hava Yolları: Şirket, deprem felaketinin olumsuz etkilerine rağmen güçlü uluslararası yolcu talebiyle yılın ilk çeyreğini 233 milyon dolar net kâr ile tamamladığını bildirdi. THY'nin ilk çeyrek toplam gelirleri 2022 yılının aynı dönemine göre %43 artarak 4,4 milyar dolar oldu ve bu, şirket tarihinin en yüksek ilk çeyrek geliri olarak kaydedildi. Toplam gelirin %84’ünü oluşturan yolcu gelirleri, söz konusu çeyrekte yıllık %83 artış göstererek, 3,6 milyar doların üzerinde katkı sağladı. Migros: Şirketin 2023 ilk çeyrek net dönem kârı piyasa beklentilerinin üzerinde, 560 milyon TL olarak kaydedildi. Karşılaştırma: Net kar 2022 yılının tamamında 2,580 milyar TL seviyesinde gerçekleşmişti. Satış gelirleri yıllık bazda %122 artan şirketin ilk çeyrek toplam satışları 27,183 milyar TL’ye ulaştı. Migros'un brüt kârı ilk çeyrekte, geçtiğimiz yılın aynı çeyreğine kıyasla %24 artışla 6,5 milyar TL oldu, brüt kâr marjı ise %24,1 seviyesinde gerçekleşti. FAVÖK de ilk çeyrekte yıllık bazda %6,5 artışla 1 milyar 776 milyon TL'ye yükseldi. Ereğli Demir ve Çelik Fabrikaları: ERDEMİR, 2023 yılının birinci çeyreğinde 90 milyon TL net kâr elde etti, bu rakam geçen yılın aynı çeyreğinde 5,6 milyar TL seviyesindeydi. Önemli detay: Şirket dolar bazında, 2023 yılının ilk çeyreğinde 5 milyon dolar net dönem kârı elde etti. FAVÖK beklentinin üzerinde 1,389 milyon TL olarak gerçekleşirken toplam ciro da 26,3 milyar TL oldu. Karabük Demir ve Çelik Fabrikaları: KARDEMİR, 2023 yılı 1. çeyrek mali sonuçlarında; 575 milyon liralık piyasa beklentisinin üzerinde 641 milyon lira net kâra ulaştı. Kardemir'in 2023'ün ilk çeyreğinde net kârı geçen yılın aynı dönemine göre ise %45 azaldı. FAVÖK 1,08 milyar TL seviyesinde gerçekleşti, ilk çeyrek cirosu ise%47'lik artışla 8,85 milyar TL oldu. Enerjisa Enerji: Şirketin yılın ilk çeyreğinde konsolide faaliyet gelirleri geçen yılın aynı dönemine göre %41 artışla 3 milyar 764 milyon TL'ye yükseldi. Enerjisa, şebeke yatırımlarını yılın ilk çeyreğinde 976 milyon TL olarak açıkladı. SASA Polyester: SASA'nın, yılın birinci çeyreğinde konsolide net dönem kârı yıllık bazda %7 artışla 2 milyar 496 milyon TL oldu. Şirket gelirleri ise 2023 yılının ilk 3 ayında, geçen yılın aynı dönemine göre %14,4 yükselerek 8,13 milyar TL olarak gerçekleşti. Koç Holding: Şirketin yılın birinci çeyreğinde net dönem kârı yıllık bazda %150 artışla 16,772 milyar TL olarak gerçekleşti. Holdingin aynı dönemde kombine gelirleri yıllık %60 artışla 373,3 milyar TL oldu; gelirlerin 147,4 milyar TL’lik kısmı enerji sektöründen, 113,4 milyar TL’Lik kısmı otomotiv ve 50,0 milyar TL’Lik bölümü finans sektöründen geldi. Koç Holding’in dolar bazında ilk çeyrek konsolide cirosu 11,9 milyar dolar olarak kaydedildi. Holding yılın ilk çeyreğinde 691 milyon dolarlık kombine yatırım yaptı. Böylece on 5 yıldaki yatırım miktarı 9,6 milyar dolara ulaştı. Borusan: Şirket, 2022 yılı bilançosunda 106 milyar TL ciro, 14 milyar TL FAVÖK bildirdi.

Mayıs 7, 2023
·
Makale
Maltepe mitinginin ardından
6 Mayıs Cumartesi günü Millet İttifakı’nın İstanbul Maltepe’deki mitingini izlemeye gittim. Aposto ekibinden Deniz Sabuncu da bu yazıda kullandığım harika fotoğrafları çekmek için oradaydı. Alana gitmeye çalışanların trafiği kilitlemesi sebebiyle Marmaray’ı kullandım. Yenikapı istasyonundan itibaren bayraklı, pankartlı insanların doldurduğu trenden indiğimizde milim milim adım atılabiliyordu. İzdihama rağmen marşlar söyleyen, sloganlar atan, keyfi çok yerinde bir kalabalık vardı. Ulaştırma Bakanlığı’na bağlı Marmaray’a ise Erdoğan posterleri yerleştirilmişti. Mitingin başlama saati olan 17.30’da polis aramasından geçip alana girdiğimde hıncahınç bir kalabalık vardı. Bütün alan doluydu, insanlar alanın dışına da taşmıştı. Sahnenin zor görüldüğü bir yerde, oldukça arkalarda kaldım. Alanda CHP flamalarının yanı sıra İYİ Parti ve Saadet Partisi bayrakları oldukça görünürdü. Yeşil Sol Parti bayraklı bir grup da vardı. Bulunduğum yerdeki insanlar sık sık “ Patates soğan güle güle Erdoğan ”, “ Hak hukuk adalet ”, “ Birleşe birleşe kazanacağız ” sloganları atıyor, elleriyle kalp işareti yaparak fotoğraf çektiriyor, Türk bayrakları ve “ Sana söz” yazan mavi flamaları sallıyordu. Gençler, başörtülü kadınlar, emekliler bir aradaydı. Farklı partilerin bayraklarını taşıyanlar birbirleriyle şakalaşıyordu. Kampanya şarkısı olarak seçilen “Haydi kazanalım” her çaldığında insanlar sözlerine eşlik ediyor ve motive oluyordu. Sahnenin üstüne yazılan dev “ İlk turda bitirelim ” mesajları, ortak mitingin amacını da özetliyordu. Konuşmalardan öne çıkanlar Kısa bir süre içinde konuşmaların başladığı mitingde sözlerine “ Selamunaleyküm kıymetli İstanbullu kardeşlerim ” ifadeleriyle başlayan Saadet Partisi lideri Temel Karamollaoğlu, Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin aksayan yönlerini depreme müdahaledeki gecikme üzerinden anlattı. “ Mülakat çöpe, liyakat memleketin gündemine. Milletin iktidarında böyle olacak. ” diyen Ekrem İmamoğlu, Gezi davası tutuklusu Tayfun Kahraman’ı anarak “ Suçsuz yere hapiste olan herkes için adalet sağlanacağını ” söyledi. “ Kazanıyoruz ” diye haykıran İmamoğlu, kalabalığı heyecanlandıran bir konuşma yaptı. Mansur Yavaş, “ 14 Mayıs'tan sonra insanlar şununla karşı karşıya kalacak; kiracı-ev sahibi, kredi kartları, pahalılık, enflasyon, uyuşturucu, mülteci... Bunların konuşulmasını istemiyorlar. Seçim zamanı mevsimlik birazcık milliyetçilik sosu, birazcık muhafazakarlık sosu, insanlar bunlaı tartışsın başka bir şey konuşulmasın istiyorlar.” dedi. Konuşmasında ekonomiye yoğunlaşan DEVA Partisi lideri Ali Babacan, iyi ekonomi için " hak, hukuk, adalet ve demokrasi " olması gerektiğini söyledi. “ Endişeye mahal yok. Toparlayacağız " ifadelerini kullandı. Demokrat Parti lideri Gültekin Uysal “ Kendilerini vazgeçilmez zannedenlere, kendi varlıklarını kaçınılmaz kadere dönüştürmek için Türkiye'yi risklere mahkum edenlere, kaynaklarını bir avuç insana sunanlara karşı elbette 'yeter' diyeceğiz! ” cümleleriyle kalabalığa seslendi. Gelecek Partisi lideri, 14 Mayıs için “ siyasi darbe girişimi ” ifadesini kullanan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya ve “ 14 Mayıs’ta bu ülkeyi yabancı istilacılara bırakmayacağız .” diyen eski Başbakan Binali Yıldırım’a sert sözlerle yüklendi. Tarım ve hayvancılık konusunda iktidarı eleştirdi, gıda enflasyonunun sebeplerini anlattı. “ Bir oy Kemal’e, bir oy Meral’e ” diyen İYİ Parti lideri Meral Akşener, “ Yeşildağ ailesinin bir ferdi bir kaset yayınladı. O kasette nasıl hırsızlık yapıldığı anlatılıyor. Antalya Havalimanı, 2007'de işletmesi satışa çıkıyor. Bir firma 5 milyar avro veriyor. Buna karşılık o firmanın dosyasından evrak çalınıyor, yakınlardan birine 3 milyar avroya veriliyor. Ali Yeşildağ'ın iddiasına göre 1 milyar avro senin cebine girmiş. ” sözleriyle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı yolsuzluk üzerinden eleştirdi. Akşener’in kısa tuttuğu konuşmasının ardından kalabalıktan “ Hırsız Tayyip Erdoğan ” sloganları yükseldi. CHP lideri ve Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu ise “ Yaklaşık 800 bini aşkın genç İstanbul'da ilk kez oy kullanacak. Sizler otokratik yönetimi demokrasiyle değiştireceksiniz. Bu onur size yeter. ” cümleleriyle gençlere seslendi. “ Bu ülkede hiçbir çocuk yatağa aç girmeyecek. Hiçbir yoksul elektriği suyu doğal gazı kesilmeyecek. Bu ülkeyi cennet gibi yapacağız ve birlikte huzur içinde yaşayacağız. ” ifadeleriyle sosyal devlete ilişkin sözler verdi. Kalabalık az mıydı? Mitingin ardından AK Partili sosyal medya kullanıcıları, 2018’de CHP’nin adayı olan Muharrem İnce’nin aynı meydandaki mitinginin daha kalabalık olduğuna dair paylaşımlarda bulundu. Oysa bunun sebebi büyük oranda mitingin uzunluğuydu. Başlama saati olarak duyurulan 17.30’dan önce alan dolmuştu. Kılıçdaroğlu, 7 Cumhurbaşkanı Yardımcısı adayının konuşmasının ardından sahneye çıktığında ise saat 20.00’yi geçiyordu. Serin havada saatler süren konuşmalar, kimi vatandaşların alandan ayrılmasına sebep olmuştu. Millet İttifakı ortak mitinglerine devam edecekse, liderlerin konuşmalarını daha da kısaltması gerekiyor. Aksi takdirde iktidar yanlılarının eline gereksiz bir koz veriliyor. Öte yandan, 2018’deki İnce kampanyası Kılıçdaroğlu’nun bugünkü kampanyası kadar birleştirici ve kapsayıcı değildi. Sadece bir “CHP adayı” kampanyasıydı ve belki CHP’nin tabanını daha iyi mobilize etse, miting alanlarına sevk etse de homojen kalabalık diğer parti tabanlarında endişe yaratıyordu. Millet İttifakı ve Kılıçdaroğlu bugün çok daha çeşitli kalabalıklara, geniş bir toplumsal kesime sesleniyor. Mitingler de haliyle buna göre şekilleniyor. Kazanma umudu Mitingin ardından Marmaray istasyonuna yürüyüş, başlı başına ayrı bir miting havasındaydı. Sloganlar devam ediyor, bayraklar sallanıyor, marşlar söyleniyordu. İnsanların kazanmaya dair ümidi her hallerinden belli oluyordu. Görülen o ki gerçekten de Kılıçdaroğlu kazanmaya oldukça yakın. Maltepe mitingi de bu iddiayı ortaya koydu. Ancak seçim ilk turda sonuçlanmazsa, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın iki hafta boyunca tüm devlet imkanlarını da seferber ederek yapabileceği hamlelerin toplumda yaratabileceği karşılık, muhalefetin temkinli olmaya devam etmesini zorunlu kılıyor. Marmaray’dan indikten sonra, biraz daha oyalanıp trene binen vatandaşların rastgele bir istasyonda arıza gerekçesiyle indirildiği, arızalı olduğu söylenen trenin vatandaşlar indikten sonra yoluna devam ettiği anların görüntüleri sosyal medyada yayıldı. İnsanlar saatlerce ulaşım sıkıntısı çekti. İktidarın, muhalefetin mitingine katılan vatandaşların hayatını zorlaştırmaya yönelik cezalandırıcı tutumu tepki topladı.

Mayıs 10, 2023
·
Makale
İYİ Parti
I. Kavramlar Genç: Birleşmiş Milletler , istatistiksel amaçlar için, üye devletlerin diğer tanımlarına halel getirmeksizin, 15 ila 24 yaş arasındaki kişileri genç olarak tanımlıyor. Gençlik Politikaları: Özel bir politika alanı olarak gençlik politikaları, gençlerin yaşam koşullarını ve fırsatlarını iyileştirmenin yanı sıra ekonomik, sosyal ve politik hayata eşit katılım olanaklarını desteklemek için tasarlanan sistematik politik uygulamalara verilen ad. Boş Ev Vergisi : Bir evin belirli bir süre el değiştirmemesi ve kiraya verilmemesi durumunda uygulanması vaat edilen vergi. Karma Yurt: Öğrenimde cinsiyet farkı gözetmeksizin öğrencilerin bir araya koyulduğu barınma modeli. II. Arka Plan Gençlik Beyannamesi , İYİ Parti’nin 184 maddede özetlediği ve illere göre özel çevre, tarım, afet gibi başlıklara da sahip 3 bin maddelik ana beyannameden derlenerek oluşturuluyor. Beyannamenin seçmene ulaştırılması adına çalışma yapan parti, oluşturduğu çevrimiçi portalda vatandaşlara ilgilendikleri konular, oturdukları şehir ve diğer bazı özelliklerine göre vaatleri kişiselleştirip derliyor. III. Bulgular III-A. Temsiliyet Raporda Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın ayrılarak iki bakanlık olacağı vaat ediliyor. Gelişmiş devletler düzeyinde örneği bulunmayan uygulama, Ürdün ’de mevcut. Rusya gibi bazı ülkelerde de bakanlık düzeyinde olmasa da bir hükümet ajansı tarafından gençlik politikaları üretilip uygulamaya konuyor. Parlamentoda , yerel yönetimlerde, siyasi partilerin karar mekanizmalarında ve kamu kurumlarının özellikle orta ve üst yönetim kademesinde genç temsilinin genç nüfus oranına yaklaştırılması sözü veriliyor. Geniş Açı: Ulusal Parlamentolara Gençlerin Katılımı konulu en son PAB raporuna göre, 30 yaşın altındaki milletvekillerinin oranı iki sene içinde küresel bazda %0,4 artarak %2,6’ya yükseldi . Dünya nüfusunun %50'si 30 yaşın altında. Parti, gençlik STK’ları için “ Genç Sosyal Kuluçka Merkezleri ” kurmayı ve gençlik kooperatiflerinin oluşturulmasını teşvik edeceğini ilan ediyor. III-B. Temel Hak ve Özgürlükler İnternet mevzuatının ifade özgürlüğünü kısıtlamayacak şekilde yeniden düzenleneceği ve BTK’nın yetkilerinin daraltılacağı belirtiliyor. 18-26 yaş arası tüm gençlere aylık “ Temel Gelir Desteği ” sağlanması öngörülüyor. III-B. Fırsat Eşitliği “ 24 Saat Hizmet Veren Kütüphane ” uygulaması ile kütüphane ve kütüphaneye ulaşım imkanlarında saat engelinin kaldırılacağı hususunda maddeler bulunuyor. “ Boş Ev ” Vergisi ve kira bedeli üst sınırı uygulaması getirilerek gençlerin barınma hakkına katkı sağlanması hedefleniyor. III-C. Eğitim Üniversiteye girişte yılda bir defa yapılan sınav yerine çoklu sınav imkânı sunulacağı ve hiçbir sınav için öğrencilerden ücret alınmayacağı belirtiliyor. Ayrıca KPSS’lerin sayısının da artırılacağı ve ücretsiz olacağı vaatler arasında. Merkeziyetçi yapıdaki YÖK’ün kaldırılacağı kaydediliyor. Beyanname yurtdışı yükseköğrenim programlarına devlet tarafından sağlanan destek programlarının geliştirileceğini vaat ediliyor. Yüksek öğrenim yurtlarının koşullarını iyileştirmek ve kapasitelerini arttırmak amacıyla hazırlanacak bir eylem planı önerilerek, “ Karma Yurt ” uygulamasının tekrar başlatılacağı ekleniyor. III-D. İstihdam Yeni bir kariyer alanına yönelmek veya becerilerini geliştirmek isteyen gençleri eğitecek ve eğitim sonunda iş yönlendirmesi/eşleştirmesi yapacak “Garantili Yetenek Programları” oluşturulacağı dile getiriliyor. Bir adım geriden: Başlatılması planlanan insiyatiflerin boyutuna dair zikredilen bir çerçeve beyannamede bulunmuyor. Devlet sistemi içerisinde de olduğu gibi, özel sektör firmalarını, birkaç yıllık istihdam şartına bağlı, sözleşmeye dayalı burs fırsatlarını finanse etmeye teşvik edileceği söyleniyor. III-E. Sağlık Gençlerin psikososyal ihtiyaçları için 7/24 çalışacak Genç Destek Hattı oluşturulacağı beyan ediliyor. Genç kadınlara üniversitelerinde ve yurtlarında hijyen ürünleri desteği taahhüt ediliyor. Bir adım geriden: İskoçya, geçtiğimiz sene hijyenik pedler gibi regl dönemi ürünlerine ücretsiz erişim hakkını yasayla düzenleyen dünyadaki ilk ülke olmuştu. “ Rüzgargülü Projesi ” tüm okul çağı çocuk ve gençlere ücretsiz kahvaltı ve öğle yemeği hizmeti sunarak gençlerin sağlıklı ve dengeli beslenmelerini sağlamaya yönelik çalışma planlanıyor. IV. Görüş: Enes Kılıç yazdı. İYİ Parti 2023 Seçim Ana Beyannamesi’nin gençlerin ilgi alanlarına hitap eden kısmını kapsayan Gençlik Beyannamesi, partinin gençlik politikalarına yönelik kısa ve orta vade politikaları ve vaatlerini derliyor. İlk oylarını kullanacak genç seçmen kitlesine yönelik taahhütler, ağırlıklı olarak sosyal yardım politikaları şeklinde öne çıkıyor. Bilhassa sosyal medyada sıkça dile getirilen sıkıntıların tespit edilerek dikkate alındığı liste, çözüm yolu olarak devletin doğrudan müdahalesini öngörüyor. Bu yaklaşım, ana beyannamedeki politikalara nispeten daha popülist bir temaya sahip. Beyannamenin bir diğer özelliği, “nasıl?” sorusunu dışlaması. Örneğin kamu atamalarında liyakatsizliğe yönelik mücadele edileceği hususunda garanti verilirken, bunun ne yöntemle yapılacağına dair bir ipucu beyan edilmiyor. Beyanname kapsayıcılık hususuna ayrı bir özen göstererek şehirli-taşralı, kadın-erkek, toplumun tüm kesimlerinden gençlere yönelik vaatleri barındırıyor.

Mayıs 6, 2023
·
Makale
Demirören, Ziraat Bankası'na olan 895 milyon dolarlık borcunu ödediğini söyledi
Demirören Holding , Doğan Medya Grubu'nu satın almak için Ziraat Bankası'ndan 2018'de aldığı 895 milyon dolarlık kredi borcuna ilişkin tüm yükümlülüklerini yerine getirdiğini öne süren bir açıklama yaptı . Açıklamada, “Son olarak Demirören Medya’nın Ziraat Bankası’na olan FYYS kapsamındaki borcunun 90 milyon dolarlık taksidi ödenmiştir” denildi. Açıklamanın tamamında şu ifadeler kullanıldı: "Türkiye’nin köklü firmalarından olan Demirören Holding 1957’den bu yana güvenin sembolü oldu. Kamuoyunun bilmesini isteriz ki Demirören Holding tüm yükümlülüklerini yerine getirmiş, getirmeye de devam edecektir. 2020 yılından bu yana bankalara 1,3 milyar dolar ödenmiştir. Son olarak Demirören Medya’nın Ziraat Bankası’na olan FYYS kapsamındaki borcunun 90 milyon dolarlık taksidi ödenmiştir. Demirören Holding olarak bundan sonra da güven temsili olmayı ve ülkemize yatırım yapmayı sürdüreceğiz." Ne olmuştu? Demirören Holding'in, Ziraat Bankası'na olan 895 milyon dolarlık kredi borcunun yalnızca %3,2'sini ödediği, geçtiğimiz Mart ayında ortaya çıkmıştı. Bununla birlikte, Demirören'in kredi borcu için Ziraat Bankası ile yeniden yapılandırma anlaşması imzaladığı ortaya çıkmıştı . Doğan Medya Grubu’nu satın almak amacıyla 2018'de Ziraat Bankası’ndan 800 milyon dolarlık kredi kullanan Demirören Holding’in borcunun 895 milyon dolara ulaştığı öğrenilmişti. Öte yandan: Demirören Grubu, sahibi olduğu Hürriyet gazetesinin İstanbul Esenyurt’taki matbaasını, arsası ile birlikte insansız hava aracı (İHA) ve silahlı insansız hava aracı (SİHA) üreten Baykar Makina AŞ'ye sattığını duyurdu . Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ağabeyi Haluk Bayraktar ile damadı Selçuk Bayraktar'ın sahibi olduğu Baykar şirketi, matbaayı ve araziyi 816 milyon 551 bin TL'ye satın aldı. Hürriyet matbaası: Demirören Medya, Hürriyet'in İstanbul'daki matbaasının faaliyetlerini Ekim 2022 itibarıyla sonlandıracağını duyurmuş ve geçtiğimiz ay da üç şubesindeki matbaaları 77,8 milyon liraya bir nakliye şirketine satmıştı. Alışveriş merkezi: Geçtiğimiz Mart ayında, Bloomberg'in aktardığı haberde; Denizbank, Demirören Holding’in borçları karşılığında İstiklal Caddesi'nde bulunan 19 bin metrekarelik Demirören AVM'yi devraldığı öğrenilmişti . Alışveriş merkezinin ismini "İstiklal AVM" olarak değiştiren Denizbank, hem markanın hem de mülkün de sahibi olmuştu. Demirören hakkında: Milliyet ve Vatan gazetelerinin sahibi Demirören Grubu Mart 2018’de Doğan Grubu'nun tüm medya varlıklarını 916 milyon dolara satın almıştı. Doğan Grubu’nun varlıklarını satın aldıktan sonra; Hürriyet, Posta ve Fanatik dahil olmak üzere 5 gazeteye; Doğan Haber Ajansı'na (DHA), bir dağıtım şirketine (YAYSAT), ve iki televizyon kanalına (Kanal D ve CNN TÜRK) sahip olmuştu .

Mayıs 5, 2023
·
Makale
TCMB'den ikinci Enflasyon Raporu
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) 2023 yılının ikinci Enflasyon Raporu'nu yayımladı. Raporda enflasyon tahminleri sabit tutularak 2023 yıl sonu için %22,4, 2024 yıl sonu içinse %8,8 olarak belirlendi. Ocak ayında yayımlanan ilk Enflasyon Raporu'nda da aynı beklentiler yer almıştı. Raporda öncelikle iktisadi aktivitenin ağırlıklı yurt içinden olmak üzere talep desteğiyle güçlenmekte olduğu ifade edilirken, 2023'ün ilk çeyreğinde %50,51 seviyesinde gerçekleşen enflasyonun gerilemekte olduğu fakat bir önceki Enflasyon Raporu’nda sunulan tahmin aralığının üzerinde gerçekleştiği belirtildi. Enflasyondaki azalışta; beklentilerde iyileşme, emtia fiyatlarındaki gerileme, arz kısıtlarının hafiflemesi, Türk lirasındaki istikrarlı seyir ve Liralaşma Stratejisi kapsamında alınan politika önlemlerinin etkileri gibi unsurların etkili olduğu ifade edildi. Raporda özellikle küresel piyasalarda gerileyen emtia fiyatlarına bolca gönderme yapılması dikkat çekti. Öyle ki ithalat fiyatları, TCMB'nin enflasyon tahmini güncellemesine 2,3 puan negatif katkıda bulundu. Gıda enflasyonuna yönelik yukarı güncellenen tahminler ile tahmin sapması ve ana eğilim kaynakları ise güncellemeyi 0 değerinde dengeleyen unsurlar oldu. TCMB raporunda ithalat fiyatlarının gerileyen emtia fiyatları ve navlun ücretlerindeki geri çekilmeler nedeniyle yıl sonuna kadar %9,8 düşmesi, petrol varil fiyatının ise 78,3 USD seviyesine gerçekleşmesinin beklendiği ifade edildi. Gıda enflasyonuna yönelik beklenti ise bir önceki rapora göre 5,9 puan artırılarak %27,9 seviyesine yükseltildi. Kavcıoğlu'nun açıklamaları Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Başkanı Şahap Kavcıoğlu, Enflasyon Raporu sunumunun ardından konuşmasını yaptı. Kavcıoğlu konuşmasında, "Enflasyon üzerindeki maliyet baskıları son dönemde büyük ölçüde ortadan kalkmıştır. Türk bankacılık sektörü uyguladığımız bütüncül stratejinin desteğiyle güvenli ve sağlam görünümünü sürdürmektedir." ifadelerini kullandı. "2023 yılının geri kalanı cari dengelenmenin güçlendiği bir dönem olacaktır. Enerji fiyatları ve altın ithalatındaki normalleşmeye ek olarak küresel talepteki toparlanmanın sürmesinin ihracat üzerindeki etkileriyle birlikte dış ticaret dengesinde yıllık bazda iyileşme beklenmektedir. Turizm gelirlerinin güçlü seyri sonucunda yılın ikinci yarısında cari dengenin korunacağını öngörüyoruz. Buna ek olarak, mevcut değerlendirmelerimize göre yüksek teknoloji, enerji, yer altı zenginlikleri ve turizmin kapasitesini artırmaya yönelik yatırımlarımızın geri dönüşüyle birlikte, 2030 yılına kadarki süreçte cari dengeye birikimli olarak yaklaşık 289 milyar dolar katkı sağlanacağı tahmin edilmektedir." Şahap Kavcıoğlu konuşmasının ardından basın mensuplarından gelen soruları da yanıtladı. İkili kur iddialarına ilişkin cevap veren Kavcıoğlu, "Kurlar arasındaki makas', 'iki farklı kur' haberleri ile vatandaşa yazık ediyorlar. Ben bütün vatandaşlarımızdan bu tür haberlere, bu tür Twitter ekonomistlerine, Twitter gazetecilerine itibar etmemelerini rica ediyorum. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası güçlüdür, rezervleri güçlüdür, politikalarında sonuç alınmaya başlanmıştır." ifadelerini kullandı. 💾 Cep bilgisi: TCMB net rezervleri 28 Nisan ile sona eren haftada 6,4 milyar USD'ye gerileyerek 2022 Temmuz'dan bu yana en düşük seviyesini kaydetti. Kavcıoğlu ayrıca, " Hiç bir yerden para aramaya gerek yok, 2030'a kadar en az 500 milyar doların üzerinde yatırımlardan Türkiye bütçesine girecek, cari dengesini sağlayacak para var, bunlar hayal değil, yapacaklarımız değil, yaptıklarımız, şu an uygulamaya girenler. Buna güvensinler. Bunlar hayal değil. Bunlar yapacaklarımız değil, yaptıklarımız. Yatırımlar bitmiş. Uygulanmaya başlanmış. Doğal gazı vatandaşlarımız şu an evinde kullanıyor. Türkiye sonucu almıştır. " dedi.

Mayıs 5, 2023
·
Makale
İttifakların ekonomi vizyonları: Ekonomistler ne diyor?
Malumunuz 14 Mayıs 2023'te Türkiye, cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği için seçime gidiyor. Cumhur İttifakı'nın adayı Recep Tayyip Erdoğan, Millet İttifakı'nın adayı Kemal Kılıçdaroğlu, Memleket Partisi'nin adayı Muharrem İnce ve Ata İttifakı'nın adayı Sinan Oğan, Cumhurbaşkanlığı için rekabet içinde. Seçimlerde en çok öne çıkan ittifaklardan olan Cumhur ve Millet'in de seçimi kazanmaları durumunda ekonomiye ilişkin birtakım politika anlayışları ve vaatleri mevcut. Cumhur İttifakı, ekonomide 2021 yılından bu yana sürdürülmekte olan "Türkiye Ekonomi Modeli'nin" devam ettirilmesini, düşük faiz/yüksek kur politikası ile ihracatta rekabetçilik ve yüksek ekonomik büyüme yakalanmasını vaat ediyor. Millet İttifakı ise sürdürülen genişlemeci politikaların tam aksine, ortodoks para politikalarına dönüş ile yüksek faiz/düşük kur politikası uygulanması ve bunun sonucunda yüksek alım gücü, düşük enflasyon ve sürdürülebilir bir yatırım ortamı oluşturulması vaadinde bulunuyor. Vaat edilen politikaların uygulanması durumunda Türkiye ekonomisinin ne yönde ilerleyebileceği ise büyük merak konusu. Biz de bu yazımızda siz okurlarımızın merakını giderebilmek için mevzubahis politikaların Türkiye ekonomisini ne yönde şekillendirebileceğine dair ekonomistlerin görüşlerine başvurduk. Cumhur İttifakı kazanırsa; aynı politika devam eder mi? Aposto'ya konuşan Kadir Has Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Erinç Yeldan , Cumhur İttifakı'nın seçimlerden galip çıkması durumunda mevcut parasal genişlemeci ekonomik modeli devam ettirmeye çalışacağını düşündüğünü söyleyerek şu ifadeleri kullandı: “Genişleyici politikalar demeti olarak gördüğümüz şey; her ne pahasına olursa olsun büyüme, her ne pahasına olursa olsun kredi genişlemesi, her ne pahasına olursa olsun yüzlerce kez mevzuat değişiminden geçen bir rejim. Dolayısıyla ben 14 Mayıs seçimlerinden sonra Cumhur İttifakı'nın ekonomi idaresinin ekonomide herhangi bir programı değil, günü geçirmeye, günü kurtarmaya yönelik mevcut sistemi devam ettirmeye çalışacağını fakat bunun iktisadi açıdan mümkün olmadığını düşünüyorum." Yeldan, Cumhur İttifakı’nın mevcut Türkiye Ekonomi Modeli’ni değiştirmesinin “3-4 senedir neredeydiniz?” eleştirisini getireceğini ve bu yüzden model değiştirmenin siyaseten mümkün olmadığını, fakat modeli sürdürülebilir de bulmadığını ifade etti. “Ben Cumhur İttifakı’nın haziran - temmuz ayına ilişkin bir ekonomik programının olmadığını, olsa bile bunun yürütülemeyeceği görüşündeyim. Öyle zannediyorum ki Mehmet Şimşek gibi bir ismi de bu yüzden bir türlü entegre edemediler.” Yeldan Millet İttifakı’nı ise seçimlerden galip çıkıp, ekonomi idaresini ele almaları durumunda spekülatif sıcak para girişlerine karşı dikkatli olunması konusunda uyararak “Enflasyona, reel döviz kurunun içindeki aşırı dalgalanmalara karşı finansal işlem vergisi, sıcak paraya yönelik zorunlu karşılıklar gibi şeffaf, denetlenebilir piyasa aletleri yoluyla döviz kurunu istikrara kavuşturacak, risk primini aşağı indirecek bir mekanizmanın gerekli olduğunu düşünüyorum.” diye konuştu. Türk lirasını birden bire aşırı değerli hâle getirecek ama bunun bedeli olarak da cari işlemler açığını yükseltecek sıcak paraya dayalı finansmanın caydırılması gerektiğini söyleyen Yeldan, Türkiye’ye gelecek yatırımların sabit sermaye yatırımı şeklinde olmasını özendirmek gerektiğini ifade etti: “Acı ilaçlar 15 Mayıs sonrasında alınabilir, sıcak para girişlerine belki bir müddet tolere edilebilir. Ama yaz ayları içinde Türkiye’nin spekülatif sermaye girişlerini vergilendirme, zorunlu karşılık oranları gibi araçlarla caydırması gerekiyor.” "Yapılması gerekenler farklılaşmıyor" Görüş aldığımız İstanbul Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Murat Birdal, ittifakların vaatlerinden ziyade yapabilecekleri üzerinden konuşmak gerektiğini, iki ittifak için de yapılması gerekenlerin çok farklılaşmadığını söyledi. Birdal, Cumhur İttifakı’nın mevcut ekonomik modeli sürdürme konusunda ise ısrarcı olmayacağı görüşünde: “Bence her iki ittifak açısıdan da yapılması gerekenler çok fazla farklılaşmıyor. Her ikisinin de düşük faiz politikasını hızla terk etmesi gerekiyor. Aksi hâlde şu anda uygulanan kur sistemi özellike dış ticaret açısından çok büyük kayıp ortaya çıkartıyor. Dolayısıyla bu ikili kur sisteminin sona erdirilmesi ve nihayetinde kurda istikrarın sağlanması bir öncelik gibi görünüyor." "Bu noktadan sonra hem Türk lirasını destekleyecek hem de enflasyonu dizginleyecek önlemlerin alınması zorunlu gibi görünüyor." ifadelerini kullanan Birdal, Cumhur İttifakı'nın şu anki politikalarında uzun süre ısrarcı olmayacağını düşündüğünü, sıkılaşmanın her iki ittifak için de gerekli olduğunu belirterek "Ama faiz oranının manşet enflasyonun üzerine çıkarmaktan ziyade beklenen enflasyon düzeyinin üzerine çıkarmak gibi bir hedef izlenecektir." dedi. Birdal, "İktisadın en temel kurallarından bir tanesi; bu kadar yüksek cari açığı sürdürebilmeniz için dışarıdan süreklilik taşıyan bir sermaye girişinin yaşanması lazım. Siz bunu ‘dost’ ülkeler denilen ülkelerle sağladığınız kaynak girişleriyle sürdürmeye çalışıyorsunuz. Dolayısıyla bu devamlılık oluşturacak bir durum değil. Ana problem de burada zaten. Bu yüzden seçim sonrasında bu politikalardan geri adım atılacağını düşünüyorum.” dedi. Birdal, Millet İttifakı tarafındaysa Cumhur İttifakı’na kıyasla yapısal değişim konusunda daha net söylemler olduğunu ve bu konuda somut vaatlerde bulunuluyor olmasının umut verici olduğunu ifade etti: “Millet İttifakı tarafında daha yapısal bir söylem var. Ekonomi bölgeleri oluşturulması, ekonomi bölgelerine farklı teşvik politikaları uygulanması, özellikle hayvancılık, gıda güvenliği gibi konularda öncelikli bölgeler tespit edilmesi gibi. Bence çok önemli bir soruna işaret ediyor çünkü uzun vadede Türkiye’nin hem gıda hem de enerji açığı, cari açık problemini yapısal hale getiren temel unsurlar. Bunlarla mücadele açısından önemli adımlar vaat ediliyor." Ortodoks politikalara dönüş Görüş aldığımız İstanbul Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Gökhan Karabulut ise Cumhur İttifakı’nın seçimi kazanması durumunda hâlihazırda sürdürülen Türkiye Ekonomi Modeli’nin devam ettirileceği görüşünde. Karabulut, modelin devam ettirilmesi durumunda ekonomide yaşanabileceklere ilişkin tahminlerini ise şu şekilde ifade etti: “Şu anki yönetimin devam etmesi ve mevcut politikaları devam ettirmesi durumunda dövizi baskıladıkları için dış ticaret açığı artmaya devam edecektir ama en önemlisi enflasyon düzenli artış trendinde olacaktır. Belirli bir noktada döviz kıtlığı, döviz kontrolleri ve ardından ülkenin borçlarını ödeyememesi gibi risklerle de karşı karşıya kalınabilir.” Karabulut, seçimleri Millet İttifakı’nın kazanması durumundaysa ortodoks politikalara geri dönüşün vaat edildiğini ve bunun enflasyonla mücadelenin bilinen en net yöntemi olduğunu söyleyerek şu ifadeleri kullandı: “Beyan edilen net olarak ortodoks politikalara geri dönüş. Bu politikalar enflasyonun bugüne kadarki denenmiş ve bilinen en net çaresi. Ortodoks politikalar dediğimiz; faiz aracını kullanıp M2 para arzını kısmak, bütçe açığını kapatmaya yönelik tasarruflar yapmak, ücreti baskılamak ve bu yöntemlerle talebi baskılayarak enflasyonu düşürmek.” Karabulut bunun gayet uygulanabilir bir politika olduğunu fakat enflasyonun düşüşüne kadar geçecek olan sürenin halk için a cı reçete anlamına geleceğini ve bu süreçte firma iflasları gibi birtakım sıkıntılarla karşılaşılabileceğini söyledi. Karabulut, yaklaşık 4 yıllık bir sürecin sonunda hem büyümenin olduğu hem de enflasyonun düştüğü bir ekonomiye dönülmesinin mümkün olduğunu söyledi. "Ticaret açıkları, ekonomiye sıkıntı yaşatabilir" Görüş aldığımız bir diğer ekonomist olan Yalova Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Baki Demirel , ticaret açıklarıyla genişleyen cari açığın Türkiye ekonomisine kısa vadede sıkıntı yaşatabilecek bir durum olduğunu, şimdilik bu açıkların TCMB rezervleri ile finanse edilebildiğini; fakat artan ticaret açıklarının seçim sonrası hükümeti kimin kurduğu farketmeksizin baş ağrıtacak bir mesele olduğunu söyledi. Demirel, seçimleri Cumhur İttifakı’nın kazanması durumunda kur artışına izin verilip mevcut ticaret politikalarının devam ettirilebileceğini ya da düşük faiz politikasından vazgeçilip politika faizinin artırılabileceğini söyleyerek şu ifadeleri kullandı: “Her koşulda önümüzdeki dönem daha yüksek kur, işsizlik ve yoksulluk artışı kaçınılmaz olarak durmaktadır. Hükümetin ücret baskısı devam ederken, mevcut makro ihtiyati sıkışıklığı sürdürmesi ekonomik yavaşlamayı ve daralmayı tetikleyici bir başka unsur olacaktır diyebilirim.” Demirel, kazanan tarafın Millet İttifakı olması durumundaysa yabancı sermaye girişine dayalı bir strateji benimseneceğini düşündüğünü söyledi. Sermaye kontrolleri ve KKM ile örtük sürünen parite/sabit kur sisteminin terk edileceğini söyleyen Demirel, bu yolla yabancı sermaye çekmenin önünde engeller bulunduğundan bahsederek şu ifadeleri kullandı: “Bu sayede yabancı sermaye çekebileceklerini ve bir büyüme hikâyesi yaratabileceklerini düşünmekteler. Ancak kanımca yanılıyorlar. Çünkü faiz ve işsizlik artışına dayalı bu program kısa vadede talebi öldürücü ve yoksulluğu artırıcı biçimde etki edecektir.” Demirel bunun gerçekleşmemesi için iki sebep sıralayarak; bunlardan ilkinin yoksullaşan bir ekonomiye yabancı yatırımcı çekmenin zor olması, ikincisinin ise küresel bankacılık sisteminin, küresel likidite sorunu yaratarak yabancı yatırımcıyı güvenli liman arayışına itmesi olduğunu ifade etti.

Mayıs 5, 2023
·
Makale
TRT, dijital platformu "tabii"yi duyurdu
TRT , Türk dizi ve filmlere yönelik küresel ilgiyi karşılamak amacıyla hayata geçirilen dijital platformu "tabii"yi duyurdu. Konuya ilişkin açıklamada tabii'nin yayın hayatına 15 bin saati aşan içerikle başlayacağı; birçok farklı türden orijinal dizinin yer alacağı tabii arşivinde TRT yapımlarının da bulunacağı aktarıldı. Geniş açı: 150'den fazla diziyle Türk yapımlarının; 800 milyonu aşkın izleyiciyle Avrupa, Ortadoğu, Orta Asya, Afrika ve ABD başta olmak üzere toplam 146 ülkede izleyici kitlesi bulunuyor. İlk aşamada 30 orijinal yapımı bünyesinde barındıracağı belirtilen tabii'nin, aile dostu ve yüksek kaliteli orijinal içerikleri Türkiye dışındaki izleyicilerle buluşturarak Türkiye'de dijital yayıncılık alanında lider olmayı hedeflediği ifade ediliyor. İlk etapta Türkçe, İngilizce, İspanyolca, Urduca ve Arapça olmak üzere 5 farklı dil desteğiyle 7 Mayıs'ta Türkiye'de ücretsiz bir şekilde kullanıma sunulacak olan tabii, uluslararası çapta ise YouTube ve Roku gibi 3. parti platformlar aracılığıyla "ekonomik" bir abonelik ücreti ile erişilebilir olacak. Bununla birlikte: Küresel ölçekte Netflix, Disney+, HBO Max ve Prime Video'nun liderlik ettiği yayın platformlarına Türkiye'de ise BluTV, Exxen ve GAİN liderlik ediyor. Geçtimiz hafta GAİN'in, Rams Türkiye Grubu tarafından satın alındığı bildirilmişti.

Mayıs 4, 2023
·
Makale
Seçimler ilk turda biter mi?
Yöneylem Araştırma’nın 27-30 Nisan tarihleri arasında 27 ilde 2594 kişiyle yaptığı anketin sonuçları açıklandı. Araştırmaya göre partilerin oy oranları şu şekilde: Kararsızlar ve oy kullanmayacaklar partilere oransal olarak dağıtıldıktan sonra ortaya çıkan tabloda AK Parti %35 bandına ulaşırken CHP (CHP listesinde seçime giren DEVA, Gelecek, Saadet ve Demokrat Parti’nin de katkılarıyla) %30’un üzerine çıkıyor. Sonuçlara ittifak bazında bakıldığında Cumhur İttifakı oyların %43,1’ini , Millet İttifakı %40,5’ini , Emek ve Özgürlük İttifakı ise %12,9’unu alıyor. Memleket Partisi ve Zafer Partisi ise %7 barajını geçemiyor. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde son durum ne? Yöneylem Araştırma anketinde, cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turunda kararsızların oranı %4,5 , oy kullanmayacağını belirtenlerin oranı ise %1,3. Bu iki seçmen grubu adaylara oransal olarak dağıtıldığında ise Kemal Kılıçdaroğlu %48,6 , Recep Tayyip Erdoğan ise %42,5 oy alıyor. Sinan Oğan %5,2 ile üçüncü aday olurken Muharrem İnce’nin oyları %3,7’ye gerilemiş durumda. İnce’nin depremlerin ilk döneminde yakaladığı yükseliş ivmesi, Millet İttifakı ve Kılıçdaroğlu’nun etkili kampanya stratejisi ve İnce’nin somut vaatler ve seçmene güven veren bir kadrodan yoksun seçim stratejisi nedeniyle bir süredir tersine dönmüş durumda. İnce’den uzaklaşan seçmenin büyük bir bölümü Kılıçdaroğlu’na kayarken önemli bir kısmı da Sinan Oğan’a gidiyor. Recep Tayyip Erdoğan ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun kaldığı ikinci turda kararsız seçmenin oy oranı %4, oy kullanmayacağını belirtenlerin oranı ise %3,1. Bu tabloda, Kılıçdaroğlu %50,1 ile ikinci turu kazanırken Erdoğan’ın oy oranı %42,8’de kalıyor. Kararsızlar ve oy kullanmayacaklarını belirtenler oransal olarak dağıtıldığındaysa Kılıçdaroğlu’nun ikinci turdaki oy oranı %53,9’a ulaşıyor. ORC Araştırma’nın 29 Nisan – 1 Mayıs tarihleri arasında 41 ilde 3950 katılımcı ile yüz yüze yaptığı anket sonuçlarına göre AK Parti %33,2 , CHP %28 oy oranına sahip. İttifakların toplam oy oranına bakıldığında Cumhur İttifakı %41,8 , Millet İttifakı %43,5 , Emek ve Özgürlük İttifakıysa %11,6 oy oranına sahip. Cumhurbaşkanlığı seçiminde ise Kemal Kılıçdaroğlu %48 oy oranına ulaşırken Recep Tayyip Erdoğan’ın oyları %44,6’da kalıyor. Muharrem İnce ve Sinan Oğan’ın toplam oyu ise %7,4. Bu ankette de Muharrem İnce’den ayrılan seçmenin bir bölümünün Kılıçdaroğlu’na, kalan kısmının ise Oğan’a gittiği görülüyor. Kılıçdaroğlu ilk turu zorluyor, Erdoğan ikinci tura tutunmanın peşinde Kemal Kılıçdaroğlu, Millet İttifakı içerisindeki bütünlüğü sağlayıp ortak sesle kampanya yapmaya başladıktan sonra kararsız seçmeni ikna etmeye odaklandı. Ekonomi, adalet, eğitim, özgürlük ve sosyal politikalar alanlarında somut vaatlerini kamuoyuna açıklayarak “ Ülkeyi yönetebiliriz ” algısını hem kendi seçmenine hem de kararsızlara yerleştirmeye çalışıyor. İzmir mitinginde net bir şekilde görülen Millet İttifakı’nın birliktelik vurgusu ve ortak mesajları muhalif seçmendeki “kazanıyoruz” algısını güçlendirirken, somut vaatler ve ülkeyi yönetebilecek ehil kadrolardan yoksun bir şekilde negatif kampanya yürüten Muharrem İnce seçmenlerini de Kılıçdaroğlu’na yönlendiriyor. Muharrem İnce’nin bir televizyon programında Kılıçdaroğlu’na yaptığı “DEVA ve Gelecek Partisi’ni kenara çekin, kayıtsız şartsız destek vereyim" çağrısı İnce’nin eriyen oy oranı nedeniyle seçimden önce onurlu bir çıkış arama kaygısının ilanı niteliğindeydi. Seçime 10 gün kala kararsız seçmenlerin stratejik veya duygusal oy verme davranışlarının dürtülendiği de hesaba katıldığında Kılıçdaroğlu’nun birleştirici söylemleri, kendisine yönelik provokasyonlara cevap vermeden somut vaat siyasetine odaklanması ve yönetim kadrosunu aşama aşama kamuoyuyla paylaşması ilk turda seçimleri kazanmasını sağlayabilir. Kararsız seçmenin öfke ve muhalefetten umutsuzluk gibi duygusal nedenlerle İnce’ye duyduğu sempati, son düzlükte rasyonel bir kimliğe bürünerek gönülsüz de olsa Kılıçdaroğlu’na yönelmeye neden olabilir. İstanbul’da cumartesi günü düzenlenecek mitingde Kılıçdaroğlu’nun hem yönetim kadrosunu açıklayacağı hem de seçmene yeni vaatlerde bulunacağı medyada dile getirilirken mitingde toplanacak kalabalığın ve Millet İttifakı’nın birliktelik pozunun Kılıçdaroğlu’nun arkasındaki rüzgarı güçlendirmesi beklenebilir. Recep Tayyip Erdoğan ise savunma sanayi, milli beka ve muhalefetin şeytanlaştırılması üzerine kurduğu seçim stratejisiyle %45 bandına sıkışıp kalmış durumda. Devlet aygıtının sonuna kadar kullanılan imkanları, medyadaki iktidar kontrolü, orantısız reklam kapasitesi ve muhalefete yönelik her türlü negatif kampanyaya rağmen ne ilk turda ne de ikinci turda %50 barajına yaklaşamayan Erdoğan, artık seçim kampanyasını seçmenle kurduğu duygusal bağ üzerinden yürütüyor. Giresun mitinginde söylediği “Ben biliyorum, sizler ne soğana ne patatese, liderinizi kurban etmezsiniz" sözleri, uzun süredir inkar ettiği ekonomik krizi ve anketlerde Kılıçdaroğlu’nun gerisinde kalan oy oranını kabullenen Erdoğan’ın seçime kadarki 10 günlük sürede bir yandan muhalefete yönelik negatif kampanyanın dozunu artıracağı diğer yandan da seçmenle arasındaki duygusal bağa odaklanacağını gösteriyor. Bu seçimlerde birbirinden tamamen farklı iki kampanya yürüten Kılıçdaroğlu ve Erdoğan’ın oy oranlarına bakıldığında muhalefeti düşmanlaştıran ve hamasi söylemlerle somut problemleri gölgelemeye çalışan siyaset anlayışının iktidarın oy oranını artıramadığını ancak muhalefete yönelik oy akışını kısıtlı da olsa durdurabildiğini gösteriyor. Öte yandan, Kılıçdaroğlu’nun seçmene sunduğu yeni bir Türkiye ideali, vatandaşın problemlerine değinerek bunlara elle tutulur çözümler üretebilmesi, hem ittifak içerisinde hem de diğer siyasi partilerle kurduğu ortaklık ve seçmene verilen birliktelik duygusu ve iktidarın negatif kampanyasına cevap verilmeden kararsız seçmene ulaşma çabası şimdiye dek başarılı olmuş görünüyor. Kılıçdaroğlu’nun birleştirici söylemi ve seçim kampanyasının seçmende bulduğu karşılığın en bariz örneği Van’da düzenlenen mitingde vatandaşların Kılıçdaroğlu’na desteği oldu. HDP’nin seçmeni üzerindeki etkisinin, Kürt seçmenin politik bilincinin ve örgütlenme kapasitesinin ve Kılıçdaroğlu’nun 2019’dan beri yürüttüğü “helalleşme ve birleşme” politikasının bir sonucu olan Van mitingi, yeni bir toplumsal mutabakatın da ayak sesleri niteliğindeydi. Baykal döneminde Ege kıyılarına sıkışıp kalan muhalefetin, toplumun farklı kesimlerine açılarak, geçmişiyle objektif bir şekilde hesaplaşarak ve tüm kara propagandaya karşın HDP ile uzlaşarak kurduğu yeni muhalefet bloğu son 10 günlük sürede kararsızları da kendi saflarına katarak emin adımlarla iktidara yürüyor.

Mayıs 4, 2023
·
Makale
Nedir bu seçim ekonomisi?
2023 seçimlerinin hangi tarihte yapılacağına ilişkin tahminler yürütülmeye devam ederken analizlerde sürekli atıfta bulunulan seçim ekonomisi kavramını hatırlamakta fayda var. Nedir? Seçim ekonomisi kavramı temel olarak, mevcut iktidarın yaklaşan seçimlerde kendine avantaj sağlama çabası olarak özetlenebilir. Bu dönemde kamu maliyesi uygulamalarının ön plana çıktığı görülür. Bu çerçevede toplumda genel olarak olumlu bir etki yaratması hedeflenen araçların devreye alınması beklenir. Nasıl uygulanır? Seçim ekonomisi araçlarının başında ücret ayarlamaları gelir. Toplumda büyük bir kesimi oluşturan asgari ücretli çalışanlar ile memur ve emekli maaşları buna birer örnektir. Enflasyonun üzerinde yapılan iyileştirmeler, hedef grubun satın alma gücünü artırarak seçmenin kararını etkileme potansiyeli taşır. Ücret ayarlamaları haricinde sübvansiyonların genişletilmesi, gelir vergisi ayarlamaları, vergi cezası afları, vergi ödemelerinin ertelenmesi ya da desteklenmesi ve sosyal yardımların artırılması de akla gelen ilk örnekler olarak sıralanabilir. Bugün itibarıyla gündemimizin üst sıralarında yer alan emeklilikte yaşa takılanlar (EYT) yasası, hanehalkına odaklanan kamu bankaları kaynaklı kredi paketleri ve enerji maliyeti sübvansiyonları de seçim ekonomisi uygulamalarına güzel birer örnek konumunda. Bunların yanında, istihdamı destekleyecek ve toplum genelinde etki yaratabilecek büyük çaplı kamu yatırımlarının devreye alınması da en bilindik seçim ekonomisi uygulamaları arasında yer alıyor. Maliye politikalarının yanında, para politikası araçları da seçim ekonomisi sürecinde önemli yer tutar. Bu dönemlerde, kredi büyümesini desteklemek adına atılan adımlar, düşük faiz politikası, artırılan para arzı, kısaca genişletici para politikası adımları benimsenir. Bu durum kısa vadede büyümeyi destekleyen bir iklim oluşmasını sağlar. Uygulamaların ekonomik olmayan ve bu makalenin konusu dışında kalan boyutları da (genel af, imar afları, ilave kadrolar vb) mevcuttur. Sonuç olarak Seçim ekonomisi küresel çapta hemen her ekonomide az ya da çok uygulanan bir metot olarak bilinir. Genel kanı ise gelişen ülke ekonomilerindeki uygulamaların daha kapsamlı olduğu yönünde. Seçim dönemlerinde devreye alınan uygulamalar temel olarak kısa vadede olumlu etkiler yaratır. Bu etkiler kendini büyüme, istihdam ve harcanabilir gelir artışı olarak gösterir. Atılan adımların devlet bütçesi ve mali dengeler üzerindeki etkisi ise vade uzadıkça değişir. Diğer bir ifadeyle kısa vadeli olumlu etkiler genellikle uzun vadede yön değiştirir. Kısa vadeli büyüme ve istihdam artışının maliyeti genellikle enflasyon ve cari işlemler açığı olur. Ücret ayarlamaları, sosyal güvenlik düzenlemeleri ve vergi uygulama değişiklikleri ise gelir kalemlerinde kalıcı değişimlere yol açma kapasitesi taşır. Sürdürülebilir olmayan bu adımlar ise seçim dönemlerinin ardından genellikle başka düzenlemelerle dengelenmeye çalışılır. Aslında orta ve uzun vadede faydadan çok zarar yaratma potansiyeli olan bu uygulamaları iktidar partisi ve mensupları (doğal olarak) desteklerken, muhalefet kanadı ise yine oy kaygısıyla karşı durma konusunda isteksiz davranırlar. Politik miyopluk olarak tanımlanan bu davranış modeli, kısa vadede faydasını maksimize etme gayretindeki hanehalkı tarafından da genel olarak görmezden gelinir. Chicago Illinois Üniversitesi'nden Prof. Ali Akarca 'nın Karar Gazetesi'nde yayımlanan 13/03/2022 tarihli yazısında yer alan "kişi başına reel gelirde meydana gelen her yüzde birlik büyüme iktidara bir puan kadar ilave oy getiriyor. Buna karşılık, enflasyonda meydana gelen her yüzde birlik artış iktidar partisinden sadece 0,13 puan oy götürüyor" tespiti ise bu uygulama setinin nasıl rasyonalize edildiğini özetliyor. Sonuç olarak seçim dönemleri, özellikle gelişen ülke ekonomilerinde, kısa vadede hanehalkına fayda sağlayan uygulamaların devreye alındığı ancak genel olarak mali disiplinin zayıfladığı ve orta/uzun vadede farklı maliyetlerin yönetilmeye çalışıldığı dönemler olarak kayda geçer.

Mayıs 2, 2023
·
Makale
Yine bir havalimanında gündeme geldi: Hakan Atilla kimdir?
Eski Halkbank Genel Müdür Yardımcısı Hakan Atilla , Instagram hesabından paylaştığı hikayede, havalimanında pasaportuna el konduğunu ve karakola götürüldüğünü duyurdu: “Ailenle Kıbrıs'a gitmek isterken alanda pasaporta el konmak isteniyor çıkış yasağı tebliğ edilmek üzere karakola götürülüyorsun. Sebep ne belli değil, yasağı koyan kim belli değil. Havaalanlarında alıkonmaya ben alıştım da aileme ayıp oluyor… Ülkemize yıllarca hizmet ettik, onu el üstünde tuttuk; savunduk, koruduk, karşılığında gördüğümüz muamele alanlarda alıkonma. Keser döner sap döner, gün gelir hesap döner.” Halkbank davası Atilla, 19 Mart 2016 tarihinde tutuklanan Reza Zarrab ile birlikte ABD’nin İran’a yönelik yaptırımlarını delmekle suçlanıyordu. Zarrab, yargılanmasına kısa bir süre kala 26 Ekim 2017’de hakkındaki suçlamaları kabul etmiş ve savcılıkla iş birliğine gitmişti. Hakan Atilla ise Zarrab'ın tanık konumuna geçmesiyle davanın tek sanığı olarak yargılanmıştı. " ABD, Mehmet Hakan Atilla'ya karşı " şeklinde adlandırılan davaya konu olan yargı süreci, Atilla'nın 23 Mart'ta Halkbank adına görevli olarak ABD'nin New York kentine gitmesiyle başladı. 27 Mart'ta geri dönmek üzere New York JFK Havalimanı'na giden Atilla, burada gözaltına alındı ve ertesi gün sorgusunun ardından New York'taki Metropolitan Correctional Center cezaevine gönderildi. New York'ta görülen dava 27 Kasım 2017'de jüri üyelerinin seçilmesiyle başladı. Daha önce savcılık makamıyla anlaşarak itirafçı olmayı kabul eden Reza Zarrab ise 29 Kasım günü tanık olarak ifade vermek amacıyla kürsüye çıktı ve ifadesi 8 gün sürdü. Hakan Atilla'nın ifadesi ise 20 Aralık'ta sona erdi. O esnada 34 yaşında olan Zerrab'ın, Birleşik Arap Emirlikleri üzerinden İran'la altın ticareti yürütülmesinde kilit isim olduğu iddia ediliyordu. Biri Zarrab, diğeri de Atilla olmak üzere iki tutuklu tanığın bulunduğu davaya ilişkin olarak savcılığın son hazırladığı iddianamede ise Atilla'nın yanı sıra Zarrab ve eski Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan'ın da bulunduğu toplam 9 kişiye yönelik suçlamalar yer alıyordu. Jüri 3 Ocak 2018'de, Atilla'yı aralarında “ABD ve ABD Maliye Bakanlığı’nı dolandırmak için kumpas kurma”nın da bulunduğu altı suçlamanın beşinden suçlu buldu . New York Güney Bölgesi Savcılığı, davanın yargıcına Nisan ayında sunduğu dilekçede Atilla'ya 188 ay hapis ve 50 ile 500 bin dolar para cezası verilmesini talep etmişti. Ancak 16 Mayıs 2018 Çarşamba günü 32 aylık hapis ve 500 dolarlık para cezasını açıklayan Yargıç Richard Berman , Atilla'nın iyi hâlden dolayı erken tahliye edilebileceğini belirtti. “Atilla'nın Halkbank'ın üst düzey yöneticisi olarak yapması gerekeni gerçekleştirdiğini, yaptırımları delmek için kurulan düzenden yararlanmadığını belirterek, daha çok üst yöneticisi eski Genel Müdür Süleyman Aslan'dan aldığı talimatları yerine getirdiğini” söyleyen Berman, bu durumun Atilla hakkında verilen kararda etkili olduğunu belirtti. Atilla'nın daha önce 6 kez ABD’ye gitmesine rağmen herhangi bir engellemeyle karşılaşmadığına ve 7’nci gidişinde tutuklandığına dikkat çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan , Hakan Atilla davası hakkında “Amerika şu anda çok ciddi bir kumpaslar zinciri içerisinde bir süreç işletiyor. Bu sadece hukukta kumpaslar değil, ekonomik alanda da kumpaslar var. Bütün bu kumpaslarla her tarafı adeta kendine göre yola getirmenin gayreti içerisinde” ifadelerini kullanmıştı: “Dikkat edin, şu verilen kararda bile ne yazık ki çelişkilerle dolu olduğunu görüyoruz. Bir taraftan işte 6 tane davanın bir tanesinde kara para aklama yok diyor, ondan sonra diğerlerinde dolaylı yoldan bakıyorsunuz kara para aklamaya kadar işi getiriyor. Bir diğer yanı, tabii Halk Bankası’nın kendisiyle de yakından-uzaktan bu davanın zaten ilgisi yok. Olayı nereye dayandırdılar? Getirdiler, işte malum Sarraf konusuna koydular ve Sarraf konusuyla bütünleştirmek suretiyle bir yerlere vardılar.” Tahliye ve Borsa İstanbul dönemi Halkbank eski genel müdür yardımcısı, Pennsylvania eyaletindeki FCI Schuylkill Cezaevi'nde cezasını tamamladıktan sonra 19 Temmuz 2019'da tahliye edildi. 24 Temmuz’da İstanbul’a gelen Atilla’yı dönemin Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak havalimanında karşılamıştı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da Atilla ile bir telefon görüşmesi yaptığı ve Atilla ile ailesine geçmiş olsun dileklerini ilettiği kaydedilmişti. Hakan Atilla'nın yaşamış olduğu sürecin hem kendisini hem de mesai arkadaşlarını üzdüğünü söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan ise, tahliye edilen Atilla'ya seslenerek “Önce ailenle, çocuklarınla tatilini yap, sonra seni Külliye'de bekliyoruz. Bizim için Hakan Atilla'ya herhangi bir bariyer söz konusu değildir. O bizim evladımızdır. Onu sahiplenmeyeceğiz, kimi sahipleneceğiz?” ifadelerini kullanmıştı. Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, Twitter hesabından yaptığı açıklamada “Haksız bir mahkumiyetin ardından ailesine ve ülkesine kavuşan Hakan Atilla’nın dinlenme dönemi bitti. Borsa İstanbul Genel Müdürü olarak göreve başlıyor. Bu görevin kendisi ve BIST için hayırlı uğurlu olmasını diliyorum” ifadelerini kullanarak Atilla'nın yeni görevini duyurmuştu. Borsa İstanbul AŞ Genel Müdürü Murat Çetinkaya’nın 30 Ağustos 2019 tarihinde TCMB Başkan Yardımcılığına atanmasının ardından Mehmet Hakan Atilla 21 Ekim’de Genel Müdür ve Yönetim Kurulu Üyeliğine getirildi. Atilla’nın Borsa İstanbul'da Genel Müdür olarak göreve başlamasının ardından Borsa İstanbul’un ikinci büyük hissedarı Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası ( EBRD ) karara itiraz etti. EBRD İletişim Direktörü Jonathan Charles, Atilla'nın atanması hakkında “Bize danışılmadı ve desteklemiyoruz. Bu konuyu yetkililerle görüşeceğiz” şeklinde konuştu. EBRD, Aralık 2015’te aldığı %10 payındaki hissesini de satışa çıkardı. Atilla, Borsa İstanbul'daki görevinden 8 Mart 2021’de istifa ederken, Berat Albayrak ise 8 Kasım 2020'de görevinden affını istemişti. Borsa İstanbul'daki görevinden istifasının ardından T24'ten Cansu Çamlıbel'e konuşan Atilla, Berat Albayrak’ın kendisini havalimanında karşılamasıyla ilgili olarak, “Ben ne Berat Albayrak’ın adamıyım ne o benimle ilgili böyle bir tasarrufun içinde oldu. İkimiz birlikte herhangi bir şeyin parçası hiç olmadık. O görevi nedeniyle karşılamayı uygun bulmuş diye düşünüyorum. Sonuçta ekonomiden sorumlu bakandı o zaman. Bazen de tam tersini düşüyorum. Ben geliyorum, kimse yok. O da tuhaf olmaz mıydı?” sözlerini sarf etmişti. Pasaportuna el konulması hakkında Sözcü gazetesine konuşan Atilla , “bu sabah ailesiyle Kuzey Kıbrıs’a gitmek üzere İstanbul Havalimanı’nda bulundukları sırada polislerin geldiğini, karakola götürüldüklerini ve yurt dışı çıkış yasağı kararının kendilerine tebliğ edildiğini, herhangi bir sebep gösterilmediğini” belirtti.

Mayıs 2, 2023
·
Makale
Cumhurbaşkanı adayı Sinan Oğan'dan mektup var!
Aziz Türk Milleti, Yalnız ve çaresiz değilsiniz…. Sizin gibi Türkiye’nin vatanı ve milleti ile bölünmez bütünlüğüne inanan, ülkenin bölücü terör örgütlerine ve siyasi uzantılarına terk edilemeyecek kadar kutsal olduğunu ve HDP ile HÜDA-PAR arasına sıkıştırılmaması gerektiğini bilen milyonlar var. Türk milletinin layık olduğu şekilde yönetilmediğini gören, liyakatsizliğe ve adaletsizliğe dur demek için harekete geçmek isteyen, kendisini mevcut seçenekler arasında sıkışmış hisseden milyonlar var. Çocuklarımızın geleceğini, ülkemizin zenginliklerini sığınmacılarla ve düzensiz göçmenlerle paylaşmak istemeyen, emeğinin karşılığını alıp insanca yaşamak isteyen milyonlar var. Devletin itibarının milletin refahından geçtiğini bilen, milletimizin bir lokma ekmeğinde gözü olanlarla savaşan, talan, israf düzenine itiraz eden; yoksullukla, cehaletle savaşta kendisini gönüllü bir nefer olarak gören milyonlar var. Biliyorum ki; bu milyonların sesi, soluğu, gücü olmak için çıktığım bu yolda ben de yalnız değilim. Aziz Türk Milleti, umudunuzu kaybetmeyin, bu vatan bizim. Ülkemizi yeni baştan birlikte inşa edeceğiz, birlikte başaracağız. Bir oyunuz ile; Sığınmacı ve kaçakları ülkelerine geri göndereceğiz. Adaleti ve demokrasiyi tesis edeceğiz. Paramızı değerli, ülkemizi zengin, itibarımızı yüksek hale getireceğiz. Kadınların ve çocukların güvenliğini sağlayacağız. Gençlerin gelecek kaygılarını bitireceğiz. Beton ekonomisinden üretim ekonomisine geçeceğiz. Çevreyi ve hayvanları koruyacağız. Liyakate, bilim ve teknolojiye önem vereceğiz. Sinan Ateş ve Muhsin Yazıcıoğlu’nun hesabını soracağız. Siz varsınız. Biliyorum ve inanıyorum ki bu yolda benimle Mustafa Kemal Atatürk’ün izinde yürüyeceksiniz. Yapacaklarımıza inanarak, gönlünde bize yer açmış, ülke ve milletine sevdalı güzel insanlar. Bizi yok sayanlara inat daha çok var olmak için verdiğiniz desteğe müteşekkirim. Onlar bizi yok saymaya çalıştıkça biz çok olacağız. Şimdi daha çok çalışmak, Türk milliyetçilerinin Atatürkçülerin gerçek gücünü ve potansiyelini göstermek, meydanlardan sandıklardan haykırmak zamanı. “Ne Mutlu Türküm Diyene” Ata İttifakı Cumhurbaşkanı Adayı Dr. Sinan Oğan

Mayıs 1, 2023
·
Makale
Toplumsal fay hatları ve tekno-milliyetçilik
Toplumsal Etki Araştırmaları Merkezi (TEAM), 23-26 Nisan tarihlerinde yüz yüze görüşme yöntemiyle yaptığı anketin sonuçlarını paylaştı. Mart ve Nisan ayında yapılan diğer anketlerin sonuçlarıyla karşılaştırmalı olarak verilen anket sonuçları şu şekilde: Mevcut tablo seçimlerin ikinci tura kalacağını gösteriyor; ancak burada dikkat çekilmesi gereken iki husus var: Birincisi Muharrem İnce’nin oylarında keskin bir düşüş yaşanırken Kılıçdaroğlu’nun istikrarlı bir şekilde oylarını artırması , ikincisi ise Erdoğan’ın istikrarlı yükselişine rağmen %45 eşiğine ulaşamaması . İnce, Kılıçdaroğlu’nun adaylık kampanyasının henüz tam anlamıyla başlamadığı ve milletvekili listelerine odaklanılan süreçte kararsız muhalif seçmene hitap ederek oy oranını %16’ya kadar çıkarabilmiş. Bu süreçte birçok kamuoyu araştırmacısı ve siyaset bilimci İnce’ye giden oyların seçim yaklaştıkça asıl adresine geri döneceğini ve İnce’nin oylarında keskin bir düşüş olacağını dile getirmişti. Mevcut tablo bu yorumların haklılığını kanıtlıyor. Hem DEVA, Gelecek, Saadet ve Demokrat Parti’nin CHP listelerinden aldığı milletvekili kontenjanının kamuoyunda kayda değer bir sorun yaratmaması hem de Kılıçdaroğlu’nun miting ve kampanya performansının istikrarlı bir şekilde yükselmesi İnce’ye yönelen kararsız muhalif seçmenin Kılıçdaroğlu’na dönmesini sağladı. Millet İttifakı’nın seçim stratejisi de bu seçmen grubunu Kılıçdaroğlu’na yönlendirmek üzerine kurgulandı. 3 ayaklı bir kampanya stratejisi Muhalefete yönelik temelde iki eleştiri ön plana çıkıyor. Birincisi, Millet İttifakı ve Kılıçdaroğlu’nun ülkeyi krizden çıkaracak ve yönetebilecek kabiliyette olmadığı görüşü. İkincisi ise HDP/Yeşil Sol Parti’nin Kılıçdaroğlu’nun adaylığına desteği. Bu eleştirileri bertaraf etmek ve kararsız seçmen grubunu kazanmak için 3 ayaklı bir kampanya süreci yürütülüyor. Ekrem İmamoğlu mitinglerdeki performansıyla Millet İttifakı’nın ihtiyaç duyduğu enerji, dinamizm ve heyecanı yaratıyor. Halkla güçlü iletişimi ve samimi üslubuyla İmamoğlu, Millet İttifakı’nın topluma temas etme konusundaki eksiğini kapatarak “ Seçimi Kazanacağız ” duygusunu muhalif seçmende güçlendiriyor. İmamoğlu'nun 'kazanan siyasetçi' kimliği de muhalefetin ikna gücünü artırıyor. Yıllarca Erdoğan'ın muhalefete karşı psikolojik üstünlük kurmada en büyük kozlarından biri olan kazanan siyasetçi imajı bu seçimde İmamoğlu tarafından güçlü bir şekilde kullanılıyor. 2019'da İstanbul'da kazanılan zaferin bu seçimin ayak sesleri olduğu söylemini istikrarlı bir şekilde dile getiren İmamoğlu, muhalif seçmenin kazanma arzusunu ve kendi güvenini bu sayede sürekli olarak artırıyor. Mansur Yavaş, milliyetçi kimliği ve toplumda güven uyandıran siyaset anlayışıyla iktidarın “terör” argümanlarını boşa çıkarıyor. Kılıçdaroğlu ve İmamoğlu ile katıldığı mitinglerde Yavaş, seçimleri kazanmaları durumunda terörle mücadelenin kesintisiz bir şekilde sürdürüleceğini ve savunma sanayi projelerinin devam edeceğini ısrarla dile getirerek kararsız seçmeni ikna etmeye çalışıyor. Ek olarak, HÜDA-PAR’ın Cumhur İttifakı içinde yarattığı rahatsızlığın bilinciyle burayı iktidarın yumuşak karnı olarak görüyor ve bunun üzerine argüman geliştiriyor. AK Parti’den Bülent Turan ve MHP’den Celal Adan’ın "HÜDA PAR İttifakımıza dahil değildir” açıklamaları da HÜDA PAR’ın ittifak içinde yarattığı rahatsızlığın kamuoyuna ilanı oldu. TCG Anadolu’nun teslim törenine Erdoğan ve Bahçeli’nin yanında ittifak ortağı olarak katılan HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, hem iktidar seçmeni hem de ortakları arasında artan rahatsızlık nedeniyle Akkuyu Nükleer Santrali’nin yakıt töreninde yer almadı. Mansur Yavaş da ittifakın yumuşak karnını hedef alarak Giresun mitinginde "PKK'nın görüşleri belli; Türk bayrağıyla sorunlu, özerklik, federasyon istiyor. HÜDA-Par'da aynı. Beni şikayet etmişler; şeref madalyamdır. HÜDA-PAR'ın başkanına sesleniyorum, senden utanıyorlar da ittifak yapıyoruz diyemiyorlar. Beni mahkemeye vereceğine onlara laf söylesene" sözleriyle HÜDA PAR'a seslendi. Kaynak: T.C. İletişim Başkanlığı Cumhurbaşkanı adayı Kılıçdaroğlu da Zekeriya Yapıcıoğlu'na yönelik "Liderler toplanıyor, HÜDA PAR'ın genel başkanı orada yok. Niye yok? Utanıyor musunuz siz HÜDA PAR'ın genel başkanını kendi yanınıza almaktan? Utanıyorsanız niye listeye koyuyorsunuz? Alıyorsanız 'Evet ben ortağım ve tokalaşıyorum' dersiniz” ifadelerini kullandı. Özetlemek gerekirse, Cumhur İttifakı ve Muharrem İnce’nin Millet İttifakı’na karşı en büyük kozu olarak görülen “terörle ittifak yapma” argümanları Yavaş tarafından boşa çıkarılıyor ve kendisi terörle mücadelenin devamının garantörü olarak görülüyor. Somut problemlere değiniliyor Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu ise bir yandan “ Birleşe birleşe kazanacağız ” sloganıyla toplumsal kutuplaşmayı aşarak yeni ve barışçıl bir toplumsal mutabakat yaratmaya çalışırken diğer yandan somut vaatlerini topluma anlatmaya çalışıyor. Başta Süleyman Soylu olmak üzere iktidarın tüm aktörleri seçim kampanyalarını ekonomik krizin, adaletsizliklerin, depremdeki ihmallerin ve 21 yıllık enkazın üstünü örtmek için kimlik siyaseti ve toplumsal çatışmayı derinleştirmek üzerine kurgulamışken Kılıçdaroğlu somut problemlere değinen kampanyası ve birleştirici söylemleriyle bu stratejiyi boşa çıkarmaya çalışıyor. Gelir adaletsizliği, hukuksuzluklar, açlık ve yoksulluk sınırı, özellikle çocukların beslenme problemleri gibi toplumun her kesimini derinden etkileyen sorunlara Kılıçdaroğlu somut vaatler üreterek değiniyor. İktidarın “TOGG, İHA/SİHA” söylemlerinin karşısına Kılıçdaroğlu “soğanın fiyatı, yatağa aç giren çocuklar, atanamayan üniversite mezunları” gibi temel sorunları çıkarak AK Parti döneminde yoksullaştırılan, hakları yenen ve ötekileştirilen insanlara el uzatıyor. İktidarın toplumdan kopmuş, ülkenin sorunlarını görmezden gelen “savunma sanayi ve TOGG” siyaseti, Kılıçdaroğlu’nun “eşitlik, adalet, refah, hukuk” siyasetiyle yarışıyor. Kıılıçdaroğlu ile Erdoğan arasındaki makası açan da bu farklı söylem ve kampanya stratejileri oluyor. İkinci turda ibre Kılıçdaroğlu'ndan yana TEAM’ın araştırmasında dikkat çeken bir diğer husus İnce ve Oğan’ı destekleyen seçmenlerin ikinci turda kime oy vereceği. Ankete göre Muharrem İnce’yi destekleyin seçmenin %60,4’ü , Sinan Oğan’ı destekleyen seçmenin ise %42,9’u ikinci turda Kemal Kılıçdaroğlu’nu destekleyecek. Seçimi ilk turda kazanma ihtimali de bulunan Kılıçdaroğlu’nun bu tabloya göre ikinci turda seçimi kazanmasına kesin gözüyle bakılıyor. Cumhur İttifakı da tüm seçim stratejisini bu gerçeklik üzerine kurgulamış durumda. Cumhurbaşkanı Erdoğan, %40-45 arasına sıkışan oy oranını ilk turda yükseltemeyeceğini kabullenmiş durumda. Bu nedenle, bir yandan kendi seçmenini konsolide etmeye çalışırken diğer yandan da kararsız genç seçmene hitap ederek onları Kılıçdaroğlu’ndan uzak tutmaya çalışıyor. Seçimleri ikinci tura bırakmak, devletin tüm imkanlarını ve kadrosunu parti örgütü gibi kullanan Erdoğan tarafından kazanmanın tek yolu olarak görülüyor. Toplumsal fay hatları ve tekno-milliyetçilik 21 yıldır iktidarda olan Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu seçimlerde hem gündemi belirleme inisiyatifini hem de seçmene yeni vaatlerde bulunma gücünü kaybetmiş durumda. %60 enflasyon oranını, 30 bin lirayı aşan yoksulluk oranını, hayat pahalılığını, genç işsizliğini ve çöken hukuk sistemini perdelemek iktidarın seçim stratejisinin temelini oluşturuyor. Bunun için de TOGG, TCG Anadolu, İHA/SİHA ve doğalgaz üzerinden yeni bir “Güçlü Türkiye” söylemi yaratılmaya çalışılıyor. Her biri bir devlet projesi olan ve uzun yıllara yayılan bir emeğin ürünü olan bu projeler iktidar tarafından bir seçim malzemesi hâline getirilerek toplumun gerçek sorunları perdelenmeye çalışılıyor. İktidar kalsa da gitse de Deniz Kuvvetleri tarafından kullanılacak olan TCG Anadolu veya üretimi devam edecek olan TOGG, iktidarın seçim otobüsü hâline getirilerek ülkenin dört bir yanında gezdiriliyor. Türkiye Cumhuriyeti protokol listesinde yer alan Ana Muhalefet Partisi lideri, TCG Anadolu’nun teslim törenine davet edilmezken Cumhur İttifakı tam kadro olarak protokolde boy gösteriyor. Öte yandan, yıllardır kendilerini “siyaset üstü” olarak tanımlayan BAYKAR şirketi veya Haluk ve Selçuk Bayraktar , uzun süredir iktidar tarafından dile getirilen “Muhalefet seçimi kazanırsa İHA/SİHA projelerini engelleyecek” söylemini sahiplenerek bunu alenen dile getiriyorlar. İstanbul Havalimanının yapılmasıyla birlikte kullanıma kapatılan, milyonlarca dolarlık pistleri parçalanarak basketbol sahaları veya cami inşa edilen Atatürk Havalimanının Kılıçdaroğlu tarafından havacılık ve uzay çalışmaları merkezi hâline getirileceği vaadi bu tartışmaya yeni bir boyut kazandırdı. Kılıçdaroğlu’nu eleştirerek Atatürk Havalimanının ABD merkezli şirketlere peşkeş çekileceğini iddia eden Haluk Bayraktar, bu tartışmayı devam ettirerek Kılıçdaroğlu’nu samimiyetsizlikle suçladı ve iktidarın söylemlerine destek verdi. Her yıl Ağustos-Eylül ayında düzenlenen Teknofest’in bu yıl seçimlerden hemen önce Nisan ayının sonunda düzenlenmesi de iktidar tarafından bir seçim mitingine dönüştürülerek tekno-milliyetçiliğe yeni bir boyut kazandırıldı. Bugüne kadar alenen görmemiş olsak da Kılıçdaroğlu’nun dış güçler tarafından desteklendiğini iddia eden Erdoğan, Teknofest’te konuşma yapan Azerbaycan Devlet Başkanı İlham Aliyev tarafından açık bir şekilde desteklendi. Buna, Akkuyu Nükleer Santrali’nin yakıt törenine online katılan Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in destek konuşması da eklenince şunu sormadan geçmemek gerekiyor? AB ve ABD dış güç de Azerbaycan ve Rusya değil mi? Özetlemek gerekirse, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Cumhur İttifakı seçimleri kazanabilmek için devlet aygıtının tüm imkanlarını ve iktidarda olmanın ayrıcalıklarını sonuna kadar kullanıyor. Devlet projeleri iktidarın seçim kampanyasına dönüştürülüyor, iktidarda kalabilmek adına dış politika araçsallaştırılıyor, Akkuyu veya Karadeniz doğalgazı gibi henüz testleri tamamlanmamış ve kullanıma hazır olmayan projeler için seçim öncesi apar topar açılış törenleri düzenleniyor. Cumhur İttifakı kampanyasının diğer ayağı da ekonomik kriz veya artan yolsuzluklar nedeniyle AK Parti ve Erdoğan ile gönül bağını kaybetmiş seçmenleri ittifak içinde tutmak. Bunun için iki farklı söylem kullanılıyor. Muhalefet ve Kılıçdaroğlu sistematik bir biçimde “beceriksiz” olarak gösterilirken Erdoğan için “Geçmişte yaptık, yine biz yaparız” söylemi ön plana çıkarılıyor. Milletvekili adayı gösterilen bakanlar da dahil olmak üzere tüm Cumhur İttifakı, seçim kampanyalarını Erdoğan üzerinden yürütüyorlar. Kendileri için değil tartışmasız liderleri Erdoğan için oy istiyorlar. Çünkü kendileri de çok iyi biliyor ki Cumhur İttifakı’nın Erdoğan dışında seçmene vadedebileceği bir şey yok. “Yaparsa yine Erdoğan yapar" söylemine ek olarak toplumun tüm fay hatlarını temelinden kırmaya çalışan bir siyasi söylem kullanılıyor. İstanbul Milletvekili adayı Süleyman Soylu’nun şahsında cisimleşen LGBTİ+’ların şeytanlaştırılması stratejisi, Millet İttifakı’nın teröre destek verdiği yalanları veya MHP lideri Bahçeli’nin Kılıçdaroğlu’nun Alevi kimliğini hedef alan söylemleri seçimleri dost ile düşman, Müslüman ile kafir, vatanseverler ile teröristler arasında bir ikileme dönüştürmeye çalışıyor. Bunların karşısında Kılıçdaroğlu’nun itidalli tutumu ve birleştirici söylemleri iktidarın tüm siyasi kampanyasını boşa düşürüyor. Son olarak, hâlâ kararsız olan genç seçmene hitap etme çabası savunma sanayi ve millî teknoloji üzerinden yürütülüyor. Neredeyse tüm hayatını AK Parti iktidarında geçirmiş olan genç seçmenin işe alımlarda liyakatsizlik, hayat pahalılığı, işsizlik ve geleceğe dair ümitsizlikler nedeniyle kendisinden ve Cumhur İttifakı’ndan çok uzak olduğunu bilen Erdoğan ve milletvekili adayı bakanlar, bu kitleye mevcut sorunları perdeleyip savunma sanayi üzerinden ulaşmaya çalışıyor. Zaman da matematik de Kılıçdaroğlu'ndan yana Seçimlere 2 hafta kala Kılıçdaroğlu somut vaatler ve birleştirici söylemiyle Erdoğan aleyhine farkı açarken Erdoğan ve Cumhur İttifakı son bir gayretle toplumdaki tüm fay hatlarını harekete geçirerek kendi seçmenini bir arada tutmaya çabalıyor. Muharrem İnce’nin muhalefeti hedef alan söylemleri ve somut vaatlerden uzak seçim kampanyası kararsız seçmeni büyük oranda Kılıçdaroğlu’na yönlendirerek seçimlerin ilk turda bitme ihtimalini güçlendiriyor. 2019 seçimlerinde olduğu gibi muhalefet, millî beka siyasetini ve iktidarın bunun etrafında geliştirdiği argümanları göz ardı ederek toplumun sorunlarına değiniyor ve bunlara somut çözümler öneriyor. İktidar kanadının 'soğan fiyatlarıyla' dalga geçip savunma sanayi/millî bağımsızlık vurgusu yapması Cumhur İttifakı'nın halktan kopmuş olduğu algısını kararsız seçmende güçlendirirken muhalefete yönelik 'sorunları ancak bunlar çözebilir' algısını da güçlendiriyor. Bir önceki yazımda da söylediğim gibi zaman da matematik de Kılıçdaroğlu’ndan yana.

Mayıs 4, 2023
·
Makale
"Konu, Atatürk Havalimanı"
Millet İttifakı Cumhurbaşkanı adayı ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu , Atatürk Havalimanı'nın 'havacılık ve uzay çalışmalarının merkezi ' hâline getireceklerini duyurdu. AK Parti yönetiminin havalimanı pistlerini kırdığını, kalanını da kendisi için özel havalimanı olarak kullandığını söyleyen ve söz konusu projeyi "hayatının en büyük projelerinden biri" olarak nitelendiren Kılıçdaroğlu, merkezin kurulması ve geliştirilmesi içinse uzay sistemleri, ticari yörünge taşımacılığı, mikro uydular, enerji, tele-tıp ve nanoteknoloji gibi konularda uzmanlaşmış teknoloji şirketi Sierra Nevada şirketinin sahipleri Eren Özmen ve Fatih Özmen ile çalışacaklarını açıkladı. Geniş açı: Köklerinin 1911-12 yıllarında kurulan teyyare mektebine dayandığını ifade ettiği Atatürk Havalimanı'nın Türk havacılık tarihindeki önemine dikkat çeken Kılıçdaroğlu, AK Parti yönetiminin Atatürk Havalimanı'nın pistlerini kırdığını, kalanınıysa kendisi için özel havalimanı olarak kullandığını belirterek "bu üzücü tabloyu temelden değiştireceğini" söyledi. Tepki: Atatürk Havalimanı'nı dönüştürecekleri merkezin Atatürk'ün havacılık vizyonu doğrultusunda inşa edileceğini ifade eden Kılıçdaroğlu'na, Bayraktar SİHA'larını üreten Baykar'ın CEO'su Haluk Bayraktar'dan tepki geldi. Kılıçdaroğlu'na “Milyondan fazla gencin yarıştığı, dünyanın en iyisi Milli Teknoloji Projelerinin sergilendiği TEKNOFEST’e ev sahipliği yapan Atatürk Havalimanı’nı ABD’li bir şirkete verme fikri… Halen ‘en iyisini’ Türklerin değil de ABD şirketlerinin yapabileceğini zannetmek… Nuri Demirağ’ın uçaklarını toprağa gömen zihniyet hiç değişmemiş.” ifadeleriyle seslenen Bayraktar'a Kılıçdaroğlu'nun cevabı ise şu şekilde oldu: "Bu kadar siyasallaşmayın Sevgili Haluk Bey. Siz ailece bizim için çok değerlisiniz. Bir partinin seçim propagandası olmak size yakışmaz. İstikbalde başarılı bütün Türk girişimcilerimize yer var. Uzay hepinize yetecek kadar geniş.” Nedir, kimdir: Sierra Nevada Kılıçdaroğlu'nun açıklamasının ardından tüm gözler Sierra Nevada ve sahipleri Eren Özmen ile Fatih Özmen'e çevrildi. Peki, nedir bu Sierra Nevada? 1963 yılında Nevada'da kurulan, 1994 yılında ise Eren Özmen ve Fatih Özmen tarafından satın alınan Sierra Nevada, bölgesel ve küresel çapta 16 eyalet ve ülkede 30 farklı merkez ile faaliyetlerini sürdürüyor. 3000 çalışanıyla altı farklı iş alanında hizmet veren Sierra Nevada; Uzay Sistemleri, Haberleşme, Seyrüsefer, Gözetim/Hava Trafik Yönetimi, İstihbarat, Gözetleme ve Keşif, Entegre Görev Sistemleri, Bilgi ve Sensör Çözümleri, ve Elektronik Harp/Menzil alanında projeler geliştiriyor. Sierra Nevada ile NASA arasında, yörüngeye ticari uçuşlar gerçekleştirmek için tasarlanan ve uzay yolculuğu endüstrisi için önemli bir adım olarak değerlendirilen insanlı uzay aracı "Dream Chaser" ile Uluslararası Uzay İstasyonu'na (ISS) 2022 itibarıyla 7 kez kargo taşınmasını öngören bir anlaşma bulunuyor. Bununla birlikte, bundan iki yıl kadar önce Sierra Nevada, 1998 yılından bu yana görevine devam eden ve 2028'de emekliye ayrılması hedeflenen ISS'in yerini alacağını söyledikleri bir proje geliştirdiğini duyurmuştu. Buna göre, yörüngedeki yerini 'şişerek' alacak üç katlı bir ticari uzay istasyonu üzerine çalışan şirket, uzay çalışmalarına ek olarak uzay turizminde de kullanılmasını planladıkları istasyonu önümüzdeki 5 yıl içinde tamamlamayı hedefliyor. ABD'de 18 eyalette, Birleşik Krallık, Almanya ve Türkiye'de 33 tesisi bulunan Sierra Nevada, 2008 yılında satın alarak bünyesine kattığı MicroSat Systems, Inc. ve SpaceDev, Inc. şirketleriyle uzay ve havacılıkla endüstrilerindeki yerini sağlamlaştırarak bu alandaki en önemli şirketlerden biri hâline gelmiş bulunuyor. Kimdir? Sierra Nevada'nın başkanlık görevini üstlenen Eren Özmen, Reno Üniversitesi İşletme Yönetimi yüksek lisans eğitimini başarıyla tamamladıktan sonra, şirketi satın almadan önce 1988 yılında Sierra Nevada'da çalışmaya başladı. Eren Özmen, Forbes'un hazırladığı 'Amerika'nın Servetini Yaratan 50 Kadın' listesinde 19. sırada yer alarak listeye giren ilk Türk olmuştu. Eren Özmen'in eşi ve Sierra Nevada'nın CEO'su olan, Reno Üniversitesi Elektrik Mühendisliği mezunu Fatih Özmen'in ise navigasyon ve iniş sistemleri üzerine yüksek lisansı bulunuyor.

Mayıs 1, 2023
·
Makale
Şişecam ve Yapı Kredi'den beklenti üstü kâr
🫙 Şişecam: Şirket, yılın 1. çeyreğinde 2,14 milyar TL’lik piyasa beklentisinin üzerinde, 2,36 milyar TL'lik net dönem kârı bildirdi. Şişecam’ın ilk çeyrek konsolide net satışları 27,7 milyar TL’lik piyasa beklentisinin üzerinde, 28,36 milyar TL seviyesinde gerçekleşirken konsolide net satışlar 1,5 milyar doları aştı. Ciro bu çeyrekte geçen yılın aynı çeyreğine göre %67 artış gösterdi. Ocak–Mart 2023 döneminde yurt içi ve yurt dışındaki kuruluşlarında 1,3 milyon ton cam üretimi, 1,1 milyon ton soda külü ve yaklaşık 908 milyon ton endüstriyel hammadde üretimi gerçekleştirildi. Bu dönem içerisinde toplam 149 milyon dolarlık yatırım yapılırken ihracat 275 milyon dolar oldu. 🏦 Yapı Kredi Bankası: Banka, 2023 yılının ilk çeyreğinde piyasa beklentisi olan 11,25 milyar TL’nin üzerinde 12,64 milyar TL net dönem kârı elde etti. Bankanın net kârı çeyreksel bazda %27 oranında gerilerken yıllık bazda %74 artış gösterdi. Bankanın maddi ortalama özsermaye kârlılığı yılın ilk çeyreğinde %37,9 oldu, sermaye yeterlilik rasyosu ise %18,1’den %116,8’e geriledi. Kümülatif net faiz marjı ise 2022 sonundaki %9,10 seviyesinden %5,63 seviyesine geriledi. Bankanın 2023 yılı için hedefi %5’in üzeri. 🏦 Türkiye Kalkınma Bankası: Banka, yılın ilk çeyreğinde aktiflerini bir önceki yıla göre %12 artışla 102,5 milyar TL seviyesine taşırken, net kârını da %87 artırarak 662,8 milyon TL'ye yükseltti. Bankadan yapılan açıklamaya göre, 2023'ün ilk çeyreğinde kredi tutarı bir önceki yıla göre %10’luk artışla 66,7 milyar TL seviyesine ulaşırken, ortalama özkaynak karlılığı da %33 civarında gerçekleşti. 📌 Ek olarak: Açıklamada görüşlerine yer verilen B anka Genel Müdürü İbrahim Öztop , "Alman Kalkınma Bankası ile T.C. Hazine ve Maliye Bakanlığı arasında imzalanan 100 milyon avroluk İklim Finansman Kredisi'ni ve ek olarak Alman Hükümeti tarafından karşılanan 10 milyon avroluk hibeyi yatırımcılarla buluşturuyoruz" dedi. ⛽️ Tüpraş: Türkiye Petrol Rafinerileri, ilk çeyrekte 6,75 milyar TL'lik net kâr bildirdi, aynı dönemde 96 milyar TL'lik beklentinin altında kalarak 92,83 TL gelir elde etti. FAVÖK, 10,8 milyar TL’lik piyasa beklentisini aşarak 12 milyar TL oldu. Tüpraş, yılın ilk çeyreğinde geçtiğimiz yılın aynı dönemine göre %3 artışla -5,1 milyon tonu yurt içi olmak üzere- toplam 6,3 milyon ton ürün satışı gerçekleştirdi. 🌬️ Aygaz: Şirketin birinci çeyrek net kârı piyasa beklentilerinin üzerinde, 687,319 milyon TL olarak gerçekleşti. Şirketin 2023 yılına yönelik pazar payı beklentisi Tüplügaz için %41-%43, Otogaz için %22-%23 aralığında paylaşıldı. Yurt dışından 💻 Intel: Şirket, 2,8 milyar dolarla şirket tarihindeki en yüksek çeyreklik zararını bildirdi. Buna göre, ilk çeyrekte elde edilen gelir yıllık bazda %36 azalarak 11,7 milyar dolara geriledi. ⏱️ Bir adım geriden: Intel 2021 yılında, üretim, inovasyon ve ürün liderliği hedefleri doğrultusunda "IDM 2.0" stratejisini açıklamış ve bu kapsamdaki yatırımlarını duyurmuştu.

Mayıs 1, 2023
·
Makale
Seçim öncesi açıklamalar gelmeye devam ediyor
14 Mayıs seçimleri yaklaştıkça gerek kamu gerekse sendikalar tarafından açıklamalar sıklaşarak gelmeye devam ediyor. Vedat Bilgin Habertürk’e konuşan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Bilgin, 7 bin 500 TL üzerinde maaş alan emeklilere, en düşük maaş ile aradaki makasın kapanmaması için temmuz ayında yapılacak yasal düzenleme ile refah payı verileceğini söyledi. Daha sonra bir etkinlikte konuşan Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati de Bakan Bilgin'i doğrulayarak bu alanda bir çalışmalarının olduğunu ifade etti. 💉 Hatırlatma dozu: Nisan ayının başlarında Resmi Gazete’de yayımlanan düzenleme ile en düşük emekli maaşı 7 bin 500 TL’ye yükseltildi. Bakan Bilgin’in ifadelerine göre toplam 15 milyon emeklinin 9 milyonu emekli maaşını yaklaşık bu seviyeden alıyor. Bakan Bilgin ayrıca emekliliği geciken EYT’lilerin endişe etmediğini çünkü maaşlarını birikmiş olarak alacaklarını ifade etti. Fatih Dönmez Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez, bir toplantıda yaptığı konuşmasında, konutlara bedava doğal gaz verilme uygulamasına hemen başlandığını ve ilk faturalarda bunun hissedileceğini söyledi. Bakan Dönmez ayrıca, tarladan alınan ürün ile pazardaki ürün arasındaki fiyat farklarına değinerek, "Bunun için de hükümetimiz bu Hal Yasası başta olmak üzere birtakım yasal düzenlemelerin de epey üzerinde çalıştı. Nasip olursa yeni dönemde Meclis'imizin önüne, gündemine gelecek konulardan biri de o olacak" ifadelerini kullandı. Hallerde tekelleşmenin önlenmesi, büyükşehirlerde alternatif haller kurulması, zincir marketlerin hallerden ürün almasının sağlanması gibi düzenlemeleri içeren Hal Yasası, birkaç yıldır tartışılan bir konu olmasına rağmen henüz Meclis gündemine getirilebilmiş değil. Ergün Atalay TÜRK-İŞ Genel Başkanı Ergün Atalay, hükümet ve işçiler arasında yürütülen 2023 Yılı Kamu Toplu İş Sözleşmeleri Çerçeve Protokolü görüşmeleriyle ilgili, “Biz 15 bin TL teklif ettik, onlar 12 bin TL. Seçimden önce bitirmek istiyoruz ama istediğimiz şekilde bitsin istiyoruz. Arzu etmediğimiz bir rakam olursa biz bu işin içinde olamayız" ifadelerini kullandı. 💉 Hatırlatma dozu: Hükümetin görüşmeler çerçevesinde kamu işçilerine ilk teklifi 11 bin 500 TL taban ücret ve ilk 6 ay için %30 zam şeklinde olmuştu. Sonradan bu teklif, 12 bin TL taban ücret ve %40 zam olmak üzere güncellendi. Sendikaların talebi ise 15 bin TL taban ücret ve %45 zam.

Mayıs 1, 2023
·
Makale
Mayıs-Temmuz iç borçlanma stratejisi
Strateji belgesi ne göre, Hazine’nin mayıs ayında 103,1 milyar TL’lik iç borç servisine karşılık 50 milyar TL’lik borçlanma yapması planlanıyor. Bu değerler haziran ayı için toplam iç borç servisi 56,3 milyar TL, planlanan borçlanma ise 64 milyar TL seviyesinde. Aynı tutarlar temmuz ayı içinse sırasıyla 125 milyar TL ve 80 milyar TL olarak ilan edilmiş durumda. Böylelikle hazinenin önümüzdeki üç aylık dönemde toplam 284,4 milyar TL tutarındaki iç borç servisine karşılık, 194 milyar TL tutarında iç borçlanma gerçekleştirmesi bekleniyor. 💾 Cep bilgisi: Bakanlık, iç borçlanma strateji belgesini her ay sonunda, gelecek üç aylık zaman zarfını kapsayacak şekilde güncelleyerek yayımlıyor. Söz konusu iç borç servisi hacminin 170,2 milyar TL’lik kısmı anapara; 114,2 milyar TL’lik kısmı ise faiz ödemesinden oluşuyor. Bu dönemde borçlanma dışı kaynaklar dan sağlanması hedeflenen finansman tutarı ise 129,9 milyar TL olarak belirtilmiş durumda. Bu kaynaklar ise nakit bazlı faiz dışı denge, özelleştirme gelirleri, 2/B satış gelirleri, TMSF'den sağlanan gelirler, devirli/garantili borç geri dönüşleri, kasa banka değişimi ve kur farkı kalemlerini içeriyor. 💾 Cep bilgisi: Hazine, strateji belgesinde ilan edilen borçlanma planının ilk adımlarını yarın gerçekleştireceği 5 yıl vadeli TLRef’e endeksi ihraç ve 9 yıl vadeli sabit faizli ihraçla atacak.

Mayıs 1, 2023
·
Makale
Açlık sınırı 10 bin TL’yi aştı
Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu (Türk-İş) aylık bazda yayımladığı ve enflasyonun en önemli öncü verilerinden olan açlık-yoksulluk sınırı çalışmasının nisan ayı verileriyle güncellenen setini yayımladı. Sonuçlara göre, Ankara’da yaşayan dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken aylık gıda harcaması tutarı (açlık sınırı) aylık bazda %5,7 artışla 10.136TL ’ye ulaştı. Göstergede, yıllık bazda artış oranı ise %90,4 seviyesinde bulunuyor. Veriyle birlikte net asgari ücret (8.507TL) ile açlık sınırı arasındaki makas 1.629 TL’ye ulaştı. 💾 Cep bilgisi: Nisan 2022 dönemi için hesaplanan açlık sınırı 5.324 TL idi. 2022 yılı asgari ücreti ise brüt 5.004; net 4.253 TL seviyesindeydi. Aynı dönemde gıda harcaması ile giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer aylık harcamalarının toplam tutarı (yoksulluk sınırı) 33.015 TL ’ye yükseldi. Çalışmaya göre, bekar bir çalışanın yaşama maliyeti ise 13.167TL olarak hesaplandı. Buna bağlı olarak örneğin son bir ayda ortalama 50 TL, son bir yılda %150 artan kırmızı eti tüketmek düşük gelirli vatandaşlar için mümkün olmuyor. Sadece hayvansal ürünler değil mutfakta en fazla tüketilen gıdalardan kuru soğan ve patates fiyatları da son bir yılda iki katına kadar artmış durumda. Üstelik dünyada gıda fiyatları BM Gıda ve Tarım Örgütü’ne (FAO) göre bir yıldır aralıksız her ay düşerek %20 azalmış olmasına rağmen… Hizmet Üretici Fiyat Endeksi Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), mart ayına ilişkin hizmet üretici fiyat endeksi (H-ÜFE) verilerini açıkladı. Buna göre endeks aylık bazda %2,3; yıllık bazda ise %73,6 oranında artış gösterdi. Veriyle birlikte endeksteki yıllık artış oranı Ocak 2022’den bu yana görülen en düşük seviyeye ulaştı. Endekste, yıllık artış oranındaki düşüş serisi ikinci aya taşınsa da birikimli enflasyon bu alanda da çok yüksek seyrediyor. Endekste iki yıllık birikimli artış oranı %213,5 seviyesinde bulunuyor. Endeksin alt kalemlerinde mesleki, bilimsel ve teknik hizmetler göstergesi yıllık bazda %93,9’luk artış oranı ile en yüksek artış oranına sahip. Ulaştırma ve depolama hizmetleri kalemi ise %62,1’lik artış oranı ile altı alt kalem içinde en az yıllık artış oranının yaşandığı gösterge. Veriye aylık bazda bakıldığında ise negatif enflasyon görülen herhangi bir alt kalemin bulunmadığı görülüyor. Veri, sektör bazında kırıldığında ise hesaplamaya konu 27 alt sektörün 19’unda yıllık enflasyonun manşet değerin üzerinde gerçekleştiği görülüyor. Bu listenin en üst sırasında %129,0 ile programcılık – yayıncılık hizmetleri, son sırasında ise %15,2 ile su yolu taşımacılığı sektörleri yer alıyor. Aylık veri setinde ise altı sektörde negatif enflasyon ölçülmüş durumda. Veri, hizmetler alanında güçlü ve tabana yayın enflasyonist baskının devam ettiğini, bu baskının baz etkisine rağmen ivmesini koruduğunu gösteriyor. Manşet enflasyon beklentisi Çarşamba günü açıklanacak nisan ayı manşet enflasyon verisi öncesinde, Anadolu Ajansı Finans tarafından gerçekleştirilen enflasyon beklenti anketine göre, Tüketici Fiyat Endeksi’nde aylık artışın %2,7 olması bekleniyor. Veri ile birlikte manşet enflasyonun %50,5’ten %44,1’e gerilemesi bekleniyor. 💾 Cep bilgisi: Tüketici fiyat endeksinde Nisan 2022’de aylık artış oranı %7,3 olarak gerçekleşmişti. Çarşamba günü açıklanacak veri setinde aylık enflasyonun bu seviyenin altında gelmesi, yıllık manşet değeri otomatik olarak aşağı çekecek. Bu matematiksel çıktı, baz etkisi olarak adlandırılıyor. Almanya’da TÜFE Yurt içindeki enflasyon gelişmelerinin yanında Avrupa’nın en büyük ekonomisi olan Almanya’da da manşet enflasyon verisi açıklandı. Ülkede nisan ayı itibarıyla yıllık manşet enflasyon enerji fiyatlarındaki yatay/aşağı seyrin de etkisiyle beklentilere paralel olarak %7,4’ten %7,2 ’ye geriledi. Ülkede gıda enflasyonu %17,2 ile ortalama değerlerin üzerindeki seyrini koruyor ancak enerji enflasyonu %6,8 ile manşet değerin altında gerçekleşti. Ülkede Avrupa Birliği uyumlu manşet enflasyon ise %7,6 olarak açıklandı. 💉 Hatırlatma dozu: Avro Bölgesi’nde mart ayı nihai manşet enflasyon verisi %6,9 olarak açıklanmıştı. Veri setinde Almanya’da manşet enflasyon %7,8 olarak raporlanmıştı.

Mayıs 1, 2023
·
Makale
1 Mayıs: İşçinin, Emekçinin Bayramı
2008 yılında “ Emek ve Dayanışma Günü ” adı altında ülkemizde yeniden kutlanmaya başlanan ve 2009 yılından itibaren resmî tatil ilan edilen 1 Mayıs İşçi ve Emekçiler Bayramı ’nın kökleri, 19. yüzyıl Avustralyası’ndan ABD’ye, oradan da Avrupa’ya kadar uzanıyor. 1 Mayıs’ın tarihine ve ülkemizdeki dönüm noktalarına gelin birlikte göz atalım. Haymarket Olayları Takvimler 21 Nisan 1856 tarihini gösterdiğinde Avustralya’nın Victoria eyaletindeki işçiler “8 saatlik işgünü” taleplerini duyurmak için ilk iş bırakma eylemlerini gerçekleştirmişti. Bir seferlik olması beklenen eylemler o kadar büyük ilgiyle karşılandı ki; diğer iş kollarına da yayılarak tüm proleteryanın her yıl ortak olarak düzenlediği geleneksel gösterilere dönüştü . ABD’de de karşılık bulan eylemlerin sonucunda; işçiler 1 Mayıs 1867’de günlük mesailerinin 8 saate düşürülmesi talebiyle Şikago’da büyük bir greve gitmiş ve 1 Mayıs İşçi Bayramı’nın temellerini atmışlardı. 1886 yılına geldiğimizdeyse 1 Mayıs’ta başlayan eylemler ülke geneline yayıldı. Bir fabrikada grev kırıcılar ile işçiler arasında çıkan arbedeye polisin müdahalesi sonucunda en az 1 işçi hayatını kaybederken onlarcası da yaralandı. Bu olayı protesto etmek için Şikago’nun Haymarket Meydanı’nda düzenlenen gösteriler esnasında bilinmeyen bir kişi tarafından kolluk kuvvetlerine el yapımı bomba atıldı. Patlamanın ardından polisin kalabalığa ateş açması sonucu çıkan arbedede en az 4 işçi ve 7 polis memuru yaşamını yitirirken yüzlerce sivil ve onlarca polis memuru da yaralandı. Olayın ardından görülen tartışmalı davada mahkeme, olayla ilgili olarak “ anarşist olduğu belirlenen” 8 kişiyi yargılarken; patlayıcıyı imal ettiğinden şüphelenilen bir kişi haricinde, aralarında bombayı atan kişinin de bulunmadığı kanıtlanan sanıklardan yalnızca 2 tanesi olay esnasında Haymarket’ta bulunmasına karşın 7 kişi idama mahkum edildi . Bilgi notu: ABD’de hükümet, 1890 yılında çalışanların mesai saatlerini kayıt altına almaya karar veriyor. Yapılan çalışma sonucunda işçilerin haftada 6 gün, günde 16 saat çalıştırıldığı ve ortalama 100 saati aşkın çalıştıkları ortaya çıkıyor. İkinci Enternasyonal 1889 yazında Paris’te toplanan İkinci Enternasyonal’e ise Şikago protestolarının bir sonraki yıldönümünde gerçekleştirilmek üzere yapılan uluslararası eylem çağrısı damga vuruyor. ABD ve Avrupa’daki birçok ülkede gerçekleşen eylemlere ek olarak Şili ve Peru’da da gösteriler düzenleniyor. İkinci Enternasyonal’in 1891 yılında Brüksel’de gerçekleşen ikinci kongresinde ise 1 Mayıs’ın her yıl düzenlenmesi fikri resmen kabul ediliyor ve dünya genelinde tüm işçilere 1 Mayıs’ta iş bırakma çağrısında bulunuluyor. Bu aynı zamanda 1 Mayıs’ın “İşçi Bayramı” olarak kutlanması çağrısının yapıldığı ilk kongre olarak da kayıtlara geçiyor . İkinci Enternasyonal’in 1904’te Amsterdam’da düzenlenen altıncı kongresinde ise dünya çapında tüm işçi sendikalarına 8 saatlik işgününün yasalaşması için mücadele edilmesi çağırısı yapılıyor ve “işçilerin hayatını tehlikeye atmayan” her koşulda 1 Mayıs’ta iş bırakılması “zorunlu” ilan ediliyor. Bilgi notu: Uluslararası İşçi Bayramı’nını tarihi ABD’de yaşanan olayların yıldönümü nedeniyle 1 Mayıs olarak belirlenmiş olsa da; ABD ve Kanada’da İşçi Bayramı (Labor Day) eylül ayının ilk pazartesi günü kutlanmaktadır. Türkiye’de İşçi Bayramı 80 darbesinin ardından Kenan Evren idaresinin yasakladığı İşçi Bayramı, Osmanlı’da ilk olarak 1909 yılında Üsküp’te, 1911 yılında Selanik’te ve 1912 yılında İstanbul’da kutlanıyor. Cumhuriyetin ilan edilmesinin ardından resmî tatil ilan edilen 1 Mayıs’ta gösteri yapılması 1924 yılında yasaklanırken; 1925’te çıkan Takrir-i Sükun Yasası nedeniyle yasaklar devam ediyor. TBMM, İşçi Bayramı’nın “Bahar ve Çiçek Bayramı” adı altında kutlanmasına tekrar izin verdiğindeyse takvimler artık 1935 yılını gösteriyor. Ancak Türkiye’de İşçi Bayramı dendiğinde şüphesiz ki akıllara ilk olarak 1 Mayıs 1977’de Taksim Meydanı’nda yaşanan olaylar geliyor. Kanlı 1 Mayıs Çeşitli illerden gelenlerle birlikte 500 bini aşkın kişinin katılımıyla Taksim Meydanı’nda gerçekleşen ve tarihe “Kanlı 1 Mayıs” olarak geçen olaylarda resmî rakamlara göre 34, DİSK'e göre 36 kişi yaşamını yitirirken; 130 civarı ise yaralı olduğu rapor edildi. Neler yaşandı? Saatler 19.00’u gösterdiği esnada dönemin DİSK genel başkanı Kemal Türkler’in konuşması açılan ateş sesleriyle kesildi. Sular İdaresi binasının çatısından ve –bugün The Marmara’nın bulunduğu yerdeki– Intercontinental Oteli'nin çeşitli katlarından ateş açılması ile arbede yaşandı. Açılan ateş sonucu 5 kişinin yaşamını yitirmesinin ardından polis ses bombaları ve panzerlerle müdahale ederken; panikle Kazancı Yokuşu’na yönelen bir grupta, burada park eden bir kamyon nedeniyle yaşanan izdiham yüzünden birçok kişi ezilerek yaşamını yitirdi. 1 Haziran 1977’de dönemin başbakanı Süleyman Demirel’in darbe hazırlığında olduğu şüphesiyle resen emekliye ayırdığı Kara Kuvvetleri Komutanı (KKK) Namık Kemal Ersun’un yerine atanacak isim Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk ile Demirel arasında kriz yaşanmasına neden olmuş; 30 Ağustos’taki Yüksek Askerî Şura’da 3 komutanın birden bu anlaşmazlık nedeniyle atanamayarak emekli olması nedeniyle dördüncü sırada yer alan Ege Ordu Komutanı Kenan Evren , sürpriz bir şekilde önce KKK olarak atanmış , ardından Genelkurmay Başkanı olmuştu. 12 Eylül 1980’de Kenan Evren’in düzenlediği askerî darbenin ardından 1 Mayıs, resmî tatil günü olma vasfını da yitirdi. 2008–Günümüz 2008 yılının Nisan ayına gelindiğinde 1 Mayıs’ın “Emek ve Dayanışma Günü” olarak kutlanması kabul edilmişti. Ancak sendikaların 1 Mayıs’ın Taksim’de kutlanması konusunda hükümetle uzlaşamaması sonucunda Şişli ve civarında olaylar yaşandı. Bir sonraki yıl 1 Mayıs’ın yeniden resmî tatil ilan edilmesine karşın Taksim’de kutlanmasına yine izin verilmedi. 2010–12 yıllarında Taksim’in açılmasının ardından büyük ölçüde olaysız biçimde kutlanan 1 Mayıs’ın, 2013 yılında “Taksim’i Yayalaştırma Projesi” adı altında Topçu Kışlası inşaatının da aralarında bulunduğu projeler nedeniyle Taksim’de kutlanılması yeniden yasaklandı. Mayıs ayı sonunda ise Gezi Parkı olayları patlak verdi. 1 Mayıs’ın Taksim’de kutlanmasına hâlâ resmî olarak izin çıkmış değil. DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu, Cumartesi günü yaptığı açıklamada “Ülkemizde 1 Mayıs Meydanı hepimizin bildiği gibi Taksim Meydanı’dır. Ve aslında yıllardır Taksim’in özgürleştirilmesi mücadelesinin sonrasında 2013 yılından var olan Taksim yasağı bu ülkedeki bütün yasakların simgesidir” ifadelerini kullandı .

Mayıs 1, 2023
·
Makale
TİP Genel Başkanı Erkan Baş'tan mektup var!
Değerli dostum, Açıklıkla söylemeliyim ki, şimdiye kadar siyasal iletişimin ve seslenmenin her türünü denediğimi sanıyorum. Ancak yurttaşlara, seçmenlere mektupla hitap etmek tecrübeli olduğum bir konu değil. Yine de samimiyetin ve muhabbetin korunması gereken değerlerin başında geldiğini düşündüğümden, olabildiğince açık ve perdesiz bir biçimde yazmaya çalışacağım satırlarımı. Türkiye, hepimizin gayet iyi bildiği ve yakından deneyimlediği gibi, 21 yıldır korkunç bir karanlığın içerisinde yaşıyor. Bu süre zarfında ölümler de yıkımlar da gördük, hırsızlıklara da arsızlıklara tanık olduk, utanç içinde de kaldık acı içinde de. Tek tek ve uzun uzun anlatmama gerek yok. Şimdi ise, bu karanlıktan kurtulmamız için büyük bir fırsatın eşiğine gelmiş durumdayız . Ülkemizde 21 yıldır süren karanlığa karşı yeşeren direncin tek bir sahibi olduğunu söylemek imkansız. Bu direnç kimi zaman el birliğiyle kimi zaman tek tek, kimi zaman da dayanışma içinde büyüdü, korundu ve bizi bugün geldiğimiz eşiğe ulaştırdı: Gençler, kadınlar, işçiler, Cumhuriyetçiler, Kürtler, Aleviler, LGBTİ+’lar, çevreciler, aydınlar, sanatçılar ve listeyi uzatmamak için anmadığım başkaları… Bu söylediğim sadece bir gerçeği resmetmek için değil, esas olarak önümüzdeki sürecin yol haritasını çıkarırken başvurmamız gereken bir referans olarak değerli. Bizim bu referanstan çıkardığımız sonuç yalın: Türkiye’de 21 yıldır kimler direndiyse, bundan sonraki yıllarda da onların sesi ve sözü geçerli olmalı . Yeni Türkiye’yi onlar; yani gençler, kadınlar, işçiler, cumhuriyetçiler, Kürtler, Aleviler, LGBTİ+’lar, çevreciler, aydınlar, sanatçılar kurmalı. Yine el birliğiyle, yine dayanışma içinde. Özetlersem, şunu demeye çalışıyorum: Türkiye, 21 yılın sonunda kurtuluş evresine gelmiş durumda. Evet, şu anda en ivedi görevimiz ülkemizin bu 21 yıllık Saray iktidarından kurtuluşunu sağlamaktır. Tam da bu nedenle, Cumhurbaşkanlığı seçiminde ortak aday ihtiyacını ilk dile getiren ve öneren parti Türkiye İşçi Partisi oldu. Şimdi de Sayın Kılıçdaroğlu’nun adaylığını destekledik, oylarımızı Kılıçdaroğlu’na vereceğimizi ilan ettik. Ancak bu, yani Cumhurbaşkanlığı seçimindeki tutumumuz sadece yukarıda sözünü ettiğim kurtuluş evresine dair bir tutum. Çünkü bizim bir de kuruluş hedefimiz var. Yani, kurtuluş evresinden sonra, 21 yılda tüm alanlarda yaşadığımız yıkımın telafi edileceği ve bir daha tekrarlanmaması için güçlü sigortaların oluşturulacağı bir kuruluş evresine ihtiyacımız var. Türkiye İşçi Partisi’ne, işte tam da bunun için ihtiyaç var. Türkiye, 14 Mayıs’tan sonra yeni bir evreye girecek. Küçük bir ihtimal de olsa, Cumhur İttifakı’nın kazanması durumunda da Millet İttifakı’nın kazanması durumunda da halkın ve emekçilerin siyaset alanındaki temsili konusunda büyük bir boşluğun söz konusu olacağını daha şimdiden görebiliyoruz. Evet, yeni bir Türkiye kurulacak , yeni meclis yeni dönemin koordinatlarını ve çerçevesini oluşturacak; peki bütün bunlar olurken Türkiye’nin emekçilerini, alın teriyle yaşayan yurttaşlarımızı, kısacası halkımızı kim ve kimler temsil edecek? Halkın çıkarlarını ve haklarını kimler savunacak, haykıracak? Birileri rejimin, birileri devletin sigortası olmaya talipken, kim halkın sigortası olacak, halk adına kırmızı çizgiler çekecek? Bizim kendimize biçtiğimiz misyon ve üstlendiğimiz görev bu: Kurtuluş evresini takip edecek kuruluş evresinde halkın siyaset alanındaki temsilini sağlamak, halkın sigortası olmak. Bunu şimdiye kadar 4 vekille ve binlerce parti üyemizle yerine getirmeye gayret ettik; ne kadar başarılı olduğumuz sorgulanabilir elbette, ancak biliyoruz ve görüyoruz ki, en azından elimizden geleni yaptığımız konusunda tüm sevdiklerimizi ikna edebildik. Şimdi, 4 vekille yapmaya gayret ettiğimiz şeyi daha fazla vekille yapmaya, binlerce üyeyle sırtlandığımız sorumluluğu on binlerce üyeyle sırtlanmaya geçiyoruz. Sevgili dostum, eğer TİP’in 5 yıllık meclis çalışmasından memnunsan, bir kez bile olsa “iyi yaptılar” dediysen, TİP’li vekillerin sözleriyle ve eylemleriyle bir kez bile olsa gurur duyduysan, bunu büyütmek senin elinde. Meclise 4 değil, 14 ya da 24 vekil göndermek senin elinde. Yapman gereken tek şey, cumhurbaşkanlığında Kılıçdaroğlu’na, milletvekilliği seçimlerinde ise Türkiye İşçi Partisi’ne oy vermek. Bu seçimde bir oyun bile ne kadar değerli olduğunun farkındayım elbette. Sizlerin de o biricik oyunuza ne kadar değer verdiğinizi, oyunuzun gerçekten işe yaraması için ne kadar titizlendiğinizi biliyorum. Bu sadece haklı değil, aynı zamanda olması gereken şeydir; demokrasi, yurttaşın seçme hakkının korunmasıyla ve iradesinin yönetime yansımasıyla başlar. Bu yüzden senden rahatlıkla oy isteyebiliyorum: Çünkü TİP’in baraj sorunu yok ve verdiğin oy asla boşa gitmeyecek . Bildiğiniz gibi, TİP, seçimlere Emek ve Özgürlük İttifakı çatısı altında giriyor. İttifakımız birçok anket şirketinin verilerine göre daha şimdiden yüzde 15’ler seviyesine geldi bile. Yani bizler, EHP’li, EMEP’li, HDP’li, SMF’li, TÖP’lü, Yeşil Sol Partili dostlarımızla birlikte, 12 Eylül cuntacılarının halka, sola, Kürtlere karşı diktiği barajı zaten yıkmış durumdayız. Haliyle, TİP’e verilen oyların barajın altında kalması, böylelikle boşa gitmesi ihtimali bile yok. Zaman zaman dile getirilen bir başka endişe hakkında da konuşmak isterim: Acaba TİP, aldığı oylarla hem kendisi milletvekili çıkaramayacak hem de diğer muhalif partilere vekil kaybettirecek olabilir mi? Bunun olmaması için çok titiz ve il il ölçeklendirilmiş çalışmalar yaptığımızı bilmenizi isterim. TİP, ufak bir ihtimal de olsa başta Yeşil Sol Parti ve CHP’ye vekil kaybettirme riski olan hiçbir bölgede seçime girmedi. Örneğin, Ankara 1. bölge, Aydın, Bursa 2. bölge, İzmir 1. bölge, Kocaeli, Manisa gibi illerde Yeşil Sol Parti lehine; Bartın, Burdur, Kastamonu gibi illerde de CHP lehine seçimden çekildik. Seçime girdiğimiz bölgelerde de dostlarımızla görüşerek karşılıklı uzlaşma yoluna gittik. Haliyle, TİP’in, çıkarabildiği ya da çıkaramadığı vekillerle muhalefetin vekil sayısını düşürmesi ihtimali de bulunmuyor. Baraj sorunu ortadan kalktığına göre matematik basit: TİP, seçime girdiği bölgelerde milletvekili seçilmek için gerekli oyu aldığı her yerde Meclis’e bir vekil gönderebilecek. Bu gerekli oy bazı illerde 60 binler, bazılarında 80 binler, bazılarında da 100 binler civarında. Ve şimdiye kadar hem yaptırdığımız araştırmalarda hem de sahadan derlediğimiz verilerde TİP’in seçime girdiği bölgelerde bu oy sayılarına ulaştığı, ulaşmak üzere olduğu görülüyor. Sona gelirken, senden ricam, Türkiye’de sosyalistlerin kendi parti listeleri ve adaylarıyla meclise girebilmesinin, mecliste güçlü bir sosyalist grup kurabilmesinin, böylece sosyalizm fikrinin ülkede daha geniş bir meşruiyet ve siyaset alanına kavuşmasının tarihsel önemini bir kez daha düşünmen. Çünkü inanıyorum ki, böyle düşündüğümüzde TİP’in 5 yılda yarattığı ve şimdi seçimler vesilesiyle kalıcılaştırmaya çalıştığı mevzinin desteklenmesi, büyütülmesi ve korunması gerektiği görülecektir. Tüm samimiyetimle, bu mevzinin sadece TİP’e değil ülkemizin tüm sol/sosyalist güçlerine fayda sağlayacağına, emekten ve adaletten yana yurttaşlarımıza güç ve huzur vereceğine, ülkemizi kendi iktidar hırslarının kurbanı etmeye yeltenenleri de aşılmaz kırmızı çizgiler çekerek durduracağına inanıyorum. Mücadelemiz uzun soluklu, zorlu bir mücadele; birçok farklı görevden ve aşamadan oluşan, tek bir hamlede değil planlı ve bazen de zikzaklı bir haritayla ilerlenen bir yolda yürüyoruz. Bu yolda şimdilik görevimiz önce kurtuluşumuza en güçlü desteği sağlamak; sonra da yeni Türkiye’de halkın sigortası olmak. Vaktiyle söylediğim bir sözle mektubuma son vereyim: TİP, Türkiye’nin kırmızı çizgisi olmak üzere atıyor adımlarını. Bu çizgilerin gerçek sahibi halkın ta kendisidir. TİP de o halkın, yani sizlerindir: TİP Senin, Meclis Senin. Önce 1 Mayıs’ta Maltepe’de buluşmak, sonra da 15 Mayıs’ta ülkemizin tüm sokaklarında mutlulukla kucaklaşmak dileğiyle, Hepinizi gönülden selamlıyorum. Erkan Baş Türkiye İşçi Partisi Genel Başkanı

Nisan 30, 2023
·
Makale
AYM iptal etti: Kadınlara kocalarının soyadını alma zorunluluğu “cinsiyet eşitliğine aykırı”
Anayasa Mahkemesi (AYM), Türk Medeni Kanunu’nun kadınlara evlendikleri erkeğin soyadını alma zorunluluğu getiren 187. Maddesi’ni "eşitlik ilkesiyle bağdaşmadığı" sebebiyle iptal etti . Bu kararla birlikte, evlenen kadınlar evlenmeden önceki soyadlarını mahkemeye başvurmak zorunda kalmadan kullanabilecekler. Nasıldı? Bir kadın evlenmeden önceki soyadını kullanmak istediğinde, kocasının soyadına ekleyerek alabiliyordu. Tek başına kullanmak isterse ise dava açması gerekiyordu. 187. Madde neydi? "Kadın, evlenmekle kocasının soyadını alır; ancak evlendirme memuruna veya daha sonra nüfus idaresine yapacağı yazılı başvuruyla kocasının soyadı önünde önceki soyadını da kullanabilir. Daha önce iki soyadı kullanan kadın, bu haktan sadece bir soyadı için yararlanabilir.” Oy çokluğuyla alınan kararda, 2 Kasım 2001 tarihli olan 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 187. maddesinin birinci cümlesinin Anayasa'ya aykırı olduğuna ve iptaline karar verildi. İtiraz Gerekçesi: AYM'nin yayımladığı basın duyurusunda ; soyadının kadının kimliği ile kişiliğinin bir parçasını oluşturduğu, itiraz konusu kuralla kadının evlenmeden önceki soyadını kullanma hakkına getirilen sınırlamanın meşru bir amacının bulunmadığı yer alıyor. "Eşitlik ilkesi ile bağdaşmıyor": Bununla birlike, erkeğin doğumla kazandığı soyadını ömrü boyunca kullanması mümkün iken aynı hakkın kadına tanınmamasının eşitlik ilkesiyle bağdaşmadığı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) söz konusu farklı muamele nedeniyle ihlal kararları verdiği, ayrıca bireysel başvuru alanında Anayasa Mahkemesince verilen ihlal kararlarının da bulunduğu ancak değiştirilmeyen kuralın idare tarafından uygulanmaya devam edildiği, bu durumun ise Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcılığı ilkesini ihlal ettiği belirtilerek kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu ileri sürülüyor. 10. maddeye aykırı: AYM, kadının kocasının soyadını almasını öngören kuralın, Anayasa'nın 10. maddesi olan "Herkes dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür" hükmüne aykırı olduğuna karar verdi. Bu durumda çocuklar? Annenin ve babanın ayrı soyadları kullanması durumunda çocuklarının hangi soyadını kullanacağına ilişkin bir bilgi AYM kararında yer almadı. AYM kararında başka ne dendi? Erkekler evlendikten sonra yalnızca evlilik öncesi soyadlarını kullanabildiği halde kadınların evlilik öncesi soyadlarını tek başına kullanamaması cinsiyet temelli farklı muameledir. Kadınlar evlendikten sonra soyadlarını değiştirmek zorunda tutulamaz. Nüfus kayıtlarındaki karışıklığın önlenmesi ve soy bağının sağlıklı bir şekilde tespit edilmesinde kamu yararı bulunmaktadır. Bu söz konusu kamu yararının sağlanmasının yegâne yolunun kadının evlendikten sonra kendi soyadını ancak eşinin soyadının önünde kullanması olduğu söylenemez. Kadının evlendikten sonra kocasının soyadını almasının ailenin ortak bir soyadına sahip olmasını mümkün kılan tek seçenek olmadığı açıktı r. Bu bağlamda eşlere içlerinden birinin soyadını veya bunun dışında bir adı ortak soyadı olarak belirleme imkanının tanınması ya da ortak soyadının eşlerin evlenmeden önceki soyadlarının birleşimden oluşacağının öngörülmesi de mümkündür.

Nisan 28, 2023
·
Makale
Hatay'a uçuşlar seçimden üç gün sonrasına kadar durduruldu
6 Şubat depremlerinde hasar gören Hatay Havalimanı'na seçimden üç gün sonraya kadar uçuşlar "pisti koruyan duvarlardaki bazı sorunlardan" dolayı durduruldu, fakat Hatay'dan diğer illere gidiş uçuşları devam ediyor. İkâmetgahı Hatay'da bulunan ama deprem nedeniyle başka illere yerleşmek zorunda kalan seçmenler için geliş uçuşlarının olmaması, oy kullanmalarını oldukça zorlaştırıyor. Neden durduruldu? Diken'in haberine göre , Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğü (DHMİ) ve Türk Hava Yolları (THY) yetkilileri, Hatay Havalimanı'na ticari yolcu uçaklarının tam dolulukta inmesinin "risk teşkil edeceğini" ve DHMİ'nin 16 Şubat'ta havacılık bildirisi olan NOTAM yayınlayarak Hatay'dan uçuşları durdurduğunu söyledi. THY ve Pegasus’un Hatay’a uçuşları 17 Mayıs’a kadar durdurmasına ilişkin bir THY yetkilisi, kendilerine uçuşların durdurulması için talimat geldiğini, nedenininse belirtilmediğini söyledi. "Onarıldı" denmişti: Cumhurbaşkanı Erdoğan, 13 Mart’taki açıklamasında “Depremde zarar gören Hatay Havalimanı’nı bir hafta içinde yeniden işler hâle getirdik. Çalışmaların kolaylaşmasını sağladık" demişti. Dahası: DHMI ve THY yetkilileri, onarıldığı belirtilen pistte gerçekleşen eksen kaymasından dolayı pist uzunluğunun kısaldığını söyledi. Bu nedenle, tam doluluktaki uçaklarının inişte pistte "çökmeye neden olabileceğinden" endişe ediliyor. Ayrıca dolu uçakların durma mesafesinin uzaması nedeniyle pist dışına çıkma tehlikesi bulunuyor. Peki neden gidiş uçakları devam ediyor? Kalkış yapan uçaklar için ise yetkililer bu mesafenin "yeterli" olduğunu ve bu açıdan bir sorun bulunmadığını söyledi. TBMM Heyeti iniş yapmıştı: İçinde TBMM Başkanı Mustafa Şentop'un da aralarında bulunduğu 180 kişilik heyeti taşıyan uçak, 19 Nisan'da Hatay Havalimanı'na iniş yapmıştı. Bu konuya ilişkin olarak Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı Lütfü Savaş, "Buradan uçak kalkıyor. İnmezse kalkmaz. Anlamadığım da 180 kişi buraya inebiliyorsa yolcu neden taşınmıyor buraya? Cumhurbaşkanı'nın bu konuyu yetkililere sorması lazım. Bunun halka tatmin edici bir şekilde anlatılması lazım" ifadelerini kullandı. Ne dendi? Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu, katıldığı Habertürk'te canlı yayınında "Hatay Havalimanı'nı seçmenleri engellemek için mi kapattınız?" sorusuna, "Öyle bir şey yok… Bölgenin her noktasında büyük bir mücadele var. Bunu yaparken de belli bir disiplin içinde bunu yapmanız gerekiyor" cevabını verdi. Karaismailoğlu, havalimanının sadece acil yardımlar için gelen uçaklara açık olduğunu, ticari uçuşlarınsa "yoğunluk bittikten sonra" yapılacak yenilemelerin ardından başlayacağını söyledi. Pilot'tan analiz: Bianet’e konuşan Hava-Sen Genel Başkan Yardımcısı emekli kaptan pilot Engin Aksüt, DHMİ’nin 16 Şubat tarihli NOTAM yayımını değerlendirirken, "Uçaklar boş inebiliyor ise dolu da inebilir" dedi. Bununla birlikte: Aksüt, THY’nın bu durumdan en çok etkilenen havayolu şirketi olmasına rağmen ses çıkarmamasını "sorumsuzluk" olarak nitelendirirken "THY yapılan bu basiretsizliğin ve oyunun farkında olup ekonomik ve operasyonel açıdan olumsuz etkilendiği halde yandaşlık ve siyasi çıkarlar nedeniyle DHMİ'yi sorgulamadan susmaktadır" dedi.

Nisan 27, 2023
·
Makale
Akkuyu Nükleer Güç Santrali'ne ilk yakıt töreni
Mersin'de inşası 2018 yılından bu yana devam eden Akkuyu Nükleer Güç Santrali İlk Nükleer Yakıt Getirme Töreni, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in video konferans yöntemiyle katılımıyla gerçekleşti. Rusya Atom Enerjisi Kurumu'nun ( Rosatom ) "Yap-İşlet-Sahip Ol" modeliyle üstlendiği ve inşası devam eden tesisin, anlaşma kapsamında inşası 2025’e kadar devam edecek. Neden önemli? İlk ünitenin devreye alınması için çalışmaların tamamlanmak üzere olduğu projede, bugün taze nükleer yakıtın tesise gelmesiyle santralin "nükleer tesis" statüsü kazanması ve projede "kritik" bir aşamanın daha tamamlanması bekleniyor. Tam kapasite devreye girdiğinde yılda yaklaşık 35 milyar kilovatsaat elektrik üretecek santralin, tek başına Türkiye'nin elektrik talebinin %10'unu karşılaması öngörülüyor. Dahası: Türkiye'ye getirilecek yakıt çubukları, Akkuyu'nun faaliyete geçmesiyle 1,5 yıl boyunca elektrik üretiminde kullanılacak. Kullanım ömrünü tamamlayan nükleer yakıt çubukları önce reaktör bölgesinde hazırlanan bir havuzda soğutma işlemine alınacak. Ardından da hazırlanan özel bir yerde muhafaza edilecek. Yakıt çubuklarıyla kullanım süresince 124 bin 500 vagon kömürden elde edilen enerjiye eş değerde ısıdan, karbondioksit salımı olmaksızın elektrik üretilecek. Arka plan: Türkiye ile Rusya arasında 12 Mayıs 2010'da imzalanan hükümetler arası anlaşma kapsamında Mersin'in Gülnar ilçesine bağlı Büyükeceli bölgesinde yapımı devam eden Akkuyu'nun birinci ünitesinin temeli, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Rusya Devlet Başkanı Putin'in video konferans yöntemiyle katıldığı törenle 3 Nisan 2018'de atıldı. Böylece, ilk ünitenin inşasına ilişkin tam kapsamlı inşaat çalışmaları resmen başladı. Gözaltılar: Akkuyu Nükleer Santrali'ni protesto etmek amacıyla çevre aktivisti bir grup, santralin çevresinde bir araya geldi. Türkiye İşçi Partisi Mersin Milletvekili Adayı Doç. Dr. Hakan Güneş'in de yer aldığı grupta Güneş ve ekoloji aktivisti Turan Timuçin gözaltına alındı. Gözaltılar, saat 14:20 itibarıyla serbest bırakıldı. Eleştiri: DW Türkçe'ye konuşan Makine Mühendisleri Odası Nükleer Enerji İzleme Komisyonu Üyesi Oğuz Türkyılmaz da santralin propaganda aracı olarak kullanıldığını "Bu bir nükleer santral açılışı değil. Burada yapılmak istenen seçimler öncesinde tamamen propaganda amaçlı bir algı mühendisliği çalışması" ifadeleriyle vurguluyor. Türkyılmaz, Akkuyu'nun açılması için öncelikle inşaatının tamamlanmış olması, bunun ardından da hem ilgili yerel otorite yani Nükleer Düzenleme Kurumu hem de Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu tarafından açılabileceğine dair bir belgelendirme yapılması gerektiğini söylüyor. Açıklamalar: Video konferans yöntemiyle törene katılan Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2028'e kadar tüm üniteleri hizmete girecek santralin 35 milyar kilovatsaat elektrik üreteceğini ve Türkiye'nin elektrik tüketiminin %10'unu karşılayacağını ifade etti. "Avrupa Komisyonu, nükleer enerjiyi 'yeşil enerji' kabul ederek, tereddütleri gidermiştir" açıklamasında bulunan Erdoğan, "farklı bölgelerde inşa etmeyi planladığımız 2. ve 3. nükleer santrallerimiz için en kısa sürede harekete geçeceğiz" dedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Türkiye nükleer güç sahibi ülkeler ligine yükseldi." dedi. Bununla birlikte: Rusya Devlet Başkanı Putin ise, "Türk-Rus tarihinin en büyük ortak projelerinden birisi olan Akkuyu NGS, ülkelerimiz arasındaki komşuluk ilişkilerine katkı sağlayacak" şeklinde konuştu.

Nisan 27, 2023
·
Makale
“Seçim”lerimizde sandığımız kadar özgür müyüz?
14 Mayıs’ta ülkemizde yapılacak olan seçimlerde aslında birçoğumuzun önünde 2 seçenek var. Propagandalar da yoğunlukla bu 2 seçenekten birisi için yapılıyor. Her ne kadar Yüksek Seçim Kurulu yayımladığı propaganda regülasyonlarında TV yayınlarına odaklanmaktaysa da sosyal medyanın etki gücü yadsınamaz. Özellikle ilk kez oy kullanacak olan 2000 ve sonrası doğumlu Z kuşağının TV’de değil, internette daha çok vakit geçirdiği düşünüldüğünde siyasi partilerin/ adayların da propagandalarını yüksek maliyetli TV reklamları yerine sosyal medya platformlarına kaydırmaları kaçınılmaz oluyor. 14 Mayıs seçimlerinde 2005 doğumlular ilk kez oy kullanacak. Doğruluk Payı tarafından yapılan bir araştırmaya göre 2018 genel seçimlerinde seçmenlerin %7’si Z kuşağıyken 14 Mayıs seçimlerinde bu oranın en az %16 olması bekleniyor. “Tamam mı, devam mı” seçimi olacağını da düşündüğümüzde, %16’yı yanına çeken taraf seçimlerin kaderini de tayin edecek gibi gözüküyor. Peki Z kuşağını etkilemenin yolu nedir? Şüphesiz ki sosyal medya! Türkiye’de siyasi mikro hedeflemeleri inceleyen izleme kuruluşu Gözlemevi‘ne göre, Ağustos 2020’den bu yana Facebook ve Instagram’da siyasi ve sosyal meselelerle ilgili yaklaşık 26 milyon liralık reklam harcaması yapıldı . Ülkemizde 2020’den bu yana siyasi ve sosyal meselelerle ilgili 1 milyardan fazla reklam gösterimi yapıldığı tahmin ediliyor. Ak Parti’yi yaklaşık 154 bin lira harcayan DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan izlerken en çok harcama yapanlar arasında üçüncü sırada 108 bin liralık harcamayla DEVA partisi, dördüncü sırada ise 102 bin liralık harcamayla MHP izliyor. Gözlemevi’nin verilerine göre CHP ve Kemal Kılıçdaroğlu adına Facebook ya da Instagram reklamları için son Mart ayı içerisinde reklam harcaması yapılmamış. Kötü tecrübe: Cambridge Analytica! Cambridge Analytica adlı politik danışmanlık hizmeti veren bir şirket, 2014 yılında yaklaşık 50 milyon Facebook kullanıcısının kişisel verilerini toplayıp 2016 seçimlerinde Trump için topladığı bu kişisel verileri/ profilleri detaylı bir mikro-hedefleme yapmak ve kişiye özel politik reklamları ve manipülatif haberleri duyurmak, yaymak için kullanmıştı . Bu skandaldan sonra Facebook da bu veri ihlalinden nasibini almıştı ve Mark Zuckerberg de kamuoyundan özür dilemek zorunda kalmıştı . Bu olayların ardından Facebook, yeni adıyla Meta seçimler ve mikro hedefleme konusunda ders çıkarmış olacak ki 14 Mayıs’ta gerçekleşecek seçimlerin güvenli ve emniyetli bir şekilde yapılmasına yardımcı olmayı amaçlayan “Seçim Operasyonları Merkezi”ni kurduğunu duyurdu . Kişisel Verileri Koruma Kurumu da bir bilgi notu yayımladı! 23 Mart’ta Kurum, Seçim Faaliyetlerinde Kişisel Verilerin Korunması İçin Siyasi Partiler ve Bağımsız Adaylar Hakkında Bilgi Notu yayımladı . Bilgi notunda siyasi partilerin başta 2820 sayılı Kanun olmak üzere ilgili kanunlar gereğince kuruluş, üyelik, seçimlerde aday belirleme faaliyetleri, yetkili organlarının seçimi ve bunların ilgili mercilere bildirimi vb. işlemler kapsamında veri sorumlusu olduğu, KVKK m. 5 ve 6'daki veri işleme şartlarına dikkat edilmesi gerektiği vurgulanarak oldukça detaylı ve yol gösterici biçimde siyasi partilerin çeşitli iş süreçlerinde veri işlemelerine ilişkin hukuki sebeplere ve yasal dayanaklara örnekler gösterildi. Ancak bu bilgi notunda da ne sosyal medya platformlarına yönelik ne de mikro hedeflemeye yönelik hiçbir uyarı yer almıyordu. Mikro hedeflemenin tehlikeli boyutu: siyasi seçimler Bugüne kadar hem bültenlerimizde hem de veri mahremiyeti camiasında hedeflemeyle ilgili daha çok reklam faaliyetleri ve bu kapsamdaki veri ihlalleri üzerinde duruldu. Çünkü kişisel verilerimizin profilleme/ mikro hedefleme yoluyla yasalara aykırı şekilde işlendiği ve günlük hayatımızda karşımıza çıkan en majör konu reklamlar. Halbuki aynı hedefleme ve profilleme teknikleri, bir ülkenin siyasi kaderini belirleyecek seçimlerde de kullanılıyor. Örneğin 2021 yılında yapılan Almanya federal seçimleri öncesi propaganda döneminde potansiyel seçmenlerini belirlemek ve onları kişiselleştirilmiş seçim vaatleriyle hedeflemek için Facebook'ta mikro hedefleme kullanan bazı Alman siyasi partilerine yönelik olarak Avrupa Dijital Haklar Merkezi ("noyb"), Alman veri koruma otoritesine şikâyette bulundu . Profilleme ve mikro hedefleme şüphesiz ki bir kişisel veri işlemedir. Bir sosyal medya platformunun kullanıcılarını profilleyerek bu profillere mikro hedefleme yapmak suretiyle reklam amaçlı kullanım için de siyasi propaganda amaçlı kullanım için de kullanıcının bu konuya dair açık rıza vermiş olması gerekiyor! Mikro hedeflemenin yaratabileceği sorunlar neler? İlk başta toplumsal sorunlar olarak, yani kutuplaşma ve ayrımcılık olarak karşımıza çıkıyor. Örneğin göçmenlere karşı söylemler içeren içerikleri beğenmişseniz ya da göçmen karşıtı hesapları takip ediyorsanız Zafer Partisi’nin sizi hedeflemesi ya da İYİ Parti’nin göçmen karşıtı propaganda içerikleriyle karşılaşmanız kuvvetle muhtemel; dilerseniz bu gözle Instagram ya da Facebook akışınızı tekrar bir gözden geçirin. Ya da platforma göre dindar bir profile sahipseniz Erdoğan’ın Kâbe ziyaretinde ihram giydiği bir fotoğrafının kullanıldığı propaganda görseliyle karşılaşmanız çok olası. Bu da toplumda belli hassasiyetlere sahip olan bireylerin o hassasiyetlerine daha radikal ve fanatik şekilde bağlanmasına; karşıt görüşlereyse bir o kadar katı ve tahammülsüz olmasına sebebiyet veriyor. İkinci sorun ise veri mahremiyeti ihlalleri. Bir sosyal medya platformuna üye olurken okumadan kabul ettiğimiz kullanıcı sözleşmelerinde kişisel verilerimizin işlenerek profillerimizin çıkartılacağı, bunların reklam amaçlı kullanılacağı yer alıyor. Peki yasalar bu genel işlem koşulu niteliğindeki sözleşme maddelerine geçerlilik tanıyor mu? Şüphesiz hayır. Öncelikle şu konuda veri sahipleri olarak ısrarcı olmamız lazım: kişisel verilerimiz, bizim açık rızamız olmadan profillenerek üçüncü kişilere hiçbir amaçla pazarlanamaz; buna siyasi hedefleme de ticari/ reklam amaçlı hedefleme de dahil. Bu iki soruna bağlı bir sonuç ise: bozuk bir demokrasi. Şüphesiz ki seçmen kişisel verilerinin manipüle edilmesi ve sonrasında seçmenlere yönelik yapılan bu denli agresif propagandalar, seçmen iradesinin sakatlanarak etkili bir demokrasinin tesis edilmesini engelliyor. 298 sayılı Kanun, basın-yayın organlarında, internette ve her türlü iletişim araçlarında yapılacak propagandaların tarafsız, gerçek ve doğru olmasını şart koşuyor. Profilleme ve mikro hedeflemede ise amaç, tespit edilebilen en dar seçmen kitlesini tespit edip o kitlenin “hoşuna gidecek”, “ilgisini çekecek” ve “oy verme arzusunu artıracak” nitelikte özel içeriklerin propagandaya konu edilmesidir. Bu “dar” kitle ne kadar uç kanatta, yani radikal tarafta olursa; onun ilgisini çekebilmek için gösterilecek propaganda içeriği de o denli taraflı, gerçek dışı ve manipülatif olacaktır. Bu yüzden oy vereceğimiz adayla ve partiyle ilgili çok hoşumuza giden, “tam da bana göre” dediğimiz bir propaganda içeriği/ yayını varsa orada uyarı sinyallerini çaldırmakta fayda var. Unutmayın ki siz bu kadar “nokta atış” hedeflenebiliyorsanız, siyasi olarak tam zıttınızdaki seçmenler de o kadar “nokta atış” hedeflenebiliyor. Unutmayın, gökyüzü gri olmasına rağmen size “ak” gösterilirken ona “kara” gösterilebilir. Kişisel Verileri Koruma Kurumu seçim konusunu ele almışken sosyal medya platformlarını, mikro hedeflemeyi ve profillemeyi es geçmiş görünüyor. Yine siz farkında olun, güvende kalın.

Nisan 27, 2023
·
Makale
Oy ve Ötesi: Seçim güvenliği önlemleri
Oy ve Ötesi Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Ertim Orkun ve Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Hande Turan , düzenledikleri basın toplantısında 14 Mayıs seçimlerine ilişkin çalışmalarına dair güncel gelişmeleri aktardı. Cumhurbaşkanı ve milletvekili seçimlerine sayılı günler kala Oy ve Ötesi; sandık tutanaklarını hızla sayısal veriye dönüştürebilecek ve ilk kez kullanılacak olan OCR teknolojisini, depremzedelerin kayıtlı oldukları şehirlerde oy kullanabilmesi için başlattıkları "Askıda Bilet" kampanyasını ve seçim güvenliği için aldıkları tedbirlerden bahsetti. Tutanaktan dijital veriye: Toplantıda, seçim günü ıslak imzalı sandık tutanaklarını hızla dijital ve sayısal veriye dönüştürülebilmek için OCR (Optik Karakter Tanıma) teknolojisi kullanılacağı paylaşıldı. Dernek Başkanı Ertim Orkun, OCR teknolojisini uygulamalı olarak tanıtırken, “Bu sene ilk kez kullanacağımız OCR teknolojisi ile fotoğrafı çekilen sandık tutanaklarının verileri otomatik olarak sayısal hâle getirilecek. Sandıklarda görev alan gönüllülerimiz gün sonunda hazırlanacak tutanakları fotoğraflayarak sisteme yükleyecekler. Bu veriler eş zamanlı olarak dijital veriye çevrilecek” dedi. Detaylar: Orkun, OCR’ın tutanak okuma yüzdesinin şu an %80 civarı olduğunu, fakat hedeflerinin üç hafta içinde %90’a gelmesi olduğunu ekledi. OCR’ın okuyamadığı geriye kalan %10’luğu oluşturan tutanaklar için ise kendi içlerinde 1000-1500 kişilik ekipler kurduklarını ve bu ekibin anlık olarak okunmayan ve teyide muhtaç olan tutanakları gözle görerek dijital hâle getireceklerini vurguladı. Hedef ne? Orkun, “Böylece sahadan gelen sandık verilerini çok hızlı bir şekilde doğrulama imkanına sahip olacağız. Hedefimiz her sandıktan tutanak görüntüsü elde edebilmek ve YSK sonuçlarına referans veri oluşturabilmek. Bu sayede siyasi partilerle hızlıca veri paylaşımı yapabileceğiz ve onlar da olası uyuşmazlıklar için zaman kaybetmeden YSK’ya itirazda bulunabilecekler. Bu yöntemle seçim sürecinin şeffaflığına büyük katkı sağlamış olacağız” dedi. OCR teknolojisinin kullanılabileceği sistemle ilgili detaylar, seçim yasakları ve belirli güvenlik endişeleri sebebiyle seçim günü açıklanacak. Bununla birlikte, seçmenler bu sistemi yalnızca kayıt olduktan sonra kullanabilecek. Gönüllü sayısı: Oy ve Ötesi Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Hande Turan, derneğin 81 ilde var olduğunu ve şu ana kadar seçim günü görev alacak 38 bin gönüllü başvurusu aldıklarını belirtti. Hedeflerinin üç hafta içinde 100 bin gönüllüye ulaşmak olduğunu ifade eden Turan, "2014 seçimlerinden bugüne kadar her seçimde var olduk. İlk defa çok farklı bir rüzgar yakaladık, bu rüzgara demokrasi rüzgarı diyoruz. Bu rüzgarın devam etmesini ve 14 Mayıs'ta taçlanmasını ve demokrasi şöleni yaşamayı umuyoruz" dedi. En çok ihtiyaç: Oy ve Ötesi’nin en çok gönüllüye ihtiyacı olan illerin; Kırklareli, Kars, Erzurum, Gümüşhane ve Ardahan olduğu belirtildi. Bununla birlikte: Orkun, önceki seçimlerde yaşananları örnek göstererek, gönüllü başvuruların seçime bir hafta kala yoğunlaştığının altını çizdi. Çağrı merkezi: Turan, ayrıca 14 Mayıs günü bir danışma hattı kurduklarını ve seçime dair yaşanacak her türlü soruna ve soruya danışma hattı üzerinden tecrübeli gönüllüler ve hukukçular tarafında yanıt verileceğini ekledi. Depremzedeler için “AskıdaBilet”: Adres kaydı deprem bölgesinde bulunan ve başka şehirde olan seçmenlerin, oy verme haklarını kullanabilmeleri için oluşturulmuş olan AskıdaBilet Platformu tanıtıldı. www.askidabilet.com platformu sayesinde, seçmen kaydını belgeleyen depremzedelere oy kullanacakları şehre ulaşımlarını sağlamak üzere bedelsiz olarak bilet sağlanabilecek. Bilet bedelleri de bu uygulamaya bağış yapacak vatandaşlar tarafından sağlanacak. Böylece farklı deprem bölgesinde kaydı bulunan; ancak farklı bir şehirde yaşayan depremzedeler için ücretsiz ulaşım sağlanacak. Deprem bölgesinde seçim güvenliği: Orkun, deprem bölgelerinde sandıkların kurulacağı okul binalarının çoğunun yıkılmış ve hasarlı olduğunu ve buna çözüm olarak YSK tarafından yeni sandık alanlarını belirlendiğinin altını çizdi. Oy ve Ötesi ise, deprem illerinde önceki seçimlerde kayıtlı seçmen sayıların istatistiki olarak takip ederken, bu verileri değerlendirerek olası anomalileri tespit edebilen bir matematiksel modelleme üzerinde çalışıyor. Bununla birlikte, bölgede yaşayan seçmenlerin oy verecekleri sandıklarda gözlemcilik yapmaları için de farkındalığı artıracak çalışmalar yapıyor. “Dezavantajlı bölgeler”: Geçtiğimiz gün 100’e aşkın kişinin gözaltına alındığı “dezavantajlı bölgeler” olarak adlandırılan illerde ne gibi çalışmalarda bulunulduğu ile ilgili soruya, Dernek Başkanı Orkun, bölgelere ziyaretler yapıldığını ve oradaki STK’larla görüşüp daha çok gönüllü oluşturmaya çalıştıklarını aktardı. Ya internet yoksa? İnternete erişimin olmadığı kesimlerde veya olası bir bant daraltılması yaşanması hâlinde ORC sisteminin çalışıp çalışamayacağı ile ilgili soruya, Orkun, sistemin internet olmadan da çalıştığı cevabını verdi. Sandık tutanaklarının fotoğrafını çekip internetin olduğu zaman sisteme girilebileceğini söylerken, Orkun, sistemin çalışabilmesi için er ya da geç internete ihtiyaç olacağını belirtti. Bant daralma konusunda ise, "Kolay kolay denk gelmeyeceğimizi düşünüyoruz, o konuda endişemiz yok” yorumunu yaptı. Ya sistem çökerse? Orkun, sistemin bir siber saldırı veya başka bir sebep sonucu çökmesi hâlinde hazırlıklı olduklarını, 6-7 tane alternatif website hazırladıklarını belirtti. Oy verme ve sayım süreci: Seçmen, YSK'nın bildirdiği okul ve sandıkta oyunu kullanıyor. Ardından oy verme işleminin tamamlanmasından sonra sandıklar açılarak oy sayımı gerçekleşiyor ve bu sayımın sonuçları not ediliyor. Bu sırada her partiden bir gözlemci bulunuyor ve sayımın sonucunun işlendiği kağıda tüm temsilciler imza atıyor. Bu kağıdın bir dökümü, bölgede herkesin görebileceği bir alana 1 hafta süreyle asılıyor. Oylar toplanan torbalarla İlçe Seçim Kurulları'na veya belirtilen adreslere gönderiliyor ardından SECSİS'e yükleniyor.

Nisan 27, 2023
·
Makale
Ankara birinci bölge: 2018 sonuçları, öne çıkan adaylar
Ankara 1'inci bölge, Bala, Çankaya, Elmadağ, Evren, Gölbaşı, Haymana, Mamak, Polatlı ve Şereflikoçhisar ilçelerini kapsıyor. 14 Mayıs seçiminde 13 milletvekili bu bölgeden seçilecek. 2018 genel seçiminde bölgede CHP %35,64, AK Parti %30,65, İYİ Parti %12,41, MHP %10,74, HDP %8,72 ve Saadet Partisi %1,37 oranında oy almıştı. Oyların %49,44'ü Millet İttifakı'na, %41,39'u Cumhur İttifakı'na gitmişti. Çankaya’da CHP, diğer ilçelerde AK Parti birinci olmuştu. 2018 seçiminde TBMM'ye CHP’den 5, AK Parti’den 4, İYİ Parti’den 2, HDP ve MHP’den ise 1’er milletvekili seçildi. 14 Mayıs seçiminde öne çıkan adaylar: AK Parti Listenin ilk sırasında yer alan Yıldırım Tuğrul Türkeş , MHP’nin kurucusu Alparslan Türkeş’in oğlu. Türkeş, MHP’de başlayan siyaset hayatına Devlet Bahçeli’nin parti Genel Başkanı seçilmesiyle Aydınlık Türkiye Partisi’nde devam etmiş ama 2007’de MHP’ye geri dönmüştü. 2015’te Davutoğlu’nun kurduğu Geçici seçim hükümetine katılması sonrasında MHP’den ihraç edilmiş ve Kasım 2015 seçimlerinde AK Parti milletvekili olarak meclise girmişti. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın MİT tırlarında bulunan silahların Türkmenler için gönderildiğini söylemesinin üzerine Nisan 2015’te katıldığı Tarafsız Bölge programında, MİT tırlarında bulunan silahların Türkmenlere gitmediğini bildiğini iddia etmişti. Türkeş, geçtiğimiz günlerde de AK Parti listelerinden seçime giren HÜDA PAR'a yönelik eleştirileriyle gündeme geldi. 2017-2018 yılları arasında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı olarak görev almış olan Jülide Sarıeroğlu listenin 2'nci sırasında yer alıyor. Listenin 4'üncü sırasında yer alan Zehranur Aydemir ise 2022 yılında AK Parti Kadın Kolları üyesiyken Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Özbekistan’a yaptığı ziyarete bir devlet vasfı olmamasına rağmen katıldığı için eleştirilmişti. Listede dikkat çeken bir diğer aday ise 5'inci sırada yer alan eski AK Parti Çankaya İlçe Başkanı Mustafa Hasgül . Hasgül'ün 2022’de Ankara Büyükşehir Belediyesi Başkanı Mansur Yavaş’ı eleştirmek için Twitter'da paylaştığı trafik fotoğrafının Melih Gökçek’in başkanlığı döneminde çekildiği ortaya çıkmıştı. CHP Türk Eczacılar Birliği delegasyon üyesi Gamze Taşçıer , listenin ilk sırasında yer alıyor. Taşçıer, kadın ve çocuk hakları, sosyal güvenlik, sağlık ve ilaç politikaları hakkında çalışmalar ve projeler yapıyor. Listenin 2'inci sırasında daha önce Genel Başkan Başdanışmanlığı yapan Deniz Demir , 3'üncü sırasında gazeteci Okan Konuralp yer alıyor. Konuralp, 2015-2020 yılları arasında CHP Genel Başkanı İletişim Koordinatörü olarak görev almıştı. CHP’nin listesiyle seçime giren DEVA Partisi’nin Teşkilat İşleri Başkanı Sadullah Ergin 4'üncü sırada yer alıyor. Ergin, 2009-2013 yılları arasında Adalet Bakanlığı yaparken görülen Balyoz ve Ergenekon davalarından dolayı CHP adaylığı eleştirilen bir isim. Ergin ise kendini davaların ondan önceki bakanın döneminde başladığını söyleyerek savunuyor. Millet İttifakı’nın bir diğer parçası olan Gelecek Partisi’nin Siyası İşler Başkanı Mustafa Nedim Yamalı 5'inci sırada yer alıyor. Yamalı, SERVER Vakfı’nın Yönetim Kurulu Başkanlığı’nı yürüttü. Vakıf, 2020’de düzenlediği etkinlikte harem selamlık uygulanması, tesettür övgüsü yapılan kitapların öğrencilere dağıtılması ve müziğin haram olarak nitelendirilmesinden dolayı CHP milletvekili Murat Bakan tarafından “tehdit” olarak nitelendirilmişti. İYİ Parti Listenin ilk sırasında yer alan Koray Aydın , İYİ Parti Genel Başkanı ve Siyasî İşler Başkanı olarak görev yapıyor. Genel Başkan Meral Akşener'le birlikte MHP'den ayrılan Aydın'ın Cengiz Holding ve Cengiz İnşaat’la çalışan Özaltın İnşaat ile görüştüğü iddia edilmiş, Aydın bu iddiaları reddetti. Eski Şanlıurfa Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Eşref Fakıbab a ikinci sırada yer alıyor. 2004 seçimlerinde AK Parti'den, 2009’daki yerel seçimde ise bağısız olarak Şanlıurfa Büyükşehir Belediye Başkanı seçilen Fakıbaba, daha sonra Saadet Partisi'ne katılmıştı. Fakıbaba, 2013’te Numan Kurtulmuş’un partiden istifa etmesiyle Saadet Partisi’nden ayrılmış, 2013’te AK Parti’ye katılmıştı. 2017’de Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı olarak görevlendirilmiş, 2018'de AK Parti'den milletvekili seçilmişti. Fakıbaba, AK Parti'den istifa ettiği Ekim 2022'de milletvekilliğinden de ayrılmıştı. Emekli albay ve eski İYİ Parti Çankaya İlçe Başkanı Kevser Ofluoğlu listenin 3'üncü sırasında yer alırken eski İYİ Parti Ankara İl Başkanı Yetkin Öztürk 4'üncü sırada, iş insanı Mine Baş ise 5'inci sırada yer alıyor. MHP Listenin ilk sırasında MHP Genel Başkan Yardımcısı Mevlüt Karakaya yer alıyor. Karakaya, 2014 yerel seçiminde MHP’den Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı adayı olmuştu. Türkiye Kamu-Sen ve Türk Sağlık-Sen eski Genel Başkanı Önder Kahveci 2'nci sırada yer alırken Genel Başkan Başdanışmanı Eyyüp Yıldız 3'üncü sırada yer alıyor. Gençliğinden itibaren Ülkü Ocakları'dna yer alan Yıldız, aynı zamanda MHP’nin organizasyonlarını yöneten Yıldızlar Tanıtım kurucusu ve ATO Congresium’un yönetim kurulu başkanı. Listede dördüncü sırada yer alan İbrahim Çifti'nin ise 12 Eylül öncesinde kontrgerillaya ilişkin soruşturma yürütmek isterken öldürülen savcı Doğan Öz’ün katili olduğu biliniyor. Çiftçi, Bahçelievler katliamı davasında da yargılanmıştı. Yeşil Sol Parti Yeşil Sol Parti listesinin ilk sırasında Dipnot Yayınevi’nin Genel Yayın Yönetmeni Emirali Türkmen yer alıyor. Türkmen, Türkiye Sosyalist Solu ve Türkiye Solundan Portreler kitaplarının yazarı. Listenin 2'nci sırasında yer alan EMEP Genel Başkan Yardımcısı Selma Gürkan ise Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) için uzun yıllar çalışmış ve 2011- 2020 yılları arasında Emek Partisi (EMEP) Genel Başkanlığı yapmıştı. Gürkan, aynı zamanda 12 Eylül askeri darbe sürecinde, Ankara Mamak Cezaevinde tutuklu bulunan devrimci kadınların direniş öykülerinin kaleme alındığı Kaktüsler Susuz da Yaşar kitabının yazarlarından birisi. Türkiye İşçi Partisi, bölgede Yeşil Sol Parti lehine milletvekili adaylarını geri çekti.

Nisan 26, 2023
·
Makale
"İlk turda İnce, ikinci turda Erdoğan"
ORC Araştırma’nın yayımladığı son Cumhurbaşkanlığı seçimi anketine göre ilk turda Millet İttifakı’nın adayı Kemal Kılıçdaroğlu %49,3, Cumhur İttifakı’nın adayı Recep Tayyip Erdoğan %42,4, Memleket Partisi adayı Muharrem İnce %6,1 ve Ata İttifakı’nın adayı Sinan Oğan %2,2 oranında oy alıyor. Bu senaryonun gerçekleşmesi halinde Kılıçdaroğlu’nun sadece %0,7 oy eksik alması sebebiyle seçim ikinci tura kalıyor. Muhalif kamuoyuna deyim yerindeyse saç baş yolduracak bu sonuç, iktidar değişimi olasılığını riske atıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’a tüm devlet imkanlarını da seferber ederek agresif bir kampanya yapması için iki hafta daha süre sağlıyor. Bu ihtimale karşı Millet İttifakı bileşenleri sosyal medyada #ilkturdabitirelim etiketiyle paylaşımlar yapıyor. Tutuklu eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın Kılıçdaroğlu dışındaki tüm adayların yüzünü Cumhurbaşkanı Erdoğan ile değiştirdiği oy pusulası paylaşımı büyük ilgi görüyor. Kılıçdaroğlu ve Millet İttifakı’ndaki diğer partilerin liderleri, İnce ile karşılıklı polemiğe girmeyerek ve hakkında saygılı konuşarak İnce’nin görünürlüğünü azaltıyor, ona istediğini vermiyor. İnce ise muhalefete muhalefet etme üzerine kurulu agresif stratejisini ve ikinci tura kalacak adayın kendisi olacağı iddiasını sürdürüyor. Katıldığı programlarda bağırarak konuşuyor, kendisine soru soran vatandaşlara suçlayıcı cevaplar veriyor ya da ithamlarda bulunuyor, hırsına yenik düşüyor. Bunu yaparak hedeflediği geniş muhalif tabanın değişim umudunu baltalıyor, Kılıçdaroğlu hükümetinin popüler muhaliflerinden biri olma şansını kaçırıyor. İnce ve Oğan seçmenlerinin farkı Muharrem İnce’nin ne yaptığından bağımsız, seçmenlerin kazanamayacağı ve ikinci tura da kalamayacağı belli olan Muharrem İnce’ye oy vermesi, bir tür protesto niteliği taşıyor. Tıpkı Ata İttifakı’nın adayı Sinan Oğan’a verilecek oylar gibi. Ancak bu iki protesto şekli birbirinden ayrışıyor. Ülkücü siyasetin temsilcisi Oğan, aldığı oyu HÜDA PAR veya Yeniden Refah’la ittifaktan, ekonomik durumdan rahatsız bazı MHP’lilerden veya HDP’nin aday çıkarmayarak Kılıçdaroğlu’nu desteklemesinden rahatsız bazı İYİ Partililerden alıyor. Oğan’a oy vermek milliyetçi bir itirazı, ideolojik bir duruşu temsil ediyor. Oğan da “ Muhalefete muhalefet etmeyi doğru bulmadığını ” söylüyor ve eleştirilerini çoğunlukla iktidara yöneltiyor. İnce ise oylarının bir kısmını yeni seçmenlerden alırken hem AK Parti’den ve MHP’den hem de CHP ve İYİ Parti’den oy çekebiliyor. Araştırmacı Bekir Ağırdır, İnce’ye oyların “ Türkiye’nin sorunlarının siyasetle çözüleceğine dair umudu olmayan, siyasi aktörlere tepkilerini göstermek isteyen, öfkeli, iktidar karşıtı ama muhalefeti de aynı kuralların temsilcisi olarak gören ” vatandaşlardan geldiğini söylüyor. Destekçilerinin İnce’nin vaatleri ve programıyla ilgilenmediğini belirtiyor. Zaten bugün Millet İttifakı’na ideolojik olarak karşı çıktığını söyleyen İnce’nin henüz 2018’de “ Akşener ve Karamollaoğlu’na Cumhurbaşkanı Yardımcılığı önereceğini, kabinesinde HDP’lilerin de olacağını, tek adam rejimine son vermek için birleşilmesinin şart olduğunu ” söylediği biliniyor. İnce ideolojik tutarlılığı değil, siyaset kurumuna tepkiyi temsil ediyor. Kılıçdaroğlu'nun kaderi kendi elinde Kamuoyu araştırmaları, ikinci tur olması halinde İnce seçmenlerinin çoğunluğu Kılıçdaroğlu’na oy verecek olsa da bir kısmının Erdoğan’a yöneleceğini, bir kısmının da sandığa gitmeyeceğini gösteriyor. Hatta ikinci turda Kılıçdaroğlu’na yöneleceğini söyleyen Oğan destekçilerinin oranı, İnce destekçilerinin oranını geçiyor. Seçim yaklaştıkça iktidar değişimi beklentisinin ve heyecanının İnce’ye olan desteği biraz daha azaltması bekleniyor. Kılıçdaroğlu seçimi ilk turda kazanma şansını kendi elinde bulunduruyor. Seçime sayılı günler kala Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ve İnce’nin saldırgan kampanyalarına rağmen İnce’ye yönelen gençleri heyecanlandıracak ve siyaset kurumuna güvenini kaybeden vatandaşların güvenini geri kazanacak hamleler yapabilirse -ve bu esnada kendi seçmen kitlesinden fire vermezse- bu ihtimal gerçek olabiliyor.

Nisan 26, 2023
·
Makale
Kılıçdaroğlu'nun çağrısı: Zihniyet değişimi
Oy verme davranışının arkasında yatan sebep seçmenden seçmene farklılık gösteriyor. 14 Mayıs’ta neyi oylayacağımız, oyumuzu hangi kritere göre vereceğimiz sorularına da pek çok farklı yanıt veriliyor. Aralık 2022’de Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ yaptığımız röportajda bu seçimin “ Sığınmacı ve kaçaklar gitsin mi kalsın mı? ” sorusunun oylandığı bir referandum olduğunu söylemişti örneğin. Muhalefetin en büyük vaadinin “ güçlendirilmiş parlamenter sistem ” olduğu göz önüne alınarak, seçimin güçler birliğine dayanan mevcut Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ile güçler ayrılığını esas alan parlamenter demokrasi arasında bir referandum niteliği taşıdığı yorumu sık sık yapılıyor. Cumhur İttifakı’nın “ Türkiye Ekonomi Modeli ” olarak adlandırdığı heterodoks ekonomi yerine muhalefetin rasyonel ve ortodoks bir yönetim modeli önermesi, kimileri açısından seçimi iktisadi sistemimize ilişkin bir referanduma dönüştürüyor. İnsanların çoğunlukla ekonomik gerekçelerle oy vermesini Süleyman Demirel’in “ Boş tencerenin deviremeyeceği iktidar yoktur .” sözü en iyi şekilde özetliyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son günlerde peşi sıra açıkladığı ekonomik vaatler de kullandığı “ Doğru adam, doğru zaman ” sloganı da kaybettiği seçmenlerini ekonomiyi toparlayacak ve yaşam standartlarını yükseltecek kişinin yine kendisi olduğuna ikna etme çabası olarak dikkat çekiyor. DEVA Partisi lideri Ali Babacan, Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun saldırı girişiminin ardından paylaştığı mesajda 14 Mayıs’ın “ öfke ve sevgi arasında ” bir seçim olacağını söylüyor. Araştırmacı Bekir Ağırdır, önümüzdeki seçimi “ medeniyet tercihi ” olarak tanımlıyor. Sanatçı Cahit Berkay, Brezilyalı Lula destekçilerine atıfla " Cennetin kapılarını açma seçimi değil, cehennemin kapılarını kapama seçimi " diyor. Bu örnekleri artırmak mümkün ve hiçbiri de tamamen yanlış değil. Ancak Kılıçdaroğlu, bizi tüm bu konuların üzerinde bir zihniyet değişimini oylamaya davet ediyor: “ İktidarı değiştireceğiz, orası kolay. Değişim iktidarı değiştirmekten büyük olmalı. Zihniyeti değiştirmemiz lazım. Bu ülkeyi enkaz altında bırakan düşünce şeklini kurutmamız lazım. Değerlerimizi yeni baştan örmemiz lazım. Devlete yaklaşımımızı değiştirmemiz gerek .” Bu sözleri 21 Şubat’ta sarf eden Kılıçdaroğlu, geçtiğimiz hafta paylaştığı videolarla vatandaşları davet ettiği zihniyet değişimini biraz daha belirginleştirdi. “Kürtler” Kılıçdaroğlu, “Kürtler” başlığıyla paylaştığı videoda “ 3-5 oy için Kürtlere terörist muamelesi yapılıyor. Türk ile Kürdü kardeş yapan kader var. Hiçbirimiz yolumuza yalnız gitmedik, gidemedik. Kimsenin 3-5 oy için kardeşliğe zarar vermesine izin vermeyeceğim.” ifadelerini kullandı. İYİ Parti lideri Meral Akşener de Kılıçdaroğlu’nun videosundan birkaç gün sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan’a “ Çözüm sürecini kendisi ilan etti ve bu çözüm sürecine karşı çıkan herkesi anaları ağlatmak isteyen radikal, faşist insanlar olarak tarif etti. Aradan zaman geçti, çözüm sürecini rafa kaldırdı. Ne oldu ne bitti onu da anlamadık. O andan itibaren ‘Türkiye’de yaşayan her bir Kürt eşittir PKK’lı’ hâline getirdi .’’ sözleriyle yüklenerek Kılıçdaroğlu’nun söylemini kuvvetlendirdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın AK Parti’ye oy veren Türk’ü ve Kürt’ü “ makbul vatandaş ”, AK Parti dışındaki partilere oy verenleri “ herhangi bir terör örgütünün üyesi ” ilan ettiğini söyledi. İktidar, Millet İttifakı’nı sık sık HDP ile işbirliği yapmakla suçluyor. İktidar yanlısı basın “ Yedili Masa ” söylemiyle HDP’nin de Millet İttifakı’na dahil olduğu fikrini kamuoyunda yaymaya çalışıyor. Muhalefetin yönetime gelmesi durumunda terörle mücadelede zafiyet oluşacağını iddia ediyor. Oysa terörle mücadele bir devlet politikası ve Millet İttifakı da hükümet programı niteliği taşıyan Ortak Politikalar Mutabakat Metni’nde “ Tüm terör örgütleriyle mücadelenin tüm güç unsurları kullanılarak kesintisiz süreceğinin ” sözünü veriyor. Cumhurbaşkanı Yardımcısı adayı Mansur Yavaş’ın “ Kandil’e füze yağacak ” sözleri de terör örgütü PKK ile mücadelede devletin kararlı olacağını gösteriyor. İktidar yanlısı kalemler, Kılıçdaroğlu’nun bu videodaki söyleminin “ bölücülük ” olduğunu ve PKK ile işbirliği yaptığını öne sürüyor. Oysa HDP’li belediyelere kayyum atanması, partiye kapatma davası açılması ve davanın sonuçlandırılmayarak seçim öncesinde partinin üstünde baskı yaratılması, başta eski Eş Genel Başkan Selahattin Demirtaş olmak üzere pek çok HDP’linin hapiste tutulması, HDP ile diyalog kurulmasının bile “ terörle işbirliği ” olarak lanse edilmesi, HDP’ye yönelik saldırıların artması ve çoğunluğu Kürt olan 5 milyondan fazla vatandaşın oyunu alması beklenen partinin tamamen meşru siyaset zeminin dışında görülmesi, HDP (Yeşil Sol Parti) seçmenlerinde Türkiye’ye yönelik tamiri zor duygusal bir kopuşa yol açıyor olabilir. Terörle mücadele ederken Kürt sorununun çözümü için TBMM’yi adres gösteren Kılıçdaroğlu, bu mesajıyla Kürtlerin devletin ve milletin ayrılmaz bir parçası olduğunu hatırlatıyordu. Kılıçdaroğlu'nun Kürt meselesi konusundaki genel tutumu da HDP ile diyaloğu neredeyse terör kapsamına sokan iktidar partisinin TBMM’yi dışarda bırakan, şeffaf olmayan ve terörle mücadeleyi zafiyete uğratan çözüm sürecindeki hatalarını, kırmızı bültenle aranan Osman Öcalan’ın 2019 yerel seçiminden önce TRT’ye çıkarılmasındaki çelişkiyi gözler önüne seriyor. Sivil siyasetin esas alındığı, partiler arası diyaloğun arttığı ve elbette terörle mücadelenin de kesintisiz sürdüğü yeni bir yol öneriyor. Emek ve Özgürlük İttifakı’nın da Cumhurbaşkanı adayı çıkarmayarak karşılıksız şekilde Kılıçdaroğlu’nu destekleyecek olması, belki milliyetçi muhaliflerin bir kısmının tepki oylarını Muharrem İnce ya da Sinan Oğan’a kaydırsa ve Cumhur İttifakı seçmenini konsolide etme riski taşısa da siyaseti kimliklere sıkıştıran ve seçimleri kimlik sayımına dönüştüren zihniyeti “ eşit yurttaşlık temelinde ve sivil siyaset eliyle ” değiştirme fırsatı sunuyor. “Alevi” Türkiye’nin kimliklerle ilgili tek konusu Kürt meselesi değil. Aleviler de kimlikleri, talepleri ve uğradıkları ayrımcılıklar sebebiyle sık sık tartışma konusu olageldi. Kılıçdaroğlu’nun Alevi olması da uzun yıllardır herkesin bildiği bir sır gibiydi. Dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan, 12 Haziran 2011 seçimi öncesindeki bir mitinginde “ Biliyoruz ki Sayın Kılıçdaroğlu Alevilik kültürüyle yetişmiş bir insandır. Alevidir.” demiş, destekçilerinin bu ifadeden sonra Kılıçdaroğlu’nu yuhalamasına göz yummuştu. Kılıçdaroğlu ise seçimden sonra Habertürk'e verdiği mülakatta, " Etnik kimlik ve din üzerinden siyaset yapmayı ahlaklı bulmadığını ve reddettiğini" söylemişti. Ayrıca ilk kez, " Evet Aleviyim. Bu ne zamandan beri suç sayılıyor bu ülkede? ‘Hakkınızı helal edin’ diyen biri, başkasının inancını sorgulamaz. " cümlelerini kurmuştu. Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayını belirleme sürecinde de -çok çirkin bir şekilde- Kılıçdaroğlu’nun Aleviliği farklı kesimler tarafından hatırlatılmış ve halktan destek bulamayacağı ima edilmişti. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kılıçdaroğlu’nun görmediği seccadeye bastığı fotoğrafının yayılmasının ardından “ Manevi değerlere hassasiyeti olmayanın seccadede gözü olmaz ” demişti. Fotoğraf için özür dileyen Kılıçdaroğlu “ Samimi Müslümanlar beni anladı. Peki bu işin tutmayacağını bilmez mi Erdoğan? Derdi başka. Bu onun imalarından. Çıkar ağzındaki baklayı. Söyle de rahatla. ” ifadeleriyle Erdoğan’ın Alevi kimliğine gönderme yaptığını ima etmişti. Kılıçdaroğlu, geçtiğimiz günlerde paylaştığı ve çok kısa sürede 100 milyon görüntülenmeyi geçen videosunda “ İlk oyunu verecek olan sevgili evlatlarım, ben Aleviyim. Hak Muhammed Ali inancıyla yetişmiş samimi bir Müslümanım. Alevi olmaz diyen bu sisteme, doğru olan, dürüst olan, ahlaklı olan olur, diyecek misin? Bu ayrıştırıcı sistemi kökünden yıkmaya hazır mısın? ” Artık kimlikleri konuşmayacağız, başarıları konuşacağız. Artık ayrışmaları ve farklılıkları konuşmayacağız, ortaklıklarımızı ve ortak hayallerimizi konuşacağız. Bu değişim seferimize katılacak mısın ?" sözlerini sarf etmişti. Bu sözlere Saadet Partisi ve Gelecek Partisi gibi muhafazakar ittifak ortaklarından yüksek sesli destekler geldi. Meral Akşener, " Böyle bir açıklamayı yapmak durumunda hissettiği için kalbim çok acıdı. " yorumuyla Kılıçdaroğlu'nu destekledi. Kılıçdaroğlu’nun bu çıkışı, kimliğini sahiplenerek tüm kimliklerin bir arada, eşit ve kardeşçe yaşamını, kimlik tartışmalarının geride bırakılmasını savunması çok ses getirdi. Yaygın kanı, yaptığının "tabuları kırmak" anlamına geldiğiydi. Video paylaşıldıktan sonra iktidar cenahından ağır eleştiriler duyuldu. Kılıçdaroğlu, “f itne saçmakla ”, “ kimlik üzerinden siyaset yürütmekle ”, “ bölücülük yapmakla ” suçlandı. Adıyaman'da Kılıçdaroğlu'na yönelik fiziksel saldırı girişimi yaşandı. Cumhuriyet'in haberine göre HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, Osmanlı padişahı Yavuz Sultan Selim'i Alevilere yönelik katliamlara yönlendirmekle anılan İdris-i Bitlisi'nin mezarını ziyaret etti. Oysa Kılıçdaroğlu bizi yine eşit yurttaşlık temelinde tüm kimliklerin bir arada kardeşçe yaşadığı, siyasetin kimlik kavgalarından arınıp vatandaşların gerçek ve yaşamsal dertlerini çözmeye eğildiği, kimlik temelli kutuplaşmaların azaldığı bir ülkeye, bir zihniyet değişimine davet ediyordu. Kılıçdaroğlu’nun zihniyet değişimi çağrısının nasıl karşılık bulduğunu 14 Mayıs akşamı göreceğiz.

Nisan 26, 2023
·
Makale
Zaman da matematik de Kılıçdaroğlu'ndan yana
Türkiye tarihinin en önemli seçimlerinden birine sadece 17 gün kaldı. Ramazan nedeniyle düşük yoğunlukta seyreden kampanya süreci de bayramla birlikte hız kazandı ve son düzlükte yoğun bir seçim atmosferine girildi. Cumhurbaşkanı adayları Erdoğan ve Kılıçdaroğlu’nun son dönemde yapılan anketlerde çıkan oy oranları arasındaki fark tarafların seçim stratejileri ve söylemlerini de belirliyor. ORC Araştırma’nın 19-22 Nisan tarihlerinde yüz yüze görüşme yöntemiyle yaptığı anket sonuçlarına bakıldığında AK Parti %32,8 , CHP %28,6 oy alıyor. Cumhurbaşkanlığı seçiminde ise Millet İttifakı’nın adayı Kemal Kılıçdaroğlu %49,3 , Cumhur İttifakı’nın adayı Recep Tayyip Erdoğan %42,4 oy oranına sahip. Bu sonuçlarla seçim ikinci tura kalıyor. Anketlerde açıkça görülen Cumhur İttifakı ve Erdoğan’ın eriyen oy oranı seçim kampanyasını da önemli ölçüde şekillendiriyor. Kılıçdaroğlu seçime kadarki süreçte Muharrem İnce ve Sinan Oğan’a verilen oyların bir kısmını kazanabilirse seçimi ilk turda bitirebilir ancak Erdoğan’ın böyle bir şansı yok. Kendisine oy verebilecek tüm parti ve seçmenleri konsolide etmesine rağmen oy oranı %45’i bulamıyor. Zaman da matematik de Kılıçdaroğlu’ndan yana. Geçtiğimiz 1-2 aylık süreçte Muharrem İnce’nin yakaladığı rüzgar kesilmiş durumda. Türkiye’ye elle tutulur bir vaadi ve kamuoyuna sunacağı yönetim kadrosu olmayan İnce’yi anketlerde yükselişe geçiren Millet İttifakı’nın yaşadığı durgunluk haliydi. Adaylık ve liste tartışmalarıyla geçen süreçte İnce kararsız muhalif seçmenin bir kısmını kendisine çekmeyi başardı ancak seçim yaklaştıkça bu seçmen kitlesinin önemli bir bölümü Kılıçdaroğlu’na meylediyor. Bu seçimin Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nden kurtulmak için son şans olduğunu ve iktidarın yeniden kazanması durumunda ülkenin içine gireceği ekonomik krizin farkında olan muhalif seçmenin önemli bir kısmı Millet İttifakı’ndan çeşitli nedenlerle memnun olmasalar bile cumhurbaşkanlığında oylarını Kılıçdaroğlu’na verecekler. Bu durumu yakın çevremde de gözlemliyorum. Bayram ziyaretinde sohbet ettiğim kuzenim siyaseten Muharrem İnce’yi desteklese de oyunu Kılıçdaroğlu’na vereceğini söyledi. Kararına gerekçe olarak da “Zaten ikinci turda vermeyecek miyiz? O zaman ilk turda da veriyim de bitsin bu iş” dedi. Seçimleri ilk turda Kılıçdaroğlu lehine bitirecek anlayış da bu olacak. 14 Mayıs’a yaklaştıkça küçük ideolojik farklılıklar anlamını kaybediyor, saflar sıkılaşıyor. Dış güçler bitti, sıra içeridekilerde Yeniden Refah ve HÜDA PAR’ın da ittifaka katılmasıyla büyük bir sağ partiler konfederasyonuna dönüşen Cumhur İttifakı ve lideri Erdoğan %42-45 bandına sıkışmış oy oranını artıramayacağının farkında. Mevcut konjonktürde kendisine oy verme potansiyeline sahip herkesi saflarına katmış durumda. Kalan %55’ten oy kazanma şansı yok ve seçim stratejisi de bunun üzerine kurulu. HDP’nin Kemal Kılıçdaroğlu’na verdiği desteğin ona seçimi kazandıracağını bilen Erdoğan, buradan bir terör argümanı üreterek muhalif seçmeni İnce’ye yönlendirmeye çalışıyor . Diğer yandan da ekonomik kriz, yolsuzluklar, adaletsizlik ve depremlerde yaşanan ihmaller nedeniyle Erdoğan ve AK Parti’yle gönül bağını yitirmiş seçmeni savunma sanayi, TOGG ve doğalgaz müjdeleriyle yanında tutmaya çalışıyor. Kampanya sürecini ve iktidarın söylemlerini takip edenlerin de göreceği üzere bu seçimin düşmanı dış güçler değil, iç güçler . İktidara geldiği 2002’den beri her seçim döneminde dış güçler argümanı üzerinden oy oranını artırma stratejisini sürdüren Erdoğan ve AK Parti, bu seçim döneminde dış güçleri geri planda bırakarak “ içerideki düşmanlara ” odaklanmış durumda. Bu söylem değişikliği bile Erdoğan’ın tek amacının seçimleri ikinci tura bırakmak olduğunu gösteriyor. Kılıçdaroğlu’na HDP, seçime girilecek ismiyle Yeşil Sol Parti, tarafından verilen destek her mitingde Erdoğan tarafından "teröre örgütüyle ittifak" olarak tanımlanıyor ve bu sayede muhalif seçmenin Muharrem İnce ve Sinan Oğan’a yönlendirilmesi hedefleniyor. Bu stratejinin temelinde de Kılıçdaroğlu’nun uzun süredir milliyetçi kesime yönelik açılım politikası ve bu sayede milliyetçi tabandan kazandığı oyların yarattığı rahatsızlık yer alıyor. Birçok ankette %7’nin altında kalan MHP’nin eriyen tabanı terör söylemi üzerinden Kılıçdaroğlu’ndan uzak tutulmaya çalışılıyor. Miting alanına dönüşen camiler Muhalif seçmeni bölme stratejisinin diğer ayağı da Kılıçdaroğlu’nun alevi kimliği ve bunun üzerinden yürütülen İslamcı siyaset. 2019 yerel seçimlerinden bu yana kimlik siyasetini aşarak yeni bir toplumsal mutabakat yaratmaya çalışan Kılıçdaroğlu, Twitter hesabından paylaştığı “Alevi.” ve “Kürtler.” başlıklı videolarıyla milyonlarca görüntülenme ve yüzbinlerce beğeniye ulaştı. 21 yıllık AK Parti iktidarında yürütülen kimlik siyasetinden bunalmış yeni bir siyasi söylem arayan seçmen grubunda heyecan uyandıran bu videoların aynı zamanda muhalif seçmeni de büyük oranda konsolide etme potansiyeli var. Kılıçdaroğlu’nun birleştirici söylemi kendi oy oranını artırdığı gibi iktidarın oy oranını da azaltma gücüne sahip. Cumhurbaşkanı adayı Kılıçdaroğlu ve yardımcıları Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş'ın seçmene somut vaatleri ve etkileyici miting performansları iktidarın gündem yaratma kabiliyetini büyük ölçüde sınırladı. Vaat siyasetinden beklediği karşılığı alamayan Erdoğan'ın elindeki tek koz ise kimlik siyaseti üzerinden muhalif seçmenin bir bölümünü Kılıçdaroğlu'ndan uzaklaştırmak. Kılıçdaroğlu, kimlik siyasetini aşıp birleştirici bir dil ve somut vaatlerle siyaset yürütmeye çalışırken Erdoğan cami avlusunda miting yapıp muhalefeti yuhlatıyor. " Muhalefet ne diyor, gelince Diyanet'i kaldıracaklarmış. Yerine inanç bilmem ne başkanlığı kuracaklarmış. 'Yuh' yetmez, 14 Mayıs'a kadar gece gündüz çalışacağız ve onları siyasi mevta haline getireceğiz. 14 Mayıs bunların sonu olmalı" sözleriyle iç düşman argümanını güçlendiren Erdoğan’ın 14 Mayıs’a kadar terör ve din üzerinden kampanyasını sürdüreceği aşikar çünkü bu söylemin tabanda da önemli bir karşılığı var. Özellikle kimlik siyaseti ve İslamcı siyasetin sınırlarına hapsedilmiş Anadolu şehirlerinde iktidar kontrolündeki anaakım televizyon kanallarından gündemi takip eden seçmenin Kılıçdaroğlu’na yönelik algısı yıllar boyunca kendisinin Alevi kimliği üzerinden şekillendirildi ve bu algı bugün de değişmeden devam ediyor. Kılıçdaroğlu’na Adıyaman’da düzenlenen organize saldırıları da Erdoğan’ın seçim kampanyasının doğal bir sonucu olarak görebiliriz. Karasız muhalif seçmeni kazanma umudunu tamamen yitiren Erdoğan seçime kadar somut politikalarla ve geleceğe dair umut yaratarak oy oranını artıramayacağını kabullenmiş durumda. Seçimi kazanmanın tek yolunun ikinci tura kalmak olduğunu düşünüyor ve bunun için de muhalif seçmeni İnce ve Oğan’a yönlendirmenin yollarını arıyor. Ancak anketler gösteriyor ki seçim yaklaştıkça kararsız muhalif seçmen ikinci tur riskini göze almak istemiyor ve Kılıçdaroğlu, İnce’ye giden oyların önemli bir bölümünü geri kazanıyor. Yazının başında da söylediğim gibi zaman da matematik de Kılıçdaroğlu lehine çalışıyor.

Nisan 26, 2023
·
Makale
Vergi düzenlemeleri
Resmî Gazete’de yayımlanan Cumhurbaşkanı kararına göre; kurumlar vergisi kanununun geçici 14. maddesiyle düzenlenen kurumlar vergisi istisnası, şirketlerin 31 Mart tarihli bilançolarında yer alan yabancı paralar için de uygulanacak. Yani 31 Mart 2023’e kadar şirket bilançolarında yer alan yabancı paraların kur korumalı mevduata dönüştürülmesi halinde, bu hesaplar üzerinden elde edilen gelir, kurumlar ve gelir vergilerinden istisna tutulacak. 💾 Cep bilgisi: Söz konusu kanun maddesi, şirketlerin bilançolarında yer alan yabancı paraların kur korumalı mevduata dönüştürülmeleri halinde söz konusu hesaplardan elde ettikleri faiz ve kur farkı gelirlerinin, gelir ve kurumlar vergisinden istisna tutulmasına ilişkin hükümleri kapsıyor. ➕ Ayrıca: Cumhurbaşkanı kararı ile, pazarcılar, seyyar piyango bileti satıcıları, tamirciler ve benzeri seyyar esnafa gerçek usulde vergilendirmeden basit usule geçme olanağı tanındı. Yeni düzenlemeyle basit usulde mükellef olan seyyar esnaf, o dönem içerisinde alım satım arasındaki fark kadar yıllık vergilendirmeye tâbi olacak; Katma değer vergisi (KDV), stopaj ve gelir vergisi beyannamesi vermeyecek. Bütün bunların yanı sıra buğday dahil bazı hububat ithalatına uygulanan gümrük vergisi 1 Mayıs'tan itibaren %130'a çıkarılıyor. Resmî Gazete’de yayımlanan Cumhurbaşkanı kararı ile birlikte, daha önce gümrük vergisi sıfırlanan buğday ithalatında, 1 Mayıs itibarıyla İthalat Rejimi kararında yer alan normal vergi oranına dönülmüş olunacak. Bosna Hersek'ten yapılan buğday ithalatı ise bu uygulamanın dışında tutulacak. 👉 Öte yandan: Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, kira zamlarını %25 ile sınırlayan düzenlemenin süresinin uzatılacağını, ayrıca fahiş kira artışlarına karşı bir yaptırım getirileceğini açıkladı. Bozdağ yaptırıma ilişkin, “Bir yaptırım getirme durumu söz konusu. Biz üç alternatif hazırladık. Hapis cezası olabilir, adli para cezası olabilir, idari para cezası öngörülebilir" açıklamasında bulundu.

Nisan 26, 2023
·
Makale
Gezi Parkı davası kararının birinci yılı
28 Mayıs 2013 ile 30 Ağustos 2013 tarihleri arasında gerçekleşen Gezi Parkı eylemlerinin ardından protestoyu organize ettikleri iddiasıyla yargılanan 16 kişinin 8'i hakkında mahkemenin verdiği mahkumiyet kararları üzerinden tam 1 yıl geçti. Osman Kavala 2 bin 2 gündür, Mücella Yapıcı, Çiğdem Mater, Hakan Altınay, Can Atalay, Mine Özerden, Yiğit Ali Ekmekçi ve Tayfun Kahraman ise 365 gündür cezaevinde. Arka plan: Gezi Parkı eylemleri Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, İstanbul'daki Taksim Gezi Parkı'na "Taksim Yayalaştırma Projesi" kapsamında imar izni olmadan bir Topçu Kışlası inşa edilmesine yönelik kararı ve bu kararın ardından iş makinelerinin parka girmesi ile Gezi Parkı çevresinde eylemler başladı. 28 Mayıs 2013 tarihinde ağaçların ve doğanın tahribatını engellemek için başlayan eylemler, günler geçtikçe hükümet karşıtı kitlesel bir protestoya dönüştü ve Türkiye'nin neredeyse her ilinde protestolar düzenlendi. Polisin tazyikli su, cop, biber gazı gibi maddelerle orantısız güç kullanarak müdahalede bulunduğu eylemlerde 2'si polis en az 10 kişi hayatını kaybetti, 10 bine yakın kişi de yaralandı. 30 Ağustos 2013 tarihinde son bulan eylemlerin ardından Gezi Parkı, birkaç hafta boyunca kapalı tutuldu. Bu süre içinde İBB peyzaj çalışması yaptı ve fıskiye gibi bazı noktaları onardı. Park daha sonra yeniden halkın kullanımına açıldı. Emniyet Genel Müdürlüğü raporlarına göre, bu süre boyunca Gezi Parkı'ndaki eylemlere destek vermek için Bayburt hariç Türkiye'nin tüm kentlerinde protesto gösterileri düzenlendi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, hâlâ Gezi Parkı yerine Topçu Kışlası yapılacağı söylemini sürdürüyor. Temeli 2017 yılında atılan Taksim Camii de 28 Mayıs 2018'de ibadete açıldı. Taksim Meydanı bugün neredeyse tamamen betonla kaplı. Kimler, neden yargılandı? Eylemlerin ilk gününde Savcı Muammer Akkaş tarafından bir soruşturma başlatıldı. Akkaş, telefon dinleme talebinde bulundu. Bir yandan da olaylarla ilgili emniyetten rapor istedi. Soruşturma devam ederken savcı Muammer Akkaş 25 Aralık operasyon girişimi nedeni ile soruşturmadan alındı ve yerine başka bir savcı atandı. Akkaş'ın topladığı delillerin de yer aldığı soruşturma 2019 yılında tamamlandı. Bilgi notu: 17-25 Aralık Operasyonları nedeniyle meslekten ihraç edilen Muammer Akkaş, FETÖ/PDY üyeliğinden aranıyor. Soruşturma sırasında birçok kişi gözaltına alındı. Gözaltına alınanların çoğu serbest bırakılırken bu süreçte Osman Kavala ve Yiğit Aksakoğlu tutuklandı. 2019 yılında soruşturmanın tamamlanmasının ardından İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 657 sayfalık bir iddianame hazırlandı. İddianamede sanıklara; "Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme", "mala zarar verme", "nitelikli mala zarar verme", "tehlikeli maddelerin izinsiz olarak bulundurulması veya el değiştirmesi", "ibadethanelere ve mezarlıklara zarar verme", "Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Aletler Hakkında Kanun'a muhalefet", "nitelikli yağma", "nitelikli yaralama" ve "Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu'na" muhalefet suçları yöneltildi. 16 sanığın 606'şar yıldan 2 bin 970'er yıla kadar cezalandırılmaları talep edildi. İddianamenin 4 Mart 2019'da İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edilmesinin ardından ilk duruşma, 24 Haziran 2019'da görüldü. Kavala ve Aksakoğlu'nun tutuklu yargılandığı duruşmada Ayşe Mücella Yapıcı, Çiğdem Mater Utku, Ali Hakan Altınay, Şerafettin Can Atalay, Tayfun Kahraman, Yiğit Ali Ekmekçi ve Mine Özerden ise tutuksuz yargılandı. Bu duruşma iki gün sürdü ve davada tutuklu yargılanan Osman Kavala'nın tutukluluğunun devamına diğer tutuklu yargılanan Yiğit Aksakoğlu'nun ise tutuksuz yargılanmasına karar verildi. Ayrıca mahkeme, haklarında yakalama kararı bulunan Can Dündar, Pınar Öğün, Gökçe Yılmaz, Handan Meltem Arıkan, Hanzade Hikmet Germiyanoğlu ve Mehmet Ali Alabora'nın yakalama kararlarının devamına karar verdi. Dava 18 Şubat 2020'de karara bağlandı. İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi tutuklu sanık Osman Kavala’nın da aralarında olduğu 9 sanığın beraatına , firari sanıkların ise dosyalarının ayrılmasına hükmetti. Savcılığın yerel mahkemenin kararını istinafa taşımasının ardından İstanbul Bölge Adliye 3. Ceza Dairesi 22 Ocak 2021'de 9 sanık hakkındaki beraat kararını bozdu. Karar sonrası İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi'nde, 28 Nisan 2021'de dava yeniden görülmeye başlandı. Geçtiğimiz yıl bugün İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen karar duruşmasında ise Osman Kavala hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verildi. Mücella Yapıcı, Çiğdem Mater, Hakan Altınay, Can Atalay, Mine Özerden, Yiğit Ali Ekmekçi, Tayfun Kahraman’a 18'er yıl hapis cezası verildi. Kavala dışındakilerin de ayrıca tutuklanmasına karar verildi. 8 kişi de o günden bu yana cezaevinde. Avrupa boyutu Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi de dava sürecine dahil oldu. T24'ten Gökçer Tahincioğlu durumu şu ifadelerle anlattı: "AİHM kararlarının uygulanıp uygulanmadığını Türkiye'nin de üyesi olduğu Avrupa Konseyi'nin Bakanlar Komitesi denetliyor. Komite, AİHM kararına rağmen Kavala'nın tahliye edilmemesi üzerine, 3 Aralık 2020'de, henüz duruşma yapılmadan ve Anayasa Mahkemesi başvuruyu görüşmeden Türkiye'yi uyardı. Komite, Kavala'nın tahliye edilmesi gerektiğini belirterek, incelemede olduğunu, Mart 2021'e kadar tahliyenin gerçekleşmesinin bekleneceğini, ardından yaptırım sürecinin işletilebileceğini bildirdi. Ancak açıklama yapılması dışında bugüne kadar yaptırım ile ilgili somut adım atılmadı. Komitenin yaptırım süreci yıllar sürebiliyor ve genellikle caydırıcı yaptırımlar kısa sürede işletilmiyor." Davada komitenin kararlarının ve yaptırım sürecinin başlatılmasının konu dahi edilmediğinin altını çizen Tahincioğlu, şu ifadeleri kullanıyor: "AİHM, Kavala’ya yönelik hak ihlallerinin bütün sonuçlarıyla birlikte ortadan kaldırılmasını istemişti. Ancak Türkiye, bütün sonuçlarıyla birlikte ortadan kaldırmak bir yana cezaevinden tahliye edilmesine bile yanaşmadı. Bu uygulamasını da AİHM’nin karara bağladığı dosya ile Kavala’nın o an yargılandığı dosyanın farklı olduğu iddiasıyla savundu. Ancak karar, bu dosyalar arasında hiçbir fark bulunmadığını, sadece zaman zaman suçlamaların değiştiğini gösteriyor. AİHM de kararın uygulanmadığını tespit etti. Bakanlar Komitesi, bunun üzerine yaptırım sürecini resmen başlattı. Ancak sürecin nasıl ilerleyeceği belirsiz. Zira bugüne kadar örneği yok." Yakınları ne dedi? Cumhuriyet Gazetesi’nden Beste Çelik’e konuşan tutuklu ailelerinden Mücella Yapıcı’nın kızı Cansu Yapıcı, "Benim annemle klasik anne-kız ilişkisinin dışında biz meslektaşızdır, gezide de birlikteyizdir, ev arkadaşıyızdır, birlikte hareket ederiz her zaman. Onun 1 yıldır yokluğu hepimizi zorladı. Özellikle güzel günlerdeki eksikliklerden bahsedilir, yılbaşları bayramlar ama özellikle deprem zamanı çok zordu. Bize ilk görüşte, 'Cezaevinde kapılar elle açılıyor, herhangi bir deprem olması durumunda burada ciddi can kayıpları olabilir' dedi. Zaten içeriye girdiğinden beri cezaevinin mekansal araştırmasını yürütüyor. Gezi'de öldürülen çocuklarımızın katillerinin yargılanması için mahkeme mahkeme senelerce gezdik. Gerçek Gezi Davası kaybettiğimiz bu arkadaşlarımızın katillerinin yargılandığı dava olacak." dedi. Tayfun Kahraman’ın eşi Meriç Demir Kahraman ise "Demokrasinin yeniden tesis edilmesine, hukukun yeniden tesis edilmesine, bir çeşit katkı sağlayacaksa yaşadığımız şey, biz bu mücadeleyi bu kararlılığımızla sürdürmeye hazırız. 1 senedir de bunun çok çeşitli şekillerde mücadelesini vermeye devam ediyoruz. Bizim iki tane çocuğumuz var: Hakan ve Hande Altınay’ın oğulları Ege ve bizim kızımız Vera. 1 yıldır, haftada bir kez bir saat babalarını çift cam arkasından telefonla görüşmek zorunda bırakılmaları çok acı. Ama onlar da çok güçlü birer çocuk ve Vera’yı Vera yapan Ege’yi Ege yapan olaylardan birinin bu olacağını düşünüyorum." ifadelerini kullandı. Gezi Parkı eylemlerinin destekçileri de dün cezaevleri önünde tutuklular için "yanınızdayız" yazılı pankartlar açtı. Eylemciler, "gezi ruhunun daima devam edeceğini" vurguladı.

Nisan 26, 2023
·
Makale
İYİ Parti ne vaat ediyor?
İYİ Parti ile birlikte Millet İttifakı içinde yer alan diğer siyasi partiler ittifakın ortak vaatlerini kullandı. Milletvekili seçimlerine ayrı listeyle katılmasından ötürü olacak ki İYİ Parti ayrı bir seçim beyannamesi yayımladı. İYİ Parti’nin seçim beyannamesinde özellikle Millet İttifakı'nın Ortak Politikalar Mutabakat Metni’nden birçok vaat bulunuyor ancak bunlara ek olarak farklı vaatler eklenmiş. Bunlar arasında partinin tek başına hükümet veya koalisyon içinde olduğu durumlarda değil, İYİ Partili bir Cumhurbaşkanı olması durumunda gerçekleştirme yetkisine sahip olacağı vaatler bulunuyor. Bu nedenle Millet İttifakı’nın seçimi kazanması durumunda, ittifak içinde bulunan İYİ Parti’nin diğer partilerden bağımsız olarak vaatlerini gerçekleştirme ihtimalinin düşük olduğunu görüyoruz. Biz Vaat ekibi olarak her ne kadar Türkiye'de siyasi partilerin vaatlerini yerine getirip getirmediklerini yakından takip edip incelesek de, çoğu parti için vaat vermek vaatlerin gerçekleşmesinden ayrı olarak seçmene bir nevi “sizden yanayız” mesajını veriyor. Örneğin İYİ Parti İstanbul Sözleşmesi'ne geri dönmeyi kadınlar için bu sebeple vaat etmiş olabilir. Kişiye Özel Beyannameler Partinin beyannameler tarihinde seçmenlere sunduğu en büyük yeniliklerden biri Kişiye Özel Seçim Beyannamesi oldu. Bunun tanıtımını İYİ Parti Kalkınma Politikaları Başkanı Ümit Özlale yaptı. turkiyetarihyazacak.com websitesine giriş yaptığınızda cinsiyet, yaş ve yaşadığınız şehir gibi bilgileri belirttikten sonra İYİ Parti’nin sizin için hazırladığı vaatler karşınıza çıkıyor. Toplantıda oluşturulan ilk şahsa münhasır beyanname de Hatay Milletvekili Adayı Gökhan Zan’ın eşi Müge Zan’a yönelikti. Neden önemli? İYİ Parti Seçim Beyannamesi en kapsamlı ve en geniş vaat listelerine sahip seçim beyannamesi. Seçimlere katılan çoğu partinin belki de birkaç kelimeyle dile getirdiği konulara büyük başlıklar açan parti, Ortak Politikalar Mutabakat Metni gibi geniş kapsamlı bir planlamanın haricinde kendi parti programlarını esas alan ve sadece İYİ Parti’ye özgü yüzlerce vaadi seçmenin huzuruna sunuyor. Farklı kişilere göre oluşturulmuş bazı vaatler 15-24 yaş aralığında, erkek, İzmir’de yaşayan bir öğrenci seçmene sunulan vaatler şu şekilde: Kamuda izin, lisans ve benzeri başvuruların durumunun ve tahmini tamamlanma süresinin dijital platformlar üzerinden takip edilmesini sağlayacağız. Fırsat eşitliğini sağlama hedefiyle dezavantajlı gruplar, öğrenciler ve öğretmenler için dijital hizmet ve donanım vergilerini yeniden düzenleyecek ve bu gruplara gelir düzeylerine göre bedava veya indirimli teknolojik ekipman ve yazılım desteği sağlayacağız. İnternet medyası ve sosyal medyada özgürlük ortamını koruyarak internet medyası ve sosyal medya haberciliğini destekleyecek, sosyal medyadaki hakaret ve iftiralara yönelik tedbirler geliştireceğiz. İnternet medyası ve sosyal medya gelirlerinin servis sağlayıcı, reklam veren ya da sponsorlar üzerinden içerik üreticisini etkilemeyecek şekilde vergi sistemine dahil edilmesini sağlayacağız. 24-35 yaş aralığında Hakkari’de yaşayan bir kadın seçmene sunulan vaatler: Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığını 'Kadın, Aile ve Çocuk Bakanlığı' olarak yapılandıracağız. Üst düzey görevlere atanan kadın yöneticilerin sayısını en az %25 seviyesine çıkaracağız. Özellikle ev işlerinde güvencesiz ve kayıt dışı çalışan kadın ev işçilerinin İş Kanunu'na tabi olmasını sağlayacağız. Kadınların bilgi teknolojileri alanında eğitimini sağlayarak bu alanlarda istihdamını teşvik edeceğiz. 65 yaş üstü Yozgat’ta yaşayan emekli erkek vatandaş için hazırlanan vaatler: Öncelikle 65 yaş üstü, engelli veya yatağa bağımlı vatandaşlarımız ile okul öncesi ve okul çağı çocuklarımız olmak üzere hastalarımıza, ileri dijital sağlık teknolojileri kullanılarak mobil sağlık hizmetleri ile destekli evde sağlık hizmetleri sunumlarını gerçekleştireceğiz. Öncelikli hastalarımızın sağlık kurulu raporu almak için artık hastanelere gitmesine gerek kalmayacak. Bireyleri cepten harcama yerine ikinci bir sigorta güvencesine tabi kılacak tamamlayıcı/destekleyici sağlık sigortası uygulamasını tanımlayacağız. Tamamlayıcı sağlık sigortasında, dünya örneklerine uygun olarak, ödeme gücü olmayanlara prim desteği vereceğiz. Muayenehanelerin tamamlayıcı sağlık sigortasına katılımına yönelik teşvik mekanizmaları oluşturarak vatandaşın sağlık hizmetine ulaşımını daha konforlu ve ulaşılabilir hale getireceğiz. İYİ Parti’nin kişiye özel beyanname sunması seçmenlerin kendilerini ilgilendiren vaatler için sayfalarca arama yapmaması anlamına geliyor. Mülteciler, göçmenler ve sığınmacılar Mülteciler, göçmenler ve sığınmacılar konusuna en çok parmak basan siyasi parti Zafer Partisi olarak görünse de, İYİ Parti Ana Seçim Beyannamesi’nde sığınmacılar konusuna en geniş şekilde yer veren ve en etkili çözüm yollarını üretmeye çalışan parti oldu. Bir adım geriden: Mülteciler, göçmenler ve sığınmacılar konusundaki problemleri dile getirme konusunda gündeme en çok gelen parti Zafer Partisi olmuştu. Zafer Partisi, İYİ Parti’den ayrılan insanların bir araya gelerek kurduğu bir oluşum. İYİ Parti’nin bu konuda verdiği bazı vaatler: İYİ Parti’nin Millî Göç Doktrini doğrultusunda, Türkiye’ye yönelik kitlesel göçün sınıra ulaşmadan sınır ötesinde tutulacağını dünya kamuoyuna açıklayacağız. Sığınmacılara hiçbir şart altında vatandaşlık verilmeyeceğini deklare edeceğiz. Sığınmacılara tanınan tüm ayrıcalıkları iptal edeceğiz. İçişleri Bakanlığınca çıkarılacak genelge doğrultusunda -valiliklerce- sığınmacı ve kaçak göçmenlerin park, bahçe, sahil ve plaj gibi kamusal alanlarda kalabalık gruplar halinde ve toplumsal huzuru bozacak şekilde bulunmasının önüne geçeceğiz. Çeşitli adlar altında sığınmacı ve kaçak göçmenlere yönelik Diyanet İşleri Başkanlığının kontrolü dışında dinî eğitim veren kurumların kapatılması talimatını vereceğiz. Geniş açı: İYİ Parti'nin tutumu Millet İttifakı’nın tutumuyla genel anlamda benzerlik gösteriyor. Ama bunun ötesinde sığınmacıların çeşitli kamusal alanlarda gruplar hâlinde ve toplumsal huzuru bozacak şekilde bulunmasına yönelik maddede gibi kamuoyunda tartışma konusu olacak vaatler eklendiğini görüyoruz. Ekonomi Ekonomik sıkıntılar, seçime katılan partilerin ana gündem noktasını oluşturuyor. Partiler vaatlerini ve popüler söylemlerini bu sıkıntılar doğrultusunda oluşturuyor. Ekonominin yönetildiği bakanlık olan Hazine ve Maliye Bakanlığının geleceği ise Millet İttifakı aktörleri arasında tartışma konusu. Detaylar: İYİ Parti’de öne çıkan isim Prof. Dr. Bilge Yılmaz , partililerin ve Genel Başkan Akşener’in ifade ettiği üzere ekonomik sıkıntıları çözmesi beklenen ve ekonominin başına geçmesi istenilen kişi. Bu konularda alanında önde gelen isimlere yer veren İYİ Parti, seçim beyannamesinde de ekonomiye büyük bir başlık açıyor. Vaatlerin büyük bölümünü Türkiye’nin şu anki en büyük problemlerinden biri olan ekonomik sıkıntılara dair çözümler oluşturuyor. Partinin ekonomiye dair bazı vaatleri şu şekilde: Enflasyonu iki yıl içinde tek haneli, düşük bir düzeye indireceğiz. Ortalama büyüme hızının yüzde 5'in üzerinde gerçekleşmesini sağlayacağız. Beş yılın sonunda dolar cinsinden kişi başına millî gelirimizi iki katına çıkaracağız. 2018 sonrasında yeniden gündeme gelen aşırı yoksulluğu sıfırlayacağız. Beş yılın sonunda yıllık ihracatı 600 milyar dolar seviyesine, ihracatın kilogram değerini 2 doların üzerine, yüksek teknoloji ürünleri ihracatının payını ise iki katına çıkartacağız. Merkez Bankası bağımsızlığı ve fiyat istikrarını sağlama amacı 1211 sayılı Kanun ile hukuki olarak güvence altına alınmış olsa da siyasi güdümle hareket eden karar alıcılar Bankayı fiilen bu amaçtan önemli ölçüde uzaklaştırmış, 2021 - - Eylül'den itibaren yaşanan süreçte Merkez Bankası kanunu ihlal edilerek para politikası eliyle enflasyon raydan çıkartılmıştır. Enflasyonla mücadelenin bir numaralı unsuru olarak fiyat istikrarı odaklı para politikasını ve Merkez Bankası bağımsızlığını güçlü bir taahhüt ve iletişimle hayata geçireceğiz. Gençlik Beyannamesi Seçimlerden önce bütün partiler seçim beyannamesi yayımlıyor. Bu beyannameler genelde başlıklara bölünmüş durumda ve neredeyse her partinin içerik kısmındaki bölümlerin sırası bile birbirine oldukça benziyor. Bir adım geriden: 2023 seçimlerine hazırlanırken İYİ Parti hem kişiye özel beyanname ile büyük bir yenilik getirdi hem de ana beyannameye gençlik adlı bir başlık açmak yerine Gençlik Beyannamesi adını verdikleri bir beyanname daha yayımladı. Neden önemli? Özellikle Z kuşağının büyük bir çoğunluğunun ilk defa oy kullanacağı bu seçimde gençlere ayrı bir beyanname hazırlayan parti, onlara büyük önem verdiğini gösteriyor. İşte Gençlik Beyannamesi’nden öne çıkan bazı vaatler: Gençleri sadece yetiştirilmeye, geliştirilmeye ve korunmaya muhtaç bireyler olarak ele alan anlayışı terk edeceğiz. Her genci olması gerektiği gibi eşit birer vatandaş olarak gören bir yaklaşımı tesis edecek çalışmaları ve yasal düzenlemeleri yapacağız. Merkeziyetçi yapısıyla üniversitelere özerklik alanı bırakmayan Yükseköğretim Kurulunu (YÖK) ve Üniversitelerarası Kurulu (ÜAK) kaldıracağız. Üniversitelerin idari ve mali özerkliğini garanti altına almak amacıyla sadece ulusal düzeyde planlama koordinasyondan sorumlu olan ve üst yönetim organının çoğunluğu üniversite temsilcilerinden (devlet/vakıf üniversitesi, coğrafi bölge temsili dikkate alınarak) olmak üzere hükûmet, meslek kuruluşları ve ulusal öğrenci konseyi temsilcilerinden oluşan Yükseköğretim Planlama Kurulunu (YPK) kuracağız. Wikipedia, YouTube, Ekşi Sözlük gibi kolektif içerik üreten mecralara erişim kısıtlamalarının önüne geçecek ve toplumun bilgiye erişiminin kısıtlanmamasını sağlayacağız. Üniversiteye girişte yılda bir defa yapılan sınav yerine çoklu sınav imkânı sunacağız. Teknolojik işsizliğe karşı mesleki eğitimde geleceğin mesleklerini belirleyecek çalışmalar yapacak, ilgili müfredatı güncelleyerek öğrencilere yeni beceriler kazandıracağız. Teknoloji ve bilişim liseleri ile gençlerin yazılım, kodlama ve teknoloji alanlarında meslek sahibi olmalarını sağlayacağız. Seçime 30 günden az bir süre kala çoğu parti seçim beyannamelerini yayımlayarak seçimi kazandıkları takdirde neler yapacaklarını sıraladılar. Bu yazımızda İYİ Parti’nin seçmenin ilgi odağı olan konularla ilgili vaatlerini sizin için derlemeye çalıştık ancak parti yarışa birlikte girdiği diğer partilere kıyasla oldukça fazla vaade sahip. İçi dolu birçok vaade, bunları gerçekleştirme hedefi ve motivasyonu yüksek kadrolara sahip bir parti eklenince İYİ Parti seçmeninin geleceğe umutla bakma olasılığı artıyor. Ancak girişte de bahsettiğimiz gibi İyi Parti'nin bu vaatleri gerçekleştirme ihtimali seçimi kazandıkları senaryo dahilinde bile oldukça düşük. Günün sonunda, üzerinde uzlaşılan vaatler dışındaki ek vaatlerin gerçekleşmesi diğer partilerin tepkilerine bağlı durumda. Bu da bu vaatlerin gerçekleşme ihtimalini düşürüyor.

Nisan 25, 2023
·
Makale
AK PARTİ | 2023 Seçim Beyannamesi
I. Giriş Tamworth Manifestosu , İngiliz Muhafazakâr Parti lideri Sir Robert Peel tarafından 1834 Seçimlerine yönelik hazırlanmış bir beyanname. Adanın siyasi atmosferinde bir dönüm noktası olarak kabul edilen siyasi belgede Peel'in temel vurgusu muhafazakârların " hayatta kalmak için reform" yapacakları mesajı. Manifesto, değişim ihtiyacı hissedilen hususlarda "kanıtlanmış suiistimallerin düzeltilmesi ve gerçek şikâyetlerin giderilmesi" sözü veriyordu. Ancak, "sürekli bir ajitasyon” girdabına girmemek adına gereksiz gördüğü değişikliğe karşı çıkmaktan da çekinmiyordu. Belge, ülke çapında etki oluşturmuştu. 11 Nisan'da yayımlanan Türkiye Yüzyılı manifestosu, Tamworth manifestosu kadar ilgi görmek bir yana dursun, şimdilik AK Parti'nin 13 yıl evvel yayınladığı "Türkiye Hazır, Hedef 2023" kadar dahi ilgi görmüşe benzemiyor. Ancak yine de, bir değerler bütünü ile bu değerlere nispeten gerçekçi bir öngörülebilirlik sağlanmaya çalışıyor: Beyannamede belirtilen kamu atamalarında mülakat usulünü kaldırma “müjdesi”, meclisi güçlendirmeye yönelik öneriler, Yasama Reformu sözü ve benzerleriyle devranın değişimine dair yeşil ışık yakılıyor. Diğer yandan ekonomi ve artarak korunan muhafazakâr toplumsal değerler gibi konularda ısrarcılıktan kaçınılmıyor. II. Kavramlar Beyannamede geçen Türkiye Yüzyılı, emanet adaleti, yüksek standartlı demokrasi ve insan hakları kavramlarını tanımlayacak olursak: Türkiye Yüzyılı: “Değerlerin mümkün idealizmi ile şartlara uyumun realizmini bir araya getirme ” arzusu ile gerçekleştirilmek istenen hedef ve niyetler bütünü. Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, Cumhuriyet'in yeni yüzyılına güçlü bir başlangıç yapmak adına ilk olarak 2022’de Cumhuriyet Bayramı'ndan bir gün önce ortaya koyduğu program ve ona paralel projeler. “Türkiye Yüzyılı” vizyonu aynı zamanda Cumhuriyeti'n ikinci asrında dünya sahnesinde Türkiye markasının ön plana çıkmasına yönelik bir arzuyu vurguluyor. Emanet adaleti: Çevre, enerji, su, gıda gibi tüm imkân ve kaynakların sahibinin devlet yahut birey olmadığını, bunların ancak birer bayrak taşıyıcı sorumluluğuyla konuya yaklaşması gerektiği bildirilen anlayış. Yüksek standartlı demokrasi : Cumhuriyet tarihinin insan hakları ve demokrasiye ilişkin kronik meselesi olan sivil ve askeri bürokrasinin yerleşik elitlerinin baskı ve tehditlerinden, darbe tehdidinden ve dış müdahaleden arındırılmış özgürlükçü sivil demokrasi hedefi. İnsan hakları: Tüm insanların hiçbir ayrım gözetmeksizin yalnızca insan oluşlarından dolayı eşit, özgür ve onurlu yaşama hakkına sahip olması. III. Arka Plan 2022 yılının Ekim ayında ilan edildiğinde vizyonun “ruhu, felsefesi ve özünü” anlattığını söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, programa dair somut projeleri açıklamaya devam edeceğini söylemişti. Seçim Beyannamesi tanıtımın tamamlanma adımı oldu. AK Parti tarafından 2023 Mayıs'ında yapılacak Cumhurbaşkanı ve Milletvekili Genel Seçimleri için hazırladığı beyanname altı ana başlıktan oluşuyor: Afetlere Karşı Risk ve Kriz Yönetimi Sağlam Toplumsal Yapı İstikrarlı ve Güçlü Ekonomi Adalet, Demokrasi, İnsan Hak ve Hürriyetleri Türkiye Ekseni (Dış Politika) Güven ve İstikrarla Huzurlu Gelecek (Güvenlik & Asayiş) Beyanname ele aldığı tüm temaları “Birlikte Yaptık” ve “Birlikte Yapacağız” şeklinde iki yönden açıklayarak AK Parti’nin sadece geçmişin değil aynı zamanda geleceğin de partisi olduğunu söylüyor. “ AK Parti, kökü mazide olan âtidir ”. Makale girişinde partinin kendine dair tasavvuruna dair altı özellik ortaya sürülüyor. AK Parti’nin siyasal bir hareket ötesinde bir dava olduğunu savunan ilk özelliği, kendini “Muhafazakar Devrimci” olarak tanımlaması geliyor. “Vizyoner” yönüne vurgu yaparak devam edilen girizgâhta partinin herhangi bir zümrenin, etnik kökenin, sınıfın, seçkinlerin veya belirli bir coğrafyanın tezahürü olmadığı söyleniyor. Yapılanları Tam Bağımsız Türkiye hayalinin güdümlediği kaydediliyor. Özellikle son dönemi itibarıyla oldukça eleştirildiği bir alan olarak hak, hukuk ve özgürlükler bölümü, hem eleştirilere bir yanıt hem de dönüt olarak tasarlanıyor. IV. Adalet, Demokrasi, İnsan Hak ve Hürriyetleri Bölüm kendi içinde "Yüksek Standartlı Demokrasi", "Türkiye Yüzyılı'na Yeni Anayasa", "Hak ve Özgürlükler" ve "Adalet Reformu" alt başlıkları ile dörde ayrılıyor. Yine alt başlıkların kendi içinde ayrıldığı dallar mevcut. IV-A. Yüksek Standartlı Demokrasi “Yüksek Standartlı Demokrasi”ye giden yolda ana elementlerden biri olarak siyasi partilerin örgütlenme özgürlüğü savunularak bu noktalarda yapılan (1) partilere yapılan devlet yardımı şartının yüzde 7 oydan yüzde 3’e indirilmesi, (2) Parti kapatma yolunun aşamalandırılarak son çare hâline getirilmeye çalışılması ve seçim barajının düşürülmesi zikrediliyor. Kürtçe’nin teşviki hususunda TRT Kurdî’nin kurulması, açılan Kürt Dili ve Edebiyatı kürsüleri, TDK’nın hazırladığı Kürtçe-Türkçe sözlük ve mahkemelerde anadilde savunma hakkı getirilmesi yüksek standardın gereği olarak kaydediliyor. “Gölge Kabine” olarak tanımlanan Milli Güvenlik Kurulu ’nun sivilleştirildiği ve gerçek bir danışma organı hâline getirildiği iddia ediliyor. Yine okullarda verilen Milli Güvenlik dersinin kaldırılması kamusal alanı sivilleştiren bir unsur olarak geçerken, darbe dönemlerinin hukuksuzluk sembolü olan bazı ceza infaz kurumlarının kapatılması övülüyor. Azınlıklara ait cemaat vakıflarına taşınmaz mal iadeleri, hatta bazılarının devlet eliyle restore edilerek ibadete açıldığı belirtiliyor. “Yüksek Standartlı Demokrasi”ye giden yolda yapılacak işler arasında müjde minvalinde zikredilen kamuda mülakatın kaldırılması nın yanı sıra bir dizi yenilikçi vaat sıralanıyor: ‘‘Halk Teşebbüsü’’ olarak kavramlaştırılan usulle belirli sayıda vatandaşın kanun teklifi vermesine veya bir kanunu iptal için Anayasa Mahkemesine başvurmasının önü açılarak daha doğrudan demokrasi sağlanacak, TBMM kanun yapma ve denetim kapasitesini pekiştirme yolu ile güçlendirilecek, “E-Demokrasi” platformu ile dijital oylama ve müzakere yöntemleri geliştirilerek vatandaşların bir seçmen olmaktan çıkıp demokrasi içinde aktif katılımcı olması arzu ediliyor. Raporda Alevi, Roman ve Gayrimüslim vatandaşlar hakkında ayrımcılığa karşı temel hak ve özgürlüklerinin güvence altına alınması ve inançlarını özgür bir şekilde yaşamalarının sağlanması hususunda maddeler bulunuyor. IV-B. Türkiye Yüzyılına Yeni Anayasa Beyanname bölüme Türkiye’nin yeni yüzyılının neden bir yeni anayasa gerektirdiği sorusunu yanıtlayarak başlıyor. AK Parti, 21 yıllık iktidarı boyunca özgürlükler konusunda “anayasanın geneline hâkim olan temkinli ve istisnası bol üslubun” halen giderilemediği görüşünde. Mevcut anayasanın “ırk, din, mezhep, dil, renk ve kültür farkı gözetmeden herkesi kuşatan, kucaklayıcı, bütünleştirici, çeşitlilikte birliği savunan, herkesin birinci sınıf vatandaş olduğu” bir toplum öngörmemesi iddiası yeni anayasaya olan ihtiyacın bir diğer sebebi. Geniş Açı: Her ne kadar Toplumsal Yapı bölümünde cinsiyet farklılığı gözetilmeksizin kapsayıcılık vurgusu yapılmış ve cinsiyet ayrımcılığı ile ilgili sorunlar yedi ayrı yerde dile getirilmiş olsa da, c insiyet burada bir farklılık kategorisi olarak dile getirilmiyor. IV-C. Hak ve Özgürlükler Yüzyılı Beyannamenin bu bölümü, en detaylı alt başlık. Hak arama özgürlüğünün önündeki engellerin kaldırılmakla yetinilmeyip hak arama yollarının da çoğaltıldığı iddiası yer alıyor. Ombudsmanlık , Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu, bilgi edinme hakkı düzenlemesi bu yollardan bazıları. İşkence ve kötü muameleyle aktif mücadele, başat değişimlerden biri olarak yazılıyor. Hayata geçirilmesi planlanan “Yaşam Hakkı Eylem Planı’’ kapsamında şu hedefler yer alıyor: Şiddete başvurma riski bulunup akıl sağlığı yerinde olmayan, şiddet geçmişi bulunan kişilere karşı toplumun korunması, Ulaşım ve trafik kazalarının azaltılması, Konut güvenliğinin sağlanması ve doğal afetle re hazırlık, Maden kazalarının önlenmesi, Bireysel silahlanma nın kontrol altına alınması, İş güvenliği standartları ve denetiminin yükseltilmesi, Basında şiddetin özendirilmesinin önüne geçilmesi. Hâlihazırdaki mevzuatın i fade özgürlüğünü kısıtlayıcı nitelikte olduğu belirtilerek, bunun gözden geçirilmesi sayesinde uygulamadaki eksikliklerin giderilmesi öngörülüyor. Doğal yaşam ve çevreyi koruma ile alakalı vaatler “ Yeni Nesil Hak ve Özgürlü k’’ olarak nitelendirilerek bu hususta Emanet Adaleti yaklaşımı savunuluyor. Hak ve Özgürlükleri Koruyucu Mekanizmalar yaratmak adına: Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu nun yapısının güçlendirilmesi, Temel hak ve özgürlükleri daraltan kanun değişikliklerinin kabulü için nitelikli çoğunluk koşulunun getirilmesi, Kamu Denetçiliği Kurumu na re’sen inceleme başlatma yetkisi verileceği belirtiliyor. Ayrıca doğal bir mekanizma olarak kamu idarelerinde insan hakları bilinci yaratmak için kamu personeline yönelik eğitim seferberliği gibi çözümler öneriliyor. IV-D. Adalet Reformu Manifestonun bu kısmındaki vaatlerin ilki yargı bağımsızlığının güçlendirilmesinin “temel öncelik” olacağı. Kapsamlı bir adalet reformu için yapılan öneriler arasında şunlar var: Herkese hukuki himaye sağlamak adına ücretsiz aile avukatlığı sistemi, Mahkeme kararlarının kararı veren hâkim veya mahkeme heyetinin isimleri ile erişime açılması, HSK ’da yapısal değişiklik ve atamaların objektif ölçütlere bağlanması, Adalet Bakanlığına bağlı bir adli kolluk teşkilatı kurulması, Lekelenmeme hakkını güçlendirici yasalar ile birlikte cezaevine girdi-çıktı yapılmasına neden olan düzenlemeleri değiştirmek. Bugüne dek yapılanlar arasında kadına yönelik şiddet e karşı tavizsiz mücadeleye şunlar delil gösteriliyor: Cumhuriyet başsavcılıklarında kurulan aile içi şiddet büroları, Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası öngörülen, insanlığa karşı suçlar arasında cinsel saldırıda bulunma, çocukların cinsel istismarı, zorla hamile bırakma, seks işçiliğine zorlama suçlarının da dahil edilmesi, Kadınlara yönelik pozitif ayrımcılık tanıyan düzenlemelerin hayata geçirilmesi, Yargılamaların makul sürede tamamlanması kapsamında arabuluculuk, ihtisaslaşma, personel sayısı artırımı, Devlet Güvenlik Mahkemeleri ve askeri yargının kaldırılması ile sivil-askeri yargı ayrımının önüne geçilmesi. Parti aynı zamanda 2010 yılındaki düzenleme ile birlikte çocuk haklarını ilk defa anayasal koruma altına alan oluşum olduğunu beyan ediyor. V. Tepkiler DEVA Partisi lideri Ali Babacan, programı “İçi boş bir Türkiye Yüzyılı masalı dinledik, tam bir boş çerçeve” sözleriyle değerlendirdi. İYİ Parti lideri Meral Akşener, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, manifestoda verilen bazı sözlerin 2023 hedeflerinin aynısı olmasına atıfta bulunarak, yerine getirilmemiş bayat vaatlerin vizyon diye yeniden paketlenmesi olarak tanımladı. “Vizyonsuzluk vesikası” dedi. Gelecek Partisi lideri ve eski başbakan Ahmet Davutoğlu, “önce 2023 hedeflerinin hesabını vermek zorunda değil misiniz?” diye sordu. CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu “Türkiye Yüzyılı” kelimelerini “Yüzyılın Felaketi” olarak değiştirdi.

Nisan 25, 2023
·
Makale
Türkiye'nin ilk batarya fabrikasının temeli atıldı
Türkiye'nin ilk batarya fabrikasının temeli, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın katılımıyla gerçekleşen tören ile atıldı. Togg ile Çin merkezli enerji firması Farasis'in %50-50 ortaklığında enerji depolama çözümleri geliştirmek için kurulan Siro Silk Road Temiz Enerji Depolama Teknolojileri'nin Batarya Geliştirme ve Üretim Kampüsü'nün 2024 yılı sonunda tamamlanması hedefleniyor. Detaylar: Togg akıllı cihazları için Farasis Energy’nin en son teknolojisiyle geliştirilen Li-Ion NMC batarya modül ve paketlerini üreten Siro’nun Yönetim Kurulu Başkanı ve Togg CEO'su Mehmet Gürcan Karakaş, tören sırasında yaptığı konuşmada Siro'nun batarya değer zincirinin gelişmesini sağlayarak Türkiye'e katma değer sağlayacağını kaydetti. Karakaş, konuşmasının devamında ise şu ifadelere yer verdi: “Günümüzde elektrikli araçlar için en önemli ve temel teknolojilerden biri olarak kabul edilen Li-Ion batarya teknolojisinin önemli oyuncularından Farasis Energy ile yaptığımız iş birliğinde yeni bir aşamaya geçmenin mutluluğunu yaşıyoruz. Tüm dünyada hızlı bir şekilde elektrikli araçlara geçiş yaşanıyor. Avrupa’da batarya arzı talebin çok gerisinde ve bu durum 2030 yılına kadar devam edecek. Günümüzün çip krizinin yerini önümüzdeki dönemlerde batarya krizi alacak. Doğru zamanda hayata geçirdiğimiz Siro yatırımıyla batarya arz güvenliğini sağladığımız gibi bölgedeki fırsat penceresini yakalayarak, sadece ülkemizde değil 120 ülkeyi kapsayan bir bölgede etkin olacağız. Siro, kuruluşuna öncülük edeceği Türk batarya ekosistemiyle batarya değer zincirinde yaratacağı katma değerin yanında; ihracat potansiyeli, ithalatı azaltma gücü, sahip olacağı fikri mülkiyet hakları ve nitelikli istihdamı sayesinde çok ciddi bir ekonomik değer ortaya koyacak. 10 yılda GSYH’ye toplam 30 milyar Avro’nun üzerinde, cari açığın azaltılmasına 10 milyar Avro’nun üzerinde, istihdama da 7 bin çalışanın üzerinde katkıda bulunacak. Maden üretiminden e-mobiliteye, sabit enerji depolamadan mikromobiliteye Siro’nun etrafında ortaya çıkacak ekosistem sayesinde 12 milyar Avro’nun üzerinde bir yatırım ve GSYH’ye 10 yılda 110 milyar Avro’nun üzerinde toplam bir değer yaratılacak. Yüzde 80’i aşan bir yerlilik oranıyla 22 bin nitelikli istihdamın da önü açılacak.” Bununla birlikte: Törende konuşan Farasis Energy kurucu ortağı ve CTO'su, Siro'nun ise Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı olan Dr. Keith Kepler ise konuşmasında şu şekilde aktardı: “Siro ile Türkiye’nin elektrifikasyonunda yeni bir dönem başlattık. Togg ile birlikte şekillendirdiğimiz bu girişimin bir parçası olmaktan ve batarya tedarikiyle başlayan iş birliğinin uzun vadeli bir ortaklığa dönüşmesinden dolayı mutluyuz. İpek Yolu’nun izinde ‘Batarya Yolu’nu inşa ediyoruz. Siro, Çin dışındaki ilk Ar-Ge ve üretim merkezimiz olarak küresel büyümemizin kalbinde yer alıyor. Bu durum, Avrupa’yı da kapsayan bölgede Siro’ya ve ortağımız Togg’a olan inancımızın bir göstergesi. Türkiye’yi çevreleyen bölgede en az 2027 yılına kadar batarya için önemli bir fırsat penceresi var. Bugün inşaatına başlanan yeni kampüsle Siro, Farasis ağının entegre bir parçası olarak farklı bir boyuta geçecek, özellikle Avrupa’daki fırsatları değerlendirerek büyüyecek.” Geniş açı: Siro'nun, Farasis'in bilgi birikimiyle geliştirilen nikel, manganez ve kobalt karışımıyla elde edilen NMC katot kimyasını kullanan bataryaları, yüksek enerji yoğunluğu nedeniyle uzun menzil imkanı sağlıyor. Öte yandan, bataryalar, anot kimyası ile de düşük şarj süresi avantajı tanıyor. Farasis ve Siro mühendislerince uluslararası standart ve üst düzey güvenlik normlarına göre geliştirdiği batarya paketi, her kullanıcının ihtiyacını karşılayacak bir yazılım altyapısı sunuyor. Buna göre, söz konusu batarya paketinin, batarya yönetim sistemi (BMS) yazılımının kablosuz olarak güncellenebileceği ve böylelikle batarya performansının belli bir süre sonra kullanıcıların ihtiyaçlarına uyum sağlayabileceği belirtiliyor. Batarya modül ve paketi konusunda sistem mimarisi geliştirme, elektrik/elektronik ve kontrol geliştirme, BMS, yapısal geliştirme, termal yönetim, test ve doğrulama alanlarında gerekli olan temel mühendislik yetkinlikleri 19 ay içinde geliştirerek mekanik ve elektriksel tasarım, BMS revizyonu ve bütün test faaliyetlerini yapabilecek bir konuma gelen Siro, şimdi bölgedeki elektrikli araç üreticilerinin ihtiyaçlarına göre yeni batarya modül ve paket geliştirme amacıyla batarya pazarındaki etkinliğini artırmaya odaklanacak.

Nisan 25, 2023
·
Makale
Seçim öncesi vaatler sıralanıyor
Cumhurbaşkanı Erdoğan , bir törende yaptığı konuşmasında, ticari aracını yenilemek isteyen esnaflardan, aynı cins araçlarını yenilerken özel tüketim vergisi alınmayacağını açıkladı. Aynı konuşmada enflasyona da değinen Erdoğan, "Milletimizin canını yakan enflasyonu kalıcı olarak tek haneli rakamlara düşürmekte kararlıyız. Üretim maliyetleriyle ilgisi olmayan aşırı fiyat artışlarının gerisindeki açgözlülerden hesap soracağız." ifadelerini kullandı. Erdoğan ayrıca, esnaflara uygulanan gelir vergisi muafiyeti sınırının da 320 bin TL'den, 700 bin TL'ye çıkarılacağını, evde imal ettikleri ürünleri internette satan vatandaşların da muafiyet kapsamına alınacağını söyledi. Erdoğan bir başka konuşmasında ise kamu bankalarının yerli otomobil TOGG için araç bedelinin %50'si tutarında, 36 ay vade ve 0,99 faiz oranı ile kredi kullandıracağını açıkladı.

Nisan 25, 2023
·
Makale
Pegasus Ankara-Moskova arası uçuşları başlıyor
Pegasus Hava Yolları, Ankara'dan Moskova'ya haftanın üç günü düzenlenecek seferlerin ilki 15 Nisan 2023 tarihinde gerçekleştirilecek. Hava yolu şirketin yapılan açıklamaya göre, şirketin Ankara-Moskova uçuşları; Ankara Esenboğa Havalimanı'ndan Domodedovo Havalimanı'na Pazartesi, Çarşamba ve Cumartesi günleri saat 23:55'te; Domodedovo Havalimanı'ndan Ankara Esenboğa Havalimanı'na ise Salı, Perşembe ve Pazar günleri saat 05:20'de düzenlenecek. Yeni hattın biletleri 129,99 dolardan başlayan fiyatlarla satışa sunuldu.

Nisan 24, 2023
·
Makale
Fairmont Quasar Istanbul’da yeni atama
Fairmont markasının Türkiye’deki ilk oteli olan Fairmont Quasar Istanbul’a Yetenek ve Kültür Direktörü olarak Göksun Özdoğan atandı. Bilkent Üniversitesi Turizm ve Otelcilik bölümünden mezun olan Göksun Özdoğan, çalışma hayatına 1999 yılında Ankara Hilton’da İnsan Kaynakları Asistanı olarak başladı. 13 yılı aşkın bir süre boyunca Hilton Kayseri ve Hilton Istanbul Bosphorus’da İnsan Kaynakları Müdürü olarak görev alan Özdoğan, Conrad Istanbul Bosphorus’a İnsan Kaynakları Direktörü olarak atandı ve bu görevde yaklaşık 10 yıl çalıştı. Özdoğan, insan odaklı sürdürülebilir yetenek yönetimi konusundaki güçlü bilgi birikimini ve deneyimini Aralık 2022’den bu yana Fairmont Quasar Istanbul’un Yetenek ve Kültür Direktörü olarak hayata geçiriyor.

Nisan 24, 2023
·
Makale
Türkiye’ye iki ayda yaklaşık 4 milyon turist geldi
Kültür ve Turizm Bakanlığı, 2023 yılının ilk iki ayına yönelik turizm verilerini açıkladı. Buna göre; Rusya yüzde 105,99 artışla ocak ve şubat aylarında Türkiye'ye en çok ziyaretçi gönderen ülke oldu. Bulgaristan yüzde 33,19 artış oranıyla ikinci, Almanya yüzde 24,6 artış ile üçüncü sırada yer aldı. İran ile Gürcistan da sırasıyla en çok ziyaretçi gönderen ülkeler arasına girdi. İlk iki ayda Rusya'dan 507 bin 513, Bulgaristan'dan 318 bin 11, Almanya'dan ise 288 bin 124 kişi ağırlandı. Şubat ayında, geçen yılın aynı ayına göre yüzde 21,35 artışla 1 milyon 870 bin 414 yabancı ziyaretçi Türkiye'ye geldi. Şubat ayında Rusya'dan 227 bin 965, Bulgaristan'dan 150 bin 873, Almanya'dan ise 148 bin 169 kişi Türkiye'ye giriş yaptı. Rusya, şubat ayında Türkiye'ye en çok ziyaretçi gönderen ülkeler sıralamasında yüzde 103 artışla birinci, Bulgaristan yüzde 17,14 artışla ikinci, Almanya da yüzde 15,16 artışla üçüncü sırada yer aldı. Almanya'yı İran ve Gürcistan takip etti.

Nisan 24, 2023
·
Makale
"Kentsel dönüşümde yarısı bizden"
Cumhurbaşkanı Erdoğan , bir törende yaptığı konuşmasında Kentsel Dönüşümde Yarısı Bizden projesini duyurdu. Projeye göre dönüşüme giren evlerin maliyetinin yarısı devlet tarafından karşılanacak. Kalan kısım içinse uygun faizli kredi imkanı sağlanacak. Erdoğan'ın konuya ilişkin açıklaması şu şekilde: "100 metrekare 2+1 evin dönüşümü için diyelim 1.5 milyon maliyet çıktı, bunun 750 binini hibe olarak koyacağız. 120 metrekare 3+1 için ise 1 milyon 800 binin yarısı olan 900 bine çıkacak. %10'u peşin kalanı 10 yıl vadeli güncellenebilen rakamlarla borcunu ödeyebilecek. 750 bin borçlanma için 5 bin 625, 900 bin için taksit 6 bin 750 lira düzeyinde gerçekleşecek. Birikmiş parası olmayan bile devletin verdiği para ve kendi ödeyebileceği şekilde borçlanarak güvenli bir evin sahibi olabilecek. Tüm bu dönüşümleri TOKİ güvencesiyle yapacağız. Kendi parselini dönüştürmek isteyene 0.74 faiz ile 1 milyon 250 bin lira kredi kullanma imkanı sağlıyoruz." Erdoğan ayrıca faizler ve enflasyonun durumundan da bahsederek, "Bu kardeşiniz iktidarda olduğu sürece faiz yükselemez faiz devamlı düşecektir. Göreceksiniz enflasyon da faizle beraber düşecektir. Önümüzdeki engelleri nasıl kaldırdıysak, enflasyon meselesini de bu yıl sonuna kadar kontrol altına almış, önümüzdeki yıl tamamen çözmüş olacağız." ifadelerini kullandı. Erdoğan katıldığı bir başka törende keşfedilen enerji kaynaklarına da değindi. Karadeniz gazı ile ülkeye 500 milyar USD ile 1 trilyon USD arasında hesap edilen bir kaynak kazandırıldığını söyleyen Erdoğan, aynı zamanda Gabar bölgesinden çıkan 1 milyar USD'lik bir petrol rezervinden de söz etti. 👉 Öte yandan: Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum, kira artışlarını %25 ile sınırlayan düzenlemenin süresinin uzatılacağını, piyasa şartlarının üzerinde bir artış ortalaması söz konusuysa vatandaşları koruyacaklarını ifade etti. Söz konusu düzenlemenin süresi bu yılın temmuz ayında doluyor.

Nisan 24, 2023
·
Makale
TBMM'nin azalan yetkileri ve eriyen gücü
Şule Özsoy Boyunsuz Kuruluşunun 103. yılını kutlarken TBMM'nin bir yasama organı olarak bulunduğu konumu açık yürekle değerlendirmemiz gereklidir. Bugün içinde yaşadığımız dünyada demokratik rejimlerle yönetilsin ya da yönetilmesin yaygın biçimde yasama meclisleri mevcuttur. Bu organları gerçek yasama meclisi yapan oluşumları ve yetkilerindeki kimi özellikleridir. Acaba TBMM bu özellikleri hâlâ haiz midir? Yoksa otoriter rejimlere özgü özellikler mi göstermektedir? Her şeyden evvel otoriter rejimlerde meclislerin oluşumuna hâkim olan baskı, zorlama, tekil ideolojik dayatmaların yerini demokratik rejimlerde adil ve özgür seçimlerle oluşmuş yasama organları almaktadır. Partiler arası rekabetin kâğıt üzerinde mümkün ama fiiliyatta bir hayli zor olduğu rekabetçi otoriter rejimlerde ise kamu kaynakları iktidarlara siyasi üstünlük sağlamak için, kamu gücü de muhalefeti baskılamak için kullanılmaktadır. Özgür ya da adil olmayan bir yarıştan çıkan iktidar kendi varlığını sabitlemek amacına yönelik olarak hareket etmektedir. Bu şekilde oluşan meclisler, gerçek bir siyasal temsil işlevi bulunmadığı gibi, yürütmeyi denetleme amacı da taşımamaktadırlar. Yasama sandalyeleri, bir kısım siyasi elitin sadakatini satın almak için dağıtılan ödüllerden başka bir şey değildir. Otoriter meclisler vatandaşın temsil edildiği görüntüsü yaratmakta, bu sayede farazi bir meşruiyet yaratarak vatandaşın itaatinin temin edilmesine yardımcı olmakta ve rejim elitlerin kimilerine karar süreçlerinde yer açmaktadır. Otoriter rejimlerde yasama organlarının gerçek yasa yapıcı, karar alıcı rolü olmadığı gibi, yürütmeyi denetleme veya karşı denge oluşturma gücü de bulunmamaktadır. 2017 Anayasa değişikliğiyle Türk tipi başkanlık sistemine geçildikten sonra hükümet sistemindeki dönüşüm yalnızca yürütmenin yapısında önemli değişikliklere neden olmamış aynı zamanda yasama ve yürütmenin karşılıklı konum ve yetkilerinde de ciddi farklılıkları beraberinde getirmiştir. Türkiye'de 2013'ten beri siyasi hakların, ifade, örgütlenme, inanç özgürlüklerinin çok ciddi bir gerileme içinde olduğunu bu konuda ölçüm yapanlarca genel kabul gören bir olgudur. Seçimlerde rekabet mevcutsa da bu rekabetin adil ve özgür koşullarda şekillenmediği, temsil açısından da toplumun farklı kesimlerinin (etnik, dini, cinsel azınlıklar) eşit temsil olanaklarına sahip olmadıkları gözlenmektedir. Seçim hukukunun da tarafsız ve bağımsız bir yargı tarafından eşit şekilde uygulanmadığı ve hatta muhalefetin seçilmiş temsilcilerine de çeşitli derecelerde baskıların devam ettiği gözlenmektedir. Demokrasi koşullarının erimesi ile TBMM'nin temsil gücü de erimiştir. Bu bakımdan TBMM, gerçek demokrasilerdeki yasama organlarından ziyade rekabetçi otoriter rejimlerin meclislerine benzemektedir. Demokratik yasama organları , nominal olarak eşit üyelerden oluşan, toplumu/milleti temsil ettiği var sayılan, yürütme üzerinde çeşitli vasıtalarla, yasa koyma, yürütmeyi denetleme, hükümeti kurma, düşürme, kararlarını meşrulaştırma gibi etkilere sahip olan meclislerdir. Hükümet sisteminin özelliğine göre yerine getirilen işlevlerin ağırlığı ve icra biçiminde değişiklik olmakla birlikte, demokratik rejimlerde yasama organları, temsil dışında müzakere, bütçe (harcama izni verme), hükümeti oluşturma (yürütmeyi seçme, düşürme yetkileri), denetim, yasama işlevlerine de sahiptir. Yasama organlarının müzakere işlevi ülke sorunlarının muhalefet ve iktidar tarafından özgürce konuşulması esası üzerine kuruludur. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu meclisi I. TBMM, demokratik, tartışmacı, temelde müzakereci ve çok kuvvetli bir meclisti. Sonraki yılarda da TBMM müzakereci bir meclis olmaya devam etmiş; ilk döneminden kalan meclisin üstünlüğü, istimrar, fesih yerine seçimlerin yenilenmesi gibi prensip ve uygulamalarla mirasını uzun süre muhafaza edebilmişti. İktidar ve muhalefet milletvekillerinin karşılıklı söz alabildiği, başbakan ve bakanlara sözlü ve yazılı soru sorulabildiği bir meclisti. Ancak başkanlık sistemine geçilirken sözlü soru prensibi kaldırılmış, yalnızca yazılı soru önergeleri muhafaza edilmişti. Hükümet üyelerinin doğrudan kürsüye çıkarak milletvekillerinin sorularına cevap vermesi ise tamamen terk edilmiştir. Sadece, artık yürütme üyesi konumları da olmayan cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlara soru sorulabilecek, on beş gün içinde yazılı cevap vermesi beklenecektir. Bu cevap süresinde verilmediğinde ya da hiç gelmediğinde ise bir yaptırımı söz konusu değildir. Uygulamada ne yazık ki çok az soru önergesi süresi içinde cevap bulabilmektedir. Meclis araştırması ve genel görüşme ise çoğunluğun talebine ve arzusuna bağlı olarak çalışmaktadır. Bu tablo karşısında TBMM'nin bilgi edinme ve aynı zamanda müzakere yolları olan yazılı soru, genel görüşme, meclis araştırması usullerinin etkili çalıştığını söylemek mümkün değildir. Buna ilave olarak Genel Kurul çalışma saatlerinin kısalığı, muhalefetin ve genel olarak milletvekillerinin konuşma sürelerinin azlığı temelinde elimizdeki veriler, TBMM’nin artık bir müzakereci meclis olarak kabul edilemeyeceğini, müzakere fonksiyonunda ciddi gerileme olduğunu işaret etmektedir. Bütçe yani yürütmeye harcama yetkisi verme fonksiyonunda da ciddi gerileme söz konusudur. TBMM'nin bütçe konusunda 2017 değişikliği öncesinde de politika üretici pozisyonda bulunmadığını ama iktidar ve muhalefet milletvekilleri arasında cereyan eden tartışmalarla şekillenmiş biçimde harcama kalemlerini denetlediğini görürüz. Yani TBMM daha önce bir müzakereci meclis olarak tartışmaktaydı. 2017 sonrasında ise tartışma alanları çok kısıtlanmış ve aynı zamanda da denetleyemeyen bir meclise dönüşmüştür. Bütçe kanunu tasarısı Cumhurbaşkanlığı tarafından hazırlanarak sunulmakta, bu tasarı üzerinde Genel Kurul’da çok kısıtlı bir müdahale imkânı olabilmektedir. Salt hukuki bakımdan Plan ve Bütçe Komisyonu bütçe kanunu üzerinde çalışıp, kimi değişiklikler yapabilme yetkisine sahipse de komisyonda iktidar partisi çoğunlukta oldukça uygulamada bunun mümkün olmadığı gözlenmektedir. Bütçe kanunu önerisi ile kesin hesap kanunu önerisinin birlikte görüşülmesi güçlüklere neden olmakta, Komisyon iktidar parti(lerinin) karar çoğunluğu doğrultusunda hareket etmekte ve muhalefet de çok detaylı kalemlere girmeden genel politikalar üzerinde görüş ve eleştiriler dile getirmektedir. Ayrıca Bütçe tasarısı Genel Kurulda reddedilse ve geçici bütçe düzenlemesi yapılamasa bile Cumhurbaşkanı bir önceki yılın bütçe kanunu yeniden değerleme oranına göre artırarak kullanabilmektedir. Bu tarz bir düzenleme 1876 Osmanlı Kanun-i Esasisinde mevcuttur. Cumhuriyet dönemi anayasalarımızın hiçbirinde TBMM’nin harcama yetkisi vermediği bir konuda yürütme kaynak harcayabilir konumda değildir. Bu bakımdan TBMM’nin gücünde ciddi bir geriye kayış söz konusudur. Dahası Cumhurbaşkanına kamu idareleri arasında ödenek aktarımı, ekleme ve devir yetkileri verilerek, tüm kamu kaynakların kontrolünün fiilen Cumhurbaşkanına bırakıldığını söylemek yanlış olmayacaktır. TBMM’nin yürütmeyi denetleme gücünde de ciddi bir gerileme söz konusudur. Siyasi bakımdan TBMM’nin yürütmeyi denetleyerek görevine son verebilmesi artık mümkün değildir. Yürütme faaliyetlerinin denetimi bakımından da durum pek parlak değildir. Sustainable Governance Indicators (SGI) Project tarafından yürütmenin denetlenmesi çeşitli parametrelerle ölçülmüş, başkanlık sistemiyle yönetilen ABD 10 üzerinden 7.1, Şili 5.6 skor elde etmişlerdir. Bu bakımdan 41 ülke arasında ilk üç sırayı parlamenter sistemlerle yönetilen Norveç, İsveç ve Finlandiya paylaşmıştır. Türkiye ise 2020 yılı ölçümünde 41 ülke arasında 4 puanla son sırada yer almıştır. 2014’den bu yana 1.4 puanlık bir düşüş gözlenmiştir. TBMM'nin bilgi ve belgelere erişim kapasitesi çok zayıf düzenlenmiştir. TBMM’nin yürütme ve idareyi finansal olarak denetim aracı olan Sayıştay’ın gücü ve etkinliğinde de ciddi gerileme söz konusudur. Cezai denetim yetkilerine gelince, bu bakımdan eski düzenlememiz ile 2017 değişiklikleriyle gelen sistem arasında ciddi farklılıklar mevcuttur. Yüce Divan’a sevk usulü, karar yeter sayıları ağırlaştırılarak zorlaştırılmıştır. Sonuç olarak TBMM’nin diğer demokratik başkanlık sistemlerinde başkanlara yönelik kullanabildiği denetim yetkilerine sahip olmadığını görüyoruz. Bütünüyle ciddi bir denetim potansiyelinin de olmadığını, Sayıştay, araştırma komisyonu kurma gibi kimi araçların da etkili kullanımının mevcut olmadığını, nitekim AB ve OECD ülkeleri arasında etkili denetim yönünden son sırada bulunduğunu müşahede ediyoruz. Yasamanın yürütme karşısındaki en büyük gücü ve etki alanı, yürütmenin politikalarını hayata geçirmek için kanunlara ihtiyaç duymasıyla oluşmaktadır. 2017 Anayasa değişiklikleri sonrasında TBMM’nin yaptığı kanunların, cumhuriyet tarihinde ilk defa yürütme tarafından veto edilmesine izin verilmiş; Cumhurbaşkanlarına güçleştirici veto yetkisi tanınmıştır. Dahası Cumhurbaşkanları çıkmasını engelledikleri kanunların yarattığı boşlukta herhangi bir yasaya dayanmadan doğrudan Cumhurbaşkanlığı Kararnameleri ile düzenleme yapabilme gücüne de sahip kılınmışlardır. 2017 Değişiklikleri öncesinde, Anayasa’nın münhasıran kanunla düzenleme yapılmasını öngörmediği konularda da yürütme organının doğrudan ve ilk elden düzenleyici işlem yapma yetkisi yoktu. Yasamanın asliliği ve yürütmenin türevselliği gereği idari işlemlerin kanuna dayanması zorunluluğu vardı. 2017 Anayasa değişiklikleriyle birlikte, münhasıran kanun alanı kavramı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi (CBK) yetkisini çerçevesini çizmek amacıyla anayasaya alınmış, münhasır kanun alanında kalmayan konularda kanuna dayanmadan CBK çıkarılmasına izin verilerek, yürütmenin düzenleyici işlem yaparken mutlaka kanuni dayanak arama zorunluluğu kaldırılmıştır. Böylelikle açıkça görüleceği üzere yasama organı münhasır kanun alanı olmayan konularda yürütme karşısında yetki kaybına uğrayarak gerilemiştir. Peki Anayasa’da açıkça kanunla düzenleneceği belirtilen ancak yapılan değişiklik sonrası bu durumu değişen konular var mıdır? Bu sorunun yanıtı evet olmalıdır. Anayasa 128. madde de “Memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri kanunla düzenlenir… Üst kademe yöneticilerinin yetiştirilme usul ve esasları, kanunla özel olarak düzenlenir.” hükmü uyarınca açıkça kanunla düzenleneceği belirtilmek suretiyle münhasır kanun alanına bırakılmış görünen bir hususun, Anayasa 104/9 ile “cumhurbaşkanı üst kademe kamu yöneticilerinin atanmalarına ilişkin usul ve esaslarını CBK ile düzenler”, denilmek suretiyle kapsamının daraltıldığı görülmektedir. Böylece önceden yalnızca kanunla düzenlenebilecek konuların aynı zamanda CBK ile de düzenlenebilir hâle getirildiğini görüyoruz. Dahası yine 123.madde ile 2017 öncesinde sadece “kanunun açıkça verdiği yetkiye dayanılarak” kurulabilecek olan kamu tüzel kişiliği, şimdi hem kanun hem de CBK ile kurulabilmektedir. CBK için bir kanuni dayanak gerekmediğine göre bu hususların tamamında TBMM'nin yasama yetkisi kaybı söz konusudur. Bütünüyle bakıldığı zaman anayasal olarak yetkilerinin azaldığını, demokratik meclislere özgü işlevlerin birçoğunu yerine getiremez hâle düştüğünü, politika üretme, değişiklik yapma kapasitesinin düşük, performansının ise ondan daha da aşağıda olduğunu görüyoruz. Not: Serbest Kürsü'de yer alan tüm görüşler yazarlara ait olup, Aposto'nun editoryal bakış açısını yansıtmamaktadır.

Nisan 22, 2023
·
Makale
"2023'ün en önemli seçimi: Türkiye"
Bu hafta dış basında 14 Mayıs seçimlerine ilişkin 3 önemli makale yayımlandı. Avrupa merkezli bir düşünce kuruluşu olan Carnegie Europe’ta “Kılıçdaroğlu’nun Erdoğan’a karşı zaferinin stratejik sonuçları” başlığıyla yayımlanan makalede Kemal Kılıçdaroğlu’nun seçimleri kazanması durumunda Türkiye’nin Avrupa Birliği ve ABD ile ilişkilerinde ne gibi değişimler yaşanabileceği analiz ediliyor. Carnegie Europe “20 yıldır ilk defa Türkiye’de bir liderlik değişimi ihtimali var.” denilen makalede AB’nin Türkiye’de yaşanacak bir iktidar değişiminin yaratacağı dış politikadaki dönüşüme hazır olması gerektiği belirtiliyor. Makalede “Muhalefeti adayı kazanırsa, Ankara hızlı bir şekilde NATO ile ilişkilerini normalleştirecektir.” deniliyor ancak Türkiye’nin Kıbrıs ve Suriye politikasında hızlı ve keskin bir dönüşüm yaşanmayacağı öngörülüyor. Kılıçdaroğlu’nun seçimi kazanması durumunda Türkiye’de hukukun üstünlüğünün yeniden tesis edileceği belirtilerek bunun AB ile ilişkilere pozitif bir katkı yapacağı ifade ediliyor. Söz konusu makalede, " Erdoğan seçimleri yine kazanırsa Türkiye’nin kaderi çoktan yazılmış durumda.” deniliyor. İktidar değişiminde en önemli dış politika dönüşümünün güvenlik ve savunma alanında olacağı kaydediliyor. Olası 5 senaryo şu şekilde özetleniyor: Türkiye, Rusya’nın Batı yaptırımlarını delmesini engellemek için çalışabilir. Ankara, İsveç’in NATO üyeliğine yönelik ambargosunu hızlıca kaldırabilir. Türkiye, NATO’nun Doğu kanadına büyük bir askeri mevcudiyet bulundurarak katkıda bulunabilir. S-400 hava savunma sistemlerinin Türkiye topraklarındaki varlığının sona erdirilmesi değerlendirebilir. Türkiye, NATO’ya uyumlu bir hava savunma sisteminin geliştirilmesi ve edinilmesi konusunda müzakerelere başlayabilir. Makalede, bu adımların Avrupa güvenliğine yapacağı katkıya ek olarak Türkiye’nin Batı’daki imajının değişmesi için de faydalı olacağı belirtiliyor. Ek olarak, yeni yönetimin Suriye politikasında iki önceliği olacağı belirtiliyor: Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ile ilişkilerin normalleştirilmesi ve Suriyeli sığınmacıların geri gönderilmesi. Ancak, böylesi bir politikanın uluslararası hukuka uygun olmadığı belirtilerek AB ile Türkiye arasındaki “Geri Kabul Anlaşması” üzerinde de önemli sonuçları olacağı ifade ediliyor. Millet İttifakı’nın seçimleri kazanması durumunda yapılacak ekonomik ve hukuki reformların Batılı yatırımcıların Türkiye’ye güvenini artıracağı ve bu sayede yatırımların artacağı söylenerek AB ile Türkiye arasında yeni bir diyalog sürecinin de başlayabileceği öngörülüyor. The New York Times'tan Kılıçdaroğlu analizi The New York Times’ta “Erdoğan’a kafa tutan muhalefet lideri, herkesi kucaklamaya çalışıyor” başlığıyla yayımlanan makalede Kemal Kılıçdaroğlu’nun karakteri, kariyeri ve seçim süreci ele alınıyor. The New York Times “Kemal Kılıçdaroğlu, enflasyonu kontrol altına almaya ve demokrasiyi güçlendirmeye odaklanarak Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bıraktığı mirası düzeltmeye çalışıyor.” denilen makalede, "Kılıçdaroğlu’nun dikkat çeken mali disiplini, onu Beyaz Saray, Kremlin ve Buckingham Sarayı’ndan daha büyük bir saray inşa etmek için yüzmilyonlarca dolar harcayan Erdoğan’dan net bir şekilde ayırıyor." ifadeleri kullanıyor. 2023'ün en önemli seçimi ABD merkezli Politico dergisi de “2023’ün en önemli seçimi: Türkiye” başlıklı makalesinde muhalefetin seçimleri kazanmasının dış politikaya etkisini analiz ediyor. Politico Söz konusu makalede “14 Mayıs seçimleri, Avrupa ve Orta Doğu’nun güvenliği için hayati öneme sahip” deniliyor. "Kim seçilirse seçilsin Türkiye’nin NATO’daki rolünü, Rusya, AB ve ABD ile ilişkilerini, göç politikasını, Ukrayna savaşındaki konumunu ve Doğu Akdeniz’deki gerilimin nasıl ele alınacağını yeniden tanımlayacak."

Nisan 21, 2023
·
Makale
“Ben Aleviyim”
Millet İttifakı cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu, Twitter hesabından yayımladığı "Alevi" başlıklı video ile ilk kez oy kullanacak genç seçmenlere seslendi. Kılıçdaroğlu'nun yayımladığı 3 dakikalık video 75 milyondan fazla görüntülendi. Ne dedi? Kılıçdaroğlu videoda "İlk oyunu verecek olan sevgili evlatlarım. Ben Aleviyim. Hak, Muhammed, Ali inancıyla yetişmiş, samimi bir Müslümanım. Kul hakkı yemem. Harama, beytü'l-male el uzatmam" ifadelerini kullandı. Kılıçdaroğlu, kimliklerin değil, başarının, hayallerin konuşulması gerektiğini ifade ederken, "Kimliklerimiz, bizi biz yapan varlığımızdır ve elbette onurla sahip çıkmamız gerekir. Onları seçemeyiz. Onlarla doğarız, büyürüz ve yaşarız. Ancak hayatta seçebileceğimiz çok önemli şeyler var. İyi bir insan olmayı, dürüst olmayı, ahlaklı olmayı, vicdanlı olmayı, erdemli olmayı ve adil olmayı seçebiliriz. Daha iyi bir yaşamı, özgür ve zengin bir ülkede yaşamayı seçebiliriz ve bu seçimlerimiz hem bizi hem içinde bulunduğumuz toplumu hızla değiştirebilir" dedi. CHP lideri Kılıçdaroğlu videonun devamında ülke olarak bir eşikte olunduğunu, bu eşiğin aşılabilmesi için de gençlere ihtiyaç olduğunu ifade ederek şunları söyledi: "Unutma; tek bir oyla, sen bu ülkeyi can yakan mezhep tartışmalarından, bataklığa dönüştürülen Orta Doğu'dan çekip çıkaracaksın. Ait olduğu yere taşıyacaksın. Artık kimlikleri değil başarıları konuşacağız. Artık ayrışmaları ve farklılıkları konuşmayacağız. Ortaklıkları ve ortak hayallerimizi konuşacağız. Bu değişim seferimize katılacak mısın? Bu değişimde benimle birlikte duracak mısın? 'Alevi olmaz' diyen bu sisteme, 'doğru olan, dürüst olan, ahlaklı olan olur' diyecek misin? Son bir el verecek misin? Bu ayrıştırıcı sistemi kökünden yıkmaya hazır mısın? Gelin gençler, gelin bu eşiği hep birlikte aşalım. Böylesine hayati bir eşikte tek bir oyu bile ziyan etmeyeceğimize inanıyorum ve size yürekten güveniyorum." Destekler: Saadet Partisi, resmî hesabından bu video alıntılanarak yapılan paylaşımda "Kutuplaşmayı, ötekileştirmeyi ve “kimlik siyasetini’ değil güzel ahlakı, adaleti, hakkaniyeti ve samimiyeti seçerek, bu çarpık düzene hep birlikte son verebiliriz” dedi. Gelecek Partisi lideri Ahmet Davutoğlu, Kılıçdaroğlu'nun videosunun ardından "Sünni" başlıklı bir video yayımladı, videoda "Kemal Bey’e selam ediyorum, mesajınız alınmıştır" dedi. Eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş da sosyal medya hesabından videoyu paylaşarak, "Herkes gönül gözüyle izlemeli, kalbiyle hissederek dinlemeli. Bu topraklarda ayrımcılık olmadan, eşitçe, kardeşçe, huzur içinde yaşamak mümkün. Sayın Kılıçdaroğlu'nu kutluyor, bu güzel mesajlarını canıgönülden destekliyorum" ifadelerine yer verdi. Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal videoyu "Şah-ı Merdan Hz. Ali ne güzel buyurmuş; 'Kalp temiz olursa, dilden güzel sözler çıkar'" diyerek paylaştı. Tepkiler: MHP lideri Devlet Bahçeli, Kılıçdaroğlu’nun "Kürtler" ve "Alevi" başlıklı videoları hakkında, "Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu'nun küresel emperyalizmin dayatma, tembih ve telkinleriyle kimlik siyasetine keskin dönüş yapması, etnik ve mezhebi hassasiyetleri çok tehlikeli şekilde kaşıyarak kanatma hevesine düşmesi vahim bir sorumsuzluk örneğidir" ifadelerini kullanarak eleştirdi. Dahası: Bahçeli, " Milyonlarca Kürt’e terörist muamelesi yapılıyor" iftirası ülkemize, milletimize, bin yıllık kardeşlik hukukumuza ayıplı ve ahlaksız bir saldırıdır" dedi. Ne olmuştu? Kılıçdaroğlu, geçtiğimiz günlerde paylaştığı "Kürtler" başlıklı videoda, "Sevgili halkım, son yıllarda ne zaman seçim konuşsak, saray ne zaman seçimi kaybedeceğini görse Kürtlere toplu bir yaftalama, terörist muamelesi yapma durumu başlıyor. Utanç verici. Gerçekten de utanç verici" demişti. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ise "Bugüne kadar söylememiş de neden şimdi söylüyor?" diyerek Kılıçdaroğlu'na tepki gösterdi. Soylu, "'Alevi oy alamaz, toplum bunu sorgular’' diyen biz değiliz, bizim böyle derdimiz de yok. Buradan kendi adına bir mağduriyet oluşturmaya çalışıyor; ancak biz bugünleri çoktan geçtik" ifadelerini kullandı. AK Parti'ye yakın bazı isimler de video hakkında "Aleviler Erdoğan sayesinde Alevi olduklarını söyleyebiliyor, AK Partiden’den önce söyleyemiyorlardı" yorumunda bulundu.

Nisan 21, 2023
·
Makale
Halkbank'tan davaya ilişkin açıklama
Halkbank, ABD'de süren davasıyla ilgili ABD Yüksek Mahkemesi tarafından alınan karara ilişkin Kamuyu Aydınlatma Platformu'na (KAP) açıklama yaptı. Açıklamada şu ifadelere yer verildi: ABD Yüksek Mahkemesi, Halkbank davasıyla ilgili başvurumuzu inceleyip, 19.04.2023 tarihinde oy çokluğu ile karara bağlamıştır. Başvurumuzda, Halkbank'ın Devlet Bankası olması sebebiyle; FSIA (Yabancı Devlet Dokunulmazlığı Yasası) kapsamında, ABD Mahkemelerince bugüne kadar verilen kararlardan oluşan teamül hukuku (common law) kapsamında, ABD Mahkemelerinde yargılanamayacağımız ileri sürülmüştür. ABD Yüksek Mahkemesi bu argümanlardan ilkini reddetmesine rağmen, İkinci İstinaf Mahkemesinin kararını iptal ederek, dosyayı teamül hukuku bakımından incelenerek yeniden karar verilmesi için İkinci İstinaf Mahkemesine iade etmiştir. Bundan sonraki aşamada, Halkbank dosyası Yüksek Mahkemenin görüşleri doğrultusunda, İkinci İstinaf Mahkemesince yeniden değerlendirilip tekrar karara bağlanacaktır. Alt mahkemenin tekrar aleyhimize bir karar vermesi halinde yeniden Yüksek Mahkemeye başvuru hakkımız saklıdır. 💉 Hatırlatma dozu: ABD Yüksek Mahkemesi, Halkbank’ın İran’a yönelik ekonomik yaptırımları ihlal ettiği iddiası ile yargılandığı davada, bankanın Yabancı Devletler Dokunulmazlık Yasası kapsamında gerçekleştirdiği davanın düşürülmesi talebini reddetmişti. Talebin ret gerekçesi ise, davanın ceza hukukuna tabi olması olarak gösterildi. Buna karşın Yüksek Mahkeme, Halkbank'ın genel ABD'de kovuşturmaya karşı hala dokunulmazlık talep edip edemeyeceği sorusunu New York istinaf mahkemesine geri gönderdi. 📉 Yansımalar: Halkbank hisse değeri, Yüksek Mahkeme tarafından alınan kararın "davaya ilişkin olumlu karar alındı" şeklinde yorumlanması nedeniyle çarşamba günü %9,9 artış göstererek 12,55 TL'ye ulaştı. Perşembe günü sabah erken saatlerde de %8'den fazla artışla 13,50 TL'ye ulaşan hisse değeri, banka tarafından yapılan açıklamanın ardından kademeli olarak gerileyerek günü %0,8 kayıpla 12,45 TL seviyesinden kapattı.

Nisan 21, 2023
·
Makale
İstanbul üçüncü bölge: 2018 sonuçları, öne çıkan adaylar
İstanbul 3'üncü bölge, Avrupa Yakası'nda yer alan Arnavutköy, Bağcılar, Bahçelievler, Bakırköy, Başakşehir, Beylikdüzü, Büyükçekmece, Çatalca, Esenyurt, Güngören, Küçükçekmece ve Silivri ilçelerini kapsıyor. 14 Mayıs seçimlerinde 36 milletvekili bu bölgeden seçilecek. Bölgede 2018 genel seçiminde partilerin oy oranları şöyle olmuştu: AK Parti: %50.28 CHP: %25.32 HDP: %14.36 MHP: %8.46 İYİ Parti: %8.19 Saadet Partisi: %1.37 Seçimde Cumhur İttifakı %50.28 Millet İttifakı ise %34.88 oranında oy almıştı. Bakırköy ve Silivri’de CHP, diğer ilçelerde AK Parti birinci parti olmuştu. 2018 seçiminde TBMM'ye AK Parti’den 15, CHP’den 9, HDP’den 5, MHP ve İYİ Parti’den 3’er milletvekili seçildi. 14 Mayıs seçimlerinde öne çıkan milletvekili adayları: AK Parti AK Parti Genel Başkanvekili Numan Kurtulmu ş, listenin ilk sırasında yer alıyor. Eski Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun yardımcılığını yapmış olan Kurtulmuş, artan soğan fiyatlarına tepki gösteren halka “ Biz TOGG diyoruz, adamlar soğan diyor. ” demesiyle tepki toplamıştı. 6 Şubat’ta Kahramanmaraş merkezli depremlerin ardından Şanlıurfa’ya yaptığı ziyarette, depremzedeler için kurulmuş AFAD çadırlarının önünde gülerken poz vermiş olması da tepkilere neden olmuştu. Listenin ikinci sırasında yer alan AK Parti Grup Başkanvekili Özlem Zengin ; 2012-2015 yıllarında AK Parti İstanbul İl Kadın Kolları Başkanlığı, 2016-2018 yıllarında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başdanışmanlığını yapmıştır. Kadın ve Demokrasi (KADEM)’in kurucu üyesi olan Zengin, Refah Partisi Lideri Fatih Erbakan’ın 6284 kanununa itirazıyla başlayan tartışmalarda “ 6284 kırmızı çizgimizdir. ” demişti. 31 Mart 2019 yerel seçiminde AK Parti Tekirdağ Süleymanpaşa Belediye Başkanı seçilen Cüneyt Yüksel, 14 Mayıs seçimlerinde 3'üncü sıradan aday gösterildi. Cumhur İttifakı içinde yer alan HÜDA PAR’ın Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu , listede 4'üncü sırada yer aldı. Yapıcıoğlu, Hiranur Vakfı’nın kurucusu Yusuf Ziya Gümüşel’in kızının 6 yaşında evlendirilmesini cinsel istismar olarak görmediğini ve “ ailesinin onayı varsa daha erken yaşta evlenebileceğini ” belirtmişti. Hizbullah’ın bir terör örgütü olmadığını düşünen Yapıcıoğlu, 6284 kanunu tartışmalarında Fatih Erbakan’a katıldıklarını vurgulamıştı. Listenin 5'inci sırasında yer alan Halis Dalkılıç ise 2016 yılında “ cinsel istismar ” suçlarında mağdur ile failin evlenmesi durumunda cezanın ertelenmesini öngören önergeye imza atan 6 vekilden biri. Aynı zamanda, Dalkılıç Ensar Vakfı’nın davetiyelerine katılarak vakıfla yakınlığını göstermişti. Listede yer alan bir başka önemli aday ise 6'ncı sırada yer alan Rümeysa Kadak . 1996 doğumlu olan Kadak, 2018'de 22 yaşındayken meclise girerek en genç milletvekili olmuştu. CHP Listenin ilk sırasında yer alan Engin Altay , 2002’den beri CHP milletvekili olarak görev yapıyor. TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu ve Milli Eğitim, Gençlik, Kültür ve Spor Komisyonu üyelikleri bulunan Altay, Türkiye-Moğolistan Parlamentolar arası dostluk grup başkanlığını 4 yıl yürütmenin yanında CHP Parti Meclisi ve Merkez Yönetim Kurulu üyesi olarak görev yaptı. Listenin 2'nci sırasında yer alan Erdoğan Toprak ; Türkiye Genç İşadamları Derneği (TÜGİAD) Üyeliği, Beşiktaş Genç İşadamları Derneği Kuruculuğu ve Yönetim Kurulu Üyeliği, 57. Hükümette Spordan Sorumlu Bakan olarak görev yaptı. 2015'te öldürülen Diyarbakır Barosu eski Başkanı Tahir Elçi'nin eşi Türkan Elçi ise üçüncü sıradan milletvekili adayı oldu. Millet İttifakı’nın bir parçası olarak CHP listesinden giren DEVA Partisi'nin Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Yeneroğlu , listenin 6'ncı sırasında yer alıyor. 2015 ve 2018 Genel Seçiminde AK Parti İstanbul milletvekili olarak meclise giren Yeneroğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın talebi doğrultusunda partiden istifa etmişti. CHP listesinden giren partilerden Saadet Partisi’nin Genel Başkan Yardımcısı Bülent Kaya listenin 7'nci sırasında, Gelecek Partisi Başkan Yardımcısı Doğan Demir 8'inci sırasında yer alıyor. 2009-2013 yılları arasında Alevi Kültür Dernekleri Kocaeli Şube Başkanlığı ve 2013 - 2019 yılları arasında da derneğin Genel Başkanlığını yapmış olan Demir, Gelecek Partisi’nin kurucularının arasında bulunuyor. İYİ Parti Listenin başında gelen Ersin Beyaz , İYİ Parti İstanbul Kurucu İl Başkanı olmasıyla biliniyor. 2'nci sırada yer alan Seyithan İzsiz ise AK Parti geçmişiyle bilinen bir isim. İzsiz, 2003 yılında AK Parti Gençlik Kollarıyla siyasete atılmış, AK Parti’den 2009’da Beylikdüzü ve 2019’da Esenyurt Belediye Başkan adayı olmuştu. İzsiz’in Fırat Çakıroğlu’nu öldürmekle suçlanan Nurullah Semo’ya burs verdiği iddia edilirken Genel Başkan Meral Akşener bunun " külliyen yalan " olduğunu söylüyor. Listenin 3'üncü sırasında yer alan Ayşe Sibel Yanıkömeroğlu , 2017’de İYİ Parti’nin kurucularından olarak adını siyasette duyurmuştu. İşitme engellilere yönelik sosyal sorumluluk projeleriyle bilinen Yankıömeroğlu, “ Ellerim Konuşuyor ” projesinin başında bulunuyor. 4'üncü ü aday olarak listede yer alan Şükrü Kuleyin , 2021’de Trabzon’a gerçekleştirdiği ziyaretinde A Haber mikrofonuna konuşmayı reddetmişti. Aynı zamanda Kuleyin, "Atası Türk Atatürk", "Biçare Hamid" ve "Kapaklarda Atatürk" kitaplarının yazarı. Listede dikkat çeken bir diğer aday, 6'ncı sırada yer alan İYİ Parti Gençlik Kolları İstanbul İl Başkanı Hamza Yurtsever. 2022’de çıkan kamera görüntülerine göre; Yurtsever ve 15 kişilik bir grup, İl Yönetimindeki Melek Güney’e saldırmış ve Güney bu olayla ilgili İYİ Parti İl Başkanlığı’na dilekçe vermişti. MHP Aday listesinin ilk sırasında MHP Genel Başkan Yardımcısı Feti Yıldız yer alıyor. Boğaziçi Üniversitesi öğretim görevlilerinin öğrencilerinin gözaltına alınmalarını rektörlük binasına sırtlarını dönerek protesto etmesiyle ilgili Yıldız, " Yavuz Bey kod adlı bir darbeci generalin ruhuna gönderme yapıldığını ” öne sürmüştü. Listenin 2'nci sırasında yer alan İsmail Faruk Aksu , MHP Genel Başkan Yardımcısı olarak görev yapıyor. Listenin üçüncü sırasında yer alan Hayati Araz ise 2018 seçimlerinde İYİ Parti milletvekili olarak seçilmesinden birkaç ay sonra MHP’ye geçmişti. Yeşil Sol Parti Emek ve Özgürlük İttifakı altında seçimlere giren Yeşil Sol Parti aday listesinin ilk sırasında partinin Eş Genel Başkanı Çiğdem Kılıçgün Uçar yer alıyor. Listenin 2'nci sırasında ise ittifak üyelerinden Emek Partisi MYK Üyesi ve Gazeteci İskender Bayhan yer alıyor. Listenin 3'üncü sırasında yer alan Çiçek Otlu , Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) eski Genel Başkanı. Otlu, 2017’den 2019'a kadar "terör örgütü üyeliği" suçlamasıyla tutuklu kalmıştı. Listede dikkat çeken bir diğer aday ise 4'üncü sırada yer alan Alevi Dernekleri Federasyonu eski Başkanı ve Garip Dede Dergahı Yönetim Kurulu Başkanı Celal Fırat . Listede 5'inci sırada yer alan Cemil Güngören ise ittifakın bir parçası olan Sosyalist Meclisler Federasyonu (SMF) üyesi. 6'ncı sırada aday olarak gösterilen oyuncu Kerem Fırtına , Kurtlar Vadisi ile oyunculuk kariyerine başlamıştı. TİP Listenin ilk sırasında TİP Genel Başkanı Erkan Baş yer alıyor. 2009’da TKP ile siyasete atılan Baş, 2014’te siyasete HTKP ile devam etmesinin ardından 2017’de TİP’i kurdu. Baş, 2018’de HDP İstanbul Milletvekili olarak meclise girmişti. Listenin 2'nci sırasında 1996’da polisler tarafından dövülerek öldürülen Metin Göktepe’nin ablası Meryem Göktepe Türkmen bulunuyor. 3'üncü sırada gazeteci ve yazar Umur Talu , 4'üncü sırada ise Bakırköy’ün en büyük nüfuslu Kartaltepe’nin ilk kadın muhtarı Yaprak Didem Koryürek Armutlu yer alıyor.

Mayıs 11, 2023
·
Makale
Cumhurbaşkanlığı seçimi neden ikinci tura kalmamalı?
Neden muhalefetin en güçlü adayı olan Kemal Kılıçdaroğlu, seçimleri ilk turda kazanmalı? Öncelikle şu ifade edilmeli ki, Kemal Bey’e oy verilme sebebi genel olarak, ona karşı derin bir hayranlıktan veyahut onun kusursuz bir lider olduğuna dair sarsılmaz bir inançtan kaynaklanmıyor. Nitekim, Millet İttifakı tabanında Ekrem İmamoğlu veyahut Mansur Yavaş’ın en doğru aday olduğu kanısı nispeten daha yaygındı. Kemal Bey’in, kamuoyunun İmamoğlu’na veya Yavaş’a olan teveccühünü görmezden gelerek kendi adaylığını “ dayatması ” birçok gözlemci tarafından demokratik anlayıştan uzak bulundu. Cidden, seküler ve cumhuriyetçi cenah, Kemal Bey’in birçok söylemine katılmakla beraber, bazı hareketlerini de eleştirel bir çerçevede değerlendirmekte; bazı politik manevralarını talihsiz bulmaktaydı. Köprüden önceki son çıkış Bununla beraber yaklaşan seçimlerin Türkiye için adeta köprüden önceki son çıkış olduğu hususu ise son derece açıktır. Türkiye, artık çoğu açıdan otoriter ve partizan kaynak dağıtımına müstenit bir tek adam rejimiyle yönetilmektedir. Doğal olarak seçimin ikinci tura kalması durumunda, Türkiye’deki iktidarın değişmeme olasılığı bir hayli yükselmektedir. Kemal Bey’e eleştirel bakan ve Millet İttifakı’nın tabanının önemli bir kısmını teşkil eden gruba göre aynı zamanda da, karşılarındaki söz konusu iktidarın inşa ettiği düzen, adeta bir korku imparatorluğudur. Bu bağlamda ise Kemal Bey daha yeğlenir olarak tasavvur edilmektedir. Cidden de Türkiye’nin önündeki seçim rastgele bir demokratik seçimden ziyade, hem iktidar hem de muhalefet için “ ölüm-kalım ” niteliği taşımaktadır. Seçimin muhalefet tarafından kaybedilmesi halinde Türkiye’nin Belarus çizgisinde bir otoriter rejime dönüşme ihtimalinin artması, 2011’den beri istikrarlı şekilde ivmelenerek düşen kişisel hak ve özgürlükler endekslerinden anlaşılabilir. Nitekim seçimi AK Parti kazanırsa, örneğin İBB’ye kayyum atanması ve İmamoğlu’nun hüküm giymesi ihtimalinin yüksekliği; buz dağının sadece görünen kısmıdır. Esas sebep ranta dayalı kaynak dağıtımı Berk Esen ve Şebnem Gümüşçü’nün “ Why Did Turkish Democracy Collapse? A Political Economy Account of AKP’s Authoritarianism ” başlıklı makalesinde gösterdiği üzere Türkiye’de demokrasinin çöküşü ve iktidarın kişisel hak ve hürriyetleri mütemadiyen ihlal etmesinin sebebi; AK Parti’nin yüz milyarlarca dolarlık kaynak dağıtımıdır. Bu bağlamda şekillenen sınıflar arası koalisyonun serbest seçimler aracılığıyla iktidardan ayrılma maliyetinin ve bunun sonucu olarak da iktidara rakip odakları hoşgörme maliyetinin artmasıdır. Ortada yüz milyarlarca dolar değerindeki bir rant ve partizan kaynak dağıtımı ağı mevcuttur. Bu, en iyi kamu ihalelerinin yürütülüş biçimlerinden anlaşılabilir. Esra Çeviker Gürakar’ın “ Kayırma Ekonomisi ” çalışmasında, 2004 ile 2011 yılları arasında imzalanan 49 bin 355 yüksek değerli kamu ihalesinin %38’ini AK Parti ile doğrudan bağlantılı firmaların aldığını, %45’iniyse çoğunlukla AK Parti ile gayri resmi bağlantıları firmaların aldığını tespit etmesi, bu partizan kaynak dağıtımının ampirik olarak ortaya koyulması açısından manidardır. Hülasa, AK Parti, iktidardan düşerse sadece meclisi veyahut hükümeti kaybetmeyecek; bu eşi benzerine nadir rastlanan, bahsedilen kaynakları da beraberinde yitirecek ve bunlar sebebiyle (doğal olarak) hukuksal bir kovuşturmayla baş başa kalabilecektir. AK Parti için işin ucunda sadece Cumhurbaşkanlığı makamı veya Cumhurbaşkanlığı makam arabası olan 5 buçuk tonluk, Mercedes S600 zırhlı Maybachler yok, çok daha fazlası var. Öyle ki bu olgular seçimi kaybetmenin maliyetini AK Parti ve iktidar odakları için arşa çıkarmaktadır. Buradan çıkaracağımız sonuç şu: Ak Parti, bu seçimi demokratik bir rejimdeki sıradan bir seçim minvalinde idrak etmemektedir; bu daha ziyade bir “ ölüm kalım seçimi " olarak tasavvur edilmektedir. AK Parti yönetici eliti için seçimlerin kaybedilme olasılığı, en karanlık kabuslarından daha karanlıktır. Bu bağlamda seçimin kazanılması için en radikal, en kestirilemeyen ve en tehlikeli politikaları uygulamaları gayet olanaklıdır. Risk almaya değer mi? Esasen bu seçimi kaybetmek, muhalefet ve Türkiye’deki demokratik rejimin geleceği için de bir o kadar kabustur. 2011’den beri süren ve adım adım hızlanan otoriterleşme dalgası, 2028’e kadar katlanarak devam ederse; artık Türkiye’de rejimin çok başka bir niteliğe kavuşması; son derece olasıdır. Bu sebeple muhalefet ve Türkiye’deki demokrasinin geleceği nezdinde seçimin kazanılması kelimenin tam anlamıyla bir zarurettir. Peki Millet İttifakı seçimi neden birinci turda kazanılmalı, zira bu işin ikinci turu yok mudur? Vardır elbette, fakat bunu değerlendirirken; yukarıda artiküle edildiği gibi Mayıs 2023 seçimlerinin, demokratik bir rejimdeki sıradan bir seçim olmadığını göz önünde bulundurmak gerekiyor. Öncelikle ampirik davranmak adına basitçe anketlere göz atalım. En önde gelen 9 anket şirketinin mart ayında yaptığı Cumhurbaşkanlığı seçimi anketlerinin ortalamaları şöyle: Kemal Kılıçdaroğlu %48,4, Erdoğan %43,8, Muharrem İnce %5,5, Sinan Oğan %2,2. İncelediğim çoğu Mart-Nisan anketlerinde Kemal Bey ilk turda %50 barajını geçememekle beraber birinci gelmekte ve Erdoğan da kendisine ikinci sırada yer bulmaktadır. Varsayalım ki cidden de 9 anket şirketinin ortalaması doğru çıksın. Kemal Bey birinci çıkmasına rağmen seçim ikinci tura kalsın. Bu sonuç AK Parti’nin yönetici elitleri nezdince nasıl idrak edilecektir? Erdoğan, 1989 Beyoğlu Belediye Başkanlığı seçimlerinden sonra ilk kez sandıktan birinci çıkmamış, Kılıçdaroğlu Erdoğan’ı geçerek %50 barajıyla arasında sadece %1,6’lık bir oran kalmıştır. Yani iktidar ve buna bağlı yüzlerce milyar rant ve sermaye hiç olmadığı kadar tehlike içerisindedir. Artık AK Parti için ortada varoluşsal bir mücadele mevcuttur. Peki böyle bir ruh hali içerisinde bulunan, devletin tüm kaynakları emrine amade olan neo-patrimonyal rejim bu durumda nasıl bir tavır alır? Zira Kemal Bey cidden “ Çankaya Yokuşu’nu ” çıkmak üzeredir. Bu ruh halinde olan bir iktidar, iki hafta sonraki seçimi kazanmak için elinden ne geliyorsa yapacak, imkanların sınırlarını zorlayacaktır. İki haftalık süreçte, incecik bir ip üstündeki bir otoriter rejimin ne gibi radikal politikalar izleyeceği ve bunun toplumda ne kadar büyük bir şok dalgasını tetikleyebileceğinin cevabını belki de bize Haziran-Kasım 2015 dönemi verebilir. Bu süreçte AK Parti’nin gözünü karartıp ne kadar radikal ve şoke edici politikalar izleyeceğini muhalefetin kestirmesi ve daha da ötesi bunları geri püskürtebilmesi çok zordur. Bu, muhalefetin siyasi beceriksizliği veya yeteneksizliğiyle alakalı bir durum değildir; bu eldeki kaynaklarla ilgidir. Muhalefetin sahip olduğu kaynaklar ve sesini duyurabildiği mecralar tartışmasız olarak AK Parti’den çok daha az ve sınırlıdır. Nitekim muhalefetin karşısında, kışın kan dondurucu soğuğunda, 10 binlerce insan enkaz altında canları için feryat ederken, gözünü bile kırpmadan sosyal medyayı kendi politik saikleri için bloke eden bir iktidar söz konusudur. Bu iki haftalık süreçte, iktidar odaklarının bu seçimleri “ varoluşsal ” bir mesele olarak algıladıklarında ne gibi uç hamlelere başvurabileceklerinden şüphelenmemek cidden epey zor. İnce ve Oğan’ın oy oranlarının bu dokuz anketin ortalamasına göre sırasıyla %5,5 ve %2,2 olduğunu görüyoruz. İnce ve Oğan’ın toplamda %10 üstünde aldığı ve profesyonel bir anket şirketi tarafından yürütülen bir anket var mıdır? Taradığım birçok anket arasında rastlamadım. Nitekim hatırlanırsa Akşener, 2018 seçimlerinde 100 bin imzayı birkaç saatte topladı ve %7 civarında bir oy aldı. Oysa imzaları İnce’nin dört, Oğan’ın beş günde toplayabilmesi gerek örgütlenme gerekse kamuoyu teveccühü açısından ciddi şüpheler uyandırmaktadır. Tüm anketler nezdinde şu açık ki: Kılıçdaroğlu, muhalefetin birinci adayı olarak yerini almaktadır ve tüm anketlerde ilk iki sırada bulunan kişiler aynıdır. İnce veya Oğan, oylarını iki katına çıkarsa dahi (ki son dönemde özellikle İnce’nin öfkeli retoriği sebebiyle bırakın oylarının iki katına çıkmasını; kamuoyunun kendisine olan teveccühünde bir düşüş meydana gelmektedir) bu sıralama değişmemektedir. Bu bağlamda tüm ampirik veriler ışığında İnce ve Oğan’ın ikince tur olsa bile, bu ikinci tura kalma ihtimallerinin olmadıklarını rahatlıkla söyleyebiliriz. Peki, bu nokta açıksa, o zaman şu soru sorulmalıdır; risk almaya değer mi? AK Parti iktidarı döneminde dünyaya gelmiş, hayatı boyunca AK Parti’den başka iktidar görmemiş ve artık açıkçası artık bıkmış birisi olarak cevabım: Hayır, asla bu riski almaya değmez. Bu seçim, muhalefet için riske atılabilecek, sıradan bir seçim değildir; köprüden önceki son çıkıştır. Bir daha vurgulamak isterim: Eğer, gidişatın gösterdiği üzere Kılıçdaroğlu ve Erdoğan ikinci tura kalırsa iki haftalık süreç içerisinde iktidarın nelere başvurabileceğini düşünmek tüyler ürperticidir. Türkiye’de iktidarın değişmesini isteyen odaklar açısından, her ne kadar bu odakların belli bir kısmıyla ideolojik olarak tam uyuşmasa da; Kılıçdaroğlu’nun özgürlükçü bir demokrasiyi kurma vaadi ve parlamenter sisteme geçişi temel esas prensip olarak vurgulanması umut vericidir. Bu bağlamda muhalefetin, seçimin ikinci tura kalma riskini almasının sonucu olarak birçok ciddi sorunla karşı karşıya kalacak olması gayet olasıdır. Nitekim, muhalefetin ve muhalif kamuoyunun böyle bir riski alma lüksü mevcut değildir. Alp Buğdaycı, Ludwig Maximilian Münih Üniversitesi Ekonomi Bölümü'nde lisans öğrencisidir.

Nisan 19, 2023
·
Makale