Politika

Politikada son bir haftanın öne çıkan hikâyeleri.

56 Hikâye

Seçim 2023: Deprem bölgesinde oy kullanmak

Oy ve Ötesi Son 1 haftaya girdiğimizde seçimler bütün toplumsal algımızın odağına yerleşmiş durumda. Yer yer bu odak ve oluşan kutuplaşmanın üzücü yansımalarıyla da karşılaşıyoruz. Sağduyu ve karşılıklı saygının demokratik ve barışçıl bir toplum için temel gereklilik olduğunu her fırsatta hatırlatmayı önemsiyor, görevimiz olarak kabul ediyoruz. Bütün gündem başlıklarının ortasında ise deprem felaketinin yaşantılarımızda bıraktığı enkaz ve acılar tüm gerçekliğiyle sürüyor. Bizler de Oy ve Ötesi olarak kendi alanımız olan seçim sürecinin bu bölgede adil, şeffaf ve yüksek katılımlı gerçekleştirilebilmesi için özel bir çaba ile çalışıyoruz. Yüksek Seçim Kurulunun kesin seçmen listelerini ve sandıkları ilanıyla beraber buradaki sürece dair düzenlemeler netleşti. Deprem bölgesinde oy kullanmak ve askidabilet.com Deprem mağduru seçmenler yasa gereğince diğer tüm vatandaşlar gibi sadece kayıtlı oldukları adreslerde oylarını kullanabilecekler. Bölgeden ayrılmamış ve çadır kent, konteyner gibi geçici İkametgâhlarda bulunan kişiler, yasal süre içerisinde adreslerini beyan etmiş olmaları halinde düzenlenen yeni sandıkların seçmen listesinde yer alacak. Adres değişikliklerini beyan etmemiş seçmenler ise, afet öncesi kayıtlı oldukları yapılar bütünüyle yaşanamaz hale gelmişse dahi aslen kayıtlı oldukları adresleri üzerinden seçmen listelerinde yer alacaklar. Daha önceki seçimlerde belirlenmiş olan sandık çevrelerinin bulunduğu binaların yıkılmış ya da hasarlı olması halinde ise YSK tarafından yeni sandık bölgeleri tanımlandı. Bunların tercihi yapılırken sundurma ve saçak altı olmasına önem verildiği ilan edilen genelgede belirtiliyor. Vatandaşlar oy kullanacakları sandıkları ysk.gov.tr adresinden ya da e-devlet hesaplarından görebilir. Bölge özelinde yaptığımız çalışmalarda dikkat çeken ise bazı deprem illerimizde 2018 seçimlerine oranla seçmen sayısının artmış olması. Bunun bölgede çalışan AFAD, Sağlık Bakanlığı personeli, kolluk kuvvetleri gibi görevlendirmelerle ilişkili olduğu öngörülüyor. Her şekilde ve fırsatta yerelde oy kullanacak vatandaşların sandık sürecine sahip çıkması büyük önem taşıyor. Zira vatandaşlar aynı çevrede yaşayan kişilerle yakın sandıklarda oy kullanacakları için, sandık başında müşahitlik görevi üstlenerek seçimin şeffaflığına büyük katkı sağlayabilirler. Oy ve Ötesi eğitimleri bu illerimizde de devam ediyor. Tüm eğitim duyurularımıza www.oyveotesi.org web sitemizden ulaşabilirsiniz. Eğitimlerimizin ötesinde pek çok sivil toplum bileşeniyle bir araya gelerek hazırladığımız askıdabilet.com platformunu da seçmenlere ulaştırmak için çalışmaktayız. askidabilet.com , deprem mağduru olup kayıtlı olduğu yerden farklı bir bölgeye giden ve adres beyanlarını yenilememiş vatandaşlar için hazırlandı. Bu platform seçmen kaydınız halen deprem bölgesindeki bir ilimizde ise ve oy kullanmak için yolculuk yapmanız gerekiyorsa, oluşacak maddi külfetinizi hafifletmeyi hedefliyor. Bağışçılardan gelen maddi yardımlar TÜLOV Vakfi'nda toplanarak , başvuran vatandaşlara otobüs bileti temin ediliyor. Askıdabilet.com’ dan faydalanmak için siteye başvuru yapmanız ve deprem bölgesinde kalan bir ilimizdeki seçmen kaydınızı beyan etmeniz gerekli. Hâlihazırda 20 bin 500 başvuru ve biletleri karşılanmış 11 bin üzerinde seçmenimiz var. Güncel rakamlar askıdabilet.com adresinden takip edilebilir. Bağışçı arayışı devam ediyor. Herkesi bölgedeki vatandaşlarımızın oy haklarını kullanabilmeleri için destek vermeye davet ediyoruz. Çok sesli, adil ve barışçıl bir toplum için sandık sürecine beraber sahip çıkalım. Bu #SeçimHepimizin . www.oyveotesi.org/kayit bağlantısından gönüllü kaydı oluşturabilir, duyuru ve eğitimlere sosyal medya hesaplarımızdan ve web sitemizden ulaşabilirsiniz.

Seçim 2023: Deprem bölgesinde oy kullanmak

Mayıs 8, 2023

·

Makale

Maltepe mitinginin ardından

6 Mayıs Cumartesi günü Millet İttifakı’nın İstanbul Maltepe’deki mitingini izlemeye gittim. Aposto ekibinden Deniz Sabuncu da bu yazıda kullandığım harika fotoğrafları çekmek için oradaydı. Alana gitmeye çalışanların trafiği kilitlemesi sebebiyle Marmaray’ı kullandım. Yenikapı istasyonundan itibaren bayraklı, pankartlı insanların doldurduğu trenden indiğimizde milim milim adım atılabiliyordu. İzdihama rağmen marşlar söyleyen, sloganlar atan, keyfi çok yerinde bir kalabalık vardı. Ulaştırma Bakanlığı’na bağlı Marmaray’a ise Erdoğan posterleri yerleştirilmişti. Mitingin başlama saati olan 17.30’da polis aramasından geçip alana girdiğimde hıncahınç bir kalabalık vardı. Bütün alan doluydu, insanlar alanın dışına da taşmıştı. Sahnenin zor görüldüğü bir yerde, oldukça arkalarda kaldım. Alanda CHP flamalarının yanı sıra İYİ Parti ve Saadet Partisi bayrakları oldukça görünürdü. Yeşil Sol Parti bayraklı bir grup da vardı. Bulunduğum yerdeki insanlar sık sık “ Patates soğan güle güle Erdoğan ”, “ Hak hukuk adalet ”, “ Birleşe birleşe kazanacağız ” sloganları atıyor, elleriyle kalp işareti yaparak fotoğraf çektiriyor, Türk bayrakları ve “ Sana söz” yazan mavi flamaları sallıyordu. Gençler, başörtülü kadınlar, emekliler bir aradaydı. Farklı partilerin bayraklarını taşıyanlar birbirleriyle şakalaşıyordu. Kampanya şarkısı olarak seçilen “Haydi kazanalım” her çaldığında insanlar sözlerine eşlik ediyor ve motive oluyordu. Sahnenin üstüne yazılan dev “ İlk turda bitirelim ” mesajları, ortak mitingin amacını da özetliyordu. Konuşmalardan öne çıkanlar Kısa bir süre içinde konuşmaların başladığı mitingde sözlerine “ Selamunaleyküm kıymetli İstanbullu kardeşlerim ” ifadeleriyle başlayan Saadet Partisi lideri Temel Karamollaoğlu, Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin aksayan yönlerini depreme müdahaledeki gecikme üzerinden anlattı. “ Mülakat çöpe, liyakat memleketin gündemine. Milletin iktidarında böyle olacak. ” diyen Ekrem İmamoğlu, Gezi davası tutuklusu Tayfun Kahraman’ı anarak “ Suçsuz yere hapiste olan herkes için adalet sağlanacağını ” söyledi. “ Kazanıyoruz ” diye haykıran İmamoğlu, kalabalığı heyecanlandıran bir konuşma yaptı. Mansur Yavaş, “ 14 Mayıs'tan sonra insanlar şununla karşı karşıya kalacak; kiracı-ev sahibi, kredi kartları, pahalılık, enflasyon, uyuşturucu, mülteci... Bunların konuşulmasını istemiyorlar. Seçim zamanı mevsimlik birazcık milliyetçilik sosu, birazcık muhafazakarlık sosu, insanlar bunlaı tartışsın başka bir şey konuşulmasın istiyorlar.” dedi. Konuşmasında ekonomiye yoğunlaşan DEVA Partisi lideri Ali Babacan, iyi ekonomi için " hak, hukuk, adalet ve demokrasi " olması gerektiğini söyledi. “ Endişeye mahal yok. Toparlayacağız " ifadelerini kullandı. Demokrat Parti lideri Gültekin Uysal “ Kendilerini vazgeçilmez zannedenlere, kendi varlıklarını kaçınılmaz kadere dönüştürmek için Türkiye'yi risklere mahkum edenlere, kaynaklarını bir avuç insana sunanlara karşı elbette 'yeter' diyeceğiz! ” cümleleriyle kalabalığa seslendi. Gelecek Partisi lideri, 14 Mayıs için “ siyasi darbe girişimi ” ifadesini kullanan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya ve “ 14 Mayıs’ta bu ülkeyi yabancı istilacılara bırakmayacağız .” diyen eski Başbakan Binali Yıldırım’a sert sözlerle yüklendi. Tarım ve hayvancılık konusunda iktidarı eleştirdi, gıda enflasyonunun sebeplerini anlattı. “ Bir oy Kemal’e, bir oy Meral’e ” diyen İYİ Parti lideri Meral Akşener, “ Yeşildağ ailesinin bir ferdi bir kaset yayınladı. O kasette nasıl hırsızlık yapıldığı anlatılıyor. Antalya Havalimanı, 2007'de işletmesi satışa çıkıyor. Bir firma 5 milyar avro veriyor. Buna karşılık o firmanın dosyasından evrak çalınıyor, yakınlardan birine 3 milyar avroya veriliyor. Ali Yeşildağ'ın iddiasına göre 1 milyar avro senin cebine girmiş. ” sözleriyle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı yolsuzluk üzerinden eleştirdi. Akşener’in kısa tuttuğu konuşmasının ardından kalabalıktan “ Hırsız Tayyip Erdoğan ” sloganları yükseldi. CHP lideri ve Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu ise “ Yaklaşık 800 bini aşkın genç İstanbul'da ilk kez oy kullanacak. Sizler otokratik yönetimi demokrasiyle değiştireceksiniz. Bu onur size yeter. ” cümleleriyle gençlere seslendi. “ Bu ülkede hiçbir çocuk yatağa aç girmeyecek. Hiçbir yoksul elektriği suyu doğal gazı kesilmeyecek. Bu ülkeyi cennet gibi yapacağız ve birlikte huzur içinde yaşayacağız. ” ifadeleriyle sosyal devlete ilişkin sözler verdi. Kalabalık az mıydı? Mitingin ardından AK Partili sosyal medya kullanıcıları, 2018’de CHP’nin adayı olan Muharrem İnce’nin aynı meydandaki mitinginin daha kalabalık olduğuna dair paylaşımlarda bulundu. Oysa bunun sebebi büyük oranda mitingin uzunluğuydu. Başlama saati olarak duyurulan 17.30’dan önce alan dolmuştu. Kılıçdaroğlu, 7 Cumhurbaşkanı Yardımcısı adayının konuşmasının ardından sahneye çıktığında ise saat 20.00’yi geçiyordu. Serin havada saatler süren konuşmalar, kimi vatandaşların alandan ayrılmasına sebep olmuştu. Millet İttifakı ortak mitinglerine devam edecekse, liderlerin konuşmalarını daha da kısaltması gerekiyor. Aksi takdirde iktidar yanlılarının eline gereksiz bir koz veriliyor. Öte yandan, 2018’deki İnce kampanyası Kılıçdaroğlu’nun bugünkü kampanyası kadar birleştirici ve kapsayıcı değildi. Sadece bir “CHP adayı” kampanyasıydı ve belki CHP’nin tabanını daha iyi mobilize etse, miting alanlarına sevk etse de homojen kalabalık diğer parti tabanlarında endişe yaratıyordu. Millet İttifakı ve Kılıçdaroğlu bugün çok daha çeşitli kalabalıklara, geniş bir toplumsal kesime sesleniyor. Mitingler de haliyle buna göre şekilleniyor. Kazanma umudu Mitingin ardından Marmaray istasyonuna yürüyüş, başlı başına ayrı bir miting havasındaydı. Sloganlar devam ediyor, bayraklar sallanıyor, marşlar söyleniyordu. İnsanların kazanmaya dair ümidi her hallerinden belli oluyordu. Görülen o ki gerçekten de Kılıçdaroğlu kazanmaya oldukça yakın. Maltepe mitingi de bu iddiayı ortaya koydu. Ancak seçim ilk turda sonuçlanmazsa, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın iki hafta boyunca tüm devlet imkanlarını da seferber ederek yapabileceği hamlelerin toplumda yaratabileceği karşılık, muhalefetin temkinli olmaya devam etmesini zorunlu kılıyor. Marmaray’dan indikten sonra, biraz daha oyalanıp trene binen vatandaşların rastgele bir istasyonda arıza gerekçesiyle indirildiği, arızalı olduğu söylenen trenin vatandaşlar indikten sonra yoluna devam ettiği anların görüntüleri sosyal medyada yayıldı. İnsanlar saatlerce ulaşım sıkıntısı çekti. İktidarın, muhalefetin mitingine katılan vatandaşların hayatını zorlaştırmaya yönelik cezalandırıcı tutumu tepki topladı.

Maltepe mitinginin ardından

Mayıs 10, 2023

·

Makale

İYİ Parti

I. Kavramlar Genç: Birleşmiş Milletler , istatistiksel amaçlar için, üye devletlerin diğer tanımlarına halel getirmeksizin, 15 ila 24 yaş arasındaki kişileri genç olarak tanımlıyor. Gençlik Politikaları: Özel bir politika alanı olarak gençlik politikaları, gençlerin yaşam koşullarını ve fırsatlarını iyileştirmenin yanı sıra ekonomik, sosyal ve politik hayata eşit katılım olanaklarını desteklemek için tasarlanan sistematik politik uygulamalara verilen ad. Boş Ev Vergisi : Bir evin belirli bir süre el değiştirmemesi ve kiraya verilmemesi durumunda uygulanması vaat edilen vergi. Karma Yurt: Öğrenimde cinsiyet farkı gözetmeksizin öğrencilerin bir araya koyulduğu barınma modeli. II. Arka Plan Gençlik Beyannamesi , İYİ Parti’nin 184 maddede özetlediği ve illere göre özel çevre, tarım, afet gibi başlıklara da sahip 3 bin maddelik ana beyannameden derlenerek oluşturuluyor. Beyannamenin seçmene ulaştırılması adına çalışma yapan parti, oluşturduğu çevrimiçi portalda vatandaşlara ilgilendikleri konular, oturdukları şehir ve diğer bazı özelliklerine göre vaatleri kişiselleştirip derliyor. III. Bulgular III-A. Temsiliyet Raporda Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın ayrılarak iki bakanlık olacağı vaat ediliyor. Gelişmiş devletler düzeyinde örneği bulunmayan uygulama, Ürdün ’de mevcut. Rusya gibi bazı ülkelerde de bakanlık düzeyinde olmasa da bir hükümet ajansı tarafından gençlik politikaları üretilip uygulamaya konuyor. Parlamentoda , yerel yönetimlerde, siyasi partilerin karar mekanizmalarında ve kamu kurumlarının özellikle orta ve üst yönetim kademesinde genç temsilinin genç nüfus oranına yaklaştırılması sözü veriliyor. Geniş Açı: Ulusal Parlamentolara Gençlerin Katılımı konulu en son PAB raporuna göre, 30 yaşın altındaki milletvekillerinin oranı iki sene içinde küresel bazda %0,4 artarak %2,6’ya yükseldi . Dünya nüfusunun %50'si 30 yaşın altında. Parti, gençlik STK’ları için “ Genç Sosyal Kuluçka Merkezleri ” kurmayı ve gençlik kooperatiflerinin oluşturulmasını teşvik edeceğini ilan ediyor. III-B. Temel Hak ve Özgürlükler İnternet mevzuatının ifade özgürlüğünü kısıtlamayacak şekilde yeniden düzenleneceği ve BTK’nın yetkilerinin daraltılacağı belirtiliyor. 18-26 yaş arası tüm gençlere aylık “ Temel Gelir Desteği ” sağlanması öngörülüyor. III-B. Fırsat Eşitliği “ 24 Saat Hizmet Veren Kütüphane ” uygulaması ile kütüphane ve kütüphaneye ulaşım imkanlarında saat engelinin kaldırılacağı hususunda maddeler bulunuyor. “ Boş Ev ” Vergisi ve kira bedeli üst sınırı uygulaması getirilerek gençlerin barınma hakkına katkı sağlanması hedefleniyor. III-C. Eğitim Üniversiteye girişte yılda bir defa yapılan sınav yerine çoklu sınav imkânı sunulacağı ve hiçbir sınav için öğrencilerden ücret alınmayacağı belirtiliyor. Ayrıca KPSS’lerin sayısının da artırılacağı ve ücretsiz olacağı vaatler arasında. Merkeziyetçi yapıdaki YÖK’ün kaldırılacağı kaydediliyor. Beyanname yurtdışı yükseköğrenim programlarına devlet tarafından sağlanan destek programlarının geliştirileceğini vaat ediliyor. Yüksek öğrenim yurtlarının koşullarını iyileştirmek ve kapasitelerini arttırmak amacıyla hazırlanacak bir eylem planı önerilerek, “ Karma Yurt ” uygulamasının tekrar başlatılacağı ekleniyor. III-D. İstihdam Yeni bir kariyer alanına yönelmek veya becerilerini geliştirmek isteyen gençleri eğitecek ve eğitim sonunda iş yönlendirmesi/eşleştirmesi yapacak “Garantili Yetenek Programları” oluşturulacağı dile getiriliyor. Bir adım geriden: Başlatılması planlanan insiyatiflerin boyutuna dair zikredilen bir çerçeve beyannamede bulunmuyor. Devlet sistemi içerisinde de olduğu gibi, özel sektör firmalarını, birkaç yıllık istihdam şartına bağlı, sözleşmeye dayalı burs fırsatlarını finanse etmeye teşvik edileceği söyleniyor. III-E. Sağlık Gençlerin psikososyal ihtiyaçları için 7/24 çalışacak Genç Destek Hattı oluşturulacağı beyan ediliyor. Genç kadınlara üniversitelerinde ve yurtlarında hijyen ürünleri desteği taahhüt ediliyor. Bir adım geriden: İskoçya, geçtiğimiz sene hijyenik pedler gibi regl dönemi ürünlerine ücretsiz erişim hakkını yasayla düzenleyen dünyadaki ilk ülke olmuştu. “ Rüzgargülü Projesi ” tüm okul çağı çocuk ve gençlere ücretsiz kahvaltı ve öğle yemeği hizmeti sunarak gençlerin sağlıklı ve dengeli beslenmelerini sağlamaya yönelik çalışma planlanıyor. IV. Görüş: Enes Kılıç yazdı. İYİ Parti 2023 Seçim Ana Beyannamesi’nin gençlerin ilgi alanlarına hitap eden kısmını kapsayan Gençlik Beyannamesi, partinin gençlik politikalarına yönelik kısa ve orta vade politikaları ve vaatlerini derliyor. İlk oylarını kullanacak genç seçmen kitlesine yönelik taahhütler, ağırlıklı olarak sosyal yardım politikaları şeklinde öne çıkıyor. Bilhassa sosyal medyada sıkça dile getirilen sıkıntıların tespit edilerek dikkate alındığı liste, çözüm yolu olarak devletin doğrudan müdahalesini öngörüyor. Bu yaklaşım, ana beyannamedeki politikalara nispeten daha popülist bir temaya sahip. Beyannamenin bir diğer özelliği, “nasıl?” sorusunu dışlaması. Örneğin kamu atamalarında liyakatsizliğe yönelik mücadele edileceği hususunda garanti verilirken, bunun ne yöntemle yapılacağına dair bir ipucu beyan edilmiyor. Beyanname kapsayıcılık hususuna ayrı bir özen göstererek şehirli-taşralı, kadın-erkek, toplumun tüm kesimlerinden gençlere yönelik vaatleri barındırıyor.

İYİ Parti

Mayıs 6, 2023

·

Makale

Seçimler ilk turda biter mi?

Yöneylem Araştırma’nın 27-30 Nisan tarihleri arasında 27 ilde 2594 kişiyle yaptığı anketin sonuçları açıklandı. Araştırmaya göre partilerin oy oranları şu şekilde: Kararsızlar ve oy kullanmayacaklar partilere oransal olarak dağıtıldıktan sonra ortaya çıkan tabloda AK Parti %35 bandına ulaşırken CHP (CHP listesinde seçime giren DEVA, Gelecek, Saadet ve Demokrat Parti’nin de katkılarıyla) %30’un üzerine çıkıyor. Sonuçlara ittifak bazında bakıldığında Cumhur İttifakı oyların %43,1’ini , Millet İttifakı %40,5’ini , Emek ve Özgürlük İttifakı ise %12,9’unu alıyor. Memleket Partisi ve Zafer Partisi ise %7 barajını geçemiyor. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde son durum ne? Yöneylem Araştırma anketinde, cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turunda kararsızların oranı %4,5 , oy kullanmayacağını belirtenlerin oranı ise %1,3. Bu iki seçmen grubu adaylara oransal olarak dağıtıldığında ise Kemal Kılıçdaroğlu %48,6 , Recep Tayyip Erdoğan ise %42,5 oy alıyor. Sinan Oğan %5,2 ile üçüncü aday olurken Muharrem İnce’nin oyları %3,7’ye gerilemiş durumda. İnce’nin depremlerin ilk döneminde yakaladığı yükseliş ivmesi, Millet İttifakı ve Kılıçdaroğlu’nun etkili kampanya stratejisi ve İnce’nin somut vaatler ve seçmene güven veren bir kadrodan yoksun seçim stratejisi nedeniyle bir süredir tersine dönmüş durumda. İnce’den uzaklaşan seçmenin büyük bir bölümü Kılıçdaroğlu’na kayarken önemli bir kısmı da Sinan Oğan’a gidiyor. Recep Tayyip Erdoğan ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun kaldığı ikinci turda kararsız seçmenin oy oranı %4, oy kullanmayacağını belirtenlerin oranı ise %3,1. Bu tabloda, Kılıçdaroğlu %50,1 ile ikinci turu kazanırken Erdoğan’ın oy oranı %42,8’de kalıyor. Kararsızlar ve oy kullanmayacaklarını belirtenler oransal olarak dağıtıldığındaysa Kılıçdaroğlu’nun ikinci turdaki oy oranı %53,9’a ulaşıyor. ORC Araştırma’nın 29 Nisan – 1 Mayıs tarihleri arasında 41 ilde 3950 katılımcı ile yüz yüze yaptığı anket sonuçlarına göre AK Parti %33,2 , CHP %28 oy oranına sahip. İttifakların toplam oy oranına bakıldığında Cumhur İttifakı %41,8 , Millet İttifakı %43,5 , Emek ve Özgürlük İttifakıysa %11,6 oy oranına sahip. Cumhurbaşkanlığı seçiminde ise Kemal Kılıçdaroğlu %48 oy oranına ulaşırken Recep Tayyip Erdoğan’ın oyları %44,6’da kalıyor. Muharrem İnce ve Sinan Oğan’ın toplam oyu ise %7,4. Bu ankette de Muharrem İnce’den ayrılan seçmenin bir bölümünün Kılıçdaroğlu’na, kalan kısmının ise Oğan’a gittiği görülüyor. Kılıçdaroğlu ilk turu zorluyor, Erdoğan ikinci tura tutunmanın peşinde Kemal Kılıçdaroğlu, Millet İttifakı içerisindeki bütünlüğü sağlayıp ortak sesle kampanya yapmaya başladıktan sonra kararsız seçmeni ikna etmeye odaklandı. Ekonomi, adalet, eğitim, özgürlük ve sosyal politikalar alanlarında somut vaatlerini kamuoyuna açıklayarak “ Ülkeyi yönetebiliriz ” algısını hem kendi seçmenine hem de kararsızlara yerleştirmeye çalışıyor. İzmir mitinginde net bir şekilde görülen Millet İttifakı’nın birliktelik vurgusu ve ortak mesajları muhalif seçmendeki “kazanıyoruz” algısını güçlendirirken, somut vaatler ve ülkeyi yönetebilecek ehil kadrolardan yoksun bir şekilde negatif kampanya yürüten Muharrem İnce seçmenlerini de Kılıçdaroğlu’na yönlendiriyor. Muharrem İnce’nin bir televizyon programında Kılıçdaroğlu’na yaptığı “DEVA ve Gelecek Partisi’ni kenara çekin, kayıtsız şartsız destek vereyim" çağrısı İnce’nin eriyen oy oranı nedeniyle seçimden önce onurlu bir çıkış arama kaygısının ilanı niteliğindeydi. Seçime 10 gün kala kararsız seçmenlerin stratejik veya duygusal oy verme davranışlarının dürtülendiği de hesaba katıldığında Kılıçdaroğlu’nun birleştirici söylemleri, kendisine yönelik provokasyonlara cevap vermeden somut vaat siyasetine odaklanması ve yönetim kadrosunu aşama aşama kamuoyuyla paylaşması ilk turda seçimleri kazanmasını sağlayabilir. Kararsız seçmenin öfke ve muhalefetten umutsuzluk gibi duygusal nedenlerle İnce’ye duyduğu sempati, son düzlükte rasyonel bir kimliğe bürünerek gönülsüz de olsa Kılıçdaroğlu’na yönelmeye neden olabilir. İstanbul’da cumartesi günü düzenlenecek mitingde Kılıçdaroğlu’nun hem yönetim kadrosunu açıklayacağı hem de seçmene yeni vaatlerde bulunacağı medyada dile getirilirken mitingde toplanacak kalabalığın ve Millet İttifakı’nın birliktelik pozunun Kılıçdaroğlu’nun arkasındaki rüzgarı güçlendirmesi beklenebilir. Recep Tayyip Erdoğan ise savunma sanayi, milli beka ve muhalefetin şeytanlaştırılması üzerine kurduğu seçim stratejisiyle %45 bandına sıkışıp kalmış durumda. Devlet aygıtının sonuna kadar kullanılan imkanları, medyadaki iktidar kontrolü, orantısız reklam kapasitesi ve muhalefete yönelik her türlü negatif kampanyaya rağmen ne ilk turda ne de ikinci turda %50 barajına yaklaşamayan Erdoğan, artık seçim kampanyasını seçmenle kurduğu duygusal bağ üzerinden yürütüyor. Giresun mitinginde söylediği “Ben biliyorum, sizler ne soğana ne patatese, liderinizi kurban etmezsiniz" sözleri, uzun süredir inkar ettiği ekonomik krizi ve anketlerde Kılıçdaroğlu’nun gerisinde kalan oy oranını kabullenen Erdoğan’ın seçime kadarki 10 günlük sürede bir yandan muhalefete yönelik negatif kampanyanın dozunu artıracağı diğer yandan da seçmenle arasındaki duygusal bağa odaklanacağını gösteriyor. Bu seçimlerde birbirinden tamamen farklı iki kampanya yürüten Kılıçdaroğlu ve Erdoğan’ın oy oranlarına bakıldığında muhalefeti düşmanlaştıran ve hamasi söylemlerle somut problemleri gölgelemeye çalışan siyaset anlayışının iktidarın oy oranını artıramadığını ancak muhalefete yönelik oy akışını kısıtlı da olsa durdurabildiğini gösteriyor. Öte yandan, Kılıçdaroğlu’nun seçmene sunduğu yeni bir Türkiye ideali, vatandaşın problemlerine değinerek bunlara elle tutulur çözümler üretebilmesi, hem ittifak içerisinde hem de diğer siyasi partilerle kurduğu ortaklık ve seçmene verilen birliktelik duygusu ve iktidarın negatif kampanyasına cevap verilmeden kararsız seçmene ulaşma çabası şimdiye dek başarılı olmuş görünüyor. Kılıçdaroğlu’nun birleştirici söylemi ve seçim kampanyasının seçmende bulduğu karşılığın en bariz örneği Van’da düzenlenen mitingde vatandaşların Kılıçdaroğlu’na desteği oldu. HDP’nin seçmeni üzerindeki etkisinin, Kürt seçmenin politik bilincinin ve örgütlenme kapasitesinin ve Kılıçdaroğlu’nun 2019’dan beri yürüttüğü “helalleşme ve birleşme” politikasının bir sonucu olan Van mitingi, yeni bir toplumsal mutabakatın da ayak sesleri niteliğindeydi. Baykal döneminde Ege kıyılarına sıkışıp kalan muhalefetin, toplumun farklı kesimlerine açılarak, geçmişiyle objektif bir şekilde hesaplaşarak ve tüm kara propagandaya karşın HDP ile uzlaşarak kurduğu yeni muhalefet bloğu son 10 günlük sürede kararsızları da kendi saflarına katarak emin adımlarla iktidara yürüyor.

Seçimler ilk turda biter mi?

Mayıs 4, 2023

·

Makale

Toplumsal fay hatları ve tekno-milliyetçilik

Toplumsal Etki Araştırmaları Merkezi (TEAM), 23-26 Nisan tarihlerinde yüz yüze görüşme yöntemiyle yaptığı anketin sonuçlarını paylaştı. Mart ve Nisan ayında yapılan diğer anketlerin sonuçlarıyla karşılaştırmalı olarak verilen anket sonuçları şu şekilde: Mevcut tablo seçimlerin ikinci tura kalacağını gösteriyor; ancak burada dikkat çekilmesi gereken iki husus var: Birincisi Muharrem İnce’nin oylarında keskin bir düşüş yaşanırken Kılıçdaroğlu’nun istikrarlı bir şekilde oylarını artırması , ikincisi ise Erdoğan’ın istikrarlı yükselişine rağmen %45 eşiğine ulaşamaması . İnce, Kılıçdaroğlu’nun adaylık kampanyasının henüz tam anlamıyla başlamadığı ve milletvekili listelerine odaklanılan süreçte kararsız muhalif seçmene hitap ederek oy oranını %16’ya kadar çıkarabilmiş. Bu süreçte birçok kamuoyu araştırmacısı ve siyaset bilimci İnce’ye giden oyların seçim yaklaştıkça asıl adresine geri döneceğini ve İnce’nin oylarında keskin bir düşüş olacağını dile getirmişti. Mevcut tablo bu yorumların haklılığını kanıtlıyor. Hem DEVA, Gelecek, Saadet ve Demokrat Parti’nin CHP listelerinden aldığı milletvekili kontenjanının kamuoyunda kayda değer bir sorun yaratmaması hem de Kılıçdaroğlu’nun miting ve kampanya performansının istikrarlı bir şekilde yükselmesi İnce’ye yönelen kararsız muhalif seçmenin Kılıçdaroğlu’na dönmesini sağladı. Millet İttifakı’nın seçim stratejisi de bu seçmen grubunu Kılıçdaroğlu’na yönlendirmek üzerine kurgulandı. 3 ayaklı bir kampanya stratejisi Muhalefete yönelik temelde iki eleştiri ön plana çıkıyor. Birincisi, Millet İttifakı ve Kılıçdaroğlu’nun ülkeyi krizden çıkaracak ve yönetebilecek kabiliyette olmadığı görüşü. İkincisi ise HDP/Yeşil Sol Parti’nin Kılıçdaroğlu’nun adaylığına desteği. Bu eleştirileri bertaraf etmek ve kararsız seçmen grubunu kazanmak için 3 ayaklı bir kampanya süreci yürütülüyor. Ekrem İmamoğlu mitinglerdeki performansıyla Millet İttifakı’nın ihtiyaç duyduğu enerji, dinamizm ve heyecanı yaratıyor. Halkla güçlü iletişimi ve samimi üslubuyla İmamoğlu, Millet İttifakı’nın topluma temas etme konusundaki eksiğini kapatarak “ Seçimi Kazanacağız ” duygusunu muhalif seçmende güçlendiriyor. İmamoğlu'nun 'kazanan siyasetçi' kimliği de muhalefetin ikna gücünü artırıyor. Yıllarca Erdoğan'ın muhalefete karşı psikolojik üstünlük kurmada en büyük kozlarından biri olan kazanan siyasetçi imajı bu seçimde İmamoğlu tarafından güçlü bir şekilde kullanılıyor. 2019'da İstanbul'da kazanılan zaferin bu seçimin ayak sesleri olduğu söylemini istikrarlı bir şekilde dile getiren İmamoğlu, muhalif seçmenin kazanma arzusunu ve kendi güvenini bu sayede sürekli olarak artırıyor. Mansur Yavaş, milliyetçi kimliği ve toplumda güven uyandıran siyaset anlayışıyla iktidarın “terör” argümanlarını boşa çıkarıyor. Kılıçdaroğlu ve İmamoğlu ile katıldığı mitinglerde Yavaş, seçimleri kazanmaları durumunda terörle mücadelenin kesintisiz bir şekilde sürdürüleceğini ve savunma sanayi projelerinin devam edeceğini ısrarla dile getirerek kararsız seçmeni ikna etmeye çalışıyor. Ek olarak, HÜDA-PAR’ın Cumhur İttifakı içinde yarattığı rahatsızlığın bilinciyle burayı iktidarın yumuşak karnı olarak görüyor ve bunun üzerine argüman geliştiriyor. AK Parti’den Bülent Turan ve MHP’den Celal Adan’ın "HÜDA PAR İttifakımıza dahil değildir” açıklamaları da HÜDA PAR’ın ittifak içinde yarattığı rahatsızlığın kamuoyuna ilanı oldu. TCG Anadolu’nun teslim törenine Erdoğan ve Bahçeli’nin yanında ittifak ortağı olarak katılan HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, hem iktidar seçmeni hem de ortakları arasında artan rahatsızlık nedeniyle Akkuyu Nükleer Santrali’nin yakıt töreninde yer almadı. Mansur Yavaş da ittifakın yumuşak karnını hedef alarak Giresun mitinginde "PKK'nın görüşleri belli; Türk bayrağıyla sorunlu, özerklik, federasyon istiyor. HÜDA-Par'da aynı. Beni şikayet etmişler; şeref madalyamdır. HÜDA-PAR'ın başkanına sesleniyorum, senden utanıyorlar da ittifak yapıyoruz diyemiyorlar. Beni mahkemeye vereceğine onlara laf söylesene" sözleriyle HÜDA PAR'a seslendi. Kaynak: T.C. İletişim Başkanlığı Cumhurbaşkanı adayı Kılıçdaroğlu da Zekeriya Yapıcıoğlu'na yönelik "Liderler toplanıyor, HÜDA PAR'ın genel başkanı orada yok. Niye yok? Utanıyor musunuz siz HÜDA PAR'ın genel başkanını kendi yanınıza almaktan? Utanıyorsanız niye listeye koyuyorsunuz? Alıyorsanız 'Evet ben ortağım ve tokalaşıyorum' dersiniz” ifadelerini kullandı. Özetlemek gerekirse, Cumhur İttifakı ve Muharrem İnce’nin Millet İttifakı’na karşı en büyük kozu olarak görülen “terörle ittifak yapma” argümanları Yavaş tarafından boşa çıkarılıyor ve kendisi terörle mücadelenin devamının garantörü olarak görülüyor. Somut problemlere değiniliyor Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu ise bir yandan “ Birleşe birleşe kazanacağız ” sloganıyla toplumsal kutuplaşmayı aşarak yeni ve barışçıl bir toplumsal mutabakat yaratmaya çalışırken diğer yandan somut vaatlerini topluma anlatmaya çalışıyor. Başta Süleyman Soylu olmak üzere iktidarın tüm aktörleri seçim kampanyalarını ekonomik krizin, adaletsizliklerin, depremdeki ihmallerin ve 21 yıllık enkazın üstünü örtmek için kimlik siyaseti ve toplumsal çatışmayı derinleştirmek üzerine kurgulamışken Kılıçdaroğlu somut problemlere değinen kampanyası ve birleştirici söylemleriyle bu stratejiyi boşa çıkarmaya çalışıyor. Gelir adaletsizliği, hukuksuzluklar, açlık ve yoksulluk sınırı, özellikle çocukların beslenme problemleri gibi toplumun her kesimini derinden etkileyen sorunlara Kılıçdaroğlu somut vaatler üreterek değiniyor. İktidarın “TOGG, İHA/SİHA” söylemlerinin karşısına Kılıçdaroğlu “soğanın fiyatı, yatağa aç giren çocuklar, atanamayan üniversite mezunları” gibi temel sorunları çıkarak AK Parti döneminde yoksullaştırılan, hakları yenen ve ötekileştirilen insanlara el uzatıyor. İktidarın toplumdan kopmuş, ülkenin sorunlarını görmezden gelen “savunma sanayi ve TOGG” siyaseti, Kılıçdaroğlu’nun “eşitlik, adalet, refah, hukuk” siyasetiyle yarışıyor. Kıılıçdaroğlu ile Erdoğan arasındaki makası açan da bu farklı söylem ve kampanya stratejileri oluyor. İkinci turda ibre Kılıçdaroğlu'ndan yana TEAM’ın araştırmasında dikkat çeken bir diğer husus İnce ve Oğan’ı destekleyen seçmenlerin ikinci turda kime oy vereceği. Ankete göre Muharrem İnce’yi destekleyin seçmenin %60,4’ü , Sinan Oğan’ı destekleyen seçmenin ise %42,9’u ikinci turda Kemal Kılıçdaroğlu’nu destekleyecek. Seçimi ilk turda kazanma ihtimali de bulunan Kılıçdaroğlu’nun bu tabloya göre ikinci turda seçimi kazanmasına kesin gözüyle bakılıyor. Cumhur İttifakı da tüm seçim stratejisini bu gerçeklik üzerine kurgulamış durumda. Cumhurbaşkanı Erdoğan, %40-45 arasına sıkışan oy oranını ilk turda yükseltemeyeceğini kabullenmiş durumda. Bu nedenle, bir yandan kendi seçmenini konsolide etmeye çalışırken diğer yandan da kararsız genç seçmene hitap ederek onları Kılıçdaroğlu’ndan uzak tutmaya çalışıyor. Seçimleri ikinci tura bırakmak, devletin tüm imkanlarını ve kadrosunu parti örgütü gibi kullanan Erdoğan tarafından kazanmanın tek yolu olarak görülüyor. Toplumsal fay hatları ve tekno-milliyetçilik 21 yıldır iktidarda olan Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu seçimlerde hem gündemi belirleme inisiyatifini hem de seçmene yeni vaatlerde bulunma gücünü kaybetmiş durumda. %60 enflasyon oranını, 30 bin lirayı aşan yoksulluk oranını, hayat pahalılığını, genç işsizliğini ve çöken hukuk sistemini perdelemek iktidarın seçim stratejisinin temelini oluşturuyor. Bunun için de TOGG, TCG Anadolu, İHA/SİHA ve doğalgaz üzerinden yeni bir “Güçlü Türkiye” söylemi yaratılmaya çalışılıyor. Her biri bir devlet projesi olan ve uzun yıllara yayılan bir emeğin ürünü olan bu projeler iktidar tarafından bir seçim malzemesi hâline getirilerek toplumun gerçek sorunları perdelenmeye çalışılıyor. İktidar kalsa da gitse de Deniz Kuvvetleri tarafından kullanılacak olan TCG Anadolu veya üretimi devam edecek olan TOGG, iktidarın seçim otobüsü hâline getirilerek ülkenin dört bir yanında gezdiriliyor. Türkiye Cumhuriyeti protokol listesinde yer alan Ana Muhalefet Partisi lideri, TCG Anadolu’nun teslim törenine davet edilmezken Cumhur İttifakı tam kadro olarak protokolde boy gösteriyor. Öte yandan, yıllardır kendilerini “siyaset üstü” olarak tanımlayan BAYKAR şirketi veya Haluk ve Selçuk Bayraktar , uzun süredir iktidar tarafından dile getirilen “Muhalefet seçimi kazanırsa İHA/SİHA projelerini engelleyecek” söylemini sahiplenerek bunu alenen dile getiriyorlar. İstanbul Havalimanının yapılmasıyla birlikte kullanıma kapatılan, milyonlarca dolarlık pistleri parçalanarak basketbol sahaları veya cami inşa edilen Atatürk Havalimanının Kılıçdaroğlu tarafından havacılık ve uzay çalışmaları merkezi hâline getirileceği vaadi bu tartışmaya yeni bir boyut kazandırdı. Kılıçdaroğlu’nu eleştirerek Atatürk Havalimanının ABD merkezli şirketlere peşkeş çekileceğini iddia eden Haluk Bayraktar, bu tartışmayı devam ettirerek Kılıçdaroğlu’nu samimiyetsizlikle suçladı ve iktidarın söylemlerine destek verdi. Her yıl Ağustos-Eylül ayında düzenlenen Teknofest’in bu yıl seçimlerden hemen önce Nisan ayının sonunda düzenlenmesi de iktidar tarafından bir seçim mitingine dönüştürülerek tekno-milliyetçiliğe yeni bir boyut kazandırıldı. Bugüne kadar alenen görmemiş olsak da Kılıçdaroğlu’nun dış güçler tarafından desteklendiğini iddia eden Erdoğan, Teknofest’te konuşma yapan Azerbaycan Devlet Başkanı İlham Aliyev tarafından açık bir şekilde desteklendi. Buna, Akkuyu Nükleer Santrali’nin yakıt törenine online katılan Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in destek konuşması da eklenince şunu sormadan geçmemek gerekiyor? AB ve ABD dış güç de Azerbaycan ve Rusya değil mi? Özetlemek gerekirse, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Cumhur İttifakı seçimleri kazanabilmek için devlet aygıtının tüm imkanlarını ve iktidarda olmanın ayrıcalıklarını sonuna kadar kullanıyor. Devlet projeleri iktidarın seçim kampanyasına dönüştürülüyor, iktidarda kalabilmek adına dış politika araçsallaştırılıyor, Akkuyu veya Karadeniz doğalgazı gibi henüz testleri tamamlanmamış ve kullanıma hazır olmayan projeler için seçim öncesi apar topar açılış törenleri düzenleniyor. Cumhur İttifakı kampanyasının diğer ayağı da ekonomik kriz veya artan yolsuzluklar nedeniyle AK Parti ve Erdoğan ile gönül bağını kaybetmiş seçmenleri ittifak içinde tutmak. Bunun için iki farklı söylem kullanılıyor. Muhalefet ve Kılıçdaroğlu sistematik bir biçimde “beceriksiz” olarak gösterilirken Erdoğan için “Geçmişte yaptık, yine biz yaparız” söylemi ön plana çıkarılıyor. Milletvekili adayı gösterilen bakanlar da dahil olmak üzere tüm Cumhur İttifakı, seçim kampanyalarını Erdoğan üzerinden yürütüyorlar. Kendileri için değil tartışmasız liderleri Erdoğan için oy istiyorlar. Çünkü kendileri de çok iyi biliyor ki Cumhur İttifakı’nın Erdoğan dışında seçmene vadedebileceği bir şey yok. “Yaparsa yine Erdoğan yapar" söylemine ek olarak toplumun tüm fay hatlarını temelinden kırmaya çalışan bir siyasi söylem kullanılıyor. İstanbul Milletvekili adayı Süleyman Soylu’nun şahsında cisimleşen LGBTİ+’ların şeytanlaştırılması stratejisi, Millet İttifakı’nın teröre destek verdiği yalanları veya MHP lideri Bahçeli’nin Kılıçdaroğlu’nun Alevi kimliğini hedef alan söylemleri seçimleri dost ile düşman, Müslüman ile kafir, vatanseverler ile teröristler arasında bir ikileme dönüştürmeye çalışıyor. Bunların karşısında Kılıçdaroğlu’nun itidalli tutumu ve birleştirici söylemleri iktidarın tüm siyasi kampanyasını boşa düşürüyor. Son olarak, hâlâ kararsız olan genç seçmene hitap etme çabası savunma sanayi ve millî teknoloji üzerinden yürütülüyor. Neredeyse tüm hayatını AK Parti iktidarında geçirmiş olan genç seçmenin işe alımlarda liyakatsizlik, hayat pahalılığı, işsizlik ve geleceğe dair ümitsizlikler nedeniyle kendisinden ve Cumhur İttifakı’ndan çok uzak olduğunu bilen Erdoğan ve milletvekili adayı bakanlar, bu kitleye mevcut sorunları perdeleyip savunma sanayi üzerinden ulaşmaya çalışıyor. Zaman da matematik de Kılıçdaroğlu'ndan yana Seçimlere 2 hafta kala Kılıçdaroğlu somut vaatler ve birleştirici söylemiyle Erdoğan aleyhine farkı açarken Erdoğan ve Cumhur İttifakı son bir gayretle toplumdaki tüm fay hatlarını harekete geçirerek kendi seçmenini bir arada tutmaya çabalıyor. Muharrem İnce’nin muhalefeti hedef alan söylemleri ve somut vaatlerden uzak seçim kampanyası kararsız seçmeni büyük oranda Kılıçdaroğlu’na yönlendirerek seçimlerin ilk turda bitme ihtimalini güçlendiriyor. 2019 seçimlerinde olduğu gibi muhalefet, millî beka siyasetini ve iktidarın bunun etrafında geliştirdiği argümanları göz ardı ederek toplumun sorunlarına değiniyor ve bunlara somut çözümler öneriyor. İktidar kanadının 'soğan fiyatlarıyla' dalga geçip savunma sanayi/millî bağımsızlık vurgusu yapması Cumhur İttifakı'nın halktan kopmuş olduğu algısını kararsız seçmende güçlendirirken muhalefete yönelik 'sorunları ancak bunlar çözebilir' algısını da güçlendiriyor. Bir önceki yazımda da söylediğim gibi zaman da matematik de Kılıçdaroğlu’ndan yana.

Toplumsal fay hatları ve tekno-milliyetçilik

Mayıs 4, 2023

·

Makale

İş dünyası seçimlere nasıl bakıyor?

Hafta sonu gerçekleşen Uludağ Ekonomi Zirvesi'nde geçirdiğimiz üç günde birçok alanında uzman olan kişiyle bir araya geldik. Zirveye katılanların büyük çoğunluğu 14 Mayıs'ta gerçekleşecek seçimleri son derece önemli görüyordu. İş dünyasından ve medyadan görüştüğümüz birçok kişi, seçimin gelecek sürece ilişkin önemli sonuçlar doğuracağını savundu. Not: Yazıda yer alan kişilerin isimleri ve şirketleri tarafların talepleri doğrultusunda gizlenmiştir. Görüştüklerimiz neler diyor? İş dünyasındaki birçok kişi seçimlerin ekonominin gidişatını doğrudan etkileyeceğini vurguluyor. Özellikle Türkiye'deki güven ortamının yeniden yaratılması ve yatırımcının yeniden ülkeye gelmesini sağlamak için seçimi muhalefetin kazanmasının mühim olduğunu vurguluyor; ancak buna rağmen birçok kişi seçimde kime oy vereceğini paylaşmıyor. Yıllardır yatırım sektöründe çalışan bir kişi, seçimlere ilişkin sorduğumuz soruya "Ülkede yabancı yatırımcı neredeyse hiç kalmadı. Orta Doğu dışında, Batı'dan herhangi bir yatırımcıyı çekemiyoruz. Bu nedenle seçimlerin sonucu son derece önemli. Ülkeye yabancı yatırımcının yeniden gelmesi gerek, sıcak para akışının yeniden sağlanması gerek." ifadelerini kullanıyor. Bankacılık sektöründe çalışan isimlerden biri ise "Seçimin en en önemli konularından biri, kuşkusuz, ekonomi. Ekonomi politikalarının şekillenmesi açısından, vatandaşın yeniden bankalara güvenmesini sağlamak için yeni politikalara ihtiyaç var. Ciddi anlamda bir yastık altı birikim söz konusu, bu gidişatın değişmesi için seçimin tamamlanması gerekiyor." diyor. Zirveye katılan bir kişi de "Seçimi muhalefetin alacağı bir gerçek. Son yıllardaki ekonomi politikaları şu anki mevcut iktidarın sonunu getiren yegane neden. Çok büyük bir sürpriz olmazsa Kılıçdaroğlu'nun kazanacağı belli." diye konuşuyor. Görüştüğümüz bir girişimci, bulunduğu bölgenin aslında hükümeti destekleyen yegane illerden biri olduğunu; ancak bu kentte bile ciddi bir değişim görüldüğünü anlatıyor. "Bu kent aslında Türkiye'nin bir özeti, böyle yaklaştığımda ülke genelinde de aynı durumun yaşanacağını öngörüyorum" diyor. Zirvede görüştüğümüz kişilerin çoğunluğu bir iktidar değişimi beklediklerini vurguluyor. Bu değişimin ise ikinci turda gerçekleşeceğini savunuyor. İki duruma da hazırlar Öte yandan zirveye katılan farklı sektörlerden birçok kişi, hem kişisel olarak hem de iş yerlerinde iki duruma da hazırlıklı olduklarını vurguluyor. Özellikle iş yerlerinin "apolitik" bir duruş sergilediğini vurgulayan bazı kişiler, seçim sonucuna göre aynı pozisyonla devam edeceklerinden bahsediyor. Yatırım sektörü çalışanı "Her sektörün siyasete bu kadar kanalize olmuş olması da yanlış. Bu ilerleyişin de bitmesi gerekiyor" diyor. Zirvede Seçim 2023 paneli Zirvede öne çıkan panellerden biri de Gazeteci Murat Yetkin'in moderatörlüğünü yaptığı, Konda Yönetim Kurulu Üyesi Bekir Ağırdır'ın ve Avrupa Siyasi Danışmanlar Derneği Başkanı, Siyasal İletişim Danışmanı Gülfem Saydan Sanver'in konuşmacı olarak yer aldığı Seçim 2023 paneli oldu. Panelde Bekir Ağırdır ülke nüfusunun %40'a yakınının gelirinin giderinden eksik bir hayata mahkum olduğunu belirterek, "Yukarıda siyasi bir zemin var. Bu siyasi zemin ile gerçek hayat atasında kocaman bir yarık oluştu. Siyasi aktörlerin bu gerçekliğe nasıl cevap buldukları konusunda toplumda uyandırdıkları güven ile alakalı. Şu an öyle açık ara bir yarış yok. At başı bir yarış var burun farkı ile muhalefet önde" değerlendirmesinde bulundu. Ağırdır açık ara bir fark olmamasının nedeninin muhalefet olduğunu vurguladı. Ağırdır bu durumu şöyle açıkladı: "İnsanları her hangi bir liderle ilişkilerinde güven oluşur. Şu an o güven düşük. Bunun iki unsuru var. Birincisi duygusal olarak markaya ya da kişiye öncesinde oluşan bir duygusal ilişki, ikincisi de maharet meselesi. Yani bu insan bu ülkeyi yönetir mi diye becerinize güven. Muhalefetin her ikisinde de sorunu var. Bunu aşması gerekiyordu." Diğer cumhurbaşkanı adaylarının alacağı oy oranının burada önemli bir belirleyici olduğunu dile getiren Ağırdır, "Sinan Oğan ve Muharrem İnce'nin alacağı toplam oy oranı %6 altında kalırsa birinci turda biter." dedi. Seçmenin oy davranışını da yorumlayan Ağırdır, şunları söyledi: "Muhalefet farklı hikayeyi üretse idi çok daha farklı bir coşkuyu yaşayacaktır. Bu seçimde seçmen umuttan daha çok korkulara oy verecek, daha az tehlikeliye oy. Gidişatın ne olduğunu, böylesine merkezileşmenin ne olduğunu herkes deneyimledi. Sorunumuz burada bu ülkenin okumuş yazmışların ve siyasilerin bu ülkenin insanına güvenmiyor olması. bu nedenle gerçek ihtiyacının ne olduğunu anlayamadıkları için emekli promosyonu ile seçim kazanacaklarını sanıyorlar. Onun için herkes cehennemin kapılarını kapatmak için oy kullanacak" Seçimi yeni dönemin "başlangıç fişeği" olarak değerlendiren Ağırdır "Bu seçim dünyada bir günlük bir haber olmayacak. Bir ay tartışılacak bir seçim bu." dedi. Gülfem Saydan Sanver ise, "Seçimi sıfırdan başlatmıyoruz. Her partinin belirli bölgelerde belirli oyları var. Karadeniz’de %70 oyu vardı AK Parti’nin bize oylar %30-%40 azaldı düştü deniyor; ama hâlâ %40 oyu var. AK Parti’nin dayandığı taban seçmen grubu var ve onlar da şu an farkı sorunlar ile karşı karşıya. En büyük sorun ekonomi sorunu." dedi. "Muhalefetin eli daha kuvvetli." diyen Sanver, " Evet dünyanın her yerinde en temel motivasyon ekonomidir. Ekonominin bu kadar kötü olduğu ülkede iktidarın eli kötü. Sağ muhafazakar seçmen korkular ile daha fazla beslenir. Popilüst liderler de bunu kullanır. Muhalefetin yaratması gereken ise kızgınlık duygusu. Ekonomi ile ilgili seçmende korku yaratırsanız işinize yaramaz. Biz şu an bunu tam olarak göremiyoruz. Farkı yapılanmalar, temel kutuplaşma noktalarımız var. AK Parti bunu başarı ile kullandı" diye konuştu.

İş dünyası seçimlere nasıl bakıyor?

Mayıs 4, 2023

·

Makale

Dünya Basın Özgürlüğü Günü: Türkiye "Vahim" kategorisine düştü

Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) örgütü, 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü kapsamında 2023 Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi'ni yayımladı, rapora göre Türkiye 180 ülke içinde 165'inci sırada yer aldı. Bununla birlikte, Türkiye Gazeteciler Sendikası'nın (TGS) hazırladığı 2022-2023 Basın Özgürlüğü Raporu'na göre; 3 Mayıs itibarıyla son bir yılda 32 gazeteci tutuklandı, 47 gazeteci ise hâlâ cezaevinde. 16 sıra geriledi: RSF'in her yıl 3 Mayıs'ta yayımladığı Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi'nde Türkiye, geçen yıla göre 16 sıra geriledi. RSF Türkiye temsilcisi Erol Önderoğlu, bu durumu, "Gazetecilere yönelik keyfi davalar, toplu tutuklamalar, internet yasakları, caydırmaya dönük RTÜK cezaları, ayrımcı basın kartı ve ilan hamleleri, habercilere karşı suçlarda cezasızlık gibi süregelen ihlallerden sonra gazeteciliğin içinde bulunduğu siyasi kutuplaşma kaynaklı tehditkâr, sosyal iklim sıralamada Türkiye’yi daha da geriletmiş oldu" olarak değerlendirdi. "Vahim" kategorisi: Ülkelerin basın özgürlüğü durumunu kategorilere ayıran RSF raporuna göre Türkiye, bu sene "sorunlu" kategoriden "vahim" kategorisine geçti. Önderoğlu, Türkiye'nin bu sıralamayla ilk defa vahim kategorideki ülkeler arasına katılmış olduğunu söyledi. Geniş açı: Raporun değerlendirdiği 180 ülkenin durumuna bakıldığında ise basın özgürlüğü; 31 ülkede "vahim", 42 ülkede "zor", 55 ülkede "sorunlu", 52 ülkede ise "iyi" veya "tatmin edici". Başka bir deyişle, basın özgürlüğü her 10 ülkeden 7'sinde "kötü", 3'ünde ise "tatmin edici". Listenin ilk üç sırasında Norveç, İrlanda ve Danimarka; son üç sırasında ise Kuzey Kore, Çin ve Vietnam var. Bu yılki raporda 16 sıra gerileyen Türkiye'nin önünde 164'üncü sırada da Rusya yer alıyor. RSF Dahası: RSF, Türkiye'de ulusal medyanın %90'ının hükümet kontrolünde olduğunu ve 14 Mayıs seçimleri öncesi gazetecilere yönelik baskının arttığına dair dikkat çekti. RSF Türkiye temsilcisi Önderoğlu, Türkiye'nin rapora yansıyan durumunu: "Gazetecilere yönelik keyfi davalar, toplu tutuklamalar, internet yasakları, caydırmaya dönük RTÜK cezaları, ayrımcı basın kartı ve ilan hamleleri, habercilere karşı suçlarda cezasızlık gibi süregelen ihlallerden sonra gazeteciliğin içinde bulunduğu siyasi kutuplaşma kaynaklı tehditkar, sosyal iklim sıralamada Türkiye’yi daha da geriletmiş oldu" sözleriyle anlattı. Bir adım geriden: Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi'nin ilk kez yayımlandığı 2002 yılında Türkiye 100'üncü sıradaydı; 2005 yılında 98'inci sıraya yükselmişti, 2010 yılında 138'inci sıraya, 2020'de ise 154'üncü sıraya gerilemişti. RSF, "Bu gerilemede haberciliğe dönük yoğun ve çeşitli baskılar etkili oldu" diyor. Türkiye Gazeteciler Sendikası'nın raporunda ise 3 Mayıs itibarıyla 47 gazetecinin "gazetecilik faaliyetleri" nedeniyle cezaevinde bulunduğu bildirildi. Tutuklu gazetecilerin yüzde 80’i ise "Silahlı Örgüt Üyeliği Suçu" ile suçlanıyor. Raporda başka neler yer alıyor? 97 gazeteci gözaltına alındı. Gazeteciler gözaltında toplamda 1087 saat kaldı. 96 gazeteci fiziksel saldırıya uğradı. 4 bin 148 habere ve 46 haber sitesine erişimin engellenmesine karar verildi. RTÜK’ten 58 ayrı idari para cezası kararı çıktı. Toplamda 13.703.913,56 TL idari para cezası kesildi. 33 defa yayın durdurma cezası verildi. Bununla birlikte: RSF raporu da, Türkiye'de zemin kazanan ve muhalif görüşleri baltalamaya çalışan otoriterliğin yanı sıra, insanların son beş yılda ülkedeki gelişmeleri öğrenmek için eleştirel veya bağımsız medya kuruluşlarına yöneldiğinin altını çizdi. RSF'in sıraladığı bu kuruluşların arasında Fox TV, Halk TV, Tele1, Sözcü, BBC Türkçe, VOA Türkçe ve Deutsche Welle Türkçe yer alıyor.

Dünya Basın Özgürlüğü Günü: Türkiye "Vahim" kategorisine düştü

Mayıs 3, 2023

·

Makale

Ankara üçüncü bölge: 2018 sonuçları, öne çıkan adaylar

Ankara üçüncü bölge; Ayaş, Beypazarı, Etimesgut, Nallıhan, Sincan ve Yenimahalle ilçelerini kapsıyor. 14 Mayıs seçiminde 12 milletvekili bu bölgeden seçilecek. 2018 genel seçiminde AK Parti %41, CHP %23.86, MHP %14.07, İYİ Parti %13.42, HDP %5.67 ve Saadet Partisi %1.6 oy almıştı. Meclise AK Parti’den 5, CHP’den 3, MHP ve İYİ Parti’den 2’şer milletvekili seçildi. Seçimde Cumhur İttifakı %55.07 oy alırken Millet İttifakı %38.89 oy almıştı. Bütün ilçelerde AK Parti birinci parti olmuştu. 14 Mayıs seçiminde öne çıkan adaylar: AK Parti Listenin ilk sırasında 2019’den beri Cumhurbaşkanı Yardımcılığı yapan Fuat Oktay yer alıyor. 2012-2016 yılları arasında AFAD Başkanlığı yapmış olan Oktay, 2019’da Silivri açıklarında meydana gelen deprem sonrasında “ Çocuğunuzla, eşinizle, kardeşinizle ilgili tedbirinizi aldınız mı? ” demesi Kahramanmaraş merkezli depremlerde tekrardan gündeme geldi. Kahramanmaraş merkezli depremlerden üç gün sonra, daha enkazda binlerce kişi varken arama kurtarma çalışmalarının neredeyse tamamlandığını söylemesi tepki toplamıştı. Aynı zamanda Oktay, depremde zarar gören Hatay Havalimanını temizleyen Ankara Büyükşehir Belediyesi’ne sert çıkış yapmıştı. Listenin 2'nci sırasında olan Leyla Şahin Usta , 25 ve 26. dönemde AK Parti Konya milletvekili seçildi. AK Parti Genel Merkez İnsan Hakları Başkan Yardımcılığı yapmış olan Usta, Kahramanmaraş merkezli depremlerden Millet İttifakı lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nu sorumlu tutmuştu. Aynı zamanda Usta, depremin etkileri hâlâ tazeyken Twitter hesabından siyasetin zamanı olmadığını söylemesine rağmen Hatay Belediyesi çalışanlarını bölgede olmamakla suçlamış ve Konya Belediyesi ekiplerinin bölgede olduğunu iddia etmişti. Listenin 3'üncü sırasında yer alan Ömer İleri , AK Parti Genel Başkan Yardımcılığı yapıyor. Demokrat Partili Tevfik İleri’nin torunu olan İleri, Enka İnşaat Yönetim Kurulu’nda görev yaptı. Listenin bir diğer dikkat çeken adayı 4'üncü sırada yer alan Asuman Erdoğan . Eşi Fatih Erdoğan’ın sahip olduğu Pasifik Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı A.Ş.’nin, Emlak Konut’tan aldığı üç arazi ile AK Partili Eyüp Belediyesinden aldığı iki araziden 22 milyar lira kazanacağı bu yıl ocak ayında ortaya çıkmıştı. Erdoğan’ın şirketi, 2021’de İstanbul Beşiktaş’ta bulunan altı adet lojman binasını Emlak Konut’tan 2 milyar 650 milyon lira karşılığında almıştı ve planlanan projeden maliyetler haricinde 8 milyar 85 milyon lira kazanması bekleniyor. Şirketin AK Partili Eyüpsultan Belediyesi'nden Aralık 2021'de tüm itirazlara rağmen 1 milyar 774 milyon liraya aldığı 78 bin metrekarelik iki arazinin değeri ise 3 milyar 615 milyon lira arttı. Ağustos 2022'de sağanak yağış ve fırtınaya ilişkin günler öncesinden uyarı yapılmasına rağmen Erdoğan’ın şirketine ait olan Merkez Ankara Projesi şantiyesinde çalışan işçiler, sahaya çıkarılmıştı. Kolon kalıbının devrilmesi sonucu Hacettepe Üniversitesi öğrencisi stajyer Taha Öztürk yaşamını yitirmiş; ODTÜ mimarlık öğrencisi Ege Kıratlı ve inşaat mühendisliği öğrencisi Emre Çetin ise ağır yaralanmıştı. Listenin 5'inci sırasında AK Parti Genel Merkez Ekonomi İşleri Başkanı Yardımcısı Ahmet Fethan Baykoç yer alırken milletvekilliği için görevinden istifa eden Remzi Albasan 6'ncı sırada yer alıyor. 2016 darbe girişiminden üç gün sonra Hulusi Akar tarafından Genelkurmay Başkanı Özel Kalem Müdürü yapılan Albasan kurmaylık yapmadan tuğgeneralliğe terfi edilmişti. CHP 2005 yılından beri CHP Parti Meclisi'nde yer alan Tekin Bingöl listenin ilk sırasında yer alıyor. Bingöl, 2014’ten beri CHP’de Örgütlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı görevini yapıyor. Listenin 2'nci sırasında yer alan Umut Akdoğan , CHP Gençlik Kolları'nda başladığı siyasî kariyerini parti meclis üyeliğinde devam ettiriyor. Listenin 3'üncü sırasında CHP ile ortak listeden giren Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı Mesut Doğan yer alıyor. CHP Parti Meclis Üyesi Aylin Yaman , listenin 4'üncü sırasında yer alıyor. Yaman, CHP Covid-19 Danışma Kurulu ve İnsan Hakları Çalışma Grubu üyesi, sağlık ve yaşlanan nüfus politikaları ile ilgileniyor. Listenin 5'inci sırasında Ahmet Ersen Özsoy , 6'ncı sırada ise Mehmet Akyürek yer alıyor. Listenin 7'nci sırasında ise Madımak katliamından sağ kurtulan Mehtap Yücel bulunuyor. İYİ Parti Listenin ilk sırasında Ankara Büyükşehir Belediyesi ASKİ Spor Kulübü Başkanı Yüksel Arslan yer alıyor. Listenin 2'nci sırasında ise İYİ Parti Sözcüsü ve İYİ Parti Genel Başkan Başdanışmanı Kürşad Zorlu bulunuyor. Gençlik Kolları Ankara İl Başkanı Fatih Koca 3'üncü sırada, Genel İdare Kurulu Üyesi Sevin Çağlayan 4'üncü sırada yer alıyor. Listenin 5'inci sırasında Genel İdare Kurulu üyesi Tamer Kayaalp yer alıyor. Kayaalp, eşini öldürdükten sonra intihar eden Alperen Ocakları eski Genel Başkanı Serkan Tüzün’ü “ Mekanın cennet olsun kardeşim ” diyerek sosyal medya hesabından anmıştı. MHP Listenin ilk sırasında yer alan Yaşar Yıldırım , MHP Genel Başkan Yardımcılığı yapıyor. Listenin 2'nci sırasında MHP İdare Amirliği ve Güvenlik Koordinasyon Kurulu Başkanı Erkan Haberal yer alıyor. 2020’de eski Bayındırlık ve İskan Bakanı Zeki Ergezen’in cenaze namazı öncesi; Haberal’ın özel makam aracı trafik polisi ve özel güvenlik görevlileri tarafından araç girişinin yasak olduğu bölgeye alınmayınca Haberal’ın şoförü, güvenlik görevlisinin üstüne arabayı sürmüştü. Listenin 3'üncü sırasında MHP MYK üyesi olan Seçkin Odabaşı bulunuyor. 2019’da MHP’den Afyonkarahisar Belediye Başkan adayı olan Fatih Çetinkaya 4'üncü sırada yer alıyor. Yeşil Sol Parti Listenin ilk sırasında 2015’te gerçekleşen Suruç katliamında eşini ve oğlunu kaybeden Metin Kılıç yer alıyor. Daha öncesinde Bursa’dan HDP milletvekili olan Kılıç, 2015’te Kafkas Dernekleri Federasyonu Genel Başkan Yardımcılığından milletvekili olabilmek için istifa etmişti. Listenin 2'nci sırasında Alişan Şahin yer alırken YSP ile ortak listeden giren EMEK Partisi milletvekili adayı Özlem Boyraz Özel 3'üncü sırada bulunuyor. Listede bulunan diğer adaylar ise İsmet İlkutlu, Hüseyin Özkan ve Hacer Kelleci Kaplan. TİP Listenin ilk sırasında vergi uzmanı/ danışmanı olan Ozan Bingöl yer alıyor. 2'nci sırada aday gösterilen Misket Elif Çongur ise AK Parti Grup Başkanvekili Bülent Turan’a hakaret ettiği gerekçesiyle gözaltına alınıp serbest bırakılmıştı. Listenin 3'üncü sırasında Ankara Barosu Hayvan Hakları Merkezi Başkanı Tuğba Gürsoy, 4'üncü sırasında yazar Hediye Gülşen Karakadıoğlu bulunuyor.

Ankara üçüncü bölge: 2018 sonuçları, öne çıkan adaylar

Mayıs 3, 2023

·

Makale

Ankara ikinci bölge: 2018 sonuçları, öne çıkan adaylar

Ankara 2'nci bölge Akyurt, Altındağ, Çamlıdere, Çubuk, Güdül, Kahramankazan, Kalecik, Keçiören, Kızılcahamam ve Pursuklar ilçelerini kapsıyor. 14 Mayıs seçiminde 11 milletvekili bu bölgeden seçilecek. Bölgede 2018 genel seçiminde AK Parti %51.08, CHP %17.5, MHP %14.99, İYİ Parti %10.48, HDP %4.07 ve Saadet Partisi %1.54 oy almıştı. Seçimde Cumhur İttifakı %66.07, Millet İttifakı %29.53 oranında destek görmüştü. Bütün ilçelerde AK Parti birinci parti olmuştu. 2018'de TBMM'ye AK Parti’den 6, CHP ve MHP’den ikişer, İYİ Parti’den 1 milletvekili seçilmişti. 14 Mayıs seçiminde öne çıkan adaylar: AK Parti Listenin ilk sırasında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Bilgin yer alıyor. En düşük öğretmen ve emekli maaşının 20 bin liranın üzerinde olduğunu söylemesinin ardından öğretmenler, bakanlık binasının önünde toplanıp yüksek rütbede olan bir öğretmenin maaşının bile 13 bin lira olduğunu söyleyerek Bilgin’i protesto etmişlerdi. Bilgin, 27 Nisan’da katıldığı Habertürk’ün Kübra Par’la Açık ve Net programında EYT uygulamasından bahsederken çalışanlar için kullandığı üsluptan dolayı tepki toplamıştı. 2'nci sırada aday gösterilen Lütfiye Selva Çam , KADEM Ankara Temsilciliği’nin Kurucu Başkanlığı ve 2015-2021 yılları arasında AK Parti Genel Merkez Kadın Kolları Başkanlığı yapmıştır. Çam aynı zamanda MİT ile yakınlığıyla bilinen ve Hakan Fidan’ın da başkanlığını yürüttüğü Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı’nın (TİKA) Başkanı Serdar Çam ile evli. Listenin 3'üncü sırasında AK Parti Gençlik Kolları MKYK kurucu üyeliği ve 64 ve 65. hükümette Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yardımcılığı yapmış Orhan Yengin yer alıyor. Listenin 4'üncü sırasında yer alan Zeynep Yıldız ise AK Parti Merkez Disiplin Kurulu üyeliği yapıyor. Listenin 5'inci sırasında eski Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’in oğlu Osman Gökçek yer alıyor. 2009’da AK Parti’den Çankaya Belediye Başkanı aday adayı olan Gökçek, 2015 milletvekili genel seçimlerinde AK Parti aday adayı olmuş ama aday gösterilmemişti. Siyasî hayatına AK Parti Mamak İlçe Gençlik Kolları Yönetim Kurulu Üyesi olarak başlayan Kurtcan Çelebi , listenin 6'ncı sırasında yer alıyor. Çelebi, 2014 Cumhurbaşkanlığı Seçimlerinde Gençlikten Sorumlu Seçim ve Koordinasyon Merkezi Başkanlığı görevine getirilmiş ve AK Parti Ankara İl Gençlik Kolları Başkanı olarak görevlendirilmişti. CHP Listenin ilk sırasında 2014’te Keçiören Belediye Başkan adayı olan Dr. Murat Emir yer alıyor. Emir, 2020’de Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın Çin aşısının DMO’dan doğrudan alınacağının söylemesinin üzerine aşının bir firma aracılığıyla geleceğini iddia etmişti. İddianın üstünden geçen 20 günün ardından TRT muhabirinin çektiği fotoğrafın paylaşılmasıyla aşının Keymen İlaç firmasıyla geldiği doğrulanmıştı. Aynı zamanda Emir, pandemi döneminde gerçek vaka sayısını belgeleyerek kamuya açıklamıştı. CHP ile ortak listeden giren DEVA Partisi’nin Seçim İşlerinden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü İdris Şahin , listenin 2'nci sırasında yer alıyor. AK Parti milletvekiliyken Şahin, 2013’teki Gezi direnişinde yapılan palalı saldırıyı “ esnafın hukuk çerçevesindeki eylemi ” olarak nitelendirmiş ve muhalefetten vatandaşı tahrik etmesinden dolayı sert tepki almıştı. Listenin 3'üncü sırasında yer alan Semra Dinçer , 2007’den beri Keçiören ilçe örgütünde aktif rol oynamış ve 2015 genel seçimlerinde CHP’den milletvekili seçilmişti. Listenin 4'üncü sırasında yer alan Millî tekvandocu İrem Yaman yer alıyor. Avrupa ve dünya şampiyonlukları bulunan ve 1995 doğumlu olan Yaman, ittifak çerçevesinde gösterilmiş İYİ Parti adaylarından. Bir diğer İYİ Parti tarafından CHP listesinde aday olarak gösterilen isim, listenin 5'inci sırasında yer alan Orkun Kamber . Listenin 7'nci sırasında yer alan Erdal Kiziroğlu , Türkiye Üstün Zekâlılar ve Üstün Yetenekliler Eğitim Sağlık Vakfı (TÜZYEKSAV) Başkanlığı yapıyor. İYİ Parti Listenin ilk sırasında Ankara Büyükşehir Belediye Meclisi İYİ Parti Grup Başkanvekili Adnan Beker yer alıyor. 2018’de Beker, oğlu hakkında yazı yazdığı için Gazeteci Erdem Atay’ı tehdit etmişti. Listenin 2'nci sırasında 2002-2005 yılları arasında Türk Hukuk Enstitüsü Başkanlığı yapmış Sedat Aksakallı yer alıyor. İYİ Parti Ankara İl Başkanlığı ve Genel Sekreter Yardımcılığı yapmış Uğurhan Ferudun Berat Tiryaki üçüncü sırada yer alırken İYİ Parti Orta Doğu Politikaları Başkanı Erdoğan Yıldırım 7'nci sırada yer alıyor. MHP Listenin ilk sırasında Yerel Yönetimlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Sadir Durmaz yer alıyor. 24 ve 25. dönemlerde Yozgat’tan MHP milletvekili olarak seçilen Durmaz, Tarım Kredi Kooperatifleri Genel Müdürlüğü, Güven Sigorta Yönetim Kurulu Başkanlığı ve Gübretaş Yönetim Kurulu Başkanlığı yaptı. Listenin 2'nci sırasında yer alan Özgür Bayraktar , 2018-2022 yılları arasında Ankara Sanayi Odası Yönetim Kurulu Üyeliği ve 2022’de aynı kurumun başkanlığını yaptı. Bayraktar, Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı Genel Başkan Yardımcılığı ve MHP Sivil Toplum Kuruluşları Komisyon Başkanlığı yaptı. 3'üncü sırada yer alan MHP Genel Başkan Başdanışmanı Nevin Taşlıçay , MHP’nin Kadın- Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu üyesidir. Bir diğer MHP Genel Başkan Başdanışmanı olan ve 4'üncü sırada yer alan Ahmet Selim Yurdakul ise mecliste Sağlık, Aile, Çalışma ve sosyal İşler Komisyonu üyesidir. Listenin 5'inci sırasında yer alan Siyasî Etik Kurulu Başkanı Dr. Cengiz Şahin ; Deprem Felaketini İnceleme, Değerlendirme ve İzleme Kurulu’nun başkanlığına getirildi. Yeşil Sol Parti İnsan Hakları Derneği yöneticilerinden İhsan Seylan listenin ilk sırasında yer alırken gazeteci, yazar ve sosyolog Gülten Kahraman listenin ikinci sırasında bulunuyor. Listede bulunan diğer adaylar ise Evren Çelik, Sima Ari ve Hüseyin Gevher. TİP Listenin ilk sırasında Tekel Bayileri Platform Başkanı Özgür Aybaş yer alıyor. 2021’de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın pandemi nedeniyle tam kapanmaya gidilmesine karar vermesi ve alkol satışına da yasak getirmesi üzerine Aybaş, kararın özel yaşama ideolojik bir müdahale olduğunu söyleyerek tepki göstermişti. Listenin 2'nci sırasında Eşitlik İçin Kadın Platformu’nda (EŞİK) çalışmalar yürütmüş olan avukat Yelda Koçak Urfa yer alıyor. Listenin üçüncü sırasında ise moto kurye olan Bektaş Rıza Hanedan yer alıyor.

Ankara ikinci bölge: 2018 sonuçları, öne çıkan adaylar

Mayıs 3, 2023

·

Makale

2023 seçimleri: Deprem bölgesinde nasıl bakılıyor?

6 Şubat'ta meydana gelen Kahramanmaraş merkezli depremlerden 11 il etkilenmiş, bölgede enkaz kaldırma ve yeniden inşa çalışmalarına başlandığı belirtilmişti. Geçtiğimiz hafta Aposto ekibi olarak deprem bölgesini ziyaret etmiş, ziyaretimizde hem bölge halkını dinlemiş, bölgeyi gözlemlemiş hem de son durumu sizlere aktarmıştık. Bu yazıda da deprem bölgesinde görüştüğümüz vatandaşların 14 Mayıs'ta gerçekleşecek seçimlere ilişkin görüşlerinden bahsedeceğiz. Gaziantep halkıyla yaptığımız görüşmeler üzerinden deprem bölgesindeki seçim algısına ilişkin genel bir değerlendirme yapacağız. Editörün önerisi: Deprem bölgesine ilişkin izlenimlerin ve bölge halkının değerlendirmelerin yer aldığı yazı serimize buradan ulaşabilirsiniz. Deprem bölgesi genelinde " araf "ta bir hayat söz konusu. Bugünü ve şimdiyi olağanca normalliğiyle yaşayan insanlar, yarın için ise bir plan yapmıyor. Bu nedenle seçim de genel olarak gündemde değil; ancak seçime ilişkin görüşlerini sorduğumuzda birçok kişi düşüncelerini paylaşıyor. Bu ülke genelinde olduğu gibi "günlük konuşmaların" içinde yer alan bir konu başlığı hâline gelmiş. "Asrın felaketi" olarak adlandırılan depremin ardından bölge halkı hâlâ "normaline" dönmeye çalışıyor. Bu kapsamda halkın önünde iki seçenek bulunuyor: 20 yıldır devam eden düzeni tercih etmek ya da hiç bilmedikleri ve görmedikleri bir yönetime güvenmek. Bu iki tercih arasında büyük çoğunluğun ilk seçeneğe yöneldiğini söylemek mümkün. Ancak birçok kişi bunu dillendirmeden veya dillendirdiğinde ise "gerekçelendirerek" yapmayı tercih ediyor. Gaziantep'in Nurdağı ilçesinde konuştuğumuz Mustafa isimli depremzede seçime ilişkin fikirlerini sorduğumuzda öncelikle bölge halkının düşüncelerini paylaşıyor: “Buradaki halk yine Erdoğan’a verecek. Kolay kolay fikir değişmez. Vaatleri var, giderse öbürleri gelirse bu vaatler yapılmaz düşüncesi var” Seçimde yeniden Cumhurbaşkanı Erdoğan'a oy verileceği düşüncesini "vaatleri var, biliyoruz ki bir şeyler yapacak" diye açıklayan Mustafa, kendi görüşünü sorduğumuzda ise uzun bir süre cevap vermiyor. Hükümete oy vermek istemediğini belirten Mustafa, başka bir alternatif aradığını, bu alternatife de bulduğunu; ancak hâlâ düşündüğünü söylüyor. Alternatifin kim olduğunu sorduğumuzda "Muharrem İnce" cevabını veriyorsa da "Ama onun da hükümetin vaat ettiği şekilde bu bölgeyi yeniden inşa edebileceğini düşünmüyorum" diyor. Mustafa, bölgede gözlemlediğimiz iki taraftan birinin özeti. Deprem bölgesinde konuştuğumuz birçok kişi ya "devam" diyor ya da Kılıçdaroğlu dışındaki seçeneklerle "tamam" diyor. Geniş açı: Seçim sürecinde birçok siyasi uzmanın ve siyaset yazarının bahsettiği " iktidar destekçisi olan vatandaşların çekindiğ i" ifadesi deprem bölgesinde de mevcut. Öyle ki iktidarı desteklediğini söyleyen birçok kişi, uzun diyalogların ardından fikrini paylaşıyor. Nurdağı'nda görüştüğümüz bir grup ise deprem sürecinde hükümetin ve yerel yönetimin çalışmalarından memnuniyet duyduklarını belirtiyor. Herhangi bir eksikleri olmadığını, yeterli yardımı aldıklarını ifade eden grup, seçime ilişkin herhangi bir öngörüde bulunmuyor. Editörün notu: Nurdağı, Gaziantep'te depremden en çok etkilenen bölgelerden biri. Buradaki günlük akış birçok yerden farklı durumda. Özellikle konteyner kentlerde yaşam tamamen kamunun yönetiminde; polis, sağlık çalışanları ve Kızılay görevlileri gibi pek çok kurumdan görevli sahada bulunuyor. Temel ihtiyaçların giderilmesi ve depremzedelere yönelik yardımların öne çıktığı konteyner kentlerde bu nedenle seçim neredeyse hiç konuşulmuyor. Gaziantep merkezde ise yaşam normalde dönmüş durumda, diğer ilçelerden farklı olarak merkezde günlük akışta gündem “deprem” değil, “seçim”. Gaziantep’te yaşayan bir vatandaş ile sohbet ettiğimizde seçime ve yerel yönetime ilişkin şu ifadeleri kullanıyor: “Fatma Şahin hâlâ kendisini bakan gibi görüyor. Hatta ‘Başkanım’ değil ‘Bakanım’ diyelim istiyor. İyi bir yönetim değil, köşeleri tanıdıkları tutuyor. Rant peşindeler; her ilçede bir müteahhit var, her şeyi onlar yapıyor.” Kendisine seçimde hangi partiye oy vereceğini sorduğumuzda ise vatandaş, hâlâ karar vermediğini, düşündüğünü belirtiyor; birçok kişinin aksine bizim ne düşündüğümüzü ve neden bu görüşte olduğumuzu soruyor. Merkezde ülkenin diğer kentlerinin aksine aktif bir siyasi propaganda görülmemesi de öne çıkıyor; bilboardlar ve birtakım afişler dışında meydanlarda kurulu parti standları veya milletvekillerinin sokak sokak dolaşması gibi etkinlikler söz konusu değil. Her parti kendi özelinde il ve ilçe ofislerinin önlerinde çalışmalar gerçekleştiriyor. Öte yandan Gaziantep'te özellikle Cumhur İttifakı'nın diğer partilere göre daha aktif olduğunu söylemek mümkün. Halkın yerel yönetim ile genel yönetim arasında kurduğu ilişki de " bir " oldukları yönünde. Bu durum da yerel yönetimin çalışmalarının ve yapmadıklarının doğrudan hükümete bağlanması durumunu ortaya çıkarıyor. Bu nedenle hükümete tepkiyle yaklaşanların birçoğu aslında belediyedeki memnuniyetsizliklerini yansıtıyor. Aksi durum da etkili bir memnuniyet doğuruyor. Bununla birlikte deprem bölgesi için önemli olan konulardan biri de seçim güvenliği. İl merkezleri birçok açıdan normale dönmüş olması nedeniyle daha güvenli görünse de özellikle köyler ve depremin izlerini hâlâ taşıyan ilçelerde koordinasyonsuzluk tehlikeli sonuçlara yol açabilir. Bölge halkı bir takım baskılar yaşayabileceği gibi resmî olmayan birtakım işlemler de yapılabilir. Seçim güvenliği konusunda çalışan siyasi partiler, sivil toplum kuruluşları ve kurumların bu konuda ekstra hassasiyet göstermesi son derece önem teşkil ediyor. Bölge halkının siyasi düşünceleri şunu gösteriyor ki, iktidarda kalmaya devam etmek isteyen hükümet bölgedeki inşa çalışmalarına ağırlık vermeli. İktidarı kazanmak isteyen muhalefet ise daha önce hiçbir deneyim kazanmadığı bölgede yönetimi ve yeniden inşayı şu ankinden çok daha uygun şekilde yapabileceğini göstermeli.

2023 seçimleri: Deprem bölgesinde nasıl bakılıyor?

Mayıs 3, 2023

·

Makale

Makarna ve soğan: Yoksulluğun değiş(mey)en hakir temsilleri

Dinmeyen krizler döneminde seçimlere doğru gidiyoruz. Hem iktidar hem de muhalefet kanadının destekçileri 14 Mayıs’ta gerçekleşecek seçimlerin Türkiye’nin en kritik seçimi olduğunu düşünüyor. Söylemler giderek katılaşırken, karşılıklı hamleler, politik stratejiler, bitmek bilmeyen temsiller, reklamlar ve değerlendirmelerle bir çeşit amfitiyatronun ortasında olduğumuzu söylemek mümkün. Çoğu zaman belirli bir miladı işaret eden bu söylemler, sandığa endekslenmiş politik bilince hitap ediyor ve siyaseti uzmanlık gerektiren bir alanda düşünmeye sevk ediyor. Yani çeşitli siyaset “ uzmanlarının ” oluşturduğu ve yine siyaset bilimciler tarafından kamuya tefsir edilen birçok politik strateji ile karşı karşıyayız. AKP iktidarı özelinde bu siyasal stratejilerin (son yıllarda İletişim Başkanlığı desteğiyle daha da profesyonel bir şekilde sürdürülüyor ) 20 yıllık dönüşümünü izlemek mümkün. İlk yıllarındaki özgürlük vaatleriyle ön plana çıkan hükümet sonraki süreçte giderek daha despotik bir anlayışı benimsedi ve iktidarını pekiştirmek için bu yönde zor kullanmaktan çekinmedi. Tüm bunlar çok geniş bir çalışmayla izlenmesi gereken süreçler aslında. Bu noktada başka bir şeye değinmek istiyorum: AK Parti’nin yoksullarla ve yoksunlukla kurduğu ilişkiye. Ama öncelikle yoksulluğun politik ve sosyolojik mahiyetine yönelik kısa bir bakış atmanın faydalı olacağını düşünüyorum. Yoksulluk = İnsani gereksinimlerden yoksunluk Yoksulluk en kaba hâliyle gündelik hayatı idame ettirecek kaynaklardan, gelirden, güvenlikten yani en temel insanı gereksinimlerden yoksun olmayı ifade ediyor. Gündelik hayatın neredeyse bir kriz düzleminde yaşandığı ve sosyal, politik ve psikolojik yetersizliğin hâkim olduğu bir deneyim olarak nitelenebilir. Yoksulluğa dair birçok tanımlama mevcut, ancak yine de yoksulluğu bir çalışma alanından ibaret gören, yoksun olanı nesneleştiren bakışın dışında bir yere bakılması gerekiyor. Bunu yazının sonraki kısmında fazlasıyla başvuracağım, uzun süredir yürüttüğü çalışmalarla ortaya çıkardığı Kayıp Halk kitabında Necmi Erdoğan oldukça güçlü bir şekilde yapıyor. Yoksulları bakışın nesnesi, bir imaj ve dekorun dışına itilmiş bir yerden değil, onları dinleyerek, onların öznelliklerine ve deneyimlerine oldukça sahici bir şekilde yer vererek gerçekleştiriyor. Türkiye’de yoksulluğun siyasi bir mücadele biçiminden ayrılarak, uzman siyasetçiler tarafından apolitize edilmesinin de bir tarihi var. Neoliberal politikalar, yoksulluğu toplumsal eşitsizliğin yapısal bir sonucu olarak değerlendiren siyasi anlayışı görünmezleştirerek, onu yönetilmesi gereken bir sorun olarak görmeye başladı. Türkiye özelinde Turgut Özal iktidarı Fak-Fuk-Fon olarak bilinen sosyal yardım politikasıyla geçici yardımlarla derinleşen yoksulluğu mücadele edilmesi gereken bir şey olmaktan çıkarıp, günü kurtarmaya yönelik bir kriz durumuna sevk etti. Dolayısıyla yoksulların siyasi varlığı, iktidarın ahvaline eşitlendi. Yoksulluğu derinleştiren, nesilden nesile aktaran ve onu neredeyse bir gayya kuyusuna dönüştüren yapısal nedenler de olduğu gibi devam etti. AK Parti iktidarı da bu yöntemi daha da gelişkin formüllerle sürdürdü. AK Parti’nin kitlelerle kurduğu bağda oldukça önemli bir role sahip olan sosyal yardımlar, meşruiyet için gerekli hegemonya kurulmasında önemli bir araç işlevi gördü. Ancak geldiğimiz noktada yoksullukla bu şekilde başa çıkmanın imkânsız ve sürdürülebilir olmadığı ayyuka çıktı. Çeşitli ekonomi politikalarla ucuz iş gücü cehennemine dönüştürülen Türkiye’de ücretli çalışan sayısı son 13 yılda %100’leri görmüş durumda. 2009’da 7,2 milyon ücretli çalışan varken, bu sayı Şubat 2022’de 14,5 milyon’a ulaştı. Bunun da ötesinde kitlesel bir yoksulluktan bahsetmek mümkün. AK Parti’nin benimsediği emek rejimi ve bununla beraber ekonomik kriz yoksullaşmayı çok küçük bir kesim dışında gündelik hayatın bir parçası hâline getirdi. Nitekim Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK), 2022 yılı Türkiye Çocuk Araştırması'nın sonuçlarında bile anneleri tarafından ekmek veya makarna gibi tahıl içeren yiyecekleri her gün tükettiği belirtilen 6 aylık ve büyük yaştaki çocukların oranı %62,4 olarak gösteriliyor. AK Parti'nin yoksulluğa bakışındaki dönüşüm Yine anlatının sahalarına dönecek olursak AK Parti’nin sosyal yardımları muhalif seçmen arasında alaycı ve sinik bir yaklaşımla ele alınıyordu. Özellikle seçim dönemleri ve sonrasında AK Parti seçmenlerine “ makarnacılar ”, “ kömürcüler ” yakıştırması yapılıyordu. Bu bakışa göre siyaset maddi beklentilerden azade, sözde yüksek değerler kümesinin devamlılığına yönelik bir tutum olmalıydı ve yoksullar da bu yüksek değerlere ket vuran fırsatçılardı. Bu retorikle birlikte iktidarla mücadele etmenin sorumluluğu erteleniyor, temsili siyasette yaşanan hayal kırıklığı muhtaç insanların günahları olarak değerlendiriliyordu. İktidar en başından beri kullandığı mazlumluk anlatısına bu tavrı da eklemleyerek, hegemonyasını pekiştiriyordu. Ancak artan kriz ve derinleşen yoksulluk karşısında iktidar kanadı başka bir pozisyonu benimsemek zorunda kaldı. İktidarın özünde bir siyasal stratejinin sonucu olarak yoksula yönelik bakışının ve kurduğu anlatının dönüşümünü Necmi Erdoğan oldukça etkili bir şekilde aktarıyor: “ İslamcılığın kapitalizmle mutlu evliliği ve “tehlikelere” karşı kendinden emin hissetmesi, Hızır kılığına bürünme ihtiyacını bile çoktan unutturmuş ve onun yerini ekonomik kriz karşısında hala “tabağı küçültmeyi” veya “soğan ekmek yemeyi” vazeden pervasız bir arsızlık almıştır. Zaman ipek başörtülü kadınların altın varaklı taht taklitleri ile dolu evlerindeki kuş sütü eksik sofraları görücüye çıkardıkları veya “iman sahiplerinin” “Geçinemiyoruz!” diyen insanlarla alay ettikleri videolar çekme zamanıdır! Dolayısıyla, onun dilindeki yoksulluk acıklı veya gözü yaşlı biçimiyle pornografik olmaktan bile çıkmıştır .” Bu etkili betimlemenin yanında 14 Mayıs’a giden yolda daha farklı çıkışlar görmeye başladık. Gerekirse soğan ekmek yenilmesi gerektiğini söyleyen iktidar kanadı, bir noktadan sonra soğana bile gücü yetmediğini söyleyenleri tiye aldığı bir pozisyon benimsedi. İktidarın tek merkezden yönetilen siyasi stratejisi, soğan talebinde bulunan insanları vizyonsuzlukla suçluyor ve çok büyük hedeflere giden yolda soğana erişememenin bir problem olarak görülmesini neredeyse nankörlükle eşitliyor. Yurtdışında oy kullanan bir vatandaşın Erdoğan dışındaki Cumhurbaşkanı adaylarının üstüne soğan, salatalık gibi sebzeleri koyarak çektiği fotoğrafı iktidara yakın gazeteciler büyük bir coşkuyla paylaşıyor. Daha sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Memur-Sen Konfederasyonu 7. Olağan Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada söz konusu görseli dillendirmesi ile, bunun planlanmış bir seçim stratejisi olduğu şüphe götürmüyor. Senelerce seçmen kitlesi “ makarnacı ”, “ kömürc ü” gibi ifadelerle aşağılanan iktidarın, en temel gıda maddelerine erişime dair şikâyette bulunan halkla ve genel olarak yoksunlukla alay ettiği bir dönüşüme tanık olduk. Temsiller, stratejiler dönüşüyor ancak yoksulluk olduğu gibi duruyor. Hatta daha da derinleşiyor. Yoksulluk, sadece yoksullar dışında çeşitli temsillere sıkıştırılan, siyasetçiler tarafından arada sırada uğranılan ve çoğunlukla sessizliğe mahkûm edilmiş bir dünyayı ifade ediyor. İktidar yoksullara değmeyen, onların ulaşamadığı bir Türkiye’ye dair mega projeler sunarken, yoksullar ise gündelik hayatın krizinde bir gününü daha geçirmeyi umut ediyor. Bütün fırsatlardan, potansiyellerden men edilmekle kalmıyor, iktidarın vizyonuna yetişemediği için alay konusu hâline geliyor. Benzer şekilde yoksullar düşünmesine ve dönüşmesine fırsat vermeyen koşullara bakılmaksızın muhaliflerin hayal kırıklıklarından oluşan dünyasının da günahkârları oluyorlar. Ancak Necmi Erdoğan’ın da dediği gibi yoksullar yalnızca maddi ihtiyaçlar ve güvenlikten değil, iktidarı karşılarına alabilecekleri düşünsel araçlardan da uzun süredir yoksun bırakıldılar. Dolayısıyla önümüzdeki seçim yalnızca bir durak ve bu kitlesel yoksulluk dönemlerinde durağın ne tarafında olduğumuzdan çok sonrasında ne yapacağımız daha belirleyici olacak.

Makarna ve soğan: Yoksulluğun değiş(mey)en hakir temsilleri

Mayıs 3, 2023

·

Makale

Bakanların istifa etmeden milletvekili adayı olabilmesi

Mevcut 16 bakan ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay 14 Mayıs 2023 tarihinde yapılacak Milletvekili genel seçimlerinde Adalet ve Kalkınma Partisi’nden milletvekili adayı oldular. Ancak bu kişiler görevlerinden istifa etmediler. Anayasanın 76. Maddesine göre kamu görevlileri görevlerinden istifa etmedikçe milletvekili adayı olamazlar. 76. Maddenin üçüncü fıkrası şöyledir: “ Hâkimler ve savcılar, yüksek yargı organları mensupları, yükseköğretim kurumlarındaki öğretim elemanları, Yükseköğretim Kurulu üyeleri, kamu kurum ve kuruluşlarının memur statüsündeki görevlileri ile yaptıkları hizmet bakımından işçi niteliği taşımayan diğer kamu görevlileri ve Silahlı Kuvvetler mensupları, görevlerinden çekilmedikçe, aday olamazlar ve milletvekili seçilemezler. ” Benzer şekilde, 2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu'nun "Adaylık için görevden çekilmesi gerekenler" başlıklı 18’inci maddesinde; " Hâkimler ve savcılar, yüksek yargı organları mensupları, yüksek öğretim kurumlarındaki öğretim elemanları, Yükseköğretim Kurulu, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu üyeleri, kamu kurumu ve kuruluşlarının memur statüsündeki görevlileri ile yaptıkları hizmet bakımından işçi niteliği taşımayan diğer kamu görevlileri , aday olmak isteyen belediye başkanları ve subaylar ile astsubaylar, aday olmak isteyen siyasi partilerin il ve ilçe yönetim kurulu başkan ve üyeleri ile belediye meclisi üyeleri, il genel meclisi üyeleri, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ile sendikalar, kamu bankaları ile üst birliklerin ve bunların üst kuruluşlarının ve katıldıkları teşebbüs veya ortaklıkların yönetim ve denetim kurullarında görev alanlar genel ve ara seçimlerin başlangıcından bir ay önce seçimin yenilenmesine karar verilmesi halinde yenileme kararının ilanından başlayarak yedi gün içinde görevlerinden ayrılma isteğinde bulunmadıkça adaylıklarını koyamazlar ve aday gösterilemezler. " hükmü yer almaktadır. Bu hükümlere dayanarak cumhurbaşkanı yardımcısı ve bakanların istifa etmeden aday oldukları gerekçesiyle YSK’ya pek çok itiraz yapılmıştır. Basında çıkan haberlere göre YSK bu itirazları reddetmiştir. [1] YSK’nın söz konusu kararı Resmî Gazete’de ve Kurulun İnternet sayfasında yayınlanmamıştır. Ancak basında çıkan haberlerden YSK’nın kararının bakanların kamu görevlisi olmadığı gerekçesine dayandığı anlaşılmaktadır. YSK kararında 2839 sayılı Kanun’un 18. Maddesinde Bakanların sayılmadığı vurgulanmış ve göreve başlarken TBMM’de yemin ettikleri hatırlatılarak, atanmış Bakanların milletvekili adayı olmaları için istifa etmelerinin gerekmediği sonucuna ulaşılmıştır. Ancak bu kararın tartışmaya açık olduğu ve seçimin adaletini olumsuz etkilediği belirtilmelidir. Öncelikle 2017 Anayasa değişikliği sonrasında bakanların statüsünün tamamen değiştiğini belirtmek gerekir. Artık bakanlar siyasi birer kişilik ve yürütme organının bir üyesi değil, yürütme organı olan Cumhurbaşkanının idari ajanı niteliğindedir. Yani göreve gelmeleri için yasama organının güvenoyuna ihtiyaç duymayan ve TBMM tarafından görevden alınamayan, doğrudan Cumhurbaşkanına karşı sorumlu olan bakanların nasıl olup ta yaptıkları hizmet bakımından işçi niteliği taşımayan diğer kamu görevlileri kategorisinde sayılmadıkları izaha muhtaçtır. Bakanların göreve başlarken TBMM’de yemin etmelerinin onları nasıl kamu görevlisi kapsamı dışına çıkardığını anlamak mümkün değildir. Anayasanın 76 ve 2839 sayılı Kanun’un 18. Maddesinde bakanların ayrıca sayılmamış olmasının nedeni açıktır. 2017 değişikliği öncesinde seçilmiş milletvekili olan ve siyasi birer kişilik olan bakanların istifa etmemesi parlamenter sistemin doğasına uygundur. Ancak Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçilirken bakanların hukuki statüsü düzenlenmemiştir. Bu durumda kamu görevlisi statüsünden istisna tutulmalarını öngören bir kural bulunmamaktadır. Diğer taraftan bakanların istifa etmemeleri seçimin adil bir rekabet ortamında yapılmasını zorlaştırmaktadır. Bakanlar seçim kampanyası döneminde kamu kaynaklarından sınırsızca yararlanmakta ve kamusal yetkilerini kullanmaktadırlar. Kendisi milletvekili adayı olan İçişleri Bakanına bağlı kolluk görevlileri diğer siyasi partilerinin adayları hakkında operasyonlar düzenlemekte, yine milletvekili adayı olan Adalet Bakanının başkanlığını yürüttüğü HSK’nın kontrolündeki savcılar soruşturma açabilmektedir. Son günlerde bir bakanın kampanya aracında AFAD’a ait yardım kolilerinin görüntülenmesi de bakanlar tarafından kamu kaynaklarının seçim propagandası amacıyla kullanıldığını göstermektedir. * Ali Rıza Çoban – Anayasa Hukukçusu 1 https://www.haberturk.com/ysk-muhalefetin-basvurusunu-reddetti-3584112

Bakanların istifa etmeden milletvekili adayı olabilmesi

Mayıs 2, 2023

·

Makale

Bir zamanlar Merkez Bankası

27 Nisan 2023 tarihinde Türkiye’nin para politikası konusunda tek yetkili olan Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankas Para Politikaları Kurulu (PPK) toplandı. Dünkü toplantıda Merkez Bankası politika faizi olarak kullanılan bir hafta vadeli repo faizini %8.50 oranında sabit tuttu. Yani bir değişikliğe gitmedi. Zaten karar öncesinde yapılan anketlerde de bu tutum öngörülmüştü. PPK kararın açıklamasında deprem sonrası finansal koşulların destekleyici olmasını sağlamak adına faizin sabit tutulduğunu vurguladı. Tabii her şeye rağmen her PPK kararında tekrarladığı kısmı Kurul yeniden karara koydu: “Merkez Bankası fiyat istikrarı temel amacı doğrultusunda enflasyonda kalıcı düşüşe işaret eden güçlü göstergeler oluşana ve orta vadeli yüzde 5 hedefine ulaşıncaya kadar elindeki tüm araçları Liralaşma stratejisi çerçevesinde kararlılıkla kullanmaya devam edecektir”. Bu cümlede geçen Liralaşma stratejisinin ayrıntılarını ve yarattığı sonuçları daha önce bu bültende ele almış olduğumuzdan bu konunun ayrıntılarına girmek istemiyoruz. [1] Bizim demokratik kurumlar açısından esas dikkat etmemiz gereken konu ise toplantının içeriğinden bağımsız olarak bu toplantının Türkiye’deki kurumların çöküşünün çok net bir ifadesi olması. Kurumsal kapasitenin bu denli yok olmadığı ülkelerin hepsinde para politikasına ilişkin kararlar ekonominin gidişatını etkiler. Fakat bizim merkez bankamız siyasî talimatlara uygun olarak elindeki en güçlü aracı etkin olmaktan çıkardı. Merkez Bankası artık sadece “makro ihtiyati tedbirler” başlığı altında para politikasının ruhuna pek de uymayan kararlar alıyor. Öte yandan para politikası konusu sadece demokratik kurumlar açısından değerlendirilemez. Elbette merkez bankalarının duruşları ülkelerin demokratik tercihlerini yansıtabilir. Ama bu her zaman böyle olmak durumunda da değildir. Bunun yakın zamanlı bir örneğini bize Putin gösterdi. Putin 07.01.2022 tarihinde yaptığı yıllık ‘’Ulusa Sesleniş’’ konuşmasında ekonomide yüzde 4 enflasyon hedefine ulaşmaları gerektiğini belirterek, genişlemeci para politikasının makro-ekonomik politikaları olumsuz etkilediğini dile getirdi. Merkez bankasına yapılan eleştirilere ise şöyle yanıt verdi: “Tabii ki Merkez Bankası başkanını azarlayabilirsiniz. Reel sektörle sürekli iletişim halindeyim. Merkez Bankasını suçladıkları argümanları biliyorum. Reel sektör faiz artışını sevmiyor. Ama bunu yapmazsak sonumuz Türkiye gibi olabilir. Asıl sorun burada. Bu önemli bir konu ve meydan okuma. Tabii ki bu enstrümanı kullanırken dikkat etmeliyiz ama Merkez Bankası politikaları bağımsızdır. Belki size garip gelebilir ama ben Merkez Bankasına müdahale etmiyorum.” [2] Putin gibi otokrat bir lider dahi ekonominin bazı önkoşullarını kabul ediyor ve onlara direnmiyor. Fakat bizim merkez bankamız ve onun kağıt üstündeki değil gerçek yöneticileri olan siyasiler bu temel gerçeği bile göz ardı ediyorlar. Tek amaçları seçim sonuçlanana kadar dolardaki yükselişi önlemek. Fakat bunu da tam olarak gerçekleştirebilmiş değiller. Bu konu da bir sonraki Bültenin ana konusu olsun. * Enes Özkan – Ekonomist, İstanbul Üniversitesi 1https://www.tcmb.gov.tr/wps/wcm/connect/en/tcmb+en/main+menu/announcements/press+releases/2023/ano2023-17 2 Euronews Youtube Kanalı: https://www.youtube.com/watch?v=-tN0N-06IkI

Bir zamanlar Merkez Bankası

Mayıs 2, 2023

·

Makale

YSK Kararları

14 Mayıs’ta yapılacak olan Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekilliği seçimleri birçok bakımdan Türkiye için kritik bir dönemeç. Seçimlerden sonra, sonuçları ne olursa olsun, ülkenin ekonomik ve siyasi vaziyetinde dramatik değişiklikler bizleri bekliyor. Risklerin farkında olan partiler tüm enerjilerini gündemi belirlemeye harcıyor. AK Parti siyasi ve ekonomik popülist bir seçim stratejisi izlerken, muhalefet partileri ‘’medyan’’ (median) seçmenin oyunu hedefleyen daha yapıcı bir kampanya yürütüyor. Tüm bu hengame içinde partiler sahadaki mücadelenin yanı sıra seçim sonuçlarını etkileyebilecek diğer yöntemleri de uygulamaya çalışıyor. Bunların başında, seçimin uygulanması ve pusulaların oluşturulması ile ilgili YSK kararlarını etkilemek geliyor. Bu amaçla, YSK’nın AK Parti temsilcisi Recep Özel YSK’ya bir başvuruda bulundu. Bu başvuruda Özel Millet İttifakı içindeki 4 siyasi partinin aday listesi vermediği ve CHP ve İYİ Parti’nin ise bazı seçim çevrelerinde aday listesi sunmadığı, buna karşılık ittifak protokolünü değiştirmek için ek protokol sunmadıkları gerekçesiyle oy pusulalarında Millet İttifakı ibaresinin bulunmaması talebinde bulundu. Başvuruda Millet İttifakı’nın pusulalardan kaldırılması ile birlikte seçim barajı hesaplamasının da her siyasi parti için ayrı ayrı yapılması gerektiğini dile getirdi. Başvuruyu değerlendiren YSK, “her ne kadar Millet İttifakı'na dahil Demokrasi ve Atılım Partisi, Demokrat Parti, Gelecek Partisi ve Saadet Partisi tarafından hiç bir seçim çevresinde aday göstermemiş olsa da, ittifaka dahil diğer partiler olan Cumhuriyet Halk Partisi ve İyi Parti'nin iller toplamının yarısından fazlasında aday göstermiş olması nedeniyle Millet İttifakı'nın devam ettiğine, ittifak protokolünün geçersiz olduğuna ilişkin talebin reddine" diyerek bu başvuruyu oy çokluğuyla reddetti. YSK başkanı Ahmet Yener ve diğer üç üye bu karara “karşı oy” kullandı. YSK’nın AK Parti temsilcisinin Millet İttifakı ibaresinin oy pusulalarından çıkarılması talebini reddetmesini adil rekabetin tesisi açısından olumlu bulmakla beraber, dört üyenin temelsiz olduğu açık alan bu talebin kabulü yönünde oy kullanmış olması özellikle seçim günü ve sonrasında YSK tarafından alınacak kararlara dair kaygı oluşturuyor. Geçtiğimiz aylarda ve özellikle 2019 yerel seçimlerinde YSK’nın AK Parti’nin faydasını gözeterek demokratik sürece ket vurduğu kararlar göz önünde bulundurulduğunda bu seçimin kazanmanın yolu salt sandıklardan değil aynı zamanda YSK kararlarından da geçtiğini söyleyebiliriz. Bu bakımdan, tarafsız olması gereken YSK üyelerinin üzerinde bu seçimde büyük bir sorumluluk var. * Ömer Faruk Şen - Ph.D. – Missouri Üniversitesi

YSK Kararları

Mayıs 2, 2023

·

Makale

Meral Akşener'den mektup var!

Değerli Aposto okuyucuları, Bugün ülkemizde maalesef; milletimizin sesini duymazdan gelen, memleketimizin gerçeklerini görmezden gelen, Cumhuriyetimizin kazanımlarını da toptan reddeden bir garip yönetim anlayışıyla karşı karşıyayız. İktidarın bu anlayışı nedeniyle; devlet yönetiminde ciddiyetsizliğin ve liyakatsizliğin hüküm sürdüğü, milletimizin göz göre göre enflasyona ezdirilip, yoksulluğun her geçen gün daha da derinleştiği, krizlerin normalleştiği, istikrarın da artık mumla arandığı bir Türkiye gerçeğini yaşıyoruz. Oysa ki hatırlayın; biz yıllarca, cumhuriyeti ve demokrasiyi; “ İşçisin sen işçi kal. Köylüsün sen, köylü kal. ” anlayışını ortadan kaldıran, sınıflar arası geçirgenliği sağlayan, milletimizin her bir ferdine eşit haklar tanıyan bir sistem olarak dinledik, öğrendik ve anlattık. Hatta ben ve benim gibi birçok nesil, bu anlayışı bizzat yaşadı… İzmit’in bir köyünde doğan Meral’i, okutup büyüterek üniversite hocası yapan, 40 yaşında bu ülkenin ilk kadın İçişleri Bakanı olmasını sağlayan ve bugün de İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener olarak sizlere seslenebilmemi sağlayan şey; Cumhuriyetimizdi. Çünkü Cumhuriyetimizin yönetim anlayışında; bir çocuk köyde yaşasa, okusa, büyüse bile doktor, öğretmen, mühendis olma hayali kurabilirdi. Çünkü bu hayali gerçekleştirmek için; kaliteli eğitim, eşitlik, toplumsal adalet ve sınıflararası geçirgenlik gibi fırsatları vardı. Cumhuriyetimizin yönetim anlayışına göre devlet; her bir vatandaşına, eşit şekilde yaklaşmak, eşit fırsatlar oluşturmak ve eşit koşullar sunmak zorundaydı. Hatta değerli bilim insanı Şerif Mardin Hocamız da Cumhuriyetin bu anlayışını; “ Kişi otoritesine dayalı onur anlayışından, yasa ve kurallara dayalı onur anlayışına geçiş ” olarak tanımlar. Peki sizce bugün geldiğimiz noktada, Ak Parti iktidarı bu anlayışı uygulayabiliyor mu? Ne yazık ki hayır… 100 yıl sonra bugün, Cumhuriyet vizyonumuzun tam tersi yönünde bir anlayışla yönetiliyoruz. İktidarını; korkuya, baskıya ve tehdide dayandıran, toplumu kutuplaştırarak kendi güç sahasını oluşturmaya çalışan bu anlayış; her geçen gün milletimizin içerisinden farklı bir kesimi, farklı bir düşünceyi veya farklı bir görüşü karşısına alarak düşmanlaştırıyor, ötekileştiriyor ve yargılıyor. Hiç utanmadan, sıkılmadan, çekinmeden; kadına “ sürtük ”, gence “ süfli ”, gazeteciye “ terörist ”, esnafa “ şükürsüz ”, emekliye “ nankör ” gibi sözlerle çeşitli hakaretler ederek birçok toplumsal grubu hedef gösteriyor. Aslında hiçbir ideolojiyi, değer sistemini ve hiçbir sınırı tanımadan sadece kendi takdirlerine göre şekillenecek bir yönetim anlayışını dizayn etmeye çalışıyorlar. Adına Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi dedikleri ucube bir sistemle, ülkemizi sultancıl bir yönetim anlayışına mahkûm ediyorlar. Kendi normlarını herkese dayatma ihtiyatıyla, toplumu ve bireyleri kendi istedikleri alanlara hapsedip, yönetmeye çalışıyorlar. Yani Michel Foucault’un, hapishanelerin bir terbiye aracı olarak kullanması üzerinden bahsettiği psikiyatrik iktidar, bugün Ak Parti iktidarı olarak karşımızda duruyor. Artık resmen Türkiye’de hapishane kurallarına göre yaşıyoruz. Sadece Recep Bey’in koyduğu kurallar çerçevesinde vatandaşlık haklarımızdan faydalanabiliyoruz. Temel özgürlüklerimizin tartışma konusu olduğu, “ Konuşursam, sabah 5’te kapıma dayanırlar ” korkusunun yayıldığı, “ Silivri şimdi soğuktur ” muhabbetinin döndürüldüğü bir ortamda mücadele ediyoruz. Hele ki bir de kadınsan; bu mücadele daha da zorlaşıyor. Bir gecede aniden verdikleri keyfi bir kararla İstanbul Sözleşmesi’nden çıkarak; seni yok sayabileceklerini zannediyorlar. Özgecan’ı, Emine’yi, Şule’yi, Pınar’ı ve daha nice canı unutturabileceklerini zannediyorlar. Seni yaralayarak, bastırabileceklerini zannediyorlar. Seni öldürerek, eksiltebileceklerini zannediyorlar. Yani biz aslında sadece bir hak mücadelesi vermiyoruz; aynı zamanda hayatta kalmak için de mücadele ediyoruz. Ülkemizdeki bu acı tablo sadece kadınları da değil; gençleri, öğretmenleri, emeklileri, çocukları, mühendisleri, doktorları, memurları, emekçileri yani her kesimi çok yakından ilgilendiriyor. Çünkü Türkiye’de artık ne yazık ki herkes yaşamak için bir mücadele veriyor. İşte, bizler tam da bu nedenle bugün buradayız! Dimdik, omuz omuzayız! Çünkü devletimizin, beceriksiz bir iktidarın elinde, içine düşürüldüğü bu acizliği reddediyoruz! Milletimizin içine düşürüldüğü bu çaresizliği reddediyoruz! Türkiye’de yaşamanın, bu kadar zor olmasını reddediyoruz! “ Önce millet, önce memleket ” diyerek; her inançtan, her fikirden, her hayat tarzından insanlarımıza, hak ettiği hürmeti gösteren bir bakış açısıyla; 14 Mayıs’tan itibaren, milletimize; Cumhuriyetimizin ikinci asrında; yaşatan bir Türkiye’yi ve yeni bir toplumsal sözleşmeyi vadediyoruz. Niyazi Berkes hocamızın da değindiği üzere Cumhuriyetimizin en temel amaçlarından birini, milletimizi topyekûn demokrasi trenine bindirme eylemini, gerçekleştirmeyi vadediyoruz. Bugün yaşadığımız şeyin aynı zamanda bir sınıf mücadelesi olduğunu biliyoruz. Cumhuriyet vizyonumuz bizlere; güçlü ve hür bir bireyin, güçlü ve hür bir millet ile güçlü ve hür bir devleti inşa edeceğini söyler. İşte bu yüzden biz de İYİ Parti olarak; bireysel kalkınmayı ve bireyin özgürlüğünü esas alan bir bakış açısıyla, 2023 seçimleri için beyannamemizi de kişiye özel olarak hazırladık. Şimdiye kadar Ak Parti, iktidarını; toplumumuzu kutuplaştırıp, düşmanlaştırarak, milletimizin hassasiyetleriyle oynayarak, Cumhuriyet değerlerimizle kavga ederek korumaya çalıştı. Ama artık her şey değişti. Çünkü bir şey değişti ve her şey değişti. İYİ Parti, Türk siyasetindeki bütün taşları yerinden oynattı. İlk günkü heyecan ve coşkumuzla ama her zamankinden daha büyük ve daha güçlü, torunumun deyimiyle, kocaman bir aile olarak yan yana, omuz omuzayız. Ülkemiz için artık tarihi bir seçimin arifesindeyiz… 100 yıl önce olduğu gibi bugün de çok kritik bir dönemeçteyiz. Bugün hayatımızı esir alan hapishane kuralları; eğer bu seçimi kaybedersek tımarhane normlarına dönecek. İşte bu yüzden, biz bu seçimi kazanmak zorundayız. Çünkü Cumhuriyetimizin zorlu şartlardaki kuruluşunun üzerinden geçen bir asrın ardından; işgalcilerin adı değişmiş ama işgal planı değişmemiştir. Yunanlı gitmiş; yerine “ keşke Yunan galip gelseydi ” diyenler gelmiştir. İngiliz iş birlikçileri gitmiş; yerine yerli ve yabancı yandaşlar gelmiştir. Duyun-u Umumiye gitmiş; ama milletin hazinesine uzanan kirli eller gitmemiştir. Damat Feritler gitmiş; ama damatların sebep olduğu yıkım değişmemiştir. Kapitülasyonlar sonlanmış; ama Türk vatandaşlığını pazarlayanlar türemiştir. Topraklarımız, her gün göz göre göre satılırken; milletimiz, “ Öz yurdunda garip, öz vatanında parya ” yapılmaya kalkılırken; dün olduğu gibi, bugün de; vatanın bütünlüğü ve milletin bağımsızlığı, tehlike altındadır. Kurumlarımız yıpratılıp içleri boşaltılırken; devletimizin itibarı, ciddiyeti ve hafızası her gün yok edilirken; dün olduğu gibi, bugün de; iktidar, sorumluluğunu yerine getirememekte milletimizi yokluğa mahkûm etmektedir. Ancak, her ne kadar; hürriyeti elinden alınmış, tüm hakları teker teker gasp edilmiş olsa da; dün olduğu gibi bugün de; milletin bağımsızlığını, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır. 100 yıl önce olduğu gibi bugün de bizlere “ kader ” diye dayatılan vasatlığı yıkmaya, Cumhuriyet değerlerimizin ışığında yepyeni bir tarih yazmaya ihtiyacımız var! Ben yürekten inanıyorum ki milletimiz, 14 Mayıs’ta en doğru kararı verecek! Kendisini unutanlara, yok sayanlara şanlı iradesinin gücünü yeniden hatırlatacak! “ Yapamazsın, başaramazsın, Silivri’ye atılırsın ” diyenlere; gereken dersi sandıkta gösterecek! Tarihin bize atmaya çalıştığı tüm düğümlerden nasıl kurtulduysak; 21 yıllık bu düğümden de öyle kurtulacağız! Hiç şüpheniz olmasın ki; 15 Mayıs’ın şafağında, 1923 ruhunu hep birlikte yeniden dirilteceğiz! Kayıtsız ve şartsız, tam bağımsızlık ülküsü için yakılan o kutlu ateşi, hep birlikte yeniden harlayacağız! Milletimizin egemenliğine, Cumhuriyetimizin değerlerine, Atamızın mirasına hep birlikte sahip çıkacağız! Çok değil sadece 2 hafta sonra; ülkemizin üzerindeki tüm kara bulutlar dağılacak, baharın coşkusu tüm güzelliğiyle etrafa yayılacak, hepimizin içini ısıtan yepyeni bir güneş doğacak! Ve işte o güneşin ışığında Türkiye tarih yazacak! İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener

Meral Akşener'den mektup var!

Mayıs 2, 2023

·

Makale

Cumhurbaşkanı adayı Sinan Oğan'dan mektup var!

Aziz Türk Milleti, Yalnız ve çaresiz değilsiniz…. Sizin gibi Türkiye’nin vatanı ve milleti ile bölünmez bütünlüğüne inanan, ülkenin bölücü terör örgütlerine ve siyasi uzantılarına terk edilemeyecek kadar kutsal olduğunu ve HDP ile HÜDA-PAR arasına sıkıştırılmaması gerektiğini bilen milyonlar var. Türk milletinin layık olduğu şekilde yönetilmediğini gören, liyakatsizliğe ve adaletsizliğe dur demek için harekete geçmek isteyen, kendisini mevcut seçenekler arasında sıkışmış hisseden milyonlar var. Çocuklarımızın geleceğini, ülkemizin zenginliklerini sığınmacılarla ve düzensiz göçmenlerle paylaşmak istemeyen, emeğinin karşılığını alıp insanca yaşamak isteyen milyonlar var. Devletin itibarının milletin refahından geçtiğini bilen, milletimizin bir lokma ekmeğinde gözü olanlarla savaşan, talan, israf düzenine itiraz eden; yoksullukla, cehaletle savaşta kendisini gönüllü bir nefer olarak gören milyonlar var. Biliyorum ki; bu milyonların sesi, soluğu, gücü olmak için çıktığım bu yolda ben de yalnız değilim. Aziz Türk Milleti, umudunuzu kaybetmeyin, bu vatan bizim. Ülkemizi yeni baştan birlikte inşa edeceğiz, birlikte başaracağız. Bir oyunuz ile; Sığınmacı ve kaçakları ülkelerine geri göndereceğiz. Adaleti ve demokrasiyi tesis edeceğiz. Paramızı değerli, ülkemizi zengin, itibarımızı yüksek hale getireceğiz. Kadınların ve çocukların güvenliğini sağlayacağız. Gençlerin gelecek kaygılarını bitireceğiz. Beton ekonomisinden üretim ekonomisine geçeceğiz. Çevreyi ve hayvanları koruyacağız. Liyakate, bilim ve teknolojiye önem vereceğiz. Sinan Ateş ve Muhsin Yazıcıoğlu’nun hesabını soracağız. Siz varsınız. Biliyorum ve inanıyorum ki bu yolda benimle Mustafa Kemal Atatürk’ün izinde yürüyeceksiniz. Yapacaklarımıza inanarak, gönlünde bize yer açmış, ülke ve milletine sevdalı güzel insanlar. Bizi yok sayanlara inat daha çok var olmak için verdiğiniz desteğe müteşekkirim. Onlar bizi yok saymaya çalıştıkça biz çok olacağız. Şimdi daha çok çalışmak, Türk milliyetçilerinin Atatürkçülerin gerçek gücünü ve potansiyelini göstermek, meydanlardan sandıklardan haykırmak zamanı. “Ne Mutlu Türküm Diyene” Ata İttifakı Cumhurbaşkanı Adayı Dr. Sinan Oğan

Cumhurbaşkanı adayı Sinan Oğan'dan mektup var!

Mayıs 1, 2023

·

Makale

TİP Genel Başkanı Erkan Baş'tan mektup var!

Değerli dostum, Açıklıkla söylemeliyim ki, şimdiye kadar siyasal iletişimin ve seslenmenin her türünü denediğimi sanıyorum. Ancak yurttaşlara, seçmenlere mektupla hitap etmek tecrübeli olduğum bir konu değil. Yine de samimiyetin ve muhabbetin korunması gereken değerlerin başında geldiğini düşündüğümden, olabildiğince açık ve perdesiz bir biçimde yazmaya çalışacağım satırlarımı. Türkiye, hepimizin gayet iyi bildiği ve yakından deneyimlediği gibi, 21 yıldır korkunç bir karanlığın içerisinde yaşıyor. Bu süre zarfında ölümler de yıkımlar da gördük, hırsızlıklara da arsızlıklara tanık olduk, utanç içinde de kaldık acı içinde de. Tek tek ve uzun uzun anlatmama gerek yok. Şimdi ise, bu karanlıktan kurtulmamız için büyük bir fırsatın eşiğine gelmiş durumdayız . Ülkemizde 21 yıldır süren karanlığa karşı yeşeren direncin tek bir sahibi olduğunu söylemek imkansız. Bu direnç kimi zaman el birliğiyle kimi zaman tek tek, kimi zaman da dayanışma içinde büyüdü, korundu ve bizi bugün geldiğimiz eşiğe ulaştırdı: Gençler, kadınlar, işçiler, Cumhuriyetçiler, Kürtler, Aleviler, LGBTİ+’lar, çevreciler, aydınlar, sanatçılar ve listeyi uzatmamak için anmadığım başkaları… Bu söylediğim sadece bir gerçeği resmetmek için değil, esas olarak önümüzdeki sürecin yol haritasını çıkarırken başvurmamız gereken bir referans olarak değerli. Bizim bu referanstan çıkardığımız sonuç yalın: Türkiye’de 21 yıldır kimler direndiyse, bundan sonraki yıllarda da onların sesi ve sözü geçerli olmalı . Yeni Türkiye’yi onlar; yani gençler, kadınlar, işçiler, cumhuriyetçiler, Kürtler, Aleviler, LGBTİ+’lar, çevreciler, aydınlar, sanatçılar kurmalı. Yine el birliğiyle, yine dayanışma içinde. Özetlersem, şunu demeye çalışıyorum: Türkiye, 21 yılın sonunda kurtuluş evresine gelmiş durumda. Evet, şu anda en ivedi görevimiz ülkemizin bu 21 yıllık Saray iktidarından kurtuluşunu sağlamaktır. Tam da bu nedenle, Cumhurbaşkanlığı seçiminde ortak aday ihtiyacını ilk dile getiren ve öneren parti Türkiye İşçi Partisi oldu. Şimdi de Sayın Kılıçdaroğlu’nun adaylığını destekledik, oylarımızı Kılıçdaroğlu’na vereceğimizi ilan ettik. Ancak bu, yani Cumhurbaşkanlığı seçimindeki tutumumuz sadece yukarıda sözünü ettiğim kurtuluş evresine dair bir tutum. Çünkü bizim bir de kuruluş hedefimiz var. Yani, kurtuluş evresinden sonra, 21 yılda tüm alanlarda yaşadığımız yıkımın telafi edileceği ve bir daha tekrarlanmaması için güçlü sigortaların oluşturulacağı bir kuruluş evresine ihtiyacımız var. Türkiye İşçi Partisi’ne, işte tam da bunun için ihtiyaç var. Türkiye, 14 Mayıs’tan sonra yeni bir evreye girecek. Küçük bir ihtimal de olsa, Cumhur İttifakı’nın kazanması durumunda da Millet İttifakı’nın kazanması durumunda da halkın ve emekçilerin siyaset alanındaki temsili konusunda büyük bir boşluğun söz konusu olacağını daha şimdiden görebiliyoruz. Evet, yeni bir Türkiye kurulacak , yeni meclis yeni dönemin koordinatlarını ve çerçevesini oluşturacak; peki bütün bunlar olurken Türkiye’nin emekçilerini, alın teriyle yaşayan yurttaşlarımızı, kısacası halkımızı kim ve kimler temsil edecek? Halkın çıkarlarını ve haklarını kimler savunacak, haykıracak? Birileri rejimin, birileri devletin sigortası olmaya talipken, kim halkın sigortası olacak, halk adına kırmızı çizgiler çekecek? Bizim kendimize biçtiğimiz misyon ve üstlendiğimiz görev bu: Kurtuluş evresini takip edecek kuruluş evresinde halkın siyaset alanındaki temsilini sağlamak, halkın sigortası olmak. Bunu şimdiye kadar 4 vekille ve binlerce parti üyemizle yerine getirmeye gayret ettik; ne kadar başarılı olduğumuz sorgulanabilir elbette, ancak biliyoruz ve görüyoruz ki, en azından elimizden geleni yaptığımız konusunda tüm sevdiklerimizi ikna edebildik. Şimdi, 4 vekille yapmaya gayret ettiğimiz şeyi daha fazla vekille yapmaya, binlerce üyeyle sırtlandığımız sorumluluğu on binlerce üyeyle sırtlanmaya geçiyoruz. Sevgili dostum, eğer TİP’in 5 yıllık meclis çalışmasından memnunsan, bir kez bile olsa “iyi yaptılar” dediysen, TİP’li vekillerin sözleriyle ve eylemleriyle bir kez bile olsa gurur duyduysan, bunu büyütmek senin elinde. Meclise 4 değil, 14 ya da 24 vekil göndermek senin elinde. Yapman gereken tek şey, cumhurbaşkanlığında Kılıçdaroğlu’na, milletvekilliği seçimlerinde ise Türkiye İşçi Partisi’ne oy vermek. Bu seçimde bir oyun bile ne kadar değerli olduğunun farkındayım elbette. Sizlerin de o biricik oyunuza ne kadar değer verdiğinizi, oyunuzun gerçekten işe yaraması için ne kadar titizlendiğinizi biliyorum. Bu sadece haklı değil, aynı zamanda olması gereken şeydir; demokrasi, yurttaşın seçme hakkının korunmasıyla ve iradesinin yönetime yansımasıyla başlar. Bu yüzden senden rahatlıkla oy isteyebiliyorum: Çünkü TİP’in baraj sorunu yok ve verdiğin oy asla boşa gitmeyecek . Bildiğiniz gibi, TİP, seçimlere Emek ve Özgürlük İttifakı çatısı altında giriyor. İttifakımız birçok anket şirketinin verilerine göre daha şimdiden yüzde 15’ler seviyesine geldi bile. Yani bizler, EHP’li, EMEP’li, HDP’li, SMF’li, TÖP’lü, Yeşil Sol Partili dostlarımızla birlikte, 12 Eylül cuntacılarının halka, sola, Kürtlere karşı diktiği barajı zaten yıkmış durumdayız. Haliyle, TİP’e verilen oyların barajın altında kalması, böylelikle boşa gitmesi ihtimali bile yok. Zaman zaman dile getirilen bir başka endişe hakkında da konuşmak isterim: Acaba TİP, aldığı oylarla hem kendisi milletvekili çıkaramayacak hem de diğer muhalif partilere vekil kaybettirecek olabilir mi? Bunun olmaması için çok titiz ve il il ölçeklendirilmiş çalışmalar yaptığımızı bilmenizi isterim. TİP, ufak bir ihtimal de olsa başta Yeşil Sol Parti ve CHP’ye vekil kaybettirme riski olan hiçbir bölgede seçime girmedi. Örneğin, Ankara 1. bölge, Aydın, Bursa 2. bölge, İzmir 1. bölge, Kocaeli, Manisa gibi illerde Yeşil Sol Parti lehine; Bartın, Burdur, Kastamonu gibi illerde de CHP lehine seçimden çekildik. Seçime girdiğimiz bölgelerde de dostlarımızla görüşerek karşılıklı uzlaşma yoluna gittik. Haliyle, TİP’in, çıkarabildiği ya da çıkaramadığı vekillerle muhalefetin vekil sayısını düşürmesi ihtimali de bulunmuyor. Baraj sorunu ortadan kalktığına göre matematik basit: TİP, seçime girdiği bölgelerde milletvekili seçilmek için gerekli oyu aldığı her yerde Meclis’e bir vekil gönderebilecek. Bu gerekli oy bazı illerde 60 binler, bazılarında 80 binler, bazılarında da 100 binler civarında. Ve şimdiye kadar hem yaptırdığımız araştırmalarda hem de sahadan derlediğimiz verilerde TİP’in seçime girdiği bölgelerde bu oy sayılarına ulaştığı, ulaşmak üzere olduğu görülüyor. Sona gelirken, senden ricam, Türkiye’de sosyalistlerin kendi parti listeleri ve adaylarıyla meclise girebilmesinin, mecliste güçlü bir sosyalist grup kurabilmesinin, böylece sosyalizm fikrinin ülkede daha geniş bir meşruiyet ve siyaset alanına kavuşmasının tarihsel önemini bir kez daha düşünmen. Çünkü inanıyorum ki, böyle düşündüğümüzde TİP’in 5 yılda yarattığı ve şimdi seçimler vesilesiyle kalıcılaştırmaya çalıştığı mevzinin desteklenmesi, büyütülmesi ve korunması gerektiği görülecektir. Tüm samimiyetimle, bu mevzinin sadece TİP’e değil ülkemizin tüm sol/sosyalist güçlerine fayda sağlayacağına, emekten ve adaletten yana yurttaşlarımıza güç ve huzur vereceğine, ülkemizi kendi iktidar hırslarının kurbanı etmeye yeltenenleri de aşılmaz kırmızı çizgiler çekerek durduracağına inanıyorum. Mücadelemiz uzun soluklu, zorlu bir mücadele; birçok farklı görevden ve aşamadan oluşan, tek bir hamlede değil planlı ve bazen de zikzaklı bir haritayla ilerlenen bir yolda yürüyoruz. Bu yolda şimdilik görevimiz önce kurtuluşumuza en güçlü desteği sağlamak; sonra da yeni Türkiye’de halkın sigortası olmak. Vaktiyle söylediğim bir sözle mektubuma son vereyim: TİP, Türkiye’nin kırmızı çizgisi olmak üzere atıyor adımlarını. Bu çizgilerin gerçek sahibi halkın ta kendisidir. TİP de o halkın, yani sizlerindir: TİP Senin, Meclis Senin. Önce 1 Mayıs’ta Maltepe’de buluşmak, sonra da 15 Mayıs’ta ülkemizin tüm sokaklarında mutlulukla kucaklaşmak dileğiyle, Hepinizi gönülden selamlıyorum. Erkan Baş Türkiye İşçi Partisi Genel Başkanı

TİP Genel Başkanı Erkan Baş'tan mektup var!

Nisan 30, 2023

·

Makale

Seçim yaklaşırken: Politik pazarlama nedir, nasıl yapılır?

Politik ya da siyasi pazarlama tanımı için yüce Wikipedia şöyle diyor: “Politik pazarlama partinin belirlediği amaç ve hedefler doğrultusunda modern pazarlama tekniklerinin kullanılmasıdır. Adayların kendilerini seçmen pazarına koyarak, seçmen satın alımını yani oy potansiyelini maksimize etmek için modern pazarlama tekniklerinde özellikle pazarlama araştırması ve ticari reklamcılığın kullanıldığı pazarlama faaliyetleridir.” Kısaca, politikacıların seçmenleri etkilemek için pazarlama stratejileri kullanması olarak özetleyebiliriz sanırım. Nihayetinde bu stratejiler, siyasetçilerin seçmenlere mesajlarını ulaştırmak, seçmenlerin ihtiyaç ve taleplerini anlamak, siyasi adayların fikirlerini ve değerlerini sergilemek ve son olarak seçmenleri oy kullanmaya ikna etmek için kullanılır. Politik pazarlama, son yıllarda önem kazanan ve birçok ülkede seçimlerin sonucunu belirlemede etkili olan bir konu. O sebeple bugün, politikacıların seçmenleri etkilemek için kullandığı pazarlama stratejilerine dair örnekleri masaya yatıracağız. Siyasetle aramın hiç olmadığını, bu yazıdaki görüşlerin tamamen pazarlama perspektifinden olduğunu da en baştan söyleyeyim. 😊 Politik pazarlama çatısı altında çeşit çeşit teoriler olsa da tıpkı ticari pazarlama faaliyetlerinde olduğu gibi hedef kitlenizi iyi tanımak, onlara uygun mesajlar vermek ve doğru kanallardan erişmek kritik konular. Başrolde yine bir marka hikâyesi yaratmak var. Politik pazarlama kapsamında bir hikâye oluşturmak, Starbucks, Nike, Apple gibi şirketlerin kullandığı taktiklerden farklı olmayan bir marka stratejisi. Bir ürün veya şirketin markaya dönüşmesi yerine, bir parti veya siyasi aday, insanların bağ kurabileceği, pazarlanabilir bir marka hâline gelir. Seçmenlerin, yani hedef kitlenin bağ kurabileceği bir hikâye hazırlamak siyasi pazarlama kampanyası yürütmenin en önemli unsurlarından biri. Yoklukların içinden, tek mal varlığı olarak bir yüzükle yola çıkmak, Anadolu’nun bağrından kopup gelmek, etnik kökenlere vurgu yapmak, mağdur olmak ya da içimizden biri olduğunu anlatmak ülkemizde her daim işe yarayan siyasi pazarlama hikâyelerine iyi birer örnek. ABD, pazarlamanın her alanında olduğu gibi politik pazarlamada da güzel örnekler sunuyor. 2008 yılı ABD Başkanlık seçimlerinde aday olan John McCain ve Barack Obama oluşturdukları hikâyeler ve tabii ki sloganlar ile kıyasıya bir yarışa girdiler. McCain’in Vietnam Savaşı'nda esir düşmüş ve savaş esiri olarak beş yıl boyunca tutulmuş olmasından hareketle ülkesi için ciddi fedakârlıklar yapan gururlu bir savaş gazisi olarak verdiği mesajlara karşın Obama, umut ve değişim mesajıyla doluydu. Seçimlerde, Obama 'nın umut ve değişim mesajı, McCain'in deneyim ve liderlik mesajına karşı zafer kazandı ve bildiğimiz üzere Obama, Amerika Birleşik Devletleri'nin ilk siyah başkanı seçildi. Marka hikâyesini "umut ve yenilik" üzerine kurmak seçmenleri etkilemiş olsa gerek. Birleşik Krallık'ta, Boris Johnson 'ın "Get Brexit Done" kampanyası ile Brexit konusundaki kararlılığını vurgulaması ve seçmenlerin Brexit konusunda endişelerini hafifletmesi, Kanada’da Justin Trudeau 'nun "Sonsuz Olasılıklar" kampanyası ile yenilikçi fikirleri ve Kanada'nın potansiyelini vurgulayarak seçmenlerin umutlarını yansıtması da başarılı kampanya ve slogan örnekleri olarak sıralanabilir. 2023 Genel Seçimleri Ülkemizde cumhurbaşkanı adaylarını o kadar uzun süredir tanıyoruz ki seçim dönemi yeniden yaratılan marka hikâyelerine inanmak oldukça güçleşiyor. Çünkü farklı kampanyalarda adaylar hep aynı insanlar. Bu yıl adayların kampanyalarına bakacak olursak Recep Tayyip Erdoğan'ın "Türkiye Yüzyılı için Doğru Zaman Doğru Adam" mesajlı kampanyasını görüyoruz. 20 yıldır iktidarda olan bir parti için doğru zaman ve adam mesajı ne kadar "doğru" pek emin olamadım. Son 20 yıl hep yanlış zaman mıydı? Bu arada "müjde iletişimi modeli" tekrar devreye girdi, gün geçmiyor ki üzerimize bir müjde atılmasın. Diğer tarafta "Sana Söz Yine Baharlar Gelecek" diyen Kemal Kılıçdaroğlu, bir nebze de olsa yarınlara dair umut ve pozitiflik veriyor. "Ben Kemal, Geliyorum" kampanyasından hızlıca uzaklaşmak çok isabetli bir karar olmuş. Umarım hepimiz hafızalarımızdan da silebiliriz. Muharrem İnce tüm tuşlara aynı anda basmış gibi. Temel olarak "Ne Cumhur Ne Millet Tek Yol Memleket" mesajı ile üçüncü bir seçeneğin altını çizmeyi tercih etmiş. Buraya kadar tamam ama diğer yandan Memleket Partisi web sitesinde 3A, 3B, 3D ve MAVİ gibi kısaltmalardan geçilmiyor. Parti değerlerini akılda kalıcı şekilde anlatmaya çabası göz yaşartıcı ama bana kalırsa bu kadar çok mesaj sadece karmaşa yaratmaya yarar. Beğensek de beğenmesek de bizim adaylarımızın marka hikâyeleri ve mesajları böyle diyoruz ve sonraki başlığımıza geçiyoruz: marka mesajlarının verileceği iletişim kanalları. Türkiye'de politik pazarlamanın iletişim kanalları Öncelikle çok heyecanlandığım bir konudan başlamak isterim: seçim otobüsleri ve dayanılmaz seçim şarkıları . Bu yıl deprem ve Ramazan ayı dolayısıyla hiçbir siyasi parti bu işe girişmedi neyse ki ama ülkemiz siyasi pazarlamasının baş aktörü, günün her saatinde bangır bangır bağıran, üstelik ne dediği anlaşılmayan seçim arabalarıdır. Seçim şarkısı adı altında kulaklarımızı kanatan, hasta mı var, ders çalışan mı var kimsenin umursamadığı, seçmenine böylesi saygılı siyasetçilerden geçilmeyen bir ortam. Oysa bu şekilde olması şart mıdır? Elbette değildir, seçim şarkısını sosyal medya kanallarında kullanabilir, illa dinlemek isteyenler için muhtelif platformlara yükleyebilir, illa ki bu heyecanı yakalamak isteyen seçmenleri de mitinglerde, meydanlarda şarkılarla karşılayabilirler. Bilimsel bir dayanağım yok ama ülkemizin herhangi bir seçmeninin "vay be ne şarkı yapmışlar, artık oyum bu adaya" diyerek oy vereceği adayı seçtiğini sanmam. (İçime bir kurt düştü tam da şu anda… seçen var mıdır ki acaba? 🤔) Tüm bu kampanya materyallerine kuş konduran bir yöntem olan parti bayraklarıyla sokak süsleme yarışına da bu yıl şahit olmuyoruz. Seçmen kitlesine dair herhangi bir vaat ya da mesaj içermeyen pazarlama materyallerinin yokluğu ancak bir kazanç olabilir bana kalırsa. Üstelik bir de en son bayrak asma kavgaları ile birbirlerini yaralayan insanlara dair haberler bile vardı. Açık hava reklamları da yine gözümüzün bebeği. Siyasi parti adaylarının Photoshop sayesinde 20'li yaşlarında gözüktüğü dev fotoğrafları olmadan bir seçim düşünemem. Üstelik en enteresan mesajlara sahne olanlar da genelde yine bu billboardlardır. Bakınız göklerden gelen kararlar... Bu gözler Ekmek için Ekmeleddin diye seçim sloganı da gördü tabii… 🤯 Açık havadan videolara geçelim. Videolar ve televizyon reklamları söz konusu olunca siyasi partilerin haklarını yemek olmaz, bu konuda oldukça başarılı örnekler gördük, görüyoruz. Ekrem İmamoğlu ’nun İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı için yayınlanan “Bisiklet” filmi buna güzel bir örnek. Gerek mesajları, gerek dinamikliği gerekse de akılda kalıcılığı ile tam puanı hak ediyor ki zaten Campaings & Elections Dergisi tarafından verilen 2020 Reeds Ödülleri’nden de eli boş dönmemiş. Bir diğer örnek ise yine geçmiş yıllardan mizah dolu bir örnek. Bu kez S aadet Partisi ’nden geliyor; devletinden.com: Gelelim sosyal medya ya … Sosyal medya, siyasi reklamcılık dünyasında bir güç merkezi hâline geldi ve etkisi her geçen gün artıyor. Gençlere ve TV izlemeyen kesimlere ulaşmak isteyen siyasi partiler dijital kanalları daha etkin kullanmak zorunda olduklarının farkındalar. Uzun süredir Twitter başta olmak üzere sosyal medya kanallarını aktif kullanan siyasetçiler TikTok’u da keşfetmiş bulunuyorlar. Özellikle bu yıl ilk kez oy kullanacak seçmen kitlesinin çoğunlukla TikTok ahalisi olduğu göz önüne alınınca bu mecrada yer almaları son derece isabetli. Dijital pazarlama kanallarının en önemli avantajı interaktif özelliğinin olması. Ayrıca, siyasi adayların o anın acil sorunlarına tepki vererek veya proaktif olarak ele alarak gerçek zamanlı mesajlar göndermesine de olanak tanıyor. Hangimiz seçim gündemine ilişkin bilgileri Twitter'dan takip etmiyor? Sosyal medya kullanıcıları komik resimler, ilginç videolar ve sıcak siyasi meselelerle ilgili diğer içerikleri paylaşmayı da seviyorlar. Viral videolar ve resimler oluşturarak organik olarak farkındalık yaratmak oldukça mümkün. Tabii bunun Memleket Partililer gibi ülkenin en hassas olduğu zamanlarda dans ederek yaparsanız çok hoş olmayacaktır onu da not düşmek de fayda var. Son günlerde beni bir hayli güldüren viral favorim ise Kılıçdaroğlu efektli dürüstlük videoları: 'Doğruyu söyleyince ben' 👇🏻 Bu arada belirtmeden geçmeyelim, dünyada TikTok'u etkin kullananların başında Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron geliyor. Macron'un TikTok'ta 4 milyon takipçisi var. Son haberlerde TikTok karşıtı bir tavır almış gibi gözükse de Fransa’daki seçimlerde bu mecrayı oldukça başarılı bir şekilde kullanmıştı. Siyasetçilerden makul ve mantıklı bir davranış kalıbı beklemiyoruz tabii ki, orası da ayrı. Veri kullanımı Makul ve mantıklı davranış dedin mi tabii ki Donald Trump'ı pas geçmek olmaz. 🙃 2016 ABD başkanlık seçimlerine gidelim ve Trump'ın kampanyasında an alitik verileri kullanarak seçmenlerin davranışlarını, eğilimlerini ve tercihlerini belirlemeye ve seçmenlerle etkileşimde bulunmak için stratejiler oluşturmaya odaklanmasını ele alalım. O dönem Trump'ın seçmenlere yönelik reklam ve mesajlarını belirlemek için, seçmenlerin sosyal medya etkileşimleri, arama geçmişleri, çevrim içi davranışları gibi büyük miktarda veri kullanarak analizler yapıldı. Kampanya, seçmenlere kişiselleştirilmiş mesajlar göndermek için bu analizleri kullanarak hedef kitleler belirledi. Örneğin, kampanya, Meksika sınırındaki göçmenlerin sayısını azaltmak isteyen seçmenler için göçmen karşıtı mesajlar ve ekonomik olarak zor durumda olan seçmenler için ekonomik iyileşme mesajları gibi farklı mesajlar ve stratejiler belirledi. Kampanyada ayrıca, seçmenlerin hangi bölgelerde yaşadıklarını ve hangi medya kanallarını tükettiğini belirlemek için de veri analizleri yapıldı. Buna göre, kampanya farklı bölgelerde farklı reklam ve mesajlar kullanarak seçmenlerin ilgisini çekmeye çalıştı. Bir nevi müşteri odaklı yaklaşım diyebiliriz aslında. Tabii hedef kitlesinin kişisel verilerini izinsiz kullanacak kadar aşırı derece odaklı bir yaklaşım olduğunu seçimden çok sonra öğrendik, orası ayrı. Sonuç olarak, sonraları pek çok şaibeye yol açsa da Trump'ın kampanyası seçim sonuçlarında etkili oldu. Sosyal medyanın politik pazarlamadaki önemini de gözler önüne serdi tabii. Bülteni sonlandırırken, henüz politik pazarlama konusunda ABD kadar yol katetmemiş olan güzide ülkemize ve günümüze dönüp, Gemius tarafından yayınlanan siyasi partilerin reklam erişimleri ne yönelik tablolara göz atalım: Tablolara bize en özet hâliyle CHP reklam erişiminde önde olsa da AKP dijital medya erişiminde daha başarılı diyor. Tabii bu oldukça kısıtlı bir süreyi kapsıyor ama elimizdeki tek ve en güncel bilgi şimdilik bu maalesef. Seçim gününe dek kimler hangi pazarlama stratejilerini ortaya koyacak, bu gözler nasıl hamleler görecek hep birlikte göreceğiz.

Seçim yaklaşırken: Politik pazarlama nedir, nasıl yapılır?

Nisan 30, 2023

·

Makale

Sahi genç seçmen var mı?

Temsili demokrasiler uzun süre yurttaşların siyaset ile olan ilişkisini siyasal partilere üyelik ya da seçimlerde oy vermek üzerinden tanımladı ve bu açıdan da sınırlı bir siyasal katılım tanımı yaptılar. Yurttaşlar fikirlerini ve taleplerini siyasal partiler üzerinden belirtecek, siyasete siyasal partiler üzerinden katılacak ve seçtikleri vekiller üzerinden temsil edileceklerdi. Bu durum özellikle 60’lı yıllardan itibaren temsili demokrasilerin kısıtları olarak tartışıldı. Temsili demokrasiye en büyük eleştiriyi de genç kuşaklar yaptılar. Siyaset kurumu da genç seçmeni tanımlamaya çalışarak, genç seçmen kimdir, nasıl ikna edilir, diye sormaya başladı. Buna paralel olarak siyasal katılım kavramının da tanımı itibariyle giderek genişlediği ve aynı zamanda da konu üzerine yazılı akademik literatürün de hızla genişlediği bir dönem yaşandı. Bir başka deyişle, ilk başlarda siyasal katılım, oy vermek ve siyasal partilere üyelik üzerinden tanımlarken, sonrasında toplumsal hareketlerin eylem repertuarlarını yani protestoları, direnişleri de içine almaya başladı ve sonrasında da yeni katılım araçlarıyla bugün örneğin dijital katılım/dijital siyasal katılım üzerine oldukça zengin bir literatür ortaya çıktı. Bu katılım biçimleri konvansiyonel olan ile konvansiyonel olmayan, geleneksel ile yeni, modern ya da postmodern olarak tanımlana geliyorlardı. Ancak bugün siyaseti/siyasal karar alım biçimlerine bir şekilde etki etmeyi amaçlayan, siyaset hakkında bir şekilde kendi sözünü söyleyen her şeyi siyasal katılım çerçevesi içinde tartışıyoruz. Ve tabii tüm bunlar siyasetin alanının genişlemesi, çevrimiçi ve çevrimdışı farklarının muğlaklaşması, kamusal olan ile özel olan arasındaki ayrımın flulaşmasıyla paralel olarak seyretti. Gençlerin talepleri ve isyanlarıyla genişleyen siyasal katılım Tüm bu gelişmelerde ve hatta siyasal katılım kavramının ilk olarak önemli bir tartışma konusu olmasında ve sonrasında da kavramın genişlemesinde gençlik literatürünün ve bunun arkasında da genç kuşakların önemli bir rolü var. 60’lı yıllarda öğrenci hareketi (diğer yeni toplumsal hareketlerle beraber) siyasetin sadece siyasal partiler ve oy verme üzerinden düşünülemeyeceğini gösterdiler. Uzun 60’ların sonu ile beraber özellikle de 80’ler ve 90’lı yıllardan itibaren, gençlerin siyasete katılmamaları (yani konvansiyonel anlamda siyasi parti üyeliklerinde azalmalar, siyasi partilere güvenilmediğinin belirtilmesi ve oy verme oranlarındaki düşüşle beraber) alarm verici bir durum olarak belirdi. Konu bir siyasal sistem krizi/ temsili demokrasinin krizi olarak ele alındı. Siyasal katılımı genişletmek için üç yol Bu dönemde gençlerin siyasal katılımları tartışılırken uzun süre egemen olan görüş, gençlerin siyasetten uzak oldukları söylemiydi. Bunun için de özellikle Avrupa demokrasilerinde bu sorunu gidermek için ne yapılması gerektiği üzerine kafa yoruldu, hangi mekanizmaların oluşturulması gerektiği, nasıl bir yurttaşlık eğitimi verilmesi gerektiği konuları tartışıldı. İlki kadar egemen olmasa da bir başka görüş ise yeni katılım biçimlerinin varlığına dikkat çekiyordu. Sivil toplumda aktif olan gençler, farklı örgütlenme biçimleri, dijital mecralarda katılım gibi yeni katılım biçimlerinin varlığı gündeme getirildi. Tahmin edileceği üzere bu çalışmalar katılımın tanımının genişlemesinde destek oldular, farklı katılım biçimlerine ve onlara alan açılmasına imkân tanıdılar. Bir üçüncü yaklaşım ise siyasetin kurumlarının zombi (ölü ama yaşamaya devam eden) kurumlar olduğunu ve yeniden düşünülmesi, yeniden yapılandırılması gerektiğini vurguluyordu. 1 Her ne kadar bu eleştirel bakış kurumlar tarafından çok sıcak karşılanmasa da temsili demokrasinin ötesine geçme tartışmaları ile birleştiğinde demokrasi üzerine düşünülmesi gerektiğine de dikkat çekti. Katılımcı demokrasi ve radikal demokrasi arayışlarında zihin açıcı bir rol oynadı. Siyasetin genişletilmesi gerektiği, yurttaşların karar alma mekanizmalarına katılımının önemi Batı’daki işgal (Occupy) hareketlerinde vücut buldu. Benzer şekilde temsili demokrasinin işlemediği, demokratik olarak adlandırılmayan rejimlerde (örneğin İran, Tunus, Mısır, ya da Latin Amerika örnekleri, vb.) gençler isyanları ile öne çıktılar ve siyasal rejimler tarafından tehdit olarak algılandılar. Türkiye’de siyaset ve gençlik tartışmaları Bu akademik tartışmalar ve toplumsal hareketler süregiderken, Türkiye’de de gençlik ve siyaset meselesinin çok tartışılan konulardan biri olmasına tanıklık ettik. Örneğin, 1980 askeri darbesinin sonrasındaki dönemde gençlerin siyasetle ilgisiz oldukları söylemi hâkimdi. Gezi deneyimi ise bunun sorgulanmasını sağladı. Hemen Gezi öncesi Adalet ve Kalkınma Partisi hükümeti tarafından “dindar gençlik” hedefi ilan edilmişti- ki Gezi sonrasında Gezi gençliğine karşı AK Gençlik arasındaki kutuplaşma en azından siyasetçilerin söylemlerinde daha da arttı. Seçimlere doğru giderken ise Z kuşağı tartışmalarının ardından genç seçmen tartışmalarının çok yapıldığını görüyoruz. 2 14 Mayıs 2023 seçimlerinde ilk kez oy verecek 6 milyon küsur gencin bulunması (bir başka deyişle 10 seçmenden birinin oyunu ilk kez kullanacak gençlerden oluşması) siyasal partilerin iştahını kabartmış görünüyor. Seçim ortamı bir yandan kıyasıya pazarlıkların yapılmasına imkân tanırken ve de seçim vaatleri havada uçuşurken, gençlik konuşulurken de konu dönüp dolaşıp gençlerin kime oy vereceği konusuna geliyor. Genç seçmen kavramı bir yandan gençlik kategorisinin heterojenliğini görünmez kılarken, aynı zamanda da gençleri tarih boyunca örneklerini gördüğümüz üzere nesneleştiriyor, araçsallaştırıyor. Peki, gençleri araçsallaştırması ve bazı gençleri görünmez kılması önemli eleştirisini bir kenara bırakırsak, kamuoyu araştırmacılarının üzerine raporlar hazırladığı, üzerine konuşmaktan bıkmadıkları genç seçmen kategorisi diye bir kategori var mı hakikaten? 3 Genç seçmen diye bir kategori var mı? Tam da kamuoyu araştırmaları ve kamuoyu araştırmaları demişken ünlü Fransız sosyolog Pierre Bourdieu’nün “Kamuoyu yoktur” 4 yorumunu da hatırlamak gerekir. Bazıları için oldukça provokatif bir ibare olarak görünebilecek bu yorum, kamuoyu ölçümünün zorluklarına, manipülasyona uygunluğuna dikkat çeker. Benzer bir şekilde kendi içinde oldukça heterojen olan gençlik kategorisinin de aslında var olmadığı noktasına varır Bourdieu. Genç deyince akla, orta sınıf üniversite gençliğin gelmesini ama işçi gençlerin gelmemesini eleştirir. Oysa ki bugün Bourdieu’nün “gençlik sadece bir kelimeden ibarettir” 5 cümlesini haksız çıkartırcasına 21. yüzyılda genç olmanın getirdiği ortak zorluklar, kaygılar ve mağduriyetler olmasından dolayı kuşaklar arası farklılıklar, eşitsizlikler üzerine düşünmek çok anlamlı. Ancak getirdiği eleştirinin de hep aklımızda olması ve gençliğin heterojen bir kategori olduğu gerçeğinin de akılda tutulması gerekir. Örneğin, son dönemlerde yaşadığımız önemli küresel krizlerden pandemiden tüm gençler etkilense de hepsinin aynı şekilde etkilenmediğini, eşitsizliklerin bu kriz dönemlerinde daha da belirgin hale geldiğini gösterdi. 6 Benzer şekilde 21. yüzyılın bir dijitalleşme çağı olduğunu düşündüğümüzde de tek başına dijitalleşmenin eşitliği sağlayamayacağı, bazı koşulların gerçekleşmeden dijitalleşme gerçekleştiğinde dijital eşitsizliklerin daha da arttığını gösterdi. 7 ‘Gençler kime oy verecek?’ doğru soru mu? Genç seçmen diye bir kategori var mı sorumuza geri dönecek olursak, öyle görünüyor ki genç seçmen kavramına mesafeli durmak için yeterince sebebimiz var. Zaten gençlik kendi içinde heterojen bir kategori iken gençleri diğer başka özellikleri ve kimliklerinden koparıp sadece seçmen olarak tartıştığımızda nereye varabileceğimizi sorgulamak yerinde olacaktır. “Gençler kime oy verecek?” diye sormak, bunun için de anket üzerine anket yapmak ve bu anketler üzerine konuşmak yerine “gençlerin ortak yaşadığı nasıl sorunlar var?”, “farklı gençlik kategorileri ne gibi zorluklar yaşıyorlar? gibi sorular sormak hiç şüphesiz daha anlamlı olacaktır. Ayrıca “gençlerin siyasetten nasıl talepleri var?”, “gençlerin (sadece imtiyazlı genç grupların değil daha geniş bir anlamda farklı gençlerin) siyasete katılımını sağlamak ve sorunları beraberce düşünmek ve beraberce çözmek için neler yapılabilir?” soruları ise aynı zamanda düşünme tarzımıza bir açılım sağlayacak ve bizi demokrasi (daha doğrusu demokrasiyi genişletme ve derinleştirme) konusuna da getirmiş olacaktır. Oysa bugün (seçimlerin çok yaklaşmasının da etkisiyle) kamusal tartışmalarda sık sık yapılan bir genç seçmen tanımlaması var ve (tıpkı Alevi seçmen ya da Kürt seçmen tartışmalarında gördüğümüz gibi) sanki tekil, herkesin aynı şekilde düşündüğü bir seçmen kitlesi varmış gibi davranılıyor. Üstelik bu seçmen tartışmalarında siyaset sadece rakamlara/anket sonuçlarına indirgenirken, bu anketler üzerinden siyasal alan da manipülasyona çok açık hale gelebiliyor. Genç seçmen değil, her biri farklı engellerle boğuşan genç yurttaşlar Türkiye’de siyaset, sadece siyasal partilere üyelik, partizanlık ve oy verme üzerinden tartışıldığından, genç seçmen üzerinden yapılan tartışmalara baktığımızda genel görünümün adeta bir pazarlamacı bakış açısıyla gençleri ikna etmeye çalışıldığını söylemek sanırım çok da haksızlık olmayacak. Bu haliyle gençler ikna edilmeye, partilere oy vermeye çekilmeye çalışılıyor ancak siyaset gençlere açılmıyor, gençlerin siyasi katılımlarının önü açılmıyor. Gençlere cazip gelen videolar çekmek, çok tık almak gibi amaçlar güdüldüğünden olsa gerek ilgi çeken bir video çekmenin önem kazandığı toplumlarda yaşıyoruz hiç şüphesiz. Oysa ki, gençler arasında popüler videoların olması, bilinen bir siyasi figür olmak otomatik olarak gençler tarafından saygın bir siyasi figür olarak görülmek anlamına gelmiyor. 8 Bugün gençlerin pazarlama teknikleri ile oy vermeye ikna edilmeye ve oy vermeye değil, birer özne olarak siyasette yer almaları için önlerinin açılmasına ihtiyaç var. Gençlere alan açılmadıkça da gerçek bir değişimden bahsedebilmek zor görünüyor. Oysa ki, son 20-25 yıldır gençler üzerine yapılan anketler benzer bir şeyi tekrar edip duruyor: gençler siyasetçilere, siyasetin kurumlarına güvenmiyor, bir parçası olmayı tercih etmiyor. Bu yüzden de anketlerde gençler arasındaki “kararsız”lar diğer yaş gruplarına göre daha yüksek çıkıyor. Çünkü gönül rahatlığıyla oy verdikleri bir siyasal parti bulmakta zorluk çekip kendilerini kararsız kutucuğuna sınırlandırmayı tercih ediyorlar. Türkiye’de oy verme oranları yüksek (gençlerde de Batı toplumlarına kıyasla gençler sandığa büyük oranlarda gidiyorlar) ancak bunun en azından bazıları için “kerhen” oy vermek anlamına geldiğini de belirtmekten çekinmiyorlar. Uzun lafın kısası, aslında seçmen olma kimliği gençlerin merkezi kimliklerinden bir tanesi değil… Tam da bu saydığımız sebeplerden dolayı genç seçmen üzerinden giden tartışmalara eleştirel bakmak, genç seçmen kategorisinin var olup olmadığını sorgulamamız çok önemli. Genç seçmenler yerine 18 yaşını aşmış genç yurttaşlardan ya da genç yetişkin yurttaşlardan bahsetmekle başlayabilir örneğin. Hem böylece ikna edilen seçmen tanımlaması yerine: belirli hak ve sorumlulukları olan ve devletten ve siyasetten bazı önemli ihtiyaç ve taleplerini dile getiren, siyasete katılım hakkı olan ancak bu hakkı layıkıyla kullanması için önündeki engellerin kaldırılmadığı yurttaşlardan bahsedilebilir. Ve en önemlisi de farklı engellerle boğuşan gençleri daha güçlü kılacak gençlik politikalarından (hem ulusal hem de yerel düzeyde) bahsedebiliriz. Bunun için de bir zihniyet değişikliğine ihtiyacımız olduğu şüphesiz: hem gençlerden öğrenmeye hem de gençleri eşit ortaklar olarak kabul etmeye ihtiyacımız var. Bu konuda farklı gençlik örgütlenmelerinin de zihin açıcı çalışmalar yaptığını da ve seçim kampanyaları döneminde aktif çalışmalar yaptığının da altını önemle çizmek gerekir. NOT: Konuya ilgi duyanların Gençlik Örgütlenmeleri Forumu (Go-for) ve Arayüz Kampanyası gibi gençlik örgütlenmelerini takip etmesi zihin açıcı olacaktır. 9 Kaynakça: Bu üç farklı perspektifi tartışan zihin açıcı bir yazı için bkz. R. Farthing, “The politics of youthful antipolitics: representing the ‘issue’of youth participation in politics” Journal of Youth Studies, cilt 13, sayı 2, 2010, s. 181-195. Daha ayrıntılı bir analiz için bkz. D. Lüküslü, “Gençlik ve Siyaset İlişkisine Kuşaklar Üzerinden Bakmak”, Yıldırım Şentürk, Ayşe Berna Uçarol ve Abdullah Ezik (der.), Türkiye’de Gençlik Araştırmaları: Temalar, Yönelimler ve Yaklaşımlar içinde, Ankara, Heretik Yayıncılık, 2022, s. 149-158. Benim de koordinatörlerinden ve araştırmacılarından olduğum İstanbul Gençlik Araştırmaları Merkezi çerçevesinde genç seçmen üzerine yapılan tartışmalar ilgilisi açısından zihin açıcı olacaktır. Bkz. https://www.genclikarastirmalari.org/ P. Bourdieu, Kamuoyu Yoktur, Kamuoyu Kimin Oyu?, Haz. Hülya Tufan, İstanbul, Kesit Yayıncılık, 1995. P. Bourdieu, Sosyoloji Meseleleri, çeviren Filiz Öztürk, Büşra Uçar, Mustafa Gültekin ve Aslı Sümer, Ankara, Heretik Yayınları, 2016, s. 173-184. Bkz. I. M. Eriksen, K. Stefansen, and I. Smette. 2022. “Inequalities in the Making: The Role of Young People’s Relational Resources through the COVID-19 lockdown, Journal of Youth Studies, DOI: 10.1080/13676261.2022.2144716. A.M. Şerban, V Stefan, D. Potočnik and D. Moxon. Social Inclusion, Digitalisation and Young People. Council of Europe Publishers, 2020. Gençlerin konu hakkında ne düşündüğünü tartışan bir çalışma için bkz. U. Yedikardeş ve H. Yücel, İktidar çözüm mü muhalefet umut mu? İlk oyunu kullanacak genç seçmenin oy verme stratejileri ve kurumsal siyasetten beklentileri, Kültürhane, Heinrich Böll Stiftung, Aralık 2022. Araştırma hakkında bkz. https://guncel.kulturhane.org/2022/12/08/genc-secmen-arastirmamizin-nihai-raporu-yayinda/ Gençlik Örgütleri Forumu’nun websitesi için bkz. https://go-for.org/. Arayüz Kampanyasının websitesi için bkz. https://www.arayuzkampanyasi.org/

Sahi genç seçmen var mı?

Nisan 28, 2023

·

Makale

Hatay'a uçuşlar seçimden üç gün sonrasına kadar durduruldu

6 Şubat depremlerinde hasar gören Hatay Havalimanı'na seçimden üç gün sonraya kadar uçuşlar "pisti koruyan duvarlardaki bazı sorunlardan" dolayı durduruldu, fakat Hatay'dan diğer illere gidiş uçuşları devam ediyor. İkâmetgahı Hatay'da bulunan ama deprem nedeniyle başka illere yerleşmek zorunda kalan seçmenler için geliş uçuşlarının olmaması, oy kullanmalarını oldukça zorlaştırıyor. Neden durduruldu? Diken'in haberine göre , Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğü (DHMİ) ve Türk Hava Yolları (THY) yetkilileri, Hatay Havalimanı'na ticari yolcu uçaklarının tam dolulukta inmesinin "risk teşkil edeceğini" ve DHMİ'nin 16 Şubat'ta havacılık bildirisi olan NOTAM yayınlayarak Hatay'dan uçuşları durdurduğunu söyledi. THY ve Pegasus’un Hatay’a uçuşları 17 Mayıs’a kadar durdurmasına ilişkin bir THY yetkilisi, kendilerine uçuşların durdurulması için talimat geldiğini, nedenininse belirtilmediğini söyledi. "Onarıldı" denmişti: Cumhurbaşkanı Erdoğan, 13 Mart’taki açıklamasında “Depremde zarar gören Hatay Havalimanı’nı bir hafta içinde yeniden işler hâle getirdik. Çalışmaların kolaylaşmasını sağladık" demişti. Dahası: DHMI ve THY yetkilileri, onarıldığı belirtilen pistte gerçekleşen eksen kaymasından dolayı pist uzunluğunun kısaldığını söyledi. Bu nedenle, tam doluluktaki uçaklarının inişte pistte "çökmeye neden olabileceğinden" endişe ediliyor. Ayrıca dolu uçakların durma mesafesinin uzaması nedeniyle pist dışına çıkma tehlikesi bulunuyor. Peki neden gidiş uçakları devam ediyor? Kalkış yapan uçaklar için ise yetkililer bu mesafenin "yeterli" olduğunu ve bu açıdan bir sorun bulunmadığını söyledi. TBMM Heyeti iniş yapmıştı: İçinde TBMM Başkanı Mustafa Şentop'un da aralarında bulunduğu 180 kişilik heyeti taşıyan uçak, 19 Nisan'da Hatay Havalimanı'na iniş yapmıştı. Bu konuya ilişkin olarak Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı Lütfü Savaş, "Buradan uçak kalkıyor. İnmezse kalkmaz. Anlamadığım da 180 kişi buraya inebiliyorsa yolcu neden taşınmıyor buraya? Cumhurbaşkanı'nın bu konuyu yetkililere sorması lazım. Bunun halka tatmin edici bir şekilde anlatılması lazım" ifadelerini kullandı. Ne dendi? Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu, katıldığı Habertürk'te canlı yayınında "Hatay Havalimanı'nı seçmenleri engellemek için mi kapattınız?" sorusuna, "Öyle bir şey yok… Bölgenin her noktasında büyük bir mücadele var. Bunu yaparken de belli bir disiplin içinde bunu yapmanız gerekiyor" cevabını verdi. Karaismailoğlu, havalimanının sadece acil yardımlar için gelen uçaklara açık olduğunu, ticari uçuşlarınsa "yoğunluk bittikten sonra" yapılacak yenilemelerin ardından başlayacağını söyledi. Pilot'tan analiz: Bianet’e konuşan Hava-Sen Genel Başkan Yardımcısı emekli kaptan pilot Engin Aksüt, DHMİ’nin 16 Şubat tarihli NOTAM yayımını değerlendirirken, "Uçaklar boş inebiliyor ise dolu da inebilir" dedi. Bununla birlikte: Aksüt, THY’nın bu durumdan en çok etkilenen havayolu şirketi olmasına rağmen ses çıkarmamasını "sorumsuzluk" olarak nitelendirirken "THY yapılan bu basiretsizliğin ve oyunun farkında olup ekonomik ve operasyonel açıdan olumsuz etkilendiği halde yandaşlık ve siyasi çıkarlar nedeniyle DHMİ'yi sorgulamadan susmaktadır" dedi.

Hatay'a uçuşlar seçimden üç gün sonrasına kadar durduruldu

Nisan 27, 2023

·

Makale

“Seçim”lerimizde sandığımız kadar özgür müyüz?

14 Mayıs’ta ülkemizde yapılacak olan seçimlerde aslında birçoğumuzun önünde 2 seçenek var. Propagandalar da yoğunlukla bu 2 seçenekten birisi için yapılıyor. Her ne kadar Yüksek Seçim Kurulu yayımladığı propaganda regülasyonlarında TV yayınlarına odaklanmaktaysa da sosyal medyanın etki gücü yadsınamaz. Özellikle ilk kez oy kullanacak olan 2000 ve sonrası doğumlu Z kuşağının TV’de değil, internette daha çok vakit geçirdiği düşünüldüğünde siyasi partilerin/ adayların da propagandalarını yüksek maliyetli TV reklamları yerine sosyal medya platformlarına kaydırmaları kaçınılmaz oluyor. 14 Mayıs seçimlerinde 2005 doğumlular ilk kez oy kullanacak. Doğruluk Payı tarafından yapılan bir araştırmaya göre 2018 genel seçimlerinde seçmenlerin %7’si Z kuşağıyken 14 Mayıs seçimlerinde bu oranın en az %16 olması bekleniyor. “Tamam mı, devam mı” seçimi olacağını da düşündüğümüzde, %16’yı yanına çeken taraf seçimlerin kaderini de tayin edecek gibi gözüküyor. Peki Z kuşağını etkilemenin yolu nedir? Şüphesiz ki sosyal medya! Türkiye’de siyasi mikro hedeflemeleri inceleyen izleme kuruluşu Gözlemevi‘ne göre, Ağustos 2020’den bu yana Facebook ve Instagram’da siyasi ve sosyal meselelerle ilgili yaklaşık 26 milyon liralık reklam harcaması yapıldı . Ülkemizde 2020’den bu yana siyasi ve sosyal meselelerle ilgili 1 milyardan fazla reklam gösterimi yapıldığı tahmin ediliyor. Ak Parti’yi yaklaşık 154 bin lira harcayan DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan izlerken en çok harcama yapanlar arasında üçüncü sırada 108 bin liralık harcamayla DEVA partisi, dördüncü sırada ise 102 bin liralık harcamayla MHP izliyor. Gözlemevi’nin verilerine göre CHP ve Kemal Kılıçdaroğlu adına Facebook ya da Instagram reklamları için son Mart ayı içerisinde reklam harcaması yapılmamış. Kötü tecrübe: Cambridge Analytica! Cambridge Analytica adlı politik danışmanlık hizmeti veren bir şirket, 2014 yılında yaklaşık 50 milyon Facebook kullanıcısının kişisel verilerini toplayıp 2016 seçimlerinde Trump için topladığı bu kişisel verileri/ profilleri detaylı bir mikro-hedefleme yapmak ve kişiye özel politik reklamları ve manipülatif haberleri duyurmak, yaymak için kullanmıştı . Bu skandaldan sonra Facebook da bu veri ihlalinden nasibini almıştı ve Mark Zuckerberg de kamuoyundan özür dilemek zorunda kalmıştı . Bu olayların ardından Facebook, yeni adıyla Meta seçimler ve mikro hedefleme konusunda ders çıkarmış olacak ki 14 Mayıs’ta gerçekleşecek seçimlerin güvenli ve emniyetli bir şekilde yapılmasına yardımcı olmayı amaçlayan “Seçim Operasyonları Merkezi”ni kurduğunu duyurdu . Kişisel Verileri Koruma Kurumu da bir bilgi notu yayımladı! 23 Mart’ta Kurum, Seçim Faaliyetlerinde Kişisel Verilerin Korunması İçin Siyasi Partiler ve Bağımsız Adaylar Hakkında Bilgi Notu yayımladı . Bilgi notunda siyasi partilerin başta 2820 sayılı Kanun olmak üzere ilgili kanunlar gereğince kuruluş, üyelik, seçimlerde aday belirleme faaliyetleri, yetkili organlarının seçimi ve bunların ilgili mercilere bildirimi vb. işlemler kapsamında veri sorumlusu olduğu, KVKK m. 5 ve 6'daki veri işleme şartlarına dikkat edilmesi gerektiği vurgulanarak oldukça detaylı ve yol gösterici biçimde siyasi partilerin çeşitli iş süreçlerinde veri işlemelerine ilişkin hukuki sebeplere ve yasal dayanaklara örnekler gösterildi. Ancak bu bilgi notunda da ne sosyal medya platformlarına yönelik ne de mikro hedeflemeye yönelik hiçbir uyarı yer almıyordu. Mikro hedeflemenin tehlikeli boyutu: siyasi seçimler Bugüne kadar hem bültenlerimizde hem de veri mahremiyeti camiasında hedeflemeyle ilgili daha çok reklam faaliyetleri ve bu kapsamdaki veri ihlalleri üzerinde duruldu. Çünkü kişisel verilerimizin profilleme/ mikro hedefleme yoluyla yasalara aykırı şekilde işlendiği ve günlük hayatımızda karşımıza çıkan en majör konu reklamlar. Halbuki aynı hedefleme ve profilleme teknikleri, bir ülkenin siyasi kaderini belirleyecek seçimlerde de kullanılıyor. Örneğin 2021 yılında yapılan Almanya federal seçimleri öncesi propaganda döneminde potansiyel seçmenlerini belirlemek ve onları kişiselleştirilmiş seçim vaatleriyle hedeflemek için Facebook'ta mikro hedefleme kullanan bazı Alman siyasi partilerine yönelik olarak Avrupa Dijital Haklar Merkezi ("noyb"), Alman veri koruma otoritesine şikâyette bulundu . Profilleme ve mikro hedefleme şüphesiz ki bir kişisel veri işlemedir. Bir sosyal medya platformunun kullanıcılarını profilleyerek bu profillere mikro hedefleme yapmak suretiyle reklam amaçlı kullanım için de siyasi propaganda amaçlı kullanım için de kullanıcının bu konuya dair açık rıza vermiş olması gerekiyor! Mikro hedeflemenin yaratabileceği sorunlar neler? İlk başta toplumsal sorunlar olarak, yani kutuplaşma ve ayrımcılık olarak karşımıza çıkıyor. Örneğin göçmenlere karşı söylemler içeren içerikleri beğenmişseniz ya da göçmen karşıtı hesapları takip ediyorsanız Zafer Partisi’nin sizi hedeflemesi ya da İYİ Parti’nin göçmen karşıtı propaganda içerikleriyle karşılaşmanız kuvvetle muhtemel; dilerseniz bu gözle Instagram ya da Facebook akışınızı tekrar bir gözden geçirin. Ya da platforma göre dindar bir profile sahipseniz Erdoğan’ın Kâbe ziyaretinde ihram giydiği bir fotoğrafının kullanıldığı propaganda görseliyle karşılaşmanız çok olası. Bu da toplumda belli hassasiyetlere sahip olan bireylerin o hassasiyetlerine daha radikal ve fanatik şekilde bağlanmasına; karşıt görüşlereyse bir o kadar katı ve tahammülsüz olmasına sebebiyet veriyor. İkinci sorun ise veri mahremiyeti ihlalleri. Bir sosyal medya platformuna üye olurken okumadan kabul ettiğimiz kullanıcı sözleşmelerinde kişisel verilerimizin işlenerek profillerimizin çıkartılacağı, bunların reklam amaçlı kullanılacağı yer alıyor. Peki yasalar bu genel işlem koşulu niteliğindeki sözleşme maddelerine geçerlilik tanıyor mu? Şüphesiz hayır. Öncelikle şu konuda veri sahipleri olarak ısrarcı olmamız lazım: kişisel verilerimiz, bizim açık rızamız olmadan profillenerek üçüncü kişilere hiçbir amaçla pazarlanamaz; buna siyasi hedefleme de ticari/ reklam amaçlı hedefleme de dahil. Bu iki soruna bağlı bir sonuç ise: bozuk bir demokrasi. Şüphesiz ki seçmen kişisel verilerinin manipüle edilmesi ve sonrasında seçmenlere yönelik yapılan bu denli agresif propagandalar, seçmen iradesinin sakatlanarak etkili bir demokrasinin tesis edilmesini engelliyor. 298 sayılı Kanun, basın-yayın organlarında, internette ve her türlü iletişim araçlarında yapılacak propagandaların tarafsız, gerçek ve doğru olmasını şart koşuyor. Profilleme ve mikro hedeflemede ise amaç, tespit edilebilen en dar seçmen kitlesini tespit edip o kitlenin “hoşuna gidecek”, “ilgisini çekecek” ve “oy verme arzusunu artıracak” nitelikte özel içeriklerin propagandaya konu edilmesidir. Bu “dar” kitle ne kadar uç kanatta, yani radikal tarafta olursa; onun ilgisini çekebilmek için gösterilecek propaganda içeriği de o denli taraflı, gerçek dışı ve manipülatif olacaktır. Bu yüzden oy vereceğimiz adayla ve partiyle ilgili çok hoşumuza giden, “tam da bana göre” dediğimiz bir propaganda içeriği/ yayını varsa orada uyarı sinyallerini çaldırmakta fayda var. Unutmayın ki siz bu kadar “nokta atış” hedeflenebiliyorsanız, siyasi olarak tam zıttınızdaki seçmenler de o kadar “nokta atış” hedeflenebiliyor. Unutmayın, gökyüzü gri olmasına rağmen size “ak” gösterilirken ona “kara” gösterilebilir. Kişisel Verileri Koruma Kurumu seçim konusunu ele almışken sosyal medya platformlarını, mikro hedeflemeyi ve profillemeyi es geçmiş görünüyor. Yine siz farkında olun, güvende kalın.

“Seçim”lerimizde sandığımız kadar özgür müyüz?

Nisan 27, 2023

·

Makale

Seçim anketleri ne kadar güvenilir? Araştırmalar ne gösteriyor?

Ülkemizde, son yıllarda sayıları oldukça artan seçim anketleri, anket metodolojisi alanında uzman araştırmacılar tarafından geliştirilen, ulusal ve uluslararası meslek birlikleri tarafından da sıklıkla altı çizilen ilke ve prosedürlere pek de uygun olmayan bir şekilde gerçekleştiriliyor. Ek olarak, bu anketleri gerçekleştiren kurumlar ve bunları vatandaşlara iletme görevini üstlenen medya organları tarafından seçim anketlerinin doğruluk ve güvenilirliklerini değerlendirebilmek için gerekli olan bilgiler şeffaf bir şekilde paylaşılmıyor. Bu nedenlerle, seçim anketlerinin bilimsel standartlarnışığında gerçekleştirildiklerine güvenebilmek de ne yazık ki mümkün değil. 295 seçim anketini inceleyen araştırma Ülkemizde yapılan anketlerin verilerinin güvenilirliği ve geçerliliğini incelemek üzere, 2011 – 2019 arasındaki toplam sekiz seçim için 47 araştırma şirketi tarafından gerçekleştirilmiş, çeşitli geleneksel ve sosyal medya kanalları aracılığıyla en az iki kaynaktan teyit edebildiğimiz 295 seçim anketini inceledik. 2022 yılında kaleme aldığımız ve Pamukkale Dergisi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi’nde yayımlanan “Türkiye’de Seçim Anketlerinin Toplam Anket Hatası Perspektifinden Bir İncelemesi” başlıklı çalışmamızda, anketlerde ortaya çıkabilecek hataları asgari düzeye indirmek ve veri kalitesini azami düzeye çıkarmak için uluslararası yazında sıklıkla başvurulan “toplam anket hatası” yaklaşımından yararlandık. Aynı zamanda 295 seçim anketini CNN’in 2020 yılında yapılan Amerikan Başkanlık seçimleri öncesi belirlemiş olduğu “Şeffaflık Kriterleri” ışığında değerlendirdik. Toplam anket hatası, hem anket çalışmalarını gerçekleştiren uzmanlara hem de anketlerin tüketicileri olan uzmanlar ve vatandaşlara yol gösterici bir yaklaşımdır. Bu yaklaşıma göre, bir anket çalışmasında ortaya çıkabilecek hatalar, temsil ve ölçüm olarak adlandırılan iki ana alanda incelenir. Ölçüm alanı, ölçülmek istenen kavram, ölçüt (soru), cevap ve düzeltilmiş cevap öğeleri ile ilgiliyken; temsil alanı, hedef kitle, örneklem çerçevesi, örneklem, katılımcı ve anket sonrasında elde edilen verilerin tashihi kaynaklı hatalara odaklanır. Toplam anket hatası yaklaşımı saha çalışması ilkeleri, anket sorularının ve soru cetvellerinin tasarımı ve saha çalışmasının yürütülme biçimlerine dair çeşitli kuramlara dayanır ve modern anket metodolojisinin temelini oluşturur. Bu yaklaşımda, bir anketin temsil ve ölçüm alanlarındaki özellikleri dört ana başlık altında incelenir: kapsam, örnekleme, cevap vermeme ve ölçüm hataları. Bu başlıklardan ilk üçü bir anketin örnekleminin hedef kitleyi temsiliyeti ile ilgiliyken, ölçüm hatası genel itibariyle anket çalışmasıyla elde edilen verilerin güvenilirliği ve geçerliliğiyle ilgilidir. Çalışmamızda ülkemizdeki seçim anketlerinden elde edilen verilerin güvenilirliği ve geçerliliği konusunda endişe verici sorunların mevcut olduğu sonucuna vardık. Kamuoyu araştırma şirketleri şeffaf değil Bir anketin tasarım, saha çalışması ve elde edilen verilerin tahlil edilmesi aşamalarında anket araştırmacılarının bu öğelere dair aldıkları tüm kararlar, anket hatalarını ve dolayısıyla elde edilen veriler kullanılarak yapılan çıkarımları etkiliyor. Kamuoyu araştırmalarının toplam anket hatası yaklaşımına ne ölçüde uygun olarak gerçekleştirildiğinin anlaşılabilmesi için araştırma firmalarının saha çalışması ve sonrasındaki çeşitli aşamaları olabildiğince şeffaf bir şekilde raporlamaları gerekiyor. Ne yazık ki, ülkemizde araştırma firmalarının ve medya organlarının şeffaflıktan uzak olmaları ve raporladıkları hata paylarından çok daha yüksek bir ölçüde yanılan tahminleri Türkiye’de seçim anketlerinin güvenilirlik ve geçerlilikleri hususunda gerek kamuoyu gerek siyasi elitler gerekse de uzmanlar için soru işaretleri oluşturuyor. Örneğin Nisan 2017 Referandumu’nda pek çok anket şirketi “evet” sonucunu gerçekleşenden çok daha yüksek tahmin etmişti. Benzer bir şekilde 2015 Kasım seçimlerinde de anket şirketleri oldukça yanıldı. Yapılan bir çalışmaya göre yayımlanan 37 anketten yalnızca beşi belirtilen hata payları içerisinde. Bununla beraber, ülkemizde seçim anketlerinin geçerliliği ve güvenilirliği üzerine yeterli akademik araştırma yapılmıyor ve mevcut çalışmalar da pek az sayıdaki anketin raporlama pratiklerine veya tahminlerin ne ölçüde doğru olduğuna odaklanıyor. Bu noktada, toplam 295 seçim anketinin uluslararası standartlara uygunluğunu sistematik olarak değerlendirdiğimiz çalışmamız ülkemizde yapılan kamuoyu araştırmalarının güvenilirliği ve geçerliliği hakkında da kapsamlı bir perspektif sunmayı amaçlıyor. Çalışmamızda incelediğimiz seçim anketlerine, araştırma firmalarının resmî web sayfaları, bu firmaların yahut yöneticilerinin Twitter hesapları ve internet arşivlerinin kapsamlı bir taramasıyla ulaştık. Sonuçta bir araya getirdiğimiz veri seti, Yüksek Seçim Kurulu’nun incelediğimiz seçimlerin takvimlerini resmen duyurmasından sonra gerçekleştirilmiş hemen hemen tüm “muteber” seçim anketlerini içeriyor. Veri setimizde ortalama hata payının üzerinde oy oranları elde etmiş tüm siyasi partilerin, seçim ittifaklarının ve cumhurbaşkanı adaylarının oy oranlarına dair tahminler yer alıyor. Ki bu tahminler2011 Milletvekili Genel, 2014 İstanbul ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı, 2014 Cumhurbaşkanlığı, Haziran 2015 Genel, Kasım 2015 Genel, Haziran 2018 Genel, Haziran 2018 Cumhurbaşkanlığı ve 2019 İstanbul ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı ile tekrarlanan Haziran 2019 İstanbul Belediye Başkanlığı seçimleri için yapılan seçim anketlerinden geliyor. Bilimsel standartların oldukça uzağında pratikler CNN’in 2020 yılı Kasım ayındaki ABD başkanlık seçimleri öncesi abonelerine şeffaf ve bilimsel seçim anketlerinin sonuçlarına dayanan tahminleri sunabilmek için geliştirdiği “Şeffaflık Endeksi”nde 16 soru yer alır. Türkiye’deki seçim anketlerini değerlendirmek için bu endeksi, tüm anketlerin sıfır puan aldığı soruları dışarıda bırakarak 10 soruya indirgeyerek, ülkemize uyarladık. Bu endeksi oluşturan maddeler ise şöyle: anketi gerçekleştiren firmanın itibarı, anket yöntemi (modu), anket sponsoru, örneklem boyutu, soru formunun yayımlanmış olması, saha çalışması tarihi, ağırlıklandırma, hedef kitle, örneklem çerçevesi ve çekimi ve hata payı. İncelediğimiz anketlerin endeks skorlarını oluşturan maddeler arasında en düşük ortalama değerler temsil alanında ve sırasıyla ağırlıklandırma, metot ve anket modu (telefon, yüz yüze, online) alanlarında. Bize göre bunun iki temel nedeni bulunuyor: Birincisi, ülkemizdeki seçim anketlerini değerlendirebilmek için olmazsa olmaz olan bu maddelere dair gerekli bilgilerin hemen hiçbir araştırma firması ya da bunları seçmenlere aktaran medya organları tarafından yayımlanmıyor oluşu. İkinci nedense, seçim anketlerinin bilimsel standartların oldukça uzağında olduğunu gösteren pratikler gözlemlemiş olmamız. Örneğin, ülkemizdeki seçim anketlerinin birçoğunda anketler telefon görüşmeleri yoluyla gerçekleştiriliyor. Bu anketlerde cep telefonu ve sabit hat üzerinden gerçekleştirilen görüşmelerin oranlarının bilgisi ise hemen hiçbir raporda paylaşılmıyor. Yine, bu kaynaklarda telefon numaralarının tesadüfi olarak mı belirlendiği, bir listeden rassal bir seçim yapılıyorsa bu numaraları içeren bir örneklem çerçevesinin mevcut olup olmadığı ve bu örneklem çerçevesinin hedef kitle ile ne ölçüde örtüştüğü gibi soruların cevaplarına ulaşılamıyor. İncelediğimiz anketlerin büyük bir bölümünde örnekleme aşamasında yaş, cinsiyet, eğitim ve hatta geçmiş seçimlerde oy verilen parti gibi kota değişkenleri ve dolayısıyla kotalı örneklemler kullanıldığını gördük. Ancak bu değişkenler ve bu değişkenlere dair istatistiklerin hangi kaynaklardan elde edildiği nadiren raporlanıyor. Sıklıkla bu tür olasılıklı olmayan (kolayda, örneğin kotalı) örneklemler kullanılmasına rağmen, ancak olasılıklı örneklemler için hesaplanabilen hata payları raporlanıyor; örneklemlerin olasılıklı olması durumunda dahi dizayn etkilerini dikkate alınmadan hata payları tüm anketlerde gerçekte olduğundan düşük şekilde raporlanıyor. İtibar, güvenilir araştırmalar için yeterli mi? Ülkemiz koşullarına uyarladığımız endekste yer alan diğer iki madde, seçim anketini gerçekleştiren firmanın itibarı ve anket sponsoru kategorileri, özelinde incelediğimiz seçim anketleri görece yüksek skorlar elde ediyor. Bunun en önemli sebebi, anketleri gerçekleştiren araştırma firmalarının önemli bir kısmının uzun yıllardır faaliyet gösteren ve çeşitli uluslararası ve ulusal meslek birliklerine üye kuruluşlar olması. Öte yandan, araştırma firmasının itibarı tek başına bir seçim anketinin güvenilirliğini değerlendirmek için yeterli değil. Her bir seçim anketi için ayrı ayrı hesapladığımız endeks skorları oldukça yüksek bir varyans gösteriyor ve tecrübe ve tanınırlığı görece yüksek olan araştırma firmaları tarafından gerçekleştirilen seçim anketleri dahi diğerler anket firmalarına nazaran kayda değer bir fark ortaya koyamıyor. Seçim tarihine yakın anketler daha başarılı Son olarak, çalışmanın seçim anketlerinin tahminlerinin ve seçim sonuçlarını karşılaştırdığımız bölümünde, seçim tarihine daha yakın gerçekleştirilen anketlerin seçim tahminlerinin görece daha başarılı oldukları görülüyor. Ayrıca, 2018 genel seçimleri ile 2019 yılında yapılan yerel seçimlerde isabetli tahminlerde bulunan anketlerin sayılarının artış göstermesi ve bu anketlerin genellikle daha yüksek endeks skorları elde etmiş olmalarını ülkemizdeki seçim anketleri adına olumlu bir gelişme olarak değerlendiriyoruz. Genel itibariyleyse, seçim anketlerinin raporlanan veya bizim hesapladığımız hata paylarından daha yüksek olan ortalama mutlak hataları ülkemizdeki seçim anketlerinin seçim sonuçlarını tahmin etmede pek başarılı olmadıklarını gösteriyor. Özetle, ülkemizde gerçekleştirilen seçim anketlerinin gerek Türkiye Araştırmacılar Derneği (TÜAD) gerekse de uluslararası meslek birlikleri tarafından sık sık altı çizilen kuram, ilke ve prosedürlere pek riayet etmiyor oluşu, anket metodolojisi alanında dünyadaki gelişmeleri yakından takip etmemeleri ve bu anketlerin örneklem seçimi, saha çalışması ve raporlama süreçlerinin şeffaf bir şekilde paylaşılmıyor oluşu, seçim anketlerinin güvenilirlik ve geçerliliğini oldukça zedeliyor. Hangi anketler güvenilir? Türkiye’de 2011-2019 yılları arasında seçim anketlerini gerçekleştiren araştırma firmalarının sayısında da önemli bir artış olduğu gözlemleniyor. Ancak bu artışa rağmen bu çalışmaların güvenilirliklerini inceleyen bir kuruluş yok. ABD’de FiveThirtyEigh t (538) gibi seçim anketlerinin metodolojilerinin ve tahminlerinin (yahut örneklemlerinin) güvenilirliklerini inceleyen pek çok kuruluş mevcut. Uluslararası Sosyal Saha Çalışmaları Programı (International Social Survey Program, ISSP) , Dünya Değerler Araştırması (World Values Survey, WVS) ve Karşılaştırmalı Seçim Sistemleri Çalışması (Comparative Study of Electoral Systems, CSES) kapsamında ülkemizde gerçekleştirilen anketler, bilimsel standartlara uygun çalışmaların başında geliyor. Bu çalışmaların örneklem çerçeveleri hedef kitle ile örtüşen Adrese Dayalı Nüfus Kayıt İstatistikleri. İncelediğimiz anketlerin pek çoğunun aksine bu çalışmalar olasılıklı örneklemler kullanıyor, anketler yüz yüze (sokakta değil hanede) gerçekleştiriliyor. Ayrıca tasarım raporları sponsor, ağırlıklandırma değişkenleri ve bunların kaynakları, görüşme doğrulama araçları, anket soru formu gibi bir anketi değerlendirebilmek için gerekli bilgileri içeriyor.

Seçim anketleri ne kadar güvenilir? Araştırmalar ne gösteriyor?

Nisan 27, 2023

·

Makale

Millet İttifakı'nın ekonomi politikaları II

Millet İttifakı’nı oluşturan altı parti tarafından ortak bir çalışma ve mutabakatla hazırlanan Ortak Politikalar Mutabakat Metninde ' Ekonomi, Finans ve İstihdam ' politikaları 11 alt başlıkta açıklanıyor. Spektrum Pusula’nın geçen sayısında Millet İttifakı’nın ekonomi politikalarının 5 alt başlığını derlemiştik . Bu sayıda da ekonomi politikalarının 6 alt başlığını okurlarımız için derledik. Bütçe ve kamu harcamaları Mali disiplin anlayışını kalıcı hale getirmek ve öngörülebilirliği arttırmak amacıyla “Mali Kural” uygulamasını hayata geçireceğiz. TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu ile Sayıştay’ın mali kuralın izlenmesindeki rol ve etkinliğini artıracağız. Kaynakları “Kanal İstanbul” gibi rant projeleri için değil GAP, DAP, KOP ve DOKAP kapsamındakiler başta olmak üzere tarımsal sulama projelerinde kullanacağız. Bütçe çalışmalarında doğa ve çevrenin korunmasına, dezavantajlı grupların gözetilmesine ve cinsiyete duyarlı bütçeleme anlayışına özen göstereceğiz. Toplumun en kırılgan kesimlerini gözeterek harcama önceliklerini yeniden belirleyeceğiz. Şeffaf olmayan bir biçimde özel kurallarla kamu harcaması yapılmasına son vereceğiz. Mevcut durum: 2005-2021 yılları arasında örtülü ödenekten yapılan kamu harcamaları %1640 artış gösterdi . 2022’de ise örtülü ödenekten 3 milyar 478 milyon lira harcama yapıldı. Kamu garantilerinin kapsamı, gerekçeleri, süresi ve benzeri bilgiler ile bunların değişik senaryolar altında bütçe üzerindeki yükünü düzenli olarak kamuoyuyla paylaşacak, bütçeye ekli cetvel olarak TBMM’ye sunacağız. Kamunun zorunlu haller dışında döviz cinsinden sözleşme yapmamasını sağlayacağız. KİT’ler ve diğer kamu İşsizlik Sigortası Fonu’nun amacı dışında kullanılmasını önleyecek ve faaliyetlerinin daha şeffaf bir çerçevede yürütülmesini sağlayacağız. TOKİ’nin hesaplarının şeffaflık ve hesap verebilirlik ilkeleri doğrultusunda hazırlanmasını ve Sayıştay denetimine tabi tutulmasını sağlayacağız. Vergi “Saydam Mevzuat-Saydam Uygulama, Öngörülebilir Vergi Yükü, Geniş Vergi Tabanı-Vergi Yükünün Adil Dağılımı, Vergide Yeşil Dönüşüm, Ekonomik Etkinlik, Etkili ve Tarafsız Denetim” prensiplerine dayalı kapsamlı bir vergi reformu gerçekleştireceğiz. Vergi Konseyi’nin adını “Ulusal Vergi Konseyi” olarak değiştirecek, daha kapsayıcı ve etkin hale getireceğiz. Vergi sistemini yatırımı teşvik eden bir yapıya kavuşturacak, teşvikli yatırımlarda vergi indirimini daha yalın ve yönetilebilir hale getireceğiz. Vergi istisna ve muafiyetlerini gözden geçirerek en aza indireceğiz. Mevcut durum: AK Parti iktidarında, kamuoyunda Beşli Çete olarak bilinen Cengiz Holding, Limak Holding, Kalyon Holding, Kolin Holding ve MAKYOL’a 128 kez vergi indirimi yapıldı. Kaynak: Birgün Çalışanlar üzerindeki vergi ve sigorta prim yükünü indireceğiz Ücretlilerin Gelir Vergisi Kanunu’nun 89’uncu maddesinde yer alan eğitim, sağlık harcamaları gibi indirim unsurlarını matrahlarından indirebilmelerine imkân sağlayacağız. Tarım sektöründe kullanılan mazottaki ÖTV yükünü kaldıracağız. İşyeri kira ödemelerinde stopaj oranını sıfırlayacağız. İlk kez konut alımında tapu harcı almayacağız. Her türlü eğitim ve öğretim hizmetinden alınan KDV’yi indireceğiz. Ticaret ve üretim üzerinde yük oluşturan ve kayıtlı ekonomiyi cezalandırıcı niteliğe dönüşen işlem vergilerini azaltacağız. Emlak vergisinde, vergiye esas değer karmaşasına ve makul olmayan artışlara son vereceğiz. 2050 yılı Net Sıfır Karbon Emisyonu hedefimiz doğrultusunda yeşil vergileri öne çıkaran bir dönüşüm gerçekleştirecek, elde edilen gelirleri özel sektörün yeşil dönüşüm yatırımlarını desteklemede kullanacağız. Motorlu taşıtların ilk iktisabında ödenen özel tüketim vergisini, yeşil vergi politikaları çerçevesinde yeniden düzenleyeceğiz. Vergi denetimini iş dünyası üzerinde siyasi baskı kurmanın bir aracı olmaktan çıkaracak, Gelir İdaresi’ni uygulamada özerk hale getirecek ve performans denetimine tabi olmasını sağlayacağız. Vergi Cennetlerine yapılan ödemelerden stopaj alınması dâhil gerekli önlemleri alacağız. Kayıt dışılıkla etkin bir şekilde mücadele edecek, kayıt dışılığı OECD ortalamasının altına indirecek, bu mücadeleden elde edilecek kaynakları toplumun en kırılgan kesimlerini desteklemek için kullanacağız. Mevcut durum: Türkiye’deki kayıtdışı ekonominin toplam GSYH’nin %31.2’sine tekabül ettiği hesaplanıyor . Kamu-özel işbirliği projeleri Mevcut Kamu-Özel İşbirliği (KÖİ) projelerinin tümünü teknik, idari, hukuki ve yasama denetimine tabi tutacağız. Mevcut durum: 2017-2022 yılları arasında Kamu-Özel İşbirliği projeleri için bütçeden 118 milyar lira ödeme yapıldı. 2023’te de bütçeden 102.1 milyar lira ödeme yapılacağı belirtiliyor . Bu projelerin fizibilite, ihale, ihale sonrası değişiklikler, uygulama, raporlama ve denetim aşamalarının tümünde yapılmış olan hata, usulsüzlük ve yolsuzlukları tespit edeceğiz. Usulsüzlük ve yolsuzluk tespit edilen projeler için ulusal ve uluslararası tüm hukuki yolları kullanacak, gerekirse tahkim süreçlerini işletecek, varsa kamuyu zarara uğratan yüklenici şirketler, bunların ortakları ve sorumlu şahıslarla ilgili yasal işlemleri başlatacak ve oluşan zararların ilgililerinden tahsilini sağlayacağız. KÖİ sözleşmelerinin teknik, ekonomik, çevresel ve sosyal fizibilite raporlarını kamuoyuyla paylaşacağız Finans sektörü politikaları BDDK, SPK gibi finans sektöründeki düzenleyici ve denetleyici kurumların idari ve mali bağımsızlığını sağlayacağız. Finans sektöründeki düzenleyici ve denetleyici kurumların hesap verebilirliğini artıracak, bu kurumların TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’na yılda en az iki defa sunum yapmalarını sağlayacağız. Türkiye Bankalar Birliği, Türkiye Katılım Bankaları Birliği, Finansal Kurumlar Birliği, Türkiye Sermaye Piyasaları Birliği gibi kuruluşları siyasi etkiden arındırarak sektöre yönelik gelişim projelerine odaklanmalarını sağlayacağız. Dijital para, kripto varlıklar, Fintek’ler ve dijital ödeme sistemlerine ilişkin düzenleyici ve denetleyici mevzuatı ve kurumları net bir biçimde tanımlayacağız. Ziraat Bankası’nı çiftçinin, Halk bankasını esnaf ve KOBİ’lerin bankası yapacağız. Mevcut durum: Demirören Holding, Doğan Medya Grubu’nu satın almak için Ziraat Bankası’ndan aldığı 750 milyon dolarlık kredinin yalnızca %3,2’sini ödedi . Kamu bankalarının üst yönetimine atamalarda eğitim, finans sektörü tecrübesi, ehliyet ve liyakat kriterlerine titizlikle uyulmasını sağlayacağız. Mevcut durum: Eski millî güreşçi Hamza Yerlikaya, 2020 yılında Vakıfbank Yönetim Kurulu üyeliğine atanmıştı. Kamu bankalarının işlemlerini kapsamlı bir inceleme ve denetime tabi tutacak, varsa usulsüzlük, yolsuzluk ve zararların sonuna kadar takipçisi olacağız. Kamunun sağladığı sübvansiyonlu krediler ile garanti verdiği kredilerin amacına uygun kullanımını yakından takip edip, denetleyeceğiz. Sermaye piyasasının gelişimini destekleyerek sermayenin tabana yayılmasını sağlayacak, uzun vadeli kaynakları özellikle sürdürülebilir kalkınma amaçlarının gerçekleştirilmesine dönük şirketlere yönlendireceğiz. TMSF bünyesinde olan, yasal durumu uygun ve halka açılma kriterlerini sağlayan şirketleri halka arz edeceğiz. Kamunun kontrol ettiği şirketler ile kamu bankalarının hem daha etkin ve kurumsal normlarda yönetilebilmesi hem de sermayenin tabana yayılmasını sağlamak için halka arz uygulamalarından yararlanacağız. İlgili tüm paydaşlarla istişare içerisinde kredi derecelendirme sisteminin aksayan yönlerini gidererek özellikle KOBİ’lerin finansmana erişimini kolaylaştıracağız. Sermaye piyasalarını ve bankacılık sistemini, yeni girişimler, girişim sermayesi gibi özellikle teknoloji alanında fikri olan ve yatırımcı çekmek isteyen girişimcilere destek veren bir altyapıya kavuşturacağız. KOSGEB, TÜBİTAK, Teknokentler ve SPK ortak çalışmasıyla Girişim Sermayesi modelinde şirket kuruluşlarına destek olacağız. Uluslararası ölçekte faaliyet gösterecek, dijital tabanlı Uluslararası Yeşil Finansman Kalkınma Bankası’nın kuruluşuna öncülük edeceğiz Fintek’leri ve dijital ödeme sistemlerini finans endüstrisi içinde yaygınlaştıracağız. Finansal sektörün teknik değişim ve dönüşüm süreçlerinde gerekli bilimsel araştırmaları yapacak Finans Teknokentlerinin kuruluşunu teşvik edeceğiz. Fintek ihracatını destekleyeceğiz. İnşaat merkezli bakış açısına son vererek İstanbul’u gerçek anlamda bir Finans Merkezi yapacağız. İstihdam ve işsizlikle mücadele politikaları Ekonomide güven ve istikrar ortamını tesis ederek, yatırım ortamını iyileştirerek sürdürülebilir büyümeyi ve insan onuruna yaraşır gelir sağlayan istihdam artışını destekleyeceğiz. Çok yönlü ve kapsayıcı işgücü ve mesleki eğitim politikaları uygulayarak işsizlikle ilgili yapısal sorunları çözüme kavuşturacağız. Girişimciliğin ve kendi hesabına çalışmanın desteklenmesi için sigortalılık ve şirket kurma konularında gerekli düzenlemeleri yapacak, şirket kurma ve kapatma ile hisse dağıtımını kolaylaştıracağız. Turizm, ulaştırma ve dağıtım, haberleşme, medya, oyun, e-spor ve emlak sektörlerinde yeni nesil iş modellerine yönelik özel destekler kurgulayacağız. Teknoloji girişimlerine kuruluş aşamasında ücretsiz internet bağlantısı ve bulut hizmetleri gibi destekler sağlayacak, bu girişimleri sonraki aşamalarda büyüme ve nitelikli istihdam artışına bağlı olarak vergi ve prim teşvikleriyle de destekleyeceğiz. İŞKUR’un kurumsal yapısını ve işgücü politikalarını geleceğin mesleklerini önceleyen, dezavantajlı vatandaşların istihdam edilmelerini ve istihdamda kalmalarını gözeten, girişimciliği destekleyen bir yapıya kavuşturacağız. Ortaöğretim ve yükseköğretimden mezun olan herkesin İŞKUR’a kaydını yapıp, işe yerleşmelerini takip edecek, eğitim ve istihdam ilişkisini güçlendireceğiz. Teknoloji geçmişi olmayan işsiz gençleri girişimciliğe, yazılım sektörüne, müşteri tecrübesi uzmanlığı gibi meslek gruplarına yönlendirerek genç işsizliği ve eksik-istihdam sorununu çözmek için yeni imkanlar oluşturacağız. İŞKUR aracılığı ile öğrencilere part-time çalışma imkânı sunacak güvenli iş imkânları için altyapı çalışmalarını başlatacağız. İstihdamda ve eğitimde yer almayan gençler başta olmak üzere yeni bir kariyer alanına yönelmek veya becerilerini geliştirmek isteyen gençleri eğitecek ve eğitim sonunda iş yönlendirmesi/eşleştirmesi yapacak “Garantili Yetenek Programları” başlatacağız Özellikle ev işlerinde güvencesiz ve kayıt dışı çalışan kadın ev işçilerinin İş Kanunu’na tabi olmasını sağlayacağız. Mesleki eğitimi; İşbaşı Eğitimi (işletmeler, yetişkinler-daha az beceri gerektiren işler), Mesleki Temel Beceri Eğitimi (Uygulamalı Bilimler Liseleri, özel kurslar), Kurumsal Yetkinlik Eğitimi (Tarım Liseleri, Teknoloji Liseleri, Teknoloji ve Uygulamalı Bilimler Fakülteleri) şeklinde yapılandıracağız. İş bulma ümidini kaybetmiş veya uzun süredir işsiz olan bireylere yeni beceriler ve yetenekler kazandırarak istihdama geçmelerini sağlamayı amaçlayan “İkinci Şans Okulları” kuracağız. Mevcut durum: Prof. Dr. Selçuk Şirin, İzmir İktisat Kongresi’nde yaptığı konuşmada "Türkiye'de her 3 gençten 1'i ne okuyor, ne çalışıyor, ne de sosyal bir aktivite yapıyor. Bu gençler evde oturuyorlar.” açıklamasında bulunmuştu. Teknoloji ve Bilişim Liseleri ile gençlerin yazılım, kodlama ve teknoloji alanlarında meslek sahibi olmalarını sağlayacağız. İş dünyası temsilcilerinin mütevelli heyetinde yer aldığı, kurulduğu bölgelerde öne çıkan sektörlerin nitelikli işgücü ihtiyacını karşılamak üzere kısa dönemli eğitimlerin verileceği “Teknoloji Kampüsleri” kuracağız

Millet İttifakı'nın ekonomi politikaları II

Nisan 27, 2023

·

Makale

Ankara birinci bölge: 2018 sonuçları, öne çıkan adaylar

Ankara 1'inci bölge, Bala, Çankaya, Elmadağ, Evren, Gölbaşı, Haymana, Mamak, Polatlı ve Şereflikoçhisar ilçelerini kapsıyor. 14 Mayıs seçiminde 13 milletvekili bu bölgeden seçilecek. 2018 genel seçiminde bölgede CHP %35,64, AK Parti %30,65, İYİ Parti %12,41, MHP %10,74, HDP %8,72 ve Saadet Partisi %1,37 oranında oy almıştı. Oyların %49,44'ü Millet İttifakı'na, %41,39'u Cumhur İttifakı'na gitmişti. Çankaya’da CHP, diğer ilçelerde AK Parti birinci olmuştu. 2018 seçiminde TBMM'ye CHP’den 5, AK Parti’den 4, İYİ Parti’den 2, HDP ve MHP’den ise 1’er milletvekili seçildi. 14 Mayıs seçiminde öne çıkan adaylar: AK Parti Listenin ilk sırasında yer alan Yıldırım Tuğrul Türkeş , MHP’nin kurucusu Alparslan Türkeş’in oğlu. Türkeş, MHP’de başlayan siyaset hayatına Devlet Bahçeli’nin parti Genel Başkanı seçilmesiyle Aydınlık Türkiye Partisi’nde devam etmiş ama 2007’de MHP’ye geri dönmüştü. 2015’te Davutoğlu’nun kurduğu Geçici seçim hükümetine katılması sonrasında MHP’den ihraç edilmiş ve Kasım 2015 seçimlerinde AK Parti milletvekili olarak meclise girmişti. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın MİT tırlarında bulunan silahların Türkmenler için gönderildiğini söylemesinin üzerine Nisan 2015’te katıldığı Tarafsız Bölge programında, MİT tırlarında bulunan silahların Türkmenlere gitmediğini bildiğini iddia etmişti. Türkeş, geçtiğimiz günlerde de AK Parti listelerinden seçime giren HÜDA PAR'a yönelik eleştirileriyle gündeme geldi. 2017-2018 yılları arasında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı olarak görev almış olan Jülide Sarıeroğlu listenin 2'nci sırasında yer alıyor. Listenin 4'üncü sırasında yer alan Zehranur Aydemir ise 2022 yılında AK Parti Kadın Kolları üyesiyken Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Özbekistan’a yaptığı ziyarete bir devlet vasfı olmamasına rağmen katıldığı için eleştirilmişti. Listede dikkat çeken bir diğer aday ise 5'inci sırada yer alan eski AK Parti Çankaya İlçe Başkanı Mustafa Hasgül . Hasgül'ün 2022’de Ankara Büyükşehir Belediyesi Başkanı Mansur Yavaş’ı eleştirmek için Twitter'da paylaştığı trafik fotoğrafının Melih Gökçek’in başkanlığı döneminde çekildiği ortaya çıkmıştı. CHP Türk Eczacılar Birliği delegasyon üyesi Gamze Taşçıer , listenin ilk sırasında yer alıyor. Taşçıer, kadın ve çocuk hakları, sosyal güvenlik, sağlık ve ilaç politikaları hakkında çalışmalar ve projeler yapıyor. Listenin 2'inci sırasında daha önce Genel Başkan Başdanışmanlığı yapan Deniz Demir , 3'üncü sırasında gazeteci Okan Konuralp yer alıyor. Konuralp, 2015-2020 yılları arasında CHP Genel Başkanı İletişim Koordinatörü olarak görev almıştı. CHP’nin listesiyle seçime giren DEVA Partisi’nin Teşkilat İşleri Başkanı Sadullah Ergin 4'üncü sırada yer alıyor. Ergin, 2009-2013 yılları arasında Adalet Bakanlığı yaparken görülen Balyoz ve Ergenekon davalarından dolayı CHP adaylığı eleştirilen bir isim. Ergin ise kendini davaların ondan önceki bakanın döneminde başladığını söyleyerek savunuyor. Millet İttifakı’nın bir diğer parçası olan Gelecek Partisi’nin Siyası İşler Başkanı Mustafa Nedim Yamalı 5'inci sırada yer alıyor. Yamalı, SERVER Vakfı’nın Yönetim Kurulu Başkanlığı’nı yürüttü. Vakıf, 2020’de düzenlediği etkinlikte harem selamlık uygulanması, tesettür övgüsü yapılan kitapların öğrencilere dağıtılması ve müziğin haram olarak nitelendirilmesinden dolayı CHP milletvekili Murat Bakan tarafından “tehdit” olarak nitelendirilmişti. İYİ Parti Listenin ilk sırasında yer alan Koray Aydın , İYİ Parti Genel Başkanı ve Siyasî İşler Başkanı olarak görev yapıyor. Genel Başkan Meral Akşener'le birlikte MHP'den ayrılan Aydın'ın Cengiz Holding ve Cengiz İnşaat’la çalışan Özaltın İnşaat ile görüştüğü iddia edilmiş, Aydın bu iddiaları reddetti. Eski Şanlıurfa Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Eşref Fakıbab a ikinci sırada yer alıyor. 2004 seçimlerinde AK Parti'den, 2009’daki yerel seçimde ise bağısız olarak Şanlıurfa Büyükşehir Belediye Başkanı seçilen Fakıbaba, daha sonra Saadet Partisi'ne katılmıştı. Fakıbaba, 2013’te Numan Kurtulmuş’un partiden istifa etmesiyle Saadet Partisi’nden ayrılmış, 2013’te AK Parti’ye katılmıştı. 2017’de Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı olarak görevlendirilmiş, 2018'de AK Parti'den milletvekili seçilmişti. Fakıbaba, AK Parti'den istifa ettiği Ekim 2022'de milletvekilliğinden de ayrılmıştı. Emekli albay ve eski İYİ Parti Çankaya İlçe Başkanı Kevser Ofluoğlu listenin 3'üncü sırasında yer alırken eski İYİ Parti Ankara İl Başkanı Yetkin Öztürk 4'üncü sırada, iş insanı Mine Baş ise 5'inci sırada yer alıyor. MHP Listenin ilk sırasında MHP Genel Başkan Yardımcısı Mevlüt Karakaya yer alıyor. Karakaya, 2014 yerel seçiminde MHP’den Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı adayı olmuştu. Türkiye Kamu-Sen ve Türk Sağlık-Sen eski Genel Başkanı Önder Kahveci 2'nci sırada yer alırken Genel Başkan Başdanışmanı Eyyüp Yıldız 3'üncü sırada yer alıyor. Gençliğinden itibaren Ülkü Ocakları'dna yer alan Yıldız, aynı zamanda MHP’nin organizasyonlarını yöneten Yıldızlar Tanıtım kurucusu ve ATO Congresium’un yönetim kurulu başkanı. Listede dördüncü sırada yer alan İbrahim Çifti'nin ise 12 Eylül öncesinde kontrgerillaya ilişkin soruşturma yürütmek isterken öldürülen savcı Doğan Öz’ün katili olduğu biliniyor. Çiftçi, Bahçelievler katliamı davasında da yargılanmıştı. Yeşil Sol Parti Yeşil Sol Parti listesinin ilk sırasında Dipnot Yayınevi’nin Genel Yayın Yönetmeni Emirali Türkmen yer alıyor. Türkmen, Türkiye Sosyalist Solu ve Türkiye Solundan Portreler kitaplarının yazarı. Listenin 2'nci sırasında yer alan EMEP Genel Başkan Yardımcısı Selma Gürkan ise Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) için uzun yıllar çalışmış ve 2011- 2020 yılları arasında Emek Partisi (EMEP) Genel Başkanlığı yapmıştı. Gürkan, aynı zamanda 12 Eylül askeri darbe sürecinde, Ankara Mamak Cezaevinde tutuklu bulunan devrimci kadınların direniş öykülerinin kaleme alındığı Kaktüsler Susuz da Yaşar kitabının yazarlarından birisi. Türkiye İşçi Partisi, bölgede Yeşil Sol Parti lehine milletvekili adaylarını geri çekti.

Ankara birinci bölge: 2018 sonuçları, öne çıkan adaylar

Nisan 26, 2023

·

Makale

Kılıçdaroğlu'nun çağrısı: Zihniyet değişimi

Oy verme davranışının arkasında yatan sebep seçmenden seçmene farklılık gösteriyor. 14 Mayıs’ta neyi oylayacağımız, oyumuzu hangi kritere göre vereceğimiz sorularına da pek çok farklı yanıt veriliyor. Aralık 2022’de Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ yaptığımız röportajda bu seçimin “ Sığınmacı ve kaçaklar gitsin mi kalsın mı? ” sorusunun oylandığı bir referandum olduğunu söylemişti örneğin. Muhalefetin en büyük vaadinin “ güçlendirilmiş parlamenter sistem ” olduğu göz önüne alınarak, seçimin güçler birliğine dayanan mevcut Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ile güçler ayrılığını esas alan parlamenter demokrasi arasında bir referandum niteliği taşıdığı yorumu sık sık yapılıyor. Cumhur İttifakı’nın “ Türkiye Ekonomi Modeli ” olarak adlandırdığı heterodoks ekonomi yerine muhalefetin rasyonel ve ortodoks bir yönetim modeli önermesi, kimileri açısından seçimi iktisadi sistemimize ilişkin bir referanduma dönüştürüyor. İnsanların çoğunlukla ekonomik gerekçelerle oy vermesini Süleyman Demirel’in “ Boş tencerenin deviremeyeceği iktidar yoktur .” sözü en iyi şekilde özetliyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son günlerde peşi sıra açıkladığı ekonomik vaatler de kullandığı “ Doğru adam, doğru zaman ” sloganı da kaybettiği seçmenlerini ekonomiyi toparlayacak ve yaşam standartlarını yükseltecek kişinin yine kendisi olduğuna ikna etme çabası olarak dikkat çekiyor. DEVA Partisi lideri Ali Babacan, Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun saldırı girişiminin ardından paylaştığı mesajda 14 Mayıs’ın “ öfke ve sevgi arasında ” bir seçim olacağını söylüyor. Araştırmacı Bekir Ağırdır, önümüzdeki seçimi “ medeniyet tercihi ” olarak tanımlıyor. Sanatçı Cahit Berkay, Brezilyalı Lula destekçilerine atıfla " Cennetin kapılarını açma seçimi değil, cehennemin kapılarını kapama seçimi " diyor. Bu örnekleri artırmak mümkün ve hiçbiri de tamamen yanlış değil. Ancak Kılıçdaroğlu, bizi tüm bu konuların üzerinde bir zihniyet değişimini oylamaya davet ediyor: “ İktidarı değiştireceğiz, orası kolay. Değişim iktidarı değiştirmekten büyük olmalı. Zihniyeti değiştirmemiz lazım. Bu ülkeyi enkaz altında bırakan düşünce şeklini kurutmamız lazım. Değerlerimizi yeni baştan örmemiz lazım. Devlete yaklaşımımızı değiştirmemiz gerek .” Bu sözleri 21 Şubat’ta sarf eden Kılıçdaroğlu, geçtiğimiz hafta paylaştığı videolarla vatandaşları davet ettiği zihniyet değişimini biraz daha belirginleştirdi. “Kürtler” Kılıçdaroğlu, “Kürtler” başlığıyla paylaştığı videoda “ 3-5 oy için Kürtlere terörist muamelesi yapılıyor. Türk ile Kürdü kardeş yapan kader var. Hiçbirimiz yolumuza yalnız gitmedik, gidemedik. Kimsenin 3-5 oy için kardeşliğe zarar vermesine izin vermeyeceğim.” ifadelerini kullandı. İYİ Parti lideri Meral Akşener de Kılıçdaroğlu’nun videosundan birkaç gün sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan’a “ Çözüm sürecini kendisi ilan etti ve bu çözüm sürecine karşı çıkan herkesi anaları ağlatmak isteyen radikal, faşist insanlar olarak tarif etti. Aradan zaman geçti, çözüm sürecini rafa kaldırdı. Ne oldu ne bitti onu da anlamadık. O andan itibaren ‘Türkiye’de yaşayan her bir Kürt eşittir PKK’lı’ hâline getirdi .’’ sözleriyle yüklenerek Kılıçdaroğlu’nun söylemini kuvvetlendirdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın AK Parti’ye oy veren Türk’ü ve Kürt’ü “ makbul vatandaş ”, AK Parti dışındaki partilere oy verenleri “ herhangi bir terör örgütünün üyesi ” ilan ettiğini söyledi. İktidar, Millet İttifakı’nı sık sık HDP ile işbirliği yapmakla suçluyor. İktidar yanlısı basın “ Yedili Masa ” söylemiyle HDP’nin de Millet İttifakı’na dahil olduğu fikrini kamuoyunda yaymaya çalışıyor. Muhalefetin yönetime gelmesi durumunda terörle mücadelede zafiyet oluşacağını iddia ediyor. Oysa terörle mücadele bir devlet politikası ve Millet İttifakı da hükümet programı niteliği taşıyan Ortak Politikalar Mutabakat Metni’nde “ Tüm terör örgütleriyle mücadelenin tüm güç unsurları kullanılarak kesintisiz süreceğinin ” sözünü veriyor. Cumhurbaşkanı Yardımcısı adayı Mansur Yavaş’ın “ Kandil’e füze yağacak ” sözleri de terör örgütü PKK ile mücadelede devletin kararlı olacağını gösteriyor. İktidar yanlısı kalemler, Kılıçdaroğlu’nun bu videodaki söyleminin “ bölücülük ” olduğunu ve PKK ile işbirliği yaptığını öne sürüyor. Oysa HDP’li belediyelere kayyum atanması, partiye kapatma davası açılması ve davanın sonuçlandırılmayarak seçim öncesinde partinin üstünde baskı yaratılması, başta eski Eş Genel Başkan Selahattin Demirtaş olmak üzere pek çok HDP’linin hapiste tutulması, HDP ile diyalog kurulmasının bile “ terörle işbirliği ” olarak lanse edilmesi, HDP’ye yönelik saldırıların artması ve çoğunluğu Kürt olan 5 milyondan fazla vatandaşın oyunu alması beklenen partinin tamamen meşru siyaset zeminin dışında görülmesi, HDP (Yeşil Sol Parti) seçmenlerinde Türkiye’ye yönelik tamiri zor duygusal bir kopuşa yol açıyor olabilir. Terörle mücadele ederken Kürt sorununun çözümü için TBMM’yi adres gösteren Kılıçdaroğlu, bu mesajıyla Kürtlerin devletin ve milletin ayrılmaz bir parçası olduğunu hatırlatıyordu. Kılıçdaroğlu'nun Kürt meselesi konusundaki genel tutumu da HDP ile diyaloğu neredeyse terör kapsamına sokan iktidar partisinin TBMM’yi dışarda bırakan, şeffaf olmayan ve terörle mücadeleyi zafiyete uğratan çözüm sürecindeki hatalarını, kırmızı bültenle aranan Osman Öcalan’ın 2019 yerel seçiminden önce TRT’ye çıkarılmasındaki çelişkiyi gözler önüne seriyor. Sivil siyasetin esas alındığı, partiler arası diyaloğun arttığı ve elbette terörle mücadelenin de kesintisiz sürdüğü yeni bir yol öneriyor. Emek ve Özgürlük İttifakı’nın da Cumhurbaşkanı adayı çıkarmayarak karşılıksız şekilde Kılıçdaroğlu’nu destekleyecek olması, belki milliyetçi muhaliflerin bir kısmının tepki oylarını Muharrem İnce ya da Sinan Oğan’a kaydırsa ve Cumhur İttifakı seçmenini konsolide etme riski taşısa da siyaseti kimliklere sıkıştıran ve seçimleri kimlik sayımına dönüştüren zihniyeti “ eşit yurttaşlık temelinde ve sivil siyaset eliyle ” değiştirme fırsatı sunuyor. “Alevi” Türkiye’nin kimliklerle ilgili tek konusu Kürt meselesi değil. Aleviler de kimlikleri, talepleri ve uğradıkları ayrımcılıklar sebebiyle sık sık tartışma konusu olageldi. Kılıçdaroğlu’nun Alevi olması da uzun yıllardır herkesin bildiği bir sır gibiydi. Dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan, 12 Haziran 2011 seçimi öncesindeki bir mitinginde “ Biliyoruz ki Sayın Kılıçdaroğlu Alevilik kültürüyle yetişmiş bir insandır. Alevidir.” demiş, destekçilerinin bu ifadeden sonra Kılıçdaroğlu’nu yuhalamasına göz yummuştu. Kılıçdaroğlu ise seçimden sonra Habertürk'e verdiği mülakatta, " Etnik kimlik ve din üzerinden siyaset yapmayı ahlaklı bulmadığını ve reddettiğini" söylemişti. Ayrıca ilk kez, " Evet Aleviyim. Bu ne zamandan beri suç sayılıyor bu ülkede? ‘Hakkınızı helal edin’ diyen biri, başkasının inancını sorgulamaz. " cümlelerini kurmuştu. Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayını belirleme sürecinde de -çok çirkin bir şekilde- Kılıçdaroğlu’nun Aleviliği farklı kesimler tarafından hatırlatılmış ve halktan destek bulamayacağı ima edilmişti. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kılıçdaroğlu’nun görmediği seccadeye bastığı fotoğrafının yayılmasının ardından “ Manevi değerlere hassasiyeti olmayanın seccadede gözü olmaz ” demişti. Fotoğraf için özür dileyen Kılıçdaroğlu “ Samimi Müslümanlar beni anladı. Peki bu işin tutmayacağını bilmez mi Erdoğan? Derdi başka. Bu onun imalarından. Çıkar ağzındaki baklayı. Söyle de rahatla. ” ifadeleriyle Erdoğan’ın Alevi kimliğine gönderme yaptığını ima etmişti. Kılıçdaroğlu, geçtiğimiz günlerde paylaştığı ve çok kısa sürede 100 milyon görüntülenmeyi geçen videosunda “ İlk oyunu verecek olan sevgili evlatlarım, ben Aleviyim. Hak Muhammed Ali inancıyla yetişmiş samimi bir Müslümanım. Alevi olmaz diyen bu sisteme, doğru olan, dürüst olan, ahlaklı olan olur, diyecek misin? Bu ayrıştırıcı sistemi kökünden yıkmaya hazır mısın? ” Artık kimlikleri konuşmayacağız, başarıları konuşacağız. Artık ayrışmaları ve farklılıkları konuşmayacağız, ortaklıklarımızı ve ortak hayallerimizi konuşacağız. Bu değişim seferimize katılacak mısın ?" sözlerini sarf etmişti. Bu sözlere Saadet Partisi ve Gelecek Partisi gibi muhafazakar ittifak ortaklarından yüksek sesli destekler geldi. Meral Akşener, " Böyle bir açıklamayı yapmak durumunda hissettiği için kalbim çok acıdı. " yorumuyla Kılıçdaroğlu'nu destekledi. Kılıçdaroğlu’nun bu çıkışı, kimliğini sahiplenerek tüm kimliklerin bir arada, eşit ve kardeşçe yaşamını, kimlik tartışmalarının geride bırakılmasını savunması çok ses getirdi. Yaygın kanı, yaptığının "tabuları kırmak" anlamına geldiğiydi. Video paylaşıldıktan sonra iktidar cenahından ağır eleştiriler duyuldu. Kılıçdaroğlu, “f itne saçmakla ”, “ kimlik üzerinden siyaset yürütmekle ”, “ bölücülük yapmakla ” suçlandı. Adıyaman'da Kılıçdaroğlu'na yönelik fiziksel saldırı girişimi yaşandı. Cumhuriyet'in haberine göre HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, Osmanlı padişahı Yavuz Sultan Selim'i Alevilere yönelik katliamlara yönlendirmekle anılan İdris-i Bitlisi'nin mezarını ziyaret etti. Oysa Kılıçdaroğlu bizi yine eşit yurttaşlık temelinde tüm kimliklerin bir arada kardeşçe yaşadığı, siyasetin kimlik kavgalarından arınıp vatandaşların gerçek ve yaşamsal dertlerini çözmeye eğildiği, kimlik temelli kutuplaşmaların azaldığı bir ülkeye, bir zihniyet değişimine davet ediyordu. Kılıçdaroğlu’nun zihniyet değişimi çağrısının nasıl karşılık bulduğunu 14 Mayıs akşamı göreceğiz.

Kılıçdaroğlu'nun çağrısı: Zihniyet değişimi

Nisan 26, 2023

·

Makale

Zaman da matematik de Kılıçdaroğlu'ndan yana

Türkiye tarihinin en önemli seçimlerinden birine sadece 17 gün kaldı. Ramazan nedeniyle düşük yoğunlukta seyreden kampanya süreci de bayramla birlikte hız kazandı ve son düzlükte yoğun bir seçim atmosferine girildi. Cumhurbaşkanı adayları Erdoğan ve Kılıçdaroğlu’nun son dönemde yapılan anketlerde çıkan oy oranları arasındaki fark tarafların seçim stratejileri ve söylemlerini de belirliyor. ORC Araştırma’nın 19-22 Nisan tarihlerinde yüz yüze görüşme yöntemiyle yaptığı anket sonuçlarına bakıldığında AK Parti %32,8 , CHP %28,6 oy alıyor. Cumhurbaşkanlığı seçiminde ise Millet İttifakı’nın adayı Kemal Kılıçdaroğlu %49,3 , Cumhur İttifakı’nın adayı Recep Tayyip Erdoğan %42,4 oy oranına sahip. Bu sonuçlarla seçim ikinci tura kalıyor. Anketlerde açıkça görülen Cumhur İttifakı ve Erdoğan’ın eriyen oy oranı seçim kampanyasını da önemli ölçüde şekillendiriyor. Kılıçdaroğlu seçime kadarki süreçte Muharrem İnce ve Sinan Oğan’a verilen oyların bir kısmını kazanabilirse seçimi ilk turda bitirebilir ancak Erdoğan’ın böyle bir şansı yok. Kendisine oy verebilecek tüm parti ve seçmenleri konsolide etmesine rağmen oy oranı %45’i bulamıyor. Zaman da matematik de Kılıçdaroğlu’ndan yana. Geçtiğimiz 1-2 aylık süreçte Muharrem İnce’nin yakaladığı rüzgar kesilmiş durumda. Türkiye’ye elle tutulur bir vaadi ve kamuoyuna sunacağı yönetim kadrosu olmayan İnce’yi anketlerde yükselişe geçiren Millet İttifakı’nın yaşadığı durgunluk haliydi. Adaylık ve liste tartışmalarıyla geçen süreçte İnce kararsız muhalif seçmenin bir kısmını kendisine çekmeyi başardı ancak seçim yaklaştıkça bu seçmen kitlesinin önemli bir bölümü Kılıçdaroğlu’na meylediyor. Bu seçimin Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nden kurtulmak için son şans olduğunu ve iktidarın yeniden kazanması durumunda ülkenin içine gireceği ekonomik krizin farkında olan muhalif seçmenin önemli bir kısmı Millet İttifakı’ndan çeşitli nedenlerle memnun olmasalar bile cumhurbaşkanlığında oylarını Kılıçdaroğlu’na verecekler. Bu durumu yakın çevremde de gözlemliyorum. Bayram ziyaretinde sohbet ettiğim kuzenim siyaseten Muharrem İnce’yi desteklese de oyunu Kılıçdaroğlu’na vereceğini söyledi. Kararına gerekçe olarak da “Zaten ikinci turda vermeyecek miyiz? O zaman ilk turda da veriyim de bitsin bu iş” dedi. Seçimleri ilk turda Kılıçdaroğlu lehine bitirecek anlayış da bu olacak. 14 Mayıs’a yaklaştıkça küçük ideolojik farklılıklar anlamını kaybediyor, saflar sıkılaşıyor. Dış güçler bitti, sıra içeridekilerde Yeniden Refah ve HÜDA PAR’ın da ittifaka katılmasıyla büyük bir sağ partiler konfederasyonuna dönüşen Cumhur İttifakı ve lideri Erdoğan %42-45 bandına sıkışmış oy oranını artıramayacağının farkında. Mevcut konjonktürde kendisine oy verme potansiyeline sahip herkesi saflarına katmış durumda. Kalan %55’ten oy kazanma şansı yok ve seçim stratejisi de bunun üzerine kurulu. HDP’nin Kemal Kılıçdaroğlu’na verdiği desteğin ona seçimi kazandıracağını bilen Erdoğan, buradan bir terör argümanı üreterek muhalif seçmeni İnce’ye yönlendirmeye çalışıyor . Diğer yandan da ekonomik kriz, yolsuzluklar, adaletsizlik ve depremlerde yaşanan ihmaller nedeniyle Erdoğan ve AK Parti’yle gönül bağını yitirmiş seçmeni savunma sanayi, TOGG ve doğalgaz müjdeleriyle yanında tutmaya çalışıyor. Kampanya sürecini ve iktidarın söylemlerini takip edenlerin de göreceği üzere bu seçimin düşmanı dış güçler değil, iç güçler . İktidara geldiği 2002’den beri her seçim döneminde dış güçler argümanı üzerinden oy oranını artırma stratejisini sürdüren Erdoğan ve AK Parti, bu seçim döneminde dış güçleri geri planda bırakarak “ içerideki düşmanlara ” odaklanmış durumda. Bu söylem değişikliği bile Erdoğan’ın tek amacının seçimleri ikinci tura bırakmak olduğunu gösteriyor. Kılıçdaroğlu’na HDP, seçime girilecek ismiyle Yeşil Sol Parti, tarafından verilen destek her mitingde Erdoğan tarafından "teröre örgütüyle ittifak" olarak tanımlanıyor ve bu sayede muhalif seçmenin Muharrem İnce ve Sinan Oğan’a yönlendirilmesi hedefleniyor. Bu stratejinin temelinde de Kılıçdaroğlu’nun uzun süredir milliyetçi kesime yönelik açılım politikası ve bu sayede milliyetçi tabandan kazandığı oyların yarattığı rahatsızlık yer alıyor. Birçok ankette %7’nin altında kalan MHP’nin eriyen tabanı terör söylemi üzerinden Kılıçdaroğlu’ndan uzak tutulmaya çalışılıyor. Miting alanına dönüşen camiler Muhalif seçmeni bölme stratejisinin diğer ayağı da Kılıçdaroğlu’nun alevi kimliği ve bunun üzerinden yürütülen İslamcı siyaset. 2019 yerel seçimlerinden bu yana kimlik siyasetini aşarak yeni bir toplumsal mutabakat yaratmaya çalışan Kılıçdaroğlu, Twitter hesabından paylaştığı “Alevi.” ve “Kürtler.” başlıklı videolarıyla milyonlarca görüntülenme ve yüzbinlerce beğeniye ulaştı. 21 yıllık AK Parti iktidarında yürütülen kimlik siyasetinden bunalmış yeni bir siyasi söylem arayan seçmen grubunda heyecan uyandıran bu videoların aynı zamanda muhalif seçmeni de büyük oranda konsolide etme potansiyeli var. Kılıçdaroğlu’nun birleştirici söylemi kendi oy oranını artırdığı gibi iktidarın oy oranını da azaltma gücüne sahip. Cumhurbaşkanı adayı Kılıçdaroğlu ve yardımcıları Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş'ın seçmene somut vaatleri ve etkileyici miting performansları iktidarın gündem yaratma kabiliyetini büyük ölçüde sınırladı. Vaat siyasetinden beklediği karşılığı alamayan Erdoğan'ın elindeki tek koz ise kimlik siyaseti üzerinden muhalif seçmenin bir bölümünü Kılıçdaroğlu'ndan uzaklaştırmak. Kılıçdaroğlu, kimlik siyasetini aşıp birleştirici bir dil ve somut vaatlerle siyaset yürütmeye çalışırken Erdoğan cami avlusunda miting yapıp muhalefeti yuhlatıyor. " Muhalefet ne diyor, gelince Diyanet'i kaldıracaklarmış. Yerine inanç bilmem ne başkanlığı kuracaklarmış. 'Yuh' yetmez, 14 Mayıs'a kadar gece gündüz çalışacağız ve onları siyasi mevta haline getireceğiz. 14 Mayıs bunların sonu olmalı" sözleriyle iç düşman argümanını güçlendiren Erdoğan’ın 14 Mayıs’a kadar terör ve din üzerinden kampanyasını sürdüreceği aşikar çünkü bu söylemin tabanda da önemli bir karşılığı var. Özellikle kimlik siyaseti ve İslamcı siyasetin sınırlarına hapsedilmiş Anadolu şehirlerinde iktidar kontrolündeki anaakım televizyon kanallarından gündemi takip eden seçmenin Kılıçdaroğlu’na yönelik algısı yıllar boyunca kendisinin Alevi kimliği üzerinden şekillendirildi ve bu algı bugün de değişmeden devam ediyor. Kılıçdaroğlu’na Adıyaman’da düzenlenen organize saldırıları da Erdoğan’ın seçim kampanyasının doğal bir sonucu olarak görebiliriz. Karasız muhalif seçmeni kazanma umudunu tamamen yitiren Erdoğan seçime kadar somut politikalarla ve geleceğe dair umut yaratarak oy oranını artıramayacağını kabullenmiş durumda. Seçimi kazanmanın tek yolunun ikinci tura kalmak olduğunu düşünüyor ve bunun için de muhalif seçmeni İnce ve Oğan’a yönlendirmenin yollarını arıyor. Ancak anketler gösteriyor ki seçim yaklaştıkça kararsız muhalif seçmen ikinci tur riskini göze almak istemiyor ve Kılıçdaroğlu, İnce’ye giden oyların önemli bir bölümünü geri kazanıyor. Yazının başında da söylediğim gibi zaman da matematik de Kılıçdaroğlu lehine çalışıyor.

Zaman da matematik de Kılıçdaroğlu'ndan yana

Nisan 26, 2023

·

Makale

"İlk turda İnce, ikinci turda Erdoğan"

ORC Araştırma’nın yayımladığı son Cumhurbaşkanlığı seçimi anketine göre ilk turda Millet İttifakı’nın adayı Kemal Kılıçdaroğlu %49,3, Cumhur İttifakı’nın adayı Recep Tayyip Erdoğan %42,4, Memleket Partisi adayı Muharrem İnce %6,1 ve Ata İttifakı’nın adayı Sinan Oğan %2,2 oranında oy alıyor. Bu senaryonun gerçekleşmesi halinde Kılıçdaroğlu’nun sadece %0,7 oy eksik alması sebebiyle seçim ikinci tura kalıyor. Muhalif kamuoyuna deyim yerindeyse saç baş yolduracak bu sonuç, iktidar değişimi olasılığını riske atıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’a tüm devlet imkanlarını da seferber ederek agresif bir kampanya yapması için iki hafta daha süre sağlıyor. Bu ihtimale karşı Millet İttifakı bileşenleri sosyal medyada #ilkturdabitirelim etiketiyle paylaşımlar yapıyor. Tutuklu eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın Kılıçdaroğlu dışındaki tüm adayların yüzünü Cumhurbaşkanı Erdoğan ile değiştirdiği oy pusulası paylaşımı büyük ilgi görüyor. Kılıçdaroğlu ve Millet İttifakı’ndaki diğer partilerin liderleri, İnce ile karşılıklı polemiğe girmeyerek ve hakkında saygılı konuşarak İnce’nin görünürlüğünü azaltıyor, ona istediğini vermiyor. İnce ise muhalefete muhalefet etme üzerine kurulu agresif stratejisini ve ikinci tura kalacak adayın kendisi olacağı iddiasını sürdürüyor. Katıldığı programlarda bağırarak konuşuyor, kendisine soru soran vatandaşlara suçlayıcı cevaplar veriyor ya da ithamlarda bulunuyor, hırsına yenik düşüyor. Bunu yaparak hedeflediği geniş muhalif tabanın değişim umudunu baltalıyor, Kılıçdaroğlu hükümetinin popüler muhaliflerinden biri olma şansını kaçırıyor. İnce ve Oğan seçmenlerinin farkı Muharrem İnce’nin ne yaptığından bağımsız, seçmenlerin kazanamayacağı ve ikinci tura da kalamayacağı belli olan Muharrem İnce’ye oy vermesi, bir tür protesto niteliği taşıyor. Tıpkı Ata İttifakı’nın adayı Sinan Oğan’a verilecek oylar gibi. Ancak bu iki protesto şekli birbirinden ayrışıyor. Ülkücü siyasetin temsilcisi Oğan, aldığı oyu HÜDA PAR veya Yeniden Refah’la ittifaktan, ekonomik durumdan rahatsız bazı MHP’lilerden veya HDP’nin aday çıkarmayarak Kılıçdaroğlu’nu desteklemesinden rahatsız bazı İYİ Partililerden alıyor. Oğan’a oy vermek milliyetçi bir itirazı, ideolojik bir duruşu temsil ediyor. Oğan da “ Muhalefete muhalefet etmeyi doğru bulmadığını ” söylüyor ve eleştirilerini çoğunlukla iktidara yöneltiyor. İnce ise oylarının bir kısmını yeni seçmenlerden alırken hem AK Parti’den ve MHP’den hem de CHP ve İYİ Parti’den oy çekebiliyor. Araştırmacı Bekir Ağırdır, İnce’ye oyların “ Türkiye’nin sorunlarının siyasetle çözüleceğine dair umudu olmayan, siyasi aktörlere tepkilerini göstermek isteyen, öfkeli, iktidar karşıtı ama muhalefeti de aynı kuralların temsilcisi olarak gören ” vatandaşlardan geldiğini söylüyor. Destekçilerinin İnce’nin vaatleri ve programıyla ilgilenmediğini belirtiyor. Zaten bugün Millet İttifakı’na ideolojik olarak karşı çıktığını söyleyen İnce’nin henüz 2018’de “ Akşener ve Karamollaoğlu’na Cumhurbaşkanı Yardımcılığı önereceğini, kabinesinde HDP’lilerin de olacağını, tek adam rejimine son vermek için birleşilmesinin şart olduğunu ” söylediği biliniyor. İnce ideolojik tutarlılığı değil, siyaset kurumuna tepkiyi temsil ediyor. Kılıçdaroğlu'nun kaderi kendi elinde Kamuoyu araştırmaları, ikinci tur olması halinde İnce seçmenlerinin çoğunluğu Kılıçdaroğlu’na oy verecek olsa da bir kısmının Erdoğan’a yöneleceğini, bir kısmının da sandığa gitmeyeceğini gösteriyor. Hatta ikinci turda Kılıçdaroğlu’na yöneleceğini söyleyen Oğan destekçilerinin oranı, İnce destekçilerinin oranını geçiyor. Seçim yaklaştıkça iktidar değişimi beklentisinin ve heyecanının İnce’ye olan desteği biraz daha azaltması bekleniyor. Kılıçdaroğlu seçimi ilk turda kazanma şansını kendi elinde bulunduruyor. Seçime sayılı günler kala Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ve İnce’nin saldırgan kampanyalarına rağmen İnce’ye yönelen gençleri heyecanlandıracak ve siyaset kurumuna güvenini kaybeden vatandaşların güvenini geri kazanacak hamleler yapabilirse -ve bu esnada kendi seçmen kitlesinden fire vermezse- bu ihtimal gerçek olabiliyor.

"İlk turda İnce, ikinci turda Erdoğan"

Nisan 26, 2023

·

Makale

14 Mayıs'a adım adım: Milletvekili listeleri #2

Yüksek Seçim Kurulu'na (YSK) milletvekili aday listelerinin teslimi pazar günü saat 17:00'de tamamlandı. Partiler listelerini YSK’ya iletirken listeler de kamuoyuyla paylaşıldı. Dün Cumhur İttifakı ile Emek ve Özgürlük İttifakı partilerinin listelerinden öne çıkanlara yer vermiştik. Bugün de Millet İttifakı, Zafer Partisi ve Memleket Partisi'nden öne çıkanları bir araya getirdik. Yazımızın ilk bölümünde referans verdiğimiz Murat Sabuncu, "Duygular ve akıl arasında listeler" başlıklı yazısının devamında milletvekili listelerine ilişkin "Muhalefette hem Millet hem Emek ve Özgürlük İttifakları’nda hemen her parti kendi içinde bir fedakarlık yaptı, yapıyor. Seçmen düşünüp kararını verecek. Kimi yerde tamam işte diyecek kimi yerde içine sinmeyecek başka partiye-adaya gidecek." diyor. Sabuncu listeler ışığında seçime ilişkin şu değerlendirmede bulunuyor: " ' Duygular ile akıl arasında bir seçim olacak bu' dedi görüşlerine öne verdiğim bir hukukçu. Akıl dediği ' kendi bölgesinde, ilinde kazanacak adaya oy vermek.' Ya da partilerin listelerinde 'denge' gözetmek. Bilemiyorum belki de haklı. Ama yine de duyguları önemsiyorum. Sanırım herkesin kafası da duyguları da karışık, karmakarışık." Millet İttifakı Millet İttifakı, CHP, İYİ Parti, DEVA Partisi, Gelecek Partisi, Saadet Partisi ve Demokrat Parti'den oluşuyor. İttifakı oluşturan partilerden dördü seçime CHP listelerinden gireceğini duyurdu. İYİ Parti ise belirli bölgelerde seçime CHP listelerinden girdi, bu bölgeler dışında ise kendi adaylarını çıkardı. Neden? Dört partinin CHP listesinden seçime girmesi, partilerin oy oranını yükseltmesi ve bütünleşmesi açısından önemli bir hamle olarak görülüyor. Yapılan birçok çalışma da ortak listeyle seçime girilmesinin Millet İttifakı için sayısal olarak olumlu bir etki yaratacağını gösteriyor. Bu kapsamda İYİ Parti'nin ise ayrı listeyle seçime katılıyor olmasının, Millet İttifakı'na oy vermek isteyen ancak CHP'ye vermek istemeyen seçmenler için ayrıca bir alternatif oluşturduğu değerlendiriliyor. CHP: BBC Türkçe'den Ayşe Sayın CHP listesine ilişkin haberinde , CHP'de, 134 milletvekilinden yarısının liste dışı kaldığını yazdı. Adı bakanlık için geçen Genel Sekreter Selin Sayek Böke ile MYK üyeleri Onursal Adıgüzel ve Bülent Kuşoğlu aday gösterilmedi. Uğradığı silahlı saldırı sonucu yaşamını yitiren eski Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi’nin eşi Türkan Elçi, İstanbul 3. Bölge 3. Sıradan; CHP Yoksulluk Dayanışma Ofisi Koordinatörü Hacer Foggo, İzmir 2'inci bölge 8'inci sıradan aday gösterildi. Adaylık için RTÜK’teki görevinden istifa eden gazeteci Okan Konuralp, Ankara 1. Bölge 3. sıradan aday olurken; İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, Diyarbakır’a kaydırıldı ve liste başından aday gösterildi. Öte yandan: Kılıçdaroğlu’na destek açıklayan Türkiye Değişim Partisi (TDP) lideri Mustafa Sarıgül, geçen dönem CHP’nin milletvekili çıkaramadığı memleketi Erzincan’da birinci sırada yarışacak. Milletvekili sayısı 1’e düşen Kılıçdaroğlu’nun memleketi Tunceli'de Emek Gazetesi sahibi, eğitimci Hüsniye Karakoyun , CHP’nin adayı oldu. Dahası: CHP, DEVA Partisi, Gelecek Partisi, Saadet Partisi ve Demokrat Parti’den toplam 76 aday gösterirken, kendi aday listesini çıkaran İYİ Partili isimlere de listelerinde yer verdi. İYİ Parti dışındaki 4 partiden gösterilen isimlerin en az 30’unun seçilebilir yerlerden aday gösterildiğine dikkat çekiliyor. İYİ Parti: İYİ Parti'nin listesinde, MHP’nin Kurucu Genel Başkanı Alparslan Türkeş’in kızı Ayyüce Türkeş, Adana'da liste başında yer aldı. Akşener, 18 üyeli Başkanlık Divanı’ndaki 14 ismi yeniden aday gösterdi. Bakanlık için adı geçen Başkanlık Divanı Üyesi Bilge Yılmaz listede yer almadı. 36 milletvekilinin sadece 11’i yeniden aday gösterildi. Detaylar: Eski İstanbul İl Başkanı Buğra Kavuncu, İstanbul 2. Bölge’de liste başı oldu. AK Parti’den istifa edip İYİ Parti'ye katılan Ahmet Eşref Fakıbaba ise Ankara 1. Bölge'de 2. sıradan aday gösterildi. Eski AK Parti Milletvekili ve Akşener’in danışmanı Turhan Çömez Balıkesir’den, eski İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin Ordu'da liste başından; eski futbolculardan Ünal Karaman Konya'da 1. sıradan, Gökhan Zan ise Hatay’da 2. sıradan aday gösterildi. Eski ANAP Milletvekili Engin Güner’in kızı hukukçu Ece Güner ise İstanbul ikinci bölgede 4. sıradan aday oldu. Bununla birlikte: İYİ Parti; CHP ile ortak liste yaptığı Adıyaman, Çorum, Erzincan, Hakkari, Rize, Van, Batman, Bartın ve Düzce'de ise aday çıkarmadı. Bu illerde İYİ Parti adayları CHP listesinden seçime girecek. "Fermuar sistemiyle" yapılacak düzenlemeye göre liste başlarında CHP adayları ilk sırada, İYİ Parti adayları ise ikinci sırada yer alacak. Zafer Partisi Ata İttifakı'nın ortaklarından Zafer Partisi milletvekili aday listesini YSK'ya sundu. Partinin lideri Ümit Özdağ, Gaziantep 1. sıradan milletvekili adayı oldu. İYİ Parti Genel İdare Kurulu Üyeliğinden istifa eden Emekli Albay Erdal Sarızeybek, Hatay 1. sıradan, Samandağ Zafer Partisi İlçe Başkanı Suphi Yıldız Hatay'da 2. sıradan aday gösterildi. Yıldız, Ümit Özdağ'ın "Suriyeliler yağma yapıyor" iddiasını "Samandağ'da Suriyeliler ellerinde bıçakla yağmalama yapmıyor arkadaşlar" diyerek yalanlamıştı. Öte yandan: Şule Çet cinayeti zanlılarından Çağatay Aksu ve Berk Akand'ın avukatlığını yapan Paşa Büyükkayaer, Çorum'dan aday gösterildi. Zafer Partisi, Ağrı, Bingöl, Bitlis, Hakkari, Muş, Siirt, Tunceli, Batman ve Iğdır’da aday göstermedi. Memleket Partisi Memleket Partisi de 87 seçim bölgesinde 600 milletvekili adayı çıkardı. Listeyi teslim eden Memleket Partisi Genel Başkan Yardımcısı Kayhan Yüreğir, seçimden birinci parti çıkacaklarına inandıklarını belirtti. Editörün önerisi: Politika yayınımız Spektrum, bu hafta itibarıyla milletvekili adaylarının profillerini ve çalışmalarını değerlendirecek, adaylara ilişkin analizlere yer verecek. Editörlerimiz 2018 seçim sonuçlarının analizleriyle olası 2023 seçim sonuçlarını kaleme alacak. Milletvekillerine ilişkin detaylı analizleri, 2018 seçimlerinin bugünkü yansımalarını ve 2023 seçiminin sonuçlarına ilişkin senaryoları okumak için Spektrum'u takip edebilirsiniz.

14 Mayıs'a adım adım: Milletvekili listeleri #2

Nisan 11, 2023

·

Makale

Çin neden Tayvan Boğazı'nda?

Çin donanması , Tayvan lideri Tsai Ing-wen'in ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Kevin McCarthy ile yaptığı görüşmenin hemen öncesinde Tayvan Boğazı'nda 6 Nisan'da askerî tatbikata başlamıştı. 71 tane savaş uçağının ve donanmaya ait gemilerin de katıldığı tatbikatta, Tayvan ve çevresindeki sularda “önemli hedeflere” karşı nokta saldırı simülasyonu gerçekleştirildi. Ada çevresinde kara, hava, deniz ve roket kuvvetlerinin katıldığı müşterek askerî tatbikat 10 Nisan Pazartesi günü son buldu. Çin ordusu adayı kuşatma simülasyonu yaparken, ABD Dışişleri Bakanlığı yetkilileri Çin'e "itidal ve statükoda değişiklik yapılmaması" çağrısında bulunmuştu. Bunun üzerine: Çin Halk Kurtuluş Ordusu Güney Komutanlığı Sözcüsü Tian Junli, ABD savaş gemisinin Çin karasularına "yasadışı" bir şekilde girdiğini açıkladı. Tayvan Boğazı'nda artan gerilim artarken Junli, USS Milius füze destroyerini takip etme emri verdiğini de ekledi. Neden? Tayvan'ı kendi topraklarının parçası olarak gören Çin, Tayvan hükümetinin başka ülkelerle üst düzey temasta bulunmasına karşı çıkıyor. Tayvan hükümeti ve halkı ise kendi seçilmiş devlet başkanı, anayasası, silahlı kuvvetleri, pasaportu ve para birimi olan bölgenin bağımsız bir ulus olarak görülmesi gerektiğini düşünüyor. Neler yaşandı? Tayvan Savunma Bakanlığı, 9 Nisan'da yaptığı açıklamada, Çin'in tatbikatta kullandığı 70 hava aracından 35'inin, Tayvan Boğazı'nda tarafların etki alanlarını sınırladığı varsayılan hava ve deniz hattını geçtiği ve Tayvan'ın "Hava Savunma Tanımlama Bölgesi" (ADIZ) ilan ettiği sahada uçtuğunu belirtmişti. Detaylar: Çin Halk Kurtuluş Ordusu'nun Tayvan'ın bulunduğu bölgeden sorumlu Doğu Cephesi Komutanlığı, 8 Nisan'da müşterek askerî tatbikata başladığını ve tatbikatın, Çin ordusunun Tayvan'ı "ablukaya alması" senaryosunu test ettiğini duyurmuştu. "Müşterek Kılıç" adı verilen askerî tatbikata, kara kuvvetlerine bağlı roket bataryaları, deniz kuvvetlerine bağlı savaş gemileri, karada konuşlu gemisavar sistemleri, hava kuvvetlerine bağlı savaş jetleri, keşif ve erken uyarı uçakları ile roket kuvvetlerine bağlı güdümlü füze sistemlerini kontrol eden birlikler katıldı. Tatbikat kapsamında Tayvan ve çevresinin "ablukaya alınması" ve Tayvan'daki hava üsleri, uçaksavarlar ve radar istasyonları gibi kilit askerî tesislerin vurulmasına yönelik talimler yapıldı. O sırada: Fransa Başkanı Emmanuel Macron ve AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, 3 günlük bir Çin ziyareti için Pekin’e gitti ve Çin lideri Şi Cinping ile görüştü. Macron, Ukrayna işgaliyle ilgili "Rusya'yı mantığa döndürmek" için Çin'in desteğini istedi. Macron yaptığı açıklamada, Çin'in Ukrayna'da barış için bulunacak yolda "büyük bir rol" oynayabileceğini söylerken, Avrupa ülkelerinin ABD-Çin çatışması gibi bir global kriz hâlinde "himaye altında" kalmamak için daha stratejik bir bağımsızlık geliştirmesi gerektiğini söyledi. NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, Çin'in Rusya'ya silah yardımı sağlamasının "tarihi hata" olacağı konusunda uyarmıştı. Ukrayna Parlamentosu Dış İlişkiler Komitesi Başkanı Oleksandr Merezhko, Çin'in Tayvan üzerinde hak iddialarını bir "hayal" olarak nitelendirerek, ada üzerinde hiçbir yasal iddiası olmadığını savundu. Ne olmuştu? Tayvan lideri Tsai Ing-wen, Orta Amerika ülkelerini ziyareti öncesinde ABD'yi ziyaret etti. Tsai Ing-wen'in Temsilciler Meclisi Başkanı Kevin McCarthy ile görüşeceği iddiasını değerlendiren Çin'den yetkililer "Eğer Tayvan lideri Tsai, McCarthy ile buluşursa, bu 'tek Çin' ilkesini ihlal eden bir provokasyon olur. Bu durumda kararlı karşı tedbirler alırız." ifadelerini kullanmıştı. Temsilciler Meclisi Çin Komitesi Başkanı ve Cumhuriyetçi Mike Gallagher, Tsai'nin ziyaretini, "Tayvan ve ABD arasındaki işbirliğinin ne kadar önemli olduğu ve Tayvan Boğazı'nda barış ve istikrarı korumak için neyin gerekli olduğunu Kongreye iletmek için bir fırsat" olarak nitelendirdi. Arka plan: Dönemin ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi'nin Ağustos 2022'de Çin'in itirazlarına rağmen Tayvan'ı ziyaret etmesi Çin ile ABD arasında gerilim yaratmıştı.Pelosi'nin gezisi, ABD’den Tayvan'a son 25 yılda yapılan en üst düzey ziyaretti.

Çin neden Tayvan Boğazı'nda?

Nisan 10, 2023

·

Makale

14 Mayıs'a adım adım: Milletvekili listeleri #1

Yüksek Seçim Kurulu'na (YSK) milletvekili aday listelerinin teslim edilmesi için dün, son gündü. Partiler listelerini YSK’ya iletirken listeler de kamuoyuyla paylaşıldı. Geçtiğimiz seçimlerle kıyaslandığında 2023 seçimlerinde listeler büyük önem kazandı. Bazı isimler özellikle dikkat çekti, kimi partiler ise sürpriz yapmadı. Peki listeler nasıldı? Hangi isimler neden öne çıktı? Milletvekilleri adayları neden önem kazandı? Murat Sabuncu, T24'teki milletvekili adayları listelerine ilişkin yazısında cümleye şöyle başlıyor: "Öyle bir seçim ki… Böyle başlıyor cümleler… Haklı herkes… Ya demokrasinin sonu ya ' cehennemin kapılarının kapatılması' zorlukları da olsa yeniden hukukun, birlikte yaşamın, özgürlüklerin, taşlarının döşenmesi. O yüzden herkes listelere bakıyor, kimi isimlere haklı olarak şerh koyuyor, bir şekilde idare ediyor. Az söylüyor, içine atıyor." Neden önemli? 2023 seçimleri, hem cumhurbaşkanlığını hem de milletvekilliğini kapsıyor. İttifaklarla dolu seçimde partiler için cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanmak kadar milletvekili çoğunluğunu kazanmak da önemli. Meclis çoğunluğunun kazanılması hem Cumhur İttifakı hem de Millet İttifakı için önem taşıyor. Özellikle Güçlendirilmiş Parlamenter Sistemi'ne geçiş vaadi gibi anayasal düzenlemeleri içeren birtakım vaatler için meclis çoğunluğunun sağlanması, referandum yapılmadan bazı düzenlemelerin meclis oylamasıyla gerçekleştirilmesini sağlayacak. Listeler nasıl? Cumhur İttifakı Cumhur İttifakı; AK Parti, MHP, Büyük Birlik, YRP ve HÜDA-PAR'dan oluşuyor. DSP ise ittifaka dahil değil; ancak cumhurbaşkanlığı seçiminde Recep Tayyip Erdoğan'ı destekliyor. İttifakı oluşturan partilerden HÜDA-PAR, milletvekili seçimlerinde AK Parti'den adaylarını çıkardı. Diğer partiler ise seçime kendi aday listeleriyle katıldı. Neden? AK Parti'nin listelerinde HÜDA-PAR'dan isimlere yer vereceğinin açıklanmasının ardından siyaset yazarları ve yorumcular, MHP'nin bu durumda ortak liste çıkarmayacağını HÜDA-PAR ile listede yer almak istemeyebileceğini değerlendirmişti. YRP'nin de ayrı listeyle seçime gireceğini açıklamasının MHP'nin bu kararında etkili olduğu şeklinde yorumlanmıştı. AK Parti: BBC Türkçe'den Ayşe Sayın'ın haberine göre; listenin tesliminden sonra açıklama yapan AK Parti Genel Sekreteri Fatih Şahin, listedeki değişim oranının %65 olduğunu bildirdi. AK Parti milletvekillerinden 181'ini aday göstermedi, sadece 104 milletvekili aday yapıldı. Genel Başkanvekili Binali Yıldırım, TBMM Başkanı Mustafa Şentop, AK Parti Grup Başkanı İsmet Yılmaz, üç dönem kuralı nedeniyle aday gösterilmeyenler arasında. Kendi istekleriyle aday olmayan Sağlık Bakanı Fahrettin Koca ile Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy dışındaki 15 bakan liste başından aday gösterildi. Öte yandan: Cumhur İttifakı'na destek açıklayan DSP lideri Önder Aksakal seçilebilir bir yer olan İstanbul 2. Bölge'de 4. sıradan aday gösterildi. DSP Genel Başkan Yardımcısı Hasan Erçelebi, Ankara 1. Bölge'de 9. sıradan aday yapıldı. Ejder Onursal ise Ankara 2. Bölge'de 9. sıradan aday oldu. HÜDA-PAR lideri Zekeriya Yapıcıoğlu ise İstanbul 3. Bölge'de 4. sıradan aday gösterildi. Parti Sözcüsü Serkan Ramanlı, Batman'da 2. sıradan, Genel Sekreter Şehzade Demir Gaziantep'te 6. sıradan, Diyarbakır İl Başkanı Faruk Dinç de Mersin'de 4. sıradan aday oldu. Dahası: Milletvekilliği için Ağrı Belediye Başkanlığı görevinden istifa eden Savcı Sayan, İzmir 1. Bölge'de 6. sıradan aday gösterildi. AK Parti'den milletvekili adayı olmak için Hatay Valiliği'nden istifa eden Rahmi Doğan ise aday listesine giremedi. MHP: Ayşe Sayın, MHP'nin listesine ilişkin haberinde MHP lideri Devlet Bahçeli'nin memleketi Osmaniye'den ilk sıradan aday olduğunu, eski Ülkü Ocakları Başkanı Sinan Ateş suikastıyla adı gündeme gelen ve 2018 seçimlerinde liste başından aday olan Mersin Milletvekili Olcay Kılavuz'un ise aynı ilden 4. sıradan aday gösterildi. Detaylar: Grup başkanvekilleri Levent Bülbül Sakarya'dan, Erkan Akçay Manisa'dan 1. sıradan yeniden aday oldu. Genel Sekreter İsmet Büyükataman Bursa, teşkilattan sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın ile seçim işlerinden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Feti Yıldız, İsmail Faruk Aksu, İzzet Ulvi Yönter İstanbul’dan aday gösterildi. Genel başkan yardımcıları Mustafa Kalaycı Konya, Mevlüt Karakaya, Sadir Durmaz, Yaşar Yıldırım Ankara’dan, Taner Osmanağaoğlu İzmir, İsmail Özdemir Kayseri’den yeniden aday gösterildi. Dahası: MHP'nin 2018 seçimlerinde tek milletvekili çıkardığı Ankara 1. Bölgede Genel Başkan Yardımcısı Mevlüt Karakaya liste başı olurken, ikinci sırada Kamu-Sen Başkanı Önder Kahveci aday gösterildi. Aday listesinde 1978’de Ankara’da öldürülen savcı Doğan Öz cinayetinin sanıklarından İbrahim Çiftçi de yer aldı. Çiftçi Ankara 1. bölgeden dördüncü sıra adayı gösterildi. YRP: Cumhur İttifakı'nda yer alan Yeniden Refah Partisi (YRP) de listesini kamuoyuna duyurdu. YRP lideri Fatih Erbakan, İstanbul 2. bölge 1. sıradan milletvekili adayı oldu. Emek ve Özgürlük İttifakı Emek ve Özgürlük İttifakı; Türkiye İşçi Partisi (TİP), Emekçi Hareket Partisi (EHP), Emek Partisi (EMEP), Halkların Demokratik Partisi (HDP), Sosyalist Meclisler Federasyonu (SMF) ve Toplumsal Özgürlük Partisi'nden (TÖP) oluşuyor. HDP, EHP, EMEP, SMF ve TÖP, seçime ortak listeyle Yeşil Sol Parti'den gireceklerini duyurdu. TİP ise kendi listesiyle seçime gireceğini açıkladı. Yeşil Sol Parti: BBC Türkçe'den Hatice Kamer'in haberine göre; Hüda Kaya, Garo Paylan, Feleknas Uca, Hişyar Özsoy, İmam Taşçıer gibi isimlerin yer aldığı 33 HDP milletvekili, iki dönem kuralı nedeniyle aday olmadı. İki dönemden fazla milletvekilliği yapan HDP Eş Genel Başkanları Mithat Sancar ve Pervin Buldan ile DTK Eş Başkanı Berdan Öztürk, Meral Danış Beştaş, Sezai Temelli ve Saruhan Oluç için bu kural esnetildi. Öte yandan: Gazeteciler Hasan Cemal ve Cengiz Çandar, Yeşil Sol Parti'den milletvekili adayı oldu. Eski milletvekili Sırrı Sakık, belediye başkanlığı yaptığı sırada yerine kayyum atanan Ağrı’dan, Sakık gibi belediye başkanıyken görevden alınıp yerine kayyum atanan Tuncer Bakırhan da Siirt’ten aday gösterildi. Akademisyen Onur Hamzaoğlu, sanatçı Kerem Fırtına da İstanbul’dan listeye girdi. Dahası: Emek ve Özgürlük ittifakı bileşen temsilcilerinden aday gösterilen isimler de listede yer aldı. İstanbul’da; Ezilenlerin Sosyalist Partisi’nden (ESP) Çiçek Otlu, SMF’den Cemil Güngören, EHP lideri Hakan Öztürk, TÖP Sözcüler Kurulu üyesi Perihan Koca, EMEP’ten İskender Bayhan, Sosyalist Dayanışma Platformu’ndan (SODAP) Kezban Konukçu, İzmir’de Devrimci Parti’den Burcugül Çubuk, Gazinatep’te EMEP’ten Sevda Karaca Demir, Adana’da Sosyalist Yeniden Kurtuluş Partisi’nden (SYKP) Tülay Hatimoğulları aday gösterildi. TİP: BBC Türkçe'den Fundanur Öztürk'ün haberine göre; TİP 87 bölgeden 53'ünde seçime kendi adaylarıyla katılıyor. Partinin milletvekili aday listesinde pek çok işçi, sanatçı, insan hakları savunucusu ve sivil toplum kuruluşu üyesi yer aldı. Gezi Parkı davasında 18 yıl hapis cezası verilen Avukat Can Atalay, TİP’in güçlü olduğu Hatay’da birinci sıradan milletvekili adayı gösterildi. TİP lideri Erkan Baş, Barış Atay’ın Hatay’dan feragat ederek yerini Gezi Davası tutuklusu Can Atalay’a bıraktığını söyledi. TİP'in Barış Atay dışındaki milletvekillerinden Erkan Baş İstanbul 3. Bölge'de 1. sıradan, Ahmet Şık İstanbul 2. Bölge'de 1.sıradan, Sera Kadıgil ise İstanbul 1. Bölge'de 1. sıradan aday gösterildi. Bununla birlikte: Usta gazeteci Umur Talu, İstanbul 3. bölgeden 3. sırada aday oldu. Çorlu’daki tren kazasında oğlu Oğuz Arda Sel'i kaybeden Mısra Öz ve gözaltında dövülerek öldürülen gazeteci Metin Göktepe’nin kardeşi Meryem Göktepe de aday listesinde yer aldı. Gazeteci İrfan Değirmenci İzmir 2. Bölge'de 2. sırada yer alırken, oyuncu Mehmet Aslantuğ Muğla’da ilk sırada aday gösterildi. Trans kadın aktivist ve oyuncu Esmeray Özadıktı, İstanbul 2. Bölge'de 3. sıra adayı oldu. Editörün önerisi: Politika yayınımız Spektrum, bu hafta itibarıyla milletvekili adaylarının profillerini ve çalışmalarını değerlendirecek, adaylara ilişkin analizlere yer verecek. Editörlerimiz 2018 seçim sonuçlarının analizleriyle olası 2023 seçim sonuçlarını kaleme alacak. Milletvekillerine ilişkin detaylı analizleri, 2018 seçimlerinin bugünkü yansımalarını ve 2023 seçiminin sonuçlarına ilişkin senaryoları okumak için Spektrum'u takip edebilirsiniz.

14 Mayıs'a adım adım: Milletvekili listeleri #1

Nisan 10, 2023

·

Makale

İYİ Partili Bilge Yılmaz: "Enflasyon 24 ayda tek haneye iner, amacım kusursuz geçiş dönemi"

Ekonomi yönetimine talip olduğunu, kadrolarının ve politikalarının da hazır olduğunu ifade eden, uluslararası basında da Türkiye’nin bir sonraki Ekonomi Bakanı olarak lanse edilen İYİ Parti Ekonomi Politikaları Başkanı Prof. Dr. Bilge Yılmaz, Spektrum Son Düzlük’ün konuğuydu. Yılmaz’a İYİ Parti’ye yönelik saldırıdan Türkiye’ye dönüş hikayesine, yıkılan konutların yapım sürecinden vergi reformuna ve ekonomik krizden çıkış politikalarına pek çok şeyi sordum. Sohbetimizi sesli olarak da dinleyebilirsiniz . Keyifli okumalar! İYİ Parti İstanbul İl Başkanlığı’na isabet eden kurşunlar Türkiye'nin gündemindeydi. Bu kurşunların bir inşaat bekçisinin silahından bir hırsızı kovalarken ateş etmesi sonucu çıktığı ve tesadüfen binaya isabet ettiği açıklandı. Bu açıklama sizi tatmin etti mi? Daha önemlisi, Türkiye’de siyaset yaparken kendinizi tehdit altında hissediyor musunuz? Benim tehdit altında olup olmamam çok da önemli değil. Burada önemli olan Türkiye’de baskı ortamı yaratılması. Bu tür otoriter rejimler iktidarda kalabilmek için nahoş metotlara maalesef başvuruyor. Bir genç bir tweet attı diye evinden sabaha karşı alınabiliyor, haftalarca hapse atılabiliyor. Bunlar insanları sindirme ve korkutma taktikleri. Bize karşı yapılanlar da bunun bir parçası esasen. Daha öncesinde Genel Başkanımıza yönelik bir tehdit vardı, hemen arkasından kurşunlama olayı oldu. Genel Başkanımızın fotoğrafının hemen altına isabet eden bir kurşun var. "Falsolu gelen kurşun" falan pek inandırıcı değil. Çok tepki çektiklerini gördükleri zaman böyle bir kandırmaca metoduna saptılar. Bu biraz TÜİK’in enflasyon oranı gibi, inanabilirseniz inanırsınız ama doğruları yansıtmıyor maalesef. Benzer bir olay CHP İstanbul İl Başkanlığı’nın önünde de yaşandı. İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu binanın önünde ateş açıldığını söyledi. Sizce Millet İttifakı’na karşı sistematik bir saldırı var mı? Türkiye’de demokrasiye ve özgürlüklere karşı bir saldırı var. Seçime doğru kaybetme riski arttıkça bunlar oluyor. Bu insanların seçimi kaybetmesinin onlar için çok ağır bir bedeli var. Yolsuzluklar, usulsüzlükler var. Bunun için bir sindirme harekâtı olacak. 2015 yazında yaşadığımız çok tatsız tecrübeler var. Umarız o kadar kötü şeyler yaşamayacağız. Ama belli oranda bu tür tatsız olayları planlamaları çok da sürpriz değil. Siyasete yeni girdiniz sayılır, sizi tanımak gerek diye düşünüyorum. ABD’de çok başarılı bir akademik kariyer inşa etmiştiniz. Dünyanın sayılı okullarından Wharton School’da ekonomi profesörüyken 2021’de Türkiye’ye dönüp siyasete girdiniz. Bunu niye yaptınız? Bunlar çok planlı yapılmış şeyler değil. Ben Türkiye’de doğdum büyüdüm, 24 yaşında ABD’ye gittim. Boğaziçi Üniversitesi Elektrik Elektronik ve Fizik bölümlerini bitirdim. Sonra mühendis olarak çalışırken ekonomi doktorası yapmaya karar verdim. Türkiye ile bağımı hep canlı tuttum. Hep Türkiye’ye dönme isteği vardı. Hiçbir zaman ABD’ye yerleşmiş gibi hissetmedim, hiçbir zaman vatandaşlığa da başvurmadım. Bu kadar uzun süre orada yaşayıp vatandaşlığa başvurmayan ender insanlardan biriyim. Akademide çok uzun bir kariyerim var, yapılabilecek her şeyi yaptığımı düşünüyorum. Belli bir zaman sonra insan kendine onu neyin mutlu ettiğini soruyor. Yaklaşık 10 yıl önce gençlere yardım etmeyi, pozitif etki sağlamayı kendim için çok değerli buldum. Buna yönelik çabalara başladım. Akademinin yanında piyasada da tecrübelerim oldu. Bir süre fon yöneticiliği yaptım, daha sonra o şirketi satıp kendi danışmanlık şirketimi kurdum. Bu fon yöneticiliği sırasında ABD’de “akçeli işlerde” kadınların göz ardı edildiğini gördüm. Bunu değiştirmeye katkı vermeye karar verdim. Altı yıl önce, Girls Who Invest adında bir projem başladı. Yatırım Yapan Kızlar adı altındaki programın akademik ortağı oldum, hala da yönetim kurulundayım. Amacımız ABD’deki para yöneticilerinin arasına kadınları sokmaktı. 200’den fazla kadını, benim Wharton’da kurduğum araştırma merkezinde ücretsiz eğitime dahil ettik. Sonrasında kalıcı işlere dönüşen staj programlarına yerleştirdik. Dünyada düzeltilmesi gereken çok problem var. Etki gösterebileceğim yerlere emeğimi ve paramı yatırmayı uygun görüyorum. Bu beni mutlu da ediyor. Bu anlayışım, Türkiye’deki olaylara müdahil olmama da sebep oldu. Ben 2021’de büyük oğlumu gezsin, ülkesini tanısın diye Türkiye’ye getirdim. Benim "bir gün elimizi taşın altına mutlaka koyarız" diye bir düşüncem hep vardı. O yıl beş hafta boyunca ülkenin farklı yerlerini gezince, Türkiye’nin durumunun iyiye gitmediğini ve şartların çok zor olduğunu, bizim gibi Türkiye’nin yetiştirdiği beşerî sermayenin elini taşın altına sokması gerektiğini düşündüm. Yıllardır bu konularda dertleştiğim arkadaşlarımı aradım. Bir grup kuralım dedim. İlk önce muhalif partilerin liderlerine ulaşmaya çalıştım. İlk teklifimiz, “ Biz gelelim yardım edelim, siyasetçi değiliz ve de olmak istemiyoruz. Biz program hazırlayalım, gelecekte bürokraside doldurulması gereken pozisyon ihtiyacı olursa uzmanları getirelim, doğru insanları bulalım. ” idi. Ben siyasi bir figür olacağımı düşünmemiştim. Ama üç aylık bir konuşma sürecinden sonra Temmuz 2021’de Meral Hanım’la çalışmaya karar verdim. O zaman “ danışman olacağım ” demiştim ama Aralık 2021’de Meral Hanım beni Genel Başkan Yardımcısı olarak atadı. Öğrencileriyle nasıl ilişki kuran bir hocaydınız? Öğrencilerinize sorsak, sizin nasıl bir hoca olduğunuzu söylerler sizce? Bugüne dek 10 binlerce öğrencim oldu, yüzlerce Türk öğrencim de oldu. Aslında bu deneyi yapmak lazım… Beni akademide tutan şey, gençlere yardım etmek, hayatlarında bir değişiklik yaratabilmek oldu. Esasen akademide eğitimden ziyade araştırma fonksiyonu önde. İyi bir okulda terfi etmeniz, iyi bir öğretmen değil, iyi bir araştırmacı olmanızdan geçiyor. Ben akademide başarılı oldum, araştırmalara da önem verdim ama işin o yönü beni pek cezbetmedi. Benim yaptığım araştırmalar çok teknikti. Belki 20 kişinin anlayacağı şeylerdi. Etki alanı çok küçüktü. Ben biraz daha büyük etki alanlı yerlere girdim. Mesela Wharton School’da 25 yıldır lisans programı yenilenmemişti, bu programı baştan tasarladım gençlerin hayatına dokunabilmek için. Bu esnada alternatif yatırım programının eğitim ayağını da geliştirdim. Benim onlara yardımcı olduğumu düşündükleri için genelde öğrenciler bana olumlu baktılar hep. Bir de ben gereksiz bir otorite de yaratmam. Tabi Türkiye’deki kültüre pek uymuyor bu gerçi ama ben ABD’deki öğrencilerime “ İsterseniz bana Bilge deyin, isterseniz Prof. Yılmaz deyin ” derdim. Suni bir saygıdan ziyade, benim fikirlerime saygı göstersinler istediğim için. Fikirlerim onların aklına yatmıyorsa gelsinler özgürce tartışsınlar diye böyle yapıyordum. Depremzedeler için inşa edilecek konutlar hakkında, “ Bunun maliyetini Türkiye bir yılda ödeyemez. Evlerin maliyetinin vatandaştan kısa sürede alınması zaten mevzubahis değil. Biz bunu uzun vadeye yayarak toplayacağız. ” dediniz. İktidar yanlısı basın, bunun bu konutların ücretsiz yapılacağını söyleyen Millet İttifakı Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun söylemiyle çeliştiğine dair paylaşımlarda bulundu. Burada bir çelişki var mı? Ne demek istediniz tam olarak? Tabi böyle şeyleri çok dikkatli konuşmak lazım. Ne kadar dikkatli konuşsak da naklen yayında, bunu çarpıtmak da mümkün oluyor. Böyle bir parayı vatandaştan almak mümkün değil ama devletin de böyle bir parası yok. Bizim bunu uzun vadeye yayarak dış finansman yollarıyla inşaatları tamamlamamız gerekiyor. Sadece evler de değil, altyapı da ciddi hasar gördü. Endüstri de öyle. Buraları hızla yapmamız lazım. Parayı da alternatif dış finansman yollarıyla sağlamak zorundayız. Bunu ne devlet verebilir ne de vatandaş. Ondan sonra da ihtiyacı olan vatandaşların parasını devlet öder. Burada bir çelişki yok. Sözler cımbızla çekilince değişik anlamlar çıkıyor. Sonuç olarak hükümetteki herkes Ortak Politikalar Mutabakat Metnine bağlı kalacak zaten. Türkiye’de ciddi bir servet adaletsizliği var. Özellikle enflasyon ortamında devlet çok büyük bir servet transferi yaptı. Bizim dar gelirli vatandaşımızı korumamızın zamanı. Dar gelirlilere yardım edilmek zorunda. Sosyal medya hesabınızdan insanların kendine bir araba alırken vergilerle devlete beş araba daha aldığına dair bir video paylaşıp vergi reformu vaadinde bulundunuz. Bunca vergiye rağmen kamu borcu da hep artıyor dört yıldır. Bize bu vergi reformunu detaylandırabilir misiniz? Türkiye’de toplanan vergi, ülkenin milli gelirine oranla ortalama. Türkiye öyle çok ya da az vergi toplayan bir ülke değil. Orada büyük bir değişikliğe gitmeye ihtiyaç yok. Değişiklik olması gereken yer vergiyi nasıl topladığımız. Araba güzel bir örnek, ama tabi sadece bir örnek. Önemli olan şu, burada bir tercih var. Türkiye vergisini genelde tüketim esnasında KDV ve ÖTV ile topluyor. Tabi gelir vergisi de var ama gelir vergisinin toplanma şeklinde ciddi problemler var. Bunun dışında, " yamalı bohça" dediğim bir vergi mevzuatı var. Genelde sermayeyi, yani servet sahibi insanları yanlış vergilendiriyor. Tasarımı doğru yapmak lazım. Tüketimde çok yüksek oranda vergi olması vergi adaletsizliğine ve verimsizliğe yol açıyor. Çünkü çok büyük geliri ya da serveti olan insan, onun tamamını harcamıyor. Ama dar gelirli biri, bu maalesef Türkiye’de orta-üst sınıf için bile geçerli, gelirinin büyük bir kısmını harcamak zorunda ihtiyaçları için. Siz verginin çoğunu ÖTV ve KDV ile topladığınızda, bu insanlar gelirinin tamamından çok yüksek oranda vergi ödüyor. Yani Türkiye’de düşük gelirli insanlar gelirine oranla daha çok vergi ödüyor. Halbuki tersi olması lazım. Daha çok geliri olan, servetini biriktirmiş insandan daha çok vergi almanız lazım. Sağlıklı olan bu. KDV ve ÖTV’de indirime gitmemiz lazım. Türkiye’de çok fazla vergi muafiyeti var, bunların bir kısmı tamamen israf. Bunlar aslında bazı sektörlere teşvik için getirilen muafiyetler ama maalesef bu teşviklerin etkisi ölçülmüyor. Biz ölçtük, maalesef etkisi olumlu değil. Bunların kalkması lazım. Servet biriktirmiş insanları da doğru yola teşvik edeceğiz ve daha çok vergi toplayacağız. Türkiye’de şu an sermaye üretime yatırım yaptığı zaman yüksek, rant işine girince ya da finansal enstrümanlarla yatırım yapınca çok az vergi ödüyor. Bu sermaye sahiplerini üretime değil, ranta teşvik ediyor. Ama bizim yapacağımız bir servet vergisi de değil, onu uygulanabilir bulmuyorum. Servetten kazanılan gelirin vergilendirilmesi. Pek çok gelişmiş ülke bunu yapıyor. Örneğin barınma krizinin çözüm yollarından biri de, çok ev satın alıp evleri boş tutan yatırımcılara vergi koymak ki evleri boş tutmasınlar. Bu tür vergi mevzuatı değişiklikleriyle ekonomiyi büyüteceğiz ve sorunlarımızı çözeceğiz. Türkiye uzun süredir bu işleri doğru tasarlamıyor. Bazı uzmanlık eksikliklerinin yanı sıra bu art niyetle, yolsuzlukla da alakalı. Bunların düzeltilmesi lazım. Bunlara “ yapısal reformlar ” diyoruz. Bunları yapmak genelde zordur çünkü her yapısal reformun bir muhalifi olur. Siz tüm yapısal reformları bir arada yapmaya kalktığınız zaman tüm muhalifleri karşınızda siyasi olarak birleştirirsiniz. Bunun için de bu reformların zamana yayılıp stratejik olarak birer birer yapılması lazım. Ben ekonomist değilim ama hayat şartları gereği ekonomi okur-yazarlığımız istemediğimiz kadar arttı son yıllarda maalesef. Son zamanlarda okuduğum ekonomi analizlerinde döviz kurunun baskılandığı ve her an patlayabileceği, işsizliğin yükselebileceği, depremin de krizin faturasını kabarttığı ifadeleri geçiyor hep. Bu analizler ne kadar doğru? Siz yönetime gelirseniz kucağınızda bir enkaz mı bulacaksınız? Ne kadar umutsuz bir noktadayız? Bunun içinden çıkacağız, umutsuz olmaya gerek yok. Ben hayatımda yapamayacağım hiçbir işe kalkışmadım. Bunun da altından kalkarız hızlı şekilde, ben zaten bir fark yaratabileceğimi düşündüğüm için buradayım. Tedirgin olacak, umutsuzluğa düşecek bir durum yok. Ama, durumu da doğru teşhis etmek lazım. İçinde bulunduğumuz durumu “ yüzyılın enkazı ” olarak nitelendiriyorum. Cumhuriyet tarihinde düştüğümüz en kötü ekonomik durum bu. Tahribat çok büyük ama sade vatandaş tahribatın bütününü yaşamadı. Olay biraz maskeleniyor. Suudi Arabistan’dan 5 milyar dolar, Rusya’dan şu kadar milyar dolar gibi, sürdürülemeyecek bir politika doları ve faizi baskılayarak götürülüyor. Seçimi iktidar kazanırsa çok ciddi tahribat su yüzüne çıkacak, kaybederse de bir kısmı çıkacak ama biz hızlı müdahaleyle bu tahribatı geri çevireceğiz. Depremde çok acı tecrübelerimiz oldu. Ekonominin durumu şuna benziyor: Bir ev düşünün, evi zemin analizi yapmadan inşa ediyorsunuz. Yapısal problem var kurduğunuz yer açısından. Ekonomide de kronik dış ticaret ve cari açık problemimiz var, yani ürettiğimizden fazlasını tüketiyoruz. Turizm gibi gelirlerle arayı kapatmaya çalışıyoruz ama yeterli olmuyor. Ya borç ya da yatırım olarak gelecek dış finansmana ihtiyacımız var. İnşaatı kötü yere yaptıktan sonra iktidar, kolonları kesmeye başladı. Türkiye’nin petrol, doğalgaz, hammadde ve ara madde alması lazım.. Üstüne üstlük ciddi bir gıda ithalatımız var. Sürekli döviz tutmamız gerekiyor elimizde ki bunları alabilelim. Ama Merkez Bankası ne yaptı? Berat Albayrak zamanında başladı, elimizdeki sınırlı dövizimizi de fiyatları baskı altında tutmak için arka kapıdan sattı. Şu an rezervlerimiz eksi. Yani borç harç bulunan paralar satmış. Bir iki aylık mazotumuz kaldı. Bu kolonu kestik. Bunun dışında, ciddi bütçe açığı veriliyor. İktidar, gelecekte toplayamayacağı kadar yüksek vergiyi şu an seçimi kazanmak için harcıyor. Bu da sürdürülebilir değil. Siz sürekli para sürer ancak üretimi artıracak politikalar uygulamazsanız arz artmayacağı için talep ve fiyatlar artar, dolayısıyla ithalat artar. Bunun gibi hatalar arka arkaya yapılıyor. Bina, şu an çok kırılgan ve en ufak sarsıntıda çökecek. Türkiye’nin ekonomisi bu maalesef. Biz 14 Mayıs’a kadar bu düzenin götürülebileceğini tahmin ediyoruz. Tahribat çok büyük ancak halledilemez değil. Somut iyileşmeleri ne zaman hissederiz iktidara gelirseniz? Alım gücümüz ne zaman artar? Hemen hissedilmeye başlanır çünkü fiyat istikrarını sağlayacağız. Ücretleri artırmak iyileşme getirmiyor, anlık iyileşme oluyor ama sonra eskisinden de kötü hale geliyor. Yapılması gereken fiyatları kontorl etmek ve enflasyonu aşağı çekmek. Sonra yapacağımız ücret artışlarıyla yavaş yavaş insanların alım gücü artacaktır. Bu hemen olmaya başlayacak ama süreç yıllar alacak. Türkiye’de alım gücüyle ilgili bir problem de insanların ücretlerinin hayat boyu aşağı yukarı sabit kalması. Çalışanların yarısı asgari ücret kazanıyor. Uzmanlaşmış insanların da ücreti asgari ücrete yaklaşıyor. Bu çok acıklı bir şey. Esasen kasıtlı yapılan bir şey de bu. Yeni işe girmiş, fazla tecrübesi olmayan, lise mezunu bir genç düşünelim. Bu insanın asgari ücret alması normal ama uzmanlaştıktan sonra hala asgari ücret almaması lazım. Bizde bu kişi, emekli olacak yaşa geldiğinde de hala asgari ücret alıyor. Uzun vadede uzmanlaşıp üretkenlik kazandıkça ücretin artması lazım. Bu açıdan Türkiye’yi başka ülkelerle karşılaştırınca bu tokat gibi insanın yüzüne çarpıyor. Asgari ücret alan insanların nüfusa oranı %5-10 olur. Türkiye’de bu %50'ye yakın. Asgari ücret civarı ücret alanları katınca bu oran %50’yi de geçiyor. Gençler için bu problemler hallolacak ama zaman isterseniz altı ay içinde insanlar enflasyonun düştüğünü hissedecek ve rahatlama olacak. Enflasyon bir yılda %20 azalır, 24 ayda da yıllık enflasyonu tek hanelere çekeriz diye düşünüyorum. Hazırladığınız ekonomi kadrolarında kimler var. Sadece İYİ Partililer mi var? Bu parti değil uzmanlık işi. Bu ekibin büyük çoğunluğunun İYİ Parti ile bir alakası yok, zaten olmaması lazım. Türkiye’nin ekonomi bürokrasisinde çok kaliteli insanlar vardı. Türkiye gelir durumuna göre beşeri sermayesi iyi olan bir ülke. Fakat maalesef AK Parti iktidarı sırasında inanılmaz bir kadrolaşma yaşandı. Belirli dini cemaatler, bunların bir kısmı sonradan terör organizasyonları haline de geldi, kadrolaşmaya gitti. AK Parti buna müsaade etti hatta destekledi ve birlikte çalıştı. Bu yıllarda pek çok kurumda, Merkez Bankası ve Hazine’de de uzman, vatansever, çeşitli politik görüşlerden insanlar, o cemaatten olmadığı için kıyıma uğradı, terfi edilmedi, sürüldü, baskıya maruz kaldı ya da istifaya zorlandı. Türkiye’nin çok ciddi bir israfı oldu. Beşeri sermayemizi tarumar ettik. Bu insanların bir kısmı hala bu kurumlarda çalışıyor ancak hak ettikleri yerlerde değiller. Çok daha az yetkin insanlar onların amirleri olarak görev yapıyor. Bu insanların üretkenliği azaltıldı. Bir kısmı da özel sektöre, akademiye ya da yurtdışındaki işlere geçti. Bu arkadaşları tekrar Türkiye’ye kazandırma projesidir bu. Biz herkesle çalışırız, hangi politik görüşten, dini inançtan, etnik kökenden olduğu fark etmez. Bizim için önemli olan insanların liyakati. Bu tür yapılanmalara bir daha müsaade etmeyeceğiz. Sadakati ülkeye, millete ve devlete değil başka yerlere olan insanların örgütlenip kurumları ele geçirmesi çok yanlış. Bunun dışında hiçbir sınırlamamız yok hatta diğer partilerden insanlarla bir arada çalışıyoruz. Sonuçta Millet İttifakı bir araya gelerek pozisyonlar üzerinde bir karar kılacak. Siyasi kadrolar çok küçük olacak, bir noktadan sonra hiçbir partiye mensup olmayan liyakatli bürokratlara ihtiyacımız var. Ben bu kadroları kurdum ama bu kadroları ben yaratmadım ki. Zaten bu kadrolar, Türkiye’nin yetiştirdiği bu insanlar bu kurumlarda vardı. Ben sadece bu işe bir zenginlik kazandırıyorum ve Türkiye’ye gelmeyi düşünmeyecek bazı sayılı, alanında çok uzman Türkleri de gelmeye ikna ediyorum. Ben İYİ Parti’de olmayı seçtim ama amacım Türkiye’ye yardım etmek. Sonuçta ben Millet İttifakı’nın bir bireyiyim. Benim hedefim, kusursuz bir geçiş dönemi yaşanması. Yani biz göreve atanırsak, bu kadroları oluşturmakla vakit kaybetmeyeceğiz. Zaten Türkiye çok zor bir dönemden geçiyor. Şartlarımız ağırlaşacak. Hemen işe koyulacağız. Şu da var, ittifak ortaklarımız önerilerde bulunursa elbette ki dikkate alınır. Amacımız en liyakatli insanlarla çalışmak, partizanlık yapmak değil. Eklemek istedikleriniz var mı? Türkiye’ye gelme sebebim çok ama en büyük neden gençler. Belki babanız yaşındayım, birçok meselenizi sizin kadar iyi anlayamayabilirim. Kendimi her şeyi biliyor, çektiğiniz tüm acıları anlıyor gibi görmüyorum. Ama, benim gördüğüm bir şey var. Sizin nesliniz haksızlığa uğradı. Türkiye yine çok zengin bir ülke değildi ama benim neslim için fırsat eşitliği vardı. Partizanlık bu seviyede değildi. İyi eğitim almak için zengin olmaya gerek yoktu. Benim dönme sebeplerimden biri bunları düzeltmek ve sizin neslinize de bu fırsatları vermek. Türkiye’de gençlerin çok büyük bir potansiyeli olduğunu düşünüyorum. Çok zorluk çekiyorsunuz, uzmanlaşsanız bile mezun olunca hayatı idame ettirmek çok zor. Kiralar çok yüksek, ücretler çok düşük, özgürlükleriniz yok. Bir tweet atınca sabah karşınızda polisi buluyorsunuz. Gençlerimiz bundan daha iyisini hak ediyor. Ben bunu başarmak için buradayım, elimden geleni de yapacağım. Başaracağımızı biliyorum. Yurtdışına giden arkadaşlarımızı da suçlamıyorum, herkes kendisi için en iyisini yapmak zorunda. Umutsuzluğa kapılmayın, gidenler de dönmeye hazır olsun. Hep birlikte başaracağımıza eminim.

İYİ Partili Bilge Yılmaz: "Enflasyon 24 ayda tek haneye iner, amacım kusursuz geçiş dönemi"

Nisan 10, 2023

·

Makale

"Erdoğan sayesinde" etiketlerine "Cumhurbaşkanına hakaret" suçlaması

BirGün'den Mustafa Bildircin'in haberine göre; “Cumhurbaşkanına hakaret” ve “hükümeti aşağılama” suçlamasıyla 2022 yılında 16 bin 753 kişi hakim karşısına çıktı. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne geçilen 2018 yılından bu yana hakim karşısına çıkan en yüksek sanık sayısı geçtiğimiz yıl oldu. Etiketlere "Cumhurbaşkanına hakaret" "Cumhurbaşkanına hakaret" suçlaması geçtiğimiz hafta da gündeme geldi. "Erdoğan sayesinde" etiketlerini tasarlayan ve sosyal medyada geçtiğimiz aylarda enflasyon, geçim sıkıntısı, hayat pahalılığı gibi birçok toplumsal sorununun hükümet politikalarının sonuçları olduğunu tasarladığı afişlerle anlatan Mahir Akkoyun , bu suçlamayla gözaltına alındı. Akkoyun adliyeye sevk edildi. Burada savcılık ifadesinin ardından sulh ceza hakimliğine sevk edilen Akkoyun, saatler sonra adli kontrol şartı ve yurtdışı çıkış yasağı olmadan serbest bırakıldı. Ne dedi? Adliye önünde açıklama yapan Akkoyun, "Benim yaptığım tasarımlar, yoksulluğu ele alan tasarımlardı ve milyonlarca insan benimsedi. İnsanların benimsemesi marketlerdeki gıda reyonlarına yapıştırması bu halkın yoksulluğa, sefalete hep beraber nasıl bir şekilde tepki gösterdiğinin en önemli örneği. Yaptığım tasarımların bugün milyonlarca insanın dilinde olması benim için çok mutluluk verici. Yoksulluğu ve sefaleti gündeme getirmemden rahatsız oldular ve onları rahatsız etmeye devam edeceğim" dedi. Bir adım geriden: Görsel iletişim tasarımcısı Mahir Akkoyun, tasarladığı "Erdoğan sayesinde" yazılı etiketleri ve iktidar politikaları sonucu yaşanan hayat pahalılığını anlattığı çok sayıda görseli Twitter ve Instagram'da paylaşmış, birçok kişinin beğendiği ve paylaştığı bu görseller, market raflarında çok sayıda ürüne yapıştırılmıştı. Açıklama: İzmir Adliyesi önünde Akkoyun'a destek olmak için bir araya gelenler de açıklamada bulundu. Açıklamayı okuyan Caner Kayhan, "Günlerdir sosyal medyada milyonlarca insanın paylaştığı, yoksulluğa ve zamlara dikkat çeken stickerları tasarlamış olmak bu ülkenin savcısı tarafından suç kabul edilmiş durumda. Ne Mahir’in tasarımlarında ne de Gençlik Devirecek imzalı afişler ve stickerlarda herhangi bir hakaret suçu bulunmamaktadır. Miting meydanlarında bas bas bağırıp ‘Ben bir ekonomistim, bu ülkenin ekonomisi benden sorulur’ diyen Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan mevcut ekonomik krizin bir numaralı sorumlusudur. Bu yoksulluğu ve zamları eleştirmek suç değildir. 14 Mayıs seçimlerine günler kala tasarımcı Mahir Akkoyun’un gözaltına alınması tüm muhalefete bir gözdağıdır." ifadelerini kullandı. Toplumsal muhalefete verilen mesaj Gazeteci Ozan Gündoğdu, konuya ilişkin BirGün'de kaleme aldığı "Erdoğan sayesinde" başlıklı yazıda yalnızca muhalefete değil, toplumsal muhalefete yönelik geliştirilen mekanizmayı ve bakış açısını da şu ifadelerle anlatıyor: "Toplumsal muhalefete, sivil topluma dönük baskının meşru sınırlarının çok ötesine geçtik. 2023 Seçimlerine bu atmosferde gidiyoruz. Halka dayatılan kural şu; aktüel politikanın çerçevesinin dışında kalan kimse muhalefete destek veremez. Muhalefet, takımını üzerine çekmiş, aktif politikanın içinde olduğunu beyan etmiş, mümkünse erkek ve biraz da yaşını başını almış insanların yapabileceği bir meslektir. Vatandaşın muhalefete desteği sandığa gidip oy atmakla sınırlı kalmalı, en fazla sosyal medyada bir iki laf edebilmelidir. Bunun ötesine geçmek, mesela iktidara yakın durmayan bir sendikaya üye olmak 'makbul vatandaşlığa' aykırıdır." "Toplumsal muhalefet" Ozan Gündoğdu yazısında yaklaşık 5 yıldır Türkiye'de hiçbir şeyin iyiye gitmediğini belirtiyor; ve ülkede yaşanan her şeyin sorumlusunun sistemin de getirisiyle Erdoğan olduğunu vurguluyor. Hâlihazırda "Türkiye Ekonomi Modeli"nin sonucu olarak liranın değersizleştiği, hayatın git gide daha da pahalılaştığı ve alım gücünün düştüğü Türkiye'de, 6 Şubat'ta yaşanan depremlerde ihmal ve koordinasyonsuzluk toplumsal muhalefeti yeniden ortaya çıkardı. 2023 seçimlerine neredeyse 1 ay kalmışken halk, eğitimden sağlığa, ekonomiden yaşam şartlarına kadar birçok alanda yaşanan krizin sorumlularını hatırlamaya ve hatırlatmaya başladı. Herhangi bir partinin veya derneğin çatısı altında olmadan, bireysel çağrılar ve ifadelerle yapılan bu hatırlatmalar, özellikle sosyal medyada ses getirmeye başladı. Bu örneklerden biri de sokak röportajları. Birçok YouTube kanalının veya farklı sosyal medya platformlarında içerik üreticilerin gerçekleştirdiği sokak röportajlarında seçimler yaklaşırken halka kimi desteklediği soruluyor. Günlük, rutin sorulardan olan bu ve benzeri sorulara son dönemde birçok kişi, edebiyatta "tariz" adı verilen iğnelemeyle cevap veriyor. Son dönemde yoğun şekilde görülen bu toplumsal muhalefetin en büyük kitlesini de gençler oluşturuyor. Bu durumun nedenini ise Caner Kayhan " Biz hayatımız boyunca AK Parti iktidarından başka iktidar görmemiş gençleriz. Bu ülkede biz her geçen gün yoksullaşıyorsak bunun sebebi AK Parti iktidarıdır." ifadeleriyle açıklıyor.

"Erdoğan sayesinde" etiketlerine "Cumhurbaşkanına hakaret" suçlaması

Nisan 10, 2023

·

Makale

Türkiye’de genç olmak

Sesini duyurmak isteyen gençlerin baskılandığı, onların problemlerini anlamayan 45 yaş üstü siyasetçilerin sözünün geçtiği bir Türkiye’de genç olmak… Bilgi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Prof. Dr. Emre Erdoğan ’la gençlerin seslerini duyurabilmek için neden bir araya gelemediklerini, Arayüz Kampanyası Direktörü Nevzat Taşçı ile siyasette genç temsiliyeti nasıl sağlanabileceğinden ve gençlerin siyasetçilerden neler beklediğini konuştuk. Türkiye’de neredeyse 13 milyon olan genç nüfus, geleceğe dair umutsuz. İmkanı olan yurtdışında yaşamak istiyor: Nedenlerin başında ise gençlerin problemlerinin siyasetçiler tarafından dinlenmiyor olması geliyor. Konrad-Adenauer-Stiftung (KAS) Derneği’nin 2022 yılında yaptığı ankete göre ; gençlerin %38,9’u yaşadıkları sorunlardan tüm siyasetçileri, %34,6’sı ise Cumhurbaşkanını sorumlu tutuyor. Yani gençler; liyakatsızlık, işsizlik, niteliksiz eğitim gibi sorunların farkında; ama önlerine çıkan engellerden dolayı organize olup seslerini yükseltmiyor. Aslında Türkiye gençliği gerektiğinde sesini yükseltmekten korkmayan bir gençlik: 2020’de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın YouTube’daki “Gençlerle Buluşma” canlı yayınında gençlerin #OyMoyYok etiketiyle gösterdikleri tepki, yayının yoruma kapatılmasına neden olmuştu. Gençler şu anki iktidara karşı tepkililer ve gerektiğinde de bunu ifade etmekten korkmuyorlar. Peki bugünkü gençler tepkilerini neden ‘68 kuşağı gençliği gibi birlik olarak ifade etmiyor? Gençlerin sivil ve siyasal katılımı Prof. Dr. Emre Erdoğan Bir ülkede demokratik değerlerin gelişme potansiyelin artmasını sağlayan en önemli basamak vatandaşların siyasal ve sivil katılım göstermesi. Sivil katılım için dernek üyeliğini, siyasal katılım için ise siyasi parti üyeliğini örnek verebiliriz. Seçim döneminde artış gerçekleşse de Türkiye’de gençlerin sadece %10’u bir STK’ya ya da bir siyasi partiye üye. Bu düşük oranın nedenlerinden bir tanesi Türkiye’de bireylerin birbirine güvenmemesi: “Genelleştirilmiş” güven diye tanımlanan bireylerin tanımadığı insana güvenme eğiliminin Türkiye’de düşük olması bireylerin tanımadıkları insanlardan zarar göreceğine inandığını gösteriyor. Bireylerarası güven düşük olduğu için de derneklere ya da siyasi partilere üye olma oranı da düşük oluyor. Prof. Dr. Emre Erdoğan, Türkiye’de bireylerin tanımadığı insana duyduğu güvensizliğin yanında sivil kültürün daha tam olarak yerleşmediğini de vurguluyor. ABD gibi bireyselliğe önem veren bir ülkede bile sivil kültür bilincinin güçlü olması kilise faaliyetlerinin dinî bir etkinlikten daha çok bir yardımlaşma faaliyeti olarak görülmesinde bile kendini gösteriyor. Türkiye’de bu benzer, yeşermiş bir sivil kültür varlığından bahsedemiyoruz; dolayısıyla, gençler de sivil topluma katılmak için talep göstermiyor. Prof. Dr. Erdoğan, STK’lerin kapsayıcı olmadığının da altını çiziyor: “Türkiye’de STK’lar kendine gönüllü çekmek için yeterli çabayı göstermiyor; gençlere afiş asma gibi basit görevler verip karar alma mekanizmasına sokmayarak onlara söz hakkı vermemiş oluyor. STK içinde bir işe yaramadığına inanan genç de gönüllü olmaktan soğumuş oluyor. Gönüllüğün maddi getirisi olmaması da Neoliberal bakış açısının popülerleşmesiyle sivil kültürün cazibesini iyice ortadan kaldırıyor. Gençlerin sivil katılım göstermesinin önündeki en büyük neden ise devletin gönüllüğe sıcak bakmaması. Türkiye’de bir derneğe üye olan kişi, bir darbe olduğunda ya da derneğin sahibinin hükümetle ters düşmesiyle suçlu olarak görülebiliyor.” Prof Dr. Erdoğan, gençliğin siyasal katılımda da geri kalmasının nedeni olarak ise eğitim seviyesinden cinsiyete, sosyoekonomik durumundan bireyin nerede yaşadığına, devlet bürokrasisinin koyduğu engellerden Türk aile yapısının baskınlığına kadar birçok nedenden bahsedilebileceğini vurguluyor. “Siyasal katılımı konvansiyonel olan ve konvansiyonel olmayan katılım olarak ikiye ayırabiliriz. Konvansiyonel olan siyasal katılım; Türkiye’de genel olarak yaygın olan oy verme, siyasi bir partide rol oynama gibi faaliyetlerdir. Konvansiyonel olan siyasal katılım pasiftir, devletin sevdiği ama yeterli olmayan katılımdır; demokratik değerlere olan inanç bu katılım türü üzerinden ölçülemez. Eğer demokrasiyi fikirleri özgürce ifade edebilme bağlamında ele alırsak, demokratik değerleri benimseme potansiyelini geliştirme bakımından konvansiyonel olmayan siyasal katılımın daha değerli olduğunu söyleyebiliriz. Yasadışı grevler, boykotlar, işgaller, protesto yürüyüşleri gibi varolan elite meydan okuyan bu katılım türü, Türkiye’de artık çok göremediğimiz bir siyasal katılım. 2013’te Gezi Parkı olayları, konvansiyonel olmayan siyasal katılıma örnek olsa da artık çok fazla bu protestoları göremediğimiz için istisna sayılabiliyor sadece.” Her ne kadar siyasal katılım az olsa da zaman zaman kendini gösteren geçici örgütlenmeleri Prof. Dr. Erdoğan, umut veren bir deneyim olarak yorumluyor. Siyasal katılım aracı olarak gösterilen ve Gezi Parkı protestolarında da kullanılan sosyal medya ise aslında siyasal katılımı artıran bir kamusal alan değil. Prof. Dr. Erdoğan, internetin var olan eşitsizlikleri daha da pekiştirdiğinden yana. Siyasal katılımı yüksek olanların siyasî olarak sosyal medyayı aktif kullanması yaptığı araştırmada belirtiliyor. Aynı zamanda sosyal medyada bireyler farklı görüşte olan insanlarla ya karşılaşmıyor ya da karşılaştığında empati duymadan iletişime geçiyor. İnternet, eşitsizlikleri pekiştirmeyi ve saygı ortamı olmadan iletişim kuranların bulunduğu bir platform oldukça kamusal alan sayılamıyor. Gençler arasında artan kutuplaşma Türkiye’de bireylerarası güvenin düşük olmasının yanı sıra bir diğer sorun da hoşgörüsüzlük. “Yabancı” olan hoşgörülmüyor ve farklı düşüncelere sahip olan bireylerle iletişime geçilmiyor ya da farklı olanlar düşman olarak görülüyor. Prof. Dr. Erdoğan, bu hoşgörüsüzlük ortamında kutuplaşmanın son yıllarda daha da büyüdüğüne dikkat çekiyor. Gençlerin ve hoşgörüsüzlük ortamında büyümesi ve sosyal medya gibi farklı düşüncelere saygı duyulmayan mecralarda vakit geçirmeleri bu kutuplaşmayı daha da körükleyerek birlik duygusunun yeşermesine izin vermiyor. Prof. Dr. Erdoğan, bu kutuplaşmanın sonucu olarak gençlerin mağduriyetlerini ortak çözememelerine neden olduğunu vurguluyor: “Maddi olanakların azalması, kültürel tüketim alanın daralması ve haklarına yapılan müdahale gençlerde bir öfke yaratıyor ve sorumlusunda da uzlaşabiliyorlar ama ortak mağduriyetin nasıl tazmin edileceğinde uzlaşamadıkları için tepki kalıcılığını yitiriyor.” Burada gençlerin homojen olmamasının da önemli olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Erdoğan, kutuplaşmaya derinleşen gençler arası kültür, eğitim, dinî inanç ve etnik köken farkının bu öfkenin kalıcılığını yitirmesine bir örnek olarak gösterilebileceğini ifade ediyor. Gençler arası kutuplaşmanın güçlenmesinin bir nedeni de partiler arası ilişkilerin kutuplaşmış olması. Okulda verilen yemeğin kötü olması hem AK Partili genç için hem CHP’li genç için problem teşkil ederken kutuplaşmadan dolayı AK Partili genç yemeğin kötü olduğuyla ilgili konuşulmasına izin vermiyor. Kutuplaşmanın çözümü saygının, empatinin ve eşitliğin olduğu kamusal alanlar ve gençlerin hareketliliğinin artması olabilir. Gençlerin hareketliliğinin pandemi, ekonomik kriz ve deprem ile tehdit edilmiş olmasına rağmen azalmamış olması gençlerin bireyselerarası güven ve birlik olma eğilimini artırılabileceğini işaretliyor. Farklı şehirlerde okumaya ya da çalışmaya giden gençler, bu fiziksel mobilite ile farklı düşünceleri tanıyıp onlara toleranslı olmayı öğreniyor. Bilişsel mobilite ise gazeteden ya da internetten öğrenilen farklı fikirlerle tanışan gençlerin farklı fikirlere toleransını artırabiliyor. Arayüz Kampanyası Direktörü Nevzat Taşçı; gençlerin otoriter yönetimlere karşı özgürlük, eşitlik ve adalet istediğinde ileri gözükseler de aslında bu kavramların anlamlarını bilmeden kullandıklarına dikkat çekiyor. “Gençler olarak önemli bir kısmımızda bu kavramları sadece kendimizle aynı düşünce yapısında olan gençler ya da insanlar için istediğimiz ortaya çıkıyor,” diyen Taşçı, bu problemin kamusal alanların yetersizliğinden kaynaklandığını ve gençlerin birbirlerini saygı ve empati çerçevesinde tanımasıyla gençlerin birlikte örgütlenmesinin mümkün olabileceğini vurguluyor. Siyasette Genç Temsili Nevzat Taşçı Nevzat Taşçı, Türkiye’de genç temsiliyetinin az olmasının nedeninin hükümetlerin gençleri tehdit olarak görmeleri olduğunu vurguluyor. 80'lerde gençlerin derneklere üye olması devlet tarafından yasaklanarak apolitize edilmiş baskılanmış gençlerin siyasetle bağlantıları kriminalize edilerek azaltılması, bugün siyasetin zor ve büyüklerin işi algısı yaratılmasıyla sonuçlandı. Taşçı, bu noktada derneklerin ve partilerin genç temsilinin bir hak olduğunu dile getirmekte eksik kaldıklarının altını çiziyor. Bunun nedeni olarak ise parti ve derneklerin yöneticilerinin 45 yaş üstü, hetero, Müslüman ve Sünni erkek olduğu için tüm genç grupların sorunlarını anlamadıklarını ve de umursamadıklarını ekliyor. Temsil eksikliğinin sonucu olarak ise gençler değersiz ve umutsuz hissediyor: Sorunları olduğunda dinleyen ya da destek olan siyasetçi bulamayan gençler Türkiye’de yaşamak istemiyor. Editörün Önerisi: Siyasette genç temsili Peki, gençler ne istiyor? Nevzat Taşçı, gençlerin geleceğe dair umutlu olmak istediğini; problemlerinin dinlendiği bir ortam ve seslerini yükseltmekten korkmadıkları bir gelecek istediklerini belirtiyor. Gençler siyasette 45 yaş üstü erkekler tarafından değil; onlar gibi homojen olmayan, her kesimden gelen gençler tarafından temsil edilmek istiyorlar. Her ne kadar popüler söylemde gençlerin 20 yıldır aynı hükümet tarafından yönetildikleri için değişime karşı umutlu olmadıkları ya da değişimin olamayacağını düşündükleri söylense de gençler değişime her gün tanık oluyorlar: 2019’da iktidar partisi İstanbul, Ankara, Mersin ve Adana’yı kaybederken ana muhalefet partisi kazandı. Prof. Dr. Erdoğan, bu ‘zamansal değişim’in gençler için iki parti arasındaki farkı karşılaştırma imkanı bulduğunun altını çiziyor. Bunun yanında, Üsküdar’dan vapurla Beşiktaş’a geçerken yaşanan değişim hissi, yani ‘boyutsal değişim’, gençlerin daha rahat ve güvenilir hissettiği bir tecrübe yaşatarak karşılaştırma imkanı sunuyor. Gençlerin %75’inin oy kullanması, gençlerde oy vermenin işe yaramadığına dair bir görüşün yaygın olmadığını gösteriyor. Sonuçta Türkiye’nin kuruluşundan beri aktif siyasal katılım devlet tarafından bastırılmış ve kriminalize edilmiş bir katılım türü; gençlerin korkmadan gösterecekleri ve demokrasinin önemli taşlarından olan aktif siyasal katılım, onların daha iyi bir geleceği elde etmeleri için en önemli ve tek yol.

Türkiye’de genç olmak

Nisan 9, 2023

·

Makale

Millet İttifakı

I. TARAFLAR Millet İttifakı , 5 Mayıs 2018 tarihinde Cumhuriyet Halk Partisi , İYİ Parti, Saadet Partisi ve Demokrat Parti arasında kurulan seçim ittifakı. DEVA Partisi ve Gelecek Partisi’nin ittifaka katılımıyla ittifak genişledi ve Altılı Masa oluştu. İttifakı oluşturan parçalar ise şöyle: Cumhuriyet Halk Partisi , 9 Eylül 1923 tarihinde kurulan sosyal-demokrat ana muhalefet partisi. Yaklaşık 13 senedir parti başkanı olarak görev yapan Kemal Kılıçdaroğlu, "Yeni CHP" olarak adlandırdığı parti içindeki değişim dalgası nın mimarı. Parti içinde gerçekleştirdiği dönüşümün benzer unsurlarıyla oluşturduğu merkez ittifakı stratejisi, 2019 yerel seçimlerinde nispi başarıyı getirdi. İyi Parti , 25 Ekim 2017 tarihinde Meral Akşener liderliğinde kurulan parti, liberal ve Pro-Avrupacı partilerin bir araya geldiği Avrupa için Liberaller ve Demokratlar Ağı üyesi. Kurucu üye listesi ağırlıklı olarak MHP'den ayrılan seküler-milliyetçi klik ile muhalif ülkücü kökenli siyasilerden oluşsa da Refah, Anavatan ve Demokratik Sol Parti’den gelip görev yapan kişiler de bulunmakta. Demokrasi ve Atılım Partisi , 9 Mart 2020 tarihinde eski Dışişleri ve Ekonomi Bakanı Ali Babacan liderliğinde kurulan ve ilk defa seçimlere girecek siyasi partilerden biri. Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Mutabakat Metni 'nin 28 Şubat 2022'de altı muhalefet partisi lideri tarafından imzalanmasıyla fiilen Altılı Masa üyesi haline geldi. Potansiyel iktidarının ilk 90 ve 360 gününde neyi nasıl yapacağına ilişkin farklı alanlarda 28 eylem planı yayınlayan parti şu anda TBMM'de 1 milletvekili ile temsil ediliyor. Gelecek Partisi , 12 Aralık 2019 tarihinde Ahmet Davutoğlu liderliğinde kurulan siyasi parti. Genel başkan Davutoğlu'na göre parti, Millet İttifakı içerisinde yer alan 3 kanat içerisinden biri olan "muhafazakar damarı" temsil ediyor. Saadet Partisi , 20 Temmuz 2001 tarihinde Necmettin Erbakan liderliğinde kurulan, Millî Görüş ideolojisini benimsemiş siyasi parti. Parti genel başkanı 30 Ekim 2016 tarihinden bu yana Temel Karamollaoğlu. Demokrat Parti , 27 Mayıs 2007 tarihinde kurulan ve Türkiye'de faaliyet gösteren siyasi parti TBMM'de 2 milletvekili ile temsil edilmekte. Genel başkanı Gültekin Uysal döneminde 2019 yerel seçimlerinde yüzde 0.9 oy almıştı. II. ARKA PLAN 2 Mart 2023'te Millet İttifakı'nı oluşturan siyasi partilerin genel başkanları Cumhurbaşkanı adayı ve geçiş süreci yol haritası konusunda ortak bir anlayış a ulaştıklarını belirten bir metin imzaladı. Nihai açıklama için 4 gün sonrası işaret edildi. Ertesi gün, Kılıçdaroğlu'nun adaylığını " dayattığını " söyleyen Akşener, masadan ayrıldı. Partisinin köşeye sıkıştırıldığını ve boyun eğmeyeceğini belirterek Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş'a adaylık çağrısı yaptı. İttifakın belediye başkanları Kılıçdaroğlu'na desteklerini dile getirdiler. Adayın açıklanacağı gün İmamoğlu ve Yavaş 'ın Akşener'i ziyareti ile formül bulundu. Akşener'in, Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu'nun da Cumhurbaşkanı Yardımcısı olarak kabinede yer alması teklifi kabul gördü. Yol Haritası'nın son maddesi uzlaşıyı belgeledi ve "adaylık krizi" çözüldü. Masaya dönen İYİ Parti'nin hazırlanması adına Yol Haritası'nın deklare edileceği toplantı iki saat ertelendi. 4 saati aşan görüşme sonrası metin açıklandı. Kılıçdaroğlu teşekkür konuşmasında parlamenter sisteme dönüş vurgusu yaptı. III. YOL HARİTASI METNİ 1- Geçiş Sürecinde Türkiye'yi; Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem ilke ve hedefleri ile mutabakata vardığımız referans metinleri doğrultusunda anayasa, yasa, kuvvetler ayrılığı, denge ve denetleme esasları çerçevesinde, istişare ve uzlaşıyla yöneteceğiz. “Denge” ve “denetleme” vurgusu ile bir tür öz-kısıtlama beyanında bulunuluyor. İttifak bu madde ile “bürokraside hızlı karar alma” argümanının karşısında pozisyonlanıyor. “İstişare ve uzlaşı” kelimeleriyle ise “çok başlılık” söylemine bir karşıt söylem kayda geçiriliyor. 2023 Ocak ayında açıklanan “Ortak Politikalar Mutabakat Metni” gibi diğer üzerinde anlaşmaya varılmış noktalar üzerinden ilerleneceğinin belirtilmesi, ittifakın idari anlayışına bir öngörülebilirlik sağlama yoluyla güven aşılamayı vaat ediyor. 2- Güçlendirilmiş Parlamenter Sisteme geçişle ilgili Anayasa değişiklikleri, genel seçimde ortaya çıkan TBMM yapısının mümkün kıldığı en kısa sürede tamamlanacak ve yürürlüğe girecektir. Bir adım geriden: İttifakın aradığı meclis yapısı en az 360 milletvekili almasını içeriyor. 3- Geçiş Sürecinde Millet İttifakı'na dahil partilerin genel başkanları Cumhurbaşkanı Yardımcısı olacaktır. Geniş açı: Cumhurbaşkanlarının yardımcılarının da demokratik bir hüviyet kazanması hedefleniyor. Seçmen, bu yol ile ABD'de olduğu gibi sadece oy verdiği başkan adayını değil yardımcısını da oy pusulasında belirlemiş oluyor. Türk Tipi Başkanlık Sistemini yurt dışındaki emsallerinden ayıran önemli özelliklerden biri olan Cumhurbaşkanı yardımcılığı makamı, bürokratik atama özelliğinden sıyrılıyor. 4- Bakanlıkların dağılımı, Millet İttifakını oluşturan siyasi partilerin milletvekili genel seçiminde çıkardığı milletvekili sayısına göre belirlenecektir. İttifak partilerinin her biri kabinede en az bir bakan ile temsil edilecektir. Bakanlıklara paralel olarak kurulmuş Cumhurbaşkanlığı bünyesindeki Politika Kurulları ve ofisler lağvedilecektir. Geniş açı: İttifakın kapsayıcılık ve temsiliyet prensipleri gereği Cumhurbaşkanının bakan atama yetkisini sınırlandırmaya işaret ediyor. Altılı Masa'nın tüm partilerinin en az bir bakanlık düzeyinde temsiliyeti garanti altına alınırken, daha fazlasının oransal olarak paylaştırılacağı belirtiliyor. 5- Bakanların atanma ve görevden alınmaları, mensup oldukları siyasi partinin genel başkanıyla uzlaşı içinde Cumhurbaşkanı tarafından yapılacaktır. Bakanların atanmasında olduğu gibi azlinde de yetkiyi elinde bulunduran Cumhurbaşkanlığı makamının diğer parti liderleri ile uzlaşması gerekliliği bir yükümlülük olarak ifade ediliyor. 6- Geçiş Sürecinde Cumhurbaşkanı, yürütme yetkisini ve görevini katılımcılık anlayışı, istişare ve uzlaşı esaslarına göre kullanacaktır. Değişim esnasında, açıklanan adayın yürütme yetkisi ve görevini alması durumunda bunu paylaştırma ve müzakere yoluyla kullanacağının altı çizilerek, şu anda fazla yetkili görülen Cumhurbaşkanlığı makamına prensip düzeyinde sınırlamalar çiziliyor. 7- Cumhurbaşkanlığı Kabinesine (Cumhurbaşkanı Yardımcıları ve Bakanlar) yetki ve görev dağılımı, Anayasa ve yasalar çerçevesinde çıkarılacak Cumhurbaşkanı kararnamesi ile belirlenecektir. Bu madde ile geçiş süreci esnasında da halihazırda kullanılan Anayasanın değiştirilene dek çiğnenmeyeceği ve hukuka bağlılık vurgulanıyor. Karşıtı olunulan kararnameler ile değişimi gerçekleştirmek amaçlanıyor. Beyan, devlete ve hukuka umumi itimadın artması yolu ile toplumsal huzur sağlamaya yönelik. Aynı zamanda dönüşüm esnasında araçların kullanımı üzerindeki belirsizliği ortadan kaldırmaya çalışıyor. 8- Cumhurbaşkanı; seçimlerin yenilenmesi, OHAL ilanı, milli güvenlik politikaları, Cumhurbaşkanlığı kararları, kararnameleri ve genel nitelikteki düzenleyici işlemler ile üst düzey atamalarda Millet İttifakı'na dahil partilerin genel başkanlarıyla uzlaşı içinde karar alacaktır. Mutabakatı imzalayan siyasi parti seçmenlerinin istek ve beklentilerinin devlet yönetimine yansıtılmasını garanti altına almak adına bazı diğer stratejik öneme sahip Cumhurbaşkanı yetkilerinin, bir diğerinin rızası olmadan kullanılmaması vaat ediliyor. 9- Geçiş Sürecinde yasama faaliyetlerinin iş birliği içinde gerçekleşmesini koordine edecek mekanizmalar oluşturulacaktır. Hedeflenen dönüşümü parlamento ayağında gerçekleştirmek adına partiler arası gereken platformlar kurularak ittifak milletvekillerinin birlikte hareket etmesi amaçlanıyor. 10- Güçlendirilmiş Parlamenter Sisteme geçiş sürecinin tamamlanmasıyla birlikte, mevcut Cumhurbaşkanının -var ise- siyasi parti üyeliği sona erecektir. Madde, İttifakın “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Mutabakatı” gibi diğer referans metinlerinden hareket ile 2017 itibariyle değişen sistemin bazı noktalarında geriye dönüş öneriyor. Sembolik önemi olan noktaların önemine vurgu yapılıyor. 11- Güçlendirilmiş Parlamenter Sisteme geçildikten sonra yeni bir seçime gerek olmaksızın 13. Cumhurbaşkanı ve TBMM görev süresini tamamlayacaktır. İttifak bu madde ile geçiş sürecinin bir istikrarsızlık yaratmayacağı teminatı ile tanınan görev süresinin tamamının kullanılması niyetini ifade ediyor. 12- İstanbul ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanları Sayın Cumhurbaşkanının uygun gördüğü zamanda ve tanımlanmış görevlerle Cumhurbaşkanı Yardımcısı olarak atanacaklardır. Ankara ve İstanbul Belediye Başkanlarının seçim kampanyasına görevlerinden istifa etmeksizin katılımı sağlanıyor. Aday seçiminde ittifakın önemli paydaşlarından İyi Parti ile uzlaşı sağlanılamaması sonucu verilen taviz, kritik bir eşik teşkil etmişti. Meral Akşener’in açıktan önerdiği isimler potansiyel hükümet içinde görevlendirilerek kısa süre içinde yeni bir uzlaşı sağlandı.

Millet İttifakı

Nisan 8, 2023

·

Makale

Seccade ile kurşunlar arasında bir yerde…

Özlem Gürses Türkiye için çok üzülüyorum. Uzun zamandır bu duygudayım ve eminim, biliyorum, yaşıyorum, milyonlarca insan da benim gibi hissediyor. “Bu ülke bunları hak etmedi, çok daha iyisini başarabilirdik” hissi bu. “Bu iktidar bize neler etti?” hâlinden çok farklı bir hâl. Çünkü memleket vasatlığıyla, tıkanmışlığıyla, dünyaya kapanmışlığıyla, belki de en gri, en ruhsuz, en çözümsüz döneminde… Niye böyle oldu? Neden memlekette bunca dert, haksızlık, krizler, işsizlik, yoksulluk varken siyaset denilen mekanizma havaya kaldırılan bir seccade ile havaya sıkılan kurşunlar arasında kitlendi kaldı? Bir yanda korkunç bir inanç suistimali… öte yanda karanlıktan, bilmezlikten beslenen şiddet iklimi… Bu ikisinin arasında bir yerde, üzerinde hiç düşünmediklerimiz var. ** İnsan nedir, hiç düşünmedik mesela… Aşk nedir, kadın nedir, genç nedir, evlilik nedir, aile nedir? Evlerimiz “mutsuz evlilikler” mezarlığına dönerken, bu çocuklar nasıl yetişiyor hiç düşünmedik… Sürekli annelerinin dayak yediğine tanık olan bu kızlar ve erkekler hangi öfkelerle, hangi ezilmişliklerle, hangi kırgınlıklarla yaşama başlıyor düşünmedik… İnancı hiç düşünmedik. Sürekli korkutulan bir toplumda, bireysel ahlak nasıl gelişir, insan doğayla, tüm canlılıkla nasıl bağ kurar, düşünmedik… İnandıklarını, seçtiklerini açıkça ifade eden kişiler yerine, sürekli yalanlarla kendini gizleyen, uyum sağlamak adına kendinden vazgeçen kalabalıklara dönüştük… Bir ortak aday bir seccadenin üzerinde fotoğraf çektirdiğinde “seccade nedir?” yine hiç düşünmedik… Yıllardır din üzerinden kutuplaşmış kitleler “basılmaz kardeşim”de birleşti… başkaları da “bir danışmanı yok mu bu adamın?” sorusunu tartıştı… Koskoca Cumhurbaşkanı bir miting sahnesinde aldı eline seccadeyi “işte biiiiz, 15 Mayıs’ta bunun üzerinde şükür namazı kılacağız” dedi… Noktayı Diyanet koydu “seccade kutsal değildir.” Kutsal nedir, yine hiç düşünmedik… *** Geldiğimiz noktada, parti il binaları önünde ne idüğü belirsiz tipler, bilmem ki neden “havaya ateş açıyor”, bir siyasi partinin Genel Başkanı TBMM’deki Grup Konuşmasında kürsüye mermileri dizip, tek tek yere fırlatıyor, çoğu “erkek” tüm vekiller ayakta alkışlıyor! İşin kötüsü hayat devam ediyor. Kimse “noluyor yahu?” demiyor… Eni sonu bir seçim yapacağız, gidip sandıkta oyumuzu kullanacağız, nedir bu mitinglerde havalara kaldırılan seccadeler, ortalığa saçılan mermiler? Dünyanın her yerinde seçimler yapılır, oylar sayılır, iktidarlar değişir. Türkiye’de de böyleydi, AK PARTİ gelene kadar. ** "Oylar çalınıyor mu?" endişesi, bu iktidarla başladı. Oy ve Ötesi gibi dernekler, seçim gönüllüleri gibi sivil örgütlenmeler bu iktidar yüzünden kuruldu. Seçim gecesi yayınlarında veriler nasıl gelecek sorusu bu iktidarla sorulmaya başlandı… “O gece ne olacak, iç savaş çıkar mı?” korkuları bu iktidarla başladı. Ve en tuhafı “kaybederlerse giderler mi?” Farkında mısınız “gidemeyen bir iktidar”la karşı karşıyayız. Adını koyalım : “kendi iktidarına esir olmuş bir iktidar” bu. *** AK PARTİ, ‘iktidarı kaybetmekten’ neden bu kadar endişe duyuyor? Nasıl bir sıkışmışlık ki bu, hükümeti kaybetmemek, tek bir oy fazla alabilmek için akıl almaz her yola baş vuruyor? Daha önceki gün Finlandiya’da seçim yapıldı, Sanna Marin kazanamadı, istifa etti… Yeni Zelanda’da Jackinda Ardern siyasetteki görevlerini bıraktı, kimse bir “hac”ı eline alıp “gitmiyoruz” demedi… Bizde niye böyle? Neden AK PARTİ sonsuza kadar iktidarda kalmak durumunda hissediyor? Sakın seccadelerle, kurşunlarla korkutulmak istenen bu toplum yerine, hem Allah’tan, hem sandıktan asıl korkan bir başkası olmasın? Not: Serbest Kürsü'de yer alan tüm görüşler yazarlara ait olup, Aposto'nun editoryal bakış açısını yansıtmamaktadır.

Seccade ile kurşunlar arasında bir yerde…

Nisan 8, 2023

·

Makale

Lavrov ve Çavuşoğlu: Tahıl Koridoru

Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov 6-7 Nisan Türkiye ziyaretleri kapsamında Türk mevkidaşı Mevlüt Çavuşoğlu’yla bir araya geldi. Bugün gerçekleşen toplantıdaki başlıca konu, 18 Mayıs’ta sona ermesi beklenen Karadeniz Tahıl Koridoru Anlaşması oldu. Neydi? Türkiye ve Birleşmiş Milletler (BM) aracılığıyla geçen sene geliştirilen Karadeniz Tahıl Koridoru Anlaşması, Rusya’nın Ukrayna’yı işgali sonrası küresel çapta rekor seviye ulaşan ve bazı bölgelerde kıtlığı tetikleyen buğday ithalat problemine çözüm olarak Temmuz 2022’de yürürlüğe girmişti. Tahıl ürünlerini dünya pazarlarına taşınması için bir mekanizma oluşturulmasını öngören anlaşma uyarınca bugüne kadar yaklaşık 27 milyon ton Ukrayna tahılı Türk boğazlarından geçti ve piyasalara sunuldu. Ancak Rus tahılı, gübre ve amonyak gibi ürünlerin henüz ihracatın başlamamış olması Moskova’nın tepkisine neden oluyor. Bu yüzden Moskova normalde 120 gün uzaması gereken tahıl koridoru anlaşmasını Mart ayında sadece 60 günlüğüne uzattı, ve bu süre içinde sorunların çözülmesi gerektiğini vurguladı. Ne dediler: Lavrov, Çavuşoğlu’yla bugünkü toplantı sonrası yaptığı basın açıklamasında, “BM Genel Sekreteri Antonio Guterres sürekli çağrıda bulunuyor, fakat nafile. Onlar hiçbir karşılık vermiyor. Çeşitli Rus ürünlerinin sigortalanması, sevkiyatı ile ilgili engellemeler devam ediyor ve hatta daha da sertleşiyor. Swift ödeme sistemine giremiyoruz. Biz yüklerimizi sigortalayamıyoruz, gemilerimiz Akdeniz limanlarına giremiyor. Yabancı gemiler de bizim limanlarımıza giremiyor” diyerek sorunları sıraladı. Lavrov, sorunlarının çözümü için “hiç kimseyi göremeyince” ve “vicdana seslenmekten bıkınca” tahıl anlaşmasını 120 gün yerine 60 gün uzattıklarının altını çizdi. Rus gıda ürünlerinin önündeki engellerin kaldırılmaması durumunda bu anlaşmanın gerekliliği hakkında tekrar düşüneceklerini söyledi. Çavuşoğlu ise, Rus ürünlerinin ihracatı önündeki engellerin kaldırılması gerektiğini, bununla ilgili küresel gıda güvenliği açısından BM ile temas halinde olduklarını ve bu anlaşmanın sürdürülmesinin hem gıda güvenliği açısından hem de Ukrayna-Rusya arasında diplomasinin sürmesi açısından önemli olduğunu kaydetti. “Bu anlaşmanın devam etmesine önem veriyoruz. Rusya ile BM arasında bir anlayış var. Guterres’in gayretleri var. Biz de bunları güçlü şekilde destekliyoruz” dedi. ABD ve Birleşik Krallık dışişleri bakanları ile de konuyu ele aldığını anlatan Çavuşoğlu, “Tahıl koridoru anlaşmasının uzatılması için bu sorunların aşılması gerekiyor” diye konuştu. İleriye dönük: Lavrov, Ukrayna ile Avrupa ülkeleri arasında Ukrayna tahıl ürünlerinin karayolu ve nehirler aracılığıyla taşınmasına ilişkin düşüncelerin olduğunu ve bu planı Avrupalı tahıl üreticilerin tepki göstermesine rağmen değerlendiklerini söyledi. Çavuşoğlu ise tahıl koridoru anlaşması yapılırken amacın en az gelişmiş ülkelerin bu ürünlere ulaşması olduğunu anımsattı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in bu konuda görüş birliğinde olduğunu kaydetti.

Lavrov ve Çavuşoğlu: Tahıl Koridoru

Nisan 7, 2023

·

Makale

DSP'den Sonra Cumhur İttifakı'na Destek

Demokratik Sol Parti (DSP) Lideri Önder Aksakal, AK Parti yetkililerinin bugünkü ziyareti üzerine topladığı Bakanlar Kurulu sonrasında Cumhur İttifakı’nı destekleyeceklerini duyurdu. Aksakal, “Seçime katılmıyoruz, AKP Listelerinden parlamentoda yerimizi alacağız” dedi. Ne olmuştu? AK Parti'nin Genel Başkanvekili Binali Yıldırım ile Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Ömer Çelik, bugün Demokratik Sol Parti (DSP) lideri Önder Aksakal'ı ziyaret etmişti. Görüşmenin ardından Aksakal, "DSP, cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turda sonuçlanması, devlet düzeninde istikrarın bozulmaması için elinden geleni yapacaktır" açıklamasını yapmıştı. Binali Yıldırım ise, "Bu seçimlerde beraber yol yürüyebileceğimizi düşündük, Sayın DSP Genel Başkanı ve arkadaşlarına ilettik” ifadesini kullanmıştı. Dahası: Aksakal ziyaret sonrası yaptığı konuşmada, "Sayın Yıldırım ve Sayın Çelik'e nazik ziyaretleri ve önerileri için teşekkür ediyoruz. TBMM'de yer alarak katkılarımızı sunmak istediğimizi, bunun Türk siyasetinde yeni bir dönemin de başlangıcına vesile olacağı görüşümüzü paylaştık. Bugün saat 14.00'te Başkanlık Kurulu'muzu toplantıya çağırdık. Hem dünkü misafirimizin ziyaretini hem de bugünkü ziyaretin kapsamını tartışarak, sonrasın bizi kabul ederlerse (AKP) bir ziyaret yapmayı planlıyoruz" ifadelerine yer verdi. Bir adım geriden: Millet İttifakı'nın cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu, dün Aksakal'ı ziyaret etmişti. Görüşmenin ardından Kılıçdaroğlu, DSP'nin "kardeş parti" olduğunu söylemiş, aynı zamanda da ülkenin ekonomik durumu ve yapılması gerekenleri tartıştıklarını, demokraside yaşanan olumsuzluklara ilişkin görüş alışverişinde bulunduklarını söylemişti. Aksakal da, Kılıçdaroğlu'na seçimler için başarılar dilemiş ve demokrasinin en güzel tarafının siyasi partilerin kendi ararlarında diyaloglarını sağlıklı şekilde sürdürebilmesi olduğunu dile getirmişti.

DSP'den Sonra Cumhur İttifakı'na Destek

Nisan 7, 2023

·

Makale

Zincirin son, suçlamanın ilk halkası: Müteahhitler #Gaziantep

Kahramanmaraş merkezli depremlerin üzerinden tam 7 hafta geçti. 50 bin 96 kişinin yaşamını yitirdiği, 107 bin 204 kişinin yaralandığı depreme ilişkin soruşturmada tutuklu sayısı ise 317'ye yükseldi. Anadolu Ajansı'nın haberine göre; tutuklananlardan 108'i müteahhit, 173'ü yapı sorumlusu, 18'i yapı sahibi ve 18'i binada değişiklik yapan kişiler. Öte yandan: 314 şüpheli hakkında yakalama kararı, 92 kişi hakkında da gözaltı talimatı verildiği bildirildi. İncelemelerde 4 zanlının yurt dışında olduğu, şüphelilerden 65'inin yaşamını yitirdiği tespit edildi. Depremlerde büyük yıkımın yaşandığı illerden biri Gaziantep'ti. Kentte merkez, Araban, İslahiye, Nizip, Nurdağı, Şahinbey ve Şehit Kamil ilçelerinde çok sayıda bina yıkıldı. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın yayımladığı hasar tespit raporuna göre kentte bulunan 210 bin binadan 3 bin 364’ü yıkıldı. Gaziantep Belediye Başkanı Fatma Şahin, depremin ardından yaptığı açıklamada "60 bin nüfuslu ilçenin yarısı yok" ifadeleriyle yıkımı anlatmıştı. Peki bir ilçenin yarısının yok olacağı kadar büyük bir yıkımın yaşandığı depremde, yıkılan binaların sorumluları kimlerdi? Basına yansıyanlar, derlenen bilgiler ve araştırmalarla; Gaziantep'te müteahhitler. #Gaziantep Gaziantep'te deprem nedeniyle yıkılan ve uzun süre basına yansıyan yapılardan biri, 154 kişinin yaşamını yitirdiği Ayşe-Mehmet Polat Sitesi . 6 bloklu sitenin 4 bloku yıkılırken 2 blok kullanılamaz hâle geldi. Sitenin müteahhidi ve fenni mümessili Mehmet Ertan Akay. Akay'ın şirketinin ismi ise MEA Yapı. Enkaz kaldırma çalışmaları günler süren sitede savcılık gözetiminde bilirkişi heyeti ilk incelemeyi yaptı. Uzmanların incelemesinde zemin katta yardımcı yapı elemanı duvarların olmadığı ve olması gerekenden çok daha ince kolonları üzerine 10 katlı binaların inşa edildiği ortaya çıktı. Ayrıca binaların inşasında kullanılması gerekenden çok daha az ve ince demir kullanıldığı da tespit edildi. Sitenin müteahhidi Mehmet Ertan Akay, İstanbul Ataşehir'de polis ekiplerince yakalanarak gözaltına alındı. Gaziantep Cumhuriyet Başsavcılığınca "taksirle ölüme sebebiyet verme" ve "imar kanununa muhalefet" ile suçlanan Akay, çıkarıldığı mahkemece tutuklandı. Akay'ın savcılıktaki ifadesi de ortaya çıktı. Mehmet Ertan Akay ifadesinde "İnşaat bitiminden sonra dairelerde ikamet eden kişiler tarafından altyapı çalışması yapılmış. Bunun sitenin temeline zarar verebilecek nitelikte olduğu kanaatindeyim." diye konuştu. Gaziantep'te depremde yıkılan binalardan biri de Bahar Apartmanı'ydı. Apartmanın müteahhidi İbrahim Mustafa Uncuoğlu . Yıkılan apartmanda en az 9 kişinin hayatını kaybettiği biliniyor. Binanın 2011 yılında yapıldığı değerlendiriliyor. Enkazda yapılan ilk incelemede uzmanlar beton kalitesinin çok düşük olduğunu , nervürsüz donatı kullanıldığını, düz demir kullanıldığını, kalıp işçiliğinin çok kötü olduğunu, asmolen tavan kullanıldığını, taşıyıcı sistemde kolon-kiriş birleşim bölgelerinde donatıların yeterince sıkıştırılmadığını tespit etti. Uzmanların beton sınıfının belirlenmesi için numune dahi alamadığı, betonun dağıldığı da aktarıldı. Gaziantep Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma kapsamında, bina ile ilgili yapılan teknik incelemede kusuru bulunduğu belirlenen müteahhit İbrahim Mustafa Uncuoğlu, İstanbul Pendik'ye düzenlenen operasyonla saklandığı evde yakalandı. Gözaltına alınan Uncuoğlu, çıkarıldığı mahkemece tutuklandı. Gaziantep'te yıkılan bir diğer yapı; Pamukoğlu Sitesi 'ydi. En az 14 kişinin yaşamını yitirdiği sitenin fenni mesulü inşaat mühendisi A.G. Gaziantep Cumhuriyet Başsavcılığınca depremde yıkılan sitenin ruhsatnamesinde fenni mesul olarak bildirilen inşaat mühendisi A.G. hakkında yakalama kararı çıkarıldı. Kararın, yapılan ilk incelemelerde beton kalitesinin çok düşük olduğunun belirlenmesi üzerine çıkarıldığı bildirildi. İnternetten yapılan aramalarda A.G.'nin açık ismine ulaşılmıyor. Depremin ardından ortadan kaybolan A.G.'nin Afyonkarahisar'da bulunduğu ve yakalanarak gözaltına alındığı aktarıldı. A.G.'nin emniyetteki işlemlerinin tamamlanmasının ardından Gaziantep'e gönderileceği bildirildi. A.G.'nin Gaziantep'e götürülüp götürülmediğine ilişkin basına yansımış bir bilgi bulunmuyor; ancak A.G.'nin fotoğrafı bulunuyor. Gaziantep'te yıkılan binalardan bir diğeri de 11 katlı Emre Apartmanı. Binanın yıkılması nedeniyle en az 45 kişinin yaşamını yitirdiği aktarıldı. Anadolu Ajansı'nın aktardığı bilgiye göre; Emre Apartmanı'nın müteahhidi olarak Ali Emre ile Ahmet Yıldız tutuklandı. Ayrıca apartmanın fenni mümessili ve şantiye şefi olduğu bildirilen Nazmi Tosun'un da İstanbul'da yakalanıp gözaltına alındıktan sonra tutuklandığı bildirildi. Apartmanı yapan inşaat şirketinin ismine ise ulaşılamıyor. Öte yandan: Emre Apartmanı'nın ikiz binasının yıkılmaması nedeniyle apartmanın kolonlarının kesildiği iddia edildi. Sabah gazetesinin haberine göre; apartmanın altında yer alan bankanın kolon kestiği iddia ediliyor. Haberde binanın ''dönerek'' diye tabir edilen şekilde yıkıldığı, yıkılış şeklinin de kolon kesilme iddialarını desteklediği belirtildi. Bankanın bu iddia nedeniyle dava edildiği bildirildi. Banka yetkilileri ise iddiaları reddetti. Bununla birlikte: Apartmandaki kolonları kestiği iddia edilen tek dükkan banka değil, binanın diğer yanında bulunan kuruyemiş şubesinin de kolonları kestiği öne sürülüyor. Konuya ilişkin konuşan Avukat Mehmet Aykut Başderici, konuya ilişkin suç duyurusunda bulunacaklarını belirterek iddiaları şöyle anlatıyor: "Soruşturma kapsamında yaralı olarak kurtarılan bir müşteki ifadesinde binanın altındaki bir kuruyemişçinin tadilat yaparak dükkanın çevresini kapattığını, kolonları kesip kesmediğini bilmediğini ifade etmiştir. Müşteki ifadesinin devamında binanın altındaki bir emlak ve butik dükkanlarının kolonları ve ana taşıyıcı kirişlerini keserek içinden atık su borusu, klima borusu geçirdiğini iddia etmektedir. Bu duruma ilişkin ise 2020 yılında çeşitli komşuların Şehitkamil Belediyesi’ne yapmış olduğu şikayet dilekçelerinin varlığından söz etmektedir. Ayrıca bina altındaki bir tatlıcı dükkanının bina çekme mesafesi ve bahçe kullanım alanına aykırı bir şekilde ek yapı yaptığı iddia edilmiştir. Bu şikayet dilekçeleri dosya arasına celp edilmiş ve doğruluğu ise kanıtlanmıştır." Dahası: Avukat Başderici ayrıca "Esas depremden bir gün sonraki artçı depremde Emre Apartmanı'nın tam karşı çaprazında bulunan bina da yıkılmıştır. Emre Apartmanı su basman seviyesine kadar bir inşaat firması yapmış sonrasında ise başka bir müteahhitte devretmiştir. Bir diğer müşteki ifadesine göre artçı depremde yıkılan bu binanın inşaatı ile Emre Apartmanı'nın su basman seviyesine kadar yapılan inşaatı aynı firma yapmıştır. Haricen almış olduğumuz uzman görüşüne göre her iki binanın da yıkılış şekli incelendiğinde düşük kalite beton veya kolon kirişlerinin özensiz ya da az kullanılmış olma ihtimali söz konusudur." ifadelerini kullanıyor. Açıklamalar: Kolon kesildiği iddialarının ardından iddiaya konu olan banka ve kuruyemiş şirketi açıklamalarda bulundu. Banka "Emre Apartmanı'nın zemin katında bulunan binanın kolonlarından birinin, alt kattaki banka tarafından kesildiğine dair çıkan haberlerin kurumumuzla ilişkilendirilmesi nedeniyle tarafımızca açıklama yapma ihtiyacı doğmuştur. Emre Apartmanı’nın herhangi bir kolonunun tarafımızca kesilmesiyle ilgili iddialar kesinlikle gerçeği yansıtmamaktadır." açıklamasında bulundu. Kuruyemiş şirketinin ise söz konusu açıklaması şu şekilde: Kentte yıkılan binalardan bir diğeri de Furkan Apartmanı'ydı. Furkan Apartmanı'nda en az 51 kişi yaşamını yitirdi. Apartmana ilişkin ön inceleme raporu yayımlandı. Raporda binanın dükkan kısmında "kolon eksiği" olduğu tespit edildi. Dükkan kısmında bir teknoloji firmasının şubesi olduğu; ancak daha öncesinde başka kiracıların da bulunduğu belirtildi. HalkTV yazarı İsmail Saymaz'ın konuya ilişkin yazısında apartmanın 7 katlı olması gereken apartmana kaçak sekizinci kat inşa edildiği, projeyle statikin uyumlu olmadığı, apartmana projede olmayan eklentiler yapıldığı ifade ediliyor. Saymaz, " Bazı bölümleri yan apartmanla birleştirilerek, yapılaşmaya aykırı ortak alanlar oluşturuldu ve kolonlar kesildi." ifadelerini kullanarak rapordaki şu bölümü paylaşıyor: "Furkan Apartmanı'nın zemin katında ana merdivenleri ile Akpek Sokak arasında kalan binanın arka bölümünde projeye göre olması gereken bazı kolonların (bir veya birden fazla) olmadığı görülmüştür. Bu tespitlere göre Furkan Apartmanı'nda gerçekleşen çökmenin asıl nedeninin kolonların eksikliğinden (kesilen kolon veya kolonlar) kaynaklandığı değerlendirilmektedir." Rapor doğrultusunda 3 kişi tutuklanarak cezaevine gönderildi. Apartmanın altındaki dükkanın ilk sahibi olan Nejdet Alpay ve hâlihazırda dükkanı bulunan Eyüp Öğüt ile Faik Öğüt tutuklandı. Alpay ifadesinde bitişikteki Alpay Apartmanı’nın altında 1988 yılından 2007’ye kadar otomobil bayiliği yaptığını ve iş yerinin Furkan Apartmanı'nın zemin katıyla yan yana olduğunu anlatıyor. Furkan Apartmanı'nın altındaki depoyu satın aldığını vurgulayan Alpay, dükkanları birleştirmek için kapı açtıklarını ve depoyu yedek parça koymak için kullandıklarını söylüyor. Alpay ayrıca 2007'de işe son verince depoya duvar örüp Faik Öğüt’e sattığını belirtiyor. Deponun Öğüt tarafından mobilya mağazasının showroom’u olarak kullanıldığını belirten Alpay, "Öğüt'ü ziyarete gittiğimde, depo kısmında yatak odası teşhiri yaptıkları yerde iki kolonun yerinde olmadığını gördüm. Kolonların deponun orta kısmına denk geldiğini hatırlıyorum. Ben kolon kesmedim." ifadelerini kullanıyor. Faik Öğüt ise ifadesinde mağaza tapusunun kendisine, işletme yetkisinin kardeşi Eyüp’e ait olduğunu söylüyor. 2007'de depoyu satın aldığını söyleyen Öğüt, depoyu mağazaya kattığını ve showroom olarak kullandıklarını anlatıyor. Mağazayı kapattıktan sonra asma katta, kendisine ait olan Öğüt Yağ Fabrikası’ndaki işçilerin kaldığını vurguluyor. Öğüt, şöyle devam ediyor: "Bunlar huzursuzluk verdiler. Kendilerini çıkardık. Boş kaldığı sürede rastgele sıkıntılı insanlar kullandı. Oğlum Yunus, Suriyeli birkaç aileyi getirdi. Hatta asma katta bulunan yerlere belediyeden numara verildi. Kaymakamlık da kontrol etti. Kaç ailenin kaldığını bilmiyorum. Kira almadım ancak oğlum elektrik, su paralarını yatırdıklarını söylemişti. Asma kattaki kısımlar 5-6 odaydı. Bu asma katın olduğu kısım 450-500 metrekareydi. Bu kısım kaçak değildir." Öğüt sonradan "Teknosa" olarak kullanılan dükkanda kesinlikle kolon kesmediğini savunuyor. Eyüp Öğüt, depoyu 2008’de dükkanına kattığını ve 2012 yılına kadar bu adreste çalıştığını anlatıyor. Bu dükkanın kendilerinden sonra iki kez el değiştirdiğini vurguluyor. İsmail Saymaz, Eyüp Öğüt'ün 2014-2019 yılları arasında Nizip'ten AK Parti'den belediye meclis üyesi olarak görev yaptığını yazdı. Nurdağı ilçesinde yıkılan binalardan biri de İsmet Coşkun Apartmanı. 7 katlı apartmanın da Furkan Apartmanı gibi kesilen kolonlar nedeniyle yıkıldığı iddia edildi. Binanın altında faaliyet gösteren spor salonunun kolonları kestiği öne sürüldü. İddialara ilişkin soruşturma başlatıldığı bildirildi. Gaziantep'te yıkılan binalara ilişkin basına en çok yansıyan müteahhitlerden biri Yunus Kaya'ydı . Yunus Kaya Apartmanı, CCK Apartmanı ve Yaşam Konutları'nın müteahhidi Yunus Kaya'nın AK Parti'li Nurdağı İlçe Belediyesi meclis üyesi olduğu ortaya çıkmıştı. Binaların inşaat şirketi de Kaya'nın yönetim kurulu başkanı olduğu CCK Grup. 2016 yılında yapılan 5 katlı Yunus Kaya Apartmanı, inşaat şirketinin internet sitesinde "İnşaat sektöründeki ikinci eserimizdir." ifadeleriyle tanıtılıyor. Yaşam Konutları ise inşaat şirketinin internet sitesinde "Devam eden projeler" sayfasında yer alıyor. Yaşam Konutlarının tanıtımında şu ifadeler kullanılıyor: "Hayatın tadını çıkaracaksınız. Eşsiz yaşam alanları sunan projemizle hayallerinizi gerçekleştireceksiniz. Estetik ve teknolojinin kusursuz yorumu; kimileri için ayrıcalıklarla dolu bir yaşam, kimileri içinse büyük bir yatırım seçeneği. Rüyalarınızdan ilham aldık, Nurdağı'nın kalbinde size bir yer açtık. İddia ediyoruz, bizimle hayallerinizi gerçekleştireceksiniz." Gaziantep'te inşaat, akaryakıt, eğitim ve ulaştırma alanlarında faaliyet gösteren CCK Grup'un sahibi Yunus Kaya, internet sitesinde "Profesyonel yöneticilerimiz eşliğinde uzman kadromuzla özgün, dinamik ve yaratıcı projelerimiz ile siz değerli dostlarımızın hayatına dokunuyor, sizlere kusursuz hizmetler sunuyoruz." mesajını paylaşıyor. Yunus Kaya'nın AK Parti'li meclis üyesi olmasının yanı sıra belediyenin imar komisyonunda görev aldığı da ortaya çıktı. CCK Grup'un internet sitesinde yer alan bilgilere göre; şirketin referansları arasında Sağlık Bakanlığı, Orman Bakanlığı, Millî Eğitim Bakanlığı ve Türkiye Petrolleri bulunuyor. Yunus Kaya'nın sosyal medya paylaşımlarında AK Parti ve MHP'den birçok isme yakın olduğu görülüyor. DW Türkçe'den Pelin Ünker'in konuya ilişkin haberinde, Kaya'nın Nurdağı Belediye Başkanı AK Parti'li Ökkeş Kavak'a "abim" dediği, MHP Gaziantep Milletvekili ve TBMM Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Üyesi Ali Muhittin Taşdoğan'ın kendisini ziyaret ettiği paylaşımlar dikkat çekiyor. Bunun yanında Kaya, yerel basına da çok kez konu olmuş. Kaya, 2020 yılında da Nurdağı Belediye Başkanı ve Yardımcısı'yla gerçekleştirdiği doğum günü kutlaması ve "dolarlı doğum günü pastası" ile yerel basında konu edilmiş. Yerel basına yansıyan bir diğer haber ise Yunus Kaya'nın Nurdağı İlçe Millî Eğitim Müdürü Musa Yıldırım'a daire hediye ettiği iddiası . Gaziantep Sabah isimli internet sitesine gönderilen bir ihbar mektubunda Nurdağı İlçe Milli Eğitim Müdürü'nün göreve başladığı 6 yıldan beri bütün taşıma ihalelerini CCK ve Yunus Kaya'ya verdiği, bunun karşılığı olarak CCK Grup'un Yıldırım'a ev hediye ettiği ve hâlâ o evde oturduğu bildirilmiş. Haberde aktarılana göre söz konusu ihbar mektubunda "Nurdağı İlçe Milli Eğitim Müdürü Musa Yıldırım benim arkamda Şamil Tayyar var, AK Parti var, kimse bana bir şey yapamaz diyor" ifadeleri yer alıyordu. Musa Yıldırım hâlâ görevde. İnternetten yapılan aramada Yunus Kaya'nın aldığı taşıma ihalelerine ulaşılabiliyor. BirGün'den Mustafa Bildircin'in haberine göre, Nurdağı İlçe Belediyesi’ne AK Parti kontenjanından meclis üyesi olarak girdiği 2019 yılından sonra kamudan 41 milyon liralık ihale aldığı ortaya çıkan Kaya'nın aldığı kamu ihalelerinin toplamının ise 56 milyon 448 bin 49 bin liraya ulaştığı belirlendi. İhalelerin detayına Bildircin'in haberinden ulaşabilirsiniz. Halk TV'den Hazal Ocak, Yunus Kaya'ya ilişkin haberinde Nurdağı belediye başkan yardımcısı Hanifi Başıbüyük'e ulaştığını, Başıbüyük'ün “Yunus Kaya kardeşimdir” diyerek telefonu yüzlerine kapattığını anlatıyor. Haberde Başıbüyük'ün Kaya'yla ilgili paylaşımlarından birinde "Sen erkek kardeşten daha öte duyguları yaşattın bana" ifadelerini kullandığı belirtiliyor. Mersin'de yakalanan Yunus Kaya, gözaltına alındıktan sonra sevk edildiği adliyede çıkarıldığı mahkemece tutuklanarak cezaevine gönderildi. Tartışmaya da konu oldu: MHP Gaziantep Milletvekili Sermek Atay, depremin ardından sosyal medyadan yaptığı paylaşımda "Her olayı takip edip, tweet atan şehrimizin ünlü siyasetçisi, Nurdağı'nda en fazla ölüme sebebiyet veren müteahhit siyasetçiyi takip etsene. Bu konuda senden tweet bekliyoruz. Korkma zaten emniyet, adliye gereğini yapacak. Ucu nereye giderse gitsin devlet hesap soracak. Hadi bekliyorum" ifadelerini kullandı. Atay'ın paylaşımının eski AK Parti Gaziantep Milletvekili ve AK Parti MKYK üyesi Şamil Tayyar'a yönelik olduğu idda edildi. Atay, paylaşımın kime yönelik olduğu sorusuna "İsim vermem. Zaten kimin, kiminle birlikte oluğunu herkes biliyor. Benim derdim suçluların ve arkasındakilerin gerekli cezayı görmesi" yanıtını verdi. Timur Soykan da "Rant bataklığında…" başlıklı haberinde Yunus Kaya'nın siyasi bağlantılarını şöyle anlatıyor: "CCK İnşaat’ın sahibi Yunus Kaya sadece 10 yıl önce küçük bir işletmenin ortağıydı. Bankalara kredi başvuruları yaparken 100 bin TL kredi bulsa şahlanacağını anlatıyordu. Depremden önce, henüz 36 yaşındayken Nurdağı’na onlarca yüksek katlı apartman dikmişti ve serveti kulaktan kulağa yayılıyordu. Depremde yıkılan her kentte olduğu gibi belediye ve iktidar partisiyle çok yakın ilişkiye sahipti ve bölgede yaşayan herkes bunu bilirdi. Eski AKP Milletvekili ve AKP MKYK üyesi Şamil Tayyar ile bir dönem çok yakındı. Nurdağı’nın AKP’li Belediye Başkanı Ökkeş Kavak ile ortak inşaat işleri de hızla büyümüştü. AKP’li bazı eski vekillerle de sık sık bir araya geliyordu. Bir düğündeki halay bu düzeni tamamıyla özetliyordu. Halay başı Yunus Kaya’ydı. Şamil Tayyar, Belediye Başkanı Ökkeş Kavak ve Nurdağı’nda onlarca kişiye mezar olan Nurdağı Otel’in sahibi Mustafa Gökkaya birlikte halay çekiyordu. Düğünün sahibinin Nurdağı İlçe Milli Eğitim Müdürü Musa Yıldırım olduğu iddia ediliyor." Soykan söz konusu haberinde Nurdağı Belediye Başkanı Ökkeş Kavak'ın da tutuklandığını belirtiyor. Timur Soykan'ın bir diğer haberi "Yıkımın portresi." Soykan bu haberinde inşaat sektöründe yaratılan rant mekanizması ve bu mekanizmanın yol açtığı ölümleri "Müteahhitler, parti yöneticileri ve belediye başkanlarının ortaklığında beton mezarlıklar inşa edildi." ifadeleriyle anlatıyor. Soykan bu mekanizmanın tam ortasındaki bir isme odaklanarak sistemi anlatıyor: Şamil Tayyar. Gaziantep'in İslahiye ilçesinde yıkılan apartmanlardan biri Tekin Apartmanı'ydı. Binanın müteahhitleri Ahmet Tekin ve kardeşi Veysi Tekin'di. Depremlerin ardından tutuklanan "Tekin kardeşlerin AK Parti'nin beton rüzgarını arkasına alarak zenginleştiğini" anlatan Soykan süreci ise şöyle anlatıyor: "Veysi Tekin, AKP ilçe yönetimindeydi. 2014 yerel seçimlerinde AKP’nin birinci sıradan İslahiye Belediye Meclis üyesi adayıydı ve seçildi. Aynı zamanda Gaziantep Büyükşehir Belediyesi Meclis Üyesi oldu. Bu seçimden sonra Ahmet Tekin’in inşaat işleri büyüdü. İddiaya göre; İslahiye ve Nurdağı’nda imar plan revizyonu yapılıyor ve bazı bölgelerde kat sayısı 3-4’ten 6-7’ye çıkınca Ahmet Tekin devreye giriyordu. Yap-sat yöntemiyle büyük paralar kazandılar. Tekin kardeşler, kamuya ait bazı binaları da alarak apartmana dönüştürmüştü. Veysi Tekin’in belediye meclis üyesi olduğu dönemde Şamil Tayyar, AKP Gaziantep Milletvekili’ydi. İddiaya göre; Tekin kardeşlerin binaları hızla yükselirken Şamil Tayyar ile yakın ilişki içindeydiler." İslahiye’de depremden sonra tutuklanan müteahhitlerden Hüseyin Erdoğan da Şamil Tayyar ile çok yakın bir isimdi. Onun da kardeşi AK Parti’de siyaset yapıyordu. Kardeşi İbrahim Doğan, eski AK Parti İslahiye İlçe Başkanı’ydı. Müteahhidi oldukları İslahiye Fatih Caddesi’ndeki Hüseyin Tayyip Erdoğan Apartmanı yıkıldı. Hüseyin Erdoğan’ın oğlu, gelini, 4 torunu, ağabeyi, yengesi, yeğeni de bu enkazda hayatını kaybetti. Şamil Tayyar, İnstagram hesabında Hüseyin Erdoğan’a enkaz başında sarılarak ağladığı bir fotoğrafı depremin ikinci günü paylaştı. 👓  Editörün notu: Timur Soykan'ın haberinin devamına buradan ulaşabilirsiniz. • Adana, Adıyaman, Diyarbakır, Malatya, Gaziantep ve Şanlıurfa 'ya ilişkin kendi ulaştığımız ve gelen ihbarları değerlendirdiğimiz tüm bilgileri sizlerle paylaştık. Müteahhitler kadar, yapı denetim şirketleri ve belediyelerin de bu konudaki sorumlulukları son derece önemli. Önümüzdeki günlerde Gaziantep, Kahramanmaraş, ve Hatay'a ilişkin bilgi, belge ve haberleri derleyeceğiz. Paylaştığımız bölgelere ilişkin gelen bilgileri de güncellemeye devam edeceğiz. Bir not: Deprem sorumlularına ilişkin bilgi ve belgeleri [email protected] adresinden bize ulaştırabilirsiniz.

Zincirin son, suçlamanın ilk halkası: Müteahhitler #Gaziantep

Nisan 7, 2023

·

Makale

Mescid-i Aksa baskınının ardından

İsrail polisi , salı günü 350 Filistin vatandaşını tutuklamasının ardından Perşembe günü sabaha karşı Mescid-i Aksa'ya yeniden baskın düzenledi. İkinci baskında polisin namaz sırasında cami içinde ses bombası ve plastik mermi kullandığı, Filistinlilerin ise camiye havai fişek ve taşlarla girip barikat kurmaya çalışarak polise birtakım eşyalar fırlattıkları farklı kaynaklardan iletildi. Olayların ardından İsrail ordusu, Lübnan’dan İsrail’e bir dizi roket fırlatıldığını duyurdu. İsrail ordusu Lübnan'ın güneyini topçu atışıyla vururken İsrail Savunma Bakanı, güvenlik yetkilileriyle acil toplanma kararı aldı. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu , Lübnan'dan İsrail'e atılan roketlerin ardından gerçekleştirilen güvenlik kabinesi toplantısının açılışında konuştu. Netanyahu, "Mescid-i Aksa'da statükoyu değiştirmeye niyetimiz yok. Durumu yatıştırması çağrısı yapıyoruz ancak burada şiddete başvuranlara karşı güçlü karşılık vereceğiz.” ifadelerini kullandı. Açıklamadan kısa süre sonra İsrail Ordusu, Gazze'ye yönelik saldırı başlatıldığını duyurdu. Ne olmuştu: Salı gecesi İsrail polisi Mescid-i Aksa'ya baskın düzenlemişti, baskından sonra polisle Filistinliler arasında çatışma çıkmıştı. İlk baskında cami içinde çekilmiş görüntülerden birinde Filistinliler polise havai fişek atarken diğerinde İsrail güvenlik güçleri Filistinlileri cop ve sandalyelerle dövüyor. Detaylar: Filistin Kızılay’ı yaptığı açıklamada güvenlik güçlerinin sağlık görevlilerinin Mescid’e ulaşmasını engellediğini ve 14 Filistinlinin yaralandığını belirtmişti. İsrail polisi ise 1 polis memurunun bacağından yaralandığını bildirmişti. Çarşamba gün içinde İsrail Başbakanı Netanyahu durumu yatıştırmaya çalıştığını açıklamıştı. Gün boyu 450’ye yakın kişinin gözaltına alındığı kaydedilmişti. Çelişkili açıklamalar: İsrail emniyet müdürlüğü bir grup Filistinli gencin caminin içine havai fişek ve taşlarla girip barikat kurmasının üstüne baskının gerçekleştiğini söylerken Mescid-i Aksa kompleksini yöneten Ürdün’e bağlı Kudüs İslami Vakıflar İdaresi, polisin namaz bitmeden içeri girerek ibadet edenleri plastik mermi ve ses bombalarıyla tahliye etmeye çalıştıklarını açıkladı. Görgü tanıkları ise ibadet edenlerin polise cisimler fırlattığını belirtti. Dahası: Mescid-i Aksa’da yaşananların ardından Gazze’den 9 roket İsrail’e doğru ateşlendi. İsrail ordusu bu roketlerden 5’inin havada vurulduğunu, kalanının ise açık alanlara düştüğünü açıkladı. Bunun ardından İsrail savaş uçakları Gazze Şeridi’nde sabaha karşı saldırı düzenledi. Hamas Radyosu, bu saldırılarda biri Gazze’de diğeri bir göçmen kampında olmak üzere iki eğitim kampının vurulduğunu bildirdi. İkinci baskın öncesi Gazze’den 2 roketin daha atıldığı, bunlardan birinin İsrail sınırını geçmediği diğerininse açık alana düştüğü bilgisi verildi. İkinci baskından sonra Lübnan sınırından atılan bir roketin İsrail güçlerince etkisiz hale getirildiği bildirildi. Bir adım geriden: Bu yıl Ramazan, Hamursuz Bayramı ve Paskalya'nın aynı zamana denk gelmesi, gerilimlerin artabileceğine dair endişeler oluşturmuştu. Mescid-i Aksa’nın bulunduğu alan Müslümanlığın üçüncü, Museviliğin ise en kutsal alanı olarak görülüyor. 1967’de kabul edilen Kutsal Yerlerin Korunması Kanunu ile Müslüman olmayan dinlerin bu alana girmesine izin verilirken ibadet etme hakkı sadece Müslümanlara verilmiştir. Filistin'in siyasi ve silahlı direniş örgütü Hamas, bazı Yahudi yerleşimcilerin Hamursuz Bayramı nedeniyle Mescid-i Aksa yakınlarında kurban kesmeye çalışacaklarına dair haberlerin ardından, Filistinlileri camiyi korumaya çağırmıştı. 3 Nisan’da İsrail polisi, bir İsrailli Museviyi Mescid-i Aksa yakınlarında kurban kesmeye çalışma şüphesinden dolayı gözaltına almıştı. Bununla birlikte: 2021’in Ramazan ayında yine Mescid-i Aksa’da yaşanan baskın ve olaylar Hamas ve İsrail arasında 11 günlük bir savaş başlatmıştı. İsrail ve Filistin’den açıklamalar : İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu yaşanan şiddet için caminin içine taş ve havai fişekle girip barikat kuran “radikalcileri” suçlayarak “İsrail, ibadet özgürlüğünün, Mescid-i Aksa’daki statükonun ve tüm dinlerin ortak erişim hakkının arkasında durmaya devam edecek, vahşi radikallerin bunu değiştirmesine izin vermeyecek.” ifadelerini kullandı. Filistin başkanı Mahmoud Abbas’ın sözcüsü Nabil Abu Rudeineh, “İsrail’in Mescid-i Aksa’ya baskını ve ibadet edenlere uyguladığı şiddet, ABD’nin Ramazan ayı süresince yaratmaya çalıştığı sükunet ve istikrara vurulan bir darbedir.” açıklamasında bulundu. İsrail ordusu sözcüsü Daniel Hagari, “Herhangi bir kızışmaya mahal vermeye niyetli değiliz ama her ihtimale karşı hazırız.” dedi. Uluslararası tepkiler: Mescid-i Aksa olayları sonucu uluslararası bir çok ülke ve organizasyon iki taraf tarafından uygulanan şiddeti kınayarak olayların yatıştırılması için çağrıda bulundu. AB Komisyonu sözcülerinden Peter Stano, AB'nin Mescid-i Aksa'nın yerleşkesinde bir gecede artan gerilim ve şiddetten derin endişe duyduğunu belirterek, "Bu dönemde kutsal alanların tarihi statüsünün korunması son derece önemli." dedi. Beyaz Saray çevrimiçi basın toplantısında Ulusal Güvenlik Konseyi Stratejik İletişim Koordinatörü John Kirby’e ABD'nin neden baskınları kınamadığına ilişkin sorular yöneltildi. Kirby, Mescid-i Aksa'daki şiddet konusunda çok endişeli olduklarını söyledi ve tüm tarafları gerilimi tırmandırmaktan kaçınmaya çağırdı. Birleşmiş Milletler Orta Doğu Barış Süreci Özel Koordinatörü Tor Wennesland, İsrail polisinin Filistinlilere karşı şiddetini ve Filistinlilerin havai fişek ve taş atmasını eleştirel bir bildiri yayınladı. Türkiye’de ise Cumhurbaşkanı Erdoğan başta olmak üzere bakanlar ve parti başkanları İsrail polisini kınadı. İstanbul Fatih caminde, teravih namazı sonrası cami avlusunda "Kudüs İçin Kıyama" sloganıyla protesto gerçekleştirildi. Protestoya, İnsani Yardım Vakfı İHH'nin yanı sıra TÜGVA, Özgür-Der, İnsan ve Medeniyet Hareketi, Genç Hareket, Mavi Marmara Derneği, Milli Türk Talebe Birliği ve çok sayıda STK destek verdi.

Mescid-i Aksa baskınının ardından

Nisan 7, 2023

·

Makale

Dört parti seçime, CHP listesinden girecek

Saadet Partisi, DEVA Partisi, Gelecek Partisi ve Demokrat Parti (DP), 9 Nisan’da YSK’ya listelerin teslimine sayılı günler kala, seçime CHP listesinden girme kararı aldı. İYİ Parti ise, kendisinin ve CHP’nin oy potansiyelinin düşük olduğu ve vekil sayısı beşten az olan Çorum, Van, Adıyaman, Aksaray gibi 10 ilde CHP ile ortak liste yapma kararı almıştı. Bu il sayısı da 12’ye çıkarıldı. Bir adım geriden: Saadet Partisi lideri Temel Karamollaoğlu, 5 Nisan’da Millet İttifakı'nın içinde milletvekili listeleri için ''üçlü ittifak'' görüşmelerinden sonuç çıkmadığını dile getirmişti. Karamollaoğlu, DEVA Partisinin ortak listeye kendi logosu altında girmek istemesini mantıklı bulmadığını söylemiş ve “ AK Parti'den kopan oyları cezbederiz diye düşündük ama bu konuda maalesef ittifak sağlayamadık" ifadelerini kullanmıştı. Öte yandan: Cumhuriyet’ten Selda Güneysu’nun haberine göre ; AK Parti’li kurmaylar, Osmaniye, Iğdır, Çanakkale gibi illerde MHP ile birliktelik sağlayıp, bazı illerde MHP’nin bazı illerde AK Parti’nin aday çıkarmadığı senaryolar üzerine çalışıyordu; ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan da MHP lideri Bahçeli de bu senaryoları reddetti. İddiaya göre, Erdoğan iktidar partisi olmaları nedeniyle her ilde aday çıkaracaklarını söyledi; Bahçeli ise MHP’nin siyasi geçmişi ve birikimi nedeniyle teklifi reddetti. Dahası: Hürriyet'ten Ebru Karatosun'un haberine göre, bazı bakanlar Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan milletvekili adayı olmamak için izin istedi, ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan, iddiaya göre “Hepiniz aday olacaksınız” dedi.

Dört parti seçime, CHP listesinden girecek

Nisan 6, 2023

·

Makale

Mescid-i Aksa'ya baskın

İsrail polisi, salı günü 350 Filistin vatandaşını tutuklamasının ardından Perşembe günü sabaha karşı Mescid-i Aksa'ya yeniden baskın düzenledi. İkinci baskında polisin namaz sırasında cami içinde ses bombası ve plastik mermi kullandığı, Filistinlilerin ise camiye havai fişek ve taşlarla girip barikat kurmaya çalışarak polise birtakım eşyalar fırlattıkları farklı kaynaklardan iletildi. Çelişkili açıklamalar: İsrail emniyet müdürlüğü, bir grup Filistinli gencin caminin içine havai fişek ve taşlarla girip barikat kurmasının üstüne baskının gerçekleştiğini söylerken Mescid-i Aksa kompleksini yöneten Ürdün’e bağlı Kudüs İslami Vakıflar İdaresi, polisin namaz bitmeden içeri girerek ibadet edenleri plastik mermi ve ses bombalarıyla tahliye etmeye çalıştıklarını açıkladı. Görgü tanıkları ise ibadet edenlerin polise cisimler fırlattığını belirtti. Ne olmuştu? Salı günü İsrail polisi Mescid-i Aksa'ya baskın düzenlemişti, baskından sonra polisle Filistinliler arasında çatışma çıkmıştı. İlk baskında cami içinde çekilmiş görüntülerden birinde Filistinliler polise havai fişek atarken diğerinde ise İsrail güvenlik güçleri Filistinlileri cop ve sandalyelerle darp ederken görülüyor. Detaylar: Filistin Kızılay’ı yaptığı açıklamada güvenlik güçlerinin sağlık görevlilerinin Mescid’e ulaşmasını engellediğini ve 14 Filistinlinin yaralandığını belirtmişti. İsrail polisi ise 1 polis memurunun bacağından yaralandığını bildirmişti. Çarşamba gün içinde İsrail Başbakanı Netanyahu durumu yatıştırmaya çalıştığını açıklamıştı. Gün boyu 450’ye yakın kişinin gözaltına alındığı kaydedilmişti. Dahası: Mescid-i Aksa’da yaşananların ardından Gazze’den 9 roket İsrail’e doğru ateşlendi. İsrail ordusu bu roketlerden 5’inin havada vurulduğunu, kalanının ise açık alanlara düştüğünü açıkladı. Bunun ardından İsrail savaş uçakları Gazze Şeridi’nde sabaha karşı saldırı düzenledi. Hamas Radyosu, bu saldırılarda biri Gazze’de diğeri bir göçmen kampında olmak üzere iki eğitim kampının vurulduğunu bildirdi. İkinci baskın öncesi Gazze’den 2 roketin daha atıldığı, bunlardan birinin İsrail sınırını geçmediği diğerininse açık alana düştüğü bilgisi verildi. Bir adım geriden: Bu yıl Ramazan, Hamursuz Bayramı ve Paskalya'nın aynı zamana denk gelmesi, gerilimlerin artabileceğine dair endişeler oluşturmuştu. Mescid-i Aksa’nın bulunduğu alan Müslümanlığın üçüncü, Museviliğin ise en kutsal alanı olarak görülüyor. 1967’de kabul edilen Kutsal Yerlerin Korunması Kanunu ile Müslüman olmayan dinlerin bu alana girmesine izin verilirken ibadet etme hakkı sadece Müslümanlara verilmiştir. Filistin'in siyasi ve silahlı direniş örgütü Hamas, bazı Yahudi yerleşimcilerin Hamursuz Bayramı nedeniyle Mescid-i Aksa yakınlarında kurban kesmeye çalışacaklarına dair haberlerin ardından, Filistinlileri camiyi korumaya çağırmıştı. 3 Nisan’da İsrail polisi, bir İsrailli Museviyi Mescid-i Aksa yakınlarında kurban kesmeye çalışma şüphesinden dolayı gözaltına almıştı. Tepkiler: Mescid-i Aksa olayları sonucu uluslararası bir çok ülke ve organizasyon iki taraf tarafından uygulanan şiddeti kınayarak olayların yatıştırılması için çağrıda bulundu. Türkiye’de de Cumhurbaşkanı Erdoğan başta olmak üzere bakanlar ve partiler İsrail polisini kınadı. İstanbul Fatih Camii’nde, teravih namazı sonrası Camii avlusunda "Kudüs İçin Kıyama" sloganıyla protesto gerçekleştirildi . Protestoya, İnsani Yardım Vakfı İHH'nin yanı sıra TÜGVA, Özgür-Der, İnsan ve Medeniyet Hareketi, Genç Hareket, Mavi Marmara Derneği, Milli Türk Talebe Birliği ve çok sayıda STK destek verdi. Ya sonra? İsrail ordusu, Lübnan’dan İsrail’e bir dizi roket fırlatıldığını duyurdu. Gelişmelerin ardından İsrail ordusu Lübnan'ın güneyini topçu atışıyla vururken, İsrail Savunma Bakanı, güvenlik yetkilileriyle acil toplanma kararı aldı. İsrail basınındaki haberlere göre, Netanyahu, İsrail'in kuzeyine Lübnan'dan atılan bir dizi roket üzerine güvenlik yetkilileriyle gerçekleştireceği görüşmenin ardından, bu gece saatlerinde güvenlik kabinesini toplayacak. Ülkenin kuzeyinde hava sahasını sivil uçuşlara kapattığı da bildirildi.

Mescid-i Aksa'ya baskın

Nisan 6, 2023

·

Makale

Bir Fatih Erbakan portresi, Yeniden Refah, "ahlâk ve maneviyat"

Yeniden Refah Partisi Genel Başkanı Fatih Erbakan , Millî Görüş hareketinin lideri Necmettin Erbakan’ın üç çocuğundan biri. Gençlik yılları, babası Necmettin Erbakan’ın başbakanlığı dönemine denk geldiği için hakkında basına yansıyan çeşitli haberler mevcut. Bunların başında 1997 yılında yaptığı bir trafik kazası geliyor. O dönemde medyada, spor arabalara ve yüksek hıza olan tutkusu herkes tarafından bilinen Fatih Erbakan’ın, 1997’de yaptığı kazanın üstünün Necmettin Erbakan’ın koruma polisi tarafından kapatıldığı ve kendisinin ehliyetsiz olduğu iddiası yer alıyor. Dönemin CHP Hatay Milletvekili Fuat Çay, Erbakan’ın karıştığı kazaya ilişkin İçişleri Bakanı Meral Akşener’in yanıtlaması istemiyle TBMM’ye bir soru önergesi veriyor. Önergede şu sorular soruluyor: Başbakan Necmettin Erbakan'ın 17 yaşında olduğu belirtilen oğlu Fatih Erbakan'ın ehliyetsiz araba kullandığı basına yansımıştır. 1. Adı geçen kişinin ehliyeti var mıdır? 2. Bir kez trafik kazası yapmasına ve ehliyetsiz araba kullandığı görüntülerle tesipt edilen bu kişi hakkında herhangi bir trafik cezası verilmiş midir? Tutanak tutulmuş mudur? Mahkemeye sevkedilmiş midir? 3. Herhangi bir trafik cezası uygulaması yoksa, bunu yapmayan orada görevli trafik polisleri ve olayı örtmeye çalışan koruma görevlileri hakkında Bakanlığınızca herhangi bir işlem yapılmış mıdır? 4. Başbakanın çocuğunun yasalara uymayabileceği ve görevli polislerin buna göz yumacağına ilişkin herhangi bir kanun ya da talimatınız var mıdır? Başbakan çocuğu olmak bir ayrıcalık mıdır? 5. Aynı yaşlardaki çocuklara yasaları ihlal ettiği için onlarca yıl hapis cezası verilebilirken, Başbakanın çocuğunun yasaları ihlal etmesi, buna göz yumulması ve bir trafik cezası uygulamasının bile yapılamaması hukuk devletiyle bağdaşır mı? Dönemin İçişleri Bakanı Meral Akşener tarafından soru önergesine verilen yazılı cevapta ise şu ifadeler yer alıyor: “Trafik Bilirkişi Ekiplerince 2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanununun 83. Maddesi uyarınca tanzim edilen 18.1.1997 tarih ve 1997/2480 sıra numaralı Trafik Kaza Tespit tutanağı ile Fatih Erbakan'ın önergede iddia edildiği gibi 06 RP 570 plakalı aracı kullanmadığı tespit edilmiştir.” Fatih Erbakan’ın ehliyetsiz bir şekilde kazaya karışıp karışmadığı ise kesin olarak yalanlanmış ya da ispat edilmiş değil. Fatih Erbakan’ın lüks araba ve hız tutkusuna dair haberler kaza haberlerinin ardından da kesilmiyor. Milliyet gazetesinin 29.04.1997 tarihli haberinde bir davet çıkışı Erbakan’ın "220 kesmiyor şehir içinde. Daha beter arabalar alacağız inşallah. Daha çok hız yapacağız daha çok çatlayacak millet" dediği kaydediliyor. Fatih Erbakan, arkadaşlarını da yanına alarak 06 RP 570 plakalı lüks Mercedes aracına binip uzaklaşıyor. Erbakan, özel Başkent Üniversitesi Elektrik-Elektronik Mühendisliği bölümünü bitirdikten sonra yüksek lisans için İngiltere’deki Royal Holloway Koleji’ne gitmiş ancak annesinin vefat etmesinin ardından Türkiye’ye dönerek Başkent Üniversitesi’nde yüksek lisans ve doktora eğitimini tamamlamış. Vatan gazetesinin haberine göre de eğitim sürecini gerekçe göstererek bedelli askerlik yapmış . Baba mirası, İstanbul Sözleşmesi, aşı karşıtlığı Fatih Erbakan’ın bu kısa portresinin ardından şimdi de siyasi hayatına bakalım. Necmettin Erbakan’ın 2011 yılında hayatını kaybetmesine kadarki süreçte babasının yanında yavaş yavaş siyasete ısınan Fatih Erbakan, 2018 yılında Millî Görüş hareketinden önemli isimleri de yanına alarak Yeniden Refah Partisi’ni kurdu. Partinin kamuoyunda tanınmasına vesile olan ilk olaylardan biri pandemi dönemindeki aşı karşıtı söylemlerdi . Fatih Erbakan yaptığı açıklamalarda aşı olmadığını söylemiş ve "mRNA demek insanın hücre çekirdeğine girmek demektir. Yarı insan yarı maymun çocuklar doğurmasına sebep olabilirsiniz. 3 kulaklı 5 gözlü yaratıklar doğmasına yol açabilir" sözleriyle kamuoyuna da aşı olunmaması tavsiyesinde bulunmuştu. Erbakan, pandemi döneminde Ayasofya’nın ibadete açılmasını memnuniyetle karşılamış ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’a teşekkürlerini iletmişti : “ Türkiye’nin, Ayasofya Camii’nin açılmasıyla birlikte, bundan böyle geleceğini Batı’da aramak yerine, kendi özüne dönerek , ‘Milli ve Yerli’ açılımlarla bölgemizin ve İslam dünyasının barış ve istikrarının mihenk taşı olmak için yeni hamleler başlatması artık kaçınılmazdır. Bu vesileyle başta Sn. Cumhurbaşkanı olmak üzere Ayasofya Camii’nin aslına uygun bir şekilde yeniden ibadete açılmasına vesile olan tüm yetkilileri ve Ayasofya’yı müzeye çeviren 1934 tarihli Bakanlar Kurulu Kararı’nı iptal eden Danıştay 10. Dairesi Başkanı ve üyelerini tebrik ediyor, ibadete açılacak olan Ayasofya Camii’nin birlik, beraberlik, barış ve istikrara vesile olmasını Cenab-ı Hak’tan niyaz ediyoruz. ” Fatih Erbakan ve Yeniden Refah Partisi, İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması kararını da şiddetli bir şekilde desteklemişti. " Aileyi İstanbul Sözleşmesi Bitirir" başlıklı bir video hazırlayan Erbakan, “Hanımlarımız bizlere Cenab-ı Allah’ın özel emanetleridir” diyor ve kadına şiddetin Batı dayatması İstanbul Sözleşmesi ile değil “ahlâk ve maneviyat öncelikli eğitimle, materyalizm yerine maneviyatçılıkla, ahiret bilincinin yerleştirilmesiyle, tarihimize, toplumsal bilincimize uyumlu yerli ve milli kanunlarla” önlenebileceğini iddia ediyordu . Erbakan bu konuşmasında, İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı kanunun hayata geçirilmesinin ardından kadın cinayetlerinin ve şiddetin daha da arttığını iddia ediyordu. "20 yıllık günaha ortak olmayız" Erbakan ve Yeniden Refah Partisi, bir yandan Milli Görüş'ün asıl temsilcileri olduklarını iddia ederek hem AK Parti hem de Saadet Partisi tabanından oy kazanmaya çalışıyor, diğer yandan da AK Parti ile bir koalisyona girmeyeceklerini istikrarlı bir şekilde dile getiriyordu. Fatih Erbakan, AK Parti ile olası bir koalisyon sorusuna “20 yıllık günaha ortak olmayız” ifadeleriyle yanıt vermişti. Seçim sürecine girildiğinde ise Binali Yıldırım öncülüğündeki AK Parti heyeti Yeniden Refah Partisi’ni ziyaret ederek partiyi Cumhur İttifakı’na katılmaya davet etti. Yeniden Refah’ın 30 maddelik bir talepler listesi yayınlaması ittifak görüşmelerini zora soksa da yapılan müzakereler neticesinde Yeniden Refah Cumhur İttifakı’na katıldı ve seçimlere ittifak altında kendi logolarıyla girecekleri açıklandı. Yeniden Refah’ın, 6284’ün revize edilmesi talebi AK Parti içerisinde önemli bir tartışma başlatmıştı. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık , Twitter hesabından yaptığı paylaşımda tartışmalara ilişkin “ 6284 sayılı Kanun, kadına yönelik şiddetle mücadele için yaptığımız en önemli yasal düzenlemelerden biridir. Kanunun kabulünden bu yana, uygulamayı da geliştirmek için titizlikle düzenlemelerimizi sürdürüyoruz .” açıklamasında bulunmuştu. AK Parti Grup Başkanvekili Özlem Zengin de Yeniden Refah Partisi’nin 6284 sayılı kanunun kaldırılması/değiştirilmesi yönündeki talebinin kabul edildiği iddialarını yalanlayarak “ 6284 sayılı kanun, bizim için önemli bir konudur ve kırmızı çizgimizdir. ” demiş ve ardından hem kendi partisi içerisinden hem de çeşitli cemaatlerden ağır eleştirilere maruz kalmıştı Parti programı ne söylüyor? Yeniden Refah Partisi’nin Temel İlkeler kısmında şu maddeler öne çıkıyor: Önce ahlâk ve maneviyat anlayışını esas alacağız. Milletimiz tarafından yüzyıllardır özümsenmiş bulunan Milli Görüş zihniyetini temel alacağız. Hukuku üstün tutan bir ülkenin vazgeçilmez unsuru olan kuvvetler ayrımı ilkesini benimseyeceğiz. Temel Hedefler ve Amaçlar bölümünde ise “Partimizin ana hedefi; milletimizin manevi ve maddi alanlarda kalkınmasını gerçekleştirerek, huzur ve refaha ulaşmasını sağlamaktır. Bununla birlikte, ülkemizin öncülüğünde, tüm insanlığın kurtuluşu için ilmi, iktisadi, siyasi ve ahlâki alanlarda gerekli adımların atılmasıdır.” deniliyor ve manevi kalkınmayı gerçekleştirebilmek için yapılması gerekenler şu şekilde sıralanıyor: Toplumun ve ülkenin teminatı olan, milli ve manevi değerlerimizin korunması ve yeni kuşaklara aktarılmasında hayati öneme sahip olan aile kurumunun korunması ve güçlendirilmesi için çalışacağız. Anayasamızın 10 ve 14. maddelerinde ifadesini bulan insanın manevi varlığının gelişmesi ve yine anayasamızın 11, 19, 22, 26, 29. maddelerinde vurgulanan hak, adalet, ahlâk ve fazilete dayalı sosyal düzenin vazgeçilmezliğini esas alan, ahlâk ve maneviyatı üstün tutan görüşü temel alacağız. Eğitim sistemimizi bilimsel bilgiler kadar ahlâk, maneviyat ve fazileti de önceleyen şekilde kurgulayacağız. Ve yine manevi kalkınmamızın tesis edilmesi ve milletimizin yeniden örnek bir medeniyet inşasını başarması için; şanlı tarihimizle iftihar eden, inancımızdan kaynaklanan temel değerlerine bağlı, her türlü taklitçilikten uzak, milli ve tarihi şahsiyetinin ve sorumluluğunun idrakinde olan bir bilinçle hareket edeceğiz. Parti programında yer alan diğer vaatler ve görüşler arasından öne çıkanlar şu şekilde: Ülkemizin öncülüğünde, bin senelik geçmişimizden kaynaklanan tarihi misyonumuz doğrultusunda, bizimle aynı inancı ve idealleri paylaşan kardeş Müslüman ülkelerle birlikte gerekli hamleleri yaparak sadece milletimizin ve diğer Müslüman milletlerin değil, tüm insanlığın içinde bulunduğu maddi ve manevi sıkıntıların ortadan kaldırılması, kuvvetin değil, hakkın üstün tutulduğu “Yeni Bir Dünya” kurulması temel hedefimizdir. Devlet yönetiminde temel ölçülerimiz; ahlâk ve fazilet, ehliyet ve liyakat, tecrübe, teknik ve bilimsel bilgi, feraset ve dirayettir. Partimiz; inanç, düşünce ve ifade hürriyetinin şiddete teşvik, iftira ve hakaret unsuru içermediği müddetçe ihlal edilmesine ve sınırlanmasına kesin olarak karşıdır. Temel prensibimiz fikre fikirle karşılık verilmesi, düşünce ve inançların hiçbir sebeple baskı altına alınmasına meydan verilmemesidir. Yeniden Refah Partisi'nin parti programında aile ve kadın konularına özel vurgu yapılıyor. Bu iki başlık altında sıralanan maddelerde ahlâk, maneviyat ve aile düzeni gibi kelimeler ön plana çıkıyor. Ailenin ve Neslin korunması: Sosyal ve ahlâki düzenimizin teminatı ve toplumun temeli olan aile yapısının ve neslin korunması ve devamlılığı için gerekli bütün tedbirler alınmalı, aile huzurunu ve saadetini olumsuz etkileyecek dış etkenler ortadan kaldırılmalı, kanunlar tarafından ebeveynlere sağlanan çocuklarına ahlâki ve dini eğitim yaptırma hakkının en etkili şekilde kullanılmasına yardımcı olunmalıdır. “Cennet anaların ayakları altındadır” müjdesine mazhar olmuş, milletimizin en büyük gücü ve zenginliği olan imanlı ve inançlı nesillerin yetişmesinde en büyük role sahip kadınlarımız en öncelikli konularımızdandır. Kadın Allah’ın yarattığı bir varlık olarak insanlığın değişmez bir üyesidir. Bir insan olarak tüm hak ve hürriyetlerine doğuştan sahiptir. Kadınların sahip olduğu haklar hiçbir şekilde gasp edilemez. Kadın sadece dünyaya çocuk getiren ve evde çocuğuna bakan bir birey değildir. Kadın dünyaya getirdiği çocuğunun ve diğer çocukların yaşadığı dünyayı güzel bir dünya yapabilmek için fıtratına uygun şekilde hayatın her alanında sorumluluk alan bireydir. Kadınlarımızın temel hak ve hürriyetlerinin korunması, kadına yönelik şiddet, taciz, negatif ayrımcılık, maddi ve manevi istismarın önlenmesi, töre cinayetleri ve istemedikleri evliliklere zorlanması gibi birçok hususta "Önce ahlâk ve maneviyat" prensibine ve bilimsel verilere dayalı politikalar belirlenecek, başta eğitim ve medya alanında ve gerekli mevzuat değişiklikleri hususunda gereken adımlar atılacaktır. Kadına yönelik şiddetin sona ermesinin cezai müeyyidelerin artırılması ile değil ancak aile içi eğitim ve toplumsal bilinçlenme ile mümkün olacağına inanıyoruz. Kadına yönelik şiddeti doğuran şartların ortadan kalkması ancak ahlâk-maneviyat ve adalet duygusu yüksek bir toplumda mümkün olacaktır. Kadın ve Aile Bakanlığı aile içinde eğitim ve toplumsal bilinçlenme konusunda Diyanet Teşkilatı ile koordinasyon içinde çalışacaktır. Müspet kadın rol modeller, medyada, sanatsal, kültürel ve sosyal faaliyetlerde ön plana çıkarılacak. Kadın rol modeller aracılığıyla ahlâk, iffet, merhamet, fedakârlık, şefkat, asalet, üretkenlik gibi değerler kadınlarımız arasında yaygınlaştırılıp güçlendirilecektir. Toplumsal hayatın her alanında kadın ve erkeğin birbiri ile çatışma ve üstünlük mücadelesi içinde değil, menfaat paralelliğine dayalı işbirliği ve dayanışma içinde görevlerini yerine getirmesi için gerekli zihinsel dönüşüm eğitim ve medya yoluyla sağlanacaktır. Kadın ve erkek arasında "tamamlayıcılık" unsuru ön plana çıkarılacaktır.

Bir Fatih Erbakan portresi, Yeniden Refah, "ahlâk ve maneviyat"

Nisan 6, 2023

·

Makale

Meta, 14 Mayıs'taki seçimler için “Seçim Operasyonları Merkezi” kurdu

14 Mayıs'ta gerçekleşecek Cumhurbaşkanlığı seçimine haftalar kala Instagram, WhatsApp ve Facebook'un ana şirketi Meta , seçim güvenliği için Türkiye'de "Seçim Operasyonları Merkezi" isimli özel bir merkez kurduğunu açıkladı. Detaylar: Konuya ilişkin açıklamasında Meta, "14 Mayıs’ta yapılacak genel seçimlerin güvenli ve emniyetli bir şekilde yapılmasına yardımcı olmak amacıyla, uygulamalarımızda asılsız bilgilerin yayılmasını azaltmak ve zararlı içerikleri kaldırmak için insan gücüne ve teknolojiye yatırım yapıyoruz. Seçim günü yaklaşırken, potansiyel tehditleri gerçek zamanlı olarak belirlemek ve daha hızlı müdahale edebilmek için Seçim Operasyon Merkezimizi etkinleştiriyoruz." ifadelerini kullanıyor. Meta, seçimler ve çevrimiçi asılsız bilgi konusunda eğitim programları başlatarak Türkiye’de dijital okuryazarlığı geliştirmek için çalışmalar yaptığını da sözlerine ekliyor. Doğrulama: İnsanların uygulamalarımızda önemsedikleri konular hakkında açıkça konuşabilmelerini ve bunu yaparken güvende olmalarını istiyoruz" diyen Meta, Türkiye Seçim Operasyon Merkezi ile potansiyel tehditleri gerçek zamanlı olarak tespit etmenin ve hızlı bir şekilde aksiyon almanın mümkün olacağını ifade ediyor. Bunun için Meta, şirketin farklı departmanlarından mühendis, hukukçu, araştırmacı ve analiz uzmanlarının bir araya geleceğini aktarıyor. Oy verme tarihleri, yerleri, saatleri ve yöntemleriyle ilgili asılsız haberler gibi oy vermeyi engellemeyi amaçlayan asılsız bilgileri Facebook ve Instagram’dan tamamen kaldırdıklarını belirten Meta, diğer asılsız bilgi türlerini daha az insanın görmesi içinse bu bilgilerin yayılmasını yavaşlatmaya ve insanları yetkili kaynaklara yönlendirmeye odaklandığını ifade ediyor. Şirket, bunu için aralarında Türkiye’den Doğruluk Payı ve Teyit’in de olduğu, 90’ın üzerinde bağımsız üçüncü taraf haber doğrulama kuruluşuyla çalıştığını da sözlerine ekliyor. WhatsApp’ta şüpheli veya yanlış gibi görünen bir mesaj alan insanların, içeriğin doğruluğunu teyit etmeleri için Doğruluk Payı ve Teyit ile bu bilgileri tekrar kontrol etmeye teşvik edildiği belirtiliyor. Kullanıcıların çevrimiçi ortamda asılsız haberleri tespit etmelerine ve bunlara karşı harekete geçmelerine yardımcı olmak için “Asılsız Bilgi ile Nasıl Mücadele Edebilirsiniz?” başlıklı kampanyayı hayata geçirdiğini belirten Meta, asılsız bilgilerin tespiti ve ne yapılması gerektiğine dair bilgiler paylaşan reklamlar için yerel radyo istasyonlarıyla ortaklık kurduğunu aktarıyor. Şirket, Mart ve Nisan 2023’te, yanlış bilgilendirme ve seçim okuryazarlığı eğitimi sağlamak için Bilgi Üniversitesi, MediaWise ve Habitat Derneği gibi akademik, medya ve kâr amacı gütmeyen kuruluşlarla da iş birliği kurduğunu aktarıyor. Şeffaflık: Siyasi reklamlar ve şeffaflık konusunda ise Meta, uygulamalarında seçimlerle ilgili reklam yayınlamak isteyen reklamverenlerin, kim olduklarını ve hangi ülkede yaşadıklarını kanıtlamak için bir doğrulama sürecinden geçmeleri gerektiğini belirtiyor. Paylaşımların üzerine reklam verenin kim olduğunu gösteren etiketler eklendiğini ifade eden Meta, insanların daha az reklam görmeyi seçebilmeleri için yeni kontroller eklendiği ve dilerlerse bu kontrolleri kullanarak etiketlenmiş reklamları görmemeyi seçebileceğini kaydediyor. Seçimlere müdahaleyi engellemek için uzmanlaşmış ekipler oluşturduklarını ve bu ekipler aracılığıyla, kamusal tartışmaya müdahale etmeye çalışan bazı Sayfalar, Gruplar ve Hesaplara, yani "koordineli kötüye kullanım" (CIB) konusuna odaklandıklarını aktaran Meta, 2017'den bu yana koordineli kötüye kullanım nedeniyle 200’den fazla ağı kaldırdıklarını, özellikle de seçimlerle ilgili bu tarz bir faaliyet tespit edildiğinde aksiyon alacaklarını da sözlerine ekliyor.

Meta, 14 Mayıs'taki seçimler için “Seçim Operasyonları Merkezi” kurdu

Nisan 5, 2023

·

Makale

İdris Baluken'e tahliye; ya diğerleri?

Eski HDP Diyarbakır Milletvekili İdris Baluken , tutuklu bulunduğu Sincan Cezaevi'nden tahliye edildi. Yaklaşık 7 yıldır tutuklu olan Baluken'in verilen cezayı tamamladığı bildirildi. HDP Genel Merkezi'nden yapılan açıklamada, "Diğer arkadaşlarımızın da özgürlüğüne kavuşması yakındır" denildi. Yeşiller Sol Parti de Baluken'in tahliyesine ilişkin "Siyasi rehine olan eski vekilimiz İdris Baluken özgürlüğüne kavuştu. Hoş geldin vekilim" açıklamasında bulundu. HDP Diyarbakır milletvekili Garo Paylan, "Yıllarca süren tutsaklığından sonra sevgili İdris Baluken özgürlüğüne kavuştu. Darısı diğer tüm siyasi tutsaklara…" mesajını paylaştı. Neden tutukluydu? İdris Baluken, 4 Kasım 2016'da düzenlenen eş zamanlı operasyonla gözaltına alınan 14 HDP'li vekil arasında yer alıyor. Gözaltına alınan vekillerden 9'u çıkarıldıkları mahkemece tutuklandı. İdris Baluken "Suçu ve suçluyu övmek", "terör örgütü propagandası", "Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na muhalefet etmek" "örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek", "Devletin birliği ve ülke bütünlüğünü bozmak", "Türk milletini, Türkiye Cumhuriyeti devletini, devletin kurum ve organlarını alenen aşağılamak" suçlamalarıyla yargılanmış; 47 yıl hapsi istenen Baluken, "Devletin birliği ve ülke bütünlüğünü bozmak" suçundan beraatine karar verilerek diğer suçlardan 16 yıl 8 ay hapis cezası almıştı. Baluken'in cezasının 9 yıl 2 aylık bölümü kesinleşmişti. Öte yandan: GazeteDuvar'dan Ceren Bayar'ın haberine göre, 9 Nisan tarihine dek aday listelerini YSK'ya teslim etmesi gereken siyasi partilerden seçime Yeşil Sol Parti'yle girecek olan HDP de listesini son hâline getiriyor. Bu kapsamda, Yeşil Sol Parti’ye milletvekili aday adayı başvuruları da artıyor. 2018'de 1400 olan başvuru sayısının bu yıl 2 bin 783'e yükseldiği belirtilirken listelerde bazı isimler de öne çıkıyor. Bunlardan biri de daha önce BDP ve HDP milletvekilliği yapmış olan yönetmen ve senarist Sırrı Süreyya Önder. Çözüm süreci döneminde İmralı’daki görüşmeleri yürüten heyette yer alan Önder’in Yeşil ve Sol Parti’nin adaylık teklifini kabul ettiği ve İstanbul'dan milletvekili adayı olacağı belirtildi. Tutuklu HDP milletvekilleri: 14 Kasım 2016'da düzenlenen operasyonda gözaltına alınan HDP Eş Genel Başkanları da dahil toplamda 15 milletvekili tutuklandı. Ardından 6'sının serbest bırakılmasıyla tutuklanan HDP'li milletvekili sayısı 9 oldu. Tutuklananlar ve suçlamalarının listesi ise şöyle: HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ: Ankara'da gözaltına alınan Yüksekdağ'ın "Suç işlemek amacıyla örgüt kurmak", "terör örgütü propagandası yapmak", "suç işlemeye alenen tahrik", "Türkiye Cumhuriyeti hükümetini, devletini, yargı organlarını, askeri ve emniyet teşkilatını alenen aşağılamak", "devletin birliğin ve ülke bütünlüğünü bozmak", "suçu ve suçluyu övmek" suçlamalarından 30 yıldan 83 yıl hapsi isteniyor. HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş: Diyarbakır’da gözaltına alınan Demirtaş, "Suç işlemek amacıyla örgüt kurmak", "terör örgütü üyesi olmak", "silahlı terör örgütüne üye olmak", "örgüt adına suç işlemek", "Türkiye Cumhuriyeti’ni alenen aşağılamak", "terör örgütü propagandası yapmak", "Türk milletini, Cumhuriyet’i ve TBMM’yi alenen aşağılamak", "Cumhurbaşkanı’na hakaret", "devletin askeri ve emniyet teşkilatını alenen aşağılamak", "terör örgütü PKK propagandası yapmak", "halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek, kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret" gibi daha birçok farklı suçtan yargılanıyor. Hakkında 93 dosya bulunan Selahattin Demirtaş hakkında toplamda iki kez müebbet ve 486 yıl hapis cezası isteniyor. Demirtaş bazı suçlardan beraat etti; ancak hakkında görülen davalar sürüyor. HDP Şırnak Milletvekili Ferhat Encü: Encü hakkında dokunulmazlıkları düzenleyen Anayasa değişikliği öncesine ait 17 fezlekesi bulunuyor. Bu fezlekelerin 16’sı 1 Kasım 2015 seçimlerinden sonra hazırlandı. Hakkında 17 fezleke hazırlanan Encü’ye 13 dava açıldı. İki ayrı dosyasından tutuklama kararı verildi. Encü hakkındaki suçlamalardan bazıları "Halkı askerlikten soğutmak", "terör örgütü propagandası yapmak", "halkı kin ve düşmanlığa tahrik", "askeri yasak bölgelere girmek", "kişiyi yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle öldürmeye teşebbüs" olarak sıralanıyor. Encü 2019 yılında tutuklu bulunduğu cezaevinden tahliye edildi. HDP Diyarbakır Milletvekili Nursel Aydoğan: Diyarbakır'daki evinde gözaltına alınan Aydoğan hakkında benzer suçlamalarla 4 yıl 7 ay hapis cezası aldı. Aydoğan sonrasında 2017 yılında tahliye edildi. HDP Şırnak Milletvekili Leyla Birlik: Mardin'de gözaltına alınan Birlik, 2017'de görülen ilk duruşmasında tahliye edildi. Birlik "Terör örgütü propagandası yapmak", "halkı kin ve düşmanlığa tahrik", "suç ve suçluyu övmek", "askeri yasak bölgelere girmek" ile suçlanıyordu. HDP Hakkari Milletvekili Selma Irmak: Mardin Kızıltepe’de gözaltına alınan Irmak, "Terör örgütü propagandası yapmak" ve "terör örgütü üyesi olmak" suçlamalarıyla 10 yıl hapis cezasına çarptırıldı. HDP Hakkari Milletvekili Abdullah Zeydan: Ankara’da gözaltına alınan Zeydan “örgüte yardım etmek" ve "örgüt propagandası yapmak" suçlamasıyla verilen 8 yıl 1 ay 15 günlük hapis cezası Yargıtay tarafından bozulmuştu. Bozma kararının ardından Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen duruşmada Zeydan hakkında tahliye kararı verildi. HDP Mardin Milletvekili Gülser Yıldırım: " Terör örgütü propagandası" ve "suçu ve suçluyu övmek" suçlamalarıyla hakkında "Örgüt üyeliği" iddiasıyla 7 yıl 6 ay hapis cezası verilen Yıldırım, geçtiğimiz yıl tahliye edildi. HDP Hakkari Milletvekili Nihat Akdoğan: Hakkari'de gözaltına alınan Akdoğan, hakkında 8 fezleke düzenlendi. Bu fezlekelerin 6’sını hazırlayan savcılar ‘FETÖ’ye üye oldukları gerekçesi ile meslekten ihraç edildi ve tutuklandı. 26 Nisan 2017’de tahliye edilen Akdoğan hakkında 85 yıla kadar hapis cezası istendi.

İdris Baluken'e tahliye; ya diğerleri?

Nisan 5, 2023

·

Makale

Anahtar İYİ Parti'de

Sonda söyleyeceğimi baştan yazayım. Bana kalırsa seçimin sonucundan da bağımsız olarak Türk siyasetindeki tüm kilitleri açacak anahtar, bir süredir Meral Akşener’in ve İYİ Parti’nin elinde duruyor. Ümit Özdağ’ın ayrılıp parti kurmasından sonra Yavuz Ağıralioğlu’nun da istifa etmesi, partinin ülkücü kimliğinde sıkışmaktansa Türkiye’nin uzun yıllardır boş kalan merkez sağına yerleşme yolunda ilerlediğini gösteriyor. Ağıralioğlu’nun söylediği üzere parti teşkilatlarının çoğunluğu kendisinin Millet İttifakı’na destek vermeme pozisyonunu benimsiyorsa bile (ki sanmıyorum), partinin özellikle büyükşehirlerde yaşayan seçmeninin öncelikleri ve düşünceleri farklı. MHP’den ayrılma ve İYİ Parti'yi kurma süreci parti teşkilatlarında ülkücüleri ana unsur haline getirse de tüm araştırmalar, İYİ Parti seçmenlerinin “ Erdoğan karşıtlığında ” CHP seçmenleriyle yarıştığını gösteriyor. İYİ Parti oylarını sadece ülkücülerden değil, seküler milliyetçi şehirli gençlerden ve eski ANAP-DYP seçmenlerinden de alıyor. Kılıçdaroğlu’nun adaylığına ve aslında adayın kim olduğundansa nasıl belirlendiğine itiraz eden Akşener’in itirazlarına katılan seçmeninin, yine de masadan kalkma tercihine karşı çıkması bunu doğruluyor. "Kazanacak formül" Kendi deyimiyle “ kazanacak formülü ” geliştirip Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’ı Kılıçdaroğlu’nun kampanyasına ve kurulacak hükümetine monte eden Akşener’in hamlesi, özellikle İmamoğlu’nun yurt gezilerinde gördüğü ilgiye bakılırsa karşılık buluyor. İki belediye başkanı, hem Kılıçdaroğlu’na mesafeli muhaliflerin Muharrem İnce’ye kaymasını engelliyor, hem de Cumhur İttifakı seçmenlerine Kılıçdaroğlu’ndan çok daha fazla hitap edebiliyor. İmamoğlu’nun sahadaki karşılığı Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “ İstanbul'a hizmet etmek yerine, Turist Ömer misali dolaşıyorlar ” sözlerini sarf etmesine yol açıyor. Yavaş’ın da İç Anadolu’da sahaya çıkarak kampanyayı ateşlemesi bekleniyor. İYİ Parti, Akşener, İmamoğlu ve Yavaş’ın bir arada fotoğraflarının yanında kocaman “ Tarih yazacağız ” sözleri yer alan afişleriyle bu “ kazanacak formülün ” kendi eseri olduğunun altını çiziyor. İYİ Parti yeniden toparlanıyor Martın başındaki krizin verdiği hasarı onarmak ve partisini çıkışa geçirmek isteyen Akşener, ağır sözlerle Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yükleniyor, deprem bölgesinde varlık gösteriyor, sık sık gençlerle bir araya geliyor, televizyon reklamlarıyla tüm evlere giriyor ve milletvekili listeleri için yapılan temayül yoklamasıyla teşkilatını canlı tutuyor. Partinin ekonomi teknokratı Prof. Dr. Bilge Yılmaz, Kılıçdaroğlu hükümetinde ekonomi yönetiminin -şimdilik- tek ve en büyük talibi olarak duruyor. Yılmaz’ın “ işinin ehli ” görüntüsü, ekonomik krizden çıkış için detaylıca hazırladığı programı ve kadrosu, uluslararası basının ve yatırımcıların da dikkatinden kaçmıyor. İYİ Parti’nin yaşadığı savrulmayı hızlıca toparlayıp yeniden “ vurduğu yerden ses getiren ” bir parti haline gelmesi, oylarını kaptırmak istemeyen MHP’yi 81 ilde kendi listesi ve logosuyla seçime girmeye zorluyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ise " Bizim adımıza dikkat et. Benim adım Tayyip, soyadım da Erdoğan. Erdoğan'a da dikkat et, Tayyip ismine de dikkat et. Konuştuğun zaman buna göre konuş. Beni kendinle de uğraştırma. " gibi tehdide varan sözlerle Akşener’i muhatap almaya itiyor. Bu tehdidin ertesi günü İYİ Parti İstanbul İl Başkanlığı kurşunlandı. Her ne kadar bir hırsızı kovalayan inşaat bekçisinin silahından çıkan kurşunların binaya isabet ettiği söylense de bu açıklama muhalif kamuoyunu tatmin etmiyor. İnşaattan ateşlenen kurşunun otoyolu geçerek nasıl kot altındaki giriş katına isabet ettiği, polisin neden kamera görüntülerini araştırmaya son verdiği soruları yanıt bekliyor. İYİ Parti liderinin yanına korumalarını almadan gittiği binada “ Meral Akşener’i korkutacak adam anasından doğmadı, korkmuyorum Recep Bey. Kadınlar size sesleniyorum; bir erkek siyasetçiye yapılamayan her türlü hakaret, pislik, iğrençlik bana yapıldı, kadın olduğum için. Siyasette var olan bir kadına bunlar yapılabiliyorsa sizin çocuklarınıza, kızlarınıza neler yapılmıyor hep birlikte görüyoruz. Bu zulmün, pisliğin, iğrençliğin bitmesini istiyorsanız değerli kadınlar 14 Mayıs’ta oylarınızı Millet İttifakı’nda yana kullanacaksınız . Recep Bey sana sesleniyorum, devri iktidarında yaşamadığım şey kalmadı ama bu günler geçecek, 15 Mayıs sabahı inşallah bir güneş doğacak ." sözleriyle verdiği yanıt da partinin " her şeye rağmen değişim " iradesini gösteriyor. Akşener'in bugünkü grup toplantısında mermi kovanlarını etrafa saçması ve grubundan " tüm mermilere göğüs gerip millete güneş olma " sözü alması, " Bu millet 15 Mayıs'ta, kendisine 21 yıldır biçilen deli gömleğini yırtıp atacak, hep bir ağızdan "hürriyet" diye bağıracak " diye haykırması, herkesin hafızasına kazınıyor ama eminim ki en çok AK Parti Genel Merkezi'nde endişeye yol açıyor. MHP’nin AK Parti ile ittifak yapmasına ve Cumhurbaşkanlığı sistemine geçişe karşı itirazdan doğan İYİ Parti, varoluş sebebinin bilinciyle Kılıçdaroğlu’na bu seçimi kazandırmak ve Türkiye’yi yeniden parlamenter sistemle yönetilen bir ülke haline getirmek için var gücüyle çalışıyor. Parti, ekonomi ve iç işleri gibi kritik bakanlıklara talip olduğunu belli ediyor, oyu az olan dört ittifak ortağıyla ortak listeye yanaşmayarak gücünü kanıtlamak istiyor. Dahası Akşener, başbakanlık hedefini çok önceden duyurarak ve kendini Cumhurbaşkanlığı adaylığı tartışmasına hiç dahil etmeyerek oyunu uzun vadeli oynadığını ve parlamenter sistem konusunda emin olduğunu gösteriyor. Bir ihtimal daha var: Kılıçdaroğlu kaybederse... Bu noktaya kadar anlattıklarım zaten görünenler. Buradan sonra yazacaklarım ise biraz daha spekülatif ve kişisel yorumlar içeriyor. Kılıçdaroğlu’nun seçimi kazanamadığı, Erdoğan’ın yeniden Cumhurbaşkanı seçildiği ancak Cumhur İttifakı’nın parlamentoda çoğunluk sağlayamadığı bir senaryoyu düşünelim. Bu durumda hem Kılıçdaroğlu, hem de onun adaylığını Cumhurbaşkanı Yardımcılığı, en az bir bakanlık ve CHP listelerinden seçilecek birkaç milletvekili karşılığında kabul eden ve hatta geçtiğimiz bir yıl boyunca İYİ Parti’ye de bunu dikte eden Ahmet Davutoğlu, Ali Babacan ve Temel Karamollaoğlu oldukça zor günler yaşayacaktır. Başarısızlığın hesabını teşkilatlarına ve seçmenlerine veremeyecek, belki bazıları siyaset sahnesinden çekilecektir. Kılıçdaroğlu’nun adaylığı için defalarca “ dayatma ” tanımını yapan İYİ Parti için ise kendini Altılı Masa’dan ayrıştırmak ve sağlama almak çok daha kolay olacaktır. Meral Akşener, temayül yoklamasıyla değer verdiğini gösterdiği teşkilatına ve kalktığı masaya tekrar oturmasından memnun olan tabanına mağlubiyetin hesabını daha kolay verecektir. Bugün baskılanan ekonomik kriz, enflasyonun düşürülememesi, kur krizinin patlak vermesi ve işsizliğin yükselmesiyle artık bastırılamaz bir hale geldikçe, Türkiye’nin yönetim sistemi yeniden tartışma konusu olabilir. Cumhur İttifakı’ndaki birlik bozulabilir. Parlamentoda güçlü bir grubu bulunan İYİ Parti, tutarlı muhalefetiyle Cumhur İttifakı seçmenlerinden daha fazla destek görebilir. O günün koşullarında hükümeti parlamenter sisteme dönmeye, başbakanlık makamını yeniden kurmaya, güçler ayrılığını tesis etmeye, TBMM’nin yetkilerini artırmaya ve ekonomi yönetiminde rasyonel kararlar almaya zorlayarak Türkiye’nin hem iktisadi hem de siyasi krizlerinden çıkışında anahtar rolü oynayabilir.

Anahtar İYİ Parti'de

Nisan 5, 2023

·

Makale

Muhalefet neden etkili bir kampanya yürütemiyor?

Millet İttifakı, 6 Mart’ta Kemal Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanlığı adaylığının, Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’ın da Cumhurbaşkanı Yardımcılığı adaylığının açıklanmasının ardından yakaladığı ' Seçimi Kazanacağız!' rüzgarını maalesef aynı güçte devam ettiremedi. İYİ Parti lideri Meral Akşener’in, Kılıçdaroğlu’nun adaylığını kabul etmeyip masadan kalkmasının ve sonrasında İmamoğlu-Yavaş’ın oyuna dahil edilme fikrini kabul ettirerek masaya dönmesinin ardından kamuoyunda 'seçimi kazanmanın formulü bulundu' algısı yaratılmıştı. Kılıçdaroğlu’na ek olarak 5 genel başkan ve iki belediye başkanından oluşan Millet İttifakı kadrosunun aynı anda 8 farklı yerde miting yapabileceği, farklı seçmen gruplarına ulaşabileceği ve seçime kadar gündemi belirleyebileceği tahmin ediliyordu. Ancak beklenen olmadı. Aradan geçen yaklaşık bir aylık sürede, Millet İttifakı’nı İmamoğlu neredeyse tek başına sırtlarken masanın bir kısmı Muharrem İnce’nin adaylığını tartışıyor, diğer kısmı da ortak liste hesaplarıyla kendi siyasi ikballerinin peşinde koşuyor. Unutulan nokta şu ki Millet İttifakı’nın bileşenleri ayrı ayrı hareket ettiklerinde seçim sonuçlarını değiştirecek bir etki gücüne sahip değiller. Zaten masanın kurulma amacı da altı benzemezin bir araya gelerek %50’yi aşacak yeni bir toplumsal mutabakat yaratmasıydı. Seçimin en kritik dönemeçlerinden birine girilmişken AK Parti tabanından oy kopararak seçimleri kazandırabileceğine inanılan ve bu inançla hem Cumhurbaşkanı Yardımcılığı hem de bakanlık vadedilen masadaki dört parti, ittifak için çalışmak yerine ortak liste pazarlıklarıyla muhalefetin kampanya gücünü zayıflatıyor. Kampanya stratejisi başarılı mı? Kılıçdaroğlu’nun seçim stratejisinin 2018’de olduğu gibi büyük mitingler yapmak yerine odak grupları hedefleyen küçük toplantılar olacağı adaylığının açıklanmasının ardından belli olmuştu. Aradan geçen bir ayda Kılıçdaroğlu’nun bu stratejiyi başarıyla uyguladığını söylemek mümkün. Twitter hesabından farklı sosyal kesimlere hitaben paylaştığı videoların da etki gücü yüksek ancak eksik kalan nokta gündemi belirleme gücü. Kılıçdaroğlu, Erdoğan’la birebir diyaloğa geçen ve karşılıklı atışmalara dayanan bir siyasal iletişim stratejisinin kendisine oy kazandırmayacağının farkında. Ancak, bunu yapmadan da 21 yıllık AK Parti iktidarının yarattığı siyasi, ekonomik ve sosyal tahribatı sürekli gündemde tutmanın ve bunu toplumun her kesimine anlatabilmenin bir yolunu bulması gerekiyor. Twitter’da birçok grafik tasarımcı veya muhalefetin seçim kampanyasına katkıda bulunmaya çalışan hesaplar, etkili posterler tasarlıyor ve AK Parti iktidarının Türkiye’yi getirdiği noktayı vurucu bir şekilde insanlara anlatabiliyor. Kılıçdaroğlu’nun danışmanları ve kampanyacılarının kendi yankı odalarından çıkarak bu tür sivil inisiyatiflerle iletişime geçmesi, seçmeni de kampanyanın bir parçası haline getirmesi muhalefete yeni bir rüzgâr yaratabilir. İmamoğlu'nun kampanya performansı Kemal Kılıçdaroğlu’nun sakin ve uzlaşmacı seçim stratejisini, İ mamoğlu’nun sert ve heyecan verici mitingleri ve konuşmaları tamamlıyor. İmamoğlu, Cumhurbaşkanı Yardımcılığı pozisyonunun da verdiği heyecanla Millet İttifakı’nın amiral gemisi haline geldi. Her gün en az 2-3 farklı noktada miting yapıyor ve insanlarla bir araya geliyor. Muhalefete genç ve dinamik bir hava katarak direkt olarak Erdoğan’ı hedef alıp “Bu seçimizi biz kazanacağız” algısını topluma yerleştirmeye çalışıyor. "31 Mart'ın ertesi günü, 1 Nisan'da 'kazananlar kulübü' devreye girdi. Artık yeni 'kazananlar kulübü', bir avuç insan değil. Artık milletimiz kazanmaya başladı. Ne demişti? 'İstanbul'u kaybeden, Türkiye'yi kaybeder' demişti. Seni gidi seni. O günden anladı. Bizim aklımıza hiç gelmemişti. Ama biz, İstanbul'u da millet için kazandık, bu seçimi de millet için kazanacağız." İmamoğlu'nun bu sözleri muhalefetin artık kazanan tarafta olduğu mesajını iktidara ve seçmene çok güçlü bir şekilde veriyor. Erdoğan da İmamoğlu'nun kampanya ve oy kazanmadaki başarısının farkında. Muhalefeti yıpratma stratejisini de Kılıçdaroğlu, Akşener ve İmamoğlu üzerine kurmuş durumda. İmamoğlu'na hitaben söylediği "İstanbul'a hizmet vermek varken turist Ömer misali sağda solda dolaşıyorlar" sözleri Erdoğan'ın İmamoğlu'nun miting performansından rahatsız olduğunu net bir şekilde gösteriyor. Kampanya sürecine neredeyse hiç katkıları olmayan Karamollaoğlu, Babacan, Davutoğlu ve Uysal Erdoğan'ın radarına hiç girmiyor. Bu bile, muhalefeti kimin sırtladığını ve asıl aktörlerin kimler olduğunu anlamaya yetiyor. İmamoğlu'ndan başkaları da rahatsız İmamoğlu’nun muhalefeti sırtlanmasından ve kampanyanın en çok öne çıkan ismi olmasından Millet İttifakı içerisindeki bazı kişilerin rahatsızlık duyduğunu söylemek mümkün. Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu’nun katıldığı bir televizyon programında “Aslolan 5 Cumhurbaşkanı Yardımcısı. Seçimden sonra şartlara göre İmamoğlu ve Yavaş'ın yardımcı olması kesin değil. Cumhurbaşkanı iki belediye başkanını isterse bu sisteme dahil edebilir” demesi bu rahatsızlığın alenen dışa vurulması olarak görülebilir. Bu tutumun sebebinin de CHP ve İYİ Parti dışındaki ittifak bileşenlerinin şimdiye dek etkisiz kalması ve olası bir zaferin kredisini İmamoğlu’na kazandırmak istememeleri olabilir. DEVA Partisi, Gelecek Partisi, Saadet Partisi ve Demokrat Parti şimdiye dek kampanya sürecine elle tutulur bir katkıda bulunamadı. Gelecek Partisi ve Saadet Partisi’nin Kılıçdaroğlu ve İmamoğlu’nun da katıldığı iftar programları düzenlemek dışında medyaya yansıyan bir mitingi veya toplantısı da olmadı. DEVA Partisi ise bu seçimlere Millet İttifakı çatısı altında girmek ve Kılıçdaroğlu’nu Cumhurbaşkanı yapmaktan ziyade ortak liste ile en fazla sayıda milletvekili çıkarmaya odaklanmış görünüyor. Genel Başkan Ali Babacan’ın demeçlerine bakıldığında da Kılıçdaroğlu-Millet İttifakı vurgusundan ziyade “En az 41 ilde kendi logomuzla seçime gireceğiz” ve “Ekonomiyi biz düzeltiriz” söyleminin ön plana çıktığını görüyoruz. Bu haliyle DEVA, ittifaka katkı yapmaktan ziyade hayalini kurduğu pozisyonlar üzerinden ittifakın gölgesinde kendine Türkiye siyasetinde yer edinmeye çalışıyor. Bu dört parti, Cumhurbaşkanı Yardımcılığı ve en az bir bakanlık sözünü aldıktan sonra kazanımlarını garantiye alıp kendi kampanyalarını yürütmeye odaklanmış görüntüsü veriyorlar. Bir diğer ihtimal de, Kılıçdaroğlu veya ittifak ile yakın hareket etmektense ayrı kampanyalar yürüterek AK Partili veya kararsız seçmenleri kazanmaya odaklanmış olmaları. Her iki durumda da Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanlığını kazanamadığı bir senaryoda bu dört partinin de siyasi bir geleceği olmayacağı aşikar. Gündemi muhalefet belirlemeli Muhalefetin bir ay önce yarattığı rüzgarı daha da güçlü bir şekilde yeniden canlandırması gerekiyor. İttifakın ortak bir kampanya yürüterek her gün görünür olması, insanlarla temas etmesi ve farklı toplumsal kesimlere dokunması seçimleri kazanmanın anahtarı olacak. Bir diğer önemli nokta da muhalefetin gündemi belirme ve söylem üretme gücünü yaratması. Seccade olayında bir kez daha görüldüğü üzere söylem gücü iktidara geçtiğinde son raddeye kadar sömürülerek siyaset değerler ve din eksenine sıkıştırılıyor. Ekonomik kriz, deprem, yolsuzluklar ve göç gibi toplumun her kesimini derinden etkileyen konuların sürekli olarak gündemde tutulması ve bunların 21 yıllık AK Parti iktidarının sorumluluğu olduğunun kamuoyuna ısrarla anlatılması siyasetin sınırlarını genişleterek iktidarın gündem belirleme gücünü elinden alacaktır. Siyasetin asıl gündeminin dini değerler veya hamasi söylemler değil, yüksek enflasyon ve depremlerde ihmaller nedeniyle hayatını kaybeden 50 binden fazla insan olduğunu Millet İttifakı kamuoyuna anlatabilmeli. 14 Mayıs’ın anahtarı Kılıçdaroğlu’nun birleştiriciliğini ve siyaset ahlakını, İmamoğlu’nun dinamizmini ve iletişim gücünü, Akşener’in samimiyetini ve Millet İttifakı’nın somut politika önerilerini birleştirip insanlara aktarabilmek. Bunun için tüm sosyal medya platformlarında, sokakta ve deprem bölgesinde etkili ve istikrarlı bir iletişim stratejisinin hayata geçirilmesi gerekiyor.

Muhalefet neden etkili bir kampanya yürütemiyor?

Nisan 5, 2023

·

Makale

New York’ta tarihi gün: Donald Trump duruşması

Geçtiğimiz yılın sonunda 2024 seçimleri için adaylığını ilan eden eski ABD Başkanı Donald Trump, jürinin kararıyla açılan soruşturma doğrultusunda salı günü hakim karşısına çıkmak üzere pazartesi davanın gerçekleştiği New York’a gitti. Daha önce batan birçok şirket ve şüpheli çıkar ilişkileri güttüğü siyasi isimlerle ilgili gelen suçlamalar sonuçsuz kaldıktan sonra Trump, Amerikan siyasi tarihine hakkında ceza davası açılan ilk eski Başkan olarak geçecek. Peki bugünkü davanın konusu ne, süreç nasıl gelişti ve daha önemlisi, bu dava Trump’ın 2024 adaylığı konusunda ne anlama geliyor? Devam eden dava Trump’ın adaylığı için engel mi, avantaj mı, dezavantaj mı olacak? Uzun davalar listesi Trump'ın kariyeri boyunca hakkında yapılan hukuki işlemlerin sayısı 4 bini buldu. Özellikle başkanlık süresinin bitimi sonrasında 6 Ocak ‘ Save America ’ mitinginin Kongre baskınına yol açması ve Florida’daki evinde Oval Ofis’i teslim ederken geri vermesi zorunlu 15 kutu resmi evrak bulunması, hakkında oldukça kritik hukuki işlemlerin başlatılmasına sebep oldu. Bu iki kritik davada soruşturmalar özel yetkili uzman olarak atanan eski başsavcı Jack Smith’in başkanlığında devam ederken, bugünlerde gündeme oturan Trump davası bambaşka bir konuyu irdeliyor. Trump’ın gelişmelere tepkisi ise, uzun bir zamandır olduğu gibi, " Demokratların cadı avının bir parçası " demek oluyor. "Sus parası davası" ABD’de bir kişinin bir konu hakkında konuşmaması için rüşvet vermek suç sayılmıyor, ama Trump’ın davası " sus parası davası " olarak nam salmış durumda. Trump’ın, eski yetişkin film oyuncusu Stephanie Clifford veya sahne adıyla Stormy Daniels’a yaptığı 130 bin dolarlık sus payı ödemesinin şirket gideri olarak gösterilmesi iddiasıyla başlayan soruşturma süreci, Trump hakkında dava açılması kararına vardı. Sus parası, Trump’ın bir önceki seçim kampanyası sırasında, Clifford’la 2007 yılında yaşadıkları ilişkiyi saklamak için ödenmişti. Suç duyurusunda bulunma kararı alan New York Şehri Bölge Savcısı Alvin Bragg, soruşturma aşamasında kanıtların toplanması ve incelenmesi için bir jüri kurdu. Ödemenin şirket üzerinden, yasal ücret olarak kayda geçilmesi kayıtlarda sahtecilik suçuna işaret ediyor. Kurulun görevi de kanıtları toplayarak bu konuyu netleştirip suçlama olup olmamasına karar vermek. Sonlandırılan iddianame ise dünkü duruşmaya kadar mühürlü kaldı. Clifford'dan yıllar sonra açıklama Trump ile arasında geçen ilişkiden sonra sus payı ödenerek tehdit edilen Clifford, dava süreciyle birlikte daha detaylı açıklamalar vermeye başladı. Trump’a karşı dava açılmasını " muazzam ve destansı " olarak nitelendiren Clifford’ın, 2011'de Tabloid Magazine’e 15 bin dolar karşılığında verdiği röportajı yayımlanmamış, 2018 yılında, yani Trump Beyaz Saray'dayken basın mensuplarına yaptığı açıklamayla bugün dava konusu olan hikâyenin ilk detaylarını vermişti. CNN'in aktardığına göre, Clifford için en büyük değişikliklerden biri, dava süreci başladığından beri doğrudan Trump tarafından tehdit ediliyor olması. Trump dün hakim karşısındaydı Manhattan Ceza Mahkemesi binasından girdiği andan itibaren gözaltına alınan Trump, hazırlanan ve mühürlü tutulan iddianame doğrultusunda yöneltilen 34 ayrı suçlama hakkında kendini savundu. Duruşmadan sonra New York’tan Florida’daki evine dönen Trump akşam saatlerinde açıklama yaptı. Adeta bir miting konuşmasına çevirdiği açıklamasında, bir önceki seçimlere Rusya’nın etkisiyle Cumhuriyetçilerden oy çalındığından, Georgia seçimlerinde yapılan hileden, ABD’nin enerji bağımsızlığını 6 ay içinde kaybedeceğine kadar gerçekdışı ve aksi kolayca kanıtlanabilir birçok konuda beyanda bulundu. Davanın 2024 seçimlerine etkisi Öncelikle, ABD anayasasına göre başkanlık yarışına girme ve seçilme koşulları arasında temiz sicil mecburiyeti olmadığını belirtmek gerekiyor. Dolayısıyla teknik olarak bu dava süreci Trump’ın 2024 seçimlerine aday olmasına engel değil. Bu sebeple asıl önemli soru, bu dava sürecinin Trump’ın adaylığını nasıl etkileyeceği üzerine. Üç ana ihtimal var. Siyasetçiler arasında örneğini çok kez gördüğümüz, mahkeme, hapis cezası gibi hukuki işlemlerin siyasetçiyi seçmen gözünde mağdur göstererek desteğin artması veya bu davanın ve devam eden diğer davaların içeriğinden ötürü ortaya çıkacak yeni kanıt ve suçlamalardan dolayı desteğin azalması. Öte yandan, kendini Cumhuriyetçilerin adayı ilan eden Trump, henüz parti içinde kesinleştirilmemiş bir konuda iddiada bulunuyor. Dolayısıyla önümüzdeki süreçte Trump resmi başkanlık adaylığını bağımsız aday olarak yapabilir. Bu durumda iki partili Amerikan siyaseti ve seçimleri hesaba katıldığında kendisinin çok bir şansı olmayacaktır. Minnesota Üniversitesi Siyaset Bilimi departmanında Amerikan siyasi davranışları alanında uzmanlaşan bir doktora öğrencisinden aldığım bilgilere göre, son yıllarda yapılan araştırmalar Trump destekçisi olan ve/veya aşırı sağcı olan Cumhuriyetçilerin Trump’la ilgili her türlü suçlamayı görmezden geldiğini ve dava sürecini " liberal elitlerin " Cumhuriyetçileri cezalandırma çabası olarak gördüğünü bulmuş. Öte yandan, Trump destekçisi olmayan Cumhuriyetçiler " kural takip eden " karaktere sahip olarak bulunmuş. Dolayısıyla bu dava sürecinden etkilenme ihtimali olan grup bu ikinci grup. " Cadı avının kurbanı " olduğunu belirten Trump’ın bu tarzı ve seçimlere yönelik ilk mitingini aşırı sağcı ve Trump destekçilerinin çoğunlukta olduğu Texas eyaletinin Waco Şehrinde yapması, şimdilik bu stratejiye ve kendi destekçileriyle aşırı sağcı seçmenlere güvendiğini gösteriyor. Öte yandan, Amerikan siyasetinde var olan iki partili sistem ve uzun süredir devam eden polarizasyonu hesaba katarsak, Trump destekçisi olmayan Cumhuriyetçilerin bu dava sürecinden dolayı Demokratlara oy vermesi de büyük bir trend olmayacak gibi duruyor. Bu tahminlerde tabii ki henüz açıklanmayan ama Joe Biden olacağı tahmin edilen Demokrat aday ve kendisinin takip ettiği kampanya da önemli birer faktör olacaktır. Yine en önemli yarış, ABD’nin çekişmeli seçim bölgelerinde yaşanacak, ama eğer Trump bağımsız aday olursa yarışmanın çoğu Demokrat ve Cumhuriyetçi aday arasında gerçekleşecek.

New York’ta tarihi gün: Donald Trump duruşması

Nisan 5, 2023

·

Makale

NATO'nun 31'inci üyesi: Finlandiya

Finlandiya bugün NATO'ya ittifakın 31'inci üyesi olarak resmen katıldı. Finlandiya’nın katılımı, ülkenin Dışişleri Bakanı Pekka Haavisto'nun katılım belgelerini ABD'den mevkidaşı Antony Blinken'a teslim ettikten sonra resmiyet kazandı. Bunun üzerine Finlandiya bayrağı Brüksel’deki NATO merkezinde dalgalanan bayraklar arasına katıldı. Tarihte bugün: NATO kuruldu Finlandiya’nın NATO’ya giriş tarihi olan 4 Nisan, aynı zamanda NATO’nun kuruluş anlaşması olan ve 1949’da imzalanan Washington Anlaşmasının yıldönümüne denk getirildi. Askerî ittifakın Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, "Yıldönümümüzü kutlamak için Finlandiya’nın İttifak’ın tam üyesi olmasından daha iyi bir yol düşünemiyorum" dedi. Tepkiler: Finlandiya Savunma Bakanı Antti Kaikkonen, bugünün Finlandiya için büyük bir gün olduğunun altını çizerek "Finlandiya'nın NATO'ya katılması her iki taraf için de kazanç. Bu bir 'kazan kazan' durumu" değerlendirmesinde bulundu. Finlandiya Cumhurbaşkanı Sauli Niinistro, Twitter'dan yaptığı açıklamada ülkenin tarihinde yeni bir dönemin başladığını ve askeri tarafsızlık döneminin sona erdiğini duyurdu. Niinistro’nun açıklamasında, “ülkenin NATO üyeliğinin kimseyi hedef almadığı” ifadesine yer verdi. Bir adım geriden: Finlandiya, Sovyet saldırganlığına karşı kendilerini koruyamadıkları için Sovyetler Birliği'ne doğrudan karşı çıkmamayı seçerek Rus komşusuyla onların dış politikasına ilişkin önemli tavizleri kabul ederek iyi geçinen tarafsız bir ülkeydi. Bu tarafsızlık 1948 Finlandiya-Sovyet Antlaşması, özellikle "iki ülkenin hiçbirinin komşusuna karşı bir ittifaka katılmamasını garanti eden bir dostluk, işbirliği ve karşılıklı yardım anlaşması" ile imza altına alınmıştı ve bu nedenle Finlandiya Marshall Planına ve NATO'nun kurulmasını resmîleştiren Kuzey Atlantik Antlaşmasına da katılamamıştı. Neden şimdi? Rusya'nın 24 Şubat 2022'de Ukrayna'yı işgale başlamasının en önemli sonuçlarından biri, askeri olarak "tarafsız" statüde olan iki İskandinav ülkesi Finlandiya ve İsveç'in, olası bir Rus saldırısına karşı NATO'ya katılımı gündemlerine alması oldu. Bilgi notu: Finlandiya, Rusya ile 1300 kilometrelik ortak sınırı paylaşıyor. Bu AB'nin Rusya ile olan en uzun sınırı. Bu nedenle Atlantik Paktı'na katılması, NATO sınırlarını Rusya sınırına kadar taşımak anlamına geliyor. Türkiye’den veto: Tarafsızlığını 70 yıl boyunca koruyan Finlandiya, geçtiğimiz Mayıs ayında NATO’ya “gecikmeksizin” katılmaktan yana olduklarını açıklamışlardı. Bu kararı Almanya ve Fransa gibi ittifak ülkeleri desteklerken, Cumhurbaşkanı Erdoğan bunu "tehlikeli bir adım" olacağını dile getirip veto eden ilk NATO lideri olmuştu. Türkiye’nin veto oyunu Macaristan takip etmişti. Neden? itirazının nedeni ise Erdoğan’ın bu iki İskandinav ülkesinin, "Türkiye'nin terörle mücadelesine destek vermemesi" ve hatta PKK'nın Suriye uzantısı olan YPG'ye destek verdikleri iddiasıydı. Kırılma noktası: Ocak ayında Stockholm’de Danimarkalı aşırı sağcı siyasetçi Rasmus Paludan’ın Türkiye Büyükelçiliği binası önünde Kur’an yakması ve Erdoğan’ın hedef alındığı protestolar üzerine Erdoğan, Finlandiya’nın NATO üyeliğine yeşil ışık yakarken İsveç’e uyarı vermişti. İskandinav ülkelerinin NATO’ya girmesini onaylamayan iki ittifak ülkeden biri olan Macaristan, 27 Mart’ta Parlamentosu’nda aylardır gündemde bekleyen Finlandiya’nın NATO üyeliğini onaylamıştı. Üzerine, TBMM Genel Kurulunda da kabul edilmişti. Rusya’dan tepkiler: Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Alexander Grushko, NATO güçlerinin ve kaynaklarının Finlandiya’ya konuşlandırılması halinde, “Rusya’nın askeri güvenliğini sağlama almak için ek adımlar atılacağını” söyledi. Rusya'nın Belarus Büyükelçisi de, Belarus’a taktik nükleer silahların yerleştirilebileceğini söylemişti. İsveç ne dedi? İsveç Dışişleri Bakan Billström, "Finlandiya ile birlikte girmek bizim için çok önemliydi. Yasanın 1 Haziran'da yürürlüğe girecek son kısmı dışında, Türkiye ile imzalanan muhtırada verilen tüm taahhütleri yerine getirdik. Bu nedenle şimdi Türk ve Macaristan parlamentolarının üyeliğimizi onaylamasını bekliyoruz" ifadelerini kullandı. Bir adım sonrası: ABD’nin NATO Büyükelçisi Julianne Smith, Temmuz ayında yapılacak zirvede İsveç’in de ittifaka katılmasını umduklarını söyledi.

NATO'nun 31'inci üyesi: Finlandiya

Nisan 5, 2023

·

Makale

Finlandiya seçimleri

Finlandiya'nın pazar günü gerçekleşen genel seçimlerinde Petteri Orpo liderliğindeki muhafazakar Ulusal Koalisyon Partisi (NCP), %20,8 oyla seçimin galibi oldu. Hiçbir partinin mecliste çoğunluğu sağlayamadığı seçimlerde, ülkenin solcu başbakanı Sanna Marin yenilgiyi kabul etti. Detaylar: Adalet Bakanlığı’nın verilerine göre, 200 sandalyeli parlamentoda Ulusal Koalisyon Partisi 48 sandalye kazanırken, ülkenin sağcı ve popülist Finler Partisi ise %20,1 oyla 46 sandalye alarak NCP'nin hemen arkasında yer aldı. Tepkiler: 53 yaşındaki merkez-sağ NCP lideri Petteri Orpo seçimlerin ardından yaptığı konuşmada, "Finlandiya'yı düzeltme" ve ekonomik ilerleme sağlama sözü verdi. Öte yandan, 37 yaşındaki Başbakan Sanna Marin ise parti üyelerine yaptığı konuşmada, "Destek aldık, parlamentoda daha fazla koltuk kazandık. Bugün birinci parti gelmesek bile bu harika bir başarı” dedi. Bilgi notu: Marin, 2019'da göreve geldiğinde dünyanın en genç başbakanıydı. Dünya çapında ilerlemeci bir rol model olarak görülen Marin, geçtiğimiz yaz basına sızan parti görüntüleri ve kamu harcamaları nedeniyle ülkesinde eleştirilmişti. Bir adım sonrası: Seçimlerin ardından Orpo'nun koalisyon hükümeti kurmak için harekete geçmesi bekleniyor. Orpo’nun ülkeyi yönetmek için 200 sandalyeli parlamentoda 100'den fazla temsilciyi toplaması gerektiği için önünde iki seçenek var; Finler Partisi ile sağ kanattan oluşan bir koalisyon kurmak ya da Sanna Marin'in Sosyal Demokratları ile bir anlaşmaya varmak. Öte yandan: NATO Genel Sekreteri Stoltenberg, Finlandiya'nın yarın 31'inci üye olarak ittifaka katılacağını, bayrağının NATO karargahına çekileceğini bildirdi.

Finlandiya seçimleri

Nisan 3, 2023

·

Makale

Kılıçdaroğlu: Cumhurbaşkanına hakaret suçu kaldırılacak

Millet İttifakı'nın cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu, DW Türkçe'den Alican Uludağ'ın sorularını yanıtladı. Kılıçdaroğlu, seçilmesi hâlinde Türk Ceza Kanunu’nda Cumhurbaşkanına hakaret suçunu düzenleyen 299'uncu maddeyi yürürlükten kaldıracaklarını söyledi. Ne dedi? CHP lideri Kılıçdaroğlu, "Millet İttifakı iktidarında ifade özgürlüğünü yeniden tesis edeceğiz, tweet atan hiçbir genç sabahın köründe gözaltına alınmayacak. Ülkemiz hak etmediği bu ucube maddeden kurtulacak. Türkiye, 15 Mayıs sabahına özgür uyanacak, başta gençler olmak üzere bütün yurttaşlarımızın kendilerini rahatça ifade edebileceği bir ülke yaratacağız, bundan kimsenin şüphesi olmasın." dedi. Nedir? Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) 299'uncu maddesi, 5237 nolu Türk Ceza Kanunu'nun ikinci kitap, dördüncü kısım, üçüncü bölümünde yer alan ve cumhurbaşkanına hakaret suçunu düzenleyen kanun maddesidir. Madde, "Devletin Egemenlik Alametlerine ve Organlarının Saygınlığına Karşı Suçlar" başlığı altında ele alınmaktadır. Suçu sabit görülen kişi 1 yıldan 4 yıla kadar hapis cezasına mahkûm edilir. Suçun alenen işlendiği durumlarda ise cezada altıda bir oranında artırım uygulanır. Ancak bu kanunun uygulanması için Adalet Bakanı’nın izni gerekir. Neden tartışılıyor? 2017'deki anayasa değişikliği sonucunda önceden tarafsız olan cumhurbaşkanının siyasi parti üyesi olabilmesinin önünün açılmasıyla TCK'nin 299. maddesinin amacından uzaklaştığı öne sürülüyor. Kılıçdaroğlu da Alican Uludağ'a verdiği röportajda maddenin tarafsız cumhurbaşkanı için oluşturulduğunu hatırlatarak anayasa değişikliği sonrasında cumhurbaşkanının 299'uncu maddeyle getirilen ilave bir koruma zırhına büründürüldüğünü ve kendisine yönelen ufak eleştiriler için bile yargıya başvurulduğunu söylüyor.

Kılıçdaroğlu: Cumhurbaşkanına hakaret suçu kaldırılacak

Nisan 3, 2023

·

Makale

Erdoğan’dan ABD Büyükelçisine eleştiri

Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçtiğimiz günlerde Millet İttifakı'nın cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu'nu ziyaret eden ABD Büyükelçisi Jeffry Flake'e tepki gösterdi. Ne dedi? Cumhurbaşkanı Erdoğan, Flake'in ziyareti için "Amerika'ya bu seçimlerde bir ders vermemiz lazım. Joe Biden oradan konuşuyor, Biden'ın buradaki büyükelçisi ne yapıyor? Gidiyor bay bay Kemal'i ziyaret ediyor. Ayıptır, biraz kafanı çalıştır. Sen büyükelçisin. Senin buradaki muhatabın Cumhurbaşkanı'dır. Sen bundan sonra hangi yüzle Cumhurbaşkanı'ndan randevu isteyeceksin? Bizim kapılar kapandı ona, bir daha göremezsin. Niye? Haddini bileceksin. Büyükelçi olarak görevini bileceksin. Bir büyükelçi nasıl çalışır, bunu öğreneceksin. Bunu öğrenmediğin takdirde bu kapı öyle yol geçen hanı değil, giremezsin." ifadelerini kullandı. Bir adım geriden: ABD Büyükelçisi Jeffry Flake, 29 Mart'ta Millet İttifakı'nın cumhurbaşkanı adayı ve CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nu makamında ziyaret etti. Görüşmede Kılıçdaroğlu'na, Genel Başkan Başdanışmanı Ünal Çeviköz eşlik etti.

Erdoğan’dan ABD Büyükelçisine eleştiri

Nisan 3, 2023

·

Makale

Mecliste Bu Hafta #22

TBMM Seçime giden bu yılda yasama faaliyetlerinin geçtiğimiz yıllardan daha süratli bir şekilde gerçekleştiğinden bahsetmiştik. Seçmenlerin sandıklara gitmesine yaklaşık bir buçuk ay kalmışken bu hafta TBMM’de yılın muhtemelen en yoğun gündemi vardı. Kabul edilen üç kanun teklifi ve üç uluslararası anlaşmanın yanında reddedilen birçok araştırma önergesi TBMM Gündemine geldi. İcra ve İflas Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi Kamuoyunda “7. Yargı Paketi” olarak adlandırılan İcra ve İflas Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi 28 Mart’ta yapılan oylamayla Mecliste kabul edilip kanunlaştı. Yürürlük maddeleri dahil 48 maddeden oluşan teklif ile toplamda 21 farklı kanunda değişiklik öngörülüyor. İktidarın en büyük kanun yapma pratiği haline gelen bu çok maddeli ve birçok kanunu etkileyen tekliflere ilişkin muhalefet gruplarının ilk yorumu her zamanki gibi bu metodun kural değil istisna olması yönündeydi. Buna rağmen teklife Meclisteki hiçbir milletvekili tarafından ret oyu verilmedi ancak HDP grubundan oy kullanan vekiller “çekimser” kaldılar. Teklifte konut haczi, avukatlıklar için çeşitli destekler, noterlere verilen yeni yetkiler, anne mahkumların bakıma muhtaç çocukları için çeşitli düzenlemeler yer alıyor. Teklifin dikkat çeken bazı maddeleri ise şu şekilde: Madde 15 : Bu maddeyle noterlere tanık dinleme yetkisi verilmesi düzenleniyor. Teklifin en dikkat çekici kısmı olan madde aslında Türk Hukuku için farklı bir önem arz ediyor çünkü yargı yetkisi Anayasada bağımsız ve tarafsız mahkemelere bırakılmıştır. Maddeye muhalefet gruplarından gelen itirazlar da bu yönde oldu, maddenin Anayasaya aykırı olduğundan hem komisyonlar raporlarında hem TBMM Oturumlarında sık sık bahsedildi. Madde 25 : Bu maddeyle bölge adliye mahkemesi ceza dairelerinin kesin nitelikteki kararlarına karşı Cumhuriyet başsavcılığınca sanık aleyhine itiraz edilebilmesi için yeni bir şart ekleniyor. Artık bu yolun kullanılması için kararı etkileyecek nitelikte esaslı bir hatanın bulunması hususu zorunlu hale getiriliyor. Madde 26 : Bu maddeyle on yıldan az ceza almış annelere, engelli veya 18 yaşından küçük hasta çocukları var ise, cezalarını bir yıla kadar erteleme hakkı tanınmış olup erteleme süresi her defasında altı ayı geçmemek üzere en çok dört kez uzatılabiliyor. Madde 27 : Bu maddeyle hükümlüler için uygulanan rehabilitasyon prosedürlerine ilişkin yeni bir düzenleme öngörülüyor. Madde bağımlısı olduğu tespit edilen hükümlülerin ceza infaz kurumlarında kaldıkları süre içinde gerçekleştirilen rehabilitasyon ve tedavilerinde programlarının başarılı olabilmesi amacıyla hükümlünün izin, ziyaret ve görüşme hakları uzman görüşü doğrultusunda geçici olarak kısıtlanabilecektir. Çevre Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi Bu hafta kabul edilen bir diğer teklif ise Çevre Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi oldu. Teklifin görüşmeleri 30 Mart’ta tamamlandı ve yapılan oylamayla teklif kabul edilip kanunlaştı. Özellikle kıyı alanlarına dolgu yapılmasına ilişkin madde muhalefet grupları tarafından yoğun bir şekilde eleştirirken teklifin tümü için yapılan oylamada da muhalefetten yine ret oyları geldi . Teklifin dikkat çeken bazı maddeleri ise şu şekilde: Madde 2 : Bu maddeyle denizlerdeki gemi kaynaklı kirlilik ile ilgili para cezalarında bir düzenlemeye gidiliyor. Bu para cezaları hesaplanırken ölçüt olarak geminin büyüklüğü kullanılırken maddeyle yapılan düzenleme ile 100 bin grostondan büyük gemiler 100 bin grostonmuş gibi değerlendirilip cezalar buna göre hesaplanacak. Yani yeni düzenlemeyle 100 bin grostonluk bir gemi ile 300 bin grostonluk bir gemi için aynı ceza öngörülüyor. Madde 3 : Bu maddeyle kıyı şeritlerindeki dolgu işlemleri düzenleniyor. Maddeyle yapılan düzenlemeye göre artık kıyı dolgu alanların altına otopark yapılması gerekçesiyle de kıyılara dolgu yapılabilecek. Teklifte madde gerekçesi olarak trafik problemi gösterilmiş. İstiklal Madalyası Verilmiş Bulunanlara Vatani Hizmet Tertibinden Şeref Aylığı Bağlanması Hakkında Kanun Bu hafta kabul edilip kanunlaşan son teklif aslında çok sayıda maddeden oluşmasa bile torba kanun metodunun bir tezahürü olarak kabul edilebilir. Şöyle ki; geçtiğimiz aylarda yapılan emekli maaşı ve asgari ücret düzenlemelerinin ardından özellikle öngörülen en düşük emekli maaşı için gerek kamuoyundan gerek siyasilerden gerekse de düzenlemenin asıl muhatabı olan en düşük seviyeden maaşını alan emeklilerden birçok eleştiri gelmişti. Bunun sonucunda da Cumhurbaşkanından en düşük emekli maaşı için bir iyileştirme yapılacağı açıklaması yapıldı. En düşük emekli maaşı 5.500 TL’den 7.500’ye, emekli bayram ikramiyeleri 1.100 TL’den 2.000 TL’ye çıkartılırken Mecliste kanunla kabul edilmesi gereken bu düzenleme için de ismine göre madalya sahiplerine ilişkin düzenlemeler yapılması gereken bu teklif uygun görülmüş. Tabi burada Meclisin seçim sebebiyle tatile gireceğine de dikkat çekmek gerekiyor. Teklifte gaziler, madalya sahipleri ve emekli maaşı düzenlemelerinin yanı sıra Yargıtay, Danıştay ve Anayasa Mahkemesi üyeleri ve işçilerle alakalı da birçok düzenleme yer alırken teklifle toplamda 9 kanun ve 2 kanun hükmünde kararnamede değişiklik yapılıyor. Türkiye, NATO ve Finlandiya Bu dönemde Ülkenin uluslararası siyasetteki en önemli gündem maddelerinden biri İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya alınmasında Türkiye’nin tutumu olmuştu. Türkiye bu ülkelerde bulunan FETÖ ve PKK/DHPK C ilişkili kişilerin iadesini şart koymuş, NATO’daki konumu sebebiyle bu ülkelerin giriş süreçleri sekteye uğramıştı. Geçtiğimiz günlerde Finlandiya İle yapılan pazarlıklar sonuç buldu ve iki ülkenin anlaşması sonucu Finlandiya’nın NATO’ya alınmasını uygun gören uluslararası anlaşma TBMM’de kabul edildi. Konuyla alakalı olarak Yapılan pazarlık sonucu iade edilecek kişiler üzerinde HDP Grubundan Finlandiya’da yaşayan Kürtlerin hedef alındığı eleştirisi geldi ve HDP Grubu anlaşmanın uygunluğu için yapılan oylamaya katılmadı. Diğer Uluslararası Anlaşmalar Finlandiya’nın NATO’ya girmesinin onaylanmasından başka iki adet daha uluslararası anlaşmanın uygunluğu Mecliste kabul edildi. Türkiye Cumhuriyeti ile Birleşik Arap Emirlikleri Arasında Kapsamlı Ekonomik Ortaklık Anlaşması'nın Tadil Edilmesine İlişkin Olarak Teati Edilen 15 Mart 2023 ve 16 Mart 2023 Tarihli Notaların Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi Milletlerarası Finansman Kurumu Ana Anlaşmasının Tadil Edilmesine İlişkin 16/4/2020 Tarihli ve 273 Sayılı 'Guvernörler Kurulu Kararı'Nın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna ve Milletlerarası Finansman Kurumuna Katılmak İçin Hükümete Salâhiyet Verilmesine Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi Araştırma Önergeleri Kanun teklifleri açısından yoğun geçen bu haftada dört günde 12 araştırma önergesi gündeme geldi ancak bunlardan hiçbiri kabul edilmedi. 1 - AFAD’ın 6 Şubat 2023 Kahramanmaraş merkezli depremler sonrasındaki faaliyetlerinin araştırılmasına yönelik verilen önergenin görüşülmesi TBMM Genel Kurulunda reddedildi. İYİ Parti Eskişehir Milletvekili Arslan Kabukcuoğlu tarafından verilen önerge 27 Mart’ta TBMM Gündemine geldi. 2 - Yüksek gıda enflasyonun nedenlerinin ve alınacak önlemlerin belirlenmesine yönelik verilen önergenin görüşülmesi TBMM Genel Kurulunda reddedildi. HDP Mersin Milletvekili Rıdvan Turan tarafından verilen önerge 27 Mart’ta TBMM Gündemine geldi. 3 - AFAD ve Kızılay üzerinden toplanan deprem bağışlarının ne kadar olduğu ve bu bağışların nerelerde kullanıldığının araştırılmasına yönelik verilen önergenin görüşülmesi TBMM Genel Kurulunda reddedildi. CHP Ankara Milletvekili Nihat Yeşil tarafından verilen önerge 27 Mart’ta TBMM Gündemine geldi. 4 - Hatay’daki hastanelerin yıkılmasına neden olan ihmallerin görüşülmesi, sorumluların tespit edilmesi, bundan sonra başka felaketlere yol açılmaması adına, afet sonrasında ilk ihtiyaç duyulan kamu binaların olan hastanelerin depreme dayanıklılık testlerinin yapılması ve gerekli güçlendirme veya yıkım işlerinin sağlanması için alınacak olan önlemlerin belirlenmesine yönelik verilen önergenin görüşülmesi TBMM Genel Kurulunda reddedildi. İYİ Parti Samsun Milletvekili Erhan Usta tarafından verilen önerge 28 Mart’ta TBMM Gündemine geldi. 5 - 14 Mayısta yapılacak seçim güvenliğine dair endişelerin giderilmesine yönelik verilen önergenin görüşülmesi TBMM Genel Kurulunda reddedildi. HDP Siirt Milletvekili tarihinde Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş ve HDP İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç tarafından verilen önerge 28 Mart’ta TBMM Gündemine geldi. 6 - AFAD’ın ve iktidarın 6 Şubat 2023 Kahramanmaraş merkezli deprem sonrasındaki faaliyetlerinin araştırılmasına yönelik verilen önergenin görüşülmesi TBMM Genel Kurulunda reddedildi. İstanbul Milletvekili Engin Altay, Manisa Milletvekili Özgür Özel ile Sakarya Milletvekili Engin Özkoç tarafından verilen önerge 28 Mart’ta TBMM Gündemine geldi. 7 - Depremden etkilenen 11 ildeki baraj, gölet ve sulama sistemlerinin depreme ve doğal afetlere karşı dayanıklı olup olmadıklarının tespit edilerek yapılması gerekenlerin belirlenmesine yönelik verilen önergenin görüşülmesi TBMM Genel Kurulunda reddedildi. İYİ Parti İstanbul Milletvekili Hayrettin Nuhoğlu tarafından verilen önerge 29 Mart’ta TBMM Gündemine geldi. 8 - Asgari ücretlilerin enflasyona karşı korunması için alınacak önlemlerin belirlenmesine yönelik verilen önergenin görüşülmesi TBMM Genel Kurulunda reddedildi. HDP Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş ve HDP İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç tarafından verilen önerge 29 Mart’ta TBMM Gündemine geldi. 9 - Depremden etkilenen 11 ildeki üniversite binalarının altyapılarının incelenerek öğrencilerin karşılaştığı sorun ve ihtiyaçlara yönelik çözüm önerileri geliştirilmesine yönelik verilen önergenin görüşülmesi TBMM Genel Kurulunda reddedildi. CHP İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir tarafından verilen önerge 29 Mart’ta TBMM Gündemine geldi. 10 - Türkiye ile Irak Kürt Bölgesel Yönetimi arasında 2014-2018 arasında yapılan petrol ticareti sebebiyle Türkiye Uluslararası Tahkim Mahkemesi kararıyla 1,4 milyar dolar tazminata mahkûm edilmiş; söz konusu tazminatın oluşmasına sebep olan hatalı işlemlerle bu işlemlerde kusuru bulunanların tespit edilmesi, benzer nitelikte olup tazminat ödemesine neden olabilecek diğer işlemlerin belirlenmesine yönelik yönelik verilen önergenin görüşülmesi TBMM Genel Kurulunda reddedildi. İYİ Parti Samsun Milletvekili Erhan Usta tarafından verilen önerge 30 Mart’ta TBMM Gündemine geldi. 11 - Cezaevlerindeki yeni infaz rejiminin yarattığı sorunlar ve çözüm yollarının araştırılmasına yönelik verilen önergenin görüşülmesi TBMM Genel Kurulunda reddedildi. HDP Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş ve HDP İstanbul Milletvekili Hakkı Saruhan Oluç tarafından verilen önerge 30 Mart’ta TBMM Gündemine geldi. 12 - Yabancıların Türkiye’den mülk edinmelerinin kontrol altına alınması için gerekli tedbirlerin belirlenmesine yönelik verilen önergenin görüşülmesi TBMM Genel Kurulunda reddedildi. CHP İzmir Milletvekili Murat Bakan tarafından verilen önerge 30 Mart’ta TBMM Gündemine geldi. Kapanış Seçime giden bu yılda iktidar sahip olduğu meclis çoğunluğunu kullanabildiği kadar kullanıp kararsız seçmenleri çeşitli vaatlerle kendine çekme çabalarına devam ediyor. Her hafta milyonlarca insanı etkileyen teklifler hızla geçerken plansız bir şekilde yapılan bu düzenlemelerin sonuçlarını hep birlikte göreceğiz. Bu süreçte yoğun gündemi yakından takip edebilmek için bir sonraki yazımızı kaçırmayın!

Mecliste Bu Hafta #22

Nisan 3, 2023

·

Makale

Anayasa Mahkemesi HDP’nin Sözlü Savunmasının Ertelenmesi Talebini Reddetti

Başvuruda “listelerin sunulması ve kesinleşmesinden sonra kapatma riski ve tehdidi, Parti için telafisi güç veya imkânsız sonuçlar yaratacağı” ve olası bir kapatma kararı sonrasında partinin seçime girme hakkını kaybedeceği ve milletvekillerinin seçilme haklarının elinden alınacağı belirtilmişti. AYM’nin kararı beklenirken HDP 14 Mayıs seçimlerinden önce olası bir kapatma davasıyla oyun dışı kalmamak için Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi’nin listelerinden seçime girmek için girişimlerde bulunmuş, nihai kararın verilmesi için AYM’nin kararını bekliyordu. Geçtiğimiz hafta Anayasa Mahkemesi HDP’nin yaptığı söz konusu başvuru ile ilgili kararını verdi. AYM yaptığı açıklamada sözlü savunmanın “Yüksek Seçim Kurulunca açıklanan Türkiye Büyük Millet Meclisi genel seçimi ve Cumhurbaşkanlığı seçimi tarihinden sonraki bir tarihe ertelenmesi talebinin reddine 22/3/2023 tarihinde oybirliğiyle karar verilmiştir” denildi. Her ne kadar AYM’nin bu yönde karar vermesi bekleniyorduysa da, bu kararla AYM demokratik seçimlerin adil ve yarışmacı doğasına zarar vermiştir. Diğer bir ifadeyle, kapatma davasının içeriğinden bağımsız olarak AYM’nin HDP’nin sözlü savunmanın seçim sonrasına bırakılması talebine yönelik ret kararı demokratik siyasi düzenin gerekliliklerine aykırıdır. Demokratik bir ülkede partilerin seçimlerden kısa bir süre önce kapatılma kaygısı yaşaması ve siyasetçilerinin siyasi yasakla oyun dışı bırakılma tehdidiyle karşı karşıya kalması kabul edilemez. Seçimlerin adil bir süreç içinde gerçekleşmesinin ve hukuki güvenliğin öncelikli koşullarından birisi siyasi partileri keyfî olarak yarışmanın dışına çıkarmaya yönelik “yargısal” endişelerin bertaraf edilmesidir.

Anayasa Mahkemesi HDP’nin Sözlü Savunmasının Ertelenmesi Talebini Reddetti

Nisan 3, 2023

·

Makale

Cumhurbaşkanının AYM Üyelerini Aradığı İddiası

Anayasa Mahkemesinde görülmekte olan Halkların Demokratik Partisinin kapatılmasına ilişkin dava kapsamında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, partinin hazineden aldığı yardımın yatırıldığı banka hesabına bloke konulmasını talep etmiş, Anayasa Mahkemesi de 5 Ocak’ta hesaba bloke konulması yönünde tedbir kararı vermişti. [2] Bu karar 9 üyenin oyuyla alınmış, 6 üye ise karşı çıkmıştı. Parti tarafından bu tedbir kararının kaldırılması yönünde yapılan başvuruyu değerlendiren Mahkeme davalı partinin savunmasını da aldıktan sonra 9 Mart 2023 tarihinde tedbir kararının kaldırılmasına karar verdi. [3] Bu karar ise 7 üyenin karşı oyuna rağmen 8 üyenin oy çokluğuyla verildi. Bu iki karar arasında, iki üyenin fikrini değiştirdiği anlaşılmaktadır. Söz konusu haberde yer alan açıklamaların da bu üyelerden birine ait olduğu anlaşılmaktadır. Haberde iddia edildiğine göre tedbirin kaldırılmasına ilişkin kararın ardından Cumhurbaşkanı tedbirin kaldırılması yönünde oy kullanan üyeleri arayarak “Size çok güveniyordum. Hesaplardaki blokenin kaldırılması yönünde nasıl oy kullanırsınız?” diye sordu. Bu habere ilişkin herhangi bir yalanlama yapılmadı. Eğer haber doğruysa bir yüksek yargıcın verilen bir karar nedeniyle yürütme organının başındaki kişi tarafından aranarak kullandığı oy nedeniyle sorgulanmasının yargıya müdahale teşkil ettiğinde kuşku yoktur. Böyle bir müdahalenin devam eden bir parti kapatma davasında gerçekleşmesi ise durumun vahametini daha da artırmaktadır . Zira seçimlere yaklaşırken verilecek bir parti kapatma kararının seçimin sonuçlarını da etkileme potansiyeli bulunmaktadır. Hukukun üstünlüğünün temel unsurlarından birisi hatta en önemlisi yargı bağımsızlığıdır. Yargının bağımsız olmadığı bir ülkede hukuk anlamını yitirir. Hukuk önünde eşitlik ilkesi uygulanamaz hale gelir. Yargının bağımsız olmadığı bir yerde hukuk ve yargı hakların ve adaletin güvencesi olamaz, aksine keyfiliğin ve zorbalığın aracına dönüşür . Türkiye’de yargı bağımsızlığı her zaman sorunlu olagelmiş ise de son on yılda hukuk devletinin erozyonuna yönelik en temel sorunun, yargının yapısal bağımsızlığına yönelik müdahaleler olduğu tüm bağımsız gözlemcilerce dile getirilmektedir. Yargı kurulunun (HSK) ve yüksek mahkemelerin yapısına yönelik müteaddit anayasal ve yasal değişiklikler, darbe teşebbüsünden sonra mevcut yargıçların üçte birinin ihraç edilmesi ve yeni yargıç atamalarında koşulların kolaylaştırılarak çok sayıda yeni yargıç atanması sonucu yargının yürütme karşısındaki yapısal bağımsızlığı ciddi ölçüde zayıflamıştır. Ancak bu haber sorunun sadece yapısal olmadığını, doğrudan yargıçlara ve kararlara yönelik müdahalelerin de söz konusu olabileceğini göstermektedir. Bu tür müdahaleler sadece adaletsiz kararların verilmesine neden olmakla kalmaz, aynı zamanda siyasal sonuçlar da doğurur. Geçmişte Yüksek Seçim Kurulu tarafından verilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminin iptal edilmesi, Anayasa referandumunda mühürsüz oyların geçerli sayılması gibi tartışmalı kararlar siyasi sonuçlar da doğurmuştur. Seçim sürecinde Yüksek Seçim Kurulu, Erdoğan’ın üçüncü kez aday olup olmayacağı, bakanların istifa etmeden milletvekili adayı olup olamayacağı gibi kritik konularda kararlar verecektir. Verilecek kararların her türlü müdahale kuşkusundan uzak olması gerekir. Böyle bir kuşku demokratik meşruiyeti tartışmalı hale getirir. Bir yüksek yargıcın, verdiği karar nedeniyle yürütme tarafından sorgulandığı yönündeki beyanları tarihi bir öneme sahiptir. Bu iddiaların araştırılması ve doğru olduğunun tespit edilmesi halinde de hukuki süreçlerin başlatılması gerekir.

Cumhurbaşkanının AYM Üyelerini Aradığı İddiası

Nisan 3, 2023

·

Makale

Trump hakkında soruşturma

Eski ABD Başkanı Donald Trump hakkında 30 Mart Perşembe günü jüri kararıyla soruşturma açıldı. Daha önce eski ya da güncel bir başkan hakkında soruşturma açılmamış olması Trump’ın bu konuda bir ilke imza atmasına neden oldu. 4 Nisan Salı günü, gönüllü bir şekilde teslim olması beklenen Trump, hakim karşısına çıkacak. İddiaların arka planı 2016 ABD Başkanlık seçimlerini kazanan Trump, seçim süreci sırasında 2007 yılında ilişki yaşadığı yetişkin film oyuncusu Stormy Daniels’a kişisel avukatı Michael Cohen aracılığı ile 130 bin dolar sus parası vermişti. Sus parası vermek ABD’de bir suç değil. Ancak Trump’ın bu parayı şirket gideri olarak gösterdiği iddia ediliyor. Michael Cohen’e karşı 2016’da başlatılan federal soruşturmanın mahkeme kayıtlarında, Cohen kendisine Trump Organization’dan yöneticilerin onayıyla yapılan, 420 bin dolarlık ödemenin Stormy Daniels’a verilecek sus parasını, vergi giderlerini ve kendisi için bir miktar prim içerdiğini öne sürmüştü. Trump bu ödemenin varlığından haberdar olmadığını iddia etti. Soruşturmanın açıldığı New York’ta "şirket giderlerini çarpıtma", "hafif suç" ( misdemeanor ) olarak görülmekte ve kanıtlandığı takdirde para cezası öngörmekte olsa da suç iddianamesinin içeriği halka açık değil. Trump, harcamasını "şirket gideri olarak göstermek" suçlamasının yanında "bir suç işlemek için ya da bir suçu finanse etmek için giderleri çarpıtma" ile de suçlanıyor olabilir. Bu durum, suçu hafif suçtan ağır suça ( felony ) çeviren bir detay olmakla birlikte cezai yaptırım olarak hapis cezası seçeneğini de ortaya koyuyor. İddianamenin kapsamı Salı günü mahkemede öğrenilecek. Trump’ın tepkisi Soruşturmanın açıldığı haberi üzerine Trump'ın seçim kampanyasından iletilen e-posta ile durum bir "cadı avı" olarak nitelendirildi ve bunun “geri tepeceği ve 2024’ün Cumhuriyet’lerini kurtardıkları yıl olarak tarihe geçeceği” ifade edildi. 2024 Başkanlık seçimi Trump soruşturmanın açılmasından önce 2024 seçimi için başkanlığa aday olduğu için suçlanması ve hüküm giymesi durumunda da adaylığını sürdürebilir, hatta başkan olabilir. Çünkü ABD Anayasası'nda davası süren bir vatandaşın başkanlığına karşı bir madde bulunmamakta. Trump'ın duruşmasının yarın görülmesi bekleniyor.

Trump hakkında soruşturma

Nisan 3, 2023

·

Makale

İYİ Parti'ye saldırı: Şüpheli serbest kaldı

İYİ Parti'nin Merter'de bulunan İstanbul İl Başkanlığı binasının penceresine cuma günü sabah saatlerinde kurşun isabet etti. Binada inceleme gerçekleştiren polis olaya ilişkin soruşturma başlattı. Olayın ardından İYİ Parti lideri Meral Akşener, il binasına gittiğini duyurmuş ve ilk açıklamasında şu ifadeleri kullanmıştı: "Devri iktidarınızda; evime, dava arkadaşlarıma yönelen tüm saldırılar cezasız kalmıştı. Bugün de İstanbul İl Başkanlığımıza silahlı saldırı düzenlendi Recep Bey! Tehditlerini vazife bilerek üzerimize gelen kurşunları çek; eğer geleceksen, sen gel!" Meral Akşener , il binasına gittiğinde yaptığı açıklamada olayın Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kendisini tehdit etmesinin ardından gerçekleştiğini vurgulayarak "Daha önce denildi ki bana 'Bugünler iyi günlerin, daha neler göreceksin', lince uğradım. 'Sen bu işleri yanlış yapıyorsun bayan' denildi, evim basıldı. Bu defa da 'Beni kendinle uğraştırma' denildi, partimizin İl Başkanlığı iki yerden kurşunlanmıştır." ifadelerini kullandı. Akşener konuşmasının devamında şunları söyledi: "Türkiye kabile devleti olamaz. Bu ucube sistem üzerinden yönetilemez. Siyasi partilerin seçime bir buçuk ay kala korkutulmaya çalışılması kabul edilemez. Biz korkmayız ama bu seçmene yapılan büyük bir haksızlık, büyük bir hakarettir. Allah'tan başka bir kişiden korkuyorsam eğer Allah beni kahretsin. Korkmuyorum Recep Bey. Kadınlar, size sesleniyorum. Bir erkek siyasetçiye yapılamayan her türlü hakaret, pislik, iğrençlik, iftira bana yapıldı. Kadın olduğum için. Bu zulmün, iğrençliğin, hukuksuzluğun bitmesini istiyorsanız 14 Mayıs'ta bu kadına oy vereceksiniz, Kılıçdaroğlu'na oy vereceksiniz. Recep Bey sana sesleniyorum. Sinirin çok bozulmuş. Bir buçuk ay kaldı, gideceğini yeni anladın. Etrafındaki yalaka tayfasına bağırmak yerine bize bağırmayı tercih ediyorsun. Ama bundan kaçış yok. Benim tavsiyem samimiyetle söylüyorum, papatya çayı içmendir. Onun yanında bir şey daha tavsiye edeceğim ama ona daha çok kızacaksın. Yanına bir de melisa çayı ekle, harika olur." Ne demişti? Cumhurbaşkanı Erdoğan Akşener'e "Meral Hanım, bizim adımıza dikkat et. Benim adım Tayyip, soyadım da Erdoğan. Erdoğan'a da dikkat et, Tayyip ismine de dikkat et. Ve konuştuğun zaman buna göre konuş. Yanlış yere maalesef kafanı çarpıyorsun. Dikkat et. Beni kendinle de uğraştırma" demiş, Akşener de kendisine "Sayın Erdoğan da beni iyi tanır ki ben bugüne kadar hiçbir tehdide pabuç bırakmadım. Buyurun Recep Bey. Ama bu sinire gerek yok. Ben sana tavsiye edeyim. Eskiden tanıyan birisi olarak tavsiye edeyim, papatya çayına devam." cevabını vermişti. Saldırının ardından Millet İttifakı'nın Cumhurbaşkanı Adayı Kemal Kılıçdaroğlu, Gelecek Partisi lideri Ahmet Davutoğlu ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu İYİ Parti il binasına giderek Akşener'e geçmiş olsun dileklerini iletti. Olayın ardından açıklamada bulunan Valilik ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, soruşturma başlatıldığını ve gereken çalışmaların yapıldığını bildirdi. Bakan Soylu "İYİ Parti İl Binasına saldırı, bir provokasyondur. Olayı aydınlatmak için polisimiz tahkikat yapmaktadır. Ancak olayın nedeni belirlenmeden husumet yöneltmek hem provokasyon hem de bu menfur olay üzerinden siyasi fırsatçılık yaymaktır. Fail/failler en yakın zamanda bulunacaktır" dedi. "Saldırı değil, tesadüf" Soylu, saat 17.50 sıralarında yaptığı açıklamada olaya ilişkin failin yakalandığını bildirerek "Türk Polisi yakalar. İYİ Parti İl Başkanlığına isabet eden saldırı ile ilgili fail yakalandı. Sorumlu mevkidekilerin suçlamalarda bulunurken dikkatli olmaları gerekir. Bizim görevimiz yakalamak. Devletinize ve polisinize itimat ediniz. Mahcup olursunuz." açıklamasını yaptı. İl Emniyet Müdürlüğü'nden yapılan açıklamada olayın saldırı olmadığı, yakınlarda meydana gelen hırsızlık girişimi sırasında inşaat bekçisinin ateş etmesi sonucu "tesadüfi olarak" parti binasına isabet ettiği belirtildi. Açıklamada "Hırsızların İYİ Parti İl Binası istikametine kaçması nedeniyle binaya tesadüfi olarak kurşunların gelmesine neden olmuştur. Şahsın olayda kullanmış olduğu bulundurma ruhsatlı silahı ile beraber yakalanması yapılmıştır." denildi. Olayla ilgili inşaat bekçisi Melikşah E.'nin de gözaltına alındığı aktarıldı. Serbest bırakıldı Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı'nca başlatılan soruşturmada 'Silahlı tehdit', 'Nitelikli mala zarar verme' 'Korku, kaygı, panik yaratacak tarzda silah ile ateş etmek' ve 'Ateşli silahlar kanununa' muhalefet suçlarından gözaltına alınan Melikşah E., cumartesi günü savcılık ifadesinin ardından serbest bırakıldı. İYİ Parti Sözcüsü Kürşad Zorlu, yaptığı yazılı açıklamayla şüphelinin serbest bırakılmasına tepki gösterdi, "Seçime günler kala, iktidara ilerleyen bir siyasi partinin il binası kurşunlanmış ve gerek hukuku gerekse toplumsal vicdanımızı yaralayan ciddi bir adaletsizlik daha meydana gelmiştir. Partimize yapılan bu saldırı ve sonrasında yaşanan hukuksuzluk göstermektedir ki, hepimizin geleceğine yönelik bir tehlike bayrağı dalgalanmaktadır." dedi. İfadesi ortaya çıktı 39 yaşındaki Melikşah E.'nin polise verdiği ifadesinde parti binasına ateş etmediğini, inşaata gelen hırsızları korkutmak için ateş ettiğini söylediği öğrenildi. Üzerinden ruhsatlı silahı çıkan Melikşah E. olay saatinde inşaata hırsızlığa gelen sayılarını karanlık yüzünden tam göremediği 3-4 kişiyi korkutmak için ateş ettiğini ifade ederek "Hırsızları korkutmak için ruhsatlı silahımı çıkararak havaya doğru ateş ettim. Silah sesini duyan şüphelilerin aşağı doğru hızla kaçtıklarını gördüm." dediği belirtildi. 4 soru Konuyu Cumhuriyet’e değerlendiren eski İstanbul Organize Suçlarla Mücadele ve Kaçakçılık Şube Müdürü avukat Adil Serdar Saçan “Resmî açıklamalara saygı duyuyoruz ama bana mantıklı gelmiyor. Olayın silahlı saldırı olduğunu düşünüyorum” dedi. Saçan, 4 soruya dikkat çekti: Bekçi eğer yere ateş ettiyse mermiler İYİ Parti binasına nasıl isabet etti? E-5 yönüne doğru 10-12 el ateş edildiği söyleniyor. Hırsızların yola doğru kaçması ilginç. Eğer hırsızlar gerçekten yola doğru kaçtıysa ve bekçi o yönde ateş ettiyse başka insan, araç ve bir yere hiç mi mermi isabet etmedi? Yaklaşık 100 metre mesafe söz konusu. Bu da merminin yorgun mermi olma ihtimalini kuvvetlendirir. Bu mesafeden yorgun merminin camı delmesi çok olası değilken cam nasıl delindi? Nasıl bir silah kullanıldı? O mesafeden camı delecek bir silah kullandıysa bekçiye nasıl bir ruhsat verildi?

İYİ Parti'ye saldırı: Şüpheli serbest kaldı

Nisan 3, 2023

·

Makale