SON HİKAYELER
Enflasyon beklentilerin hafif altında
Manşet enflasyon Mayıs ayında Tüketici Fiyat Endeksi aylık bazda %0,04 artarken , yıllık manşet enflasyon %43,7’den %39,6 ’ya geriledi. Aylık enflasyon Haziran 2019’dan bu yana görülen en düşük değer olarak kayda geçerken, yıllık manşet enflasyondaki düşüş serisi yedinci ay ına taşındı. Aylık manşet enflasyondaki sert düşüşün temel sebebi Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından daha önce ilan edilen uygulama değişikliği. Hanehalkına sübvansiyonlu olarak kullandırılan doğal gazın fiyatının hesaplamalara “sıfır fiyatlı” olarak dahil edilmesi, içinde bu kalemin de bulunduğu konut grubunda aylık enflasyonun -%13,8 olarak gerçekleşmesi ni sağladı. Kaynak: TÜİK 💉 Hatırlatma dozu: TÜİK, Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu’nun 5 Mayıs 2023 tarihli sübvansiyon kararının tüketici fiyatları endeksi hesaplamasına nasıl etki edeceğini geçtiğimiz ayın son günlerinde yayımladığı duyuru ile açıklamıştı. Buna göre, 24 Nisan ila 31 Mayıs tarihleri arasındaki doğal gaz faturalarının tamamının bakanlık bütçesinden karşılanmasının hesaplamalarda dikkate alınması gerektiği ifade edilmiş ve mayıs ayı TÜFE hesaplamasında esas alınan fiyatın Eurostat standartları çerçevesinde “sıfır fiyat” yöntemi ile kullanılacağı açıklanmıştı. 💾 Cep bilgisi: Bu revizyon ile aylık enflasyonun sıfıra yakın gelmesi güncel manşet veriyi aşağı çekerken, önümüzdeki yıl için ters yönde bir baz etkisi oluşturacak. Detaylarda neler var? Gıda enflasyonu yüksek seyrini koruyor. Buna karşın, halen kısmen de olsa devrede olan baz etkisi (diğer bir ifadeyle gıdadaki fiyat artış temposunun geçtiğimiz yıla kıyasla yavaş seyretmesi) sayesinde manşet enflasyon görece sınırlanmış durumda. Gıda enflasyonu aylık bazda %0,7 olurken yıllık enflasyon %53,9’dan %52,5’e geriledi. 💉 Hatırlatma dozu: Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü tarafından yayımlanan verilere göre Mayıs’ta çoğu tahıl, bitkisel yağ ve süt ürünlerindeki düşüşlerin etkisiyle küresel gıda fiyatlarının gerilediği, Gıda Fiyat Endeksi’nin, aylık bazda %2,6; yıllık bazda ise %22,1 gerilediği açıklanmıştı. Böylece küresel gıda fiyatları son iki yılın en düşük seviyesine çekildi. Özel kapsamlı TÜFE göstergeleri nde de genele yaygın yüksek enflasyonist etkinin devam ettiği görülüyor. 6 set halinde hazırlanarak yayımlanan gösterge seti içinde çekirdek enflasyon olarak bilinen ve en çok önem atfedilen C endeksinde aylık artış %4,25 olurken yıllık artış %46,6 oldu. Nisan ayında %45,5 olarak açıklanan Göstergede, manşet enflasyondaki beklentiler paralelinde gevşeme beklentisi mevcuttu. Buna karşın yaşanan artış tabana yaygın enflasyonist etki nin daha uzun süre hissedebileceğine işaret ediyor. Kaynak: TÜİK 💾 Cep bilgisi: C endeksi, enerji, gıda, alkolsüz içecekler, alkollü içecekler, tütün ve altın fiyatları hariç tutularak hesaplanıyor. Bu hesaplama ile dışsal faktörlere görece daha az duyarlı ürün gruplarındaki fiyat değişimlerinin ölçülmesi hedefleniyor. Çekirdek göstergedeki bozulma, temel mal grubu enflasyonu ile de teyit ediliyor. Bu grupta yaşanan fiyat artışı son bir yılın en yüksek seviyesinde bulunuyor. Veri setinde, doğal gaz fiyatının hesaplamasında yapılan güncelleme ile enerji enflasyonunu n aylık bazda %21,2; yıllık bazda ise %7,0 oranında aşağı çekti. Böylelikle enerji enflasyonu 2015’ten bu yana ilk kez negatif ölçüldü. Gruplar bazında aylık TÜFE’de liderlik %9,9 ile giyim ve ayakkabı grubunda görülüyor. Öte yandan lokanta ve oteller grubu, 0,6 puan katkı ile aylık enflasyona en yüksek katkı veren grup oldu. Üretici fiyatları tarafında da enerji fiyatları ve hesaplama metodolojisi kaynaklı sert geri çekilme sürüyor. Aylık %0,7 olan Manşet ÜFE’de yıllık değer %40,8 oldu. Bu seviye, iki yıldır görülen en düşük değer olarak kayda geçerken, endekste ekim ayında görülen zirve ile mevcut değer arasındaki fark 117 yüzde puana ulaştı. Veriyle birlikte ÜFE-TÜFE arasındaki makas da 150 baz puanın altına geriledi. Kaynak: TÜİK 💾 Cep bilgisi: TÜİK, haziran ayına ilişkin enflasyon verisini 5 Temmuz tarihinde yayımlayacak. Yansımalar Hesaplamada yapılan metodoloji güncellemesinin önceden duyurulması veriye ilişkin beklentileri şekillendirmişti . Veri, bu sebeple piyasada bir sürpriz etkisi yaratmadı. Buna karşın, Enflasyon Araştırma Grubu (ENAG) gibi enflasyon hesaplaması yapan kurumların yayımladıkları veriler ile TÜİK tarafından açıklanan resmi veri söz konusu güncelleme sebebiyle mayıs ayında iyice açılmış durumda. İstanbul Ticaret Odası, İstanbul’da aylık enflasyonu %5,6 olarak hesapladıklarını ifade ederken ENAG tarafından yapılan çalışmaya göre aylık enflasyon %7,4’e; yıllık enflasyon ise %109,0 olarak hesaplandı. Ekonomistlerin geneli ise, söz konusu hesaplama değişiminin resmi manşet enflasyonu bir süre daha sınırlayabileceği ancak seçim sonrası yapılan zamların genel görünüme olumsuz etki edeceği görüşünde birleşiyorlar.
EXANTE
ABD’de beklenen regülasyonlar yolda
Wall Street Journal , ABD’de büyük bankaların finansal dayanıklılıklarını soru işareti olmaktan çıkartmayı hedefleyen yeni düzenlemelere dair yapılan planlamaları haberleştirdi. Likidite gereksinimleri ni sıkılaştırmaya ve sermaye tamponları nı büyütmeye odaklanan taslak düzenlemede, büyük bankaların sermaye gereksinimlerinin %20 ’ye varan oranda artması bekleniyor. Söz konusu çalışmanın bu ay içinde tasarı haline getirilerek Temsilciler Meclisi’ne gönderilmesi hedefleniyor. 💉 Hatırlatma dozu: Başta Jerome Powell olmak üzere Fed yetkilileri bankacılık sektörünün denetimi konusunda bazı zaaflara sahip olduklarını ifade etmişler ve sistemin dayanıklılığını artıracak yeni düzenlemelerin sinyallerini vermişlerdi.
EXANTE
Ekonomilerde soğuma emareleri
Avro Bölgesi Yatırımcı Güveni Endeksi -17,0 puana gerileyerek beklentilerin üstünde daraldı. Endeks, önceki ayı -13,9 olarak ölçülmüştü ve bu ay -15,0 seviyesine gerilemesi bekleniyordu. Endeks, yatırımcıların kısa ve orta vadeli beklentilerinde de hafif bozulma yaşandığına işaret ediyor. Veri setinde, endeksin düşüşündeki temel sebep Avrupa’nın en büyük ekonomisi Almanya ’ya ilişkin beklentilerdeki bozulma olarak gösteriliyor. Hizmetler PMI verileri Fransa’da 52,5 (önceki: 52,8); İspanya’da 56,7 (önceki: 57,9) ve Almanya’da 57,2 (önceki: 56,0) olurken, birlik genelinde 56,2’den 55,1’e geriledi. Bölgede bileşik PMI endeksi ise 54,1’den 52,8’e düştü. Veride beklenti 53,3’tü. ABD’de ISM hizmet endeksi , mevcut aktivitedeki yavaşlama eğiliminin etkisiyle 51,9’dan 50,3’e geriledi ve beklentilerin üzerinde bir daralma yaşadı. Endeks, mevcut görünümü ile son beş ayın en düşük değerini alırken, söz konusu trendin 2009’dan bu yana görülen en güçlü daralma trendi olduğu ifade ediliyor. Çin’de ise Caixin hizmetler PMI endeksi ise beklentileri aştı. Önceki ay 56,4 olan endeks, mayıs ayında 55,2’lik beklentilerin üzerinde bir performans göstererek 57,1 oldu. Veri, ülkedeki canlı ekonomik aktiviteyi teyit ediyor.
EXANTE
Piyasalarda Şimşek etkisi
Yeni kabinenin duyurulmasının ardından piyasaların açık olduğu ilk işlem gününde nispeten olumlu bir manzara ile karşılaşıldı. Piyasalarda Mehmet Şimşek’in Hazine ve Maliye Bakanı olarak atanması ve yeni bakanın verdiği ilk mesajlar olumlu karşılanmış gibi görünüyor. 💉 Hatırlatma dozu: Şimşek görevi devraldığı gün yaptığı konuşmasında, “Türkiye’nin rasyonel bir zemine dönme dışında bir seçeneği kalmamıştır. Kurala dayalı, öngörülebilir bir Türkiye ekonomisi, özlenen refaha ulaşmamızda anahtar olacaktır.” ifadelerini kullanmıştı. Şimşek ayrıca makrofinansal istikrarın önceliklendirileceğini de söylemişti. Borsa İstanbul 100 endeksi günü %5,04 artışla 5,372 puandan kapattı ve gün içinde son 3 ayın zirvesini test etti. İşlem hacminin 102,2 milyar TL’yi bulduğu günde bankacılık endeksi ise %3,18 değer kazandı. Borsadaki yükselişin yanı sıra CDS tarafında düşüş trendi devam ediyor. Türkiye’nin 5 yıllık kredi risk primi (CDS) gün içinde 50 baz puandan fazla düşüşle 500 baz puan seviyesinin altına gerileyerek seçim öncesi seviyenin altına indi. CDS, ikinci tur seçimlerinden önceki hafta 700 baz puana kadar yükselerek Ekim 2022’den bu yana en yüksek seviyesini kaydetmişti. 💾 Cep bilgisi: Kredi temerrüt takasları (CDS), bir ülkeye veya şirkete verilen borcun ödenememe riskini sigortalamak için alınan sigorta poliçelerini ifade eder. Borcun ödenememe riski ne kadar artarsa CDS primi de o kadar yükselir. Tahviller tarafında ise para politikalarının normalleşeceği beklentisi ile bir satış dalgası izlendi. Gösterge faiz olarak da adlandırılan Türkiye 2 yıllık devlet tahvili faizi yaklaşık 2 puanlık bir artışla %15,3’e dayanırken, 5 yıllık tahvil faizi ise 1,5 puana yakın bir artışla %13,4’e ulaştı. Şimşek, Gaye Erkan ile görüştü Reuters haber ajansı, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in, ismi son zamanlarda TCMB Başkanlığı ile birlikte anılan Hafize Gaye Erkan ile görüştüğünü haberleştirdi. Konuya ilişkin Reuters’a konuşan üst düzey bir yetkili başkanlık için birkaç aday olduğunu belirterek, “Ancak Gaye Erkan’ın atamasının birkaç gün içinde tamamlanacağını düşünüyorum. Erkan, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile de görüşecek kısa süre içinde. Bir tanışma olacak” ifadelerini kullandı. Aynı kaynak, Erkan’ın kredibilitesinin çok yüksek olduğunu da ifade ederek, "Türkiye ekonomisini biliyor. Dünya ekonomileri ile daha iyi entegre olma, uluslararası normları yakalamada Şimşek ile uyum içinde çalışacağından eminim. Çok zor bir görevi olacağı malum, rezervlerin durumu nedeniyle özellikle" dedi. Gaye Erkan daha önceden Goldman Sachs, First Republic Bank gibi kuruluşlarda yönetici konumunda çalışmış olmasının yanı sıra hâlizhazırda Marsh McLennan’da Yönetim Kurulu Üyesi olarak görev yapıyor. “Ekonomi Eylem Planı” Anadolu Ajansı Mehmet Şimşek önderliğindeki yeni ekonomi yönetiminin enflasyonla mücadele, sermaye piyasaları ile yatırım ikliminin güçlendirilmesi ve cari açığın azaltılması konularını hedefleyen bir “Ekonomi Eylem Planı”nı uygulamaya alacağını haberleştirdi. Eylem planında enflasyonla mücadelenin öncelikli olarak ele alınacağı ve manşet enflasyonun 2023 yıl sonuna kadar %25’in altına, 2025 yıl sonunda ise tek haneye düşürülmesi için politika araçlarının kullanılacağı belirtilirken, bu sırada dar gelirli kesimin gelirlerinin artırılarak enflasyonla mücadele sırasında toplumsal refahın koruma kapsamına alınacağı ifade edildi. Bunun yanı sıra Türk lirası cinsi tasarrufları artıracak finansal enstrümanların desteklenmesi ile selektif kredi ve dezavantajlı grupların iş gücüne katılımını teşvik edecek selektif vergi teşviği politikalarının da sürdürülmesi bekleniyor. Yeni eylem planı ile birlikte özelleştirme kapsam ve programında bulunan kamu iktisadi teşebbüslerinin ise yeniden yapılandırılarak halka arza hazır hale getirilmesinin planlandığı da belirtildi.
EXANTE
Avrupa üretici deflasyonuna mı gidiyor?
Avrupa Merkez Bankası (ECB) Başkanı Christine Lagarde, Avrupa Parlamentosu'nda yaptığı konuşmasında, enflasyonda zirvenin göründüğüne dair bir kanıt bulunmadığını ifade ederek, "Fiyat baskıları güçlü kalmaya devam ediyor. Gelecekteki kararlarımız, politika faizlerini yeterince kısıtlayıcı seviyelere yükseltecek şekilde ayarlanacak. Zamanla enflasyonda %2'lik hedefimize dönecek ve faizleri gerektiği müddetçe bu seviyelerde tutacağız" dedi. Lagarde ayrıca sıkılaştırıcı para politikalarının etkilerinin ekonomi üzerinde görülmeye başlandığını da söyledi. 💾 Cep bilgisi: ECB yetkilileri her ne kadar faiz artış döngüsünde sona yaklaştıkları konusunda mesajlar verseler de bankanın haziran ve temmuz ayı toplantılarında 25'er baz puan daha faiz artırımına giderek politika faizini %4,25'e çıkarması ana senaryo olarak görünüyor. Avro Bölgesi ÜFE Avrupa İstatistik Ofisi (Eurostat), Avro Bölgesi'nde üretici enflasyonunun nisan ayında aylık bazda %3,2 düşüşle yıllık bazda %1 seviyesine gerilediğini duyurdu.Verinin beklentilerin oldukça altında gerçekleşmesinde bölgede aylık bazda %10,2 daralan enerji fiyatları etkili oldu. Avrupa Birliği'nde ise aynı ayda üretici enflasyonu aylık bazda %2,9 azalarak yıllık bazda %2,3 seviyesinde gerçekleşti. Enflasyonun gerilemesinde benzer olarak %8,9 daralan enerji fiyatları etkili oldu. Nisan ayında birlik ülkeleri arasından Macaristan'da üretici enflasyonu yıllık bazda %41,7 seviyesinde gerçekleşirken, İrlanda, Yunanistan, İspanya, İtalya, Belçika ve Hollanda'da üretici enflasyonu negatif olarak ölçüldü.
EXANTE
Yeni Kabine açıklandı: Kim, kimdir? #2
Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçtiğimiz gün TBMM'de yemin etti. TBMM'nin ardından Anıtkabir'i ziyaret eden Erdoğan, daha sonra düzenlenen göreve başlama töreninde yeni Cumhurbaşkanlığı Kabinesi'ni açıkladı. 66'ncı hükümetin bakanları, yeni hükümette atanan bakanlara görev teslimini dün de sürdürdü. Dün yayımlanan yazımızda Kabine'yi sıralamış ve 5 bakanın özgeçmişleri ile daha önce gündeme nasıl geldiklerini anlatmıştık. Bugünkü yazımızda da diğer bakanların özgeçmişlerini kaleme alacağız. Kim, kimdir? Millî Savunma Bakanı: Yaşar Güler Güler 1954, Ardahan doğumlu. 1971'de Kuleli Askerî Lisesinden, 1974'te Kara Harp Okulundan muhabere teğmen rütbesiyle, 1975 yılında Muhabere Okulu ve Eğitim Merkezinden mezun oldu. Görevleri: 1984 yılına kadar Kara Kuvvetleri Komutanlığına bağlı muhabere birliklerinde takım ve bölük komutanlığı yaptı. 1986 yılında Kara Harp Akademisinden mezun olarak kurmay subay oldu. Kurmay subay olarak çeşitli karargâhlarda plan subaylığı ve şube müdürlüğü görevlerini yürüttü. 2001 yılında tuğgeneral rütbesine terfi etti. 2005 yılında tümgeneral rütbesine terfi etti. 2009 yılında korgeneral rütbesine terfi etti. Ayrıca: 28 Aralık 2011'de gerçekleşen, Türk Hava Kuvvetlerinin F-16 savaş uçaklarıyla yaptığı hava saldırısı sonucu 34 sivilin yaşamını yitirdiği Roboski Katliamı sırasında Genelkurmay İstihbarat Başkanı'ydı. Güler, ayrıca dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu ile Suriye İç Savaşı hakkında yaptığı görüşmeye iliişkin kaydın internete sızmasıyla da gündeme gelmişti. Fidan'ın "Gerekirse Suriye'ye dört adam gönderirim. Türkiye'ye 8 füze attırır savaş gerekçesi üretirim, Süleyman Şah Türbesi'ne de saldırtırız." ifadelerini kullandığı kayıtta, Güler de "Yani bu silahlı kuvvetler her dönemde sizlere lazım olan bir tool." diyordu. Bununla birlikte: 15 Temmuz darbe girişimi sırasında Genelkurmay Başkanlığında bulunan Yaşar Güler'in makam odasına giren askerler kendisini derdest edip ellerini arkadan bağlamış, kafasına bere geçirmiş, ardından bir helikopter vasıtasıyla Akıncı Hava Üssü'ne götürülmüştü. Millî Eğitim Bakanı: Yusuf Tekin 1970 Erzurum doğumlu olan Yusuf Tekin, 1989-1994 yılları arasında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümü'nü bitirdi. Görevleri: 2011 yılında Gençlik ve Spor Bakanlığına Bakan Yardımcısı olarak atanan Tekin, 2013 tarihinde Milli Eğitim Bakanlığı müsteşarı oldu. 2018 tarihinde bu görevinden ayrılan Tekin, profesör oldu ardından Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi rektörü olarak atandı. Ayrıca: Tekin'in 10 Aralık 2014 yılında Yeni Akit'e verdiği röportaj, BirGün gazetesinde paylaşıldı. Tekin röportajda karma eğitimin zorunlu olmadığını "Eğitimin karma olmasını zorunlu kılan bir düzenleme yok. Halkın istediği şekilde Millî Eğitim Bakanlığı gerekli düzenlemeyi yapar. Bu da halkın taleplerine göre yapılır." ifadelerini kullanıyor. Bununla birlikte: Tekin'in profesör olduktan aylar sonra rektörlüğe atanması da tepki çekmişti. BirGün rektörlük için gereken 3 yıl profesörlük şartını karşılayamayan Tekin için, kanunun değiştirildiğini yazdı. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı: Mahinur Özdemir Göktaş 1982, Belçika doğumlu Göktaş, Université libre de Bruxelles insan kaynakları mühendisliği bölümünde lisans eğitimini tamamladı. Kamu yönetimi alanında yüksek lisans yaptı. Görevleri: 24 Haziran 2009'da Hristiyan demokrat çizgideki CDH'den Brüksel Meclisine seçildi. Böylece Avrupa'da ve Belçika'da vekil seçilen ilk başörtülü oldu. Seçilmesinin ardından, başörtüsü yüzünden eleştiriler aldı ve çalışmasının zor olacağı iddia edildi. 2015 yılında Ermeni Kırımı'nı soykırım olarak tanımlamayı reddetmesi nedeniyle partisinden ihraç edildi ve siyasete bağımsız milletvekili olarak devam etti. 12 Eylül 2019 tarihinde Türkiye'nin Cezayir Büyükelçisi olarak atandı. Böylelikle Türkiye'nin Kuzey Afrika'ya atadığı ilk kadın büyükelçi oldu. 2019’dan bu yana İslam İşbirliği Teşkilatı Kadın Danışma Komisyonu üyeliği görevlerini sürdüren Göktaş, Fransızca, İngilizce ve Felemenkçe biliyor. Ticaret Bakanı: Ömer Bolat 1963'de İstanbul'da doğan Bolat, Marmara Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Uluslararası Ekonomik İlişkiler Bölümü'nü bitirdi. Yüksek lisansını Hollanda-Amsterdam Üniversitesi, Avrupa Enstitüsü’nde tamamladı. Marmara Üniversitesi, Avrupa Topluluğu Enstitüsü’nden “Avrupa Para Sistemi” konusundaki teziyle doktora yaptı. Görevleri: 2014'te doçent oldu. İş hayatına İktisadi Kalkınma Vakfı'nda başladı ve 1982-1993 yılları arasında uzman olarak çalışmasını sürdürdü. 1993 yılında MÜSİAD Genel Sekreterliği görevine başladı. MÜSİAD Yönetim Kurulu'ndaki 14 yıllık görev süresi içinde 7 yıl Genel Sekreter ve 4 yıl Dış İlişkiler–Fuar ve Ekonomik işlerden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı olarak görev yaptı. 2004-2008 tarihleri arasında MÜSİAD Genel Başkanlığı yaptı. Ayrıca: AK Parti Merkez Karar ve Yönetim Kurulu’nda 3 yıl süreyle üye ve Ekonomik İşler Başkan Yardımcısı olarak görev yaptı. Kasım 2015’ten bu yana AK Parti “Siyasi Erdem ve Etik Kurulu” Asıl Üyesi olarak görev yapmaktadır. Bununla birlikte: 2000 yılından bu yana Albayrak Şirketler Grubunda Yönetim Kurulu Üyesi ve Genel Koordinatör olarak görev yapıyor. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı: Vedat Işıkhan Hacettepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Birimler Fakültesi Sosyal Hizmet Bölümü Öğretim Üyesi olan Prof. Dr. Vedat Işıkhan, 1966 Mardin doğumlu. İlk eğitim hayatını İzmir’de tamamladıktan sonra yükseköğretim hayatını Ankara Hacettepe Üniversitesi’nde devam ettirmiştir. 3 yıl Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde bilim uzmanlığını tamamladıktan sonra 5 yıl süren doktorasını tamamlamıştır. Işıkhan bu görevden önce Cumhurbaşkanlığı Sosyal Politikalar Kurulu Başkanvekili olarak görev yapmıştır. Gençlik ve Spor Bakanı: Osman Aşkın Bak 1966 İstanbul doğumlu olan Osman Aşkın Bak, İstanbul Teknik Üniversitesi Makine Fakültesini bitirdi. Birleşik Krallık'ta Nottingham Üniversitesinde İşletme Yönetimi ve Endüstri Mühendisliği alanında yüksek lisansını, İstanbul Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Endüstri Mühendisliği Programında doktorasını yaptı. Görevleri: Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu, Türk İran İş Konseyi Yürütme Kurulu Üyesi olarak görev üstlendi. İstanbul Ticaret Odasında Meclis Üyesi olarak görev yaptı. Çeşitli spor kulüplerinde genel sekreterlik ve başkanlık görevleri ile federasyonlarda yönetim kurulu üyeliği, kurul üyeliği, genel kurul delegeliği ve başkanlık görevlerinde bulundu. 24. Dönemde İstanbul Milletvekili seçildi. NATO Parlamenterler Asamblesi Türk Grubu Üyesi ve Dışişleri Komisyonu Sözcüsü oldu. Dopingle Mücadele Araştırma Komisyonu Başkanlığı yaptı. Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı: Mehmet Özhaseki 1957, Kayseri doğumlu Mehmet Özhaseki, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden mezun oldu. 1974 yılında Karakebap olan soyadını değiştirerek Özhaseki yaptı. Mezun olduktan sonra tekstille uğraşan Özhaseki, Kayseri’de ilk aşevi faaliyeti, öğrencilere karşılıksız burslar ve kış aylarında yakacak fonu gibi faaliyetlerin içinde yer aldı. Görevleri: Özhaseki, 1994 Türkiye yerel seçimlerinde Melikgazi Belediye Başkanlığı görevine seçildi. 1998'de Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanlığı'na belediye meclisi üyeleri tarafından son 11 ayı doldurması için seçildi. 18 Nisan 1999 tarihinde yapılan yerel seçimlerde Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı seçildi. AK Parti milletvekili adayı olabilmek amacıyla 10 Şubat 2015 tarihinde görevinden istifa etti. 13 Eylül 2015 tarihinde AK Parti yerel yönetimlerden sorumlu genel başkan yardımcılığı görevine başladı. Binali Yıldırım tarafından 24 Mayıs 2016 tarihinde kurulan 65. Türkiye Hükümeti'nde Çevre ve Şehircilik Bakanı olarak yer aldı. Ayrıca: Özhaseki, 2019 Türkiye yerel seçimlerinde AK Parti'den Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı'na aday gösterildi. %47,12 oy alarak seçimi CHP adayı Mansur Yavaş'ın ardından ikinci sırada tamamladı ve kaybetti. Mehmet Özhaseki, FETÖ'ye yakın olduğu iddia edilen siyasilerden biri. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı: Alparslan Bayraktar Alparslan Bayraktar, lisans eğitimini İstanbul Teknik Üniversitesi Makina Mühendisliği Bölümünde tamamladı. Bilkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden Ekonomi Hukuku alanında ve Fletcher School of Law and Diplomacy’den Uluslararası İlişkiler alanında yüksek lisans derecelerine sahip. Doktorasını ise Orta Doğu Teknik Üniversitesi Yer Sistem Bilimleri Bölümünde Enerji Ekonomisi ve Politikası alanında yaptı. Görevleri: Son olarak Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Bakan Yardımcısı olarak görev yapan Alparslan Bayraktar, 2016-2018 yılları arasında ETKB Müsteşar Yardımcılığı ve Dış İlişkiler ve Avrupa Birliği Genel Müdürlüğü; 2010-2016 yılları arasında Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu’nda Kurul Üyeliği yaptı. Kamu görevlerinden önce ise yurt içinde ve yurt dışında özel sektörde çalıştı. Uluslararası kuruluşlar bünyesinde enerji yönetimi ve düzenlemeleri alanında çalışmaları bulunan Bayraktar, Enerji Düzenleyicileri Konfederasyonu ve Enerji Düzenleyicileri Bölgesel Birliği Başkanlığı yaptı. Bayraktar hâlâ Dünya Enerji Konseyi Türkiye Başkanlığını yürütmektedir. Sanayi ve Teknoloji Bakanı: Mehmet Fatih Kacır 1984, İstanbul doğumlu olan Kacır, 2003 yılı üniversite giriş sınavında Türkiye 12'ncisi oldu ve Boğaziçi Üniversitesi Endüstri Mühendisliği bölümüne girdi. Yüksek öğrenimini 2008 yılında tamamladı. Görevleri: Kacır, 2016'da kurulan Türkiye Teknoloji Takımı Vakfı’nın kurucuları arasında yer aldı ve 2018 yılına kadar yönetim kurulu başkanlığı görevini sürdürdü. Vakıf'ta "Geleceğin Teknoloji Yıldızları", "Deneyap Teknoloji Atölyeleri" ve TEKNOFEST gibi projelerin kuruculuğunu yaptı. 2018 yılında TÜBİTAK'ta Bilim Kurulu üyesi olarak görev yaptı. Kacır, 31 Temmuz 2018’de Sanayi ve Teknoloji Bakan Yardımcılığına atandı, bakanlığın Milli Teknoloji Hamlesi ve stratejik dönüşüm politikalarından sorumlu olarak görev yaptı. Bu görevi kapsamında Stratejik Araştırmalar ve Verimlilik Genel Müdürlüğü, Milli Teknoloji Genel Müdürlüğü, Türk Patent ve Marka Kurumu, TÜBİTAK, Türkiye Uzay Ajansı ve Türkiye Bilimler Akademisi çalışmalarının koordinasyonunu yürüttü. Bakan yardımcılığı sırasında TEKNOFEST'in icra kurulu başkanlığını yürüttü. Kacır ayrıca Togg için bir teknoloji yol haritasının oluşturulup hayata geçmesi süreçlerinde çalıştı. 26 Nisan 2019’da ASELSAN'a Yönetim Kurulu üyesi olarak atandı. Kacır, ayrıca İslam kültür ve medeniyetinin bilimsel ve teknolojik mirasının yaşatılmasını amaçlayan Prof. Dr. Fuat Sezgin İslam Bilim Tarihi Araştırmaları Vakfı'nın yönetim kurulu üyesi. Tarım ve Orman Bakanı: İbrahim Yumaklı 1969'da Kastamonu'da doğan Yumaklı, Bakırköy İmam Hatip Lisesi'nin ardından, Uludağ Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi İşletme bölümünden mezun oldu. Görevleri: İş hayatına 1993 yılında Marshall Boya'da ithalat işlemleri uzmanı olarak başlayan Yumaklı, 2011 yılına kadar yöneticilik yaptı. 2011 yılında Aljazeera Türkiye'de çalışmaya başladı. 2012-2015 yılları arasında Aljazeera Türkiye'nin sahip olduğu TV kanalını yönetti. Ocak- Ekim 2016 tarihleri arasında Anadolu Ajansı Uluslararası Operasyonlar Direktörü olarak görev yaptı. 2016'dan itibaren Genel Müdür ve İcracı Yönetim Kurulu Üyesi olarak GÜBRETAŞ'ta görev yapmış olup, 7 Nisan 2022 Perşembe Günü yayınlanan Resmi Gazete ile Tarım ve Orman Bakan Yardımcısı olarak atandı. Yumaklı son olarak Bakan Yardımcılığı görevindeydi. Ulaştırma ve Altyapı Bakanı: Abdülkadir Uraloğlu Abdulkadir Uraloğlu, 1966 yılında Trabzon'da doğdu. Karadeniz Teknik Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümünden 1988 yılında mezun olan Uraloğlu, 1989'da Karayolları Genel Müdürlüğü'nde çalışmaya başladı. 2003 yılında Trabzon 10. Bölge Müdür Yardımcısı olan Uraloğlu, 2005'te Kayseri 6. Bölge Müdürü, 2006'da Samsun 7. Bölge Müdürü olarak atandı. 2012'de İzmir 2. Bölge Müdürlüğü görevine getirilen Uraloğlu, 23 Temmuz 2018'de yayınlanan Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile Karayolları Genel Müdürü olarak atandı. Uraloğlu, 2003 yılında başlatılan Acil Eylem Planı kapsamında yoğunluk kazanan Bölünmüş Yollar, Bitümlü Sıcak Karışım kaplamalı yollar, tek platformlu yolların iyileştirilmesi ve Yap-İşlet-Devret Otoyol projelerinin hayata geçirilmesine katkı sağladı. Ayrıca yeni otoyol, bölünmüş yol, köprü, tünel projelerinin yapım, plan ve projelendirme çalışmalarını yürüttü. Uraloğlu, Yollar Türk Milli Komitesi ve Karayolları Vakfı Başkanlığı görevlerini de yürüttü.
Aposto Gündem
Enflasyon %40’ın altına indi
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), Mayıs ayına ilişkin enflasyon verilerini açıkladı. Buna göre, Mayıs’ta tüketici fiyatları %0,04 artarken, yıllık enflasyon ise %39,59’a geriledi. Böylece aylık bazda tüketici fiyatlarındaki artış 53. aya taşındı. Detaylar: Tüketici fiyat endeksi (TÜFE) Aralık 2022'ye göre %15,26, 12 aylık ortalamalara göre %63,72 oranında arttı. Ana harcama grupları itibarıyla yıllık bazda en az artış gösteren ana grup %19,49 ile giyim ve ayakkabı olurken, artışın en yüksek olduğu ana grup ise %68,98 ile lokanta ve oteller oldu. Aylık bazda en az artış gösteren ana grup %-13,79 ile konut oldu. Bir önceki aya göre artışın en yüksek olduğu ana grup ise %9,85 ile giyim ve ayakkabı oldu. İşlenmemiş gıda ürünleri, enerji, alkollü içkiler ve tütün ile altın hariç TÜFE'deki değişim, bir önceki aya göre %3,60, bir önceki yılın Aralık ayına göre %19,51, bir önceki yılın aynı ayına göre %47,70 ve on iki aylık ortalamalara göre %60,94 olarak gerçekleşti. Üretici fiyatları TÜİK tarafından yayımlanan Mayıs ayı verilerine göre, aylık üretici enflasyonu %0,65, yıllık üretici enflasyonu ise %40,76 oldu. Yurt içi üretici fiyat endeksi (Yİ-ÜFE), Aralık 2022'e göre %7,81, 12 aylık ortalamalara göre %95,80 arttı. Bir adım geriden: Üretici enflasyonu, Ekim 2022'de %157'yi aşmıştı. Dahası: Sanayinin dört sektörünün yıllık değişimleri; imalatta %42,34, madencilik ve taş ocakçılığında %56,84, elektrik, gaz üretimi ve dağıtımında %0,53 ve su temininde %66,27 artış olarak gerçekleşti. Ana sanayi gruplarının yıllık değişimleri; ara malında %35,82, dayanıklı tüketim malında %49,10, dayanıksız tüketim malında %64,92, enerjide %9,62 ve sermaye malında %49,97 artış oldu. ENAG’dan iki senaryo Enflasyon Araştırma Grubu (ENAG), TÜİK’in seçimden önce ücretsiz verilen doğal gazı enflasyon hesaplamasında “yok sayması” nedeniyle iki farklı enflasyon verisi açıkladı. ENAG’a göre, doğal gaz fiyatının Mayıs'ta değişmediği varsayımında aylık tüketici enflasyonu %7,35, yıllık enflasyon ise %109,01 olarak hesaplandı. Ocak-Mayıs dönemi enflasyon oranı ise %38,06 oldu. Doğal gaz fiyatının Mayıs’ta sıfır lira olduğu varsayımında ise enflasyon, aylık bazda %5,68, yıllık bazda ise %105,45 oldu. Ocak-Mayıs dönemi enflasyon oranı ise %36,59 olarak gerçekleşti. Ne olmuştu? TÜİK, doğal gazın bir ay ücretsiz verilmesi nedeniyle mayıs ayında TÜFE hesabında “sıfır fiyat” yöntemi uyguladı. Bu nedenle Mayıs’ta aylık enflasyonun %0 civarında gelmesi, yıllık enflasyonun %40'ın altına çekilmesi bekleniyordu. Karar, Temmuz ayında asgari ücretliye, memura ve emekliye yapılacak zamdan önce geldiği için bazı kesimler tarafından eleştirilmişti. Zamlar TÜİK’in enflasyon verileri ile birlikte, emekli ve memurun zam senaryoları da netleşmeye başladı. Verilere göre, Mayıs ayı doğal gaz tüketiminin sıfırlanması nedeniyle 2023 yılı Mayıs ayında bir önceki yılın Aralık ayına göre %15,26 olarak gerçekleşti. Haziran'da enflasyonun artmaması durumunda işçi emeklileri %15,26, memurlar ise %7,26 zam alacak. Nasıl hesaplanıyor? İşçi emeklisi Temmuz ayında, ilk altı ayda gerçekleşen enflasyon kadar kadar zam alacak. Memur ve memur emeklileri ise 2023 yılı için toplu iş sözleşmesine göre ilk altı ay için %8, ikinci altı ay için %6 zam ve enflasyon farkını alacak. Bir adım geriden: Cumhurbaşkanı Erdoğan, Hak-İş Genel Kurulu'nda yaptığı açıklamada, " En düşük memur maaşı 22 bin lirayı bulacak. Memur maaşlarındaki bu artışlar otomatik olarak emeklilerine de yansıyacak. Bakanımıza yasal tarih olan temmuz ayına kadar bu çalışmanın tamamlanması için gereken talimatı verdim" açıklaması yapmıştı. Ayrıca Erdoğan emeklilere ilişkin olarak da, "Seçimden sonra, yeni Meclisin yasama faaliyetlerine başlamasıyla 7 bin 500 liranın üzerinde emekli maaşı alan vatandaşlarımızı da sevindirecek haberi milletimizle paylaşacağız. Temmuzda enflasyon farkı yanında, refah payı artışını da dikkate alan bir düzenleme yapacağız" ifadelerini kullanmıştı.
Aposto Günsonu
Şimşek'in dönüşü
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 3 Haziran Cumartesi günü cumhurbaşkanı olarak yemin etmesinin ardından yeni kabinesini açıkladı. Açıklanan yeni kabinede Sağlık Bakanı Fahrettin Koca ve Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy dışında eski kabineden bir isim yer almadı. Kalkınma eski Bakanı Cevdet Yılmaz’ın Cumhurbaşkanı Yardımcısı olarak atanmasıysa önümüzdeki dönemde “ekonomiye daha çok odaklanılacağı” şeklinde yorumlandı. Yeni kabinede en çok dikkat çeken isim ise Hazine ve Maliye Bakanı olarak atanan Ekonomiden Sorumlu eski Devlet Bakanı Mehmet Şimşek oldu. Seçimlerin ardından Erdoğan ile görüşen Şimşek’in ismi uzun süredir yeni kabinede görev alacağı iddiaları ile anılıyordu. Yeni Bakan Şimşek, bakanlıkta düzenlenen devir teslim töreninde gerçekleştirdiği ilk konuşmasında, “Türkiye'nin rasyonel bir zemine dönme dışında bir seçeneği kalmamıştır. Kurala dayalı, öngörülebilir bir Türkiye ekonomisi, özlenen refaha ulaşmamızda anahtar olacaktır." ifadelerini kullanarak ortodoks politikalara dönüş mesajı verdi. Şimşek ayrıca, "Vakit kaybetmeden orta vadeli finansal çalışmalarımıza başlayacağız. Orta vadede enflasyonun yeniden tek haneye düşürülmesi, her alanda öngörülebilirliğin artırılması, cari açığı azaltacak yapısal reformlar hayatidir.” dedi. Mehmet Şimşek kimdir? Hazine ve Maliye Bakanı olarak atanan Mehmet Şimşek maliye konusunda tecrübeli bir isim olmasının yanı sıra “piyasa dostu” biri olarak biliniyor. 1988 yılında Ankara Üniversitesi İktisat bölümünden mezun olan Şimşek, 1993 yılında University of Exeter’de finans alanında yüksek lisansını tamamladı. 1994 yılında ABD Büyükelçiliği’nde kıdemli ekonomist olarak çalışmaya başlayan Şimşek, kariyerine UBS, Deutsche Bank ve Merill Lynch gibi uluslararası yatırım kuruluşlarında devam etti. 2005 yılında Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Başkanlığı görevine getirilmek istenen Şimşek, dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in itirazı üzerine görevi alamadı. Şimşek 2007 yılında siyasete atılarak Gaziantep’te AK Parti sıralarından milletvekili seçildi ve aynı yıl kurulan yeni kabinede Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanlığı görevine getirildi. Şimşek 2011’de kurulan kabinede Maliye Bakanlığı görevini alırken, 2015’te ise Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı olarak atandı. Bakanlık görevlerinin yanı sıra Ekonomi Koordinasyon Kurulu, Para-Kredi ve Koordinasyon Kurulu, Yüksek Planlama Kurulu, Özelleştirme Yüksek Kurulu, Savunma Sanayi Yüksek Koordinasyon Kurulu ile Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu üyeliği görevlerini de yürüten Şimşek, 2007-2009 yılları arasında Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası Türkiye Guvernörlüğü görevlerinde de bulundu. Şimşek 2013 yılında Emerging Markets dergisi tarafından "Yükselen Avrupa'da Yılın Maliye Bakanı" seçilirken, aynı yıl Foreign Policy dergisi tarafından dünyanın en etkili 500 kişisinden biri olarak gösterilmişti. Bu yazı orijinal olarak Exante'de yayımlanmıştır. Daha fazlası için şimdi abone olun .
Aposto Günsonu
Twitter vs. TikTok: İklim dezenformasyon karneleri
Zenginleri vergilendirmek ve fosil yakıtları aşamalı olarak kaldırmak için hükümetlere baskı yapmak adına Twitter'ı kullanıyorduk. Şimdi platformun kendisinin güvenli ve adil bir yere getirilmesi için kampanya yürütmek zorundayız. — Dominika Lasota (İklim aktivisti) TikTok'un iklim dezenformasyonuna yönelik içeriklerin yaygınlığını artıracağı haberleri, Twitter'ın saygın bir sosyal medya platformu olarak konumunu daha da zayıflattığı bir döneme denk geliyor. Hakikat sonrası dönemde, sosyal medya uygulamalarının baskın varlığıyla geçen çevrimiçi faaliyetlerinin etkileri ve geleceği, iklim aktivizmini özellikle etkiliyor. TikTok: Zararlı içerik suçlamaları TikTok, son bir yılda veri mahremiyeti ihlalleri, tehlike arz eden yarışmaları destekleme ve zararlı içerik yayma konusunda suçlamalarla karşı karşıya kaldı. Bir adım geriden: Şubat 2019'da çocukların kişisel bilgilerini yasadışı bir şekilde topladığı gerekçesiyle Federal Ticaret Komisyonu tarafından 5,7 milyon dolarlık bir cezaya çarptırıldı. ABD ordusu, bu cezanın üzerinden altı ay geçtikten sonra, ulusal güvenlikle ilgili endişeler sebebiyle uygulamanın kullanımını yasakladı. Popülerliğine rağmen bunlar göz önüne alındığında uygulamanın geleceği hakkında endişeler vardı. Akabinde, Nisan 2023'te, TikTok'tan gelen bir açıklamayla durum değişti. Bir adım ileri: Platform, Dünya Günü'nün arifesinde, iklim değişikliği hakkındaki yanıltıcı bilgilerin önüne geçeceğini duyurdu. Buna göre bilime dayalı iddiaları öne çıkaran yeni arama özellikleri olması ve iklimle ilgili yanılsamaların yayılmasını sınırlayacak yanıltıcı bilgilerin kaldırılacağı ifade ediliyordu. TikTok'un yaptığı açıklamada, bu adımın "gerçekçi iklim tartışmalarını destekleyeceğini" ve "zararlı yanıltıcı bilgileri azaltacağını" yazıldı. Yani uygulama, doğruluğu bilimsel olarak desteklenen bilgilerin önünü açarak çevresel konularda daha bilinçli bir tartışma ortamı oluşturmayı hedeflediğini belirtti. Bu ne anlama geliyor?: Bir milyardan fazla kullanıcısı bulunan ve en popüler sosyal medya platformlarından biri olan TikTok'un, iklim değişikliğiyle ilgili yanıltıcı bilgilere karşı durma girişimi, öneminin çok ötesinde bir etki yaratabilir. Ancak TikTok'un bilim temelli bilgileri yayma konusunda ilerleme emareleri gösterdiği bir dönemde, bir diğer sosyal medya devi Twitter'ın itibarı sorgulanmaya başlıyor. Twitter: Elon Musk sonrası Ekim 2022'den beri Elon Musk'la değişen Twitter, kullanıcılarının sahte hesapları ve yanıltıcı bilgilerin yayılmasını engellemek amacıyla tasarlanmış olan doğrulama sembolü olan mavi tıkların bir gecede kaybedilmesine yol açtı. Bu durum, Greta Thunberg ve Vanessa Nakate gibi iklim alanında öne çıkan isimleri de içine alacak şekilde birçok kişiyi etkiledi. Daha sonra Musk yönetimi, hesapların etkili kişi ve kuruluşları taklit edip yanıltıcı bilgiler yaymalarının daha kolay olabileceği endişelerine karşın, mavi tıkları aylık 8 dolara satın alınabilir hâle getirdi. Bu, bir milyonun üzerinde takipçisi olan birkaç ünlü için gerçekleştirildi. Platform nefret söylemi ve yanıltıcı bilgileri kontrol etme, kullanıcı verilerini yeterince koruma ve içerik moderasyon politikalarını tutarlı bir şekilde uygulama konularındaki başarısızlığı nedeniyle eleştirilere de maruz kaldı. Twitter'ın bu konudaki rahatlığı, dünya çapındaki iklim aktivistleri ve organizatörler için olumsuz yönde etki yarattı. Güncel durum: Twitter'ın bilgi ve haberlerin yayılmasını demokratikleştirme rolünü deneyimleyen birçok aktivist, sosyal ve çevresel adaletin mesajlarını yaymak için hayati bir aracı kaybettiklerini ifade ediyor. Twitter'da düzenlemelerin azaltılması, iklimle ilgili yanıltıcı bilgilerin hızla yayılması anlamına geliyor. Atmos, Twitter'ın arama çubuğuna iklim yazıldığında ortaya çıkan otomatik yanıtın bu durumu örneklendirdiğini ifade ediyor: önerilen arama, iklim krizi değil, iklim dolandırıcılığı olarak geçiyor. Sonuçlar: Bu yanıltıcı durumun geniş kapsamı ve etkisi, iklim eylemi çağrısında bulunan aktivistlerin çabalarını baltalıyor ve küresel ısınmanın etkilerini tersine çevirmeye yönelik politikalara yönelik halk desteğini tehlikeye atıyor. TikTok vs. Twitter: Aktivistlerin çözüm yöntemleri Muhtemelen daha fazla bilim insanı, konuşmaları sürdürmek için kendi bültenlerini, e-posta listelerini veya forumlarını oluşturmaya çalışacak. İnsanlar uyum sağlar—bu, güvendiğimiz bir şey. — Kristy Drutman (İklim aktivisti, Brown Girl Green) Yanıltıcı bilgilerle mücadele konusunda net bir taahhüdü olan TikTok, güveni artırma konusunda öne çıkmış durumda. Son dönemde, 2022'de TikTok videolarının yaklaşık %20'sinin yanıltıcı bilgiler içermesi sebebiyle buna da şüpheci yaklaşılıyor. Dolayısıyla iki platformun da değişkin yaklaşımları nedeniyle bazı aktivistler çoklu platformlarda farklı seçeneklere yöneliyor—Mastodon ve Bluesky gibi niş platformlar yeni ilgi odağı hâline geliyor. Bu yazı orijinal olarak Angst'ta yayımlanmıştır. Daha fazlası için şimdi abone olun .
Aposto Günsonu
Atomic Wallet'a saldırı: En az 35 milyon dolar çalındı
Merkeziyetsiz varlık cüzdanı Atomic Wallet'a düzenlenen saldırı sonucunda kullanıcılardan en az 35 milyon dolar değerinde kripto varlık çalındığı bildirildi. Atomic Wallet, cumartesi günü yaptığı açıklamada saldırıyı kabul ederek güvenlik açığını araştırmak için elinden gelen her şeyi yaptığını belirtirken, saldırıda meydana gelen en büyük beş kaybın 17 milyon dolara tekabül ettiği bildirildi. Geniş açı: Çalınan kripto fonlarının izini sürmesi ve saldırıya uğrayan projelere yardım etmesiyle tanınan ZachXBT isimli Twitter hesabı tarafından Atomic Wallet saldırısı üzerine yürütülen bağımsız bir soruşturmaya göre, saldırının en büyük kurbanının Tether'de 7,95 milyon dolar kaybettiği tespit edildi. ZachXBT, "Ne yazık ki giderek daha fazla kurban bulmaya devam ediyoruz," diyerek kaybın tam boyutunun 50 milyon doları aşabileceğini düşündüğünü belirtti. Cointelegraph'a konuşan Türkiye'den Emre isimli bir siber güvenlik uzmanı da saldırıda hata ödül programlarından elde ettiği yaklaşık 1 milyon dolar değerindeki kripto varlığını kaybettiğini bildirdi. Çalınan token'ları arasında Bitcoin, Dogecoin, Litecoin, Ether, USDT, USD Coin, BNB ve Polygon bulunun ve bu fonlarla Türkiye'de bir siber güvenlik firması kurmayı planlayan Emre, olayı araştırdıklarını söylemelerine rağmen Atomic Wallet'ın elinde herhangi somut bir şey olmadığını da sözlerine ekliyor. Konuyla ilgili olarak Atomic Wallet'tan şimdilik çok az bilgi geldi. Şu ana kadar destek ekibinin mağdur adreslerini topladığını belirten Atomic Wallet, çalınan fonların izini sürmek ve bloke etmek için de büyük borsalar ve blokzinciri analiz şirketleriyle de iletişime geçildiğini bildirdi. Bunu takip eden bir açıklamada ise Atomic Wallet, saldırının, aylık aktif kullanıcılarının %1'inden daha azını etkilediğini aktardı. Sonuç: CoinGecko verilerine göre, Atomic Wallet'ın ERC-20 token'ı AWC, birkaç gün önce 24 saat içinde %13'ün üzerinde bir düşüşle 0,22 dolara geriledi. Bu, AWC için tüm zamanların en yüksek seciyesi olan Mayıs 2021'de belirlenen 7,26 dolara kıyasla %96'dan büyük bir düşüşü temsil ediyor. Bununla birlikte: Dünya çapında 5 milyon kullanıcısı olan, velayetsiz/merkeziyetsiz bir cüzdan olarak öne çıkan Atomic Wallet'ın Hizmet Şartları, tüm benzer cüzdanlarda olduğu gibi kullanıcıların uğradığı zararlar için herhangi bir sorumluluk kabul etmez; başka bir deyişle, cüzdanda saklanan varlıkların tüm sorumluluğu, mal sahibine aittir. Bununla birlikte, kullanıcıların şifrelenmiş ve insanların cihazlarında saklanan özel anahtarları gibi hassas bilgilere erişmemesini gerekçe gösteren Atomic Wallet, ürününün kısmen güvenli olduğunu iddia ediyor; ancak bir denetim firması olan Least Authority, Şubat 2021'de Atomic Wallet'ın "kullanıcı varlıklarını ve özel verileri korumada yeterince güvenli olmadığını" belirterek uyarıda bulunmuştu. Bu yazı orijinal olarak Quando'nda yayımlanmıştır. Daha fazlası için şimdi abone olun .
Aposto Günsonu
Verstappen'den 3. kez Grand Slam
Formula 1 İspanya Grand Prix'sini Red Bull pilotu Max Verstappen kazandı. Mercedes'ten Lewis Hamilton ikinci, George Russell üçüncü sırada yer aldı. Max Verstappen, önde götürdüğü yarışı ilk sırada tamamlayarak sezonun beşinci yarış galibiyetini elde etti. İspanya'daki Barselona-Katalonya pistinde gerçekleştirilen sezonun 8. etabında Max Verstappen, önde götürdüğü yarışı ilk sırada tamamlayarak sezonun beşinci yarış galibiyetini elde etti. Tüm yarışı önde götüren Verstappen, en hızlı turu da atarak Grand Slam yaptı. Red Bull pilotu bununla beraber kariyerinde 3. kez Grand Slam yapmış oldu. İspanya GP’sine 4. sırada başlayan Mercedes pilotu Lewis Hamilton yarışı 2. sırada tamamlayarak günün sürücüsü seçildi. Lewis Hamilton: Podyuma geri döndüğüm için çok mutluyum. Takımım çok çalışıyor. Bu pistte hızlı olursanız diğer pistlerde de hızlı olursunuz.. Ama daha fazlasını yapabiliriz. Daha büyük adımlar atabiliriz. Ferrari pilotu Charles Leclerc ise, 2021 Rusya GP’den sonra ilk kez tamamladığı bir yarışı puan barajının dışında bitirdi. Yuki Tsunoda, Guanyu Zhou'yu pist dışına doğru ittiği için 5 saniye zaman cezası aldı ve 9. sıradan 12. sıraya geriledi. Bu yazı orijinal olarak Punto'da yayımlanmıştır. Daha fazlası için şimdi abone olun .
Aposto Günsonu
Piyano, keman ve disko
Anne-Sophie Mutter & Mutter's Virtuosi Ne zaman, nerede? 13 Haziran Salı, Atatürk Kültür Merkezi'nde. Ne oluyor? Festivalin Yaşam Boyu Başarı Ödülü sahibi ve çağımızın en büyük keman virtüözlerinden Anne-Sophie Mutter, kendi adını taşıyan vakfının desteklediği genç müzisyenlerden oluşan Mutter's Virtuosi yaylı orkestrasıyla birlikte Vivaldi, Previn, Bach ve Bologne'den eserler seslendiriyor. Serenad Bağcan | Fotoğraf: Ozan Çağatay Fazıl Say & Serenad Bağcan "Dünya Anne" Ne zaman, nerede? 8 Haziran Perşembe Atatürk Kültür Merkezi'nde ve 14 Haziran Çarşamba Harbiye Cemil Topuzlu Açıkhava Tiyatrosu'nda. Ne oluyor? Dünyaca ünlü piyanist ve besteci Fazıl Say, bugüne kadar Türk edebiyatında derin izler bırakan şair ve yazarların eserlerinden esinlenerek bestelediği şarkılarına bu kez kadın şairlerin eserlerini ekliyor; Serenad Bağcan ile süregelen işbirliklerinde yeni bir sayfa açılıyor. Disko Klasik | Fotoğraf: Andreas Graf Disko Klasik Ne zaman, nerede? 16 Haziran Cuma, Babylon'da Ne oluyor? Çellist Jamal Aliyev ve yenilikçi klasik müzik topluluğu Orchester Im Ptreppenhaus, bir seriye dönüşecek Disko Klasik'in parti havasındaki ilk konseriyle klasik müzik ile gece kulübü kültürünü harmanlıyor. Bu yazı orijinal olarak Duende'de yayımlanmıştır. Daha fazlası için şimdi abone olun .
Aposto Günsonu
Ameliyathane verimliliğini artıran yeni yöntem
Bath Üniversitesi ve Bilkent Üniversitesi’nden Türk araştırmacılar, TED Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Serhat Gül liderliğiyle imza attıkları çalışmayla tıp dünyasında yeni bir dönem başlattı. Paralel işleme prensibiyle geliştirdikleri ameliyat çizelgeleme yaklaşımı sayesinde ameliyathanelerde boşta kalma süresi %40’a kadar azaltılıyor. İngiltere’de bulunan Bath Üniversitesi ve Bilkent Üniversitesi’nden araştırmacılar, TED Üniversitesi (TEDÜ) Endüstri Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Serhat Gül liderliğinde yürüttükleri çalışmayla ameliyathanelerin kullanım verimini büyük ölçüde artıran bir çalışmaya imza attı. Yapılan çalışmada ameliyatların en verimli şekilde planlanabilmesi için birçok faktörün dikkate alınması gerektiği de ortaya çıkarıldı. Bunların başında ameliyat öncesi hazırlıkların tamamlanması, operasyon süresi, hasta durumu, ameliyat ekipmanlarının kullanılabilirliği ve diğer hastaların bekleme süreleri gibi faktörler yer alıyor. Ameliyathanelerin boş kalma süresi %40 azaltılıyor Bu projeyle sağlık çalışanlarının verimliliğinin artırıldığına da dikkat çeken TEDÜ Endüstri Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Serhat Gül konuya dair düşüncelerini şu sözlerle aktarıyor: “Yapılan çalışma ilk olarak üroloji servisinde test edildi ve araştırmacıları mutlu edecek sonuçlara ulaşıldı. Hastaların bekleme sürelerini gözeterek ameliyathanenin boşta kalma süresinde ortalama %40 iyileşme kaydedilebileceği kanıtlandı. Bu araştırmanın hem hastalara hem de sağlık personellerine büyük fayda getireceğine inanıyoruz. Kısıtlı ameliyathane sayısına sahip hastanelerde doğru planlamayla çok daha fazla ameliyatın gerçekleştirilebileceğini öngörüyoruz.” "Sağlık çalışanlarının işleri kolaylaşacak" TEDÜ Endüstri Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Serhat Gül, "Ameliyatların süresindeki belirsizlikler göz önüne alındığında ameliyatların çizelgelendiği süreç oldukça karmaşıktır. Ancak biz bu çalışmayla hastanelerin mevcut sistemlerini iyileştirmek için karmaşık süreçlerin basit ve otomatikleştirilebilir olduğunu ortaya koyduk. Bu uygulama sağlık yöneticilerinin iş yükünü azaltacak, hastanelerde daha fazla sayıda ameliyatın planlı ve zamandan tasarruf ederek yapılabilmesinin önünü açacak. Yakın zamanda çeşitli hastanelerde pilot uygulamalara başlanacak” ifadelerini kullandı. Dünya çapındaki bilimsel ve akademik yayınlarda yer aldı Yönetim bilimi alanında önde gelen bilim dergilerinden Omega’da yayımlanan makalenin dünya çapındaki mecralarda da yer bulduğunun altını çizen TEDÜ Endüstri Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Serhat Gül, sözlerini şu şekilde sonlandırdı: “TEDÜ Bilimsel Araştırma Projeleri fonu tarafından desteklenen araştırmanın sonuçları geçtiğimiz günlerde İngiliz Bath Üniversitesi’nin haber sayfasında ve İngiltere’nin popüler bilim sitelerinde de yayınlandı. Gelecek dönemde de sağlık alanında çeşitli süreçleri iyileştirecek çalışmalara imza atmayı hedefliyoruz.”
Aposto Sektör: Sağlık
Türk immünologlardan bilim dünyasına katkı
Türkiye Ulusal Alerji ve Klinik İmmünoloji Derneği Üyesi Prof. Dr. Safa Barış ve ekip arkadaşları, immünolojide önemli bir buluşa imza attılar. Araştırmacılar kalıtsal bir bağışıklık hastalığı olan ve ciddi alerjik problemlere yol açan “STAT6 Fonksiyon Kazanımı Hastalığı”na neden olan STAT6 GOF mutasyonunu tanımlayarak, tedavi geliştirdiler. Tedavinin olumlu sonuçları ise alerjide umut ışığı oldu. Bağışıklık sisteminin sadece az çalışması hastalık yapmaz. Abartılı çalışması da hastalık yapar ki alerjik hastalıklar bu şekilde ortaya çıkar. Doğuştan gelen bağışıklık hataları, şiddetli alerjik hastalıklar da dahil olmak üzere çok sayıda bağışıklık düzensizliğine neden olur. Hayat kalitesini düşüren ve yaşamı zorlaştıran alerji gibi bağışıklık problemlerine neden olduğu düşünülen “STAT6 Fonksiyon Kazanımı Hastalığı”nın Türkiye Ulusal Alerji ve Klinik İmmünoloji Derneği (AİD) Üyesi Prof. Dr. Safa Barış ve ekip arkadaşları tarafından tanımlanmasının ardından, bu bulguların alerji gibi birçok bağışıklık hastalığının kaynağına da ışık tutacağı düşünülüyor. Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Alerji-İmmünoloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Safa Barış ve ekip arkadaşları, TÜBİTAK’tan Uzm. Dr. Altan Kara ve Harvard Medical School’dan Prof. Dr. Talal Chatila ve ekibinin bu ortak çalışmaları ile yeni bir hastalığın oluşum mekanizması ve tedavisi literatüre kazandırıldı. Yeni tanımlanan bu hastalıkta şiddetli atopik dermatit, eozinofil değeri yüksekliği ve yüksek IgE değerleri görülebiliyor. Kanda bu değerlerin yüksekliği görülen ve STAT6 teşhisi konulan bir çocukta, ekip tarafından geliştirilen tedavinin uygulanmasıyla hastalığın gerilediği gözlendi. STAT6’dan etkilenen bireylerde ağır alerjik hastalıklar saptandı Literatürde ilk defa tanımlanan bu hastalık modelinde, etkilenen bireylerde ağır alerjik hastalıklar saptandı. Dr. Safa Barış ve ekibi, bu şikâyetlere sahip bir aileye tüm ekzom dizileme uygulayarak STAT6 geninde önemli bir mutasyonu ortaya çıkardı. Yapılan ayrıntılı analizlerde bu mutasyonun STAT6 proteininde normalden fazla çalışmaya neden olduğu görüldü. İzleyen çalışmalarda STAT6 protein aktivitesinin JAK inhibitörleri ile azaltılmasının şikayetlerde tamamen düzelmeye yol açarak hastalık kontrolünün sağlandığı görüldü. Türkiye Ulusal Alerji ve Klinik İmmünoloji Derneği (AİD) Üyesi Prof. Dr. Safa Barış ve ekip arkadaşları ile bu buluşa katkısı bulunan tüm bilim insanlarını başarılarından dolayı kutladığını ifade eden Türkiye Ulusal Alerji ve Klinik İmmünoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Dilşad Mungan, “Başta Prof. Dr. Safa Barış olmak üzere Prof. Dr. Ahmet Özen, Prof. Dr. Elif Karakoç Aydıner, Prof. Dr. Deniz Yücelten, Prof. Dr. Leyla Cinel, Doç. Dr. Emine Bozkurtlar, Uzm. Dr. Sevgi Bilgiç Eltan, Uzm. Dr. Royala Babayeva, Uzm. Dr. Asena Pınar Sefer, Uzm. Dr. Melek Yorgun Altunbaş ve Yüksek Lisans öğrencisi Mehmet Cihangir Çatak’ı bu önemli başarı için tebrik ediyorum. Literatüre çok değerli bir buluş kazandırdılar. Başarılarının devamını diliyorum” diye konuştu.
Aposto Sektör: Sağlık
Sony, bulut oyun zorluklarının üstesinden gelmeye "hazır"
Sony CEO'su Kenichiro Yoshida , Financial Times'a verdiği röportajda bulut oyunlara ilişkin açıklamalarda bulundu. Buna göre, bulut oyunların teknik olarak "çok zor" olduğunu belirten Yoshida, şirketin bu zorluğun üstesinden gelmeye "hazır" olduğunu ifade etti. Geniş açı: Sony'nin oyun akışıyla ilgili "çeşitli seçenekleri" inceleyeceğini, hatta bulut oyunlarını geliştirmek için yapay zekâ aracı GT Sophy'i kullanacağını aktaran Yoshida, bulutun kendisinin harika bir iş modeli olduğunu düşündüğünü; ancak söz konusu oyunlar olduğunda teknik zorlukların "yüksek" olduğunu belirterek "Dolayısıyla bulutta oyun oynamanın zorlukları olacaktır, ancak biz bu zorlukların üstesinden gelmek istiyoruz." ifadelerini kullandı. Yoshida'nın sözünü ettiği teknik zorlukların başında, oyunlardaki yanıt verme hızını etkileyerek hoş olmayan çevrimiçi deneyimlere yol açan, oyuncu girişi ile oyun tepkisi arasındaki tepki süresi olarak tanımlanabilecek "gecikme sorunları" yer alıyor. Ancak Yoshida, Sony'nin bulut oyunlarının performansını artırmak için yapay zekâ aracı GT Sophy'yi kullanabileceğini belirtiyor. Oyunlar için "karanlık zaman" olarak tanımlanan, yani akşam saatlerinde trafiğin en yüksek olduğu saatlerle ilgili sorunlara da değindi. Akşam saatlerinde trafik artmadan önce günün büyük bir bölümünde boşta kalan bulut oyun sunucularının çalıştırılmasıyla ilgili büyük bir maliyet sorunu olduğuna dikkat çeken Yoshida, bu sorunu da GT Sophie ile çözdüklerini söyledi. Buna göre, Gran Turismo'da GT Sophy ile insan oyuncuları karşı karşıya getirerek karanlık saatlerden en iyi şekilde yararlandıklarını belirten Yoshida, "Bulut oyunları için karanlık saatler hem Microsoft hem de Google için bir sorundu, ancak bu [daha sessiz] saatleri yapay zekâ öğrenimi için kullanabilmemiz anlamlıydı" ifadelerini kullandı. Bir adım geriden: PlayStation patronu Jim Ryan, geçtiğimi ay yaptığı bir açıklamada, şirketin bulut oyunları için "oldukça ilginç ve agresif planları" olduğunu söylemiş; ancak konuya ilişkin daha fazla ayrıntı vermemişti. Bunu takip eden saatlerde şirket, PlayStation Showcase etkinliğinde, kullanıcıların Wi-Fi üzerinden PS5'ten oyun akışı yapmasına olanak tanıyan yeni bir el oyun cihazı olan Project Q'yu tanıtmıştı. Öte yandan: Sony, bulut ve konsol oyunları alanlarında en büyük rakibi konumunda olan Microsoft'un, Call of Duty, Diablo, World of Warcraft, Overwatch ve Candy Crush Saga gibi popüler oyunları bünyesinde bulunduran Activision Blizzard'ı 68,7 milyar dolara satın almasına en çok karşı çıkanların başında geliyor. Her ne kadar Yoshida, Financial Times'a verdiği röportajda Microsoft-Activision anlaşmasına ilişkin herhangi bir yorumda bulunmaktan kaçınsa da Sony'nin, satın almanın gerçekleşmesi hâlinde Microsoft'un Activision oyunlarını Xbox'a özel yaparak rekabeti bozacağını düşündüğü biliniyor. Bir süre önce Birleşik Krallık'ın Rekabet ve Piyasalar Otoritesi (CMA), Microsoft'un Activision oyunlarının Xbox Cloud Gaming'e özel hâle getirmesi ihtimaline ve büyüdükçe pazardaki potansiyel hakimiyetini artırma potansiyeline ilişkin endişelerden dolayı satın almayı engellemişti. Kararın bulut oyunlar özelinde olduğu; satın almanın konsol oyun pazarını etkilemeyeceği belirtilmişti. Microsoft ise kararı temyize taşıyacağını bildirmiş, durulma tarihi 24 Temmuz olarak açıklanmıştı. Bununla birlikte, Microsoft'un Activision'ı satın alması hâlâ daha belirsizliğini koruyor. CMA'nın kararını takiben Avrupa Birliği (AB) satın almayı onayladığını duyursa da geçtiğimiz yıl satın almanın engellenmesi için dava açan ABD Federal Ticaret Komisyonu (FTC), Ağustos ayında mahkemeye çıkmaya hazırlanıyor. Editörün önerisi: Microsoft-Activision Blizzard anlaşmasına ilişkin detayları Quando'da kaleme aldığımız " Microsoft-Activision: Tarihi anlaşmada son durum ne? " başlıklı yazımızda okuyabilirsiniz.
Quando Blok
Yalıkavak Marina Hotel açılıyor
Yalıkavak Marina, Marina Direktörü Deniz Akaltan; "Sunset Hospitality Group ile birlikte küresel çapta bir yatırıma imza atmaktan dolayı heyecan duyuyoruz. Türkiye yatçılık sektörünün marka elçisi Yalıkavak Marina'nın lüks, dinamik bir yaşam stili ve eşsiz ayrıcalıklar sunan yönü ile SHG'nin yaşam tarzı otelcilik uzmanlığını bir araya getirerek otel, alışveriş, eğlence ve gastronomi alanında da dünya çapında bir destinasyon olma hedefimiz yolunda hızla ilerliyoruz" dedi. Sunset Hospitality Group’un CEO'su Antonio Gonzalez, “Yalıkavak Marina ile yeni ortaklığımız, METT Bodrum'un büyük başarısının ardından, Sunset Hospitality Group'u Türkiye turizm ve otelcilik pazarında daha da güçlendirecek.” diye belirtti. Gelecekte Türkiye’deki diğer fırsatlara da açık olduklarını ileten Gonzalez, “Bu girişimle, benzersiz bir lüks yaşam tarzı sunan Bodrum'un dünyada da daha da fazla tanınmasını hedefliyor, Türkiye pazarındaki ayak izimizi daha da geliştirmekten büyük mutluluk duyuyoruz” dedi.
Aposto Sektör: Turizm ve Otelcilik
InterContinental yenileniyor
1960’lı yıllarda tasarlanmış, Türkiye mimarlık tarihinin en önemli binalarından biri kabul edilen ve 1995 yılından beri hizmet veren InterContinental Istanbul'un bu sene başlayan renovasyon süreci 2025’te tamamlanacak. Ocak ayı itibarıyla lobi katında ve dış cephede başlayan yenilenme sürecinin ilk etabı ise Nisan ayında tamamlanırken; 390 odaya sahip otelin tümü 3 sene içerisinde kademeli olarak tamamlanmış olacak. Süreç sonrası otelin süit sayısı 52’den 104’e çıkarken; oda metrekareleri de büyüyecek. İstanbul Boğazı’ndan ve sudan esinlenerek yenilenen lobi alanı, resepsiyon deneyimi, oturma alanları, Concierge Lounge ve yiyecek-içecek alanlarıyla InterContinental Istanbul; otel misafirlerine farklı ve yepyeni bir deneyim sunacak. İF Design Awards 2022 ödüllü mimar tarafından yenileniyor InterContinental Istanbul’un renovasyon sürecini gerçekleştiren mimarı İF Design Awards 2022 ödüllü Aslı Arıkan Dayıoğlu yaptığı açıklamada şunları söyledi: " Yüzyıllar boyunca bir mücevher gibi korunan İstanbul Boğazı bu projenin tasarım sürecinin çıkış noktasını belirlemiştir. Bu olgu lobi tasarımından oda tasarımına kadar nazikçe soyut bir formda duvarların dinamizmine yansıtılmıştır. Misafirlerin otele girdikleri ilk andan itibaren bu Boğaz dalgalarının soyut formda yansımalarını deneyimlemeleri sağlanmaya çalışılmıştır. Girişte, misafirleri etkileyecek ilk göz alıcı form resepsiyon bankolarını sarmalayan, Boğazın siluetinden ilham alınarak tasarlanmış dalgalı aynalı tavan Boğaz'ın masmavi sularının her gün farklı mavi tonlarına bürünmesi; İstanbul’un gün batımlarındaki sıcak tonlardaki renkli gökyüzünün yansımaları ile oluşan renk ahengi, odada kullanılan geleneksel sanat eserlerinde hissedilebilir. Odalarda da bu proje için her biri el emeği olan, özel sanatçılar tarafından üretilen kumaşlar kullanılmıştır."
Aposto Sektör: Turizm ve Otelcilik
Mimar Ayşe Çetin'le Söyleşi
SEKSENDOKUZ’un kurucu ortağı mimar Ayşe Çetin, gastronomi sektöründe en önemli eksikliklerden birinin, mekânların uygunluğunun araştırılmadan, sahada karar verilerek tasarlanması olduğuna dikkat çekti. Ülkemizi derin yasa boğan Kahramanmaraş merkezli depremler ve özellikle İstanbul’la ilgili uyarıların öne çıktığı bugünlerde, işletme sahiplerinin de bilinçlenmesi gerektiğinin altını çizen Çetin, “Yeni yapılacak ya da halen faaliyet gösteren iş yerlerinde deprem güvenliğine sahip çıkılması hayati önem taşıyor” dedi. "Hiçbir mimar kolonları keselim demez" İç tasarım yapılan mekânlarda kolonlara yanlış müdahaleyi üzerinde durulması gereken en önemli konulardan biri olarak değerlendiren Çetin şunları söyledi: “Herkesin üstüne düşen görevi en doğru şekilde yerine getirmesi hayati bir önem taşıyor. Yaşanan deprem gerçeği herkes için acı bir tecrübe oldu. Ben herhangi bir mimari kuruluşun kolonları kesme gibi bir öneride bulunacağını düşünmüyorum. Kendi tasarımımı kendim yaparım diyen mekân sahipleri dikkatli olmalılar. Mekân dizaynı açısından, sütunlar, kolonlar kullanılabilir. Bu konu tamamen tasarım tarafında çözümlenmeli. Ancak, bizde tasarıma zaman ayırmayıp, işi hızlıca yapmak söz konusu olunca, orayı mı kıralım, burayı mı küçültelim gibi her şey sahada konuşularak uygulanıyor.” "Eğitim kadar deneyim de önemli" Pek çok alanda olduğu gibi mimarlık ve mühendislik alanında da eğitim kadar deneyimin de önemli olduğuna dikkat çeken Çetin, sektörün önemli bir sorununa işaret ederek şöyle konuştu: “Okullardan yeni mezun olanlar, projelerin altına imzalarını atabiliyor. Sonuç ortada. Binaların altlarında uygunluğu araştırılmadan, incelenmeden restoranlar, kafeler, tiyatrolar, klinikler açılıyor. Hiçbir kaçış planları, acil durum planları yok. Ev olarak yapılan binalar bunlar. Odaları kırıp döküp mekân açıyorlar. Hepsi de bir şekilde ruhsat alıyor. Sığınakları yok, arka kaçışları yok. Tesisatları, su giderleri, mutfak ekipmanlarının yerleşimi hiçbir şekilde planlı değil. Herkes de buna onay verme yetkisine sahip. Problem çok büyük.” "Yapbozu ortadan kaldıran taraftır mimar" Sorumsuz davranışların vebalinin büyük olduğunu belirten Çetin, yapılan yanlışlara ilişkin ise şu detaylara dikkat çekti: “Türkiye’deki dükkân, mağaza, restoran dediğimiz yerlerin kaçı mimarla çalışıyor ki? İşletmeci 6’ncı kata ya da çatıya su deposu koymak istiyor. Taşır mı düşünmüyor. Jeneratör yerleştirmek istiyor ve yerleştiriyor da. Hiçbir mimar hesapsız kitapsız iş yapmaz. Böyle yerlere bir şekilde ruhsat bile alınıyor. Sonuçları düşünülmeden. Mimarlar daha çok para harcatıyor sanırlar ama yapbozu ortadan kaldıran taraftır mimarlar. Ne yazık ki onun bilincinde değiller.”
Aposto Sektör: Turizm ve Otelcilik
Elli birinci yılda yeni mekânlar, taze eserler, gençleşen klasikler
Festivalin başlamasına birkaç gün kala Deniz Palas'tan içeri girdiğimde Salon'un kapalı kapıları ardından güçlü bir piyano sesi geliyor: İçeride prova var. Birkaç dakika sonra Efruz'la buluşup üst kata çıkıyoruz. On yıl önce aynı odada festivalin önceki direktörü Yeşim Gürer Oymak'la profesyonel kariyerimin ilk röportajlarından birini yaptığımı hatırlıyorum. Kayıt dışı sohbetimizde festivalin geçmişinden, festivalin bugününden, ertesi gün Jan Lisiecki'yle tanışacak olmamın heyecanından, odadaki CD koleksiyonunun zamana yenik düşüşünden söz ediyoruz. Zihnimde ve hatıralarımda festivalle özdeşleştirdiğim Aya İrini'nin programdaki yokluğundan yakınıyorum; Efruz da üzgün. Röportaj sonrasında vedalaşırken o güçlü piyano sesine güçlü bir kadın sesinin eşlik ettiğini fark edince heyecanlanıyorum: " İçeride Serenad Bağcan ve Fazıl Say'ın provası mı var? " Festival henüz başlamadan sürprizlerle karşılıyor beni. Ben 8 yaşımdan beri İstanbul Müzik Festivali’ni takip ediyorum. Gördüğüm kadarıyla İstanbul Müzik Festivali de genç dinleyicinin ilgisini çekmek için uzun yıllardır elinden geleni yapıyor. Daha “klasik müzik” stereotipine uyan konserler ve daha yenilikçi gözüken (örneğin bu yılki Disko Klasik ya da Firebird à la Jazz gibi) konserler arasında dinleyici kitlesi olarak çok büyük farklılıklar gözlemliyor musun? Programda bu anlamda bir denge sağlamak için nelere dikkat ediyorsunuz? Festival ağırlıklı olarak klasik müzik repertuvarı sunuyor. Ancak hem gençler hem de klasik dışı türlere de ilgi duyan festival izleyicisine özel her yıl mutlaka farklı içerikler de dâhil ediyoruz programa. Bu konserlere kemik festival izleyicisinin yanı sıra sadece o müzik türüne ilgi duyan müzikseverler de geliyorlar. Bu da aslında bir yerde farklı zevklere, farklı kültürel yapıya ve yaş aralığına sahip daha büyük bir müzik tutkunu toplulukla bir araya gelmemize olanak sağlıyor. İnsanlığın en güzel ortak dili müzik ve aslında her türde herkesin kendisi için bir şeyler bulması mümkün. Tüm bu farklı türlerin bir festival programında güzel de kaynaşması gerekiyor elbette. O yılki temayla bağlantı kurabilecek farklı janrların hepsinden en az bir konser eklemeye çalışıyoruz programa. Bu yıl örneğin çok özel bir tango eserleri projesi de var. Bu yıl başlattığımız Disko Klasik serisinin de bir festival klasiği olmasını, gençlerin programda sunulan her türe ilgisinin uyanmasını ve festival dostu olmasını düşlüyoruz. Efruz, Deniz Palas'ta. | Fotoğraf: Deniz Sabuncu İstanbul Müzik Festivali sadece klasik müziği değil İstanbul’u ve tarihî mekanlarını da keşfetmemizi sağlıyor aslında. Bu yıl programdaki mekânlar arasında ilk kez kullandıklarınız var mı? Sen İstanbul’u keşif anlamında düşündüğünde en çok hangi konser ve mekânlar için heyecanlısın? Yarım asırdır bu şehirde yapılan bir festival İstanbul Müzik Festivali. Bu kadar uzun zaman sonra dahi her yıl daha evvel kullanmadığımız yepyeni bir mekânı keşfedebiliyor olmak beni gerçekten şaşkına çeviriyor. İstanbul dev bir hazine sandığı gibi, sürprizlerle dolu! Bu yıl İBB Miras restorasyon çalışmaları kapsamında yenilenen Mevlanakapı Kara Surları’nda düzenleyeceğimiz Türk müziği konseri bu anlamda beni çok heyecanlandırıyor. Mitolojik ve gerçek 3 Anadolu kadın karakterden ilhamla Hollanda, Türkiye ve İran’dan 3 kadın bestecinin yazdığı 3 bölümlük eser siparişimiz ‘Kadınlar Yeterince Bekledi’ projesi de şehrin en büyülü mekânlarından biri olan Yerebatan Sarnıcı’nda. Müzik Rotası’nda ilk kez konser dinleyeceğimiz Özel Fener Rum Ortaokulu ve Lisesi, Aya Dimitri Rum Ortodoks Kilisesi ve uzun süre restorasyonunun bitmesini beklediğimiz Bulgar Kilisesi’nde düzenleyeceğimiz konserler de müzikal, mimari, kültürel anlamda keşif duygumu besliyor ve heyecanlandırıyor. Emre ve Efruz festival programı hakkında konuşuyor. | Fotoğraf: Deniz Sabuncu Rekor sayıda demem doğru olur mu bilmiyorum ama bu yıl İstanbul Müzik Festivali programında her zamankinden çok dünya prömiyeri ve Türkiye prömiyeri var gibi görüyorum. Bunun nedeni Cumhuriyet’in 100. yılını kutluyor oluşumuz mu? Eser siparişleri nasıl belirlendi ve nasıl bir süreç izlendi? Kesinlikle doğru bir tespit, bu yıl rekor sayıda yeni eser dinleyeceğiz. 8 eser dünya, 4 eser de Türkiye prömiyerini yapacak festivalde. Ve evet, bu önemli kutlama yılında daha çok sayıda, bilhassa gençlere daha fazla eser siparişi verelim istedik: Çağımızın en üretken bestecilerinden biri olan Fazıl Say’a Cumhuriyetimizin 100. Yılı şerefine bir eser yazması ricasıyla gittiğimizde festivalin alt teması olarak programda vurgulanan kadın imgesinden de bahsettik. Sevgili Fazıl da uzunca bir süredir kadın şairlerimizin şiirlerini bestelemeyi hayal ediyormuş. Böylece ‘ Dünya Anne ’ Cumhuriyet kadınları fikriyle doğdu. Kadınlar Yeterince Bekledi projesi bir ortak yapım; Wonderfeel Festivali, İstanbul Müzik Festivali ve Huddersfield Festivali bir araya geldik ve aslında Wonderfeel’in ilkini 2018’de sunduğu projenin ikincisinde Anadolu topraklarına bir yolculuk yaptık beraber. 2018’den bu yana TSKB desteğiyle sürdürdüğümüz Yarının Kadın Yıldızları Eğitim Destek Fonu projesine de yine Cumhuriyetin 100. Yılı vesilesiyle TSKB işbirliği ile yepyeni bir alan daha ekleyelim istedik. Başarılı piyanist ve besteci Cem Esen ‘ A Piece to Joy, op. 33 ’ isimli viyolonsel ve piyano için şahane bir eser yazdı. Dünya prömiyeri bu yıl fondan faydalanacak genç kadın yıldızlarımız tarafından seslendirilecek. Erken Cumhuriyet döneminin bestecilerinin az seslendirilen tangolarının yer aldığı, kıymetli dostum şef Hakan Şensoy’un derin arşiv taramaları ve araştırmaları sonrası belirlenen çok nadide bir repertuvarın seslendirileceği ‘Cumhuriyet Tangoları’ başlıklı konserde de sürpriz bir eser dinleyeceğiz. Programda yer alan eserlerin düzenlemesini yapan şef ve besteci, sevgili Hasan Niyazi Tura’nın festivale ve izleyicilerine armağan ettiği Enstrümantal Tango ’su da St. Benoit Lisesi’nin tarihi avlusunda dinleyeceğimiz bir başka yeni eser. Edebiyatımızın en değerli yazarlarından Yaşar Kemal’in destansı romanı Binboğalar Efsanesi; müzik, dans ve video yerleştirmesi içeren multi-disipliner bir müzikli tiyatro eseri olarak festival izleyicisi ile buluşacak. Fotoğraf: Deniz Sabuncu Festivalde Yaşam Boyu Başarı Ödülü’nü alacak Anne-Sophie Mutter’i ta 2012’de ilk kez 40. İstanbul Müzik Festivali’nde canlı dinlemiştim. Çok büyük bir hayranı olarak yeniden dinleyeceğim için de çok mutluyum. Profesyonel kimliğinle değil de bir klasik müzik dinleyicisi olarak Anne-Sophie Mutter’in müziği ve yorumları hakkında ne düşünüyorsun? Anne-Sophie Mutter yeteneği, baş döndürücü kariyeri, enfes yorumculuğu, disiplinli müzisyen kimliği ve Vakfı vasıtasıyla desteklediği genç müzisyenlerin arkasında duruşuyla olağanüstü bir rol model, yaşayan bir efsane! Aldığı sayısız ödülü; Sofia Guibaidulina, Krzysztof Penderecki, John Williams gibi yaşadığımız çağın en büyük bestecilerinin ona ithafen yazdığı onlarca eseri düşünürsek gerçek bir diva olduğunu anlayabiliriz. Kendisini sahnede 13 yıl sonra tekrar dinleme şansına sahip olacağım için ben de gerçekten çok heyecanlıyım.
Duende
Konser salonlarının büyüsü, Chopin'in dehası ve "harika çocuk" olmak üzerine
On iki-on üç yıl önce, klasik müzik tutkumu paylaştığım arkadaşım Işıl benimle bir YouTube bağlantısı paylaştı. Dinlediğim en iyi Chopin performanslarından biriydi ve piyano başında on üç yaşında bir çocuk oturuyordu. Işıl gibi ben de onu radarıma aldım. Jan Lisiecki ismini bir kenara yazdım ve henüz on yedi yaşında Deutsche Grammophon etiketiyle çıkardığı ilk albümünü, Mozart konçertoları kaydını defalarca dinledim. Birkaç ay sonrabugün hâlâ en sevdiğim klasik müzik albümlerinden biri olan Chopin etüdleri albümü geldi. Artık bir hayranıydım. "Enfes parlaklıkta, her bir pasajdaki her bir notanın arka arkaya inci gibi dizildiği; Chopin’in stilini olağanüstü bir zarafetle yansıtan bir performans." - İstanbul Müzik Festivali direktörü Efruz Çakırkaya, Jan Lisiecki'nin Chopin: Works for Piano & Orchestra (2017) albümü hakkında Jan Lisiecki, 51. İstanbul Müzik Festivali Açılış Konseri'nde Chopin'in 1 no'lu piyano konçertosunu seslendiriyor. | Fotoğraf: Mühenna Kahveci Onu ilk kez canlı dinleyeceğimi müjdeleyen 51. İstanbul Müzik Festivali'nin açılış konserindeki performansına ve müziğine tanık olmadan bir gün önce otelinde buluştuk Jan ile. Aslında bir sinema yazarı olduğumu ama klasik müziğe de en az sinema kadar ilgili olduğumu; on yıla yakın piyano çaldığımı ama sonra sadece bir dinleyici olduğuma karar verdiğimi söyledim: " Dinlediğin için teşekkürler, birilerinin de dinlemesi gerekiyor. " Asıl sorularıma geçmeden önce tabii ki buzları sinemayla eritmeye çalıştım. Klasik müzik ve sinema dediğim anda Birdman 'de (2014, Alejandro G. Iñárritu) Rahmaninov'un 2. Senfoni'sinin kullanıldığı sahne geldi aklına: " O güzel senfoniyi ve o müziği kullanmanın dahice bir yoluydu. Olağanüstü, bence ." " Fazla yakın bir yerden vurdu. " dediği TÁR (2022, Todd Field) ve " duygusal ve çarpıcı " bulduğu CODA (2021, Sian Heder) konusunda ayrıştık, Fast and Furious serisinin gereksiz uzatıldığı konusunda uzlaştık. Sonra esas konuya geçip; müziğin zamanla dönüşümünden, "harika çocuk" etiketinden ama en çok da onunla özdeşleştirdiğim Chopin'den konuştuk. İlk albüm kaydın Chopin konçertolarıydı ve bu geceki konserde de Chopin'in ilk piyano konçertosunu çalacaksın. Ben en iyi Chopin yorumcularından biri olduğunu düşünüyorum. Ve eminim ki her performansla onun müziğiyle ilgili yeni bir şey keşfediyorsun. 2009'daki o albüm kaydından bugüne yorumundaki değişimi nasıl tanımlarsın? Konserlerin ve konser salonlarının en iyi öğretmenler olduğunu söylerim hep. Konser salonundayken ne hissettiğini, neyin işe yaradığını, hangi duyguları tercüme edip taşıdığını ve ne ilettiğini tecrübe ediyorsun. Ve bir konçertoyu her icra ettiğinde bu deneyimlerle birlikte tümüyle sanat hakkında da bir fikir ediniyorsun. Ben bu konçertoyu çalmayı 15 yıl önce öğrendim, belki daha fazla. Yani hayatımın yarısından fazlasında benimleydi. Bu çok çılgınca! Bu konçertoyu sayısız defa çaldım. Tabii ki notaları biliyorum, tabii ki eseri biliyorum ama aslolan eserin genel yapısı ve etkisi hakkında bir fikre sahip olmak: Burada bir şeyi değiştirirsem, daha sonra olacakları nasıl etkiler? Harika olan ve gerçekten konser salonundan başka bir yerde öğrenme fırsatın olmayan şey bu tür bir sebep-sonuç ilişkisi. İlk performansımdan bu yana bir şeylerin neden ve nasıl farklı olduğu sorusunun yanıtı da burada yatıyor. Jan Lisiecki | Fotoğraf: Salih Üstündağ Chopin benim en sevdiğim bestecilerden biri ve diskografinin yarısı Chopin'in müziğinden oluştuğuna göre sanırım senin de öyle. Bunun sebebi kültürel bir bağ mı yoksa sadece romantik döneme özel bir ilgin mi var? Bunun birçok katmanı var. Onun müziğiyle kesinlikle bir bağım var ve bu tartışılmaz. Piyanonun başına oturup Chopin çaldığımda eğer daha önce hiç çalmadığım bir parçayı çalıyorsam ( Gülüyor: Chopin'in piyano için yazdığı çok fazla parça olduğu için bunlar hâlâ var!) henüz piyanonun başına geçtiğim ilk dakikalarda bile onunla ne yapmak istediğime dair bir fikrim oluyor. Bu alışılmadık bir şey. Keşfetmem gerekmiyor; kalbimde bir çeşit yeri var. Bir piyanist için Chopin inanılmaz derecede önemlidir. Enstrümanımız için yazdığı eserlere bakınca onun birçok yönden piyano repertuvarının zirvesini temsil ettiğini düşünüyorum. En iyi besteci olduğunu ya da benim kitabımda Beethoven, Bach ya da Mozart'tan daha yüksek bir yeri olduğunu söylemiyorum ama piyanoyla yapılabileceklerin en iyisini yapan oydu. Chopin çalarken çok eğlenirsin çünkü enstrümanına "karşı" değil, enstrümanınla "birlikte" çalışırsın. Çünkü bazı bestecilerin eserlerinde teknik zorluklardan ya da bestecinin üslubundan dolayı piyanoya "karşı" çalışırsın. Onu senin için çalışması üzere zorlarsın. Chopin'in müziği de kolay değildir ama senin için oradadır, senin için sunulmuştur. Sen tercümansındır, bir kanalsındır ve bu görev çok karmaşık ya da stresli değildir. Senin de söylediğin gibi Chopin'in çok fazla piyano eseri var. Bir sonraki kaydın için seçim senin elinde olsa, kaydetmediğin eserleri arasından hangisini kaydetmek isterdin? Son kaydım noktürnleriydi, ondan önce de etütleri. Sanırım benzer bir düşünceyle devam ederdim ve belli bir formdaki küçük parçalarını bir arada kaydederdim: Valsler, mazurkalar ya da prelüdler. Bir noktada da sonatlarını kaydetmeyi çok isterim. Chopin'in en ilginç yönü küçük formların ustası olması. Yazdığı müziğe bakarsan, hayal edebileceğin her şeyi içeren kısa parçalar yazmakta inanılmaz derecede yetenekli olduğunu görürsün. Bu sıra dışı çünkü birçok besteci sonatlara, konçertolara, senfonilere; yani aynı malzemenin birçok kez tekrarını içeren bir yapıya sahip bu devasa parçalara odaklanıyor. Ancak Chopin'de her şey genellikle bir kez sunulur ve geride bırakılır. Bu kadar fazla müziği olması inanılmaz; bize o kadar çok kavram, o kadar çok fikir bırakmış ki... Jan Lisiecki, 51. İstanbul Müzik Festivali Açılış Konseri'nde sahneyi Tekfen Filarmoni Orkestrası'yla paylaştı. | Fotoğraf: Salih Üstündağ Profesyonel olarak çalmaya çok küçük yaşta başladın. Ve hâliyle bu "harika çocuk", "genç solist", "genç yetenek" gibi etiketleri beraberinde getiriyor olmalı. Şimdi 20'li yaşlarının sonunda olduğun düşünülürse, bu etiketler seni rahatsız etmeye başladı mı? Bu etiketlerin ne gibi olumlu ya da olumsuz yönlerini tecrübe ettin? Bir bara gidip sana kimlik sorduklarında bu iyi hissettirir, değil mi? ( Karşılıklı g ülüyoruz .) Genç iyidir; hâlâ bana genç demekte ısrar ediyorlarsa o zaman harika! Çocukluğumda ailem ve dolayısıyla ben bu gibi etiketlere karşıydık. Ailem "harika çocuk" etiketinde hep olumsuz bir anlam yüklü olduğunu düşünürdü. Eğitimli bir maymun gibi, yaptığını çok iyi yapan bir çocuk. Tabii ki doğuştan gelen olağanüstü bir yeteneği var. Tabii ki çok çalışıyor. Ama bu kadar... Bu bize çok boş ve ilginç olmayan bir hayat gibi gelirdi. Benim içinse müzik harika bir maceraydı. Yapmayı beklediğim bir şey değildi. Küçüklüğümden beri peşinden koştuğum bir tutku değildi. Çoğu çocuk gibi öylesine piyano dersleri almaya başlamıştım. Piyano hayatıma girdiğinde yavaş yavaş kontrolü eline aldı ve sevdiğim şey özellikle işin performans kısmıydı. Performans çok eğlenceliydi, gergin olmak çok eğlenceliydi. Seyirci önünde olmak aslında bugün hâlâ beni gerginleştirebilen birkaç şeyden biri. Bir de işin seyahat etme kısmı var. "Normal" bir ailede doğdum, sürekli yeni yerleri ziyaret etmek için dünyanın etrafında uçma imkânımız yoktu. Tek seyahatlerimiz iki yılda bir Polonya'daki büyükanne ve büyükbabamı ziyaret etmek olurdu. 11, 12, 13 yaşlarındaydım ve müzikle birlikte aniden önce Kanada içinde daha sonra Avrupa'da farklı şehirlere uçmaya başladım. Üstelik insanlar bunu yapmam için bana para ödüyordu! Kariyerime, yaptığım işe devam etmek için bu çok iyi bir nedendi ama ailem eğitimimden taviz vermeme asla izin vermedi. Lisenin sonuna kadar okulum her şeyden önemliydi. Çok önemli orkestralarla, çok önemli salonlarda konser veriyor olabilirdim ama okuldaki notlarım düşmeye başlarsa her şeyi boşverip konserleri iptal edeceklerini söylüyorlardı. "Normal" çocukluğa ve "normal" yetiştirilme tarzına odaklanırken bir yandan da konserler vermeyi sürdürebilmek için üzerimde çok büyük baskı vardı. Ama her şeye rağmen eğlenceliydi. Bugün olduğum yere gelen, harika ve alışılmadık bir yolum olduğunu düşünüyorum. Pişman değilim.
Duende
Piyano, keman ve disko
Anne-Sophie Mutter & Mutter's Virtuosi Ne zaman, nerede? 13 Haziran Salı, Atatürk Kültür Merkezi'nde. Ne oluyor? Festivalin Yaşam Boyu Başarı Ödülü sahibi ve çağımızın en büyük keman virtüözlerinden Anne-Sophie Mutter, kendi adını taşıyan vakfının desteklediği genç müzisyenlerden oluşan Mutter's Virtuosi yaylı orkestrasıyla birlikte Vivaldi, Previn, Bach ve Bologne'den eserler seslendiriyor. Serenad Bağcan | Fotoğraf: Ozan Çağatay Fazıl Say & Serenad Bağcan "Dünya Anne" Ne zaman, nerede? 8 Haziran Perşembe Atatürk Kültür Merkezi'nde ve 14 Haziran Çarşamba Harbiye Cemil Topuzlu Açıkhava Tiyatrosu'nda. Ne oluyor? Dünyaca ünlü piyanist ve besteci Fazıl Say, bugüne kadar Türk edebiyatında derin izler bırakan şair ve yazarların eserlerinden esinlenerek bestelediği şarkılarına bu kez kadın şairlerin eserlerini ekliyor; Serenad Bağcan ile süregelen işbirliklerinde yeni bir sayfa açılıyor. Disko Klasik | Fotoğraf: Andreas Graf Disko Klasik Ne zaman, nerede? 16 Haziran Cuma, Babylon'da Ne oluyor? Çellist Jamal Aliyev ve yenilikçi klasik müzik topluluğu Orchester Im Ptreppenhaus, bir seriye dönüşecek Disko Klasik'in parti havasındaki ilk konseriyle klasik müzik ile gece kulübü kültürünü harmanlıyor.
Duende
🚀 Çıkışta: Bar Italia
Günümüzün eklektik gitar müziğinin ses manzaraları etiketlerden, kategorizasyonlardan ve köşeli tanımlamalardan azade. Bu, iletişim ve internet çağının müziğin klanlarını ortadan kaldırdığı, janrların hükümranlığına son verdiği ve yerine çok yönlü bir esin havuzunu getirdiği hâlihazırdaki konjonktürümüzün bir yansıması. Bundan mütevellit herhangi bir müzik-kültür devriminin ihtimali iyice azalırken, bir zamanların dönüştürücü müzikal yenilikçilerinden ilhamla özgün karışımlar üreten müzisyen ve müzik gruplarının bereketliliğine de şahit oluyoruz. Nina Cristante, Jezmi Tarik Fehmi ve Sam Fenton'dan oluşan ve 2020 yılından beri verimli bir tempoyla 3 stüdyo albümü paylaşan Londra'dan Bar Italia , bu müzik gruplarından biri. Geçtiğimiz 10 yılın bağımsız pop'unun deneysel dahilerinden Dean Blunt 'ın müzikal işbirlikçilerinden Inga Copeland 'le (Bkz: The Narcissist II ve Hype Williams ) kurduğu World Music şemsiyesi altında gölgeli bir başlangıç yapan Bar Italia, üyelerinin yan projelerinde izlerini sürebileceğimiz çeşitli müzikal motiflerin buluştuğu müşterek bir deney. Cristante'nin World Music'in kataloğuna son albümüyle giren solo projesi NINA 'nın hipnotik ve rüyalar âleminde gezinen pop müziği; Tarık Fehmi ve Fenton'ın ( Double Virgo ) DIY estetiğiyle büyüttüğü minimal bir rock 'n' roll 'un lo-fi ses manzaralarına Bar Italia'da kavuştu zira. Bar Italia, Tracey Denim 2020 yılında Quarrel albümüyle başlayan ve ardından Bedhead 'le (2021) devam eden bu ortaklık, grubun iki hafta önce yayımlanan ilk Matador Records etiketli albümü Tracey Denim 'le yeraltının karanlığından çıktı; nevişahsına münhasır nice örnekle dolu güncel gitar müziğinin kalabalığında parıldayan bir görünürlüğe uzandı. Öte yandan Bar Italia'nın müzik endüstrisinin profesyonel pratikleriyle mesafelenmeleri ( Tracey Denim 'in yazar, yapımcı ve mühendis kadrosu grup üyelerinden oluşuyor.), keşfetmesi çetrefilli medya varlıkları ve müziklerinin bağımsızlığını kişisel bir mesele hâline getiren yaklaşımları, onları gizemli bir kimliğe büründürdüğü kadar müzikal dünyalarını da şekillendirdi. Öyle ki Tracey Denim 'in s hoegaze 'yle özdeş kimi grupların (My Bloody Valentine) flu görselliklerini negatif bir fotoğrafa transfer eden kapağı bir tarafa; minimal gürültülerin eşlikçiliğinde ve kırılganca tınlayan çoklu vokallerinin alışverişinde kurulan soyut ses dokuları diğer tarafa, grubun muamma olanın büyüsüyle inşa ettikleri Bar Italia mefhumu nitelikli prodüksiyondan verilen kasti ödünlerin getirdiği estetize kusurların bir kahramanı âdeta. Nina, Jezmi ve Sam'in esinlerinin izini sürmek zor değil. Sonic Youth'un alametifarikası gitar gürültüleri, shoegaze'in uçucu psychedelia 'sı, Blonde Redhead'in kederli indie rock atmosferikliği ve dahası, Bar Italia'nın hibrit kompozisyonlarının ipuçlarıyla dolu. Ancak bu esinler, grubun özgün filtresinden geçen; nihayetinde de nostaljik bir tekdüzeliğe sıkışmayan öğeler sadece. Ve bu hakikat, müziklerini kendi öznelliklerinin bir uzantısı yapan üç arkadaşın bireyselliklerinden devşirdikleri bağımsız kolektifliğin de temel sebebi. Dinle
Duende
Atomic Wallet'a saldırı: En az 35 milyon dolar çalındı
Merkeziyetsiz varlık cüzdanı Atomic Wallet'a düzenlenen saldırı sonucunda kullanıcılardan en az 35 milyon dolar değerinde kripto varlık çalındığı bildirildi. Atomic Wallet, cumartesi günü yaptığı açıklamada saldırıyı kabul ederek güvenlik açığını araştırmak için elinden gelen her şeyi yaptığını belirtirken, saldırıda meydana gelen en büyük beş kaybın 17 milyon dolara tekabül ettiği bildirildi. Geniş açı: Çalınan kripto fonlarının izini sürmesi ve saldırıya uğrayan projelere yardım etmesiyle tanınan ZachXBT isimli Twitter hesabı tarafından Atomic Wallet saldırısı üzerine yürütülen bağımsız bir soruşturmaya göre, saldırının en büyük kurbanının Tether'de 7,95 milyon dolar kaybettiği tespit edildi. ZachXBT, "Ne yazık ki giderek daha fazla kurban bulmaya devam ediyoruz," diyerek kaybın tam boyutunun 50 milyon doları aşabileceğini düşündüğünü belirtti. Cointelegraph'a konuşan Türkiye'den Emre isimli bir siber güvenlik uzmanı da saldırıda hata ödül programlarından elde ettiği yaklaşık 1 milyon dolar değerindeki kripto varlığını kaybettiğini bildirdi. Çalınan token'ları arasında Bitcoin, Dogecoin, Litecoin, Ether, USDT, USD Coin, BNB ve Polygon bulunun ve bu fonlarla Türkiye'de bir siber güvenlik firması kurmayı planlayan Emre, olayı araştırdıklarını söylemelerine rağmen Atomic Wallet'ın elinde herhangi somut bir şey olmadığını da sözlerine ekliyor. Konuyla ilgili olarak Atomic Wallet'tan şimdilik çok az bilgi geldi. Şu ana kadar destek ekibinin mağdur adreslerini topladığını belirten Atomic Wallet, çalınan fonların izini sürmek ve bloke etmek için de büyük borsalar ve blokzinciri analiz şirketleriyle de iletişime geçildiğini bildirdi. Bunu takip eden bir açıklamada ise Atomic Wallet, saldırının, aylık aktif kullanıcılarının %1'inden daha azını etkilediğini aktardı. Sonuç: CoinGecko verilerine göre, Atomic Wallet'ın ERC-20 token'ı AWC, birkaç gün önce 24 saat içinde %13'ün üzerinde bir düşüşle 0,22 dolara geriledi. Bu, AWC için tüm zamanların en yüksek seciyesi olan Mayıs 2021'de belirlenen 7,26 dolara kıyasla %96'dan büyük bir düşüşü temsil ediyor. Bununla birlikte: Dünya çapında 5 milyon kullanıcısı olan, velayetsiz/merkeziyetsiz bir cüzdan olarak öne çıkan Atomic Wallet'ın Hizmet Şartları, tüm benzer cüzdanlarda olduğu gibi kullanıcıların uğradığı zararlar için herhangi bir sorumluluk kabul etmez; başka bir deyişle, cüzdanda saklanan varlıkların tüm sorumluluğu, mal sahibine aittir. Bununla birlikte, kullanıcıların şifrelenmiş ve insanların cihazlarında saklanan özel anahtarları gibi hassas bilgilere erişmemesini gerekçe gösteren Atomic Wallet, ürününün kısmen güvenli olduğunu iddia ediyor; ancak bir denetim firması olan Least Authority, Şubat 2021'de Atomic Wallet'ın "kullanıcı varlıklarını ve özel verileri korumada yeterince güvenli olmadığını" belirterek uyarıda bulunmuştu.
Quando Blok
2023 Seçimleri Bize Neyi Gösterdi?
14-28 Mayıs 2023 tarihlilerinde Türkiye hayati iki seçim gerçekleştirdi. Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin ve Türk demokrasisinin akıbeti açısından hayati öneme sahip bu seçimlerde muhalefetteki Millet İttifakı ile Emek ve Özgürlük ittifakı iktidardaki Cumhur İttifakıyla yarıştı. Cumhurbaşkanlığı seçiminde Emek ve Özgürlük İttifakı ayrı aday çıkarmayıp Millet İttifakının adayı Kemal Kılıçtaroğlu’nu destekledi. Sonuçta, Anayasa gereği birlikte yapılan parlamento ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin her ikisinin de açıklanan galibi Cumhur İttifakı oldu. Bu seçimler öncelikle seçimli otoriter sistemlerde muhalefetin seçim kazanmasının hiç te kolay olmadığını gösterdi. Muhalefetin rakibinin sadece kar şı daki siyasi parti ya da aday de ğ il, b ü t ü n ayg ı tlar ı yla devlet mekanizmas ı oldu ğ u dikkate al ı nd ığı nda se ç imlerin âdil bir ş ekilde ger ç ekle ş ti ğ ini s ö ylemek m ü mk ü n de ğ il. Özellikle yargının iktidarın bir aygıtına dönüştüğü hallerde, bir futbol alegorisi yapmak gerekirse, muhalefetin sadece rakibi değil aynı zamanda hakemi de yenmesi gerekiyordu. Bu seçim sürecinde de gerek muhalefetin en önemli cumhurbaşkanlığı adaylarından birinin siyasi yasak tehdidi altına sokulması, gerek seçimlerde anahtar bir role sahip olacağı öngörülen bir partiye kapatma davası açılması ve dava sürecinin devam etmekte olması, gerek muhaliflere yönelik soruşturma ve kovuşturmalar gibi hamlelerle yargı iktidara alan açmaktan geri kalmadı. Öte yandan, hem Cumhurbaşkanının üçüncü kez aday olmasına, hem de bakanların ve Cumhurbaşkanı yardımcısının istifa etmeden milletvekili adayı olmasına Anayasaya aykırı olarak izin verilmesi gibi kararlarla da Yüksek Seçim Kurulu ister istemez iktidara avantaj sağlamış oldu. Elbette seçim kampanyası sürecinde iktidara karşı oldukça müsamahakâr davranan soruşturma ve kovuşturma makamlarının, muhalefet söz konusu olduğunda şahin bir tutum sergilemesi de seçimin adaletini etkiledi. İktidarın açık dezenformasyonlarına karşı hiçbir soruşturma açılmazken iktidarın usulsüzlüklerini ya da yolsuzluklarını dile getirenler hızlıca yargı eliyle susturuldu. Seçimin adaletini etkileyen elbette sadece yargının tutumu değildi. Bütün devlet imkânlarının doğrudan seçim propagandası amacıyla kullanılmasını önleyecek hiçbir mekanizma yoktu ve bu imkânlar sonuna kadar kullanıldı. Devletin yayın kuruluşu TRT açık bir şekilde iktidarın propaganda aracına dönüştürüldü. RTÜK seçim gecesi yayın yapan tüm muhalif TV kanalları aleyhine inceleme başlattığını açıkladı. İktidarın kontrolündeki medya (toplam medyanın % 95’inden fazlası) sürekli tek yanlı propaganda aracı gibi çalıştı. Muhalefeti terör örgütleri ile işbirliği içinde gösterdi. Özellikle sosyal medyaya erişimi olmayan kırsal kesimde yaşayan belli bir yaşın üzerindeki seçmen tamamen bu tek yönlü propagandaya maruz bırakıldı. Sosyal medyada da iktidarın özel olarak hedeflenmiş gruplara yönelik reklamlara çok yüksek para harcadığı biliniyor. Dolayısıyla seçimlerin eşit koşullarda ve adaletli bir şekilde gerçekleştiğini söylemek mümkün değil. Bütün bunlara rağmen muhalefetin seçimi kazanmasının imkânsız olduğu da söylenemez. Öncelikle ülkenin içinde bulunduğu koşullar toplumda çok güçlü bir değişim talebini besliyor. Ekonomik çöküntü, dış politikadaki başarısızlıklar, ülkedeki adaletsizlikler, eşitsizlikler, liyakatsiz yöneticiler, yolsuzluklar, kamu hizmetlerinin verimsizliği gibi başarısızlıklar iktidarın toplumsal desteğini önemli ölçüde zayıflatmış durumda. Muhalefetin ikna edici bir iktidar alternatifi ortaya koyması ve bunu seçmene ulaştıracak yolları kullanması halinde başarılı olma ihtimali yüksekti. Ancak, muhalefet partilerinin bu konuda da iktidardaki ittifaka göre daha dezavantajlı bir konumda bulunduğunu kabul etmek gerekir. Zira iktidar kimlik bakımından milliyetçi muhafazakâr, yani homojen bir kitleye hitap ederken, muhalefet cenahı çok çeşitli ve birbiri ile uyumlulaştırılması bir hayli zor olan kimlik gruplarına hitap etmek zorunda kaldı. Yani seküler, Kemalist, ulusalcı kesimleri, Türk milliyetçilerini, çeşitli sol grupları, liberalleri, iktidardan kopmuş muhafazakârları, ulusalcı Kürtleri, muhafazakâr Kürtleri ve diğer toplumsal azınlıkları muhalefetin aynı hedef doğrultusunda birleştirmesi ve güçlerini konsolide etmesi gerekiyordu. Bunu ba ş arman ı n tek yolu da kimli ğ i siyasî bir sorun olmaktan ç ı karmaktan, yani herkesin kimli ğ ine sayg ı duyan, herkesi oldu ğ u gibi kabul eden ancak hi ç bir kimli ğ i de bir politik hedef haline getirmeyen bir demokratikle ş me program ı n ı n ortaya konulmas ı ve bunun ı srarla savunulmas ı ndan ge ç iyordu. Bunu yaparken söz konusu kimlik gruplarını temsil iddiasındaki siyasi partilerin açık ve şeffaf süreçlerle iş birliğine davet edilmesi ve uzlaşılan programın söz konusu partiler tarafından kendi kadrolarına ve seçmen tabanlarına anlatılması gerekiyordu. Elbette bu tek başına yeterli değildi, ülkenin güncel sorunlar ı n ı çö zecek rasyonel kamu politikalar ı n ı , bunlar ı n b ü t ç elerini, takvimini ve uygulayacak ehil kadrolar ı i ç eren bir siyasi program ı n da seçmenin önüne konulmas ı na ihtiyaç vard ı . ‘’Altılı Masa’’nın oluşturulması bu yönde iyi bir başlangıç olmasına rağmen, Masaya dahil olan partilerin iktidarın kimlikçi söyleminden kendilerini kurtaramamaları nedeniyle istikrarlı bir demokratikleşme talebi konusunda topluma güven veremediler ve eklektik söylemlerle yetinmek durumunda kaldılar. Bu arada, bir yandan a day belirleme sürecinin ve yönteminin ş effaf olmamas ı , öbür yandan adaylar ı n belirlenmesinin hem çok geciktirilmesi hem de bir oldu bittiye getirilmesi toplumun güvenini k ı rd ı . Parlamento seçimlerinde i ş birli ğ i modellerinin iyi kurgulanmam ış olmas ı da sonu ç lar ı muhalefet aleyhine etkiledi . Oysa, CHP ve İYİ parti tek bir listeyle seçime girerken, Millet İttifakının diğer dört partisinin ayrı bir liste ile seçime girmesi, TİP ve YSP’nin de tek liste ile seçime girmiş olması halinde parlamento dağılımı muhalefet lehine değişebilirdi. Son olarak sand ıklara sahip çıkılamamış ve seçim sonuçlarını takip edecek güvenilir bir yazılım ve sistem kurulamamış olmasının ise muhalefet açısından herhangi bir mazereti olamaz .
Özgürlük Gündemi
RTÜK'ün 6 Kanala İnceleme Başlatması Ne İfade Ediyor?
Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) 28 Mayıs’ta Cumhurbaşkanlığı ikinci turunda yaptıkları yayınlarda YSK yayın yasaklarına uymadığı gerekçesiyle altı kanal hakkında inceleme başlattı. [1] İlginç olan, hakkında ‘’inceleme’’ başlatılan kanalların (HALK TV, TELE 1, KRT, TV4, Flash Haber ve SZC TV) ortak noktasının iktidara muhalif bir yayın politikaları izliyor olmalarıdır. RTÜK duyurusunda FOX TV programcılarından Çiğdem Toker’in “Demokrasi sandıktan ibaret değildir” şeklindeki ifadelerinin kurul tarafından raporlaştırılmaya başlandığı belirtildi. Raporun tamamlanması ile Üst Kurul’un bu konuyu karara bağlayacağı söylendi. Öte yandan, duyuruda “Yine izleyicilerden gelen yoğun şikayetler üzerine sandıkların açılması ve sonuçların belli olmasıyla birlikte halkı aşağılayan hakaret ve saldırılarla necip milletimizi küçük düşürmeye çalışan konuşmalara yer verilen [kanallar] ile ilgili de incelemeler yapılmaktadır” dendi. [2] İnceleme ile ilgili açıklama yapan RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin “Millî iradeye, demokrasiye, seçim sonuçlarına saygı duymayan ve halkımızı aşağılayan, aziz milletimizi küçük düşürmeye çalışanların bu tutumlarına sessiz kalmayacağız” diyerek muhalif kanallara ceza verileceği imasında bulundu. [3] Öncelikle RTÜK’ün soru ş turma ba ş latmas ı na yol açan Çi ğ dem Toker ’ in “ demokrasi sand ı ktan ibaret de ğ ildir ” ifadesinin sorunlu olmad ığı n ı belirtmek gerekir. Siyaset biliminde ve demokrasi teorisinde bunu savunan b ü y ü k bir literat ü r var. ‘’Demokrasi sand ı ktan ibaret de ğ ildir’’ ifadesi seçimlerin demokratik bir siyasal düzenin zorunlu ko ş ulu oldu ğ unu kabul etmekle beraber, bunun yeterli olmad ığı anlam ı na gelmektedir. Buna göre, hükümetin ço ğ unluk esas ı na g ö re belirlendi ğ i, bununla birlikte bireysel hak ve ö zg ü rl ü klerin ç o ğ unlu ğ un iradesinden ba ğı ms ı z olarak, ç o ğ ulcu bir yakla şı mla anayasal g ü venceyle korundu ğ u sistemler demokratiktir. Demokrasinin geni ş anlamdaki tan ı m ı budur – ki buna literat ü rde liberal demokrasi denmektedir. Dolay ı s ı yla, bu ifadeyi h ü k ü metin se ç im d ışı yollarla belirlenmesi veya sonland ı r ı lmas ı hatta darbe imas ı yapmak ş eklinde yorumlamak i ç in, bunu yapanlar ı n ya kavram da ğ arc ığı n ı n k ı s ı tl ı olmas ı ya da k ö t ü niyete sahip olmalar ı gerekir. RTÜK’ün muhalif kanallara inceleme başlatması pek şaşırtıcı olmadı. Uzun yıllardır hem Kurul Başkanının hem de Kurul kararları her fırsatta muhalif kanalları cezalandırma saikiyle hareket ettiği sır değildir. Oysa, sözde “demokrasiyi koruma (!)” güdüsüyle yapılan, muhalif medya kuruluşlarını cezalandırmaya dönük bu girişiminin trajik bir biçimde demokrasiye zarar verdiğini görmek gerekir. Demokrasi yalnızca ‘’millî irade’’nin tecellisinden ibaret değildir; demokrasi serbest ve adil seçim rekabeti yanında; ifade, basın ve örgütlenme özgürlüğü başta olmak üzere sivil özgürlükler ile hukukun üstünlüğü, denetler ve dengeler ve yargı bağımsızlığını da içeren geniş bir liberal-demokratik değerler setini bünyesinde barındırır. Bunu göz ardı etmek çoğunluğun tahakkümüne yol açar ve günün sonunda demokrasi dediğimiz sistem kazananın her şeyi kazandığı, kaybedenin her şeyi kaybettiği bir kumar masasına dönüşür.
Özgürlük Gündemi
Türkiye Ekonomisinde Şimşek Sesleri
Türkiye 28 Mayıs seçiminde Erdoğan’ı yeniden cumhurbaşkanı olarak seçti. Bu Türkiye için ilginç bir deneyim oldu. Çünkü muhalif kanattaki siyasetçiler ve vatandaşlar, özellikle seçimin ilk turunda, seçimin kendileri tarafından kazanılacağına oldukça eminlerdi. 2019 yılında yapılan belediye seçimlerinde Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ve İyi Parti’nin (İYİP) öncülüğünde Demokrat Parti (DP) ve Saadet Partisi’nin (SP) de desteklediği Millet İttifakı İstanbul, Ankara, Adana, Mersin, Antalya gibi büyükşehirlerde Adalet ve Kalkınma Partisi’nden (AKP) belediyeleri almıştı. Bu da Erdoğan muhaliflerine büyük bir motivasyon kaynağı olmuştu. Ayrıca İstanbul’da yapılan yerel seçimi Cumhurbaşkanı Erdoğan özel çaba sarf ederek tekrar ettirmiş, yenilenen seçimlerde CHP adayı Ekrem İmamoğlu oy oranını daha da artırarak İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olmuştu. [1] Bu son gelişme de muhaliflerin bir ittifak çatısı altında oldukça başarılı bir performans örneği sergilediğini ortaya koymuştu. Haliyle Erdoğan muhalifleri de 2019 seçimlerinden aldıkları güçle bu genel seçime de Millet İttifakı çatısı altında girmişlerdi. Ne var ki yerel seçimlerde fayda getiren ittifak sistemi genel seçimlerde aynı sonucu vermedi ve üçünü kez Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı oldu. Öte yandan Erdoğan için artık daha çetin bir sınav var: Ekonomi. Seçim ekonomisi izlemesi ve işsizlik oranını düşürme, % 5.5 büyüme oranı ve 16 bin dolar fert başına millî gelir, depremzedelere avantajlı konutlar yapılması gibi kimi ekonomik vaatlerde bulunması dışında, Erdoğan seçim öncesi propagandasında ekonomik vaatleri pek öne çıkarmadı. Tabiî bu konularda yazılar yazıldı, bildiriler hazırlandı. Fakat Erdoğan’ın hiçbir mitinginde, hiçbir televizyon programında manşette ekonomik gelişmeler yoktu. Kampanya dönemi muhalif ittifakın teröre destek verdiğini iddia ederek geçti çok temelde. Bu söylem işe yaradı mı bilemiyorum, fakat Erdoğan’ın tüm kampanya sürecinde üzerinde durduğu en önemli konunun bu olduğu bir gerçek. Türkiye’de en can yakıcı sorun enflasyon ve Türk lirasında yaşanan değersizleşme iken Erdoğan’ın seçim sürecinde ekonomiden pek bahsetmemesi aslında tüm ekonomistlerin kafasında sorular oluşmasına sebep oldu. Çünkü daha önceki bültenlerde de okuduğunuz gibi Türkiye ekonomisi yüksek enflasyonla, Türk Lirasının değer kaybıyla ve yüksek cari açıkla boğuşuyor. Buna çözüm olarak getirilen “Türkiye Ekonomi Modeli” ve “Liralaşma” stratejisi ise Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) rezervlerini tüketmekten başka neredeyse bir işe yaramıyor. Bu nedenle seçim sonrası Erdoğan’ın bu model üzerine yeniden düşünüp düşünmeyeceği de hep akıllarda bir soru işareti olarak kalıyor. Erdoğan tarafından yapılan kampanyanın ana ekseninde ekonomi olmaması rağmen seçim sonrasında en çok konuşulan şey ekonominin bu durumdan nasıl çıkacağı oldu ve Erdoğan’ın ekonomi yönetiminin başına kimin getireceği ana gündem maddemiz haline geldi. Bu noktada en çok Mehmet Şimşek ismi konuşulmaya başlandı. Seçim öncesinde Erdoğan Mehmet Şimşek’le birkaç kez görüşmüş hatta bu görüşmelerin yapılacağı da basına özellikle servis edilmişti. Fakat o dönemde bu konuya ilişkin bir gelişme görememiştik. Mehmet Şimşek Batı sermayesinin de başarılı bir maliye bakanı olarak tanıdığı bir isim. Bir dönem Türkiye ekonomisinin Avrupa’da parladığı zamanlarda Ali Babacan’la birlikte Türkiye ekonomisini yöneten birisi. Hatta Emerging Markets dergisi 2013 yılında Şimşek’i yılın maliye bakanı seçmişti. [2] Yine aynı yıl Foreign Policy dergisi kendisini dünyanın en etkin 500 kişisinden biri olarak seçmişti. [3] Fakat sonradan Türkiye ekonomisi ray değiştirmiş ve başka bir yola girmişti. Özellikle Erdoğan’ın damadı Berat Albayrak döneminde büyük dönüşüm yaşamıştı. Anlaşılan o ki Erdoğan yine o eski güzel günlere dönmek için Mehmet Şimşek’i yeniden ekonominin başına getirmek istiyor. Fakat bir yandan da “faiz enflasyonun sebebidir” şeklindeki görüşünü de sürdürmeye kararlı görünüyor. Yeniden Ortodoks politikalara mı dönülecek yoksa Şimşek ile Erdoğan arasında bir orta yol mu bulunacak bilemiyoruz. Şimşek’in ekonomi anlayışıyla Erdoğan’ın faiz görüşü bir uyum içinde çalışabilecek mi, bunu ise zaman gösterecek.
Özgürlük Gündemi
Rakamlarla, rekorlarla mayıs ayı
Otomotiv Distribütörleri ve Mobilite Derneği, (ODMD) her ayın ilk haftasında bir önceki ayın satış verilerini resmî rakamlarla açıklıyor. Mayıs verilerine göre Türkiye otomobil ve hafif ticari araç toplam pazarı, 2023 yılı Ocak-Mayıs döneminde bir önceki yılın aynı dönemine göre %60,5 oranında artarak 445.006 adet olarak gerçekleşti. Otomobil satışları, 2023 yılı Ocak-Mayıs döneminde geçen yıla göre %58,8 oranında artarak 340.037 adet, hafif ticari araç pazarı %66,3 artarak 104.969 adet oldu. Otomobil ve hafif ticari araç pazarı 2023 mayıs ayında %70,9, otomobil pazarı %68,5, hafif ticari araç pazarı ise %79,9 oranında arttı. 2023 yılı Mayıs ayı otomobil ve hafif ticari araç pazarı 2022 yılı mayıs ayına göre %70,9 artarak 111.356 adet oldu. 2023'ün Mayıs ayında otomobil satışları bir önceki yılın aynı ayına göre %68,5 artarak 87.218 adet olurken, hafif ticari araç pazarı %79,9 artarak 24.138 adet oldu. Otomobil ve hafif ticari araç pazarı 10 yıllık mayıs ayı ortalama satışlara göre %69,1 arttı. Otomobil pazarı, 10 yıllık mayıs ayı ortalama satışlara göre %69,2 artış gösterdi. Hafif ticari araç pazarı, 10 yıllık mayıs ayı ortalama satışlara göre %69,1 arttı. Segmentlere göre: Pazarın %89,3’ünü vergi oranları düşük olan A, B ve C segmentlerindeki araçlar oluşturdu. C segmenti otomobiller 185.916 adetle %54,7 pay, B segmenti otomobiller 115.236 adetle %33,9 pay aldı. Otomobil pazarı gövde tiplerine göre: Gövde tiplerine göre değerlendirildiğinde en çok tercih edilen gövde tipi SUV otomobiller (%45,8 pay, 155.735 adet) oldu. SUV otomobilleri, %29,7 pay ve 100.850 adet satış ile Sedan, %22,1 pay ve 75.299 adet satış ile H/B otomobiller takip etti. Motor tipine göre: Benzinli otomobil satışları 231.260 adetle %68 pay, Dizel otomobil satışları 58.843 adetle %17,3 pay, Hibrit otomobil satışları 35.348 adetle %10,4 pay, Elektrikli otomobil satışları 10.166 adetle %3 pay, Otogazlı otomobil satışları 4.420 adetle %1,3 pay aldı. Veriler neler gösteriyor? Mayıs ayı satışlarında bazı ilginç sonuçlarla karşılaşıldı. Verilerden önemli bulguları şu şekilde özetleyebiliriz. Çinli Chery markası büyük bir sürpriz yaparak ilk 10’a girdi. Opel, ikinci sırada yer alırken aynı gruptaki Peugeot üçüncü sırada yer aldı. FIAT, Egea modeli ile yine açık ara birinci odu. TOGG resmî açıklamasında 306 adet satış yaptığını duyurdu. Elektrikli otomobil pazarı büyüyor. İlk beş ayda 7.526 adet elektrikli otomobil satıldı. Neredeyse geçen yılın tamamı kadar bu ilk beş ayda satılmış. Artık Karsan tarafından üretilen Renault Megane sedan ise en çok satılan otomobiller sıralamasında ikinci sıraya yükseldi. Hafif ticari pazarında ise Ford, Fiat ve Peugeot sıralandı. Elektrikli otomobil satışında ise Renault Zoe 1. sırada yer aldı. Ardından, BMW, Volvo, Mercedes, MG, Opel Skywell, Togg, Fiat ve Dfsk ilk 10’u oluşturdu. Beş ayda lüks otomobile de ilgi arttı. Beş ayda 38.256 adet premium model satıldı. Bunlar BMW, Audi, Mercedes, Volvo, Cupra, DS, Jeep Alfa Romeo olarak sıralandı.
Aposto Sektör: Otomotiv
Ticarette elektrikli araç dönemi
MAXUS, şehir içi kullanımlarda 371 km menzil sunan e-Deliver 3 modeliyle 989 bin TL’den Türkiye pazarına giriş yaptı. Dünyanın en büyük üçüncü elektrikli araç üreticisi SAIC bünyesinde bulunan MAXUS’un distribütörü Doğan Trend Otomotiv oldu. Marka, Türkiye hafif ticari araç pazarında elektrikli modelleriyle öncü olmayı amaçlıyor. Doğan Trend Otomotiv SAIC bünyesindeki diğer markası MG ile Türkiye pazarında başarılı olmuştu. 127 yıllık bir geçmişi olan Birleşik Krallık markası MAXUS'un şehir içi kullanımlarda 371 km menzil sunan e-Deliver 3 modeliyle ilgili Doğan Trend Otomotiv CEO’su Kağan Dağtekin, “Doğan Trend olarak, her daim müşterilerimizin beklentilerini ve ana akım trendleri takip ediyoruz. Şehir içi lojistik ihtiyacı arttıkça müşterilerimizin beklentileri hızla değişmeye başladı. Yoğun trafikte çok daha ekonomik olan ve arıza ihtimali neredeyse sıfıra yakın hâle gelen elektrikli araçların müthiş bir fırsat penceresi açtığını gördük. Bu vesile ile elektriğin bereketini ticari müşterilerimize sunmak üzere yola çıktık” dedi. Doğan Trend Otomotiv Genel Müdür Yardımcısı Tibet Soysal şunları söyledi: “MAXUS, dünyada hafif ticari araçlar konusunda uzmanlaşmış bir marka. Özellikle geniş elektrikli ürün portföyü ile tüm dünyada farklı istek ve ihtiyaçlara cevap verebiliyor olması dikkatimizi çekti. Kargo dağıtım, e-ticaret şirketleri ve çeşitli müşteri grupları ile uzun süredir devam ettirdiğimiz görüşmelerimiz ile pazarın cevap veremediği ihtiyacı tespit ettik ve şimdi çözüm sunuyoruz. Tıpkı otomobil pazarında yaptığımız gibi elektrikli ticari araçlarda da bir ilki gerçekleştiriyoruz ve MAXUS e-Deliver 3 ile bu segmentin ilk elektrikli ticari aracını pazara sunuyoruz.” 8 yıl ve 160 bin kilometre batarya garantisiyle satışa sunulan e-Deliver 3’ün 5 yılda 390 bin liranın üzerinde işletme maliyeti avantajı sağlayacağını ifade eden Tibet Soysal, “e-Deliver 3 gibi %100 elektrikli ve 2 Euro paletlik yükleme kapasitesine sahip bir ürüne pazarda büyük bir ihtiyaç var. İçten yanmalı motora sahip modellerle kıyaslandığında kısa süre içinde ekonomik açıdan avantaj sağlarken işletme ve bireylerin karbon ayak izini de sıfıra indiriyor. MAXUS markası KOBİ, filo ve e-ticaret şirketlerinin sürdürülebilirlik hedeflerine önemli katkı sağlayacak ” diye konuştu. Bir adım geriden: Avrupa’daki satış başarısı ile dikkat çeken, bugüne kadar farklı platformlarda pek çok kez “En İyi Elektrikli Van” seçilen MAXUS e-Deliver 3, aynı zamanda 2022 yılında İngiltere’de en çok satılan ikinci elektrikli hafif ticari model. Neden önemli? Son yıllarda farklı segmentlerde devam ettirdiği elektriklenme hareketini ticari araç sektörüne taşıyan Doğan Trend Otomotiv, %100 elektrikli MAXUS markası ile Türkiye pazarına güçlü bir giriş yapmış oldu. Bugün itibarıyla 1 milyonun üzerinde satış rakamına ulaşan MAXUS, her yıl yaklaşık ürettiği 250 bin adet aracı başta Avrupa pazarları olmak üzere ihraç ediyor. KOBİ ve filolarda elektrikli trendi Doğan Trend Olarak Türkiye’de elektrikli otomobiller konusunda en yüksek tecrübeye sahip distribütörlerden biri olduklarını söyleyen Doğan Trend Otomotiv Genel Müdür Yardımcısı Tibet Soysal, “ Tıpkı otomobil pazarında yaptığımız gibi elektrikli ticari araçlarda da bir ilki gerçekleştiriyoruz. MAXUS e-Deliver 3 ile segmentinin ilk elektrikli ticari aracını pazara sunarak bu alanda sektöre yenilik getiriyoruz” dedi. MAXUS’un, 2014 yılında elektrikli ticari araçlarıyla pazara giriş yaparak bu alanda öncü olduğunu belirten Tibet Soysal sözlerine şöyle devam etti: “2022 yılında Türkiye’de hafif ticari araçların payı 190 bin 623 adetlik satışla yüzde 24,3 olarak gerçekleşti. Pazarda 2019’dan bu yana belirgin bir büyüme ivmesi var. MAXUS ile Türkiye elektrikli ticari araç pazarında öncü olmak için yola çıktık. MAXUS e-Deliver 3, Türkiye ekonomisinin lokomotifi KOBİ’lere, filolara ve e-ticaret şirketleri için çevreci ve düşük işletme giderli bir seçenek olacak. Türkiye’de e-ticaret pazarında ciddi bir büyüme var ve Türkiye, yüzde 64’lük online alışveriş oranı ile Avrupa’da lider konumda. Lojistik, büyük filolar ve e-ticaret şirketleri, ile uzun süredir devam ettirdiğimiz görüşmelerimiz ile pazardaki ihtiyacı tespit ettik ve şimdi çözüm sunuyoruz. Bu pazarda da 1 tondan daha az yükleme hacmine sahip küçük araçlara yönelim trendi var. Araç başına günlük kullanım 50-150 kilometre arasında. Bu da kapı önü teslimatlar için en verimli çözüm olarak elektrikli ticari araçları öne çıkarıyor. Ekonomik ve çevreci bir seçenek olması ile KOBİ, filo ve e-ticaret şirketlerinin sürdürülebilirlik hedeflerine önemli katkı sağlayacak. Dizel motorlu rakiplerinden yalnızca yakıt/enerji maliyeti olarak bile beş kat daha ekonomik olan e-Deliver 3, MTV, 8 yıl batarya ve 5 yıl araç garantisi, bakım/onarım gibi avantajları ile 5 yılda 390 bin liranın üzerinde maliyet tasarrufu sunuyor.”
Aposto Sektör: Otomotiv
Opel 10 yıllık rekorunu kırdı
Opel Türkiye Genel Müdürü Emre Özocak, Astra'nın "Yılın Otomobili" finalistleri arasında yer aldığını belirterek, "Astra, Opel tarihinde önemli bir yere sahip ve Türkiye'de otomobil severlerin Opel Astra'ya yoğun bir ilgisi var" dedi. Bir adım geriden: Otomotiv Gazetecileri Derneği (OGD) tarafından bu yıl sekizinci kez gerçekleştirilecek olan "Türkiye'de Yılın Otomobili" seçimlerinin finalinde yarışacak 7 aday modelin açıklanmasının ardından finalist markalar, aday modellerine ilişkin basın toplantıları düzenliyor. Opel, Astra modeli ile "Yılın Otomobili" kategorisinin yanı sıra Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) sınırları içerisinde yer alan Maraş Bölgesi'nde düzenlenen tanıtım toplantısı ile de "Yılın Lansmanı" kategorisinde yarışıyor. Satışlar: Opel Türkiye'nin mayıs ayı satış rakamlarına da değinen Özocak, ilk 4 ayda 18 bin 900 adete ulaştıklarını söyledi. Özocak, "Bir önceki senenin aynı dönemine göre ciddi bir büyümeyi sağladık" dedi. Açıklama: Emre Özocak, mayıs ayını 10 bin 671 adet satışla kapattıklarını belirterek, şunları kaydetti: "Bu, bizim açımızdan son 10 senedeki en yüksek satış rakamı. Mayıs ayında 100-115 bin bandında toplam pazar ön görüyoruz. Bizim açımızdan yüzde 9'lar seviyesinde bir pazar payı konuşuyor olacağız ki bu da bizim için kıymetli bir pazar payı. Dolayısıyla mayıs performansını nisanın üstüne eklediğimizde 30 bin adetlere ulaşmış oluyoruz. Bu da bizi pazar payı anlamında yüzde 6,5 gibi bir yere getiriyor. Bu bizim bu yıl yapmak istediğimiz pazar payı hedefiydi. Yani mayıs ayından itibaren biz bunu garantiledik."
Aposto Sektör: Otomotiv
Türkiye, Citroën'in en büyük ikinci pazarı oldu
Mart ayında gerçekleştirdiği 5 bin 348 adetlik satışla Türkiye’deki en yüksek performansa ulaşan Citroën Türkiye, kendi satış rekorunu kırdı. Detaylar: Mayıs ayında 8 bin 528 adetlik satışa ulaşan Citroën Türkiye, globalde satış sıralamasında Fransa’nın ardından ikinci sıraya yükseldi. Açıklama: Türkiye otomotiv pazarının mayıs ayında, 2022’nin aynı ayına göre yüzde 70,9 büyüdüğünü söyleyen Citroën Türkiye Genel Müdürü Selen Alkım, “Citroën markasının Türkiye’de satışları ise aynı dönemde yüzde 581 büyüdü. Mayıs sonu itibari ile 5 aylık sonuçlara baktığımızda ise Türkiye pazarı yüzde 60.5 büyürken biz Citroën olarak yüzde 130 büyüdük ve toplamda 24 bin 16 adetlik satışa ulaştık” dedi. Dahası: Sadece binek otomobilde değil ticari araçta da kayda değer bir büyüme gerçekleşti. Alkım, “Mayıs ayında satışlarımızın yüzde 34’ü 2 bin 921 adetle ticari araçlardan oluştu. İlk beş ayda ticari araç pazarı yüzde 130 büyürken biz yüzde 300 büyüdük. Marka olarak bulunduğumuz her segmentte satışlarımızı artırdık ” diye konuştu.
Aposto Sektör: Otomotiv
PEUGEOT Türkiye'de en yüksek aylık satış
Yükselen performansıyla tüketiciler kadar otomotiv sektörünün de yakından takip ettiği PEUGEOT Türkiye, mayıs ayında Türkiye’deki en yüksek tarihi aylık satış rakamına ulaştı. Detaylar: Mayıs ayını 9 bin 954 adetlik satış ve yüzde 8,9’luk pazar payıyla kapatan PEUGEOT Türkiye, podyumda yerini aldı. Açıklama: Yeni ve yenilikçi PEUGEOT modellerine olan ilginin artarak devam ettiğini söyleyen PEUGEOT Türkiye Genel Müdürü Gülin Reyhanoğlu, “ İlk 5 ayda elde ettiğimiz 34 bin 457 adetlik satışla, 2022 yıl toplamında gerçekleştirdiğimiz 32 bin 666 adetlik satışı geride bıraktık. Markamıza olan ilginin büyüklüğünü gördük ve sene başındaki 57 bin adetlik satış hedefimizi de yükselttik” dedi. Neden önemli? Marka, 2008, 3008, 5008 ve 408 olmak üzere dört farklı tasarımda SUV modeli ilk beş aylık dönemde ulaşılan 19 bin 518 adetlik satış ve yüzde 12,5 payla Türkiye SUV pazarında önde.
Aposto Sektör: Otomotiv
Yunanistan seçimleri ne anlatıyor?
Nazlı Usta Lazaris - Siyaset Bilimci - Midilli Mayıs ayı bol seçimli niteliği ile herkesi etkilese de sanırım Yunanistan’da yaşayan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları ile Türkiye’de yaşayan Yunanistan vatandaşlarının kalbini iki kat çarptırdı. Türkiye’de 14 Mayıs’ta gerçekleşen Cumhurbaşkanlığı seçimi ile genel seçimler, üzerine bir hafta sonra 21 Mayıs’ta Yunanistan genel seçimleri, 28 Mayıs’ta Türkiye’de Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turu ve mayısın sonuna gelmişken bir ay sonrasında Yunanistan’da genel seçimlerin bir ay içinde yenilenmesi stresi… Yaşadığımız ve/veya ait olduğumuz ülkelerdeki bu koşturmaca hepimizi derinden etkiliyor. Seçimlerin Türkiye ayağı çok hareketli ve aslında başa baş olsa da Yunanistan ayağında nispeten sakin bir seçim öncesi süreç geçirdiğimizi söylemem gerekiyor. Öncelikle seçimler sokak sokak dolaşan aday tanıtım arabaları, seçim öncesi en küçük elektrik direğine bile yapıştırılan parti etiketleri/pankartları gibi gürültülü ve göz yorucu nitelikler taşımadığı ve her şeyden önemlisi insanların sandığa girecek olan oyların sandıktan çıkacağına yönelik güvenleri olduğu için durum, Yunanistan’da yaşayan bizlerin zaman zaman içini cız ettiriyor. Öte yandan ülkede seçimlere katılım oranı da tarihsel olarak %55-65 bandında olduğundan, insanların kendilerini politik anlamda ifade etmelerinin tek yolunun seçimlerde oy kullanmak olmadığını net şekilde görebiliyoruz -ki bu da bizlere maalesef oldukça yabancı bir durum… 21 Mayıs özelinde seçimlere bakmak gerekirse, çoğunuzun öğrendiği üzere 21 Mayıs seçimlerinin galibi zaten tüm anketlerin galibiyetini senelerdir haber verdiği üzere Kyriakos Mitsotakis’in merkez sağ, muhafazakar Yeni Demokrasi Partisi oldu. Önceki dönemin lideri olan radikal sol koalisyon SYRIZA ise tabiri caizse 21 Mayıs seçimlerinde hezimete uğradı ve Yeni Demokrasi’nin %20 gerisinde kaldı. Ancak Yeni Demokrasi, 2019 seçimlerindeki oy oranını %1 artırarak ikinci partiyle arasındaki farkı muazzam şekilde açmış olsa da tek başına iktidar olacak sayıda milletvekili elde edemedi ve seçimlerin yenilenmesi kararı alındı. Peki neden? Yunanistan siyasetinin temelleri 2019’da %39 ile tek başına iktidara gelen Yeni Demokrasi, 1974’te Türkiye’nin Kıbrıs müdahalesi sonrasında Yunanistan’da yıkılan cunta yönetiminin ardından ilan edilen Üçüncü Cumhuriyet’teki başat partilerden biri… Merkezi ve sağındaki seçmeni bünyesinde toplayan parti; muhafazakâr, liberal, toplum düzeni odaklı ve Avrupacı görüşleri ile sınıflanıyor ve kuruluşundan itibaren adım adım kurumsallaşmayı merkezine alan parti olarak niteleniyor. Bunun diğer tarafında ise Üçüncü Cumhuriyet’in ikinci büyük partisi PASOK yer alıyor. PASOK ise tarihsel olarak merkezdeki ve solundaki seçmeni toplayan, sosyal demokrasi ve komünizm arasında üçüncü bir yol inşa etmeyi hedefleyen, refah odaklı, euroseptik (Avrupa Birliği’ne şüpheci yaklaşan), zaman zaman değişen yoğunluğuna rağmen anti-batıcı ve popülist bir parti olarak sınıflanıyor ve daha lider odaklı bir parti olarak biliniyor. Üçüncü Cumhuriyet’in iki kutuplu ve iki buçuk partili sistemindeki "buçuk" parti ise Yunanistan Komünist Partisi KKE. %6-10 bandında bir kemik oyu bulunan KKE, ana odak olmasa da solda her zaman için var olan ve gözden çıkarılamayacak, yok sayılamayacak bir alternatif. Yunanistan’da yıllar içinde seçimlerde iktidarların kolayca değişebilmesi; merkezdeki az sayıda seçmenin uçlarda bulunan küçük partilere gitmesini bir tarafa koyarsak, aslında merkezde konumlanan partiler arasında hareket edebiliyor olmasından kaynaklanıyor. Seçmenlerin önemli bir çoğunluğu, öncelikli olarak ekonomi politikaları ve sonrasında da dönem dönem dış politika temelli tercihler yaparak merkezdeki partiler arasında karar verebiliyorlar. Böyle olunca da değişen yoğunluklara göre ilk sıradaki parti değişebiliyor. 2008 ekonomik krizinden sonra ise genel hatları ile seçmenin; ülkenin AB tarihindeki tüm adımların atılmasında hükümette olmasına rağmen (üyelik, euroya geçilmesi ve büyük reformların gerçekleştirilmesi süreçlerinde) aslında tarihsel olarak AB’ye şüpheci yaklaşan taraf olan PASOK’a bir fatura kesmeye başladığını görüyoruz. Krizin, kriz sebebiyle alınan önlemlerin ve kemer sıkma politikalarının derinleşmesi sürecinin sonunda ise merkezdeki sol parti PASOK’un yerine, solu toplayan yeni çatı olarak SYRIZA’nın yükselişi gerçekleşiyor. Yakın seçimler bize ne anlattı? 2008 krizi kuşkusuz Yunanistan siyasetinde ciddi bir kırılma noktası… Krizin patlak vermesinden hemen önce, kokusunun alınabildiği 2007’deki seçimler %41 ile Yeni Demokrasi "zaferi" ile sonuçlanmış olsa da PASOK da %38 oyuyla hiç de geride değil. Burada SYRIZA ise henüz %5’te. 2009’da yapılan erken seçimde ise PASOK’un bariz olarak yükselip %43’e ulaştığını görüyoruz. Yeni Demokrasi %33’e düşmüşken SYRIZA hâlâ %4’te kalıyor. Bu dönemde partilerin başında Türkiye’de de iyi tanınan isimler, Karamanlis ve Papandreou var. Ekonomik krize yönelik sert önlemlerin alınmaya başlandığı ve krizin iyice derinleştiği bu yıllar, aslında bir yönetim krizine de işaret ediyor. Çünkü 2011 sonunda istifa eden Papandreou hükümetinden sonra Yeni Demokrasi ve PASOK’un destekleriyle bir teknokratlar hükümeti kuruluyor ve Başbakanlık koltuğuna da bir iktisatçı oturuyor. 2012’de bir erken seçim daha yapılıyor ancak hükümet kurulamaması sebebiyle seçim yenileniyor ve tüm tabloda faturanın PASOK’a kesildiği gözle görülür bir hal alıyor. Mayıs seçimlerinde Yeni Demokrasi %18 ile birinci olsa da artık ikinci sırada %16 ile SYRIZA, onun ardında da %13 ile PASOK var. Haziran seçimleri ise Yeni Demokrasi’yi %29 ile birinciliğe taşısa da SYRIZA’yı da artık ikinci başat güç haline getiriyor ve %26 ile ikinciliğe yükselen SYRIZA %12 alan PASOK ile arasındaki puan farkını iyice açıyor. Burada dikkat çekici olan buçuk parti KKE’nin ilk kez %4’e düşmüş olması… Yani radikal sol koalisyon SYRIZA aslında burada PASOK’tan olduğu kadar KKE seçmeninden de oy almış görünüyor. 2012 seçimlerinin ardından, yeni Genel Başkanı Samaras ile PASOK destekli hükümetler kuran Yeni Demokrasi; hem parti içinde bir krize giriyor hem de seçmen gözündeki merkezî gücünü yitiriyor ve bunun kaçınılmaz sonu da SYRIZA’nın müthiş yükselişi oluyor. 2015’te Ocak ayında yapılan erken seçimlerde bu kez SYRIZA %36 ile birinci parti olurken Yeni Demokrasi %27 ile ikinciliğe geriliyor ve %4 alan PASOK barajı zar zor geçip Meclis’e giriyor. SYRIZA burada hükümeti kurmak için Yeni Demokrasi’den olaylı bir şekilde ayrılan muhafazakâr Panos Kammenos’un Bağımsız Yunanlar Partisi’nin (ANEL) desteğini alıyor ancak seçimler Eylül ayında yenileniyor ve bu kez SYRIZA %35, Yeni Demokrasi ise %28 alıyor ve bunun ardından yakın tarihte anımsamamızın zor olmadığı -yine Bağımsız Yunanlar destekli- Tsipras hükumeti dönemi başlıyor. 2012 seçimlerinde Meclis’e giren ırkçı Altın Şafak Partisi, Meclis aritmetiğine ve genel anlamda ülkedeki siyasete etki etmeye başlarken iki partili sistemin sağdaki kurumsal merkez ayağı olan Yeni Demokrasi ve soldaki lider odaklı merkez ayağı olan PASOK ise bir yönetim krizi yaşıyor. PASOK’ta Papandreou’nun Başbakanlıktan istifa etmesinin ardından başlayan süreçte 2012’de Genel Başkanlığı Evangelos Venizelos devralıyor ve PASOK’un büyük seçim yenilgileri de bu kriz sonrasına denk geliyor. 2015’teki dramatik seçim yenilgisinin ardından yine Genel Başkan değiştiren parti daha da sönük bir evreye geçiyor. Öte yandan Yeni Demokrasi’de de Genel Başkan Samaras’ın 2015 referandumu sonrasındaki istifasının ve bunun üzerine parti içinde yaşanan karmaşık sürecin ardından 2016 yılı başında Yeni Demokrasi’nin Genel Başkanlık koltuğuna siyaseten uzun yıllardır tanınsa da genç bir isim olan Kyriakos Mitsotakis oturuyor. Papandreou’dan sonra hep pasif liderlerle ilerleyen PASOK’tan SYRIZA’ya kayan oylarda SYRIZA’nın karizmatik lideri Tsipras’ın da etkisi olduğu söylenebilse de ilerleyen yıllarda PASOK’un lider odaklılık yorumları ve eleştirileri Tsipras’ın SYRIZA'sına da yöneltiliyor. Ancak daha da önemlisi, Mitsotakis’in Yeni Demokrasisi de artık kurumsallıktan uzaklaşmaya başlayan ve liderin başı çektiği bir forma dönüştüğü için Yunanistan siyaseti git gide daha lider odaklı bir hale geliyor. Seçim sistemlerinin getirdikleri… 2019 seçimleri sonucunda birkaç pembe nokta hariç Yunanistan’ın tamamı maviye boyandı ve %39 alan Mitsotakis’in Yeni Demokrasisi, hükümeti kurmak için gerekli olan 151 sandalyeyi tek başına sağlayarak iktidara geldi. Ancak burada dikkat edilmesi gereken teknik bir detay var: Yunanistan, bu seçimlere kadar, oy oranı ne olursa olsun, birinci olan partinin 50 bonus milletvekili aldığı bir sistem kullanıyordu. 2007’de eşit sayıda sandalye kazanmış olmalarına rağmen %3’lük oy farkı sebebiyle Yeni Demokrasi’nin 50 milletvekili öne geçmesi veya 2012’de %18 ile birinci gelen Yeni Demokrasi’nin %16 ile ikinci olan SYRIZA ile Meclis’te arasını müthiş açabilmesine olanak veren bu sistemin anti-demokratik nitelikte olduğu aşikârdı. İşte bu sistem, 2016 yılında SYRIZA koalisyonu tarafından iki sonraki seçimde uygulanmak üzere değiştirildi ve yerine nispi temsilin basit hesaplama yöntemi getirildi. Buna göre artık partilerin aldıkları oy oranı bölü yüz çarpı toplam milletvekili sayısı çıkaracakları sandalye sayısını belirleyecekti. Örneğin %20 oy alan parti için (20/100)*300= 60 milletvekili gibi… Ancak bu hesaplama modeli 2019’da tek başına iktidara gelen Yeni Demokrasi’nin çok sert eleştirdiği bir model olduğu için henüz hiç kullanılmamış olmasına rağmen 2020 yılında, iki seçim sonrasında uygulanılmak üzere tekrar değiştirildi ve eski bonuslu sistemin daha demokratik bir formu diyebileceğimiz güçlendirilmiş bonuslu sistem getirildi. Buna göre artık %20 ve üzerinde oy alan tüm partiler, oyları nispetinde bonus milletvekili çıkarıyor olacaklar ancak teknik olarak %38-40 bandında oy alabilen bir parti tüm bonus milletvekillerini (toplam 50 vekillik) kazanıyor olacak. İşte 21 Mayıs seçimlerinde SYRIZA’nın getirdiği ve ilkel diyebileceğimiz niteliği sebebiyle eleştirilen bu basit hesap modeli kullanılırken 25 Haziran seçimlerinde Yeni Demokrasi’nin getirdiği güçlendirilmiş bonuslu sistem kullanılacak. Bu sebeple 21 Mayıs’ta Yeni Demokrasi, oylarını 2019 seçimlerine kıyasla %39’dan %40’a çıkararak %1 artırmış olsa da on iki sandalye kaybetti (158’den 146’ya indi) ve tek başına iktidar olabilecek yeterliği sağlayamadı. Öte yandan SYRIZA ise 2019 seçimlerinde %31 ile 86 sandalye kazanmışken 2019’da %20 ile 71 sandalye kazandı ve basit hesaplamanın avantajını kullanmış oldu. İşte tam da bu sebeple %20 gibi bir farkla birinci parti olan Yeni Demokrasi’nin lideri Mitsotakis, hükümeti kurma görevini Cumhurbaşkanı’ndan almayı kabul etmedi. İkinci olan SYRIZA ve üçüncü olan PASOK’un liderleri de görevi almayınca seçimlerin yenilenmesi kararı verildi ve önümüzdeki bir aylık süre için de geçici hükümet kuruldu. 25 Haziran’da ise Yeni Demokrasi, yarışa kendi getirdiği sistemle giriyor olacak. 25 Haziran’dan ve sonrasından ne beklemeli? 2019’da iktidara geldiğinden beri anketler, Yeni Demokrasi ile ikinci olan SYRIZA arasında dönem dönem oynamasına rağmen %6-10 bandında bir oy farkı gösteriyordu. Ancak " Başbakanlık koltuğunda kimi görmek istersiniz? " sorusuna verilen cevaplar %15-20 bandında Mitsotakis’i önde gösteriyordu. Bu sebeple Mitsotakis’in görev onayının partisinin sınırlarını aşan ve daha genele yayılan bir niteliği olduğu yorumunu yapmak zor değil. Öte yandan 2008 ekonomik krizine dair uygulamaların artık sonlandığı ve yükselen enflasyona rağmen ekonomideki daralmanın artık o eski krize atfedilmediği ve daha çok pandemiye ve küresel durgunluğa bağlandığı bir gündemde, seçmen, ekonomi açısından hükümeti bir kez daha test etmek istemiş gibi görünüyor. Tüm dünyayı etkileyen bu sorun bir tarafa bırakıldığındaysa yıllardır tüm anketlerin ikinci sıradaki sorun olarak listelediği " Türkiye tehdidi " ön plana çıkıyor. Yani Yunanistan’da da siyasetin ve seçimlerin belirleyici unsuru -tıpkı Türkiye’deki gibi- beka söylemi olmuş gibi görünüyor. Burada özellikle mülteci meselesi ve sınır güvenliği üzerinden gerilen Türk-Yunan ilişkileri ve Türkiye’deki hükümetin saldırgan olarak nitelenebilecek söyleminin etkili olduğu vurgulanmalı. Bu dönemde Yunanistan, ilk kez dış politikasını Türk-Yunan düzleminden AB düzlemine çekebildiği ve AB’nin dış sınırlarına atıf yaparak AB desteğini alabildiği için tarihsel olarak bir ilk gerçekleşti. Ayrıca lisans, yüksek lisans ve MBA eğitimini ABD’de tamamlayan Mitsotakis’in özellikle ABD’deki bağlantıları ve medya desteği, batıya gerçekleştirdiği her seyahatte önemli televizyon kanallarına ve gazetelere demeç verebilmesi ve tabii ki dil anlamında da kısıtlayıcı herhangi bir zorluk yaşamıyor olması, hiçbir toplantıda çevirmen kullanmaması gibi niteliklerinin; ülkenin dışarıdaki görüntüsünü ve dış politikadaki görünürlüğünü de en az politika tercihleri kadar etkilediğini vurgulamak gerekiyor. Tüm bu tablo, bugüne kadar yapılan anketlerin sonuçları, bizzat 21 Mayıs seçimleri ve değişen seçim sistemi; 25 Haziran’da yine, baskın bir Yeni Demokrasi zaferinin gerçekleşeceğini haber verir nitelikte. Değişen sistemin de yardımıyla tek başına iktidara gelmesi beklenen Yeni Demokrasi için artık mesele, birçok değişikliği tek başına gerçekleştirmesinin önünü açabilecek olan 5’te 3 çoğunluğa (180 milletvekili) erişip erişemeyeceği. "Yunanistan'ın Erdoğanlaşması" Öte yandan partisi Mera25, 2019 seçimlerinde Meclis’e girmesine rağmen 21 Mayıs’ta Meclis dışında kalan SYRIZA’nın eski Maliye Bakanı Yanis Varoufakis, 21 Mayıs gecesinde seçim sonuçlarını görünce " Yunanistan’ın Erdoğanlaşması bugün tamamlandı. " yorumunu yaptı. Yunanistan gibi yüzer gezer oyların hareket serbestisi olan ve hükümetlerin kolayca değişebildiği bir ülkede Erdoğan’ınki kadar uzun süreli bir tek başına iktidar mümkün olmasa da ülkeyi Yeni Demokrasili bir beş yılın daha beklediği açık. Ancak yeni seçim sistemini de göz önüne aldığımızda ve Yeni Demokrasi’nin 5’te 3 çoğunluğa erişmesi de hiç imkansız değilken aslında Varoufakis’in " Erdoğanlaşma " yorumunu süreden çok, geniş yetki sahipliği üzerinden okumak gerekiyor. Bu noktada iki yakada da hükümetlerin yine "beka" söylemine yaslanıyor olduğunu ve yetki anlamında da geniş bir hareket serbestisine sahip olacaklarını düşünürsek, Türk-Yunan ilişkilerinin geleceği anlamında, önümüzdeki günlerin çok da parlak olmayacağını söylemek zor değil.
Spektrum
Dayattınız, dinlemediniz, yenildiniz. Şimdi size ne diyelim?
Seçimin ardından yazı yazmadan önce bir süre bekledim ki, yorumlarıma duygularım en az şekilde karışsın, siyasilerden ilk değerlendirmeler yapılsın. Başlamadan söyleyeyim. Daralan özgürlük alanının genişlemesi, ekonominin en azından toparlanmaya başlayabilmesi, sistemin demokratikleşmesi ve sığınmacı politikasının tersine çevrilmesi gerektiğini düşündüğüm için oyumu iki turda da hiç şüphe etmeden Kılıçdaroğlu’na verdim. Bugün bunun da rahatlığıyla ifade etmek istiyorum ki başta Kılıçdaroğlu ve CHP olmak üzere seçimi kaybeden ve vatandaşı umutsuzluğa sevk eden muhalefetin bir muhasebe yapması ve seçmenine yenilginin hesabını vermesi gerekiyor. Ortada kocaman bir yenilgi var. Hem parlamento çoğunluğunu hem de Cumhurbaşkanlığını alan iktidar, Türkiye’yi hiçbir denetim mekanizmasını çalıştırmadan dilediği gibi yönetmeye devam edecek. Kimi CHP’li yöneticilerin bunu bir yenilgi değil, “ ucu ucuna kaybedilen ve o kadar da başarısız olunmayan ” bir seçim sonucu olarak göstermeye çalışması, zaten bilinen seçim adaletsizliklerini yenilgiye bahane olarak göstermesi komik oluyor ve partinin inandırıcılığını zedeliyor. CHP MYK üyelerinin istifasının muhalefet seçmenlerindeki hayal kırıklığını giderebileceğini düşünenler yanılıyor. Saraçhane’de kaçan fırsat Ekrem İmamoğlu’nun siyasi yasak ve hapis talebiyle yargılandığı davada ceza almasının ardından Saraçhane’de ona destek için toplanan kalabalığı izlemeye gitmiştim. Kulislerde yasak kararı çıkacağı konuşulsa da Kılıçdaroğlu o gün “ böyle bir kararı beklemediği ” için Almanya’ya doğru yola çıkmıştı. İmamoğlu’na destek için Saraçhane’ye gelen Meral Akşener ise Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın belediye başkanlığı döneminde hapse girmesini hatırlatmış, “ Doğrudur, o şarkı orada bitmedi, bugün Meral Akşener olarak söz veriyorum, bu şarkı da burada bitmeyecek.” diyerek İmamoğlu’nun Cumhurbaşkanlığı adaylığına yeşil ışık yakmıştı. Binlerce insan, tüm anketlerde “ kazanacak aday ” olarak görülen İmamoğlu için “ Cumhurbaşkanı ” sloganları atar olmuştu. Ertesi gün yapılan Millet İttifakı mitinginde, Kılıçdaroğlu “ 16 milyon İstanbullunun ”, Akşener ise “ 85 milyonun ” İmamoğlu’nun yanında olduğunu söylemişti. Kılıçdaroğlu inatla İmamoğlu’nun belediye başkanlığı görevine devam edeceği mesajını veriyordu. Kırmızı yelekli CHP örgütleri “ Cumhurbaşkanı Kılıçdaroğlu ”, desteğe gelen yeleksiz vatandaşlar ise “ Cumhurbaşkanı İmamoğlu ” sloganı atıyordu. 17 Aralık 2022’de Aposto Gündem’de yayımladığım “ İmamoğlu, Akşener, Kılıçdaroğlu: Siyasette ‘winner’lık ” başlıklı yazımı, “ Kılıçdaroğlu, kendisini öne çıkardığı adaylık sürecinin çok daha diplomatik bir karar mekanizmasıyla sonuçlanmasını istiyor. Bu anlayış, İmamoğlu’na yaşatılan mağduriyetin siyasi bir rüzgâra dönüşmesini ve “tarihin tekerrür etmesini” engelledikçe başarısız olma ihtimali taşıyor .” cümleleriyle sonlandırmıştım . CHP yankı odası Aralık ve Ocak ayları muhalefetin adayının kim olacağı tartışmalarıyla harcanmış, Kılıçdaroğlu kendisi haricindeki tüm potansiyel adayların önünü - kendisinden daha fazla halk desteğine sahip olmalarına rağmen - kesmişti. 28 Ocak’ta Aposto Gündem’de “ Muhalefet bir mektup: Dayatmayın, dinleyin ” başlıklı bir başka yazı yazmıştım. Toplumsal muhalefeti oluşturan vatandaşlar açısından bu seçimin öneminden, CHP’nin muhaliflerin oyunu cepte gören ve Kılıçdaroğlu’nu dayatan tavrından bahsediyordum. O yazı ise şu cümlelerle bitiyordu : Kılıçdaroğlu tüm itirazlara rağmen aday olur da kaybederse milyonlarca insan bir daha ne adını duymak, ne yüzünü görmek, ne de sesini işitmek isteyecek. Kılıçdaroğlu tarihe büyük bir kaybeden, Türkiye otoriterliğe teslim olurken kişisel hırsına yenik düşerek bunu engelleyemeyen bir figür olarak geçecek. Bugün merkez partilerinin ittifakının değişim getireceğini uman milyonların içinden radikal sağa ve sola kayanlar olacak, apolitikleşenler olacak, en üzücüsü memleketi terk edenler olacak. Biraz daha yalnız, çok daha umutsuz kalacağız, çoraklaşacağız. Hislerin en kötülerinden olan “başarabilecekken başaramama” hissine kapılacağız. Yeni bir balkon konuşması dinlerken kendimizi yetersiz, güvensiz ve ortada bırakılmış hissedeceğiz. Umarım bu olmaz. Umarım işin ciddiyetine varılır, kişisel hırslar bir kenara bırakılır ve millet ne istiyor, kimi destekliyor kulak verilir. Ve umarım bu yazdıklarım evhamlı bir politika editörünün sayıklamaları olarak kalır. Yazdıklarım benim evhamım olarak kalmadı. O balkon konuşmasını dinledik. Bunları “ ben demiştim ” havası atmak adına hatırlatmıyorum asla. Hiç yalnız değildim çünkü, yazılarıma hiç almadığım kadar olumlu dönüşler almıştım. Hatta kendi ikbali için inatla Kılıçdaroğlu ismini öne çıkaran “ CHP yankı odası ” haricinde muhalif kamuoyuna seslenen neredeyse herkesle hemfikirdim. CHP yankı odasının içinde, seçmenin çoğunluğunun Erdoğan'ı devirmek gayesiyle her adayı destekleyeceği, seçimin -onların ifadesiyle- " döke saça kazanılacağı " yorumları yapılıyordu. Oysa sokağa çıkan, milliyetçi ve muhafazakâr camiadan insanlarla arkadaş olan ve sohbet eden, kamuoyu araştırmalarını takip eden, kısacası kendi yankı odasının dışına çıkabilen herkes bunun gerçeği yansıtmadığını görüyordu. Gözlemlerine dayanarak Kılıçdaroğlu’nun sözlerinin Cumhur İttifakı seçmenlerinde inandırıcı bulunmadığını, çok seçim kaybetmiş ve yıpranmış olduğunu, başarısız bulunduğunu, ikna edilmeye müsait olası muhalefet seçmeninin genç milliyetçilerden oluştuğunu söyleyenler “Alevifobik” olmakla, “Beşli çeteye çalışmakla” suçlandı. Oysa insanlar Kılıçdaroğlu'nun Cumhur İttifakı seçmenlerini konsolide ettiğini ve Erdoğan’ı desteklemeye ittiğini, oysa İmamoğlu veya Yavaş’ın milliyetçi-muhafazakar insanların desteğini kazanabileceğini ya da en azından Erdoğan’ı desteklemekten alıkoyabileceğini anlatmaya çalışıyordu. Türkiye’de vatandaşların pek çoğunun siyasi tercihlerini liderlerle kurduğu ilişkilerle şekillendirdiği, İmamoğlu’nun kafasının üstünde sallandırılan yargı sopasının İmamoğlu’nun vatandaşta bulduğu karşılıkla ilişkili olduğu, Cumhur İttifakı liderlerinin açık açık Kılıçdaroğlu’nu aday olarak görmek istediklerini beyan etmeleri göz ardı edildi. AK Parti’den bir arkadaşım, seçimden sonra bana yazdığı mesajda “ Bizim tarafta telaş vardı. Tek umudumuz, “Bu millet Kılıçdaroğlu’na oy vermez” düşüncesiydi. Gerçekten vermediler. Allah Kılıçdaroğlu’ndan razı olsun bir seçimi daha rahat atlattık .” yazıyordu… Karizmatik lidere sahip olmadan lider partisine dönüşmek... Şubat ayının başında Kılıçdaroğlu’nun aday olmasını istemeyen muhalif kamuoyunun baskısı artmıştı. CHP Genel Merkezi’nin önüne elinde “Aday olma” yazan pankartlar tutan gençler gidiyordu. CHP Gençlik Kolları Başkanı Gençosman Killik, “ Birilerinin eline pankart tutuşturup, genel merkeze gönderenler fazla şaşırmasın, sabrımızı taşırmasınlar .” mesajını paylaşıyordu. Başlı başına bu mesaj, CHP’nin çağdaş bir sosyal demokrat parti olma yolundayken, üstelik karizmatik bir lideri de yokken AK Parti tarzı bir lider partisine dönüştüğünü, elinde pankartla dert anlatmaya çalışan bir genci dahi birilerinin piyonu olarak yaftalayan ve tehdit eden bir biat kültürüne teslim olduğunu gösteriyordu. Derken 6 Şubat’ta Türkiye’yi acıya boğan depremleri yaşadık. Muhalefetin adayının kim olacağı tartışması haliyle bütün önemini kaybetti. İktidarın afet yönetimindeki zafiyetinin, geçmiş dönemlerdeki hatalarının, yardım koordinasyonlarının, acil ihtiyaçların tartışıldığı bir ay geçirdik. Hakkını yemeyeyim, Kılıçdaroğlu o dönem verdiği mesajlarla başarılı bir ana muhalefet liderliği yaptı. Martın başında ise Kılıçdaroğlu’nun adaylığının dayatıldığı masadan Meral Akşener’in sert bir konuşmayla ayrılışını izledik. “ Milletin İmamoğlu ve Yavaş’ı göreve çağırdığını ” söyleyen Akşener, “ Ya tarih olacağız, ya tarih yazacağız .” diyordu. CHP yankı odası, o güne dek sürdürdükleri ittifaktan CHP'nin İYİ Parti'ye kıyasla çok daha fazla avantaj elde etmesini umursamayarak " Akşener'in üstüne sifon çekilmesi gerektiği " yorumları yapmaya başladı. Kriz, Akşener’in halkın desteği sebebiyle “ kazanacak adaylar ” olarak nitelediği Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’ın Cumhurbaşkanı yardımcısı adayları olarak kampanyaya katılması formülüyle aşıldı. İYİ Parti, iktidarı değiştirme umudunu sürdürmek için kazanacağına az ihtimal verdiği bir adayı desteklemek durumunda kalmıştı. Ve Kılıçdaroğlu’nun adaylığı Temel Karamollaoğlu tarafından ilan edildi. Kılıçdaroğlu, Millet İttifakı’nın İYİ Parti haricindeki diğer partilerinin adaylarına CHP listesine yer vererek Altılı Masa'dan adaylığı aldı. Bu ortak listenin muhalefete oy vermesi muhtemel “ endişeli muhafazakarlar ı” CHP’ye mecbur etmek anlamına geldiği, seçimin masa başı hesaplarla kazanılamayacağı dikkate alınmadı. İYİ Parti, bu dayatmaya tam anlamıyla boyun eğmemek için olsa gerek, seçime kendi listesiyle gidi. Bu dayatma, seçimin sonucunda İYİ Parti’nin potansiyel oy oranının oldukça altında kalmasına sebep oldu. Toplumsal muhalefetin üstüne konulamadı Toplumsal muhalefet, tüm adaylık tartışmalarını geride bırakarak Kılıçdaroğlu’nun arkasında kenetlendi. Bunu sağlayan Kılıçdaroğlu’nun üstün liderlik becerisi değil, toplumsal muhalefeti oluşturan vatandaşların acil değişim talebiydi. Ülkeleri için her gün her saniye endişelenen insanlar, yıllardır “ o günü ” beklemişti. Ancak Kılıçdaroğlu’nun aday olmasını istemeyen insanların endişeleri seçimin sonucunda haklı çıktı. İktidar, bunca ekonomik sıkıntıya rağmen zaten yıllardır Kılıçdaroğlu’na karşı oy veren kendi tabanını, Kılıçdaroğlu’nun “her söylediği yalan olan başarısız biri ” olduğu fikrine çok kolayca ikna edebildi. Emek ve Özgürlük İttifakı’nın ilk turda aday çıkarmaması da Cumhur İttifakı’nın “milli beka” söyleminin milliyetçi-muhafazakar seçmende Kılıçdaroğlu aleyhine konsolidasyon sağlamasını kolaylaştırdı. Altılı Masa, onca emek vererek Türkiye’yi siyasi ve iktisadi olarak düze çıkarmanın yol haritasını, tüm bileşenlerin katkısı ve karşılıklı fedakarlıklarıyla hazırlamıştı. Ancak bunu toplumsallaştıramadı. Bunu, üstelik Erdoğan gibi kitlelerle gönül bağı kurabilen bir liderin karşısında sadece vatandaşlarla kuvvetli bağ kurabilen, dinamik bir lider toplumsallaştırabilirdi. Kılıçdaroğlu bunu başaramadı. 2014’te Ekmeleddin İhsanoğlu ile Selahattin Demirtaş’ın, 2018’de Muharrem İnce, Meral Akşener, Temel Karamollaoğlu ve Selahattin Demirtaş’ın toplam oy oranını ancak ikinci turda yakalayabildi. Zaten yıllardır inatla Cumhurbaşkanı Erdoğan’a direnen toplumsal muhalefetin varlığının üstüne biraz olsun katkı koyamadı, sandığa gitmeyenleri çekemedi, Cumhur İttifakı cephesinden oy alamadı. Sadece toplumsal muhalefeti arkasında kenetleyebildi, o kadar. İstifa Önümüzde bir yerel seçim var. HDP, aday çıkarmamanın partiyi silikleştirdiğini, İYİ Parti CHP’nin dayatmacılığının partiye zarar verdiğini anladı. Millet İttifakı dağıldı. Bu şartlarda muhalefetin yerel seçimde 2019’daki başarısını tekrar etmesi zor bir ihtimal olarak gözüküyor. 74 yaşındaki Kılıçdaroğlu’nun, 5 yıl sonraki genel seçimde 79 yaşında olacağı da biliniyor. Bana sorarsanız toplumsal muhalefetin üstündeki yenilmişlik psikolojisinin dağılabilmesi, geleceğe dair bir umudun insanların içinde yaşayabilmesi için Kılıçdaroğlu’nun istifa etmesi, yerini CHP’yi toplumsal muhalefetin kalbinin attığı bir öncü güce dönüştürebilecek, halkla birlikte siyaset yapabilecek ve bir sonraki seçimde kazanabilecek genç bir lidere bırakması gerekiyor.
Spektrum
Miami Heat saha avantajını ele geçirdi
Batı Konferansı’nı lider tamamlayan Denver Nuggets NBA Finalleri’nin 2. maçında Miami Heat’i konuk etti. Miami Heat rakibi Denver Nuggets'ı 111-108 mağlup etti. Bu sonuçla beraber Heat seriyi 1-1'e getirdi. Final serisinde 4 galibiyete ilk olarak ulaşan taraf, 2022-23 sezonunu NBA şampiyonluğunu ilan edecek. Denver Nuggets skor dağılımı: Nikola Jokic 41 sayı, 11 ribaund, 4 asist; Jamal Murray 18 sayı, 4 ribaund, 10 asist; Aaron Gordon 12 sayı, 7 ribaund, 2 asist; Bruce Brown 11 sayı, 5 ribaund; Jeff Green 9 sayı, 1 ribaundla oynadı. Jamal Murray 18 sayı, 10 asistle "double double" yaptı. Miami Heat skor dağılımı: Gabe Vincent 23 sayı, 3 asist; Bam Adebayo 21 sayı, 9 ribaund, 4 asist; Jimmy Butler 21 sayı, 4 ribaund, 9 asist; Max Strus 14 sayı, 2 ribaund, 6 asist; Duncan Robinson 10 sayı, 1 asistle maçı noktaladı. NBA Jimmy Butler, Miami Heat tarihinde Play-off'larda 500+ sayı, 100+ ribaund, 100+ asist ile oynayan 3. oyuncu oldu. Butler: Neyi iyi yaptığımıza ve takım olarak kim olduğumuza o kadar odaklandık ki, günün sonunda geri döndüğümüz şey bu. Şut at ya da ıskala, biz olduğumuz kişi olacağız çünkü başka kimse için endişelenmiyoruz. Tüm yıl boyunca böyle oldu ve bu değişmeyecek. Bir adım sonrası: Serinin 3. karşılaşması, 8 Haziran Perşembe Miami Heat’in ev sahipliğinde oynanacak.
Punto
FIVB Milletler Ligi: ABD 3-2 Türkiye
A Millî Kadın Voleybol Takımı, FIVB Milletler Ligi'nde, birinci haftanın dördüncü maçında ABD ile karşılaştı. Takım 3-2 yenilerek Milletler Ligi'ndeki ilk mağlubiyetini aldı. Dördüncü sette Ebrar Karakurt ve Melissa Vargas'ın üst üste sayılarıyla öne geçen Türkiye, seti 25-11 kazanarak skoru 2-2 yaptı. Son sette ABD’nin etkili oyununa karşılık veremeyen Türkiye, seti 15-9, maçı da 3-2 kaybetti. Bir adım geriden: A Millî Kadın Voleybol Takımı FIVB Milletler Ligi üçüncü maçında son şampiyon İtalya’yı 3-0, ikinci maçında Sırbistan'ı 3-1, ilk maçında Güney Kore İlk haftanın ardından Milletler Ligi’nin en skorer ikinci ismi Melissa Vargas oldu. Li Yingying 87 sayı ile ilk sırada yer aldı. Eda Erdem: ABD zorlu bir rakip oyuncular değişse de sistem aynı, oyun aynı. Bence sonuna kadar iyi mücadele ettik. Daha yolun çok başındayız, bu maç gösteriyor ki bizim takımın büyük bir potansiyeli var. Sadece bunu ortaya çıkarmak için birbirimize alışmamız gerekiyor.Bu maçı kaybettik ama birçok şeyi de kazandık. Yolumuz uzun heyecanımız da var. Aslı Kalaç: Çok güzel bir maçtı açıkçası. 2-0 gerideydik ordan hiçbir şeyimizi kaybetmeyip 2-2’ye çevirdik maçı çok mutluyum. Gönül isterdi tabi tie-break’te kazanmak ama ben yine de bugünkü mücadelemiz için herkesi tebrik ediyorum. Antalya seyircisine ayrıca teşekkür etmek istiyorum. Onların destekleri bizim için çok önemliydi. ABD: Skinner, Hancock, Rettke, Butler, Drews, Lanier (Justine, Brooke, O'Neal) Türkiye: Cansu Özbay, Derya Cebecioğlu, Ebrar Karakurt, Hande Baladin, Eda Erdem Dündar, Zehra Güneş, (Gizem Orge, Melissa Vargas, İlkin Aydın, Kübra Akman) Setler: 25-22, 25-22, 22-25, 11-25, 15-9 FIVB Milletler Ligi Antalya etabı tamamlandı.
Punto
Verstappen'den 3. kez Grand Slam
Formula 1 İspanya Grand Prix'sini Red Bull pilotu Max Verstappen kazandı. Mercedes'ten Lewis Hamilton ikinci, George Russell üçüncü sırada yer aldı. Max Verstappen, önde götürdüğü yarışı ilk sırada tamamlayarak sezonun beşinci yarış galibiyetini elde etti. İspanya'daki Barselona-Katalonya pistinde gerçekleştirilen sezonun 8. etabında Max Verstappen, önde götürdüğü yarışı ilk sırada tamamlayarak sezonun beşinci yarış galibiyetini elde etti. Tüm yarışı önde götüren Verstappen, en hızlı turu da atarak Grand Slam yaptı. Red Bull pilotu bununla beraber kariyerinde 3. kez Grand Slam yapmış oldu. Mercedes İspanya GP’sine 4. sırada başlayan Mercedes pilotu Lewis Hamilton yarışı 2. sırada tamamlayarak günün sürücüsü seçildi. Lewis Hamilton: Podyuma geri döndüğüm için çok mutluyum. Takımım çok çalışıyor. Bu pistte hızlı olursanız diğer pistlerde de hızlı olursunuz.. Ama daha fazlasını yapabiliriz. Daha büyük adımlar atabiliriz. Ferrari pilotu Charles Leclerc ise, 2021 Rusya GP’den sonra ilk kez tamamladığı bir yarışı puan barajının dışında bitirdi. Yuki Tsunoda, Guanyu Zhou'yu pist dışına doğru ittiği için 5 saniye zaman cezası aldı ve 9. sıradan 12. sıraya geriledi.
Punto
Türkiye'de sağlıklı ve temiz denizler için projeler
Denizlerde bütünleşik kirlilik izleme programı (2020-2023) DEN-İZ , Türkiye'deki deniz ve kıyı sularının fizikokimyasal özellikleri, ekolojik durumu, kirlilik düzeyleri, radyoaktivite seviyeleri, deniz çayırları, deniz tabanı biyoçeşitliliği ve ekonomik balıkçılık için hedef türlerdeki kirletici seviyeleri izliyor. Deniz katı atıklarıyla ilgili olarak Deniz Strateji Çerçeve Direktifi'nde yer alan göstergeler olan mikroplastikler, denizdeki çöpler ve sahildeki çöpler üzerinde çalışmalar yürütülüyor. Elde edilen veriler, su kalitesi sınıflandırmaları yapılmasını sağlayarak kıyı su kütlelerinin ve denizel alanların durumunun objektif bir şekilde değerlendirilmesini mümkün kılıyor. Bütünleşik program, deniz ekosistemlerimizin sağlığı ve sürdürülebilirliği için önem taşıyor. Verilerin toplanması ve analiz edilmesi, kirlilik kaynaklarının tespit edilmesi ve yönetim stratejilerinin belirlenmesine yardımcı oluyor. Ayrıca, kıyıların ve denizlerin korunması ve yönetimi konusunda bilimsel temelli kararların alınmasına katkı sağlıyor. Müsilaj için oşinografik erken uyarı sistemi (2021-2022) Proje, Marmara Denizi'nde belirlenen beş bölgede düşük maliyetli şamandıra sistemleri kullanarak bir gözlem ağı oluşturmak ve su sütunundaki uzun süreli ve anlık sıcaklık değişimleriyle diğer oşinografik parametreleri—tuzluluk, çözünmüş oksijen ve pH değerleri gibi—izlemek ve bu verilerdeki ani değişiklikleri takip etmeyi amaçlıyor. Bu hedef üzerinden kullanıcı dostu bir arayüz oluşturuluyor ve oşinografik parametrelerdeki ani değişimler tespit edilerek uyalar yayımlanıyor. Böylece, deniz ekosisteminde meydana gelen önemli değişikliklere hızlı bir şekilde müdahale edilebilmesi planlanıyor. Bu gözlem ağı, Marmara Denizi'nin ekolojik sağlığını ve su kalitesini izlemek için önemli bir araç olabilir. Oşinografik verilerdeki ani değişimlerin belirlenmesi, deniz ekosistemine yönelik olası tehlikelerin erken tespit edilmesi ve çevresel müdahalelerin zamanında yapılması açısından bir önem taşıyor. 12 Haziran 2021 Fotoğraf: Yasin Akgün/AFP, Getty Images Sağlıklı ve kirlilik içermeyen bir Akdeniz için inovasyon ekosistemini koordine eden ve destekleyen deniz feneri (2023-2026) BlueMissionMed , Akdeniz ve sulardaki kirliliğin önlenmesi ve ortadan kaldırılmasında rol alabilecek tüm aktörlere ilham vermek, bilgi sağlamak, değerlendirmelerde bulunmak, harekete geçirmek, bağlantılar kurmak ve güçlendirmek amacıyla faaliyet gösteriyor. Projenin "2030'a kadar okyanuslarımızı ve sularımızı onarmak" misyon hedeflerine ulaşmada hızlı ilerleme sağlamak ve toplum üzerinde önemli bir etki bırakmak amacıyla havza ölçeğinde başarılı bir inovasyon ekosistemi tasarlaması, yapılandırması ve desteklemesi bekleniyor. Temiz Akdeniz için ekosistem tabanlı izleme ve yönetim planı (2021-2022) Akdeniz bölgesinde dört Büyükşehir Belediyesi—Mersin, Adana, Hatay, Antalya Büyükşehir Belediyesi—iş birliğiyle gerçekleştirilen Temiz Akdeniz projesi, deniz suyu kalitesinin izlenmesi ve iyileştirilmesi konusunda çalışmalara ev sahipliği yapıyor. Proje, Akdeniz'in doğal zenginliklerini korumak ve deniz suyu kalitesini daha da geliştirmek için kararlı bir adım atmayı amaçlıyor. Büyükşehir belediyeleri, modern teknolojileri ve kapsamlı izleme sistemlerini kullanarak Akdeniz'in deniz suyu kalitesini titizlikle takip ederek iyileştirme çalışmalarını öncelikli hedef olarak belirliyor. Deniz suyu kalitesinin iyileştirilmesi, bölgenin biyoçeşitliliğini korumak, ekosistemi dengelemek ve toplumun refahını artırmak için kritik bir adım olduğundan Temiz Akdeniz projesi, turizm, balıkçılık ve çevresel sürdürülebilirlik açısından büyük bir öneme sahip olan Akdeniz'in geleceğine katkıda bulunmayı hedefliyor. Temiz Akdeniz projesi Marmara Denizi bütünleşik modelleme sistemi (2021-2023) MARMOD Faz II Projesi, yeni veri ve gözlemlerle desteklenerek daha kapsamlı hâle getirilen üç boyutlu modeller—fiziksel, biyojeokimyasal ve ekosistem—Marmara Denizi'ndeki deniz ekosisteminin yeniden iyi bir kaliteye ulaşmasını sağlamak için kara kaynaklı besin yüklerinde kademeli olarak azaltım hedeflerini ortaya koymayı amaçlıyor. Bu projenin bir parçası olarak veriler, model sonuçları ve yapay zeka gibi ileri analiz tekniklerini içeren bir Marmara Dijital İkizi oluşturulması hedefleniyor. Bu çabalar, Marmara Denizi'nin ekolojik denge ve sağlığının yeniden tesis edilmesi için önemli bir adım olarak dikkat çekiyor. Marmara Denizi’nde plankton metabolizması ve müsilajın oksijen tüketiminde etkisi (2021-2023) Marmara Denizi'nde 2021 ilkbahar-yaz aylarında oluşan müsilajın su sütununda oksijen tüketimini artırarak olası oksijen azalmasını araştırmak ve anlamak amacıyla deneysel ve yerinde ölçümler gerçekleştiriliyor. Bu çalışmaların denizde oksijen üretimi ve tüketimi arasındaki ilişkiyi ve çevresel değişkenlerin oksijen dengesi üzerindeki etkisini incelemesi hedefleniyor. Deneysel ve yerinde ölçümler sayesinde, müsilajın oksijen tüketimini nasıl etkilediği ve bunun sonucunda oluşabilecek oksijen azalmasının derecesi daha kapsamlı şekilde anlaşılıyor. Çevresel değişkenlerin oksijen üretimi ve tüketimi üzerindeki etkileri de araştırılıyor. Çalışma, Marmara Denizi'ndeki müsilaj oluşumuyla ilgili daha iyi bir anlayışın elde edilmesine katkıda bulunuyor ve oksijen dengesi üzerindeki faktörleri belirleyerek deniz ekosisteminin sağlığını koruma konusunda bir adım atıyor. Marmara Denizi, 8 Haziran 2021 Fotoğraf: Yasin Akgün/AFP, Getty Images Marmara Denizi’ne deşarj edilen soğutma sularının çevresel etkilerinin değerlendirilmesi projesi (2022-2023) MARDESS, Marmara Denizi'nde soğutma suyu kullanımının ve deşarjların denize olan etkilerinin araştırılması, çeşitli senaryolara göre çalıştırılan model sonuçlarının AR-GE çalışmalarında değerlendirilmesi için bir temel oluşturmayı hedefliyor. Temiz üretim tekniklerinin belirlenmesi de amaçlar arasında yer alıyor. Proje ve çıktıları, Marmara Denizi'nin ekolojik denge ve sürdürülebilirliği açısından büyük öneme sahip. Marmara Denizi'ndeki soğutma suyu kullanımı ve deşarjlarının etkilerini anlamak, gelecekteki çevresel etkileri en aza indirmek ve temiz enerji üretimine yönelik yenilikçi çözümler geliştirmek için önemli bir adım olarak görülüyor. Bu AR-GE çalışmaları, Marmara Denizi'nin korunması ve gelecek kuşaklara sağlıklı bir çevre bırakılması için kritik bir rol oynuyor. Yeraltı suyu taşınımlarının Kilikya Baseni su ve besin elementi bütçesindeki yerinin gözlem, radyoizotop ve modelleme çalışmalarıyla tespiti (2021-2024) Projenin amacı, 228Ra radyoizotop iz elementinin kullanılmasıyla Kilikya Havzası'nın su döngüsünde denizaltı su çıkışlarının konumunun belirlenmesi olarak ifade ediliyor. Yer altı suları, yer kabuğu içinden geçerken 228Ra izotopunu biriktiriyor. Bu izotop, yer altı sularıyla birlikte denize taşınır ve denize ulaştıktan sonra yalnızca radyoaktif bozunma ve su dolaşımı yoluyla azalıyor. Bu nedenle, 228Ra, Deniz Strateji Çerçeve Direktifi'nin su döngüsünün belirlenmesi için etkili bir gösterge olarak kullanılıyor. Proje kapsamında elde edilen bulgular, karşılaştırmalı olarak değerlendirilerek Kilikya Havzası'nın yanı sıra kıyı ve deniz alanlarının daha geniş ölçekteki havza etkileşimi içinde daha verimli bir şekilde yönetilmesi için stratejiler belirliyor. Bu stratejiler, su kaynaklarının korunması, su döngüsünün anlaşılması ve çevresel sürdürülebilirliğin sağlanması için önemli bir temel oluşturuyor. Projenin sonuçları, su kaynaklarının ve deniz ekosistemlerinin yönetimi konusunda daha iyi bir anlayışa ve bilimsel temelli kararların alınmasına katkı sağlıyor.
Angst
Twitter vs. TikTok: İklim dezenformasyon karneleri
Zenginleri vergilendirmek ve fosil yakıtları aşamalı olarak kaldırmak için hükümetlere baskı yapmak adına Twitter'ı kullanıyorduk. Şimdi platformun kendisinin güvenli ve adil bir yere getirilmesi için kampanya yürütmek zorundayız. — Dominika Lasota (İklim aktivisti) TikTok'un iklim dezenformasyonuna yönelik içeriklerin yaygınlığını artıracağı haberleri, Twitter'ın saygın bir sosyal medya platformu olarak konumunu daha da zayıflattığı bir döneme denk geliyor. Hakikat sonrası dönemde, sosyal medya uygulamalarının baskın varlığıyla geçen çevrimiçi faaliyetlerinin etkileri ve geleceği, iklim aktivizmini özellikle etkiliyor. Dominika Lasota, Polonya'da iklim aktivizmini sürdürüyor TikTok: Zararlı içerik suçlamaları TikTok, son bir yılda veri mahremiyeti ihlalleri, tehlike arz eden yarışmaları destekleme ve zararlı içerik yayma konusunda suçlamalarla karşı karşıya kaldı. Bir adım geriden: Şubat 2019'da çocukların kişisel bilgilerini yasadışı bir şekilde topladığı gerekçesiyle Federal Ticaret Komisyonu tarafından 5,7 milyon dolarlık bir cezaya çarptırıldı. ABD ordusu, bu cezanın üzerinden altı ay geçtikten sonra, ulusal güvenlikle ilgili endişeler sebebiyle uygulamanın kullanımını yasakladı. Popülerliğine rağmen bunlar göz önüne alındığında uygulamanın geleceği hakkında endişeler vardı. Akabinde, Nisan 2023'te, TikTok'tan gelen bir açıklamayla durum değişti. Bir adım ileri: Platform, Dünya Günü'nün arifesinde, iklim değişikliği hakkındaki yanıltıcı bilgilerin önüne geçeceğini duyurdu. Buna göre bilime dayalı iddiaları öne çıkaran yeni arama özellikleri olması ve iklimle ilgili yanılsamaların yayılmasını sınırlayacak yanıltıcı bilgilerin kaldırılacağı ifade ediliyordu. TikTok'taki EcoTok kolektifi, iklim eylemlerini hareketlendirmeyi amaçlıyor Kaynak: Grist TikTok'un yaptığı açıklamada, bu adımın "gerçekçi iklim tartışmalarını destekleyeceğini" ve "zararlı yanıltıcı bilgileri azaltacağını" yazıldı. Yani uygulama, doğruluğu bilimsel olarak desteklenen bilgilerin önünü açarak çevresel konularda daha bilinçli bir tartışma ortamı oluşturmayı hedeflediğini belirtti. Bu ne anlama geliyor?: Bir milyardan fazla kullanıcısı bulunan ve en popüler sosyal medya platformlarından biri olan TikTok'un, iklim değişikliğiyle ilgili yanıltıcı bilgilere karşı durma girişimi, öneminin çok ötesinde bir etki yaratabilir. Ancak TikTok'un bilim temelli bilgileri yayma konusunda ilerleme emareleri gösterdiği bir dönemde, bir diğer sosyal medya devi Twitter'ın itibarı sorgulanmaya başlıyor. Twitter: Elon Musk sonrası Ekim 2022'den beri Elon Musk'la değişen Twitter, kullanıcılarının sahte hesapları ve yanıltıcı bilgilerin yayılmasını engellemek amacıyla tasarlanmış olan doğrulama sembolü olan mavi tıkların bir gecede kaybedilmesine yol açtı. Bu durum, Greta Thunberg ve Vanessa Nakate gibi iklim alanında öne çıkan isimleri de içine alacak şekilde birçok kişiyi etkiledi. Daha sonra Musk yönetimi, hesapların etkili kişi ve kuruluşları taklit edip yanıltıcı bilgiler yaymalarının daha kolay olabileceği endişelerine karşın, mavi tıkları aylık 8 dolara satın alınabilir hâle getirdi. Bu, bir milyonun üzerinde takipçisi olan birkaç ünlü için gerçekleştirildi. Vanessa Nakate, iklim protestolarında Platform nefret söylemi ve yanıltıcı bilgileri kontrol etme, kullanıcı verilerini yeterince koruma ve içerik moderasyon politikalarını tutarlı bir şekilde uygulama konularındaki başarısızlığı nedeniyle eleştirilere de maruz kaldı. Twitter'ın bu konudaki rahatlığı, dünya çapındaki iklim aktivistleri ve organizatörler için olumsuz yönde etki yarattı. Güncel durum: Twitter'ın bilgi ve haberlerin yayılmasını demokratikleştirme rolünü deneyimleyen birçok aktivist, sosyal ve çevresel adaletin mesajlarını yaymak için hayati bir aracı kaybettiklerini ifade ediyor. Twitter'da düzenlemelerin azaltılması, iklimle ilgili yanıltıcı bilgilerin hızla yayılması anlamına geliyor . Atmos , Twitter'ın arama çubuğuna iklim yazıldığında ortaya çıkan otomatik yanıtın bu durumu örneklendirdiğini ifade ediyor: önerilen arama, iklim krizi değil, iklim dolandırıcılığı olarak geçiyor. Sonuçlar: Bu yanıltıcı durumun geniş kapsamı ve etkisi, iklim eylemi çağrısında bulunan aktivistlerin çabalarını baltalıyor ve küresel ısınmanın etkilerini tersine çevirmeye yönelik politikalara yönelik halk desteğini tehlikeye atıyor. TikTok vs. Twitter: Aktivistlerin çözüm yöntemleri Muhtemelen daha fazla bilim insanı, konuşmaları sürdürmek için kendi bültenlerini, e-posta listelerini veya forumlarını oluşturmaya çalışacak. İnsanlar uyum sağlar—bu, güvendiğimiz bir şey. — Kristy Drutman (İklim aktivisti, Brown Girl Green) Yanıltıcı bilgilerle mücadele konusunda net bir taahhüdü olan TikTok, güveni artırma konusunda öne çıkmış durumda. Son dönemde, 2022'de TikTok videolarının yaklaşık %20'sinin yanıltıcı bilgiler içermesi sebebiyle buna da şüpheci yaklaşılıyor. Dolayısıyla iki platformun da değişkin yaklaşımları nedeniyle bazı aktivistler çoklu platformlarda farklı seçeneklere yöneliyor—Mastodon ve Bluesky gibi niş platformlar yeni ilgi odağı hâline geliyor.
Angst
Üç yıl sonra: Elon Musk Çin'de
Elon Musk, üç yıl sonra ilk kez Çin'i ziyaret etti. Tesla CEO'su, başkent Pekin'de şu ana kadar Çin'in dışişleri, ticaret ve sanayi bakanlarıyla bir araya geldi ve en büyük pil tedarikçisi CATL'nin başkanı Zeng Yuqun ile yemek yedi. Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Mao Ning, Salı günü Pekin'de yaptığı açıklamada "Çin, Çin'i daha iyi anlamak ve karşılıklı yarar sağlayan işbirliğini teşvik etmek için Musk ve iş dünyasından diğer liderleri memnuniyetle karşılıyor" dedi. Ning "Çin'de faaliyet gösteren, Çin pazarını keşfeden ve Çin'in gelişimini paylaşan yabancı yatırımcılar görmek istiyoruz" diye ekledi. Dahası: Musk'ın üst düzey Çin yetkilileriyle görüşmesi ve ayrıca Tesla'nın Şanghay fabrikasını ziyaret etmesi bekleniyor. Tesla'nın Çin'de otomatik sürüş teknolojisini tanıtmak isteyen Musk'ın, konuyla ilgili Başbakan Li Qiang ile görülme ihtimali olduğu konuşuluyor. Neden? Musk'ın üç yıl aradan sonra Çin'e yaptığı ilk ziyaret, Tesla'nın Çin yapımı elektrikli araçlardan kaynaklanan yoğun rekabet ve Şanghay fabrikasının genişleme planlarına ilişkin bazı belirsizliklerle karşı karşıya olduğu bir döneme denk geldi. Tesla'nın tesisi genişletmek için herhangi bir yasal engelle karşılaşıp karşılaşmadığı hakkında resmî bir açıklama yapılmadı. Bilgi notu: Çin'deki Tesla fabrikası geçtiğimiz yıl 700.000'in üzerinde Model Y ve Model 3 araç üreterek şirketin küresel üretiminin yarısından fazlasını karşılamıştı. Çin'e CEO akını: Musk'ın beklenmedik gezisi, ülkenin sıfır-Covid politikasını tersine çevirip sınırlarını yeniden açmasından bu yana Çin'e büyük ABD şirketlerinin CEO'ları tarafından yapılan en son gezi oldu. Musk ile beraber JP Morgan CEO'su Jamie Dimon ve Starbucks CEO'su Laxman Narasimhan da bu hafta Çin'de olmakla beraber, Apple CEO'su Tim Cook da ülkeyi Mart ayında ziyaret etmişti. Geçtiğimiz aylarda, Samsung, Aramco, Volkswagen, Standard Chartered ve Kering'in CEO'ları da Pekin'i ziyaret etmişlerdi. Perspektif: Yaklaşık üç yıl süren pandemi kısıtlamalarından sonra ülkenin yeniden açılmasının ardından, ABD'nin en büyük CEO'larından bazıları dünyanın en büyük pazarlarından birinin nabzını tutmak için Çin'e ziyaretler düzenliyor. Geniş açı: Çin, bilgi sağlayıcı şirketlere yönelik baskıları ve oldukça katı pandemi politikalarına bağlı kısıtlamaları nedeniyle pek yatırım dostu gözükmese de, bazı şirketler ülkede büyük yatırımlar yapmaya devam ediyor. Mesela : Tesla, geçtiğimiz ay Şanghay'da büyük ölçekli pil üretimi için ikinci bir fabrika kurduğunu duyurmuştu. Volkswagen, Çin'de elektrikli arabalar için yeni bir geliştirme merkezine 1 milyar dolar yatırım yapacağını açıklamıştı.
Quando
NASA'nın UFO'lara ilişkin gerçekleştirdiği ilk toplantıdan öne çıkanlar
NASA , ajans tarafından tanımlanamayan hava fenomenleri ya da kısaca UAP, birçok kişi tarafındansa tanımlanamayan uçan cisimler veya UFO olarak bilinen gözlemlere ilişkin incelemelerini tartışmak üzere halka açık bir toplantı düzenledi. Ajansın konuya ilişkin olarak bu yılın sonlarına doğru yayımlayacağı rapordan önce, UAP bağımsız çalışma ekibi tarafından gerçekleştirilen ilk kamuoyu tartışması olma özelliği taşıyan toplantıda NASA, önemli açıklamalarda bulundu. Nedir: Haziran 2022'de kurulan grup, gökyüzünde, su altında veya uzayda hemen tanımlanamayan nesneleri veya olayları kapsayan UAP'lerle ilgili verileri incelemeyi amaçlıyor. Bu amaçla 100 bin dolar fon ayrılan grupta, eski bir astronot ve pilot olan Scott Kelly ve astronomi, oşinografi ve gazetecilik gibi çeşitli alanlardan 15 araştırmacı yer alıyor. Geniş açı: Toplantıda ABD'li yetkililerin onlarca yıldır UFO'larla ilgili toplanan 800 gizemli raporu inceledeği; ancak bunların sadece küçük bir kısmının gerçekten açıklanabildiği ifade edildi. Toplantının öne çıkan diğer başlıkları ise şu şekildeydi: Veri eksikliği: Açılış konuşmasında ekip üyeleri, tanımlanamayan fenomenlerin anlaşılmasının önündeki en büyük engelin "veri eksikliği" olduğuna dikkat çekti. NASA'nın Bilim Misyonu Direktörlüğü bünyesinde araştırmadan sorumlu yönetici yardımcısı Daniel Evans, kamuoyunun UAP'ye olan ilgisinin tüm zamanların en yüksek seviyesinde olması nedeniyle, konuya hak ettiği "titiz bilimsel incelemeyi" vermenin NASA'nın sorumluluğu olduğunu ifade etti. Evans, çalışmanın her şeyden önce havada ne olduğuna dair daha geniş bir anlayış kazanmak ve gökyüzünü daha güvenli hâle getirmekle ilgili olduğuna dikkat çekerek "Bu fenomenlerin hava sahası güvenliği için herhangi bir potansiyel risk oluşturup oluşturmadığını belirlemek bu ulusun yükümlülüğüdür" ifadelerini kullandı. Gözlemler: Panelde yer alan ABD Savunma Bakanlığı'na bağlı All-domain Anomaly Resolution Office (AARO) direktörü Sean Kirkpatrick, her ay 50 ila 100 civarında yeni rapor aldıklarını; ancak "muhtemelen gerçekten anormal" olduğunu belirttiği gözlemlerin sayısının toplam veri tabanının %2 ila %5'i arasında olduğunu ifade etti. Buna örnek olarak toplantıda, bir donanım uçağı tarafından ABD'nin batısı üzerinde çekilen ve gece gökyüzünde hareket eden bir dizi noktayı gösteren bir video gösterildi. Videoda askeri bir uçağın müdahale edemediği cismin, havaalanına doğru ilerleyen ticari bir uçak olduğu; diğer gözlemlerin ise hâlâ gizemini koruduğu ifade edildi. Pentagon'un 2021 yılında yayımladığı bir raporda, 2004'ten bu yana askeri pilotlar tarafından yapılan 144 gözlemin biri hariç hiçbirinin açıklanamadığı; yetkililerin, cisimlerin dünya dışı olma ihtimalini göz ardı etmediği aktarılmıştı. Mahremiyet engeli: Kirkpatrick, NASA'nın araştırma ve soruşturmalarının önündeki bir engelin de "mahremiyet" olduğunu ifade etti. Mahremiyet kaygılarının ajansın çalışmalarını sınırladığını belirten Kirkpatrick, dünyadaki en büyük toplama aygıtını istedikleri herhangi bir noktaya yönlendirebilmelerine rağmen bunu yapamadıklarını; çünkü çoğu insanın aygıtları "arka bahçelerinde" görmekten hoşnut olmadığını ifade etti. Kirkpatrick, bu nedenle ellerindeki verilerin büyük bir kısmının ABD kıtası çevresinde olduğunu da sözlerine ekledi. Mikrodalgalar ve optik illüzyonlar: Toplantının öne çıkan başlıklarından biri de UAP'ler ile ilgili verilerin yorumlanmasının genellikle zor ve kolayca çarpıtılabilir olmasıydı. Çalışma grubunun başkanı olmakla birlikte NASA Danışma Konseyi'nin eski üyesi olan astrofizikçi David Spergel, toplantı sonrası düzenlenen telekonferansta UAP'nin incelenmesini, başlangıçta anomali olduğu düşünülen uzak galaksilerden gelen güçlü radyo dalgası patlamaları olan hızlı radyo patlamaları (FRB'ler) ile karşılaştırdı. Avustralya'daki araştırmacılar tarafından tespit edilen bir radyo dalgası patlamasından bahseden Spergel, açıklamasında "Gerçekten garip bir yapıları vardı. İnsanlar neler olduğunu anlayamadılar. Sonra öğle yemeği saatinde birçoğunun bir araya geldiğini fark etmeye başladılar" diyerek söz konusu sinyallerin aslında öğle yemeklerini ısıtmak için kullanılan bir mikrodalga fırından geldiğini açıkladı. Kelly ise optik yanılsamayla ilgili olarak anlattığı hikayede, kendisi ve yardımcı pilotunun Virginia Beach yakınlarında uçarken bir UFO gördüklerini sandıklarını; ancak dönük baktıklarında cismin bir UFO değil de The Simpsons'ın ünlü karakteri Bart Simpson şeklinde bir balon olduğunu gördüklerini aktardı. Damgalama ve taciz: Toplantıda, araştırmaları engelleyen bir diğer şeyin de damgalama ve taciz olduğu ifade edildi. Spergel, ticari pilotların uçan dairelerle ilgili damgalama nedeniyle gördüklerini rapor etmekte çok isteksiz olduklarını belirtirken NASA'nın bilim şefi Nicola Fox da NASA'nın UAP çalışma grubunun birçok üyesinin katılımları nedeniyle tacize maruz kaldıklarını, bunun da bilimsel süreci önemli ölçüde engellediğini söyledi. Şeffaflık: Toplantının bu kadar kayda değer olmasının ana nedenlerinden birisi de NASA'nın, UFO'lara yaklaşımında değişikliğe gitmesi olarak öne çıkıyor. Buna göre, onlarca yılını UFO gözlemlerini çürütmek ve yalanlamakla geçiren NASA, bundan sonra daha şeffaf bir yaklaşım sergilemeyi amaçlıyor. Dünya dışı yaşam: NASA'nın görevlerinin birçoğunun Dünya dışında yaşam olup olmadığına odaklandığını belirten gezegen bilimci David Grinspoon, "anormal gazlar" gibi anormal olayların görülmesinin, şu anda bilinenlerin ötesinde yaşam belirtileri olduğunu kanıtlayabileceğine dikkat çekiyor. Gelgelelim, Grinspoon, böyle bir anomalinin keşfedilmesi hâlinde dünya dışında yaşam keşfettikleri sonucuna varamayacaklarını, daha fazla veri aramaları gerektiğini ifade ediyor. Grinspoon, "Dışarıda yaşam var mı? " sorusuna ise "Artık dışarıda çok sayıda gezegen olduğunu biliyoruz, dolayısıyla yaşam için çok sayıda potansiyel ortam var," şeklinde cevap veriyor ve " Henüz Dünya dışında yaşam bulamadık ama arıyoruz" diye de sözlerine ekliyor.
Quando
SON GELİŞMELER
YAYINLARI KEŞFET
GÜNCEL KONULAR